Bu sayfayı yazdır

ÇEVRECİ BİR KİTAP ÖNERİSİ

Merhaba,

kitapeki.com’da yayımlanan yazımı arkadaşlarımın da ilgisi ve dikkatine sunmak istedim.

Saygılarımla…

 

8Haziran2016_cevre

Her Çevrecinin Kapitalizm Hakkında Bilmesi Gerekenler

 

Mart 2010’da, ABD’nin Monthly Review dergisinde “Her Çevrecinin Kapitalizm Hakkında Bilmesi Gerekenler” adıyla bir makale yayımlanır, yazı öyle büyük bir ilgi görür ki, sonunda aynı isimle bir kitabı bile çıkar. Yazının yayımlandığı söz konusu dergi, Türkiye’de de “Bağımsız Sosyalist Dergi” adıyla satılmaktadır. Bu değerli kitap, sözüm ona çocuklarımızdan ödünç aldığımız bu dünyayı aynı hoyratlıkta kullanmayı sürdürürsek, başımıza gelecekleri net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Her Çevrecinin

Sistemin dokuz kritik sınır/eşik sıralamasını okurken kaygılanacak, insan kaynaklı sera gazları salınımıyla bozulan dünya dengesini okurken ırkınızın boş vermiş haline şaşıp kalacaksınız. Bin yaşına kadar yaşayabilen beyaz kabuklu çam ağaçlarının ve o doğa alanının birçok memeliye ve kuşa yaşam alanı ve gıda sağladığını bile bile oraları tahrip etmek, ihanet değilse nedir? Alpin bölgelerde ve kutuplarda yaşayan canlı türlerinin yaşayabilecekleri başka bir alan olmadığını bildiğimiz halde, oraların gördüğü zarara umursamazlıkla yaklaşmak vicdanını askıya asmak değil midir? İklim değişikliği ne kadar kötüyse, onun ikizi kabul edilen okyanus asitlenmesi de o kadar kötü ve bunun yol açabileceği sonuçları görmezden gelen dünya, kendi sonunu hazırladığının farkına ne zaman varacak?

Habitat kavramına yeterli önemi vermez ve doğal olarak yurdunda olması gereken unsurları kendi yerinde yetişemez ve barınamaz hale getirirsek, 65 milyon yıl önce nesli tükenen dinozorların akıbetine uğramayacağımızı kim garanti edebilir ki? Üstelik tam bir “kendim ettim, kendim buldum” durumu…

Tatlı su kullanımındaki yöntemlerin değiştirilmemesi ve önlemlerin sıkılaştırılmaması halinde, çok yakın bir tarihte dünya nüfusunun üçte ikisinin susuzluk tehdidiyle karşı karşıya olduğu bilimsel raporlara konu olmuş durumda ve suyun hayat anlamına geldiğini bilen beşeriyet, 3. Dünya Savaşı’nı da su için yapacak gibi görünüyor. Antropojenik olarak adlandırılan insan kaynaklı değişimlere küçücük bir örnek olarak şu bile insanı irkiltmeli: Aerosol kullanımının aynen sürmesi halinde, dünya genelinde sekiz yüz bin erken ölüm hiç de şaşırtıcı değil!

Tarımda zararlılarla savaşta kullanılan pestisitler sadece o böcekleri öldürmüyor, ne yazık ki, bizim de hayatımızı karartıyor. ABD’de kullanılan yaklaşık seksen bin çeşit kimyasaldan sadece beşinde yasaklama vardır, düşünün!.. Kabul etmemiz gereken gerçeği Rachel Carson şöyle özetlemiş: “İçerisinde yaşadığımız ekonomik ve toplumsal düzen bu durumun sorumlusudur. Hız, nicelik ve hem çabuk hem kolay elde edilen kar kavramlarına karşı tutum adeta putperestlik düzeyindedir.”

Kapitalistler, yani sermaye sahipleri, üreticilerce, yani işçilerce yaratılan artı-ürünü mülk edinerek sermaye biriktirirler ve servetlerine servet katarlar. Muhtemeldir ki, onlar İncil’in birinci emrini bile şöyle okurlar: “Sermaye birikiminden başka bir tanrın olmayacak!” Çünkü sistem insanoğlunun kendisi aracılığıyla öylesine acımasız olarak yerleştirilmiştir ki; büyümeyen ve pazar payını artırmayan firmanın yaşam hakkı yoktur! Firmalar arası amansız savaşın fiyatlara olumsuz yansıması da, kaçınılmaz bir sonuçtur. Onlar doğayı ve yeşili de para kazanmanın aracı olarak kullanmaktan hiç çekinmezler, örneğin, 2007 yılında “Yeşil Evrenseldir” sloganıyla “Yeşil Hafta” ilanı yapan bir firmanın, sponsorlarından 20 milyon dolar topladığı tahmin edilmektedir.

Son derece yaygınlaşan cep telefonu kullanımı firmalara GPS izleme özelliğiyle, aslında gizli kalması gereken, herkesin paylaşmaya gönüllü olmadığı yaş-cinsiyet-satın alma tercihleri gibi konularda, kişiye özel reklam atakları yapılması olanağı tanımış ve bu özellik pervasızca kullanılır olmuştur. Bunun sonucu olarak da insanlar, “halk-kamu” gibi kavramlarla değil de, “tüketici” olarak adlandırılır hale gelmiştir.

Hayatın garip bir tezahürü olarak şunu da belirtmeliyim ki; iktisadi durgunluk dönemlerinde bacalardan salınım, sulara boşaltım ve hatta taşıtlarla yolculukların azalması gibi sebeplerle çevre en iyi (!) günlerini yaşar. Büyük durgunluk dönemleri, her ne kadar çok sayıda insana büyük zararlar verdiyse de, düşük üretim evrelerinden dolayı atmosferin, suyun ve toprağın daha az kirlenmesi anlamına geldiğinden, “ekolojik bakış” açısıyla yararlı olarak bile değerlendirilebilir. Garip ama gerçek!..

Petrol, bilinen rezervleri ve mevcut tüketim oranlarıyla 50 yıl içinde tükenecek ve maksimum üretim birkaç on yıl içinde gerçekleşecektir. Bu durum, petrol şirketlerinin ılımlı tahmin raporlarında geçmektedir. Bakalım, insanoğlu petrolün yerine koyabileceği bir unsur bulabilecek mi? Karl Marx, yaklaşık 150 yıl önce, nüfusun büyük şehirlerde toplanacağını, hakimiyetin şehirlerde olacağını ve bu durumun insanla doğa arasındaki metabolik ilişkiyi bozacağını; gıda ve kıyafet olarak tüketilen unsurların toprağa dönüşünü engelleyeceğini, nihai olarak yaşananların toprağın kalıcı üretkenliğine ket vuracağını “Kapital” adlı eserinde dillendirmişti. Bu eser, dünya var oldukça değerini artırarak varlığını sürdürecek gibi görünüyor.

Ortak çıkarlar yerine bireysel çıkarların ön planda olması ve birikim arzusu bizi felakete götürmektedir, felakete gidişin öncesinde ve esnasında, kaynak kullanımında beceriksizlik içinde olan devletler bu işin baş sorumlusudur. Bunu şöyle tanımlamışlar, ne kadar da doğru: “Müştereğin bireysel sömürüsünün trajedisi!”

ABD ve diğer bazı ülkelerde demokrasi kavramı, periyodik olarak ticari çıkar gruplarının pazarda dolar aramasına benzer biçimde, kendi oyları peşinde koşan siyasal girişimcilere indirgenmiş, “demos”, yani halkın katkısı bununla sınırlanarak kavramın içi boşaltılmıştır. Kültür teorisyeni Fredric Jameson bunu şu güzel cümleyle özetlemiştir:“Dünyanın sonunu tahayyül etmek, kapitalizmin sonunu tahayyül etmekten daha kolaydır.”

Bu yazıyı şu cümleyle bitirmek, sanırım, çok doğru olacak: “Sahip olduğu yegane gaye, giderek genişleyen ölçekte sermaye biriktirmek için sürekli bir kar maksimizasyonunu sağlamak olan ve böylelikle dünya üzerindeki her şeyi fiyatı olan birer metaya dönüştürmeyi amaçlayan bu sistem ruhtan yoksundur, bir ruha asla sahip olamayacağı gibi, asla yeşil de olamaz.”

    
Ögeyi Oylayın
(2 oy)
Celal ELBİR

Son ekleyen Celal ELBİR