Asubay Tefrikası 6-1
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
15 Temmuz Vak’asının ikinci sene-i devriyyesinin üçüncü ayını teneffüs etdiğimiz şu günlerde 08 Mart 2017 Çarşamba günü bismillah vira kalem! deyip yazmaya başladığımız Asubay Tefrikasında Kağıt-kalem meyânında rakamları birer ikişer öğütdük! 1, 2, 3, 4, 5 derken, Şimdi sıra geldi 6’ya... Haydi hayırlısı! Allah, devâmını getirmeyi nasip etsin, inşallah...
İlk 5 tefrikaya isim bulmakda epeyi zorlanmış idim! Fakat altıncı makâlenin ismi, daha yazmaya başlamadan evvel dilimin ucunda bekliyor idi...
Asubay okuluna girdiğimiz ilk günden, Emekli olmak için son mesâimizi yapdığımzı güne kadar Ve dahi Emekli olduğumuz ilk günden Emekliliğimizin şu son gününe kadar en çok tekrâr etdiğimiz o kelime, Beş altı kısımı dolduracak Asubay Tefrikası-6’nın başlığı olmak için Senelerden beri yalvarıyor idi bana...
Ya da
Bu konu ile bağdaşdırmak için örnek bir şahsiyet ararken de Türk sinemasının bahtsız ve ucuz emekcisi Adnan AYBERK geldi aklıma... Adnan AYBERK ile asubaylar arasındaki benzerliği de Makâlemizi okuyanlar anlayacak, inşallah.
* * * * *
Bugünün askerî, idârî ve cezâî kânunlarımıza göre “Astsubay” dediğimiz biz asker kişilere;
Asubay Tefrikası -6-‘nın müteakip kısımlarında fâş eyleyeceğiz, evvel Allah...
* * * * *
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar -1- ismini verdiğimiz bu tefrikamızın Biricik hedefi şudur Asubay denilen biz askerlerin Ve dahi Asubaylık sınıfının özlük hakları konusunda;
Ve dahi
Bu taleplerin tahakkuk ettirilmesi konusunda İlgili tarafların bugüne kadar neler yapdığı da kendiliğinden ortaya çıkacak...
* * * * *
Mahlası, Yâdigâr idi!.. Doğurduğu gün anası O’nu, yâdigâr olsun diye babasına, Babası da yâdigâr olsun diye devletine, milletine emânet etdi... Vücud olarak, beden olarak eşi benzeri görülmemiş bu Sivas’lı, İri kıyım ve yiğit bir çocuk idi! Büyüyünce, karnını doyurmak için Gurbetci babası ile birlikde Alamanya’ya gitdi. Tersanede çalışdı, çok iyi para kazandı.
Fakat, memleket hasreti ağır basınca, bir de gönlünde yatan aslan kükremeye başlayınca Babasının yanından firâr etdi ve İstanbul’a geldi. Sivas’da, çocuk iken çekirdek satdığı sinemalarda filimlerin sihirine kapılmış idi bir kere... Bu sebepden dolayı ya nasib deyip, 16 yaşında Yeşilçam Sokağın yolunu tutdu. Sinemacıların deyimi ile söyler isek; star, jön; figüran... Yadiğar, bunlardan üçüncüsü idi... Seyircinin gözünde kahramanların böyük görünmesi için dayak yemesi isdenen adam idi! Türk sinemasının ikinci, üçüncü sınıf yüzlerce sanatcı ve ucuz emekcisinden birisi oldu... Baş oyuncu denen cüce adamlar, filimlerde bu dev adamı hep madara etdiler! Oynadığı filimlerin çoğunda, aslında gerçekden dayak yedi; ağzı, burnu kırıldı... Sinemada onu seyredenler güler iken, O aslında hep ağlayan adam oldu! Rint bir şahıs idi! Çevresindekilerin adam alıp adam satdığı para denen şeye hiç önem vermedi... Çok mihnet çekdi! Fakat kimseye de minnet etmedi. O’nun için varsa yoksa sinema ve seyircileri idi. Etme, Hayyâm! Gel, dinle Eski Tüfek'i!
|
* * * * *
Bâzen Gaffur oldu, bâzen Mazlum!
Dokuzyüz küsûr filimde oynadı. Fakat oynadığı filimlerin afişlerine çoğu kez O’nun adını bile yazmadılar.
Sinemayı hiç kimse O’nun kadar sevmedi. Ömrünü sanata adadı, sahnede yaşadı.
Fakat belediyeye ait bir bankın üzerinde soğukdan donarak öldü!
Soğuk bir kış gecesi İstanbul; şarap, çalgı, çengi, kumar ve cimâ yorgunluğunun derin uykusunda iken
Taksim Meydânındaki belediyeye ait bankın üzerinde koca bir adam,
Daha 40 yaşında iken Mart ayının dördünde son uykusuna yatdı!
Ücretini ödeyemediği için otelden atıldığı o gecenin ayaz soğuğunda,
Sabaha kadar sokaklarda âvâre dolaşdı.
Canlı iken O’nu oralarda, o sokaklarda kimseler tanımadı!
O son gün;
Bir akşam kahvehânesine girip bir bardak çay içecek bir lirası bile yok idi cebinde!..
Lâkin,
Sabah erkenden Gezi parkını temizlemeye gelen belediye çöpcüleri, O’nun ölüsünü orada hemen tanıdı!
Soğukdan kaskatı, mosmor kesilmiş o koca adam,
Bizleri gâh güldüren, gâh ağlatan
Fakat her dâim düşündüren filimlerin vazgeçilmez figüranı,
Yeşilçam’daki isimi ile Yâdigâr EJDER idi...
Altın kâlpli dev adamın ölümünü o günkü boyalı matbuât, şu kara ve koca harfler ile duyurdu;
“Ünlü oyuncunun yürek burkan ölümü!"
Asıl ismi Adnan AYBERK olan
Ve
Filimlerinde Gaffur ya da Mazlum lakabı ile evimize misâfir etdiğimiz Yâdigâr EJDER,
Ehl-i dil, ehl-i edep, ehl-i nâmus, mütevazı ve rint bir sinema emekcisi idi...
Hiç evlenmedi!
Parayı pulu gözü görmedi hiç. Şan, şöhret peşinde de koşmadı... Bir lokma, bir hırka dedi hep!..
Tek derdi; bir tas sıcak bir çorba, sıcak bir oda, sıcak bir yatak idi...
Bunları da bu millet ve bu devlet çok gördü O’na...
Sinema piyasasında filimcilerin en çok kandırdığı sanatcılarından birisi idi.
Oynadığı filimler için para vereceğiz diyen filimciler, çoğu zamân kandırdılar O’nu.
Birlikde oynadığı oyuncular ve filimciler O’nun sırtından geçinip servet kazandılar.
Fakat
O, kimsenin sırtından geçinmedi, kimsenin hakkını yemedi!
Kimseyi de kandırmadı, aldatmadı...
Birkaç aylık otel borcu,
Belki de mahalle esnafına bir yüz lira veresiye bırakdı arkasında, hepsi o kadar!
Kaç filimde oynadığı,
Nerede, ne zamân ve nasıl öldüğünü dahi bilen olmadı...
Öldüğü gün cebinde beş kuruş parası bile olmayan altın kâlpli bu dev adama
Allah’dan bugün bir kere daha rahmet ve merhâmet dileyelim.
Mekânın cennet olsun inşallah, Mazlum!
* * * * *
Eyvâh, Kandırıldık!
Yenilen pehlivân, güreşe doymazmış deriz! Güreş de pehlivân da bize has ıstılâh olduğuna göre hiç şüphe yok ki bu atalar sözünü, biz Türkler türetmiş olmalıyız.
Fakat bu atasözüne son zamânlarda çetin bir rakip çıkageldi; “Aldatılan, aldatılmaya doymazmış!”
Atalarımızın güreşde sırtı yere gelen pehlivânlar için söylediği bu söz, kendi dönemini aşdı ve
Şu günlerde milletimizin çok geniş bir kısmının hâl-i pür melâline tercümânlık eyler oldu...
En mühimi de
“Vallahi kandırıldım!”, “Billahi aldatıldım!” oldu... Devletin kasasınden bol sıfırlı haram lokmaları midene indirirken, Askeriyenin kesesinden çok yıldızlı haksız terfileri omuzuna bindirir iken, Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, senin yanında yok idim! Lâkin; Berâber yürüdünüz sizler o yollarda hep, Berâber ıslandınız sizler, yağan o yağmurda be!..
Yaprağını yerken; kıtır, kıtır! Sapına gelince, meee! Öyle mi?..
|
Özellikle yirmibirinci asırın ilk senelerinden itibâren memleketimizde
Nezle mikrobu gibi sürat ile yayılmaya başlayan “aldatma/kandırma” hastalığı,
Yukarıdan aşağıya doğru herkesi sarmaya başladı…
İmam, bilerek ve isdeyerek osdurunca,
Cemaat de hem sıçdı, hem de sıvadı...
Memleketimiz, aldatılanlar kumpanyasının açık sahnesi olmaya başladı.
Recep Tayyip ERDOĞAN, Başbakan olduğu dönemde defalârca söyledi; “Ben dahi aldatıldım!”
Cumhurbaşkanı oldukdan sonra da şöyle dedi; “Şahsım başda olmak üzere bütün ülke aldatıldı!”
Belediye başkanlarını, devlet bakanlarını, polisleri, her rütbeden subayları, asubayları, sanatcıları cemaatler aldatdı.
Cüppeli hocayı da Lüpcü Fadıl aldatdı!
Şahsınız başda olmak üzere bütün ülke aldatıldı da! Cebinizden delikli bir guruş paranızı mı kapdırdınız?
Her zamân olduğu gibi yenilen yutulan, har vurulup harman savrulan vatandaşın parası oluyor hep...
Gözümüzün görmediği,
Ve hattâ
Gönlümüzün de katlanmadığı hâlde "aldatan-aldatılanlar folimi", tam gaz devâm ediyor memleketimizde;
Kandırıyor, aldatıyor... |
15 Temmuz gecesi maskeler de düşdü, takkeler de!..
Bunları 15 Temmuz 2016 Cuma gününden sonra gördük, duyduk, öğrendik!
Bu konuda bakalım daha neler duyup göreceğiz.
Siyâsetciler de seçmenlerini 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş geçeden beri kandırıyor.
Farz edelim ki suç, aldatanlarda...
Peki, aldatıldığını söyleyenlerin hiç suçu yok mu? Küllükde dolaşmayanın ayağına bok bulaşır mı?
Aldatılanlar kumpanyası oyuncularının hâl-i pür melâli bu minvâl üzere de...
Taa bin dört yüz sene evvelinden bize nasihât edip “Mü'min, aynı delikten iki defa ısırılmaz!” diyen kim?
Biz, kimin ümmetiyiz, Allah aşkına?
Siyâsetcisinden, subayından bu devlet adamları aldatıldığını söylüyor da
Aslında aldatılanlar, neticede hep biz vatandaşlar değil miyiz?
Aldatıldığını söyleyen ve fakat aslında vatandaşı aldatan bu devlet adamları ölüp gidince arkasından biz vatandaşlar “Allah rahmet eylesin!” demeye isdekli miyiz?
Ya da
Merhûm Yâdigâr EJDER için gönlümüzde hissetdiğimiz rahmet ve merhâmet duygusunu
Aldatıldım diye yalanlar üfüren bu insanlar için de acap hissedebilecek miyiz?
Yâdigâr EJDER, ömrünü hasretdiği sinema sanatından, karnını bile doyuramadı.
Öldüğü gün cebinden kefen parası dahi çıkmadı!..
Kimsenin sırtından geçinmedi, kul hakkı yemedi, kimseyi de aldatmadı...
Ölüm haberini “Yâdigâr EJDER’in yürek burkan ölümü” diye duyuran gazeteler utansın!
Yürek burksa da ölümü, Allah’ın huzuruna mâsûm bir insan olarak çıkdı, bu dev adam.
Mekânı cennet olsun!
* * * * *
Ey şarapperest Çadırcı! Neredesin sen, şimdi?
Bilmez misin ki;
Niceleri geldi, neler isdediler; Sonunda, dünyâyı bırakıp gitdiler; Sen hiç ölmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler!
|
* * * * *
Peki,
Aldatıldıklarını söyleyen
Ve fakat aslında biz vatandaşları aldatan devlet zevâtının ölümü nasıl olacak acap?
Gazeteler, bu zevâtın ölüm haberlerini nasıl duyuracak?
Bu insanlar, yapdıkları haksızlıkların hesâbını Hakk’ın huzûrunda nasıl verecekler?
Ve
Biz vatandaşlar, bizleri idâre etdiğini zanneden bu “kandırılmış” zevâtın ardından
Bir Elhâm okumaya isdekli miyiz?
* * * * *
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askerleri; Asubaylar!
Boğa, boynuzundan; yiğit, sözünden tutulur ya!
Konu aldatılmak ise şâyet, verilen bir sözün tutulup tutulmaması söz konusudur.
Verilen bir sözün tutulup tutulmaması söz konusu ise şâyet
O zamân orada verilmiş söz ya da talep var demekdir.
Peki,
Asubaylığa taraf olanların gündemindeki talepleri nedir?
Şimdi bu talepleri, yorumsuz olarak akdaralım sizlere.
Asubaylar hakkındaki talepler lisdesini derlemeye TEMAD ile başladım.
TEMAD’ın Basın-Yayın ve Tanıtımdan Sorumlu Genel Başkan Yardımıcısı Sayın Adnan AYVACI’ya bir e-mektup gönderdim.
Dedim ki Başkanım; TEMAD’ın gündemindeki asubay talepleri nelerdir?
Sağolsunlar, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Adnan AYVACI hemen cevâp gönderdi...
TEMAD’ın gündeminde ki Asubay talepleri şunlar imiş;
TEMAD’ın Gündemindeki Asubay Talepleri
|
Yukarıda gördüğünüz üzere, “temsil makâmı” olan TEMAD’ın gündeminde 7 maddelik bir talep listesi var.
* * * * *
Asubay meselesinin önemli taraflarından birisi de emekli asubaylar.
Bu konuda ortaya dökülen beyânlara bakdığımızda
Emekli asubaylarımızın 3 maddelik kısacık bir talep listesi olduğunu görüyoruz.
Emekli Asubayların Gündemindeki Asubay Talepleri
|
1. Görev başlangıç derece/kadememizdeki kânunsuzluk. (9/2) 2. Subay/asubaya bağlanan emekli maaş oranındaki adâletsizlik. (Subay; %80, Asubay; %50) 3. Tazminât.(7 çeşit tazminât)
|
Talep listesindeki maddeler itibârı ile asubaylıkdan beklentisi en az olanlar taraf, emekli asubaylar.
Sâdece 3 maddelik bu talebleri yerine getirmek ile İcrâ mâkamı olan Genelkurmay Başkanlığı ve MSB, Yüzbin emekli asubayı, sokaklardan evlerine gönderebilir.
Fakat bunu yapmıyorlar ise şâyet o vakit biz de şu suâli sormalıyız;
Eşi, çocuğu, gelini, torunu ve akrabası ile sayısı bir milyon civârında olan emekli asubayların sokaklarda dolaşıp;
|
* * * * *
Asubayların talepleri söz konu edilince her niye ise Genelkurmay Başkanlığımız;
Yapacaklarından daha ziyâde yapdıklarını piyasaya sürmeyi tercih ediyor.
Bu basit “beyin yıkama” yöntemi ile;
Bu basit alicengiz oyunları bir yana;
İçinde yaşadığımız 2017 senesinde,
Asubaylara dâir olmak üzere “icrâ makâmı” olan Genelkurmay Başkanlığımızın gündeminde
Sâdece 3 maddelik bir ”sistemli” çalışma(!) lisdesi olduğunu görüyoruz.
Genelkurmay Başkanlığının Gündemindeki Asubay Talepleri |
Görev Tazminâtı; Sâdece subaylarımıza vermek üzere 1989 senesinde icâd etdiler. (Asubayları ileri sürerek Genelkurmay Başkanlığımız, şimdi de binbaşılara bu tazminâtı vermek isdiyor.)
Silâhlı Kuvvetler Hizmet Tazminâtı; Genelkurmay Başkanlığımız 2011 senesinde icâd etdi. (Asubayları ileri sürerek Genelkurmay Başkanlığımız, şimdi de binbaşılara bu tazminâtı vermek isdiyor.)
Görev başlangıc derece/kademesi; 9/1 yerine 9/2 olması. Asubayların eğitim süresini 2002 senesinde bir seneden iki seneye yükselttiler. Verilen bu bir senelik hak; muâdili devlet memurlarına kıyâsen asubaylara, 1 senelik hak kaybı olarak aynı sene geri döndü! |
Genelkurmay Başkanlığının bugün hâlâ “çözmeye(!)” çalışdığı yukarıda gördüğünüz 3 meselenin üçünün de
Gene zamân içinde çıkartdığı kânunlar ile Genelkurmay Başkanlığının doğurduğu meseleler olduğunu görüyoruz.
Yukarıda gördüğünüz 3 madde, bugün Genelkurmay Başkanlığının gündeminde olan konular.
Genelkurmay Başkanlığının bir de görmediği(!) maddeler var ki bunları da gene kendileri doğurdular;
Şimdi, ehl-i akıl bir insan olarak ben Şükrü IRBIK,
Aklımın emrine râm olup burada şöyle düşünmeye mecburum;
Asubaylara “makâm, temsil ve kadrosuzluk tazminâtı”, Genelkurmay Başkanlığının gündeminde bile yok!
Demek ki Türk Ordusunda makâm, temsil ve kadro hakkı sâdece subaylarımıza özgü.
Peki, öyle olsun!
O zamân da şu suâlin cevâbını versinler;
Subaylarımız, kânun peydahlıyor ve diyorlar ki asubay denilen asker kişiler, “subay yardımcısıdır”. Şu anki mevzuâta göre sâdece subaylarımıza özgü olan “makâm, temsil ve kadrosuzluk tazminâtı” almayan asubaylar, nasıl oluyor da “subayların yardımcısı” olabiliyorlar?
* * * * *
Asubayların talepler lisdesini konuşmaya devâm edelim...
Asubay meselesi konusunda en dertli zümrenin, muvazzaf asubaylar olduğu görülüyor.
Çünkü en yüklü talep listesi, muvazzafların elinde. 24 maddelik bu liste, asubayların taleplerinin tamâmını kapsamıyor elbetde. Bu lisdeye yeni talepler ilâve edilebilir...
Bugün itibârı ile tahakkuk etdirilen haklarımızı lisdeye dâhil etmediğimizi söylemeye hâcet olmasa gerekdir.
Muvazzaf Asubayların Gündemindeki Asubay Talepleri |
1. Birinci derecenin dördüncü kademesine yükselme sorunu. (2012/ öldüre öldüre bitirdiler. Onun da içi boş) 2. Görev başlangıç derece/kadememizdeki kânunsuzluk. (9/2). 3. Subay/asubaya bağlanan emekli maaş oranındaki adâletsizlik. (Subay; %80, Asubay; %50). 4. Tazminât haklarımız. (7 çeşit tazminât). 5. Asubay sınıf okulu mezûnlarının intibâk sorunu (2016/öldüre öldüre bitirdiler) 6. Askerî hastanelerde utanç verici sınıf ayrımı (Subaylarımızın yapamadığını 15 Temmuz’cular bir dakikada yapdı ve Askerî hastaneleri Genelkurmay Başkanlığının elinden aldı.) 7. Askerî mahkemelerde görülen dâvalarda asubay kıyımı. (Subaylarımızın yapamadığını 15 Temmuz’cular bir dakikada yapdı ve Askerî mahkemelerin kapısına kilit vurdu.) 8. Lojman tahsisinde orantısız tahsis. 9. İçhizmet Kânunu ve Askerî Cezâ Kânununda asubay aleyhine işletilen hükümler. 10. Günlük yaşantıya müdâhale eden emir komuta zenciri ve görev anlayışı. 11. OYAK. (Aidât öderken var, yönetimde yok sayılan sınıf asubaylar) 12. Orduevi, sosyal tesis ve askerî kamplarda adâletsiz tahsisler ve uygulamalar. 13. Kalkınmada öncelikli bölgelerde çalışan asubaylara kademe verilmesi. 14. Asubay Meslek Yüksek Okullarının lisans seviyesine yükseltilmesi. 15. TSK’da görev yaparken hasta olarak sağlığını kaybedenlerin mağdur edilmesi. 16. Çağdışı orduları andıran şekilci uygulamalar. (Tam kanat – kırık kanat kepâzeliği, kılıçlı – tüfekli bölücüğü) 17. İki dudak arası mesâi kavramı değiştirilmeli, âmirin başına buyrukluğuna son verilmelidir. 18. 1 sene okuyana da 8 sene okuyana da aynı hizmet süresi. Mecburî hizmet, tahsil süresi ile orantılı olmalıdır. 19. TSK’dan ayrılışlar kolaylaştırılmalıdır. 20. Asubayların meslekî memnuniyeti için çalışma şartları iyileşdirilmeli, erken emeklilik önlenmelidir. 21. Asubaylıkdan subaylığa terfi kuralları şeffâflaştırılmalı, idârenin sınırsız takdir hakkı kısıtlanmalıdır. 22. İlk rütbemiz olan “Astsubay Çavuş” ibâresinden “Astsubay” kelimesinin iptâl edilmesi. 23. Meslek unvânımız “Astsubay” kelimesinin, ATATÜRK’ün türetdiği şekili olan “Asubay” yapılması. 24. Kışlada, cephede kahraman; esir kampında hizmet eri muâmelesi. (Bu maddeyi Çavuş Mustafa Kemâl isimli makâlesi ile 09 Mart 2017 târihinde asubayların gündemine ilk dâhil eden kişi, Şükrü IRBIK’dır.) |
* * * * *
Bugün Astsubay olarak bildiğimiz meslek sınıfı, 1951 senesinde teşkil edildi.
Asubaylara yeni haklar veriyoruz diye subaylarımızın piyasaya sürdüğü her yeni kânun aslında,
Asubayların aleyhine yeni ve daha büyük haksızlıklar doğurdu!
Peki,
Asubayların talepleri konusunda tarafların bu kadar farklı gündeme sahip olmasının sebebi nedir sizce?
Dokuz sınıf askeri olan bir orduda; alın terinin karşılığını âdil bir şekilde dağıtmak mümkün olabilir mi?
Kendilerinden başka diğer sınıflardaki askerlerin rütbesini dahi bilmeyen subaylarımız;
Bu askerlerin dertlerinin ne olduğunu nasıl bilsinler ki?
“Sistem bütünlüğü içinde çalışıyoruz!” diyen subaylarımız doğru söylüyor!
Çünkü;
“Sistem bütünlüğü içinde çalışarak(!)” ordumuzu gene
“Sistem bütünlüğü içinde!” parçalayıp kıymık kıymık "kastlara" böldüler.
Sıkıntıları çözüyoruz diyen vatan hâini subaylarımız,
Yeni sıkıntılara kapı aralayan yeni asker sınıfları doğurtdular ordumuza!
Şu gün itibârı ile ordumuzda tam sekiz çeşit akser sınıfı var!
Böyle bir manzarayı Aristo bile hayâl edemez idi!..
Ordumuzdaki “asker sınıfları” için Genelkurmay Başkanlığımızın “statü” dediğine lutfen dikkat buyurunuz.
* * * * *
1950 senesinden beri rütbe takan orgenerallerimiz, salon subaylarıdır!
Ellerine yağ-pas, enselerine güneş, postallarına çamur değmez!
Alıp tüfeği eline,
Koşup hudut boyuna,
Yatıp çamurlu sipere boylu boyuna,
Düşmâna kendisi kurşun atacak değil, herhâlde!
Eli tetikde, gözü ufukda düşmân gözleyen Mehmedciğimize
Ateş! diye emir verse, Seri paşa Hulusi;
O ateş emri, O mehmedciğe gidesiye
Ve dahi
O Mehmetcik, o tetiği çekesiye kadar
O düşmân, senin o datlı canına ot tıkar be!
* * * * *
Kör Bakan İnsanlar, Fil ve Asubaylık!
Asubaylık konusunda söz söyleme hakkı olan 4 taraf var;
1. Muvazzaf Asubaylar
2. Emekli Asubaylar
3. TEMAD (Temsil Makâmı)
4. Genelkurmay Başkanlığı/MSB (İcrâ Makâmı)
Asubayların taleplerinin ne olduğu konusunda her bir taraf, farklı bir telden kendi nağmesini çalıyor!
* * * * *
İnsan olmanın temel şartı ve en büyük fâzileti, Hakkını arayacak kadar cesûr ve haysiyetli olabilmekdir. Hakkını almak, bu yolda mücâdele etmek de cesâretli ve haysiyetli insanların işidir!
Aç köpek, (karnını doyurmak için) fırın duvarını yıkıyor ise şâyet, Aç insan, (karnını doyurmak için) fırın duvarını niye yıkmasın?..
Açlık sınırında yaşayan asubayların, köpek kadar aklı ve haysiyeti yok mudur ki hakkını aramasın? Hakkını almak için mücâdele eden asubayları kınayanlar, önce dönüp kendilerine baksınlar;
Bu zât-ı muhteremlerin ya karınları tokdur, açlık sınırında yaşayan asubayların hâlinden anlamaz, Ya da Bu zevâtın aç köpek kadar bile aklı ve haysiyeti yokdur!
|
* * * * *
Asubaylık meselesine taraf olanların
Asubaylığı anlamak ve târif etmek konusunda içine düşdükleri
Ve dahi
Yukarıda gördüğünüz “başıbozukluğu” ve “kavram kargaşasını” anlatacak bir resim arar iken,
Aşağıda gördüğünüz şu sessiz(!) çizgi-resimi keşfetdim!
Bir de siz bakın hele!..
Asubaylar konusunda söz hakkı olan taraflardan her biri
Gündüz vakdi kör gözlüğü takıp da bakdıkları asubaylığı
Kendi görmek ve anlamak isdediği şekilde gördü, anladı ve târif etdi.
Fakat bu taraflardan hiçbirisi asubaylığın hem iç hem de dış hukûkumuza göre
Ve dahi
* * * * *
Sinema piyasasında filimcilerin en çok kandırdığı sanatcılarından birisi idi.
Oynadığı filimler için para vereceğiz diyen filimciler, çoğu zamân kandırdılar O’nu.
Birlikde oynadığı oyuncular ve filimciler O’nun sırtından servet kazandılar.
Ömrünü hasretdiği Yeşilçam Sokakda karnını bile doyuramayan Yadigar Ejder,
Hep “üçüncü adamı” oynadığı Türk sinemasının “ucuz emekcisi” idi!
* * * * *
Canını fedâ etdiği Türk Devletinden ve ordusundan;
Ve
Türk Ordusunun hep “ikinci sınıf” muamele gören “fakir ve ucuz emekcisi” oldu!
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Saygıdeğer Meslektaşlarım
15 gün once basında aşağıdaki haberi okudunuz;
Yaklaşık 2 milyon memurun merakla beklediği sicil affı ve uzun yıllardır derece alamayan memurlara ‘1 derece’ verilmesine ilişkin düzenlemede, metin yazım işleri tamamlandı.
Star gazetesinin haberine göre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in talimatı üzerine, Devlet Personel Başkanlığı konuyla ilgili bir ön çalışma gerçekleştirdi. Bu çalışmanın ardından, bir düzenleme metni hazırlandı.
Düzenlemenin önümüzdeki günlerde Bakanlar Kurulu’nda ele alınmasının ardından hayata geçmesi için düğmeye basılacak. Ancak düzenlemenin bir yasa tasarısına eklenmesi planlanıyor. Düzenlemenin hangi tasarıya ekleneceği konusunda ise henüz bir karar verilmedi.
Konu kaç kişinin dikkatini çekti kaç kişi “bizi yine yok saydılar” diye tepki gösterdi! Bilmiyorum ama konunun geneli yeteri kadar ilgilendirmediğini, bizi yine yok saydıklarını biliyorum.
Görevde iken birçok arkadaşımız Askerî Ceza Kanunu'nun amire verdiği sınırsız yetki ile hukuksuz cezalara tabi oldu. Bazılarımız da amir kaprisine evlatlarını düşünerek, yutkunup sessiz kaldı. İçimizde haksızlıklara karşı öfke volkan oldu ama "ateş düştüğü yeri yakıyor" misali kendimizi ilgilendirmeyen hususlarda sessiz kalmayı tercih edebiliyoruz. 1'inci dereceye yükselmiş arkadaşım "2 ve 3'üncü derecedekilerin sorunu beni ilgilendirmiyor" dediği an bu boşvermişlik halkasına "ben emekli oldum, muvazzafın disiplin yasası da beni ilgilendirmez" umursamazlığı eklenecek, birimizin sorunu hepimizin sorunu olmadığı an mücadelemizde gedikler açılacaktır. Bize haksızlığı, hukuksuzluğu yapanlar birliğimize zarar vererek kendi ayrıcalık ve imtiyazlarını devam ettirmelerini sağlayacaklardır. Mücadelede tüm sorunlarımız çözülünceye kadar birlik ve beraberlik ruhu ile kararlı bir şekilde yürümek mecburiyetindeyiz.
Hükümetin sicil affı ve bunun yanında içeriği tam olarak belli olmayan memura bir derece konusunu düşündüğünü anlıyoruz.
Daha once hükümet kendisine yakın olarak gördüğü irticai faaliyetlerden YAŞ kararı ile ilişiği kesilenlere af çıkarıp haklarını iade etti. Bu kişiler görev yapmadıkları yıllara ait terfi maaş kaybı gibi haklar elde ettiler. Görevde çileli yıllar geçirip emsallerinin derecelerine ulaşamayan birçok arkadaşımın "keşke beni de ihraç etselerdi!" pişmanlığını yaşadığını biliyorum.
Şimdi hükümet yeni bir sicil affı çıkarıyor. Bu affın temelindeki nedenleri bilmiyoruz ama TSK personelinin bundan yararlandırılmaması adalet, eşitlik ilkelerine aykırı olup vicdanları rahatsız edecektir. Genelkurmay bu affa TSK personelinin girmesini istememiştir; çünkü subaylardan disiplin cezaları nedeniyle terfi etmeyen mağdur olanların mevcudiyeti binde bir oranında bile değildir...
Bu nedenle bu afın sivil, asker tüm kamu görevlilerini kapsamasını ve daha önce hükümetin sözü olan bir derecenin istisna gözetilmeden tüm görevli ve emeklilere yansıtılması hakkaniyet gereğidir. Bu bir derecenin tüm görevdekiler ve emeklilerine verilmesi ayrıca birçok mağdur arkadaşımızın derdine merhem olacaktır.
Bunun gerçekleşmesi için Başbakanlığa, milletvekillerine, parti grup başkan vekillerine mail göndererek destek vermemiz gerekiyor. Bunu kendimize meslektaşlarımıza ve adalete olan saygımızın gereği olarak yerine getirmek zorundayız. Saygılarımla.
Bir meslektaşımın göndermiş olduğu Eğitim ve Öğretim Yönergesi’nin ilgili bölümü assubayın orduda ne yaptığının özeti gibi. Şimdi yönergeye bakalım, assubaya ne gibi görevler verilmiş:
K.K. Eğitim ve Öğretim Yönergesi (KKY 164-1) 7’inci maddesinin (a) fıkrasında “Erbaş ve erlerin ferdi eğitimleri, askerliğe adım attıkları ilk günden başlar ve terhis olacakları güne kadar, mesai saatleri dışında da sürekli faaliyet olarak 24 saat devam eder” şeklinde tanımlanıyor, Ferdi Eğitim.
Yine aynı maddenin (c) fıkrasında ise; icra, planlama, uygulamaya nezaret etme, denetim ve kontrol görevleri açıklanmış:
Eğitimin icra sorumluluğu astsubaylarda:
Madde-7 (c)’de “Erbaş ve erlere yönelik ferdi eğitimin icrasından esas itibarıyla astsubaylar sorumludur.” denilerek “icra etme”, “uygulama sorumluluğu”nun astsubaylarda olduğu belirtildikten sonra, devamında “Eğitim konuları öğretilinceye kadar, mesai saatleri dışında da devam edilebilir.” denilmekte. Aynı fıkra içerisinde “Takım ve bölük komutanları planlama ve uygulamaya nezaret, Tb.K.ları ise hem eğiticileri hem de eğitilenleri denetim ve kontrol görevlerini icra ederler.” denilmekte.
Madde geçen hususların kime daha çok görev yüklemiş olduğu, okuyucunun takdirindedir.
***
Ferdi Eğitim neleri kapsıyor?
Ferdi Eğitimin neleri kapsadığı ise 7’nci madde, (f) fıkrası altında sıralanmış. Kısaca bunlara bakalım:
Assubayın sorumluluğu elbette ki bunlarla bitmemektedir.
Kimi insan oturduğu koltuğun zimmetini almaktan kaçınırken; ister dağın zirvesinde, ister düz arazide, isterse denizin ortasında olsun, hemen hemen her assubayın bir maddi sorumluluğu vardır. Mal sorumlusu, ikmal assubayı, takım assubayı, bölük assubayı, batarya assubayı, mühimmat assubayı, karakol komutanı gibi görevlerde bulunan assubayların zimmet sorumlulukları milyarları bulabilmektedir.
Bunun dışında hesap sorumlusu, malzeme yöneticisi, sayman olan assubaylar ise teftişe dayalı olarak, maliyeti trilyonlara varan Devlet malını mevzuat hükümleri, emirler doğrultusunda yönetmektedirler.
Assubay zimmeti alınca işi bitmez. Atamalar yoluyla sürekli değişen görevlerine yönelik ne kadar yasal mevzuat varsa hepsine güncel olarak hâkim olmak durumundadır da.
***
Maliye Bakanı, Hükümet üyeleri bir düşünse, TSK’ya yönelik mal ve hizmet alımları için bütçeye koymuş oldukları ödeneklerin bir ucunda direkt olarak, hem de sorumlu olarak assubayların olduğunu göreceklerdir. Ama bunu onlara göstermesi gerekenler ya göstermiyor, ya da engelliyor. Kendileri vaktiyle görmemişler mi? Bu da ayrı bir soru.
Daha öncesini de hatırlamıyorum. Benim akranım çoğu meslektaşım gibi ben de, daha çocuk yaşta, meslek seçme konusunda bir arayışa hiç fırsat bulamadan kendimi askeri okul üniforması içinde bulanlardanım. Üniforma altına giriş o giriş ömrümüzün ondan sonrası hep bir arayış içinde, bir şeyleri bulmaya çalışmakla geçti. Daha o yaşta sılamızı, anamızı babamızı aradık. Kendimize en uygun candan arkadaşlarımızı aradık. Okuldan mezun olduk kendimize uygun tayin yeri aradık. Gün oldu oturacak ev aradık. Vakti geldi dedik eş aradık. Eşi bulduk çoluk çocuk sahibi olduk, onlara uygun okul aradık. Uygun okulu bulduk, bulamadık, onlara uygun meslek ve iş aradık. Aradık da aradık. Emekli olduk ama arayışlarımız bitmedi, hala bir şeyler aramaya bu gün de devam ediyoruz.
Bu sıralama tabi ki bir genel sıralama. Şayet kişisel olarak, çalışma yaşamınız boyunca sizin “arama” kelimesiyle en çok yan yana getirdiğiniz kelime ne olabilir diye sorulsa, cevabım tereddütsüz “arıza” olurdu. Çalışma yaşamım hep arıza aramakla geçti desem yeridir. Amerikan hurdası elektronik cihazlarda arıza aramayı kastediyorum.
Benimle aynı dönemlerden olan meslektaşlarımın ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Meslek yaşamımın son yıllarına doğru sıfır kilometre cihazlar tek tük yaşamımıza girmeye başlamış olsa da, ömrümüzün büyük bölümü, en az otuz kırk yaşında olan Amerikan gemilerinin ömürlerini tamamlamış hurda elektronik cihazlarıyla boğuşmakla, onların hiç bitmeyen arızalarını aramakla geçti. Yazılı hiçbir kuralı kitabı istatistiği yoktu ama, bu yaşlı cihazlarla uğraşırken kendi kendime benim vicdani ölçülerim vardı. Diyordum ki bu 30 yıllık cihazların performansını ne kadar yükseltmeye çalışırsam çalışayım, her şeyini eksiksiz hale getirsem bile, yıpranmışlıkları nedeniyle en iyimser şekliyle yüzde seksenin üzerine çıkarabilmek teorik olarak mümkün değildir. Sen herhangi bir anda bu cihazları, bu yüzde seksenin yüzde yetmişinden yararlanabilecek şekilde faal tutabilirsen sen görevini fazlasıyla yapmış olursun, başarılı sayılırsın.
Emekli olduk, artık o ikinci el Amerikan cihazlarıyla boğuşma günlerimiz geride kaldı, ama maalesef arayışlarımız hala devam ediyor.
Şüphesiz daha öncesi de var. Bu site kurulalı beş yıl geçti. Bu sitenin üyesi meslektaşlarımızın çok yakından bildiği gibi, sorunlarımızı 2006 yılından beri bir yerlere duyurabilmek için her gün bu platformlarda haykırıyoruz. Amacımız sesimizi sorunlarımızı çözmek durumunda olanlara duyurabilmek, onları harekete geçirebilmek. Bizim mesleğimiz dışında kimileri seslerini bir yerlere duyurmuş olacaklar ki onların sorunları çözüm yoluna girdi. Ama bilindiği üzere biz altı yıldır bir adım bile ileri gidemedik.
Birinci ayak olan Genelkurmay, bu güne kadar, ister çalıştığımız dönemde isterse emekli olduktan sonra, haklarımız konusunda bize hiç bir zaman bir baba olarak davranmamış, bizi kendisinden saymamış, silah arkadaşı sözü lafta kalmış, kendisini adeta patron, bizi de üzerinden tasarruf ve kâr edilmesi gereken çalışan olarak görmüştür. Yanlış anlaşılmasın, bizim şerefli mesleğimize, hireyarşiye assubaylığımıza bir diyeceğimiz yoktur. Bütün dünya ülkelerinin ordularında olduğu gibi, Türk Ordusu’nda da mutlaka subay da, assubay da olacaktır. Bizim itirazımız bu güne kadar bizi ikinci sınıf insan gören bazı hakkaniyetsiz uygulamalara. TSK personeline tanınan haklardan, bizim zümremize düşenden ne kadar kısılırsa birilerinin kendilerinin daha çok hak elde edeceklerine, daha rahat içinde yaşayacaklarına inananlara. Sanki bizim zümremize insanca yaşamaları için hak tanınırsa sanki bizim şımaracağımıza ve kendileri hak kaybına uğrayacaklarmış gibi davranış sergileyenlere.
Bu anlattıklarım bize reva görülen uygulamaların maddi yönüydü. İşin insanlıktan uzak manevi yönleri de var. Bize hep açıklanması güç ön yargılarla davranılmıştır. İşte çoğu meslektaşımın bana katılacağını sandığım, çok sık karşılaştığım, çarpıcı bir örnek. Altmış yaşındayım. Hala ne zaman bir emekli subayla tanışsam çoğunlukla aynı şeyleri yaşamışımdır. Bildiğiniz gibi toplumumuzda, iki kişi ismen tanıştıktan sonra karşılıklı ilk hitaplar, hep " Ahmet Bey - Mehmet Bey" şeklinde başlar. Tanıştığım zat şayet işlerine geldiğinde, külfet paylaşılacaksa bizi silah arkadaşı kabul eden, ama nimet paylaşılacaksa yok sayan sınıftan emekli biriyse, ne zaman ki benim emekli assubay olduğumu öğrenir, öğrenmez çoğunlukla ismimin önündeki "Bey" sıfatını kaldırmış sadece "Mehmet" şeklinde hitap etmeye başlamıştır. Bu ne biçim paradigmadır? Bu paradigma bu insanlara nasıl bir eğitimle kazandırılır ki; ben yaş olarak kendisinden yirmi yaş büyük olsam dahi, bu eğitimden geçen insanlar sırf benim otuz yıl geride kalan mesleğim yüzünden kendilerini böyle davranmak zorunda hissederler?
Bu bizi ezmeye odaklanmış duygular, bu ön yargılar nedeniyle bu güne kadar çok kayıplar yaşadığımıza inanıyorum. Ülkede diğer devlet memurlarının bağlı olduğu bakanlıkların üst düzey yetkilileri gerekli yasal düzenlemeleri tamamlattırıp, AÖF ile protokoller yapıp kendi personelinin yıllar önce ön lisans mezunu olmasına ön ayak olurlarken, biz assubayların önünün tıkanması için her şey yapılmıştır. Kendi olanaklarıyla okumaya kalkan assubaylara bile, haklarını vermeyi geçtim, düne kadar, "devletin mesaisinden çalıyorsunuz" diyerek maalesef cezalandırılmışlardır. Sözün kısası; bu cenahtan bize sahip çıkan yoktur. Son polislerin askerlikten muafiyet yasasının çıkmasında ilgili bakanlığın personelinin haklarını hükümet nezdinde takipçiliğini yapması örneğinde olduğu gibi, sahip çıkmak isteyen de kendi personelinin haklarına sahip çıkabilmektedir. Bizim haklarımızı korumaları beklentisinde olduğumuz ilgili cenahlar bu güne kadar yanımızda durmayı asla tercih etmedi. Bu gün ise ülkenin içinde bulunduğu bilinen şartlar nedeniyle, bu çevreler bambaşka malum sıkıntılar içinde olduğundan, bizim sorunlarımızın çözümü için haklarımızı kovalamaları çok çok daha zordur.
Siyaset ayağına gelince; yetişme tarzımız nedeniyle her ne kadar bizlere ters gelse de, maalesef, siyaset ve siyasetçi bir icraat yaparken, bu işin kendisine ne kadar oy getireceğine de baktığı bir gerçektir. Bu dün böyle olmuştur, bu gün de akıl almaz şekilde böyledir. Bu gün bizim dışımızda sorunları iktidarda yankı bulup çözüme kavuşmuş kesimlere bakıldığında edinilen izlenim, yapılan icraatların klasik “oy getirme” ölçüsünün yanına bir de “benden olan, benden olmayan” ölçüsünün eklendiğidir. Meclisten çıkan son yasalar ve Ankara'da sorunlarımızı içeren dosyalarla ilgili oynanan "ortada sıçan" oyunları bunun göstergesidir. Durum, maalesef iktidarın kafasında oluşturduğu “benden olanlar- benden olmayanlar” listelerinde camiamızın yerinin, “benden olmayanlar” listesinde olduğunu işaret etmektedir. İşimiz siyaset ayağı açısından da çok zordur.
Genelkurmayın sorunlarımıza sahip çıkmaması ve hakkımızdaki ön yargıyı yıkmanın atomu parçalamaktan daha zor olduğunu biliyorum. Bununla ilgili yapılması konusunda bir öneride bulunamıyorum. Siyasetçilerin bize ilgisiz kalışları, uzak durmaları konusunda ne yapılması gerektiğini herkesin benden daha iyi bildiğine inanıyorum. Bu konuda yapılacak en akla yatkın öneri, Sayın Meslektaşım Özcan Savtur’un (02 Şubat 2011) mesaj panomuza yazdığı mesajındaki öneriler gibi geldi.
Sorunlarımızla ilgili diğer ayakları böylece kısaca özetledikten sonra benim asıl arayışlarım TEMAD üzerine olacak.
Bilinen konu ama, saptama yapmak için burada bir daha tekrarlayalım. Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD), üç beş müteşebbis emekli assubayın bir araya gelip, haydi bir dernek kuralım demesiyle değil, devletin 2847 sayılı yasası gereği kurulan, tüzüğü Milli Savunma Bakanlığı tarafından onaylanmış yarı resmi bir dernektir. Yani bir anlamda, devletin, kendi üyelerini zaptı rapt altına alsın diye görev verdiği, özel yasası olan, bu konuda esnaflıkla iştigal edeceklerin üye olmak zorunda oldukları, elektrikçiler odasına benzer bir kurum. Bu sahada ikinci bir dernek kurulması dahi yasak: Bakınız ilişikteki link. (http://www.dernekler.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=76%3A2847-sayl-kanun-genelge-200553&catid=34%3Agenelgeler&Itemid=46&lang=tr)
Bu yönden TEMAD’ı sıkıntılarımızı çözmeye katkısı, haklarımızı savunması açısından, kuruluş yasasındaki kısıtlamalar nedeniyle, ne kadar faal olurlarsa olsunlar, benim meslek yaşamım boyunca uğraştığımı söylediğim, performansları sınırlı, hiçbir zaman yüzde yüze verimliliğe ulaşamayacakları daha baştan belli ikinci el Amerikan cihazlarına benzetebiliriz.
Biliyorsunuz yolcu otobüsle, yük kamyonla taşınır. Ama bu demek değildir ki iyi niyetli, dirayetli, yolculardan yana davranan bir şoför imkanları zorlar, zorunlu hallerde, örneğin bir dereyi geçerken, bir dağı aşarken, bir kamyonla yolcuları bir yerden bir yere taşıyarak selamete erdiremez; tabii ki de bal gibi de taşınabilir.
Ancak, zor durumda kalmış yolcuları taşıyacak kamyona iyi niyetli, dirayetli bir şoför, ikinci el Amerikan cihazına gerçeklerin farkında olan bir teknisyen gerektiği gibi, TEMAD örgütünün başında da yetenekli, sınırları zorlayabilecek yöneticiler getirilirse sorunlarımızın çözümüne katkısı mevcut durumdan çok çok daha fazla olur inancındayım.
Üyelerin beklentilerine cevap veremeyen bu yetersizlikler, dernek üyesi bir çok meslektaşlarımız tarafından, bu sitenin platformlarında yıllardır dile getirilmektedir. Bunları hariç burada tekrar teker teker sıralamaya gerek görmüyorum. Sadece tek bir örnek vereceğim. Bir ulusal TV kanalına çıkabilmek TEMAD Genel Başkanı için sık ele geçen bir fırsat olmadığını hepimiz biliyoruz. Bir TEMAD Genel Başkanı böyle bir fırsatı eline geçirdiğinde, bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirebilmek, başkanı olduğu derneğinin üyelerinin sorunlarını kamuoyuna anlatabilmek için, belirli bir strateji içinde hareket etmeli, bu işlerin uzmanlarından yardım almaktan çekinmemelidir. Geçen yıllarda yapıldığı gibi, bir TEMAD Genel Başkanı, üyelerinin çoğunluğu üniversite mezunu oldukları için, üniversite mezunlarının karşılığı olan haklarını istemek üzere televizyona çıkmışken, kamuoyuna bunu anlatmak yerine, “aslında ben ortaokul mezunuyum” deyip, nasıl lise fark dersi sınavına katıldığını anlatmamalıdır. Ben bu nedenle, bir dernek üyesi olarak, mevcut TEMAD Genel Başkanı’nı hakkımı savunabilme, sıkıntılarımızı kamuoyuna mal etme yönünden başarılı bulmuyorum.
Sorunlarımızın çözümünün üç ayağından ikisi olan Genelkurmay ve siyaseti tek başımıza doğrudan harekete geçirebilmesi biz üyelerin inisiyatifi dışındadır. Bulunduğumuz coğrafyada, çevre ülkelerde ve ülkemizdeki gelişen olayları değerlendirdiğimizde, toplumun her kesiminde olduğu gibi bizim zümremizde de örgütlü olmaya, yarın bu günden çok daha fazla gereksinme duyacağımız inancındayım.
Tek yasal temsilcimiz TEMAD'ı performansın en üst düzeyde tutma görevimiz, siyaseti ve Genelkurmay'ı harekete geçirmeye çalışmaktan önce gelmektedir. Bu iki ayaktan şikayet etmeye başlamadan önce mutlaka kendi kapımızın önünü temizlememiz, ayakta durmak için bastığımız zemini sağlam tutmamız gerekmektedir. Bunun inisiyatifi ise bizim kendi elimizdedir. Bildiğim kadarıyla bu yıl, siyasette olduğu gibi aynı zamanda TEMAD Genel Merkezi yönetiminin yenilenme yılıdır. Camia olarak birbirimizin gırtlağına sarılıp, birbirimizi yemeye çalışmak yerine, bu görevlere gönüllü, bu işin altından en iyi şekilde kalkabilecek meslektaşlarımızı içimizden bulup, eskilerine bu güne kadar yaptıkları için teşekkür edip, buraları daha iyi doldurabilecek yeni kişileri görevlendirmeyi biz TEMAD üyesi emekli assubaylar, mutlaka başarmalıyız. Eğer öncelikle biz bunu kendi aramızda başaramazsak, önümüzdeki yıl bu günlerde bu platformlarda yine TEMAD’ı tartışıyor olacağız ve kimseden şikayet etme hakkımız kalmayacaktır.
Peki bu nasıl olacak derseniz, bu konudaki naçizane önerilerim gelecek yazıya...
Saygılarımla...
Ünlü bir tiyatro oyunu var. Yazarı Samuel Beckett. Oyunun adı: GODOT’yu Beklerken. Kısaca özeti şöyle: Çaresizliklerini ve yoksulluklarını kabullenmiş, eylemsizliklerine yenik düşmüş insanların, kendilerine iyilik yapacağına inandıkları, olmayan ve hiçbir zaman gelmeyecek, Godot adında ne olduğu bilinmeyen bir kimseyi ya da varlığı umutsuzca beklemelerini konu alan tiyatro oyunu. Sanıyorum bizim meslektaşlarımızın çoğunda bu bekleyiş halen devam ediyor. Ne bir yazı, ne bir kelam, ne de bir eylem. Bekliyoruz!
Bizim ayağımıza gelerek, kapımızı vurarak, bize davetiye göndererek hak verilmeyeceğini bildiğimiz halde, yıllarca hareketsiz beklemek, ya da bekletilmek zorunda bırakıldık. Sadece bir makale başlığında dahi bu durum çok güzel özetlenmişti. Ama anlayabilene. (Eylem Bitti ise Umut Verelim!! İronisi ile). Bu başlığı atan Sayın GÜRPINAR bu gün yine harekete geçti. Bu sefer başlığın kendisi eylem.(Mail atalım)
Hepimizin bir dünya görüşü, siyasi düşünce yapısı var. Bu düşüncelerimize uygun bir siyasi partinin sempatizanı, hatta üyesi olabiliriz. Ama her durumda da bir siyasi partiye oy veriyoruz. Bu çok normal bir durumdur. Ancak, kendilerini bize seçtirip, bizi dikkate dahi almayanlardan, kardeşimiz dahi olsa hesap sormasını bilmeliyiz.
Tahsil seviyelerimiz, derece ve kademelerimizde farklılıklar olabilir. Ancak hepimizin çözüm bekleyen ortak sorunlarımız ve beklentilerimiz var. Bu beklendiler haklı ve yasal beklentilerdir. Kağıt üzerinde gördüğümüz, yazıldıkları yerde güzel duran hukuk, eşitlik ve sosyal adalet kavramlarını, gerçek hayatımızda yakından tanımak fırsatını bulamadık.
Amacımızın ne olduğunu, neyi talep ettiğimizi artık yazmak bile eziyet haline geldi. Ama sadece hatırlatmak için bu sitede “BİZ KİMİZ NE İSTİYORUZ” başlığı altında toplanan hususları okumak, öğrenmek için yeterlidir. Bu başlık altında toplanan konular tekrar incelendiğinde görülecektir ki, tüm meslektaşlarımızı toptan kapsayacak öneriler mevcuttur.
Yüz bin emekliyiz. Eyleme katılmıyoruz. İki satır yazı, bir cümle söz söylemiyoruz. Sadece bekliyor ve gözlüyoruz. Kimisine göre yirmi bin, bazılarına göre elli bin üyeden bahsediliyor. Bu üyelerin büyük bir çoğunluğunun bilgisayarı olduğuna ve interneti kullanabildiğine inanıyorum.
Deneyerek ispatlanmış davranışlarımızı terk edelim. Yüz bin emekli assubay gerçektir ve büyük bir güçtür. Bu gücün hiç olmazsa büyük bir kısmını seçim öncesi harekete geçirelim. Yarından itibaren hepimiz en az bir meslektaşımızı haklarına sahip çıkması konusunda ikna edelim. Bu arkadaşlarımızı kendisi ve çocukları için bu sitede gönderilmeye hazır hale getirilmiş Maili, parti ayrımı gözetmeden meclisteki 3 büyük partiye mensup politikacılara gönderilmesini sağlayalım. Politikacılarımızın tekliflerinin eksikliklerini düzeltip, hepimizi kapsayan teklifler haline dönüşmesini ve gerçekleşmesini sağlayalım.
Bu güne kadar bize hiçbir hak verilmedi. Biz yalnızca başkalarının elde ettiği haklara bakmakla ve seyretmekle yetindik. Bizlerle ilgili bir çalışma olup olmadığını, varsa kimin ne zaman kime, nasıl bir teklif yaptığını dahi öğrenemedik. Bizden sadece durup beklememiz ve hiçbir şey söylememiz istendi. Biz de onu yaptık. Yalnız bir kere, o da sadece % 5 lik bir grupla bir araya geldik. Her demokratik hak arama toplantılarında söylenmesi doğal olan ve toplum psikolojisi ile söylenmiş birkaç kelime birilerine şikayet, bazıları için ise tehdit unsuru olarak her toplantıda söylenir hale gelmiştir. Bir milyonluk bir kitlenin görülmemiş mağduriyeti karşısındaki sabır ve vakarından hiç söz edilmezken, demokratik hukuk devletinde “dinlemeye çağırmak” dahi tehdit olarak algılanıyor ve temsilcilerimiz aracılığı ile üyelerine ne yazık ki tebliğ edilir duruma gelmiştir. Meydandaki tepki yirmi kişilik bir tepki midir? Gerçekten öyle midir? Bu yirmi rakamı, şikayet göstergesi midir? Yoksa bu tepkiye o topluluğu hazır hale getirilmenin bir eseri midir?
Bu sefer oylarımızın bir anlam ve önemi olsun. Yoksa birileri oylarımızı elimizden aldığı gibi ÜSKÜDAR’ı çoktan geçmiş olacak, biz de tehdit ve şantajla bir başka seçimi GODOT’yu bekler gibi beklemeye devam edeceğiz. Saygılarımla.
Değerli arkadaşlarım.
Assubaylarla ilgili kanun tekliflerinin konum ve durumlarını bilmek istiyorsanız buyrun görün. Her şey ortada. Önümüzde seçim var ya, nasıl olsa yine kandırır, aldatır, oyalarız düşüncesini uygulayıp, ÜÇ MAYMUNU oynayacaklar.
Maaş promosyonu geneli kapsadığı için belki çıkar. Ama korkarım burada yine önceki iyileştirmelerde olduğu gibi ASSUBAYLARI unutmazlar veya özellikle KAPSAMDAN çıkarmazlar.
Saygılarımla.
Şu an Milli Savunma Komisyonu'nda olan MHP milletvekilleri Sn.Mehmet ŞANDIR, Sn.Erdal SİPAHİ ve Sn.Hamit Homris tarafından verilen "intibaklarımız ve 100 TL denge tazminatı teklifi" ile henüz komisyona intikal etmeyen AK PARTİ milletvekili Sn.Nurettin AKMAN’ın "intibaklarımızla ilgili teklifleri" bulunmaktadır.
Sorumlulukları ve görev koşulları bizlerle kıyaslanması mümkün olmayan MYO mezunu emniyet hizmetleri, meclis stenografları, ziraat ev ekonomistleri, teknik hizmetler sınıfı mensupları 9/2'den, bu sınıflar ve daha birçok devlet memuru (tabibler, eczacılar, veterinerler, biyologlar, mühendisler, mimarlar, teknik öğretmenler, diyanet işleri personeli, harp okulu ve yüksek okul mezun subaylar, orman ve gümrük muhafaza memurları vb) lisans mezunu olunca 8'nci dereceden göreve başlayıp, 1'nci derece 4'ncü kademeye kadar yükseltilmektedirler.
Saygılarımızla
Sn.Nuretttin AKMAN'ın mail adresi: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Milli Savunma komisyonu: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
1 VATAN ve MİLLİ duygularımızdan kopmadığımız için;
2 TSK'da yapılan tüm ayırımlara rağmen "KOL KIRILIR YEN İÇİNDE KALIR" dediğimiz için;
3 TSK'nın üst kademelerinde görev alanların HAKSIZLIK YAPMAYACAKLARINA inandığımız için;
4 Yapılan HAKSIZLIKLARI HER KADEMEDE ANINDA SORGULAMADIĞIMIZ için;
5 Yapılan HAKSIZLIKLARA KİŞİSEL OLARAK YARGIYA GİTMEDİĞİMİZ için;
6 Yapılan tüm HAKSIZLIKLARA RAĞMEN GÖREVDE KÜSMEYİP, UÇAKLARI UÇURMAYA, GEMİLERİ YÜZDÜRMEYE, SİLAHLARI ÇALIŞIR VAZİYETE GETİREREK , KIT'A VE KURUMLARDA HİZMETLERE HİÇ SORUN YOKMUŞ gibi devam ettiğimiz için;
7 Yapılan tüm UYGULAMALARDA, HAKSIZLIKLARIN KALDIRILMASI VE ÖNLENMESİNİ YASAL ZEMİNLERDE ARADIĞIMIZ için;
8 Teröristler gibi İLLEGAL YOLLARA BAŞVURARAK HAKLARIMIZI ARAMADIĞIMIZ için;
9 Yapılan tüm HAKSIZLIKLARI PAYLAŞARAK, GERÇEKLERİ HALKIMIZA GÖSTERMEDİĞİMİZ için;
10 Yıllardır HAKLARINIZI VERECEĞİZ, ÇALIŞMALARIMIZ BİTTİ, ANCAK İKİNCİ DÖNEMİNİ BİTİRMEK ÜZERE OLDUĞU HALDE HİÇ ÇALIŞMASINI SONLANDIRAMAYAN VE CAMİAMIZA VERDİĞİ SÖZLERİN ARKASINDA DEVLET ADAMLIĞI CİDDİYETİNDE DURAMAYAN MİLLİ SAVUNMA BAKANININ YALAN VE OYALAMALARINA İNANDIĞIMIZ için;
11 KKK ve Genkur Bşk'lığı dönemlerinde yapacağı "ASSUBAY DEVRİMLERİ" yalanlarıyla bizleri, MEDYAYI ve HALKIMIZI oyalayan, aldatan, kandıranlara inandığımız için;
12 "HİÇ BİR ASTI BENİM TEĞMENİMDEN DAHA FAZLA MAAŞ ALAMAZ" DİYEREK EMEĞE SAYGISIZLIK EDİLDİĞİNİ, BU SÖZLERLE CAMİAMIZA HAKSIZLIK VE HAKARET EDİLDİĞİNİ BİLMEMİZE RAĞMEN SESSİZ KALDIĞIMIZ için;
13 Yapılan tüm HAKSIZLIK, OYALAMA, ALDATMA VE KANDIRMALARDAN DA DAHA ÖNEMLİSİ TÜM BU YAPILANLARIN GÖRÜLMESİ VE BİLİNMESİNE RAĞMEN CAMİA OLARAK BİR ARAYA GELEMEDİĞİMİZ için;
14 KİŞİSEL MENFAATLERİMİZE MİLLİ DUYGU VE ULUSAL ÇIKARLARIMIZDAN DAHA ÇOK ÖNCELİK VERMEDİĞİMİZ için;
Evet ne yazık ki SUÇLU bizleriz. Kusuru dışarıda arayacağımıza bugüne kadar kendimizde, içimizde arasaydık, HAKLARIMIZLA ilgili çok mesafe almış olurduk. Biz hep kolay yolu seçtik. Hükümet ve Genkurdan bekledik ki, HAKLARIMIZ verilsin.
Değerli arkadaşlarım. DURUP DURURKEN KENDİNİ KANITLAYAMAMIŞ, KABUL ETTİREMEMİŞ VEYA GÜCÜNÜ ORTAYA KOYAMAMIŞ KİŞİLERE SINIFLARA HAKLARININ VERİLDİĞİ NEREDE, NE ZAMAN GÖRÜLMÜŞTÜR?
HEPİMİZ BİLİYORUZ Kİ, HAKLAR VERİLMEZ, ALINIR.
Bunu bildiğimiz halde BU YOLU denemek yerine bugüne kadar hep bazılarının UYGUN GÖRMESİNİ, TAKTİR ETTİĞİ KADAR vermesine razı olduk, bekledik.
DERNEKLERİMİZDE yapılacak olan seçimlerde CAMİAMIZIN gerçek anlamda SORUNLARINI ve ÇÖZÜMLERİNİ BİLEN, önce KENDİSİYLE BARIŞIK, SONRA TOPLUMLA İYİ DİYALOĞ KURAN VE GELİŞTİREBİLEN, KİŞİSEL HIRS VE DÜŞÜNCELERDEN SIYRILMIŞ YÖNETİMLERİN GELMESİ ESASTIR.
Seçim yapılacak tüm şubelerimizin OLMAZSA OLMAZI bu olmalıdır. Seçimlerden sonra da aramızda TEMAYÜZ etmiş ve kendini ASSUBAY sorunlarına adayan arkadaşlarımızı PARTİ ayırımı yapmadan MECLİSE göndererek GÜCÜMÜZÜ kanıtlamalıyız. Haklarımızı almanın tek çıkış yolu budur. Artık başkalarının BİZLER için bir şey yapmalarını beklememeliyiz. Bunun için tüm şubeler birbirleriyle koordineli çalışarak SEÇİLECEK HEYETLERE bu yönde KATKIDA bulunmalıdırlar.
Bunu bu yıl başarmalı ve bu başarıda ayırımsız olarak tüm gönül verenlerin KATKILARI olmalıdır. Saygılarımla.
Milli Savunma Bakanı (MSB) Vecdi Gönül, astsubayların özlük haklarının iyileştirileceğini açıkladı.
Gönül, yeni düzenlemelerle subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlardan emekli aylıklarıyla birlikte makam tazminatı ödenmeyenlere, her ay emekli aylıklarıyla birlikte 100 TL verileceğini söyledi. Gönül, MHP Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın soru önergesini yanıtlarken, astsubaylara iyileştirme getirecek kanun taslağı üzerinde çalıştıklarını ifade etti. Gönül, yüksek lisans öğrenimi yapan tüm memurlara bir kademe verilirken, TSK Personel Kanunu’nun 83’üncü maddesi doğrultusunda kendi nam ve hesabına yüksek lisans öğrenimi yapan astsubaylara kademe ilerlemesi yaptırılmasının yanında, ayrıca kıdem verilmeye başlandığını da açıkladı.
KAYNAK:http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=16718505