Bu sayfayı yazdır

FUTBOLA ADANMIŞ DESTANSI BİR ÖMÜR: FETHİ DEMİRCAN (2)

GALATASARAY’DA FETRET DEVRİ

1972–73 sezonu bittiğinde Galatasaray üst üste üçüncü kez şampiyonluğunu ilan ediyordu. Teknik Direktör Brian Birch, Türkiye’de bir ilke imza atıyordu. Aslında coşkuyla yaşanan bu mutluluk, aynı zamanda Galatasaray için 14 yıl sürecek mutsuz bir dönemin de başlangıcı oluyordu. Galatasaray, çok uzunca bir süre şampiyon olamayacaktı. Ta ki 1986–87 sezonuna değin. Hani aslında bu 14 yılı çok da abartmamak lazım, çünkü o dönemlerde Türk Futbolunda bir Karadeniz Fırtınası esiyordu ki sormayın. Peş peşe 6–7 yıl İstanbul Beylerine kök söktüren Trabzonspor efsanesi başlamak üzereydi. Galatasaray’ın bu 14 yıllık hüzünlü hikâyesinin 6–7 yılında zaten üç büyüklerin hiçbiri şampiyonluk yüzü görememişti.

Brian-Birch-Hikmet Cilli21973–74 sezonu Brian Birch efsanesinin hayal kırıklığıyla nihayet bulduğu sezondu. Yeni bir şampiyonluk bekleyen Galatasaray, ne yazık ki liderlik yarışından çok uzaktaydı. Bir de buna Kupa’da Fenerbahçe yenilgisi eklenince… Ve bu yenilgi biraz da olaylı olunca… Takım iyice karışıyor, yarıştan kopuyor, ligi kazasız belasız tamamlamaya odaklanıyordu. 17 Nisan 1974 tarihinde Fenerbahçe’nin sahasında oynanan maçı gazete manşetleri şöyle özetliyordu: “Birch; foto muhabirlerine, üç Galatasaraylı futbolcu da tribünlere saldırdı.

Türkiye Kupası yarı final maçı olaylı geçmiş ve özellikle Hoca Brian Birch’ün foto muhabirlerine yaptığı saldırı taraflı tarafsız herkesçe kınanmıştı. Artık Birch, istenmeyen adamdı. Kulüpte kalması mutlak surette takıma zarar verecekti. Bu yüzden dolayı kulüp yönetimi çeşitli tedbirler almaya başlamış, Brian Birch’ün başına bir adam tayin etmiştir. Futbol Meneceri olarak görev yapacak olan Reha Eken, tam yetki ile donatılmıştır. Brian Birch, bu atamanın, istifa etmesi için yapılan bir oyun olduğunu söyler ve direnir. Nihayetinde zoraki olarak sezon sonuna kadar görevde kalacaktır ama ok yaydan çıkmıştır, yeni hoca arayışı çoktan başlamıştır.

23mart1975-jackmansellGalatasaray’ın istikrar bulamadığı bir diğer sezon da 1974–75 sezonudur. Takımın başına yine bir İngiliz Hoca getirilmiştir: Jack Mansell. Yardımcısı ise Tamer Kaptan’dır. Temmuz ortasında Metin Oktay; Futbol menajeri olarak göreve başlar. Futbol Şubesi genel kaptanı olarak vazifelendirilir. Takım sezonun ilk yarısında gayet başarılıdır ve devreyi lider kapatmıştır. Lakin ikinci yarı ne olduysa olmuş, büyük bir performans düşüşü yaşanmaya başlanmıştır. Kulüp yönetimi hemen olaya el koymuş, 12.3.1975 tarihinden geçerli olmak üzere, Doğan Koloğlu’nu tam salahiyetle futbol takımının başına getirmiştir. Yani tüm teknik ekibin lideri olmuştur. Bunu bir tür “Bizans Oyunu” olarak niteleyen Metin Oktay, hemen istifasını sunar. Nihayetinde 15 Nisan 1975 tarihinde oynanan Fenerbahçe müsabakasında, Doğan Koloğlu, Jack Mansell ve Tamer Kaptan’dan oluşan ekip iş başındadır ama sonuç yine aynıdır. Yine bir Fenerbahçe yenilgisi vardır ve takım şampiyonluktan uzak düşmüştür.

Bu yenilgi; uzun ve karmaşık sürecek yeni bir hoca arayışının da başlangıcı oluyordu. Sezon daha tamamlanmadan, yönetim yeni hoca arayışına geçmişti ki bu süreç beklenenden çok daha uzun sürecek ve dillere destan bir macera haline gelecekti.

O tarihlerde ilk akla gelen isim yine Brian Birch’tü ama ülkeden olaylı ayrılmıştı. Onu yeniden göreve getirmek riskliydi. Tüm ülke futbol camiası, takıma karşı cephe alabilir hatta federasyon ona çalışma izni dahi vermeyebilirdi. Akla gelen ikinci isim ise Milli Takım’ın hocası Coşkun Özarı idi. Fakat ilerleyen süreçte o da yapılan tekliften onur duyduğunu ama kabul edemeyeceğini söyleyecekti.

Daha çok uzun bir süreç yaşanacak, hocalık için nice isimlerle temas kurulacaktı. Bu arada Jack Mansell, 1 Haziran 1975 tarihi itibarıyla, takımla ilişkisini kesmiş ve ülkesine dönmüştü. Sezonun son maçında (G.Saray-Boluspor/1 Haziran) takımın başında Doğan Koloğlu vardı.

selahattinbeyazitO dönem Bursaspor’u çalıştıran Abdullah Gegiç’e de bir teklif sunuldu. Haziran ayında Selahattin Beyazıt yeniden başkan seçildi. Yönetimin üç hoca adayı vardı: Abdullah Gegiç ile Brian Birch’ün yanına yeni aday olarak bir de Metin Türel katılmıştı. Fakat Metin Türel yapılan teklifi kabul etmemişti. Ortalıkta yeni bir isim dolaşıyordu, bir İngiliz Hoca; Don Howe! Fakat Don Howe, Türkiye’ye gelmeyeceğini söyleyince, yeni bir arayış başlıyordu. Bir yandan İngiliz Hoca saplantısıyla yurt dışında yeni ve ünlü isim arayışı sürüyor, öte yandan yerli hocalardan itibarlı ve sorumluluk taşıyacak bir isim aranıyordu. Yeni rota Mersin’de bulunan Kadri Aytaç ismine çevrilmişti. Onunla da görüşme yapılacaktı.

Kimileri eski teknik ekibin yeterli olduğunu, göreve devam edip istikrar sağlayabileceğini savunuyor kimileri ise “asılacaksam İngiliz sicimiyle olsun” diye diretiyordu.

Bu boşluk döneminde takımın antrenmanlarını Ahmet Karlıklı yaptırıyordu. Temmuz başında Tamer Kaptan’ın görevine son veriliyor, teknik ekibe, yeni bir isim alınıyordu: eski futbolculardan Yılmaz Gökdel.

İNGİLTERE’NİN MİLLİ MESELESİ GALATASARAY

Galatasaray’ın hoca arayışı Türkiye sınırlarını çoktan aşmış ve hatta İngiltere’nin milli meselesi olmuştu. Başkan Beyazıt şöyle anlatıyordu hoca arayışlarını: “İngiltere’deki dostlarımız ve İngiliz Futbol Federasyonu yetkilileri ile ve bazı futbol otoritelerinin yardımı ile mevcutlar arasından üç hoca adayı seçtik. Durumlarını inceliyoruz ama nihai seçimi yapmadık. O yüzden isimlerini veremiyorum.

Niçin ille de İngiliz Hoca sorusuna ise şu yanıtı veriyordu: “Galatasaray’da bu bir adet haline gelmiştir. G. Saray, son 50 senede üç kere üst üste şampiyonlukları daima başında bir İngiliz antrenör bulunduğu zaman elde etmiştir. Biz de bu ananeyi tekrar yaşatırız ümidiyle bir İngiliz antrenörüne yönelmiş olduk.

Başkan Londra’ya gidiyor, geliyor yeni açıklamalar yapıyor ama bir türlü yeni hoca belirlenemiyordu. İngilizlerin önerdiği iki hocadan birisi Don Howe, diğeri ise Frank Lord’tu. Her ikisinin de başarısı tartışılmazdı, Frank Lord, o sezon Crystal Palace takımını, Don Howe ise West Bromvich Albion’u çalıştırmış ve bu iki takımın da küme düşmesine vesile olmuşlardı. Bunun yanında İngiliz Federasyonu yetkilileri onlara bir isim daha önermişti, bu gerçek bir sürprizdi, çünkü İngiltere’de çalışan bir Türk hocadan bahsediyorlardı. Böylece halen İngiltere’de West Ham United takımında menajer yardımcılığı yapan Fethi Demircan da G. Saray’ın radarına yakalanmış oluyordu. Artık onun ismi üzerinde de sıkça duruluyordu.

Don Howe, açıkça çok daha fazla para istiyordu. Çok özel şartlar talep ediyordu ve bunu da gizlemiyordu:

Geleceğimi İngiltere’de kurmak istiyorum. O yüzden yurtdışından gelen tekliflere sıcak bakmıyorum. Eğer bu teklifte ciddi iseler, aldığım bu riske değecek bir teklifleri olmalı. Çoluğumu çocuğumu yabancı bir ülkede yetiştirmek çok zor. Yunanistan’ın Panatinakos takımının teklifini de bu yüzden reddettim. Teklifleri şişirme idi. Ortada bu riski almama değecek bir şey yoktu. G. Saray eğer ciddi ise belirttiğim koşullar dikkate alınmak kaydıyla doğrudan bir teklif yaparsa ben de ciddi şekilde düşünürüm. Bu konuda şimdiye kadar aracı kullandılar. Ben doğrudan temas arzuluyorum.

UEFA Kupası’nda G.Saray’ın rakibi de bu arada belli olmuştu. G. Saray meneceri Turgan Ece, 20 Ağustos 1975 tarihinde, hem rakipleri Rapid Wien hakkında hem de Fethi Hoca hakkında şu sözleri sarf ediyordu: “Fethi Hoca ile Başkan Selahattin Beyazıt konuşmuş, hakkında iyi bilgiler aldık. Kendisi ile Viyana’da buluşup ben de konuşacağım. Anlaşırsak G. Saray teknik heyetine dâhil edeceğiz.

Yeni bir İngiliz Hoca ismi daha çıkmıştı piyasaya; Malcolm Allison. İngiliz olmuyorsa İskoç da olur hesabıyla Jock Stein adı da ortalarda dolaşmaktadır. Fakat çıkan sonuç hep aynıdır; teklif cazip ve yeterli değildir, kabul edemeyiz.

ALAN-WADEİşler o kadar sarpa sarar ki en sonunda İngiltere Futbol Antrenörleri Birliği Başkanı ( aynı zamanda Eğitim Dairesi Başkanı ve ayrıca UEFA Teknik Komite Üyesi) Allen Wade, Türkiye’ye gelme zorunluluğu hisseder ve Başkan Beyazıt’ın konuğu olur.  Adı G. Saray ile anılan hocalar hakkında açıklama ve yorumlar yapar, özellikle Frank Lord’u över. Fakat bambaşka bir isim önermekten de geri kalmaz. Yeni hoca adayımız ünlü isim Boby Charlton’dur. Preston takımını çalıştırmaktadır ama anlaşmazlıklar nedeniyle istifa etmiştir. Alan Wade, şiddetle onu tavsiye ediyor ve ikna etmek için elinden geleni yapacağını söylüyordu.

Allen Wade, Galata Saray Kulübü’nün hoca sorununun İngiltere için de bir milli mesele olduğunu şu sözleriyle ortaya koymaktaydı: “G. Saray gibi Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birinde bir İngiliz antrenörün görev almasından biz İngilizler gurur duyarız. Ancak, İstanbul’a yollayacağımız antrenörün de İngiltere’yi tam anlamıyla temsil etmesini isteriz. Bu bakımdan İngiltere Antrenörler Birliği olarak konunun üzerinde hassasiyetle durmaktayız.”

FETHİ DEMİRCAN GALATASARAY’DA

turganeceYönetim takımın başına bir İngiliz Hoca getirilmesi konusunda kararlıdır ama Fethi Demircan ile çalışmaya da ikna olmuştur. Turgan Ece, Rapid Wien’i izlemeye gidip döndüğünde şöyle konuşur:

Benimle beraber Viyana’ya bir adam geldi. Bu Fethi Demircan’dı. Beraberce Rapid’i inceledik ve bir rapor hazırladık. Demircan, Londra’dan Viyana’ya geldi. 14 aydır İngiliz kulüplerinde görev yapıyor. Çok yetenekli olduğu, İngilizler tarafından bize verilen bilgiler arasında…

Başkanımız S. Beyazıt’ın Londra’da görüştüğü Demircan ile Viyana’da ben de bir konuşma yaptım. Kendisini yardımcı antrenör kadrosunda görevlendireceğiz.

Böylece Fethi Demircan’ın Türkiye’deki teknik direktörlük kariyeri de 29 Ağustos 1975 tarihinde başlamış olur. Fethi Demircan, kendi sözleriyle bu süreci şöyle dile getiriyor:

Menecer Yardımcısı olarak görevli bulunduğum West Ham United kulübünde futbolcularla beraber antrenmandaydım. Bir ara kulüp yöneticileri benim telefondan istendiğimi söylediler. Acaba kim diye düşünerek telefonun başına gittim. Benimle görüşmek isteyen G. Saray Kulübü Başkanı Selahattin Beyazıt’tı. Doğrusu büyük bir sürprizle karşılaştım. Daha sonra iki defa randevulaştık. Eğer bu teklifi kabul edersen Türk futboluna Bab-ı Ali’den giriş yapacaksın dedi. Ben de G. Saray’a antrenör olarak gelmeyi kabul ettim. Türkiye’ye döndüm. O güne kadar benim profesyonel anlamda bir futbol hayatım yoktu. Herkes kim bu Fethi Demircan diye sormaya başladı. Gazetelerde hakkımda yazılar yazıldı.

İşte Fethi Demircan’ın Galatasaray’a geliş serüveni böyleydi.

HOCA ARAYIŞ SÜRECİNİN EN İLGİNÇ OLAYI

NecmiErsanGalatasaray Kulübü hoca arayışını sürdürürken çok ilginç bir olay yaşanır. Adı sanı duyulmamış bir yerli hoca, G. Saray başkanına ve gazetelere bir mektup yazar ve takımı çalıştırmaya talip olduğunu söyler. G. Saray’ı başarıdan başarıya koşturacağını, nice görkemli şampiyonluklar yaşatacağını belirtir. Gerçek bir medeni cesaret gösterisidir bu, kendisine oldukça güvenen bir adam büyük bir kulübü çalıştırmaya talip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu adam, İngiltere, B. Almanya ve Amerika’da başarılı çalışmaları olduğunu belirten,  FİFA Antrenörü Necmi Ersan’dan başkası değildir. Gerçekten de iyi bir eğitimi vardır, bilgi ve donanımı gayet yerindedir.

Bu olayın bir önemli tarafı, G. Saray’ın hoca arayışının ne safhaya geldiğini göstermesidir. İş artık mektupla başvuru aşamasına kadar sulandırılmıştır.

Diğer bir önemli tarafı ise böylesine donanımlı ve bilgili bir yerli hoca (Necmi Ersan), kendi memleketinde çalıştıracak kulüp bulamamaktadır. İşsizdir, beklemededir. Bir kulübe kamuoyuna açık bir mektup gönderecek denli canı sıkkındır.

Necmi Ersan’ın mektubu 5 Ağustos 1975 tarihinde gazetelerde yer bulur. G. Saray kulübü, gerçek anlamda bir nezaket gösterir ve bu yerli hoca ile 26 Ağustos 1975 tarihinde bizzat görüşür. Hocayı tanır ve fikirlerini dinler. Fakat seçimini Fethi Demircan olarak yapar.

Kişisel yorumum şudur ki Necmi Ersan; iyi ve donanımlı bir hocadır lakin mektubunda belirttiği üzere işsizdir, inzivadadır. Fethi Demircan ise aktiftir, bir İngiliz Kulübünde bizzat görev başındadır. İşte niçin Necmi Ersan’ın değil de Fethi Demircan’ın seçildiğinin en tatmin edici açıklaması budur bence.

Ne yazık ki Necmi Ersan Hocamızın öyküsü burada bitmiyor. Necmi Hoca, kendi memleketinde çalışabilmek için bir süre daha direndi. Bu arada bir iki kulübü de kısa süreliğine çalıştırdı. Fakat hemen başarı bekleyenlere sanırım yaranamadı. Türk kulüplerinin ve kulüp başkanlarının beklentilerini karşılayan günübirlikçi hoca olmayı beceremedi. Nihayetinde Türkiye’de istediği anlamda çalıştıracağı bir kulüp bulamadı, küstü, küstürüldü. Kızdı, kırıldı ve çekip gitmeyi seçti. 1979 yılında ansızın bavulunu topladı ve Amerika’ya gitti.

Aradan çok uzun yıllar geçti. Tekrar memleketine döndüğünde gazetelerde küçük bir haber olarak yer alabildi. Şöyle anlatıyorlardı Necmi Ersan’ı:

A. B. D.'de geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Üyesi Necmi Ersan, dün (29.5.2003) Adana'da son yolculuğuna uğurlandı. Ersan için önce başkanlığını yaptığı Ziya Paşa Cosmosspor Kulübü ile Çukurova Gazeteciler Cemiyeti önünde tören düzenlendi. Necmi Ersan'ın cenazesi daha sonra Kabasakal Mezarlığı Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından aynı yerde toprağa verildi.

Bir yerli hocanın hüzün dolu öyküsü işte böyle son bulmuştu… (Devam Edecek)

 

Aydın Kulak

(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)
NOT–1:Kaynakça, yazı dizimizin son bölümünde takdim edilecektir.

NOT–2: Bu yazı, internet üzerindeki çeşitli basın-medya sitelerindeki ve özellikle Milliyet Gazete Arşivi’ndeki haber, yazı, bilgi ve yorumlardan derlenerek hazırlanmış ve yazar tarafından yorum ve değerlendirme yapılmıştır. Aynı zamanda Sevgili Fethi Demircan Hocamızın anı, bilgi ve değerlendirmeleri de dikkate alınmıştır. Yani bu yazı bir tür derleme, inceleme, değerlendirme ve yorumlama çalışmasıdır.

NOT–3: Yazı dizisinde yer alan resimler, haber amaçlı olarak, çeşitli internet sitelerinden temin edilmiştir.

Ögeyi Oylayın
(7 oy)
Aydın Kulak

Son ekleyen Aydın Kulak