Bi deyin hele, hakikaten ne yaptı bu toplum size ?
23 MAYIS 2018
Vecihi Hürkuş’un maceralarla dolu hayatını ilk kez beyazperdeye taşıyan ‘Hürkuş: Göklerdeki Kahraman’ adlı film, 25 Mayıs’ta vizyona giriyor.
15 milyon TL’lik maliyetiyle adını Türk sinema tarihinin en yüksek bütçeli filmleri arasına yazdıran film, 18 süpervizörün yer aldığı, 82 görsel tasarımcı tarafından hazırlanan efektleriyle de bir ilke imza attı.
HOLLYWOOD TEKNOLOJİSİ
‘Superman’ ve ‘Batman’ gibi efektin çok olduğu Hollywood yapımlarında kullanılan lazer tarama teknolojisiyle çekilen film, özel efektleri ve heyecan dolu uçuş sahneleriyle Türk sinema tarihinde hava muharebelerinin en uzun gösterildiği film olma özelliğini de taşıyor.
Hürkuş : Göklerdeki Kahraman filminde, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda görev yapan ve düşman uçağı düşüren ilk Türk pilot Assubayı olan Vecihi Hürkuş’un hayatı hikaye ediliyor.
Türkiye’nin ilk yerli uçağını tek başına üreten fakat yanlış anlaşıldığı için önce tebrik edilip sonra izinsiz uçuş yapması sebebiyle sürgün edilen Vecihi Hürkuş, sanılanın aksine amatör bir maceracı değil askeri bir personeldir.
Pilot Assubay Başçavuş olarak Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır.
Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden pilot ve mühendis Assubay Vecihi Hürkuş’un hayatının anlatıldığı filmin senaryosunu Savaş Korkmaz yazarken yönetmen koltuğuna Kudret Sabancı oturmuş.
Oyuncu kadrosu ise Hilmicem İntepe, Gizem Karaca, Miray Daner, Bora Akkaş, Zeyno Eracar, Murat Arkın, Bahadır Yenişehirlioğlu isimlerinden oluşturulmuş.
Vecihi Hürkuş’un Hayatı
(18.01.1896 – 16.07.1969)
Vecihi Hürkuş’un Hayatı: Vecihi Hürkuş, 18 Ocak 1896Cumartesi günü(06 Kanunusani 1311) İstanbul’da (Dersaadet) doğdu. Babası İstanbullu bir aileden Gümrük Müfettişi Ali Feham Bey, annesi Vidin’de doğmuş, üç yaşında İstanbul’a gelmiş Zeliha NiyirHanım‘dır. Üç yaşında iken babası ölmüş. Çok genç yaşta dul kalan annesi ile geniş bir ailenin içinde amcalar, halalar, enişteler, yengeler, ağabeyler ve ablalar ile birlikte büyümüştür.
Bir süre sonra Harbiye’de eskrim ve resim hocası olan amcası Ahmed Şekür Bey‘in yanına sığınmışlar, sonra da annesi ve kardeşleriyle Üsküdar’a yerleşmişler. Üç kardeşin ortancası olan Vecihi çok canlı ve hareketli bir çocuktu. İlkokulu Bebek’te okudu, Üsküdar’da Füyuzati Osmaniye Rüştiye’sinde ve Üsküdar Paşakapısı İdadi’sinde okudu, sanata olan ilgisinden Tophane Sanat Okulu’na geçti ve bu mektebi bitirdi.
1912‘de Balkan Harbi’ne eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey’in yanında gönüllü olarak katıldı. Edirne’ye giren kuvvetler içinde yer aldı. Balkan Harbi sonunda İstanbul Ordu Kumandanlığı tarafından Beykoz Serviburun’daki esir kampına kumandan oldu.
Tayyareci olmak istiyordu. Yaşı küçük olduğundan makinist mektebine aldılar.
Tayyare Makinist Mektebi’nden Küçük Zabit (Gedikli/Astsubay) olarak mezun oldu.
Makinist olarak Birinci Dünya Savaşı’nda Bağdat cephesine gönderildi.
Orada 2 Şubat 1916 tarihinde bir uçak kazasında yaralanarak İstanbul’a döndü.
Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girerek tayyareci oldu. Pilot olarak ilk uçuşu 21 Mayıs 1916 tarihindedir. 15 Kasım 1916 tarihinde tayyarecilik tahsilini bitirerek pilot diplomasını aldı.
1917 sonbaharında Kafkas Cephesi‘ne, 7. Tayyare Bölüğü’ne atandı. Orada bir Rus uçağı düşürerek Kafkas Cephesi’nde uçak düşüren ilk tayyareci oldu.
8 Ekim 1917 günü bir hava savaşında yaralanarak düşünce, Rus’lara esir olmadan önce uçağını teslim etmemek için yaktı. Esir olarak Hazar Denizi’ndeki Nargin Adası’na gönderildi. Azeri Türklerinin yardımı ile adadan yüzerek kaçtı. Nargin Adası’nın karşısındaki Bakü, Rus işgali altında olduğundan, savaşa katılmayan İran’da karaya çıktılar. Birlikte kaçtığı istihkâm Teğmeni Salih Bey ile 2,5 ayda yaya olarak Süleymaniye üzerinden Musul’a geldiler.
İstanbul’a geldiğinde savaşın sonları idi. Başkent İstanbul Hava Müdafaa Bölüğü‘ne tayin oldu. Vecihi Bey İstanbul hava müdafaasına katıldı. İstanbul işgal edilince esaretten dönen askerlerin arasında gizlice Harem’den kalkan bir gemiyle Mudanya’ya, oradan Bursa ve Eskişehir üzerinden Konya’ya giderek Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda Vecihi Hürkuş, “Sivil Pilot”tur.
Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yapan, İzmir / Seydiköy Hava Meydanını işgal eden tayyareci olmuş, TBMM’den üç defa takdirname alarak kırmızı şeritli İstiklal Madalyası kazanmıştır.
Kurtuluş Savaşı içinde Akşehir’de Jandarma Komutanı Ratıp Bey’in kızı Hadiye Hanım‘la evlendi. İzmir’de Gönül, İstanbul’a döndüklerinde de Sevim isimli iki kızı olmuştur.
Savaş sonrası İzmir’de Seydiköy’de açılan tayyare okulunda yeni tayyarecileri eğitime başlamış, tam o sırada 1923 yılı başlarında İzmit mıntıkası Tayyare bölüğüne atanmış. Üç ay sonra İzmir’de Binbaşı Fazıl‘ın eğitim uçuşu sırasında düşüp ölmesiyle yeniden İzmir’e çağrılmış, kara ve deniz okulunda öğretmenliğinden başka fen işleri ile de uğraşmış. Savaşta çekilen yoklukların giderilmesi amacıyla havacılığı millileştirme düşünceleri başlamıştı.
Edirne’ye yanlışlıkla inen bir yolcu tayyaresini almaya görevlendirilmiş. Hizmet karşılığı bu uçağa “Vecihi” adının verilmesi, 1919’dan beri uçak projeleri yapan Hürkuş’ta uçak inşa etmek düşüncesini yeniden canlandırmıştır.
Ganimet olarak Yunanlılardan ellerine geçen pek çok motordan yararlanarak projesini hazırlayıp ilk uçağı Vecihi K VI‘yı imal etmiştir. Uçağı için uçuş müsaadesi istemiş, uçabilirlik sertifikası için bir teknik heyet oluşturulmuş, ancak teknik heyetin içerisinde tayyareyi uçuracak ve kontrol edecek personel bulunmadığından gecikmiştir. Sonunda teknik heyetten birinin “Vecihi, biz sana bu lisansı veremeyiz, uçağına güveniyorsan atla, uç, bizi de kurtar” sözü üzerine Hürkuş, 28 Ocak 1925‘de uçağı Vecihi K VI ile ilk uçuşunu yapar.
İzin almadan uçtuğu için cezalandırılınca, istifa ederek hava kuvvetlerinden ayrılıp Ankara’ya gider ve kurulmakta olan Türk Tayyare Cemiyeti’ne (T.T.C.) katılır. T.T.C. Fen şubesini organize etmekle görevlendirilir. Gazi Mustafa Kemal’in “İstikbal göklerdedir…” yönermesiyle havacı bir kuşak yetiştirmek için kurulan Türk Tayyare Cemiyeti, halkın bağışları ile yaşayan bir kuruluş olacaktı. Bunun için bir okul açmak, milli bir hava sanayi kurmak amacındaydı. Hürkuş, yaptığı uçağını geri alıp, T.T.C.’nin bağış toplama faaliyetlerinde kullanarak halka havacılık sevgisini aşılamak istiyordu ama uçağını geri almayı başaramadı.
Bağış toplamak için bir madalya tüzüğü hazırlandı. Bağışa göre bronz, gümüş, altın ve elmaslı madalya verilecek, 10.000 TL bağışlayanın adı da alınacak uçağa ad olarak verilecekti. Türk Tayyare Cemiyetine ilk yardım Ceyhan ilçesinden gelmiş, 10.000 TL telgrafla bağışlanmış, alınan ilk uçağa da Ceyhan adı verilmiştir. Hürkuş’un uçakla yurtiçi bağış gezileri de bu uçakla başlamıştır.
Bu arada Avrupa havacılığının incelemek için bir heyetle Hürkuş, ikinci kez Avrupa’ya gider. Almanya’da Junkers ve Rohrbach uçak fabrikalarını ziyaret ederler. Bu fabrikalar Türkiye’de anonim şirket halinde tayyare fabrikası kurmak fikrindeydiler. Fransa’da da Breguet, Potez, Hanriot gibi birçok fabrikaları ziyaret etmişler, Hürkuş da bu fabrikaların uçaklarıyla tecrübe uçuşları yapmış, Potez 25 tipindeki rekor tayyaresiyle akrobasi uçuşundan sonra fabrika tarafından Atlantik Okyanus geçiş uçuşu yapması için teklif yapılmış, fakat Fransız Aero Kulübü’nün baskısı ile teklif suya düşmüştür.
Türkiye’ye dönüşte 19 Ekim 1925’de Tayyare Cemiyeti Yönetim Kurulu istifa etmiş, cemiyetin tasarı ve projeleri suya düşmüş, elindeki tayyare, vasıta ve elemanları hava kuvvetlerine verilerek havacılıkla ilgisi kesilmiş oluyordu. Hürkuş’un da tekrar hava kuvvetlerinde görev alması istenince istifa etmiştir.
Milli Savunma Bakanlığı, Kayseri’de Tayyare Onarım ve Motor Anonim Şirketi (TOMTAŞ) adında bir fabrika kurmak için anlaşır. Hürkuş, TOMTAŞ’ın teklifini kabul ederek Almanya’ya gider. Hürkuş, Almanya’da Junkers A.20 tayyarelerinde bazı noksanlıklar bulur, onların düzeltilmesi ile Junkers A.35’lerin yapımını da üstlenir.
18 Temmuz 1926’da telgrafla memlekete çağrılır, Junkers A.35’in satın alınması için tecrübe uçuşu istenir. Junkers bu uçuşun özellikle Hürkuş tarafından yapılmasını, uçağının zamanın en modern ve yüksek ateş kudretinde iki kişilik av tayyaresi, savaşta her tarafa ateş saçabilme gücü olduğunun kanıtlanması için Fransızların gözde uçağı Nieuport Delage ile savaşını ister. 1 Ağustos 1926 da temsili savaş yapılır, savaşı Junkers A.35 ile Hürkuş kazanır.
Hürkuş yurda döndükten sonra, TOMTAŞ emrinde biri 14 kişilik 3 motorlu Junkers G.24, diğeri altı kişilik tek motorlu Junkers F.13 yolcu tayyareleriyle Ankara – Kayseri arasında ulaşım uçuşları yapar. Tarih 1927’dir. Hürkuş’un bu uçuşlarının, yurdumuzda ilk hava yolları uçuşları olduğu düşünülebilir.
Hürkuş, TOMTAŞ’a, Junkers A.35’in kanatlarına benzin depoları ilavesi ile havada kalma süresini uzatarak Ankara-Tahran uçuşunu direkt yaparak, İran devletine uçağı göstermek ve hükümetimizin rızasıyla devletimizin ihtiyacından fazlasının yabancı devletlere de satılabilmesi fikrini açmış. Bu yapılırsa hem devletimiz şereflenecek, hem de TOMTAŞ’a büyük faydası sağlayacaktı. O sırada henüz TOMTAŞ fabrikası teşekkül etmemiş ve Junkers A.35 tayyaresi de TOMTAŞ’a devredilmemiş olduğundan bu uçuşu reddedilmişti.
16 Eylül 1926 tarihinde Türkiye’de ilk paraşüt gösterisi Ankara’da yapıldı. Vecihi Hürkuş’un kullandığı Junkers F-13 uçağından Alman paraşütçü Heinke‘nin 700 m irtifadan yaptığı 178. atlayışı Gazi Mustafa Kemal ve Ankaralılar izlediler.
Milli havacılığımız için güzel bir başlangıç olan TOMTAŞ ne yazık ki 1928 yılına kadar çalışmalarına devam edebildi. Kötü yönetimi yüzünden 1928’de iflas etmiş, daha doğrusu iflas ettirilmiştir.
Hürkuş 1925’de Kurtuluş Savaşı öncesi İstanbul’da iken sevdiği, Mustafa Kemal’in yanına Anadolu’ya geçtiği için ailesi tarafından kendisine verilmeyen İhsan Hanım‘la anlaşmış, eşinden ayrılarak onunla evlenmiş ve 1927’de Perran isimli bir kızı daha doğmuştur.
Bir yıllık aradan sonra Hürkuş, Türk Hava Kurumu’ndaki eski görev yeri olan Teknik Şubeye döner.
1930 yılı Sanayi Kongresi Ankara’da toplanmış, Halkevi’nde de Yerli Mallar Sergisi açılmıştır. Hürkuş burada yerli malı uçaklarının resim ve maketleri ile üstten kanatlı kapalı kabinli Vecihi K-XI tipi uçak modelinin minyatürünü sergiler ve büyük ilgi görür. Kurumda boş durmaz, yeni uçak model ve tiplerini tasarlamaya devam eder.
1930 yılı yıllık iznini iki ay ücretsiz olarak uzatıp Kadıköy’de bir keresteci dükkânını kiralayarak, üç ay içinde ilk Türk sivil uçağını, aslında ikinci uçağı Vecihi XIV uçağını inşa etmiştir. İlk uçuşunu 27 Eylül 1930‘da Kadıköy Fikirtepe’de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yapmıştır. Uçak iki kişilik, tek motorlu spor ve eğitim uçağıdır. Uçağı ile birlikte uçarak Ankara’ya dönmüş, Ankara üzerinde bir gösteri yapmış, Başbakan İsmet İnönü ve bazı komutanlar tarafından uçağı incelenerek tebrik edilmiş. Uçabilirlik sertifikası verilmesi için İktisat Bakanlığı’na müracaat ederek müsaade istemiştir.
14 Ekim 1930’da, “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir” cevabını almış. Hürkuş, bunun üzerine bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu uçağa istenen belgenin alınması amacıyla Çekoslovakya’ya gönderilmesi için müsaade almıştır. Uçak Ankara’da sökülmüş, Demiryolu vagonları ile Haydarpaşa’ya, Sirkeci’den de Prag’a gönderilmiştir.
Hürkuş, 6 Aralık 1930’da Prag’a geldiğinde henüz tayyare gelmemişti. Tayyareye ait statik raporu gibi resmi evrak önce Çek diline çevrilmiş, uçak gelince tekrar monte edilerek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolü yapıldıktan sonra uçuşu istenmiş. Her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolü tamamlanmıştır.
Hürkuş 23 Nisan 1931‘de Çekoslovakyalı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, başköşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almıştır.
25 Nisan 1931’de Çekoslovakya’dan uçarak Türkiye’ye gelmek için yola çıkıp 5 Mayıs 1931‘de Türkiye’ye gelmiştir. Hürkuş, uçağının atıl kalmaması için Posta İdaresi ile çeşitli görüşmelerde bulunur. İlk kurulmak istenen posta hattı Ankara-Erzurum ile Ankara-İstanbul arasında düşünülür.
Bu arada Türk Hava Kurumu yeni bir turne planlar. Ankara’dan başlayan uçuş Aksaray, Konya, Manavgat, Antalya, Fethiye, Muğla, Aydın, Denizli, Uşak, Eskişehir, Adapazarı, İzmit ve Yeşilköy‘de tamamlanır. Uçuş büyük bir başarıyla tamamlanmıştır. Kurum şubeleri bağışlarla zenginleşmiştir, ama 3 Kasım 1931 tarihli telgrafla büyük yardımcısı makinisti Hamit’in işine son verilir Hürkuş’a ödenen uçuş tazminatı kesilerek Vecihi XIV uçağı uçuştan men edilir. Bundan sonraki uçuşların Milli Savunma Bakanlığı tarafından verilecek uçakla gerçekleştirileceği bildirilir. Bu durum Hürkuş’un kurum’dan tekrar ayrılmasına neden olur.
Gezileri sırasında gençlikte oluşturduğu uçma sevgisi ile bir havacılık okulu açmayı düşünür. 21 Nisan 1932‘de İlk Türk Sivil Havacılık Okulu‘nu kurar. İkisi kız olmak üzere 12 öğrenci kaydolur. 27 Eylül 1932‘de eğitim ve öğretime başlanır. Okulun gayesi Türk gençliğini havacılığa alıştırmak, tayyareci kuşaklar yetiştirerek Türkiye Cumhuriyeti hava ordusunun yedek gücü olmaktı.
Okulun motorlu ve motorsuz iki şubesi vardı. Eğitim teorik ve uygulamalı olarak yapılıyordu. Büyük bir atölyesi vardı. Kalamış’ta bir hangar ve uçuş alanı olarak kullandıkları küçük bir sahası, bir de Fikirtepesi’nde uçuş alanları vardı.
İlk 12 öğrenci Sait, Tevfik, Muammer, Abdurrahman, Salih, Osman, Rıza, Hikmet, Hüseyin, Kenan, Eribe ve Türkiye’nin ilk kadın pilotu olan Bedriye (Gökmen) idi. Öğrencilerin eğitim sırasında hiçbir kazası olmamıştır. Zor koşullarda eğitim yaparken bazı kurumların, örneğin Tekel İdaresi’nin ve İş Bankası’nın reklâmlarını yapmış, bazı vatansever yetkili kuruluşların da yardımları olmuştur.
Nuri Demirağ Bey, bir tayyare yapımı için 5.000 TL vermiş, böylece 1933’de adı “Nuri Bey” olan “Vecihi XVI” kapalı kabin uçağı yapılmıştır.
Aynı yıl tek satıhlı “Vecihi XV” uçağını da inşa etmişler ve 30 Ağustos 1933‘de iki Vecihi XIV, iki tane Vecihi XV ve Nuri Bey Vecihi XVI uçakları ile öğrencileri, İstanbul göklerinde gösteri uçuşu yapmışlar. Okulda, bir de “Vecihi SK-X” adlı, uçak motoru ile çalışan deniz botu yapılmıştır.
Öğrencilerinden Sait Bayav, Tevfik Artan, Muammer Öniz, Osman Kandemir, ilk kadın tayyarecimiz Bedriye Gökmen ve kızı (yeğeni) Eribe yalnız uçmayı başarmışlardır. Vecihi Sivil Tayyare Okulu parasal sorunlardan ve yetiştirdiği öğrencilerin diplomalarına denklik verdirememiş olmasından kapanmıştır.
1935 yılı başlarında Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca, çağrılı olarak Rusya’ya gider. Orada sivil havacılığın durumunu görür ve dönüşünde Atatürk’e anlatır. Atatürk, gezdiği her yerde kendisini havadan saygıyla izleyen, gazetelerdeki yazılardan izlediği Hürkuş hakkında da Fuat Bey’den bilgi ister. Aldığı cevaplar karşısında Büyük Atamız: “Ya, öyle mi? O halde Türk Kuşu namı ile yeni bir çalışma yolu açın ve Vecihi’den faydalanın!” emrini verir.
Hürkuş Ankara’ya çağrılır. O da uçağına atlayarak Ankara’ya gelir. Hürkuş bu durumdan çok sevinçlidir. Türk Kuşu’nda yapılması düşünülenler, onun gerçekleştirmek istediği şeylerdir.
Başöğretmen olarak amatör gençleri çalıştırmak, Etimesgut hangarlarını yapmak, yaz kampı için uçuş sahası İnönü’nün bulunması ve okulunda yetiştirdiği öğrencilerinden Sait Bayav, Tevfik Artan ve Muammer Öniz’in Rusya’ya eğitime gönderilmesi onun mutluluğu olur. Ne yazık ki 29 Ekim 1936‘da yeğeni Eribe‘nin paraşütünün açılmaması nedeniyle düşmesi ve 30 Ekim 1936 günü şehit olması onu çok üzmüştür.
Türk Hava Kurumu, 1937 sonbaharında mühendislik eğitimi için Hürkuş’u Almanya’ya gönderir. Vecihi Hürkuş, Weimar Mühendislik Mektebi‘ne ihtisas sınıfından başlatılmış, bir buçuk yıl sonra da mezun olmuştur. 27 Şubat 1939‘da Tayyare Makine Mühendisliği diplomasını almıştır. Türkiye’ye döndüğünde Bayındırlık Bakanlığına başvurarak, “Tayyare Mühendisliği Ruhsatnamesini” almak istedi. Ancak yetkililer, “iki yılda mühendis olunmaz” diye bir gerekçe ile kabul etmemişlerdir.
Mühendisliğini Danıştay kararı ile kabul ettirir. Türk Hava Kurumu’nda da yönetim değişmiş, vazifeleri başkalarına verilmiştir. O günkü koşullarda teknik imkânın olmadığı Van‘a tayin edilir. Bunun üzerine istifa ederek kurumdan ayrılır.
1942 Yılında “Vecihi Havada” kitabını yayınlar. Bu kitabında, 1915-1925 yılları arasında Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk döneminde yaşadıklarını, ilk uçağını nasıl yaptığını anlatır.
Havacılıktan uzun bir ayrılıktan sonra 1947’de Kanatlılar Birliği‘ni kurdu. Gençlerin büyük ilgi gösterdiği bir kuruluş oldu.
1948’de Türk Hava Kurumu’ndan Magister tipi bir öğrenim uçağı temin ettiler. Kızı Gönül’ün Yazı İşleri Müdürü olduğu “Kanatlılar” adlı aylık bir dergiyi, 12 sayı çıkarttılar. Büyük çoğunluğu üniversite öğrencileri olan Kanatlılar Birliği fazla yaşayamadı.
1951‘de beş arkadaşıyla birlikte havadan zirai ilaçlama yapmak üzere “Türk Kanadı” adı ile bir şirket kurmuş, Sait Bayav ve Muammer Öniz’le İngiltere’ye giderek Auster MK-V tipi üç uçak almışlar. Türkiye’ye döndükten sonra ortaklar arasında çıkan anlaşmazlık üzerine Hürkuş, haklarından vazgeçerek şirketten ayrılır. 1952’de Paro mamasının reklâmını yapmak için tekrar İngiltere’ye giderek Percival Proctor V tipi dört kişilik hafif turist tipi tayyare alır. Bu tayyare ile değişik müesseselerin reklâmını yaptı. Paro bebek maması, Puro sabunu gibi gıda ve malzemeleri ufak kâğıt paraşütlerle uçaktan dağıtarak, kanatlarına taktığı patiskalar üzerine banka isimlerini yazarak reklâmcılık yaptı.
6 Ağustos 1954‘de “40. Hizmet Yılı“nı kutlamak için Yeşilköy Uluslararası Havaalanı’nın salonunda “Türk Havacılar Bayramı” adıyla bir jübile yapıldı.
29 Kasım 1954’de Hürkuş Hava Yolları’nı kurdu. Türk Hava Yolları’nın seferden kaldırdığı uçaklardan sekiz tayyare Ziraat Bankası’ndan kredi ile satın alınmıştı. Bir takım güçlüklerle uğraşarak hava yollarının sefer yapmadığı yerlere seferler koyarak, izin vermediklerinde gazete taşıyarak çalışmak istedi, ama kazalar, kaçırılmalar, sabotajlar sonunda Hürkuş Hava Yolları’nın uçakları uçuştan men edildi.
Buna rağmen elinde kalan son uçağını (TC-ERK) da Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nün emrinde kullanarak Güney Doğu Anadolu’da toryum, uranyum ve fosfat arayarak zor doğa koşullarında çalıştı.
Hayatının sonlarında çok sıkıntı çekmiş, borçlandırılmış, uçamayacak duruma düşürülen uçaklarının sigorta giderleri ve bunların faizleri borcuna eklenmiş, icra takipleri, davalar neden ile vatana hizmet tertibinden kendisine bağlanan çok yetersiz maaşına bile haciz konmuştur.
Ankara’da anılarını yazarken, beyin kanamasından komaya girdi. Gözleri ve kalbi göklerde olan Vecihi Hürkuş, insanların aya ayak basmak üzere dünyadan ayrıldığı gün olan 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu.
Ankara, Cebeci Asri Mezarlığı’nda defnedildi.
13 Mayıs 2018
İstanbul’dan Ankara’ya gazilik hakları için yola çıkan 120 terör mağduru eski Türk Silahlı kuvvetleri (TSK) mensubu, Kocaeli’nde basın açıklaması yaptı.
TSK’nın sağlık yönetmenliğinin mağdurları olduklarını ifade eden eski güvenlik güçleri mensupları, Türk bayrağına sarılı bir şekilde gömülmek istediklerini söylediler.
Terörle mücadele sırasında yaralanan ve TSK’nın sağlık yönetmeliği kapsamında gazi sayılmayan 120 eski TSK mensubu, İstanbul’dan Ankara’ya gitmek için yola çıktı.
Kocaeli’nin İzmit ilçesinde mola veren 120 eski asker, basın açıklaması yaptı.
İzmit’te bulunan Anıtpark’ta toplanan grup, terörle mücadele sırasında canlarını hiçe sayarak vatanı savunduklarını ve savunma sırasında yaralandıklarını dile getirdiler.
Gazi sayılmamanın kendilerini üzdüğünü söyleyen terör mağdurları, 15 Temmuz’da gazi olanlar gibi kendilerinin de hiçbir şart aranmadan gazi sayılması gerektiğini belirttiler.
Basın açıklamasına katılan CHP Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet, kendisinin de terör mağdurları için mücadele ettiğini söyleyerek, desteğini sonuna kadar devam ettireceğini söyledi.
Basın açıklaması öncesinde konuşan Terörle Mücadele Sırasında Yaralanıp Gazi Sayılmayanlar Derneği Başkanı Atilla Polat,
"Bizler Türk Silahlı Kuvvetlerinin emrinde mecburi askerlik görevimizi yaparken terör örgütü ile girmiş olduğumuz silahlı çatışmada yaralandık.
Terörle mücadelede bir gözünü kaybeden, kalbinde kurşunla yaşayan, 7 kurşun yiyen, 2 parmağını kaybeden, 300 şarapnel parçası ile yaşayan vatan evlatları gazi sayılmıyor.
Şu an Güneydoğu’da görev yapan gerek polis, gerek olsun askerlerimiz hiçbir şekilde gazi sayılmıyor.
Bizler Türk Silahlı Kuvvetlerinin sağlık yönetmenliğinin mağdurlarıyız.
Yönetmelik bizi gazi saymıyor, düşünün ki vatan için vurulmuşsunuz gazi sayılmıyorsunuz.
Bizi en çok üzen kapı kapı dolaşıp devlete kendimizi gazi olarak benimsetmek için. Bizler vatan için vurulduk, bedel ödedik.
Bu derneğimizi 4 yıldır kurmuşuz, hiçbir şekilde bir ilerleme olmadı.
Bizler için soru önergesi verildi, araştırma önergesi verildi. Ama hiçbir şekilde sonuç alınamadı.
Biz almış olduğumuz karar doğrultusunda Türkiye genelinde İstanbul’dan başlayıp Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne yürüme kararı aldık.
Dün yürüyüş kararı aldık. Cumhurbaşkanımızdan bizlere sahip çıkmasını istiyoruz" dedi.
Gazi olduklarını ispat etmek için yetkililerden yardım istediklerini ifade eden Polat, "15 Temmuz’da yaralananların gazilik unvanı analarının ak sütü gibi hakkıdır.
Peki, Güneydoğu’da yaralanan asker, polislerimiz niye gazi sayılmadı.
Bizler yaralandık, çocuklarımıza gazi olduğumuzu ispat etmek istiyoruz.
Ayrıca öldüğümüzde ay yıldızlı bayrakla defnedilmek istiyoruz.
Bunlar bizim hakkımız, bunu bize kimse çok görmesin" diye konuştu.
1994 yılında Şırnak’ta yaralandığını söyleyen emekli Assubay Ahmet Özdemir ise,
"Biz yıllardan beri gaziliğin derecesi olmaz diye mücadele ettik.
Biz mücadelemize devam ederken, 15 Temmuz’da FETÖ terör örgütü ile bir mücadele başladı.
Askerlerimiz orada savaştı ve orada bölünmüş, iç savaş çıkmış bir ülke vardı.
Orada arkadaşlarımızın hepsi bu kahramanlığı gösterdi. Fakat orada bizim gibi yaralananlar gazi olmadıklarını görünce itiraz ettiler.
Başbakanımız bir açıklanma yaptı ve dedi ki, ’15 Temmuz’da yaralanan herkesi gazi yaptık’ dedi.
Çok doğru söyledi, güzel bir karar. O arkadaşlara Türkiye çok şey borçlu ama aynı şekilde bizler de yaralandık.
Fakat biz daha gazi değiliz. Bizi bunu daha Cumhurbaşkanımıza iyi anlatılmadığını düşünüyoruz.
Çünkü Cumhurbaşkanımız bilse, görse, duysa muhakkak bizim gaziliğimizi verir ve ben bu seçim öncesinde gazilik hakkımızın verileceğini düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Daha sonra dağılan kalabalık, Ankara’ya gitmek için tekrar yola çıktı.
11 Mayıs 2018
Milli Savunma Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında görevlendirilmek üzere assubay alımı yapılacağını duyurdu. İşte tüm detaylar...
https://personeltemin.msb.gov.tr/ -
Milli Savunma Bakanlığı Personel Temin Daire Başkanlığı, yayımladığı bir ilan ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığında görevlendirmek üzere çeşitli sınıflarda Muvazzaf Assubay alımı yapacağını ilan etti.
BAŞVURU KILAVUZU İÇİN TIKLAYINIZ
https://pertemin.msb.gov.tr/Formlar/dzkasbklvz.pdf
DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI'NA ASSUBAY ALIMI YAPILACAK
Milli Savunma Bakanlığı tarafından yayımlanan Muvazzaf Assubay alım ilanında, Muharip Sınıflar ve Yardımcı Sınıflar olmak üzere iki ayrı sınıftan assubay alımı yapılacağı açıklandı.
Muharip Sınıflar pozisyonlarına, Seyir, Motorcu, Yara Savunma, Uçak Bakım, Mekanik Sistemler ve Aviyonik Sistemlerden alım yapılacağı ilan edilirken Yardımcı Sınıflarda sadece İdari bölümden alım yapılacağı bildirildi.
Söz konusu Muvazzaf Assubay alım ilanına önlisans ve lisans düzeyinden ve ilgili bölümlerden mezun olan adaylar başvuru yapabilecekler.
KİMLER BAŞVURABİLİR?
Geçerli Kamu Personeli Seçme Sınavından "KPSSP93 Ön Lisans/ KPSSP3 Lisans Puanı (son iki yılın en yüksek notu baz alınacaktır)" asgari 60 olanlar (Lisans mezunları için KPSS P3, ön lisans mezunları için KPSS P93 puanı esas alınacaktır.),
En az iki yıl ve daha fazla süreli TABLO-1'de yer alan yüksekokul/fakülte bitirenlerden kanuni sebeplerle (öğrenim, tecil vb.) henüz askerlik yükümlülüğünü yerine getirmemiş olanlar,
Askerlik hizmetini yapmakta olan yedek subay, kısa dönem erbaş ve erler veya askerlik hizmetinden terhis olanlar (Hakkında "yedek subay olamaz" kararı olanlar başvuramazlar.),
Erbaş ve erlerden askerlik hizmeti esnasında veya terhislerini müteakip TABLO1'de yer alan en az iki yıl ve daha fazla süreli yüksekokul/fakülte bitirenler başvurabileceklerdir.
BAŞVURU KOŞULLARI
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve erkek olmak,
Sivil okullardan herhangi bir nedenle çıkarılmamış, askerî okullardan herhangi bir nedenle çıkmış veya çıkarılmamış olmak,
Her ne sebeple olursa olsun Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılmamış olmak,
Yapılacak arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasında olumlu sonuç almak,
Tutum ve davranışları ile yasadışı siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış olmak,
Herhangi bir kadın veya erkekle nikâhsız yaşamamak,
Daha önce çalıştığı kurum ve kuruluşlarından disiplinsizlik ve ahlakî nedenlerle çıkarılmamış olmak,
Yapılacak sınavlarda başarılı olmak,
Hakkında yedek subay olamaz kararı bulunmamak.
YAŞ ŞARTI
01 Ocak 2018 tarihi itibarıyla 2 yıl süreli yükseköğretimi bitirenler için 25 yaşını bitirmemiş (01 Ocak 1993 ve daha sonraki doğumlular) olmak,
4 yıl ve daha fazla süreli yüksek öğretimi bitirenler için 27 yaşını bitirmemiş (01 Ocak 1991 ve daha sonraki doğumlular) olmak.
EĞİTİM ŞARTI
Başvuru Kılavuzunda yer alan en az 2 yıl süreli yüksekokul/fakülte bölümlerinden mezun olmuş olmak,
Öğrenimlerini yurt dışında bitirenlerden diplomalarının yurt içinde denkliği veya yurt içi en az 2 yıl süreli yüksekokul/fakülte programları ile aynı müfredata sahip olduğu, Yükseköğretim Kurulunca (YÖK) onaylanmış belge sahibi olmak.
BAŞVURU SÜRECİ
Milli Savunma Bakanlığı Personel Temin Daire Başkanlığı tarafından yayımlanan Muvazzaf Assubay alım ilanına başvuru yapacak adaylar,
başvurularını 31 Mayıs 2018 (saat 23.59'a kadar) tarihine kadar,
Milli Savunma Bakanlığı Personel Temin Dairesi Başkanlığı https://personeltemin.msb.gov.tr internet adresinden e-devlet ile giriş yaparak çevrimiçi (online) gerçekleştireceklerdir.
Şahsen, posta, dilekçe veya diğer şekilde yapılacak başvurular kabul edilmeyecektir.
09 MAYIS 2018
Hemşire Yasemin Kirman, assubay Oktay Baştürk ile Anıtkabir’de selfie çekmek isterken tanıştı. Bir yıl sonra evlenen çift, Anıtkabir’e bu kez gelinlik ve damatlıkla giderek aynı pozu verdi
İstanbul’da yaşayan hemşire Yasemin Kirman ile Kocaeli’nde görev yapan assubay Oktay Baştürk’ün yolu, geçen yıl farklı tur şirketlerinin organizasyonuyla gittikleri Anıtkabir gezisinde kesişti.
Oktay Baştürk, Anıtkabir’de selfie çekmeye çalışan genç kızın elindeki telefonu alıp onunla birlikte fotoğraflarını çekti.
Selfie aracılığıyla tanışan ikilinin arkadaşlığı aşka dönüştü.
ANITKABİR’DE AYNI POZ
Geziden bir yıl sonra evlenmeye karar veren çift, ailelerinin de olurunu aldıktan sonra Ankara’da nikâh kıydı.
Nikâhın ardından genç çiftin ilk durağı tanıştıkları Anıtkabir oldu.
Gelinlik ve damatlıkla aynı pozu veren Oktay ve Yasemin, fotoğrafı geziye katılan diğer kişilere göndererek 8 Eylül’de Ankara’da yapılacak düğüne davet etti.
Gazete Habertürk'ten Soner Özcan'ın haberine göre genç kız, tanışmalarını ve sonrasında yaşananları şöyle anlattı:
“Anıtkabir’de beraber gezdiğim arkadaşlarımı kalabalık nedeniyle kaybettim.
Kimseden de fotoğrafımı çekmesini isteyemedim.
O sırada Oktay durumu fark etmiş ve beni çekebileceğini söyledi.
Fakat birdenbire arkasını dönüp ikimizi çekti.
Geziden sonra görüşmeye devam ettik.
Duygularımız giderek kuvvetlendi ve bugüne geldik.
O güzel günün anısına nikâh kıyafetlerimizle tekrar Anıtkabir’de bulunmak istedik.”
Oktay Baştürk ise, oğulları olursa adını “Mustafa Kemal” koyacaklarını söyledi.
Bir ömürdür "Aileyiz" masalını söyleyenler ,
HAKKANİYET !
Gelir sana arslan payında
haklar
Yedi koç verirler, başında
ayın
Üveydir kardeşler, teneşir
paklar
Faydan kendine o alamaz
payın
Gecenin hükmüyle iki olur
dört
Kıyak yorganıyla eksiğini
ört
Öbür kardeşlerin olmasınlar
dert
Birde hâd bildiren haberler
yayın
Tekâüt olanda senindir
hakkın
Arslan paylarıyla çatlaman
yakın
Kul hakkına girdin, Allah'tan
sakın
Kurtarmaz yıldızlar, ibretten
sayın
Aileyiz diye telkin edersin
Hep bana der salkım
yutarsın
Vicdanında nasıl hesap tutarsın?
Kalmış mı vicdanın iyice
bakın
Nalıncı keseri yontuyor
sana
Emek, ferâgatim atma
yabana
Yapışır ahrette elim
yakana
Kusuru düzeltip, hatadan
cayın
Ömer KESKİN 06.05.2018
Nevşehir'deki jandarma at eğitim merkezinde görev yapan iki kadın assubay, günlük bakım ve eğitimlerini üstlendikleri atlar ile "takım" olarak turizme açık alanlarda devriye görevi yapıyor.
Jandarma At ve Köpek Eğitim Merkezi(JAKEM) Komutanlığı bünyesindeki atlı birliklerde görev yapan iki kadın assubay, "ekip" olarak gördükleri atların bakım ve eğitimini üstleniyor.
Nevşehir'de, 2003 yılından beri Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde faaliyet gösteren JAKEM'de yetiştirilen ve özellikle turizm bölgelerinde motorlu taşıtların giremediği alanlar ile asayiş olaylarında kullanılan atlar, ikisi kadın 30'a yakın personel tarafından eğitiliyor.
Merkezde görev yapan Assubay Kıdemli Üstçavuş Semra Okan (36) ve Assubay Üstçavuş Hatice Özbek(32), her sabah mesaiye sorumlu oldukları atların tımarını yaparak başlıyor.
İnsanlarla iletişim kurmayı sevmesi ve soğukkanlı yapısıyla bilinen atların tırnak ve tüylerini titizlikle temizleyen, ardından eyerlerini takan kadın astsubaylar, hayvanlara havuç ve taze ot gibi en sevdiği yiyecekleri vererek birlikte "ekip oldukları" bilincini güçlendirmeye çalışıyor.
Okan ve Özbek, bakım faaliyetlerinin ardından zindeliklerini koruyarak her an göreve hazır halde bulunmaları amacıyla atlara kapalı manejde yürüyüş ve itaat, asayiş ve eğitim parkurunda ise engel atlama çalışmaları yaptırıyor.
Kapadokya bölgesindeki turistik merkezlerde devriye faaliyeti için görevlendirilen atlı birliklerde yer alan Okan ve Özbek turistlerin ilgisini çekiyor.
Assubay Kıdemli Üstçavuş Okan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 13 yıldır Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yaptığını, çocukluğundan beri atlara ilgi duyması nedeniyle 2013 yılında gönüllü olarak JAKEM Atlı Birliği’ne katıldığını belirtti.
Yaklaşık bir yıl süren eğitimin ardından binici personel olduğunu kaydeden Okan, atlı birlikte görev yapmaktan onur duyduğunu söyledi.
At eğitimciliği ve biniciliğin zor ve sabır gerektiren bir iş olduğunu aktaran Okan, sorumlu olduğu at ile uyum içinde görev yapmanın uzun süreçli bir çalışma sonrası mümkün olabildiğini ifade etti.
Gençlere spora yönlenmeleri konusunda tavsiyede bulunan Okan, şöyle konuştu:
"JAKEM'de göreve başladığımda, binicilikle ilgili teorik bilgilerin yanı sıra, at bakım ve donatım faaliyetleri, at terbiyesi, dayanıklılık, engel atlama ve asayiş eğitimleri aldım.
Ayrıca, toplumsal olaylara müdahale konusunda da kurs gördüm.
Atalarımızın söylediği gibi atına bakan ardına bakmaz.
Bir mıhın bir atı, bir atın bir orduyu, bir ordunun ise ülkeyi kurtarabileceği sözü gereğince sorumlu olduğumuz atların, biniş öncesi ve sonrası bakımlarını titizlikle yapıyoruz.
Gençlere tavsiyem, imkânları çerçevesinde mutlaka at binmeyi öğrensinler veya sporun herhangi bir dalında kendilerini geliştirsinler.
Çünkü gerek okul gerekse iş hayatında ruhen ve bedenen pozitif yapıya böylelikle sahip olacaklardır."
Assubay Üstçavuş Özbek ise atları asaletin ve kudretin simgesi olarak gördüğünü, biniciliğe olan merakı ile 2 yıl önce JAKEM'de gönüllü olarak göreve başladığını dile getirdi.
Genellikle turizm bölgelerinde görev yaptığını aktaran Özbek, turistlerin yanında, özellikle kadınlardan olumlu tepki aldıklarını belirtti.
Özbek, "Asaletin ve kudretin simgesi olan atlar her daim ilgimi çekmiştir.
10 yıldır sürdürdüğüm mesleğimi binicilikle birleştirmek istedim.
Gerekli eğitimleri aldıktan sonra göreve başladım. Devriye faaliyetimiz insanların dikkatini çekiyor.
Atı sevmek için yanımıza gelen turistler, hatıra fotoğrafı çekiyor. Atlar ve görevimizle ilgili sorular soruluyor.
Özellikle, kadınlardan olumlu geri dönüşüm alıyoruz." şeklinde konuştu.
Fotoğraf: AA/ Sercan Küçükşahin NEVŞEHİR - Behçet Alkan
HAZIRLAYAN . METE YANIKÇI
Siyaset hayatın parçasıdır. Biz assubaylara ön yargılarla yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar ancak hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleşmesi ile son bulacaktır. Birçok milletvekili bizlerle ilgili yasa teklif leering, soru önergeleri vererek adaletin sağlanmasına gayret göstermekteler, kendilerine minnettarız; ancak mecliste bizden birinin olması konuyu çok farklı noktalara taşımaktadır.
Unutmayın ki Atalarımızın ELİN İYİSİNDEN KENDİ KÖTÜN DAHA İYİDİR sözündeki gibi bizi ancak aynı çileleri çeken arkadaşlarımız anlayabilir.
Çeşitli partilerden arkadaşlarımız milletvekili aday adayı olduklarını açıkladılar,hangi partiden olursa olsun hepsine sonsuz başarılar diliyoruz. Bunlardan biri birikimi mesleğine ve meslektaşlarına saygısı ile ön plana çıkan Sn. Ömer BAYRAM'ı sizlere tanıtmayı amaçladık diğer adaylara da sayfalarımız açıktır.
Ömer BAYRAM 1970 Bolu Mudurnu doğumlu olup babasının memuriyetinden dolayı farklı ilçelerde eğitimini tamamlamış 1989 yılında çok sevdiği Hava kuvvetlerine Asb olarak katılmıştır.
Hava kuvvetlerinde farklı birliklerde görev yapmış 2012 yılı itibarıyla meslek hayatına emekli olarak son vermiştir. Emeklilik sonrasında siyasete atılmış bir yandan da sivil toplum örgütlerinde gönüllü olarak görev almıştır. Özellikle Emekli meslektaşlarının kurduğu T.E.M.A.D. derneğinde İzmir il başkan yardımcı olarak bir dönem gönüllü görev almıştır.
Kendisinin de yaşadığı Mesleki sorunların ve üstlerin egemenliğinde yaşanan hak gasplarının düzeltilmesi için etkin olarak mücadele etmiştir. Bunlar Eylem bazından yazılı görsel basında meslektaşlarının sorunlarını dile getirmiş,hiçbir baskı karşısında korkmadan her plartformda yaşanılan haksızlıkları dile getirmiştir. Aynı zamanda üyesi olduğu ve siyasi mücadele verdiği Cumhuriyet Halk Partisinde Şehit yakını ve Gazilerimizin sorunlarını dile getiren çalışmalar yapmış partiye bu konuda katkı koymuștu.
TSK içinde uzman çavuş ve erbaşların sorunlarını da sahiplenmiş çalışmalarını sadece kendi meslektaş sorunları ile sınırlandırmamıştır. Bu durum onun yaşam felsefesi haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır ilkesinden kaynaklanmaktadır. Aidiyet duygusu artmış Türk silahlı kuvvetler mensuplarını çoğaltmak ve hayata geçirmek yasal zeminde mücadelesi ile emin adımlarla ilerlemektedir. Hatta herkesin görmezden geldiği adi malul emekli personelin de hamiliğini yaparak mağduriyetlerinin duyulması ve düzenlenme yapılması gayretine girişmiştir.
Bitmek bilmeyen enerjisi ve engin deneyimi kendisini uzman olarak gördüğü bu sahada alanlara yansıtmak katkı sağlamak onun en büyük ideali olmuştur. Sayın Ömer BAYRAM'ın bu kalabalık mücadele yelpazesinde sadece bunlarla sınırlı çalışmaları yoktur. Kendisi Cumhuriyet Tarihi Uzmanı oluşu akademik eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesinde Atatürk ilke ve İnkılapları Tarih Enstitüsünde tamamlaması onu bu alanda da akademik uzman yapmış insanlara Atatürk sevgisini aşılamak, Cumhuriyet hafızamızı diri tutmak için elini taşın altına sokmuştur, bu anlamda Atatürkçü Düşünce Dernekleri dergilerinde araştırmacı yazılarıyla okuyuculara bilimsel yazılarıyla katkı sağlamaktadır, ayrıca konferans ve sunumlar yaparak bıkmadan usanmadan laik sosyal hukuk devletini bize emanet eden Atasına layık insan olma ve genç beyinleri Atatürk sevgisiyle doldurmak kendisinin yaşama amacı haline getirmiştir.
Evli ve bir kız babası olan Ömer bey yaptığı hizmetleri etki alanını genişletmek ve kanun yapıcılarla bizzat içinde olmak için parlementoya aday ve bu konuda uğruna mücadele ettiği meslektaşlarından, şehit yakını ve Gazilerimizden uzman Çavuş ve erbaşlardan malul olarak emekli olan personelden ve ulusalcı olduğunu düşünen herkesten kendisine destek vermesini bekliyor, aydınlık yarınları birlikte inşaa edelim diyor. Kendisine çıktığı bu yolda başarılar diler partisi tarafından atanır umuduyla kolay gelsin diyoruz .
Ömer BAYRAM'ın şu sözüyle de yazımızı bitiriyoruz. Partime ve Bana güvenen insanlara yarınlar için verdiğimiz sözler var bugün için yapmamız gerekenler var. Allah yar ve yardımcımız olsun tüm meslektaşlarımı en kalbi duygularla selam ve saygılarımı sunuyorum.
SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ