BAŞLARKEN:   emekliassubaylar.org sitesi; sansürlü-kontrollü-ürkek TEMAD sitesi dışında assubayların özgür sesi olma hedefiyle kurulmuş “İLK” assubay sitesi olma özelliğini taşımaktadır.

Günümüzde artık medya çok çeşitlenmiştir, bu tür sitelerin modasının geçdiği düşünülebilir.

Ancak; bu site kurulduğu günden bu yana assubayların son 15 yılının HȂFIZASI olma özelliğini taşımaktadır. İnanıyoruz ki, bu sitenin arşivi, kurumsal kimliği olan TEMAD’dan daha zengin. 

Yine umuyor ve diliyoruz ki, bu site genç kuşaklara aktarılır ve ARŞİVİ hep canlı kalır.

Bu site gibi kendi dalında bir İLK ve TEK olma özelliği taşıyan değerli meslektaşımız Eski Tüfek, emekli Sâhil Güvenlik Assubay Şükrü IRBIK ile ilgili olarak;

  • Târihe not düşmek amacıyla

  Ve

  • Bu değerli meslektaşımızı sizlerle yakından tanıtmak-tanıştırmak üzere hazırladığımız RÖPORTAJ’ı takdirlerinize sunuyoruz. 

  RÖPORTAJ:   EMEKLİ ASSUBAYLAR.ORG adına Hüseyin SAVCI.

Çok iyi tanıdığımız emekli Sâhil Güvenlik Assubay Şükrü IRBIK’ın (Eski Tüfek) muhteşem kaleminden Silâhlı Kuvvetlerde geçen 33 yılın bir solukta okunacak hikâyesi.

  EA.ORG:    Eğer sizin için de bir sakıncası yok ise şâyet; size Eski Tüfek demek istiyorum röportaj boyunca. Eski Tüfek olarak daha çok tanındığınızı düşünüyorum. Bize öncelikle Eski Tüfek’in assubaylık öncesini anlatır mısınız? Nerede doğmuştur, ailesi, okul hayâtı?

  ESKİ TÜFEK:   Astsubay meselesine hem fikren hem de fiilen çok emeği geçmiş sizin gibi kıymetli bir meslek büyüğümüzün bize Eski Tüfek mahlasını lâyık görmesi, ben Şükrü IRBIK için şerefdir.

Müsaadeniz olur ise, Eski Tüfek mahlasını seçmemizi bir iki kelime ile anlatayım… İlk makâlemizi 2012 senesinde emekliassubaylar.org sitesinin Konuk Yazar bölümünde yayınladım. Müteakip senelerde de “astsubay meselesi” hakkında peşpeşe makâleler yayınlamaya devâm etdim. Bir iki sene sonra site yöneticisi Sayın Ersen GÜRPINAR aradı beni. Site idâresi olarak bize bir sayfa açmaya karar verdiklerini bildirdi. Ve bu sayfada kullanmak üzere kendimiz için bir sayfa isimi seçmemizi ricâ etdi. Anlamına binâen ben de Eski Tüfek isimini seçdim. Ersen bey sitede aynı gün Eski Tüfek isimli yeni bir köşe açdı. Konuk Yazar bölümünde yayınlanan makâlelerimizi Eski Tüfek bölümüne taşıdı. Ve böylece 2014 senesinden beri Eski Tüfek isimi emekliassubaylar.org'da; makâlelerimiz için arşiv, bizim için de mahlas oldu.

Aksakallıların deyişi ile, Eski Tüfek’in hâl tercümesine gelince…topak ev b901e

Afyonkarahisar İli, Emirdağı İlçesindenim. Köse lakaplı Sâlih ile Şahinde Hanımdan olma, Emirdağı Yaylasında doğmayım. 1959 senesinde Emirdağı Yaylasında imişiz. Koç katımı vakdi, anam bana hâmile iken; sabahın seherinde Emirdağı Yaylasında davarımızı gütmeye götürmüş. Ve beni orada doğurmuş. Göbek bağımı anam, elindeki orak ile kesmiş. Anam sabah davar gütmeye gider iken ben, anamın karnında; akşam topak evimize döndüğünde ise kucağında imişim…

O senelerde kışları hava ılıman geçince davarımız yaylakdan kışlaka inmemiş. Rahmetli Süleyman dedem ve Emsâl ebem de 4 sene üst üsde yaylakda kalmışlar. Bu sebepden dolayı nüfusa 4 sene sonra kayıt etdirmiş dedem beni. Altı çocuklu ailenin tek erkek evlâdıyım. Ben doğmadan bir sene evvel rahmetli Şükrü amcam genç yaşında vefât etmiş. Süleyman dedem; ölen oğlunun adını, doğan torununa, bana vermiş.

Ortaokul birinci sınıfa kadar memleketim Emirdağı’ndaki Atatürk İlkokulu'nda ve Atatürk Lisesi’nde okudum. 1974 Barış Harekâtında Kıbrıs’ı biz kurtardık mı, bilmiyorum! Lâkin, Kıbrıs Harekâtı tarım ve hayvancılık ile iştigâl eden dedemi ve babamı iflâs etdirdi. Mazot bir günde 3 liradan 9 liraya fırladı. Coni ambargosu yüzünden traktörümüze mazot alamadık. 1974 senesindeki akaryakıt kıtlığından dolayı ekinimiz o sene tarlada kaldı. Ve biz iflâs etdik! Bu iflâsdan dolayı sülâlemizin yarısı Avrupa’ya gitmeye mecbur kaldı. Rahmetli babamın nasibine de; Ziyâ Osman SABA’nın “her taşını öpüp başına koymak istediği şehire” işçi olarak gitmek düşdü. 1976 senesi güzünde taşı toprağı altın dedikleri İstanbul’a biz, bir somun ekmek bulmaya geldik! Ortaokulu İstanbul’un Avrupa yakasında tamamladım. 1978 senesinde; İstanbul’daki Deniz Astsubay Hazırlama Okulu’nun sınavlarını kazandım ve kayıt yapdırdım. 12 Eylül subay darbesini bu okulumda yaşadım. 1981 senesinde bu okulumdan mezun oldum. 1981-1982 seneleri arasında Yalova’daki Deniz Güverte Astsubay Sınıf Okulunda eğitimimi tamamladım. 1982 senesi Ağustos ayında ise Deniz Telsiz Astsubay Çavuş rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığında muvazzaf astsubay olarak görevime başladım.

1986 senesinde girdiğim YÖK sınavında Ankara Üniversitesi DTCF Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümünü kazandım.

1987 ÖSS sonuç belgesi 54823

Kendi hesâbına üniversiteye devâm etmek isdeyen subaylar için kuvvet komutanlıklarının her türlü imkânı verdiklerini biliyor ve görüyor idim!.. Aynı imkânı astsubay ben Şükrü IRBIK’a da vermeliler diye düşündüm. Bu düşünceden hareket ile; astsubay olarak göreve devâm eder iken aynı zamânda üniversitede okumak için dilekce verdim. Fakat “usûlsüz” olduğu gerekcesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bu dilekceme cevâp bile vermedi.

Birinci dereceye yükselmek için astsubay meslekdaşlarımın içine düşdüğü acınası durumu görünce; âmirin keyfine teslim olmamak için ben de 2000 senesinde AÖF Halkla İlişkiler bölümünden ön lisans derecesi aldım.

  EA.ORG.:   Neden assubay ve neden Denizci? Bilinçli bir seçim mi? Tesâdüf mü? Ekonomik şartların dayatması mı?

  ESKİ TÜFEK:   Bilinçli bir seçim değil! Tam da sizin ifâde etdiğiniz üzere, tesâdüf... Deniz astsubay sınıfının mensubu olmamda benim için kaderin adı; bir vasiyet ve üç tesâdüf oldu…

Vasiyet şudur; Babamın anası rahmetli Emsâl Ebem, Emirdağı Yaylasında doğduğum gün beni kucağına almış ve babama şöyle vasiyet etmiş; “Bu gara oğlan esger olacak, inşallah!” İşde, Emsâl Ebemin bu vasiyetinden dolayı; ailem beni, doğduğum gün askeriye ile beşik kertmesi yapmış desem, yeridir.

Tesâdüfler silsilesi de şunlar; İstanbul’un Avrupa yakasındaki Avcılar İlçesinde, ortaokul son sınıfdayım. Sene, 1978...

1978 Ortaokul resimi cb3d9

Doğum yaşım 19...

Fakat yetersiz beslendiğim için gerçek yaşımı gösdermiyorum. Erdinç isimli bir sınıf arkadaşım var. Beni bağışlasın, Soyadını hatırlayamadım!.. Kendisi, okulun ilan tahtasında bir ilan görmüş. Erdinç bir gün; Ben, deniz astsubayı olacağım. “Bak, bende iki tâne form var. Al, Şükrü, birisini de sen doldur” dedi bana. Her ne kadar rahmetli Emsâl ebemin vasiyeti hep kulağımda olsa da ne yalan söyleyeyim, o güne kadar benim aklımda asker olmak fikri yok idi. Üsdelik o güne kadar “Astsubaylık“ nedir, bilmiyorum. “Deniz Astsubaylığı“ hakkında tek kelime duymamışım!.. Erdinç çok iyi bir arkadaş olduğu için kıramadım kendisini. Müracaat formunu birlikde doldurduk. İstanbul’a geleli iki sene olmuş. Fakat oturduğumuz Avrupa yakasından, Deniz Astsubay Hazırlama Okulunun olduğu Asya yakasına bir kez bile olsun geçmemişim. Avcılar İlçesi, Marmara Denizi kenarındadır. Denizi görmüşüm fakat vapura hiç binmemişim. Erdinç, ben biliyorum; gel beraber gidelim dedi. Evlerimiz de birbirine yakın idi. Bir hafta sonu Erdinç ile birlikde Deniz Astsubay Hazırlama Okuluna gitmek için evden yola çıkdık. Eminönü'den Üsküdar'a gitmek için o gün, hayatımda ilk defâ olmak üzere vapura bindim. Beylerbeyi’ne gidip Deniz Astsubay Hazırlama Okuluna vardık ve müracaat formlarımızı ikimiz de teslim etdik. Erdinç’e hiçbir haber gelmedi. Fakat beni imtihâna çağırdılar. İmtihân günü Beylerbeyi’ndeki okula gitmek için sabah erkenden evden yola çıkdım. Cebimde, babamın verdiği 50 lira harçlık var. Bir haftalık harçlık demek 50 lira... Bu kez, yanımda Erdinç arkadaşım yok, tek başımayım. O vakitler Avrupa yakasındaki Avcılar İlçesinden Asya yakasında imtihâna gireceğim Beylerbeyi’ne gitmek nerede ise bir günlük yol. Erdinç arkadaşımın bana öğretdiği gibi; Avcılar’dan otobüs ile yola çıkıp Topkapı’ya varacağım. Sur içinden Karaköy’e giden taksi-dolmuşa binip Eminönü’de ineceğim. Eminönü iskelesinden Üsküdar vapuruna bineceğim. Üsküdar’dan da otobüs ile Beylerbeyi’ndeki Deniz Astsubay Hazırlama Okuluna varacağım…

Deniz Astsubayı olmama sebep olan tesâdüfler silsilesi işde, tam da burada devreye girdi. İmtihân günü Avcılar İlçesinde kirada oturduğumuz evimizden erkenden çıkdım ve otobüse binip Topkapı’ya vardım. Sur içindeki taksi-dolmuş durağına gitdim. Nasıl oldu, niye yapdım, bilmiyorum! Karaköy taksi-dolmuşu yerine yanlışlık ile Kadıköy taksi-dolmuşuna binmişim! Yanlış taksi-dolmuşa bindiğimi, şoför parayı isdediğinde anladım. Cebimdeki paranın neredeyse yarısını ücret olarak verdiğim anda taksi-dolmuş; Avrupa-Asya istikâmetinde Boğaz köprüsünün ortalarına çokdan varmış idi. İsdesem bile benim için geriye dönüş yok idi artık! O anda şoför bana, nereye gitmek isdediğimi sordu. Ben de Karaköy’e gidip Üsküdar vapuruna bineceğim, amca dedim. Şöför bana; oğlum, bu taksi-dolmuş Kadıköy’e gidiyor, sen, yanlış taksi-dolmuşa binmişsin dedi. Şoförün söylediğini duyunca utancımdan yüzümün bir anda kıpkırmızı olduğunu hissetdim. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki... Taksi-dolmuşda oturduğum koltuğun yanında bir kız, bir de erkek var idi. Ne yapacağımı düşünür iken; şoför ile aramızdaki konuşmayı dinleyen benim yaşımdaki beyaz benizli  o erkek, bana nereye gidiyorsun dedi. Ben de imtihâna girmek için Deniz Astsubay Hazırlama Okuluna gidiyorum dedim. Bu erkek; biz de oraya gidiyoruz, ben de imtihâna gireceğim. İsdersen berâber gidelim dedi. Başka seçeneğim olmadığından dolayı bu hasbi teklifi sükût ile umarsız ikrâr etdim… Boğaz köprüsünün Asya yakasında taksi-dolmuşdan insem bile imtihâna gireceğim okulu benim bulmamın imkânı yok. Bu kız, yanındaki oğlanın ablası imiş. Boğaz köprüsünün Asya ayaklarına varıp da gişeden geçdikden az sonra üçümüz de taksi-dolmuşdan indik. Hep aşağı doğru koşarak, hiç bilmediğim yerlerden hızlıca geçip gitdik! İmtihânın başlamasına beş dakika kala okula vardık. Fakat vakdi geldiği hâlde imtihân başlamadı. Meğerse o gün İstanbul Boğazına şiddetli bir sis inmiş! Tıpkı benim, Emirdağı Yaylasında davarı kaybetdiğim kadar koyu bir sis... Kesif sis dolayısı ile Şehir Hatları İşletmesi, vapur seferlerini iptâl etmiş. Durumu öğrenen okul idâresi, vapurlar belki gelir diyerek imtihânı biraz tehir etmişler. İmtihândan çıkınca duyduk ki meğerse vapurlar hâlâ sefer yapamamış. Yaklaşık bir saat sonra imtihân başladı. Ve imtihâna girdim. Ben soruları cevaplamaya çalışır iken görevli subayın, sınıfdaki 3 kişinin yanına gidip cevapları fısıldadığını gördüm. Şöyle bir bakdım, etrafıma. Sınıfdaki adaylardan hiç tepki yok! Bu haksızlığı görünce benim tepemin tası atdı! Soru çözmeyi bırakdım. Ayağa kalkdım ve rütbesini dahi bilmediğim o kişiye hiddet ile şöyle dedim; Siz o arkadaşlara kopye veremezsiniz! O subay hışımla yanıma geldi ve şöyle dedi bana; Sus bakayım terbiyesiz! Yoksa atarım seni dışarı! O anda hissetdiğim çaresizliği ölsem de unutamam. Bir yumruk ile o subayı yere sermeyi çok isdedim. Fakat yapamadım! Oturdum yerime mecburen ve imtihâna devam etdim. Okula başladıkdan sonra o subayın rütbesinin asteğmen olduğunu öğrendim. Gözlemci subayın kopye verdiği üç arkadaşım da imtihânı kazanmışlar ve okula kayıt yapdırmışlar. Kendilerini incitmemek için isimlerini vermiyorum. Dersler başlayınca tanışdım, üçü de hârika insanlar idi. İmtihânda kopye çekdiklerini kendilerine söylemedim tabii. Çünkü bana göre kopye işinde suçlu olanlar bu talebeler değil fakat kopye veren o gözlemci subaydır. Bu arkadaşlarımdan birisi, 1999 depreminde Gölcük’deki evinde vefât etdi. Diğer ikisi de firâr ederek astsubaylık mesleğini ilk bir iki sene içinde bırakdılar ve Ordudan ayrıldılar.

İşde, o gün ben Şükrü IRBIK;

  • Topkapı sur içinde yanlışlık ile o Kadıköy taksi-dolmuşa binmese idim şâyet,
  • Yanlışlık ile bindiğim o Kadıköy taksi-dolmuşda, okula gidiş yolunu bilen o kız ve yanındaki erkek kardeşine rast gelmese idim şâyet; o gün Eminönü’den vapur ile Üsküdar’a geçemedikleri için imtihâna giremeyenlerin arasında ben de olacak idim!
  • İmtihân esnâsında kopye vermesine itiraz etdiğim için torpil yapan görevli asteğmen de o gün beni sınıfdan atsa idi şâyet,

Sizler, bugün bu satırları okuyamayacak idiniz…

Deniz Astsubay Hazırlama Okuluna giden yolu kader, ayaklarımın altına işde böyle tesâdüfler silsilesi ile serdi. Kayıt yapdırıp da okula başladıkdan sonra imtihân günü bana yol gösderen o arkadaşı, okulumuzda gördüm. O da imtihânı kazanmış ve okula kayıt yapdırmış. Kendisi ile tanışdım. Adını sordum, Turgut İRTEM dedi. Deniz Güverte Astsubay Sınıf Okulunda ikimiz de telsiz branşına seçildik.

Bu mülakâtın suâllerini cevaplar iken şafak vakdi fark etdim!

Benim için ne hoş bir tesadüfdür ki;

1978 senesinde imtihân vesilesi ile okulun ilk günü tanışdığım Turgut İRTEM ile

1981 senesi mezuniyet tören taburunda okulun son günü yanyana durmuşuz!..

1981 DASTOK Mezuniyet töreni 9d7cd

Bu vesile ile kıymetli Turgut İRTEM arkadaşıma ve ablasına buradan sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.

Bir vasiyet ve aynı gün peşimi bırakmayan üç tesâdüfün beni götürdüğü kader yolunun sonunda, meğerse Deniz Astsubayı olmak var imiş…

  EA.ORG:   Ve askerî okul hayatı başlıyor.

  ESKİ TÜFEK:   Eylül 1978... Sakıp SABANCI’nın İstanbul İli, Avcılar İlçesinde inşâ etdirdiği 50.Yıl İNSA Lisesi orta bölümünden mezun oldum. Deniz Astsubay Hazırlama Okulu giriş imtihânını kazandım. Yazılı, sözlü, fizikî bütün imtihânların tamamında Allah, yürü ya kulum! dedi bize… Kasımpaşa Deniz Hastanesinde tepeden tırnağa; gözümüze, dişimize, başımıza her şeyimize bakdılar. Bevliye bölümündeki doktor, 10 adayın hepsini birden içeri aldı. Bu 10 adaydan birisi de benim. İndirin donları dedi. İndirdik! Ön takımları eli ile teker teker evire çevire muayene etdi. Sonra da bize; doksan derece öne eğilin diye bağırdı. Eğildik! Arka tarafımıza geçen doktor, parmağını makatlarımızın içine sokarak hepimizi muayene etdi.

Sağlık muayenesini de tamamladıkdan sonra, 1978 senesi Eylül ayında; Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulu birinci sınıf, C şubesinde 957 numara ile talebe olduk...

 Aşağıdaki resimde 1980 senesi, II-C sınıfının talebelerini görüyorsunuz.

1979 DASTOK II C 2fea0

İlk alafranga tuvaleti, ilk koğuşu, okulumda gördüm; hayâtımda ilk defâ üç öğün ve dört çeşit yemeği okulumda yedim.

Eski Tüfek Şükrü IRBIKDenizci olduğum hâlde, 1978 senesi güzünde okula kayıt yapdırdığımda yüzmeyi bilmiyor idim...

İntibâk eğitimi devâm eder iken yüzmeyi; İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında yer alan okulumuzun Boğaz'a bitişik olan ve sol tarafda resimini gördüğünüz şu havuzunda öğrendim.

Okulumuzun filikasının bağlandığı rıhtım olarak da kullandığımız havuzun önündeki üç katlı binâ Komutanlık binâsıdır.

Boğaz Köprüsü’nün sol tarafında gördüğünüz binalar ise Beylerbeyi Sarayı’dır.

Komutanlık binâsının hemen arkasında; okul bahçesini çevreleyen U şeklinde dörder katlı üç binâ var idi. Aşağıdaki Boğaz Köprüsü resimine bakdığınızda; sağ tarafdaki binâ dershânelerimiz, orta ve sol tarafdakiler ise yatakhâneler ve yemekhânenin yer aldığı binâlardır.

1981 senesi mezunu olan bizim sınıf üç sene boyunca bu binanın; sol tarafında yer alan yemekhâne ve orta tarafında yer alan kazan dairesinin üstüne denk gelen birinci katındaki yatakhânede 220 talebe bir arada yatdık.

Koğuş düzeninde ve yekpâre L şeklinde inşâ edilen yatakhânemizde ikişer katlı ranzalarda uyuduk... Benim ranzam, binanın sol kanadında idi. Üç sene boyunca üst ranzada yatdım. Alt ranza ise kafasının ardının sivri şeklinden dolayı “yumurta” lakabını takdığımız 956 numaralı sınıf arkadaşım İstanbullu Şenol TOY’a ait idi.

İki katlı ranzayı hayâtımda ilk defâ okulumda görmüş ve şaşırmış idim.

Çünkü o güne kadar hep anamın yapdığı yer yatağında yatmış idim.

Fakat okuldan mezun olup da ilk görevime başladığım TCG Kılıçalipaşa isimli, muhrip sınıfı Amerikan harb gemisinin yatakhânesindeki ranzaların üç katlı olduğunu görünce daha da çok şaşırmış idim.

8 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKGörev yapdığım 1982-1986 seneleri arasında TCG Kılıçalipaşa gemisinde çekilmiş bir tek resimimim bile yok. Nerede çalışdım, nerede yemek yedim, nerede yatdım; banyo-tuvalet neye benziyor idi, benden başka kimse bilmedi.

Çünkü 1980 senesi 12 Eylül darbesini yapan subayların saltanatı en koyu ve şedit şekli ile hâlâ ordunun üzerinde idi. Böyle bir resim çekdirmeye kimse cesâret edemez idi. En ufak bir disiplinsizlik durumunda dahi astsubaylar kendilerini olağanüsdü yetkili Askerî Mahkemede, hâkimin huzurunda buluyor idi…

İnternetde arar iken yeni buldum. TCG Kılıçalipaşa gemisinde görev yapan erlerimizin açdığı fesbuk sayfasında bir resim var. Bu resimdeki er yatakhânesini hemen tanıdım. Gece 04-08 saatleri arasında güverte nöbetci astsubayı olduğumuzda, sabah saat 6’da bu askerleri biz astsubaylar uyandırır idik.

TCG Kılıçalipaşa muhribinin kıç güvertesindeki 5/38’lik çift namlulu top taretinin altındaki 01 güvertede yer alan er yatakhânesinde çekilmiş bu resimde üç katlı ranzalar var. Er yatakhânesinden hiçbir farkı olmayan, sâdece isimi “astsubay yatakhânesi“ olan yerde ben de bu üçlü ranzaların aynısında yatdım.

Benim yapamadığımı bu çocuklar yapmış! Aferim, sizlere denizciler…

 

Amerika’nın 1944 senesinde Japonya ile yapdığı Saipan adası deniz harbinde ölen deniz piyâde (Sergeant) Çavuş Robert H. McCard’ın adını verdiği bu gemiye, Türk Deniz Kuvvetleri ise târihimizdeki en büyük denizcilerimizden birisi olan ve Osmanlı Donanması’nda 16 sene Kapdân-ı Deryâlık (Deniz Kuvvetleri Komutanı) yapmış, bir zamânlar forsa olan İtalyan asıllı Kılıçalipaşa‘nın isimini verdi.

Amerikan Deniz Kuvvetleri bu gemiyi İkinci Dünyâ Harbinde kullanmak için 1946 senesinde hizmete aldı. 27 sene kullandıkdan sonra 1973 senesinde hurdaya ayırdığı bu gemiyi, Türk Deniz Kuvvetleri 1980 senesinde satın aldı ve 18 sene daha kullandı. 1998 senesinde hizmet dışına ayrılan D-349 borda numaralı ilk gemim TCG Kılıçalipaşa muhribi, 2000 senesinde Aliağa-İZMİR’de jilet yapıldı.

Aşağıdaki sayfada resimini gördüğünüz D-349 borda numaralı TCG Kılıçalipaşa isimli muhrip sınıfı bu gemimizde ben 4 sene görev yapdım.

Sınıf arkdaşlarımın görev yapdığı harp gemilerdeki ranzaların dört katlı olduğunu gördüğümde ise kendimi, târif edemediğim bir sebeple iyi hissetmiş idim.Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yeri gelmiş iken; denizde görev icrâ eden harp gemilerimizdeki günlük mesai hakkında şunları söylemeliyim…

Gemi, denizde harekete başladığı andan itibaren gemideki denizciler iki kısıma bölünür. Birincisine sancak vardiya, ikincisine de iskele vardiya denir. Her iki vardiyadaki denizciler; 4 saat mesai, 4 saat istirahat olmak üzere, gece-gündüz hiç durmadan günlerce, aylarca çalışır. Bir başka ifâde ile her denizci 4’er saatden 3 kere olmak üzere günde toplam 12 saat mesai yapar. Diğer 12 saat ise istirahatdir.

Günlerce, aylarca devâm deniz görevlerinde; bitmek tükenmek bilmeyen yorucu vardiyaların sonunda harp gemilerimizde buna benzer ranzalarda ben Şükrü IRBIK tam 13 sene uyudum.

İşde,

Sınıf arkadaşım olan deniz astsubaylarından bâzılarının görev yapdığı harp gemilerindeki "astsubayyatakhânesinde gördüğüm dört katlı ranzalardan birisi…

Bu ranzaların hepsi geminin su seviyesinin altına (sintine) denk gelen;  havasız, ağır rutubet kokan ve penceresi (lumbuz) olmayan “ast” güvertelerine kurulur.

Üsdelik;

Astsubay yatakhânelerinin altında, üstünde, sağında ya da solunda kulakları sağır eden makinelerin gürültüleri, yüzlerce tonluk akaryakıt tankları, tonlarca patlayıcı ve mühimmat ambarları vardır

TCG Kılıçalipaşa muhribi, TCG Yıldırım ve TCG Oruçreis fırkateylerinde görev yapdığım 1982-1998 senelerinde;

NATO tatbikatlarında iken yurt dışındaki liman ziyâretleri esnâsında bir çok defâ gitdiğim Amerikan gemilerinde ben kendim gördüm! Amerikan muhriplerinin “crew‘s quarters“ (er yatakhânesi) isimini verdikleri bölümünde gördüğüm ve 40-50 askerin işde, böyle üst üsde yatdığı bu 4’lü ranzalara Amerikalı denizci erler "cuffin bunk" (tabut yatak)  diyorlar idi…

Amerika Deniz Kuvvetlerinin "erlerini" İkinci Dünyâ Harbi şartlarında yatırdığı bu 4'lü ranzalarda,

Türk Deniz Kuvvetleri, 35 sene sonra biz "astsubaylarıbarış şartlarında yatırdı… 

Deniz astsubaylarının harp gemilerinde yatdığı ranzalar hakkında bir hususa dikkatinizi çekmek isderim. Dört astsubayın üst üsde yatdığı bu ranzaların bir tabut bile sığmayacak kadar dar olduğunu zannederim siz de fark etmişsinizdir.

Beylerbeyi’ndeki Deniz Astsubay Hazırlama Okulu; aşağıdaki resimde gördüğünüz üzere Anadolu yakasına geçişde, Boğaz Köprüsünün sağ tarafında ve ayaklarının hemen dibinde yer alır. Bu sebepden dolayı civâr ahâlisinin, özellikle gençlerin, biz talebelere "köprüaltı çocukları" dediklerini hatırlarım…

1978 girişli bizim sınıfın yatakhânesinin; aşağıda gördüğünüz U şeklindeki okul binâmızın sol tarafında, zemin kattaki yemekhânenin üzerine denk gelen birinci katında olduğunu az evvel söylemiş idim. Binânın; dershânelerimizin yer aldığı sağ tarafındaki zemin katda birinci sınıfı, birinci katında ikinci sınıfı ve ikinci katında üçüncü sınıfı okudum. Her sınıfın iki penceresi var idi.

Yatakhânelerimizin; okul binâsının sol ve orta kısmını kaplamak üzere L şeklinde olduğunu yukarıda söylemiş idim. Her sınıfın yatakhânesinin, binânın sol ve orta kısımına denk gelen sol tarafındaki yarısı yatakhâne; orta tarafındaki sağ yarısı ise diğer maksatlar için ayrılmış idi. Binânın orta kısımının, ikinci katının sağ tarafına denk gelen yarım bölümünde; her iki talebeye verilen ve spor kıyafetlerimizi koyduğumuz sacdan mamûl boy dolaplarımız; son katında ise 1, 2 ve 3‘üncü sınıflar ile müşterek kullandığımız televizyon salonumuz var idi. Yasak olmasına rağmen yolunu bulan tiryâki arkadaşlarımız günün her vakdi sigara içer idi. Fakat, ilginçdir; akşam etüdünden sonra fırsat bulup da nöbetci subaydan izin aldığımızda televizyon seyreder iken canımız isdese, çay içecek imkânımız yok idi…

Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Okulumuzda hârika subay, astsubay ve sivil öğretmenlerimiz var idi. Hepsinden çok şeyler öğrendim. Hayatımda ilk tokadı, meslekdaşım olan Şimşir lakaplı bir astsubaydan, bu okulumda yedim. 1978 senesinde okul giriş imtihânına 40 binden fazla aday müracaat etdi. 220 kişi ile başladık, 1981 senesinde 208 kişi ile tamamladık.

Damyo özel sayı 1 a703e

Damyo özel sayı 2 9983d

Devre 25’incisi ve 7.21 ortalama ile 1981 güzünde Deniz Astsubay Hazırlama Okulumuzdan mezun olduk.

1981 DASTOK Başarı durum belgesi 2e853

1981 DASTOK Diploma ff60e

  Aynı sene, Yalova’daki Deniz Güverte Astsubay Sınıf Okulunda eğitime devâm etdik. Bir sene sâdece meslek eğitimi aldığımız bu okulumuzda, muhabere (telsiz) sınıfına seçildim.

Aşağıdaki resimde;

1982 senesi Mayıs ayında deniz intibâk eğitimine iştirâk etdiğimiz TCG Cezâyirli Gâzi Hasanpaşa gemisinin başüstünde telsiz sınıfı arkadaşlarım ile birlikdeyim.

1982 TCG CG Hasanpaşa 17bed

  Aşağıdaki sayfada;

  1981-1982 Deniz Astsubay Sınıf Okulu Telsiz Astsubay Adaylarının resimlerini görüyorsunuz.

  İlk sıra, soldan ikinci resim ise 957 numaralı ben Şükrü IRBIK'a ait.

1982 Deniz Telsiz Astsubay Çavuşlar e4ab1 

 

Bir senelik bir eğitim-öğretimden sonra 30 Ağustos 1982 târihinde,

Deniz Telsiz Astsubay Çavuş rütbesi ile Yalova’daki Deniz Güverte Astsubay Sınıf Okulundan mezun olduk.

1982 mezuniyet diploması 2 18370

Subaylarımız Harp Okulunda 4 sene okudu, subay oldu.

Ben Şükrü IRBIK da Astsubay Okullarında 4 sene okudum fakat astsubay oldum.

Dünyâda böyle bir devlet; böyle bir millet; böyle bir kânun; böyle bir Deniz Kuvvetleri; böyle bir astsubaylık mesleği yok!

  EA.ORG:   Askerî Okul Hayatınızda sizi en çok etkileyen, unutamadığınız acı-tatlı anılarınız vardır mutlaka.

  ESKİ TÜFEK:   Hayâtımda ilk tokadı, daha doğrusu tokatları, meslekdaşım olan Şimşir lakaplı bir astsubaydan yedim, demiş idim. Fabrika isimli bir dersimiz var. Bu dersin öğretmeni Kemâl ŞİMŞİR isimli astsubay. Bizden evvelki devreler, Soyadına izâfeten O'na şimşir lakabını takmışlar... Şimşir, bizlere soğuk-sıcak kaynak dersi veriyor. Birinci sınıfın ikinci dönemindeyiz; sene, 1979... Sınıfımızın pencerelerinden birisinde havalandırma vantilatörü var. Serde de delikanlılık... Teneffüsde, eğlence olsun diye bâzen bu vantilatörün pervânesine tebeşir fırlatıyoruz. Bir gün teneffüsdeyiz. Sınıfda tam 13 arkadaşım var. Benden önce birkaç arkadaşım o pervâneye tebeşir fırlatdı. En son olarak da ben tebeşir fırlatdım oraya ve yerime oturdum. Meğerse Şimşir lakaplı astsubayımız, zemin katın dış tarafında yürür iken bizim sınıfın penceresindeki vantilatör pervânesinden beyaz tozlar fışkırdığını görmüş! Bir dakika bile geçmeden hışım ile I-C sınıfının içine daldı. Av kokusu almış köpek gibi omuzlarından soluyor idi. Belli ki koşarak gelmiş. Sınıfların camlarındaki pervânelerden dışarı doğru beyaz toz çıkmasının sebebini, demek ki biliyor imiş... Biraz sonra bize yapacaklarını daha evvelden başka talebelere de yapdığı muhakkak idi. Pervâneye kim tebeşir fırlatdı dedi. Sınıfda çıt yok! O tebeşiri fırlatan çabuk çıksın ortaya! Yoksa hepinize sıra dayağı atacağım dedi. Sınıfda gene çıt yok!.. Boyu, bizden bile daha kısa olan Şimşir, hepimizi tesbih tâneleri gibi yazı tahtasının önüne dizdi. Benden önceki arkadaşlarımı tokatlar iken fark ettim... Bize tokat atmak için o küçücük, topaç gibi vücudu ile her seferinde bir bütün hâlinde ileriye doğru çevik hamleler yapar iken boyu, biz talebelerin boyuna yetişmediği için Şimşir; tıpkı sahnedeki baletin point hareketinde yapdığı gibi, ayak parmaklarının ucuna kadar iyice yükseliyor, sanki beygirin sağrısını tokatlıyormuş gibi, kösele pabuça benzeyen o nasırlı elleri ile tokatları, kendinden hiç de beklenmeyecek bir kıvraklık ile kırbaç gibi mütemâdiyen yüzlerimizde şakırdatıyor idi. Beni ve 13 arkadaşımı yorulasıya kadar sıra ile tokatladı. Sınıfdaki arkadaşlarım pervâneye tebeşir atan bizlerin isimini Şimşir’e gene de söylemedi… Kaç tokat yedim, ben sayamadım. Fakat Şimşir'den o gün yediğim tokatlar, sınıf arkadaşlığının ne olduğunu öğretdi bana...

Sene 1980. Engin KORKMAZ isimli sınıf arkadaşım var. Babası Gölcük’de Denizaltıcı astsubay. Fizik dersindeyiz. Öğretmenimiz, udî Binbaşı Mustafa KAZEZYILMAZ. Kapıyı birisi dışardan çaldı. Mustafa hoca kapıyı açdığında karşısında bir hanım gördük. Kısa bir konuşmadan sonra bu hanım sınıfa girdi. Ellerindeki çantalarda pastalar, börekler, çörekler ve çeşit çeşit gazozlar... Bu hanım, meğerse Engin’in anası imiş. O gün Engin’in doğum günü olduğu için taa Gölcük’den İstanbul’a gelmiş. Mustafa hocamız, ders anlatmayı durdurdu. Arkadaşlar, bu dersimizde Engin’in doğum gününü kutlayacağız dedi. Ve o gün fizik dersinde Engin arkadaşımın doğum gününü kutladık hep beraber. Hayatımda doğum günü pastasını ilk kez o gün, Engin’in doğum gününde, sınıfımızda yedim. Vefat eden Engin KORKMAZ arkadaşımı ve dünyânın en iyi hocası olan Deniz Öğretmen Binbaşı Mustafa KAZEZYILMAZ hocamı da bu vesile ile yâd ediyor ve hörmet ile ellerinden öpüyorum.

Okulumuzun son sınıfındayız. 1981 senesi başlarındayız. Sınıf âmirimiz olan Binbaşı Ertuğrul TOPCU bir gün bize şöyle dedi; "Not ortalaması yüksek olan arkadaşların bu sene üniversite imtihânına girmesine izin vereceğiz. Bu arkadaşlar için hafta sonu kurslar tertip edeceğiz.” Ertuğrul Binbaşının bu sözlerini duyunca Deniz Astsubay Hazırlama Okulundan mezun oldukdan sonra üniversitede okumak heyacanı ve umudu ile doluverdim… İngilizce dersini seviyordum ve not ortalamam da hep iyi idi. Bu sebepden dolayı üniversitede ingilizce okumaya karar vermiş idim. Bugün olduğu gibi, o senelerde de; Deniz Kuvvetlerinde müstahdem ingilizce öğretmeni subayların tamâmı fakülte mezunu sivil şahıslar idi. Deniz Astsubay Hazırlama Okulundan mezun oldukdan sonra ben de Deniz Kuvvetleri adına fakültede okuyup pekâlâ ingilizce öğretmeni subay olabilir ve Deniz Kuvvelerine hizmet edebilir idim. Fakat 12 Eylül’ün darbeci deniz subayları buna engel oldular…

Not ortalamam yeterli olduğu için hocalarımızın okulumuzda verdiği kurslara ben de iştirak etdim. Okulumuzun müsaadesi ile imtihâna girmek için müracaat etdim. İmtihân giriş belgem de elime geldi. 1981 Ocak ayından Haziran ayına kadar sıkı bir çalışmadan sonra kınından çıkmış keskin bir kılıç gibi bilenmiş olarak imtihâna girmeyi bekledik. Yaklaşık 20 kişi idik. İmtihânın yapılacağı haftanın Cuma günü akşamına kadar imtihâna girmek umudu ve heyecânı ile bekledik. Cuma günü öğleden sonra hafta sonu izine çıkış saati geldiği hâlde okul idâresi bizleri izine çıkarmadı. Sebebi konusunda da hiçbir şey söylemediler. O Cuma günü öğleden sonra okulda derin ve müthiş bir ölüm sessizliği var idi. Her üç sınıfdaki 600 küsur öğrenci, o hafta sonu okula resmen hapsedildik! Okul idâresinin bir tezgâh çevirdiğini sezen arkadaşlarımdan bâzıları o akşam okuldan firâr etdiler ve ertesi gün üniversite imtihânına girdiler. İsdedikleri üniversiteyi kazandılar. Tazminâtı ödeyip güle oynaya okuldan ayrıldılar. Ben ise subaylarına güvenen ve fakat güvendiği için aldatılan arkadaşlarımdan birisi oldum. Böylece meslek hayâtımda subaydan ilk kazığı ben Şükrü IRBIK işde, böyle yedim. Son yediğim kazık da bu olmadı elbetde… 1981 senesi Haziran ayının o hafta sonu üniversite imtihânına girmek için bize izin vermeyen subaylarımız ile hesabımız mahşere kaldı…

12 Eylül subay darbesini okulumda yaşadık demiş idim. Üçüncü, yani son sınıfdayım. Sene, 1980 güzü... Subayların yapdığı 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, bir akşam yat taburunda nöbetçi subayı yanımıza geldi. Her akşam söylediğimiz Deniz Astsubay Okulu Marşı’ndaki “astsubaylarız” kelimesini bundan böyle “denizcileriz” şeklinde okumamızı istedi. Fakat bir, iki ve üçüncü sınıfdan 600 küsur mevcutlu talebeye bunu, o nöbetçi subayı o akşam yapdıramadı... Nasıl oldu, bilmiyorum! O akşam yat taburunda bir kaç saniye içinde tezâhür eden topyekûn ve kararlı bir şuur ile; nöbetci subayının bu aptalca isdeğini hemen orada rededdik!.. Marşımızı okurken defalarca yarıda kesdirdi, tekrar okutdu. 600 öğrenci birden biz her defâsında astsubaylarız” diye bağırdık! Bunu gören nöbetci subayı “toplu isyandan hakkınızda işlem yapdıracağım” diyerek taburu terk etdi. Fakat söylediği lafda kaldı...

Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Gördüğünüz üzere 12 Eylül'de subayların yapdığı darbe; daha mesleğimizin başında biz astsubay talebelerini iki kere vurdu!..

Bu arada bir hakkı teslim etmeliyim. “Subay darbeleri "assubayları" iki kere vurmuşdur“ vecizinin sahibi kıymetli meslekdaşım emekli Deniz Radar Astsubay Kıdemli Başçavuş Aydın KULAK’a da buradan selâmlarımı gönderiyorum.

  EA.ORG:   Ve bembeyaz üniforma içinde pırıl pırıl sarı sırma rütbesi ile genç bir Deniz Astsubay, Şükrü IRBIK Kıtada… 

Eski Tüfek Şükrü IRBIK  ESKİ TÜFEK:   Kıt’a deyince biz denizcilerin aklına gemi gelir… Aşk gemisi değil, savaş gemisi!... 1982 senesinde deniz astsubay çavuş rütbesi ile muvazzaf astsubay olarak TCG Kılıçalipaşa muhribinde mesleğe, Gölcük’de başladım. Şefimiz, Çerkez lakaplı 1967 neşetli Deniz Telsiz Astsubay Kıdemli Başçavuş Hüseyin DEMİRARSLAN. Bir ay gemiden dışarı çıkma yasağı verdi bize. Gemiye ve mesleğine dair her şeyi öğreneceksin. Bir ayın sonunda imtihân yapacağım seni dedi. Mükellef askerler bile bu kadar izinsiz kalmıyor. Fakat itiraz ne kelime!.. Tam bir ay gemide kaldım. Gece gündüz demeden gemiye ve mesleğime dair her şeyi en iyi şekilde öğrendim. Çerkez Şefimin ahiret sorularının hepsini tam olarak cevapladım. Ve böylece gemideki görevimi en iyi şekilde yapmaya hazır olduğumu isbatladım. Bu vesile ile Çerkez şefimin ellerinden hörmet ile öpüyor ve kendisine sağlık ve esenlik dolu ömür diliyorum.Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Artık hem gerçek bir gemici hem de tam bir telsiz astsubay idim. 4 senelik Muhrip hizmetimden sonra İstanbul’da TCG MARTI’da 3 sene hücümbotculuk tecrübem var. Meslek hayatımda beni en çok yoran 3 senemi TCG MARTI’da geçirdim. O senelerde benim tek başıma yapdığım işleri, şimdi üç telsiz astsubayı yapıyor.

İngilizce Kurs Diploması 1984 8891fAkabinde Gölcük’de TCG YILDIRIM Fırkateyni inşâsında tersâne işçileri ile birlikde çalışdım ve 3 sene görev yapdım.

Deniz Kuvvetleri Dil Okulunda 1984 senesinde iştirâk etdiğim 5 ay süreli ingilizce kursunu 91 ortalama ile "ikinci" olarak tamamladım.

Görevde iken de KPDS’lere girmeye devâm etdim.

Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Her sene girdiğim yurtdışı dâimî görev yabancı dil imtihânlarından yüksek notlar alıyor idim.

1992 senesinde yurtdışı dâimî göreve seçildim ve İTALYA/Napoli’deki NATO Deniz Karargâhına tayin edildim.

1991 Genkur kurs belgesi a4e03

1992-1994 seneleri arasında yapdığım NATO görevimde Türk Genelkurmay Başkanlığı beni; İngiliz, Yunan ve İtalyan Deniz Kuvvetleri mensubu “erler” ile birlikde ve “er kadrosunda” çalışdırdı.

Emekli oldukdan sonra yapdığım araşdırmada öğrendim ki; NATO’da “astsubay” isimli “ortada sandık” ve uyduruk bir asker sınıfı mevcut değildir. Öğrendiğim bu hakikâti de 27 Aralık 2020 Pazar günü emekliassubaylar.org’daki Eski Tüfek isimli köşemde yayınladığım Asubay Tefrikası-11’de görülen CİMER dilekcem ile Cumhurbaşkanlığına şikâyet etdim. Bu dilekcem; Türk askerlik târihinde kendi türünün ilk ve tek örneğidir. İşde, bu sebepden dolayı NATO’da göreve gönderdiği Türk astsubaylarını Türk Genelkurmay Başkanlığı 1952 senesinden beri “er” kadrolarında çalışdırıyor. Ve Türk astsubayları NATO’da “er” kadrolarında çalışdıklarını bugün dahi  hâlâ bilmiyorlar…

İki senelik yurtdışı dâimî görevimden sonra 1994 senesinde yurda döndüm. Bu kez de TCG ORUÇREİS Fırkateyni inşâsında tersâne işçileri ile birlikde çalışdım ve 3 sene görev yapdım. Gemi Komutanımız Deniz Kurmay Albay Baha ERENOĞLU ve İkinci Komutanımız Deniz Kurmay Yarbay Doğan DENİZMEN gibi hârika subay ve astsubaylar ile çok çalışdık ve çok yorulduk! Fakat ben onlar ile çalışmakdan çok keyif aldım. Dönemin en faal savaş gemilerinde görev yapdım. 10 senesi sürekli olmak üzere toplam 13 sene deniz görevim var. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmış subaylarımızın bile bu kadar deniz görevi yokdur.

13 sene devâm eden deniz görevimi tamamladıkdan sonra 1998 senesinde;

TCG ORUÇREİS Fırkateyni Muhabere Kıdemli Astsubaylığı görevinden,

Ankara’daki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhına tayin edildim.Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ankara’da görev yapdığım 13 senenin 7 senesinde NATO müşterek karargahlarında görev aldım. Bu karargâhlarda, her Kuvvetden ve NATO üyesi ülkelerin Ordu mensubu hârika subay, er ve sivil arkadaşlarım ile çok keyif alarak çalışdım.

Eski Tüfek Şükrü IRBIK

2009 senesinde Kuvvet ve Bakanlık tebdil etdim. Millî Savunma Bakanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığından ayrıldım. İçişleri Bakanlığına bağlı olan Sâhil Güvenlik Komutanlığına intisâb etdim.

Muvazzaf astsubay olarak;

  • 26 sene Deniz Kuvvetleri Komutanlığında,
  • Son üç 3 senesi de Sâhil Güvenlik Komutanlığında olmak üzere 29 senelik muvazzaf hizmetimi müteakip,

Sâhil Güvenlik Komutanlığından 2011 senesinde isdeğim ile emekli oldum.

 

Eski Tüfek Şükrü IRBIKEski Tüfek Şükrü IRBIKEski Tüfek Şükrü IRBIKEski Tüfek Şükrü IRBIK

 

2011 SGK Hizmet Belgesi 6534c

  EA.ORG:   Biraz da özel hayat, ne zaman evlendiniz? Askerler için evlilik zordur ama sanırım Denizciler için daha zordur, ne dersiniz?

  ESKİ TÜFEK:   Eşim Serpil hanım ile memleketimiz Emirdağı’nda aynı mahallenin çocuğuyuz. Rahmetli babalarımız hem mahalle, hem de asker arkadaşı. Babalarımızın asker arkadaşlığı, biz çocuklarının hayat arkadaşlığı ile sonuçlandı. Serpil hanım ile 1986 senesinde evlendik. Bilgisayar Mühendisi oğlumuz, Sosyolog kızımız var.

Evlilik hayatımın en güzel on senesini gemi görevinde geçirdim. Gemi görevimin bitdiği 1998 senesinde; son senenin 265 gününü 7/24 gemide görevli olarak geçirmişiz. Her üç günde bir tam gün nöbet; her üç haftada bir hafta Cuma sabahdan Pazartesi akşama kadar gemide hafta sonu nöbet… Haftalar, aylar süren deniz görevleri...

Biz denizcilerin bildiği bir veciz vardır; Deniz, kendisine ait olmayanı tez kusar. Ben Şükrü IRBIK’ı çok sevmiş olmalı ki deniz, beni tam 13 sene kusmadı. Gemi hizmetim süresince senelik izinlerimi ne tam olarak ne de tam zamanında kullanabildim. Hesaplasam, alacaklı bile çıkabilirim! Şikâyetci değilim! Lâkin denizcilik, işde, tam da insanın bütün zamanını alan; denizcinin hayatına ortak isdemeyen kıskanç kuma gibi bir meslek. Gerisini artık siz tamamlayın.

Rahmetli babamın vefât haberini, deniz görevim esnâsında gemide nöbet tutduğum telemin başında iken kendim öğrendim. Evlendikden bir hafta sonra 15 günlük deniz görevine gitdim. Gemi ile deniz görevinde olduğum için; iki nüfus sayımında sayılmadım, üç milletvekili seçiminde rey kullanamadım. Açık öğretim imtihânlarımız her nasılsa hep deniz görevi dönemine denk gelir idi. Bu sebepden dolayı açık öğretimde iki kere kayıdım silindi.

  EA.ORG:   Ve emeklilik! Emekli olmak kendi tercihiniz miydi, şartların zorlaması mı?

  ESKİ TÜFEK:   İkisi de… Önce zorlama… Akabinde bu zorlama neticesinde tercih...

29 senelik muvazzaf astsubaylık görevim süresince; iki ülke, üç şehir ve on farklı kadroda görev yapdım. Sekiz kere evimizi taşıdık. Bu taşınmaların çilesini eşim Serpil hanıma yüklediğim için şimdi vicdân azâbı çekdiğimi söyleyebilirim. 25 senede iki ülke, üç şehir, sekiz ev değişdiren kaç hanım vardır, şu memleketde? Çocuklarım ilkokulu bile bir kaç şehirde ve üç dört farklı okulda okumak zorunda kaldılar.

2011 senesinde Sâhil Güvenlik Komutanlığı karargâhında görev yapar iken İstanbul’daki birliğe tayin edildim. Dünyânın en güzel bayrağı ve al kanımızın timsâli olan ay-yıldızlı al Sancağımızı dalgandıran her Birlikdeki görevime eşim ve çocuklarım ile berâber koşarak gitdik… 2011 senesine kadar tayinlerim hakkında söz, devletin idi.

2011 senesinde Ankara’dan İstanbul’a tayinim konusunda ise son sözü ben söyledim. Sâhil Güvenlik Komutanlığının Ankara’daki Karargâhından kendi isdeğim ile emekli oldum.

4 senesi talebelik olmak üzere 33 senelik muvazzaf astsubaylığım süresinde çalışdığım her gemide, her karargâhda çok hârika ve çok kıymetli subay ve astsubay meslekdaşlarım ile çalışmakdan çok keyif aldım. Beraber çalışmak ile iftihâr etdiğim subay ve astsubay meslekdaşlarımın hepsine selâm olsun. Hakk’ın rahmetine kavuşanlara ise rahmet olsun.

  EA.ORG:   Asıl konuya geliyoruz, yazılarınız... Çok samimi ifade edeyim sizin bir yazı için verdiğiniz emeği verecek çok az insan vardır. Bize bir yazının serüvenini baştan sona anlatır mısınız?

  ESKİ TÜFEK:   Astsubaylık mesleğim süresince aklıma takılan konuları bir kenara yazmış idim. Emekli olunca 33 senelik askerlik hayatımın muhasebesini yapmak isdedim. Bugün varız, yarın ölüp gideceğiz. Bu dünyâda benden sonra da kalacak bir şeyler bırakayım dedim. Mal-mülk, şah-şöhret, rütbe-makâm, para-pul yok nasılsa!.. Hiç olmazsa bir iki satır yazı olsun dedim. Böyle düşünür iken bu karalama defterim geldi elime. Böylece bugüne kadar yazdığım makâlelerin konu başlıkları ortaya çıkdı. Astsubay mesleği hakkında bugüne kadar yazılmış kitap, makâle, tez ne var ise hepsini topladım ve okudum. Karalama defterimdeki konular ile karşılaşdırdım. Okuduklarım ile karalama defterimdeki konuların nerede ise hiçbiri aynı değil idi. Astsubaylık hakkında yazılanlara bakdım. Hepsi birbirinin neredeyse tıpkı basımı idi. Bu makâleleri, kitapları, tezleri okudukdan sonra çok önemli bir şeyin farkına vardım. 

Okuduklarım;

  • Subay aklı ve subay dili ile subayların yazdığı

        Ya da

  • Subay aklı ve subay dili ile fakat astsubayların yazdığı kitaplar idi…

 Ben de dedim ki; astsubayı ancak bir astsubay yazabilir. Bu fikirden hareket ile ben Şükrü IRBIK da bugüne kadar hiç yazılmayan konuları, bugüne kadar hiç yazılmayan bir tarz ile yazayım dedim;

    Astsubaylığı; subay aklı ile ve fakat astsubay dili ile astsubayın yazması…

   İşde, bu düşünce ile Asubay Tefrikası’nı,

   Asubay ben Şükrü IRBIK; " subay aklı ile ve fakat astsubay dili ile " yazdım...

 

33 senelik astsubaylık hizmetim süresince sabır ile birikdirdiklerimi

Son 11 senelik emeklilik günlerimde derledim

ve

Şerif CIRIK’ın deyişi ile;

Ömür harmanımı dökdüm, savurdum!..

Hâfızamın yelinde yaba ile savurup da

Zamân kalburunda elediklerimden kalanları,

Kara kalem ile ak kağıt üzerinde serdim yazıya...

Kalemimden dökülen her makâlenin serüveni başdan sona böyle başladı ve bitdi.

Kötü komşu insanı mal sahibi yapar derler. Ordumuzun üzerine çöreklenmiş karanlık suratlı subaylar da ben Şükrü IRBIK‘ı yazar yapdı. Yeraltından Notlar isimli romanında DOSTOYEVSKİ şöyle der; “Her şeyi fazlası ile anlamak bir hasdalıktır!” Mensubu olduğum astsubay sınıfını anlamak da bende tam anlamı ile bir hasdalık oldu! Hasdalık raddesine varan işde bu düşünce ile ben Şükrü IRBIK da; Türk Ordusundaki "astsubay meselesini" anlatan eskimez makâleler yazdım. “Eskimez” demek bana göre; sâdece dünü anlamaya çalışan ve bugünü anlatan değil fakat aynı zamânda yârını da tavzih eden ve öğreten demekdir. Hoca Nasreddin’e sormuşlar; Hocam, dünyâyı nasıl buldun? Hoca şöyle demiş; Sora sora!.. Türk Ordusundaki astsubay meselesi hakkında edindiğim bilgileri de ben,  sora sora buldum!.. Fakat bugüne kadar yazdıklarımda bir sihir yokdur. Bu kadar emek, bu kadar dikkat, bu kadar masraf, bu kadar zamân ve cesâreti olan her astsubay meslekdaşım benim bugüne kadar yazdıklarımı pekâlâ yazabilirdi.  

  EA.ORG:   Yanılıyorsam lütfen düzeltin,  görebildiğim kadarıyla sakin bir kişiliğiniz var, Yazılarınızda agresif ve sivri bir dil kullanıyorsunuz. Bunun özel bir nedeni var mı? Yaşanmışlıklara duyulan öfke mi? Hâlen süren haksızlıklara isyan mı? Siz nasıl tanımlarsınız?

  ESKİ TÜFEK:   Tesbitiniz doğru! Beni mülayim tavırlı biri olarak bilirler. Ancak haksızlığa tahammül edemem!.. Böyle de bir fıtratım var! Haklı isem korkmam; haksızlığa uğramış isem susmam!.. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytândır, değil mi? Yukarıda anlatdığım gibi; haksızlığa ben Şükrü IRBIK, 1978 senesinde Deniz Astsubay Okulunun imtihânına girdiğim gün isyân etdim. Evet, yazılarımda yer yer üzen, yer yer acıtan bir üslûp kullanıyorum… Ziyâ Paşa’nın deyişi ile; Üslûb-ı beyân ayniyla insan... Benim için de durum böyle!.. Dilimde ne var ise kalemimden o dökülüyor!.. Mensubu olduğum astsubay sınıfına bunca nâmussuzluğu, bunca sahtekârlığı, bunca hâinliği ve bunca kânunsuzluğu yapan subaylara gül verip boncuk takacak değil idim.

Astsubay sınıfına yapılanlar hakkında benim bildiklerimi bilenler benden daha hafif bir uslûp kullanamazlar. Benim bildiklerimi sabır taşına söyleseniz, Diyarbakır karpuzu gibi tam orta yerinden ikiye yarılır. Benim bugüne kadar yazdıklarım; bugüne kadar öğrendiklerimin ancak yüzde beşi olabilir. Benim bildiğim ve hâlâ yazmadığım yüzde 95’i bilmeden; yazdığım yüzde beş ile beni yargılamak isabetli olmaz. Bu konuda kıymet verdiğim meslektaşlarım da beni tenkid ediyor. Fakat yazmadıklarım ve yazamadıklarımı anlatınca onlar da hak veriyorlar bana…

  EA.ORG:   Yazılarınız uzun ve konuları çok fazla emek vererek TBMM arşivinden tutun da gazete kupürlerine kadar onlarca belge içeriyor. Yazılarınızın müdavimi olarak belirtmem gerekir ki, zaman zaman konuyu tam kavrayabilmek için bir önceki yazınızı yeniden, mevcut yazınızı da tekrar okuduğum olmuştur. Çok büyük emek ve gerçekten camiada bir örneği daha olmayan müthiş yazılar. Önce kafanızda yazıyı kurguluyor olmalısınız sonra da araştırma ve nihayet yazıya dökme.

  ESKİ TÜFEK:   Makâlelerimizi hakkı ile okuyan müdavim bir meslekdaşımız olduğunuzun farkındayım. Hiçbir meslekdaşımızın fark edemediği ayrıntıları yakalıyorsunuz. Bu tesbitleriniz neticesinde bana yol gösderen kıymetli fikirlerinizden istifâde etdiğimi de burada, sizin adınıza gurur ile söylüyorum.

Belge konusuna gelince... Fuzûlî şöyle der; “İlimsiz şiir temelsiz duvara benzer!" Belgesiz makâle de ancak masala benzer! Ben Şükrü IRBIK, mensubu olduğum astsubay sınıfının târihi hakkında masal yazmıyorum!.. Bu hakikâtden hareket ile yazdığım her makâleyi mutlaka belgeler ve kânunların üzerine inşâ ederim. Yazdıklarımın şâhidi olan kaynaklar da makâlemizin içindedir. Sorduğum için biliyorum. Astsubay târihi hakkında Millî Savunma Bakanlığında mevcut olmayan belgeler bende var.

Evet, sizin de ifâde etdiğiniz üzere; kurgu, araşdırma ve yazıya dökme… Bu üçünün arasında da hâmile kadının çekdiği dayanılmaz doğum sancılarına benzer târifsiz sancılar da var. Sizlerin bir çırpıda okuduğunuz; ya da uzun deyip okumakdan imtinâ etdiğiniz makâleleri yazmak için uykusuz geçirdiğim gecelerin sayısı, başımdaki ak saçların sayısından az değildir! Eşim Serpil’e sordum, doğum sancısı nedir diye… Her makâlemizi yayına veresiye kadar çekdiğim sancının, eşimin târif etdiği doğum sancısı ile handiyse aynı olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım.

Tesbitiniz çok yerindedir Hüseyin bey. Özellikle Astsubay Tefrikası’nı birbirini besleyecek tarzda ve mütemmim cüzler şeklinde yazdım. Herhangi bir Asubay Tefrikası’nı hakkı ile okuyanlar konuyu tam olarak anlamak için evvelki ve sonraki bölüm ve kısımları da okumak ihtiyacı hissederler. İyi anlatmak için evvelâ iyi anlamak şartdır. Astsubaylık konusunda beyaz subayların son yüz seneden beri yapdığı orostopollukları anlamak; 33 senelik mesleğim esnâsında birikdirdiklerim hâriç olmak üzere, benim son on bir senemi aldı. On bir senede anlayıp da yazdığımı, birkaç sayfada anlatmak mümkün olmuyor. Bu sebepden dolayı çok çaba sarf etsem de ancak bu kadar “kısa” yazabiliyorum. Bir kitabı dolduracak kadar bilgi ihtivâ eden bir makâleyi siz de hak verirsiniz ki, ilk okumada anlamak mümkün olmayabilir. Derler ya! Bir kitabı insan, hayâtında üç kere okumalı. İşde, bizim yazdıklarımıza da bu anlayış ile bakmalı ve farklı zamânlarda tekrâr okumalı…Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bir garip şâir Orhan Veli öldüğünde; dostları, ceketinin cebinde diş fırçasını sardığı bir kağıt bulurlar. Kağıdın üzerinde ise şâirin el yazısı ile yazdığı ve henüz tamamlayamadığı Aşk Resmî Geçidi isimli son şiirini… Şâirin cebinden şiirden başka ne çıkar ki?

Vaziyet ben Şükrü IRBIK için de aynıyla vâki! Mensubu olduğum astsubay sınıfı hakkında bugüne kadar birikdirdiklerimi yazmak ile bitiremedim. Bitiremeyeceğimi de biliyorum! Benim de zihnimin kıyı-köşesinde, cebimin bir yerinde astsubay meselesi” ile alâkalı bilgi kırıntıları var. Öldüğüm gün de bu hakikât değişmeyecek!.. Astsubayın cebinden de “astsubay meselesinden” başka ne çıkar ki?

Eşşek ölür, kalır semeri; insan ölür, kalır eseri… Ben Şükrü IRBIK’ın eşşek kadar da olsa aklım yok mu ki, bir eser bırakmayayım. Bir vasiyet ve üç tesâdüf neticesinde deniz astsubayı oldum. Mesleğimden aldığım maaş ile ancak çocuklarımı doyurdum. Ona da doyurmak denir ise!.. Çocuklarıma bırakacağım tek mirasım, mensubu olduğum astsubay sınıfı hakkında bugüne kadar yazdıklarımdır. Bu sebepden dolayı makâlelerimi, çocuklarıma bırakabileceğim en kıymetli mirâs gâyesi ile yazıyorum.

  EA.ORG:   Yazılarınızdan dolayı mahkeme kapılarında süründünüz, Kaç kere dava edildiniz, kimler tarafından ve sonuçları ne oldu?

  ESKİ TÜFEK:   Astsubay sınıfına yapılan haksızlıkları ve nâmussuzlukları anlatmak için Adam Arıyorum, Adam isimli ilk makâlemizi emekliassubaylar.org’da yayınlamaya karar verdiğim 10 Temmuz 2012 Salı günü, fincancı katırlarını ürküteceğimi gâyet iyi biliyordum. Öyle de oldu. Fincancı katırları ürkdü. Bu ürkmüş fincancı katırları beni bugüne kadar iki kere dâva etdi. Bir de hakkımda hâlen devâm eden suç duyurusu var. Bir kere de ben, bu fincancı katırlarını dâva etdim.

İlk dâva edilen makâlemiz Zihniyet Sürgünü oldu. 13 Mart 2014 Perşembe akşamı yayınladığım Zihniyet Sürgünü isimli makâlemizi, 4 fincancı katırı ertesi gün dâva etdiler. Hâlen yasaklı olan Zihniyet Sürgünü isimli makâlemizden dolayı hakkımda cezâ ve tazminât dâvaları açdılar. Bu 4 fincancı katırından, ikisinin ayakları sonradan suya erdi ve dâvalarından ferâgat etdi. Diğer ikisi ise dâvayı so aşama olan Danıştay'a kadar götürdü. Bu iki fincancı katırına hakâretden 15 ay hapis cezâsı aldım. Birisi de hakkımda tazminât dâvası da açdı ve 20 bin TL manevî tazminât isdedi. 2016 senesinde yüce Türk Mahkemesi; bu fincancı katırına manevî tazminât olarak sâdece 250 TL ödenmesine karar verdi.

İkinci dâva ise 2017-2020 seneleri arasında yayınladığım Asubay Tefrikası’ndan seçdikleri 6 makâlemiz hakkında oldu. Dört sene içinde birikdirdikleri Asubay Tefrikası’ndan 6 makâlemizi 2020 Eylül ayında dâva etdiler. Hakkımdaki iddianâmeyi savcılık kabul etdi. Askerî Yüksek İdâre Mahkemesi 2017 senesinde lağvedildi fakat Askerî Cezâ Kânunu hâlen yürürlükde. Askerî Cezâ Kânununa muhalefet, TCK 125’den kamu görevlisine hakâret iddiası ve TCK'nın meşhur 301'inci Maddesine muhalefetden hakkımda açılan bu ikinci soruşturma devâm ediyor.

Yeri gelmiş iken; bu konuyu gündeme getiren kıymetli meslekdaşım siz Hüseyin SAVCI’ya, meslek büyüğümüz Sayın Ersen GÜRPINAR’a ve dâvamızı meccânen takip eden Sayın Avukat Doktor M. Erkan AKKUŞ’a teşekkür ediyorum.

Benim Millî Savunma Bakanlığına açdığım dâva ise 2014 senesinde gıyabımda verilen "sosyal tesislere süresiz giriş yasağı" hakkında. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in ilk günden beri verdiği bu kânunsuz yasak hakkında dâvamız, şu anda son aşama olan Anayasa Mahkemesinde. Kazanacağız, evvel Allah. Bu dâvamızı da gene Sayın Ersen GÜRPINAR’ın delâleti ile Sayın Avukat Doktor M. Erkan AKKUŞ meccânen takip ediyor.

  EA.ORG:   Doğal olarak bu yargılamaların üzerinizde baskıları olmuştur, yormuştur sizi, daha da ötesi bu davaların bir de size verdiği maddi zararlar olmalı.

  ESKİ TÜFEK:   Hakkımda açılan dâvalar ve yasaklar konusunda, ben bugüne kadar hiçbir baskı hissetmedim. Hiç de yorulmadım. Bugüne kadar yazdıklarımdan dolayı maruz kaldığım manevî ve maddî zorluklar da beni hiç yıldırmadı. Söylenmeyen söz kalbe yük olur; her şey vakdinde zamânında kıymetlidir.  Astsubay sınıfı hakkında bugüne kadar bildiğim, bulduğum ve anladıklarımı yazmasa idim şâyet herhâlde kederimden ölür idim. Hemen hepsini yazdım; rûhen ve vicdânen ne kadar rahatladığımı anlatamam. Bugünden sonra artık ölsem de gam yemem. Allah kimisini malı ile, kimisini çocuğu ile kimisini de ilimi, bilgisi ile sınar. Ben Şükrü IRBIK’ı da Allah, herhâlde astsubaylık hakkında bildiklerim ile sınadı. Bildiklerimi mezara götürmek benim için en kolay tercih idi. Fakat ben Şükrü IRBIK, zor olanı seçdim.

  EA.ORG:   Yanlış bilmiyorsam Millî Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının açtığı son bir dâva var o dava sonuçlandı mı?

  ESKİ TÜFEK:   Şu anda hakkımda devam eden Askerî Cezâ Kânunu ve Türk Cezâ Kânunundan bir cezâ dâvası; sâdece Asubay Tefrikası-8‘i şikâyet etdikleri bir de suç duyurusu var. Müştekileri; Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Hulusi AKAR ve Yaşar BÜYÜKANIT. Ölmüş subaylar bile mezarından dilekce gönderip beni dâva ediyorlar!.. İfâde vermek üzere karakola gene dâvet edilirsem, buna şaşırmam! Zirâ Kuvvet Komutanlarının da filfilli “yalanlarına“ çomak sokduğumu iyi biliyorum. Hakkımda yeni dâva açdıklarına dâir olmak üzere bugün itibârı ile benim bilgim yok.

  Fakat işde, buraya yazıyorum;

  Beni dâva eden fincancı katırları,

  Şükrü IRBIK'ı mahkeme ile terbiye edemeyeceklerini öğrenecekler!..

  EA.ORG:   Özellikle dâvalar konusunda TEMAD ile bir irtibatınız oldu mu, bu gün ya da geçmişte size hukukî ya da maddî destek sağlandı mı?

  ESKİ TÜFEK:   2014 senesindeki ilk dâvam konusunda dönemin TEMAD Başkanı Ahmet KESER ile üç defa vicâhen görüşdüm. Bu görüşmelerde Ahmet Başkanın hem bana hukukî desdek vermesini talep etdim hem de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi AKAR’ın Balıkesir Kara Astsubay Meslek Yüksekokulunda yapdığı konuşma esnâsında astsubaylara hakâret etdiği iddiası ile dâvaya müdâhil olmasını isdedim. Fakat Başkan Ahmet KESER bu konuda ne akdı ne de kokdu… Bu dâvayı kendi maddî imkânlarım ile tamamladım. Hakkımdaki son dâvayı da gene kendi maddî imkânlarım ile takip edecek idim. Bu konuda mevcut TEMAD ile hiçbir irtibatım olmadı. Sağ olsunlar, mevcut TEMAD yönetiminden bir talebim de yok. Fakat bildiğiniz üzere; sizin teklifiniz ve Sayın Ersen GÜRPINAR’ın delâleti ile Avukat Doktor M. Erkan AKKUŞ dâvamızı meccânen takip etmeyi kabul etdi.

  EA.ORG:   Yazılarınız devam edecek mi?

  ESKİ TÜFEK:   Asubay Tefrikası’nı yayınlamaya başlamadan aylar evvel, meslek büyüğümüz Sayın Fahrettin BAĞRI ile 2016 senesinde Ankara’da görüşmüş idik. Kendisi bana neler yazmayı düşündüğümü sorunca, şöyle demiş idim. Asubay Tefrikası isimini verdiğim yeni bir yazı dizisine başlayacağım, inşallah. Fahrettin beyin kaç bölüm olacak? sorusuna, ben de bilmiyorum demiş idim. Asubay Tefrikası’nın sonuna yaklaşdım. Birkaç bölüm daha yayınladıkdan sonra Asubay Tefrikasını kadim târihin mümeyyiz hâfızasına ve astsubay meslekdaşlarımın temiz vicdânına emânet edeceğim.

Türk Ordusunda “astsubay” olarak tesmiye edilen asker sınıfının târihini yazar iken dünyâdaki asker sınıflarını da tetkik etdim. Bunu yapmasa idim şâyet, tek taraflı ve noksan bir târih olacağını biliyor idim. Bu hatâyı yapmamak için Asubay Tefrikası’nda ben Şükrü IRBIK; bugüne kadar kimsenin yapmadığını yapdım ve dünyâdaki ordularda “benzeri” mevcut olmayan Türk Ordusundaki “astsubay” sınıfının mukâyeseli olarak hem târihini hem de felsesini yazdım.

Astsubay sınıfının târihini yazmanın çerçevesi belli; astsubay ne imiş, ne olmuş… Felsefesi ise bugüne kadar kimsenin sormadığı şu iki temel suâlde gizli; dünyâdaki ordularda “astsubay” sınıfı niye mevcut değil? Ya da Türk Ordusunda “astsubay” sınıfının mevcut olmasının esbâb-ı mucibesi nedir? Bu konudaki tesbitlerimi de Cumhurbaşkanlığı dâhil olmak üzere ilgili bakanlıklara BİMER/CİMER vasıtası ile gönderdim.

Konuşmamın önceki bir yerinde; bugüne kadar bildiklerimin ancak yüzde beşini yayınlayabildim demiş idim.

Geriye kalan yüzde doksan beşi yayınlamak ise; kitapsız yazar Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK için şu vakitden sonra tamâmen nasip meselesi…

  EA.ORG:   Yazılarınız oku-geç, oku-unut tarzı yazılar değil, belgesel nitelikli ve bu çalışmaların sivil ya da asker hiçbir yerde benzeri yok. İmkanınız olsa bu yazıları sınırlı sayıda da olsa kitap halinde bastırmayı düşünür müydünüz? Ya da bir sponsor olsa veya yasal temsilcimiz TEMAD ilgi duysa sizi mutlu eder miydi?

  ESKİ TÜFEK:   Yazılarımız oku-geç, oku-unut tarzı yazılar değil, belgesel nitelikli ve bu çalışmaların sivil ya da asker hiçbir yerde benzeri yok. Bu tesbitleri sizin gibi kıymetli bir meslek büyüğümden duymak beni mutlu etdi. Son derece isabetli tesbitler bunlar Hüseyin bey. Benim bugüne kadar yazdığım nevi şahsına münhasır makâlelerimizden doktora tezleri bile çıkabilirdi. Bilgisine kıymet verdiğim sizin gibi meslektaşlarımdan bu konuda zaman zaman teşvik edici tavsiyeler aldım. Fakat bugüne kadar yazdıklarım konusunda TEMAD’dan bir tek kelime işitmedim. Sağ olsunlar, kendilerinden hiçbir talebim yokdur. Bugünkü TEMAD yönetiminin “târih şuuru” olmadığını gâyet iyi biliyorum. Bilgi edinmek için gönderdiğim mektuplarıma TESUD cevap verdi fakat TEMAD vermeye tenezzül bile etmedi. Mâlî desdek bulabilir isem şâyet, toplam olarak yaklaşık iki bin sayfa tutan Asubay Tefrikası’nı hiçbir maddî fayda beklemeden kitap olarak yayınlamayı elbetde arzu ederim.

  EA.ORG:   ESKİ TÜFEKE.SG.Asb.Şükrü IRBIK’la bu röportajı yapıyor olsaydı hangi soruyu sorardı?

  ESKİ TÜFEK:   Astsubay sınıfı hakkında son on bir sene içinde eşi benzeri daha önce hiç yazılmamış 100’den fazla makâle yayınladım. Bu konuda tevâzuya gerek yok! Bugün itibârı ile Türk Ordusundaki astsubaylığı en iyi bilen kişiyim.

Her gönülde bir aslan yatar!

Her insanın rûhuna nakşedilmiş bir de kahramanlık tözü vardır!

Bu cümleden olmak üzere;

Her birimizin yazılmayı ve okunmayı hak eden bir hayât hikâyesi mutlaka vardır.

Fakat ne yalan söyleyeyim; mensubu olduğum astsubay sınıfı hakkında bunca makâleyi yazıp yayınlar iken bir gün kendi hayatımı yazmak aklıma hiç gelmedi. Yazmak için hazırlığım da yok idi... Siz soruları dün akşam bana gönderince; ben de bu gece uyumadım. Ankara'nın beyaz yorgan altında uykuya henüz teslim olduğu saatlerde derin bir nefes aldım evvela!.. Sonra, gözlerimi kapatdım!.. 1959 senesinden beri kurduğum havsalamın zembereğini kalemimin ucu ile tek hamlede boşaltdım vehleten… Hemen akabinde; hâfızamın dehlizlerinde hayâl ile hakikât arasında geriye doğru manevî bir yolculuğa başladım… Rahmetli Emsâl ebemin vasiyeti üzerine; ömrümün en güzel, en civan, en kavi 33 senesini hasretdiğim "astsubaylık" hayâtımı düşündüm şöyle bir… Yaşadığım ya da yaşayamadıklarım koşup geldi ve zihnimin kenarına oturdular. Akabinde; hepsi de filim şeridi gibi gözlerimin önünden yürüyerek bir bir geçdi ve gitdi...

Belki bir asır kadar uzun belki de bir göz kırpması kadar kısa zamandan sonra;

2022 senesi Zemheri ayının onbeşinde Ankara yeni bir güne uyanır iken

Hayâtımı anlatan filimin son karesi de hâfızamın bir ucundan diğerine doğru hiç durmadan akıp gitdi… O an kalemime takılanları da ben Şükrü IRBIK, işde böyle ceffelkalem yazıverdim...

Burada hayât hikâyemi yazmakdaki maksadım; bir zamânlar mensubu olduğum Deniz Kuvvetleri Komutanlığını ya da meslek hayâtımın bir yerinde yolumuzun kesişdiği insanları zemmetmek asla değildir. Bir yerlerde, bir zamânlar birilerinin birine yapdıklarını ya da yapmadıklarını; birilerinin yapmadıklarını ya da yapamadıklarını yanlışı ile doğrusu ile ben yazdım... Bu vesile ile ömür harmanımı târihin kadim hâfızasına emânet etdim. Hayât hikâyemin içine serpişdirdiğim kıssalardan, ömür yolunda yazacakları kendi hayât hikâyelerinde, okuyanların ders almaları için yazdım.

 

Emirdağı Yaylası’nda doğma ben Şükrü IRBIK’ın;

Dağdan-denize hikâyesi hulâsaten, işde böyle…

 

Bu hâleti rûh içinde kendime şu soruyu sormak herhâlde, çok ilginç olur idi;

Yazdığınız bunca yazıdan sonra bir gün gelir de;

Birisinin sizden, kendinizi yazmanızı isdeyeceğini aklınıza getirir miydiniz?

Cevabım hayır olur idi!..

Bu sebepden dolayı;

Benim sormayı dahi akılıma getiremediğim bu mülakâtı hakikât yapan

Kıymetli meslek büyüğüm siz Hüseyin SAVCI’ya teşekkür ederim.

  EA.ORG:   Sorular dışında sizin söylemek istediğiniz bir husus var mı?

  ESKİ TÜFEK:    Hemen yukarıdaki satırda sorduğunuz suâle karşılık olarak verdiğim cevâbımda; “bugün itibârı ile Türk Ordusundaki astsubaylığı en iyi bilen kişiyim” demiş idim...

Türk Ordusundaki "astsubaylığı en iyi bilen astsubay" olarak ben Şükrü IRBIK kendimi;

Devlet isimli yedinci kitabında Platon’un “Mağara Benzetmesi”nde tasvir etdiği, zincirinden kurtularak kendini esir eden yanılsamayı hasbelkader farkeden ve "hakikâti" temsil eden “dünyâyı" keşfeden firârî mahkûma benzetiyorum...

Platon magara benzetmesi 7c6fb

 

Kendilerine subayların yapdığı kânunsuzlukları umursamayan ve onların söylediği yalanlar ile avunmaya, mutlu olmaya çalışan bir astsubay zümresiyiz biz… Bu yanılsama yetmiyor imiş gibi; astsubay sınıfı hakkında çoğu acı, hattâ gururumuzu inciten hakikâtleri söyleyenleri, ki, bunlardan birisi de benim, zemmeden eskeriyet var.

Sorduğunuz suâllerden hâriç olmak üzere benim bugün söylemek isdediğim tek husus şudur;

Astsubay sınıfının teşkil edildiği 1951 senesinden beri yaşadığımız ve haklı olarak gündeme getirdiğimiz sıkıntıların sona ermesi için;

Ben Şükrü IRBIK’ın yapdığı gibi, astsubay meslekdaşlarımın da kendilerini mahkûm etdikleri bu yanılgıdan kurtarmalarından başka yol, yordam yok!..

Bugün yazdıklarımı subaylar çok iyi anlıyor ve suçüsdü yakalandıklarını iyi biliyorlar. Fakat meslekdaşım astsubayların anlamak isdemediğini esef ve hayret ile görüyorum. Tohum çiçeğini, çiçeği meyvesini göremez derler! Bu cümleden olmak üzere; mensubu olduğum “astsubay” sınıfı hakkında yirmi birinci asırın ikinci ve üçüncü on yıllarında Eski Tüfek mahlası ile Asubay Tefrikası'nda ekdiğim fikir tohumunun meyvesi şöyle dursun, çiçeğini bile görmeye benim ömrüm vefâ etmez! Ben Şükrü IRBIK’ın bugün fark etdiği bu acı hakikâti astsubay meslekdaşlarım ise yaşayıp görerek onlarca sene sonra ancak fark edecekler… Bu hissiyât ile aşağıdaki tesbitimi târihin şaşmaz-unutmaz kadim hâfızasına havâle ediyorum…

  Asubay Tefrikası’nı;  

  •   Emekli Sâhil Güvenlik asubay ben Şükrü IRBIK yazdım,  
  •   Bugünün astsubayları okuyacak,  
  •   Fakat ve ancak "yarının" astsubayları anlayacak!..   

 

İşde, o "yarın" geldiğinde;

Olacaklara, o günleri yaşayan astsubaylar bile inanamayacaklar!..

Saygılarımla. Eski Tüfek. 15.01.2022.

  EA.ORG:   Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Bütün as(t)subay camiasının duygularına tercüman olduğumuz inancıyla, emekleriniz için size en kalbî teşekkürlerimizi sunuyoruz. Biz, sizinle gurur duyuyoruz. Bir gün torunlarınız yazılarınızı okuduğunda onların da sizinle gurur duyacağından eminiz.

Assubaylar olarak size sağlık ve huzur dolu bir ömür dileriz.

                                                                             SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU 

Ögeyi Oylayın
(4 oy)
Son Düzenlenme Pazar, 25 Şubat 2024 17:10

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ