KALDIRIN BU ASSUBAYLIĞI
Gabar ; bilmem kaç bin metre yükseklikte sarp , dik , kuş uçmaz kervan geçmez kara bir dağ .,onca engebelerin yanında her yanını hain barut kokusu sarmış eğik bükük kayalıklar .,
Ve gecenin kör karanlığı bir isimsiz kahraman yanında bir başkaları , aynı kaderi aynı hayatı yaşayan , paylaşan sırmalı Ay-yıldızlı rütbelerini gururla taşıyanlar düşman kovalıyor , zifiri siyahın içinde göz yanındaki gözün parıltısını bile görmüyor .,
Yalnızca bir ses bir vızıltı bazen de ardı arkası kesilmeyen bir tarama yada düştüğü yerde patlayan el bombalarının kulakları sağır eden gürültüsü .,
Assubay onlar , bu gece sağ salim kaçının birliğe döneceği meçhul , kaçının bir daha daha kokusuna doyamadığı karısına kavuşacağı , kaçının bir daha çocuklarına sarılacağını , analarına , babalarına memleketlerine ne zaman dönebileceklerini sadece Allah biliyor .,
Ve güzel ülkem hep güzel kalsın diye uğrunda oralarda ölüme hiç düşünmeden , gözleri kapalı gidenlerini hiç bilmeyen , anlamayan şanlı devletim .,
Sınır boylarından , şehirlerin , kasabaların içinde köy yollarında kahpe ellerin kahpece döşediği mayınlarda elini kolunu , gözlerini , bedenlerini orada bırakanların ,bırakın milleti onların kim olduğunu bilmeyen ölüme emir veren askeri komuta , siyasi iktidar yöneticileri .,
Vatan sevdasının , bayrak aşkının çeşidi , farklılığı olmaz ama onları korumak yaşatmak için onlarca ölüm nedeni var , siz bunların hiç bir zaman ne anlama geleceğini bilmediğiniz için uzun uzadıya yazmaya da gerek yok zaten , siz koltuklarınızda güvenle oturup sağa sola talimatlar verirken bir can Afrinden memleket topraklarına şahedet için yola çıkmıştı bile .,
Peki neden bu içimizdeki sızı , neden bu anlatmak isteyipte belkide bizim anlatamadığımız , ama her defasında sizin sırtınızı döndüğünüz , gözlerinizin kör kulaklarınızın sağır olduğu o yıllardır yara üstüne yara bağlamış o anamızın ak sütü gibi isteklerimiz neydi ?
Neydi o yıllardır gasp edilen haklarımız ? Her hangi bir devlet kurumu mesela TBMM ve bir katibin çalışama odası kışın alev alev yanan kalorifer petekleri sıcaktan ceketini çıkarıyor memur arkadaşımız , yazında o bunaltıcı sıcaklarda püfür , püfür esen klimalı ofisler , ceket ve kravat yerli yerinde kahvesini içiyor aynı çalışan .,
Tevazu göstermeyeceğiz hiç birine , iş zorluğu ,iş riski ne kadar ölçme çalışma kriteri , derecesi varsa bir Assubay'ın bunlar çalışma koşullarının zorluk ve risk açısından binde biri bile değil .,
Ama ne acıdır ki o Gabar'daki Assubay bu memur arkadaşlarımızın göreve başlama derecesinin daha gerisinden vazifeye başlıyor .,
İşte bundandır ki ; Hemen 9/2 'sini istiyoruz ! verin demiyoruz dilenmiyoruz rica etmiyoruz lütfen falan demiyoruz artık bu bizim en temel hakkımız eveleyip , gevelemeyin artık sözünüz de var ,o sözünüzde orada kalsın , biz şimdi hemen 9/2 ! sini istiyoruz , bir günde bir imza ile çıkacak kanunu yıllardır neden görmezden gelip neden yürürlüğe koymadığınızın hesabını sizin vicdanlarınıza bırakarak istiyoruz .,
Tazminat istiyoruz ; adı her ne olursa olsun bu görevin getirdiği şartların oluşturduğu o artık sayısını unuttuğumuz subaylara verdiğiniz çeşit çeşit bize gelince bir tanesini bile çok gördüğünüz tazminatlardan hak ettiklerimizi istiyoruz , bu ülkede verilecek bir tazminat varsa o da Assubayların hakkıdır bunu bildiğimiz için , yıllardır haklarımızı gasp ettiğiniz için artık yalvarıp yakarmadan bu hakkımızı da hemen şimdi istiyoruz .,
Genelkurmaydan , siyasi iktidardan devleti yönetenlerden hepsinden haklarımızı istiyoruz , çalışırken adalet , emekli olduğumuzda güvenli en azından bir subay emeklisine yakın şartlarda , emeklilikte ikinci bir işe gereksinim duymadan huzurlu onurlu bir hayat istiyoruz .,
Yok olmaz diyorsanız , Yok veremeyiz mali bütçe , Yok diğerleri diğer memurlar ,çalışanlar diyorsanız , Bu yalanlara inanmıyoruz hiç bir zamanda inanmadık subaylara , işinize gelenlere nasıl verdiyseniz işte öyle istiyoruz .,
Yok , hala da yok diyorsanız kaldırın bu Assubaylığı , Kaldırın daha fazla oynamayın bizimle .....
/Levent Ulucan/
Fikri hür, vicdanı hür, aydın insanların hayal ettiği, düşlediği güzellikleri yapısal olarak bir devlette gerçekleştirmiş lider, Atatürk.
Düşler ülkesi,
Düşüncelerde yer alan ülke.
İhtiyaçlarını kendisi üreten,
Gelirin adil bölündüğü,
Düşüncenin hür ifadesi,
Kişilerin ayrımsız olarak bilimsel temellerde eğitim aldığı,
Görev bölümlerinin insanlar üzerinde zorbalığa müsaade etmediği,
Buyurgan değil, ikna edici,
Bir çocuk gibi mutlu,
Bir çocuk gibi paylaşımcı,
Bir çocuk gibi koruyucu,
Bir çocuk gibi tertemiz!
Böyle bir ülke, düşler ülkesidir işte.
Mustafa Kemal, arkadaşları ile birlikte, kısa ömründe elden geldiğince tüm bunları başarmak için kendisini ulusuna adamış bir kişilik.
Erkeği ve kadınıyla tarikatların elinde oyuncak olmuş bir halk (teba), idarede etkin-buyurgan bir dini yapı, koskoca Osmanlı Devleti’ni adım adım bitirişi…
Başkent İstanbul 1918’den 1923’ye kadar, işgal kuvvetlerinin egemenliğinde. Her noktada düşman askerleri, karada, denizde, havada… Yoksul bir halk… Fakat her yerde bilmem ne “valide sultan camii”, “valide sultan çeşmesi”, “valide sultan hanı, hamamı…”, valideler sanki Müslümanmışlar gibi. İhtişamlı camilerin önünde düşman askerleri Osmanlı’da 17.yy.da başlayan gerilemenin sonuçlarıydı.
(İstanbul, 16 Mart 1920’de İtilâf Devletleri’nce2.kez, resmen işgal edilişi.)
Gerilemeler gerici kitlelerin varlığıyla ilintili.
Gerici kitleler ise kendisi gibi düşündüğünü zannettiği kişiler ile birlikte. Bir gerici, kendisini gerici olarak tanımlamaz. Çünkü bu, insanın doğasına aykırı. Sözde dinsel motiflerle sıkıca örülü düşüncesinin kişilere faydalı olacağını düşündüğü için gericiliğinden vaz geç(e)mez. Fakat bir de gericilerin üzerinden geçinenler vardır. Bunlar gerçeği gördükleri halde düşüncelerini çıkarları uğruna değiştir(e)mezler.
Öğretmen, Asteğmen Kubilay’ın ve yardımına gelen bekçiler Hasan ve Şevki’nin 23 Aralık 1930 tarihinde şeriat isteyen gerici yobazlarca hunharca katledilişinin, kafasının kesilerek sopaya takılıp sokaklarda gezdirilmesi, manevra fişeklerinin
yobazlara işlememesinden kendisini kutsal sayışlarının temelleri İslam inancının yaygın olduğu devletlerde 15.yy.da başlayan ilimsizlik halinin Türkiye’deki etkileridir. Osmanlı İmparatorluğu’nu ilimsizlik ile çökertmeyi destekleyen ve bunda da başarılı olan düşmanlar hallerinden memnun.
Hâlbuki İslam inancı; doğduğu topraklarda puta tapanlara, kız çocuklarını diri diri öldürenlere, kadını yok sayanlara, adaletsizliğin her türlüsüne, ilimsizlere karşı bir devrim meydana getirmiştir. Bu sayede hızla benimsenmiş ve yayılmıştır.
Bilim, adalet, kişilerin ortak yaşamını, canların, canlıların yaşamı temelli olan İslam inancı 15.yy.dan sonra gericilerin elinde aydın düşünceli kişileri yok etmenin bir aracı haline getirilmişse bunda; okumayan, araştırmayan, aklını kullanmayan, aydınlanmaya katkı sunmayan ve sorgusuz biat eden zayıf kişilerin payı oldukça büyük.
Düşüncesizlikten kaynaklı Kubilay vakaları; Maraş Katliamı, Madımak Katliamı, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç, Necip Hablemitoğlu…
Gerileme karşısında durumu dahi muhafaza edemeyen bir toplumsal yapının unsurları olan sivil toplum örgütleri sorgulamamaya devam ettikçe gerileme de devam eder.
Eğer ihtişamsa mevzu; binalar değil, kişilerin kültürleri yüksek ve ihtişamlı olmalıdır
Hızlı Yükselişin ve Bağımlılığın Eseri, Sarıkamış Faciası
Sultan Reşat’ın yeğeni Naciye Sultan ile evlenerek 33 yaşında harbiye nazırı olan Enver Paşa ilk iş olarak kendisine muhalif bin yüz subayı ordudan temizleyerek önündeki engellerden kurtulur.
Bir Alman hayranı olan Enver Paşa Almanlar ile birlikte olmanın Osmanlı İmparatorluğunu güçlü kılacağını düşünenlerdendir. Almanlar ise halifeliğin getireceği avantajlar ile Ruslara, İngilizlere, Fransızlara üstün gelerek yeni yerler elde etmenin hayalindedir.
Bu Alman, Fransız veya İngiliz hayranlığı çöküş ile başlamış Osmanlı’da.
Kimi zararsız görürse ona hayran olmuş kısacası.
Tüm bunlar elbette ki eğitimini dine dayandırmanın sonuçları…
İngiltere, Osmanlı’da meydana gelen iki darbeyi destekler: 30 Mayıs 1876 Darbesi ve 31 Mart Vakası (13 Nisan 1909)
Almanlar ise Babıali Baskınını, 23 Ocak 1913.
Babıali Baskını sırasında yarbay olan Enver, baskın sonrası albay, 1 ay sonra da paşa olarak Harbiye Nazırı olur.
Alman emrinde olarak savaşan Türkler…
Cepheden cepheye koşturulan Türkler.
İngilizler için Süveyş kanalına
Ruslar için Sarıkamış’a
Polonya cephesinde Almanlar ile savaşan Ruslara bir cephe de Sarıkamış’ta açılmak istenir…
3.Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa “Olmaz! Havaları görüyorsunuz. Her yerde kar var. Karakış başlamıştır. Bu şartlar altında, bu mevsimde harekât bir faciaya dönüşebilir. Kış şiddetini kaybetsin, yollar açılsın, düşmana haddini bildiririz” diye itiraz edince, eskiden öğrencisi olan Başkumandan Vekili Enver’den “Hocam olmasaydınız sizi idam ettirirdim…” sözünü duyunca istifa eder ve tüm komuta Enver’in eline geçer.
Ve 22 Aralık 1914 sabahı Sarıkamış harekâtı başlar…
Karla kaplı Allah-u Ekber Dağları -35, -40 derece soğuğu ile askerlerimizi beklemekte…
Kışlık elbiselerin taşındığı gemiyi Ruslar Kara Deniz’de batırmış, askerler yazlık elbisesi ile olduğu halde Enver paşa şöyle hitap eder: “Askerler! Hepinizi ziyaret
ettim. Ayağınızda çarık, sırtınızda paltonuz olmadığını gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda Kafkasya’ya gireceğiz. Orada her türlü nimete kavuşacaksınız. İslâm âleminin bütün ümidi sizsiniz...”
Silah ve teçhizattaki eksiklik bir yana, yazlık elbiseler, yetersiz gıda, sisli dağlarda iki tümenin birbiriyle çarpışması, dondurucu soğuk, derken doksan bin askerimiz bir gecede telef olur…
Dönemin basını bu faciayı başarı olarak duyurur, çünkü özgür değildir. Halk bu faciayı başarı olarak algılar.
Sarıkamış faciası cehaletin, ihtirasın acı bir sonucudur.
Cehalet aldata aldata yok eder.
Yanlış kararların neticesinde yaşamlarını yitiren vatan evlatlarımızın ruhlarına saygı ile…
YORGAN ALTINDAN GÖZ MÜ KIRPILIYOR?
Önce konuyu özetleyelim, konu hakkındaki görüşlerimizi sona bırakalım.
“ASSUBAY PLATFORMLARI BİRLİĞİ” adı altında bir grup, TEMAD Genel Başkanı Sayın Hamza DÜRGEN’i hedef alan bir bildirgeyi şubelere gönderiyor, bildirge şöyle;
HAMZANIN VAATLERİNİ BİLİYORSUNUZ BAZILARINI HATIRLATMAK İSTERİM
Görev tazminatı -makam tazminatı alınacak Asb.maaşları subaylar gibi %85 oranında bağlanacak, MSB bütçesinden şubelere pay, Sicil affı, orduevlerinin birleştirilmesi-Emekli assubaylara huzur evi -Öğrenci yurtları -Üye ihracı yapılmıyacak-Alo hukuk ile hukuk desteği-Oyak Asb. temsiliyeti arttırılacak Gn.Mrk. şubelerle birlikte yönetilecek- Ücretsiz gezi ve kültür turları yapılacak-Dijital temad dergisi çıkarılacak-Şubelerle daha fazla iletişim-Temada kimlik kazandırılacak ( Bu madde karşısına Dünya assubaylar günü bulgur pilavı gününe döndü yazmışlar)Genel merkez binası alınacak-Asb.Cocukları kardeşlerine burs verilecek-Üye lehine kurumlarla anlaşma yapılacak-Tüzük değişikliği -Şubelere bina kazandırılması-TEMAD turizm TEMAD nakliyat STK.larla ortak projeler-Temad hatıra ormanı oluşturulacak.ve buna benzer diğer vaatler
Ucsuz bucaksız vaatlerle yönetime gelen hamza dürgen ve arkadaşları karar verirken yetkiyi aldığı şubelerin gücünü yok saymış Siyasete,Genelkurmay ve Oyak'a teslim olmuştur Şube başkanları şubelerin delegeliri yönetimleri bir tarafa atılmış göstermelik toplantıyla şubeler oyalanmış ama TEMAD'I Narlıdere şube başkanı Necdet Akyüz Güzel bahçe şube başkanı Osman Kaçmaz Buca şube başkanı H.Hüseyin KOÇER Yüksek denetleme kurulu başkanı Süleyman Kalyoncu parmağında oynatmaya başlamıştır
TEMAD kurumsal yapısı yaralanmış, aile ilişkileri kurumun içine girmiştir,TEMAD hiç layık olmadığı noktaya getirilmiş, siyasete alet edilmiş ve itibarı yerle bir edilmiştir
TEMAD şubelerinden bazıları yavaş,yavaş kapanmaya başlamıştır,(Pamukova ve Darıca TEMAD kapanmıştır)
Şubeler sapır sapır dökülmeye başlarken Gn.Bşk. OYAK'ın kendisine tahsis ettiği makam aracı ile anlamsız ziyaretlere gitmeye başlamış ve fotoğraflar çektirip yayınlamaya başlamıştır
Şube kapanma haberi camiadan ve teşkilattan gizlenmiştir
Polis derneği başkanı, uzmanlar derneği başkanı meslekdaşlarının haklarını aramak için televizyon proğramlarına çıkıp açık oturumlara katılmışlar eylemler gerçekleştirmişlerdir, TEMAD ise ölüm sessizliğine gömülmüştür
TEMAD ile ilgili yapılmayan herşeyde başkanlarının,delegelerinin yönetimlerinin hepimizin üyelerimize ve camiaya karşı sorumluluğu ve vebali vardır Genel başkan ve yönetimi söz verdiklerinin hiçbirini yapamamışlardır. Hiç birimizin HEP BERABER ALDATILDIK deme hakkımız olmamıştır
ASSUBAY PLATFORMLARI BİRLİĞİ
Bugüne kadar adını hiç duymadığımız ASSUBAY PLATFORMLARI BİRLİĞİ Kimlerden oluşur?
Bildirgede doğrular-yanlışlar vardır, farz edelim tümü de doğru olabilir, ancak bu yazının konusu bildirgedeki doğru ve yanlışları tartışmak değildir. Gerekirse bir başka yazıda doğru-yanlışlar tartışılır.
Bu bildirgenin arkasında kimler vardır? “İMZA BİR DOST”
Bir dost iseniz gerçekten, dostlar kendilerini gizlemezler.
Çıkarlar ortaya, mertçe, delikanlıca eleştirilerini yaparlar, dostsanız çalarsınız kapıyı, değilseniz çalıların arkasına gizlenirsiniz. Ya da sloganvari bir çakma ismin.
Sayın DÜRGEN’in hatalarını, örneğin ihraçlar konusundaki uygulamalarını elbette biz de eleştirdik, ama adımızla, ama mertçe.
Sayın Dürgen’in vaatleri bir anlamda bizim toplum olarak beklentilerimiz, ancak; bunların bir yıl gibi bir sürede gerçekleştirileceğini beklemek ne kadar mantıklı?
Öyleyse amaç başka, amaç suyu bulandırıp bulanık suda balık avlamak olabilir mi?
Koltuğun tadına varıp, tiryakisi olup vazgeçemeyenlerin şubeleri kışkırtıp, ortalığı karıştırıp tekrar o koltuktaki mutlu mesut günlerine dönüş çabası olarak düşünebilir miyiz?
Ne dersin “BİR DOST”
Çık karanlık köşenden, yorgan altından göz kırpma!
Haklı eleştirilerine sahip çıkalım, değilse sen “YOK” hükmündesin.
YOK’sun!
E.ASSUBAYLAR SİTE VE GÜÇBİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Assubayın var oluş tarihinde öncesinden vaz geçtim, 1951 yılında yasa ile adına Assubay denilen , TSK'nın emek gücü, Beyin gücü , Teknik bilgi donanımı üst düzey "Ordu" denilen yapının omurgası , Bir emirle ölüme gidebilen , olmazsa olmazı Assubayları tanıyalım.
Davulcunun-zurnacının-mahallenin taksicisinin- muhtarların- şarkıcının - türkücünün - artistin - suriyelilerin defalarca kabul gördüğü saraya bu güne kadar sesini duyuramayan tsk'nın gerçek emekçisi o'dur, "Aileyiz" masalının anlatıldığı kurumda Lojmanından tabldot'una , servis aracından asansörüne , helasına varıncaya kadar ayrıştırılan yine o'dur ,
Bayramlarda torunlarına harçlık verememenin ezikliğini yüreğinde yaşayan , Birinin tatil planları yaptığı kurumda, diğerinin ucuz ekmek almak için Halk ekmek büfesi önünde kuyruğa giren yine o'dur,
Devlet memurlarının , Hırsızın, namussuzun, vergi yüzsüzlerinin , uyuşturucu baronlarının af edildiği memlekette sicil affı uygulanmayan Yine o Assubaydır ,
Dirisine hiç değer vermeyip, ölüsüne değer verilir gibi yapılan , sağlığında devlet erkanının adını dahi bilmediği , ancak musallada asker - sivil tamamının dirsek teması saf tutup olmayan haklarını riyakarca helal ettikleri riyakarlık mağduru o'dur.
İşleri düşünce ;
Başçavuşum , Şefim , Hocam , Ağabey dedikleri yine o Assubaydır ,
Ülkenin Başbakanından , savunma bakanlarına , gen.kur.bşk'nına kadar çeşitli platformlarda verilen sözlerin yerine getirilmediği yine o'dur, subayın 6 çeşit tazminatı aldığı kurumda sıra assubaya gelince; "size verirsek başkalarıda ister" diye uyutulan yine o'dur ,
Kendilerine her istediklerini alıp, assubaya gelince "biz istedik hükümet vermedi" masalı anlatılan yine o'dur,
Bütçe görüşmelerinde MSB'nın arkasına cümbür cemaat konuşlanan, kendilerine her türlü imtiyazı hangi hükümet olursa olsun sorunsuz alan ancak assubaya sıra gelince ; "siz bizden çıktınız,sizin muhatabınız biz değiliz hükümet" denilen yine o Assubaydır ,
Adaletsizlik sadece özlük haklarında değil'ki ;
Eğitim süreleri eşit olmamasına rağmen mecburi hizmetin eşit olmasını hangi akıl, hangi mantık izah eder ?
Amerika Etkili Eğitim Sisteminden Milli Düşünceye Ulaşmak
Anadolu Selçuklu Devleti’nin son bulmasından sonra hükümranlık alanını genişleterek büyük bir devlet halini alan Osmanlı İmparatorluğu bilimsel gelişmeler meydana getiremez hale “düşürüldükten” sonra askeri alanda başarısızlıklar kendisini gösterir. Ortaya çıkan başarısızlıkların giderilmesinde çözüm olarak görülen batılılaşma, Batı’dan hazır sistemler almayı da beraberinde getirir ve Yeniçeri Ocağı kaldırılarak yerine Nizam-ı Cedid 1791 yılında Fransız sistemine göre kurulur. Ve ilk olarak askeri okul açan Fransa, buradan orduya subay yetiştirir. Ardından diğer eğitim kurumları birbirini takip eder… Fransızlardan sonra Almanlar da askeri okullarda dersler verir ve en sonunda I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı’da genelkurmay başkanı ardı ardına Alman olur…
On bir asır süren Bizans İmparatorluğu’nu 1453 yılında ortadan kaldıracak bilimsel güce ulaşmış olan Türklere neler neler olmuştu da askeri alanda gerilemeye başlamış ve 1791’de Batı’dan eğitim sistemi almak zorunluluğu duymuştu? Askeri alandaki bu gerileme hali nelerin sonucuydu? Askeri alandaki gerileme sebep miydi yoksa sonuç muydu?
Asker ile ilgili olan bir sonuçtur, toplumun topyekûn bir sonucudur. Eğer bir ilerleme varsa onun ardında güçlü, bilgili bir toplum; eğer gerileme varsa yine ardında gerileyen bir toplum olduğu düşünülmelidir.
Nihayetinde I.Dünya Savaşı’nda İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar, İtalyanlar, Ruslar ile karşı cephede olarak Osmanlı, Alman, Avusturya-Macaristan savaşmış, Almanların yenilgisi sonucu Osmanlı İmparatorluğu da hükmen yenilmiş sayılarak Mondros Ateşkes Antlaşması imza edilmiş, onaylanmasa bile ardından Sevr Antlaşması alt heyetlerce imzalanmış, geçmişte eğitim işbirliği yapılmış olan Fransa Osmanlı topraklarında işgaller gerçekleştirmiş…
Atatürk ve silah arkadaşları Mondros’u kabul etmeyerek 1918 yılında biten I.Dünya Savaşı’nın üzerine kurtuluş mücadelesini başlatmışlar, yine savaşlarla süren 4 yılın ardından 11 Ekim 1922’de Fransa, İngiltere, İtalya ile imzalanan Mudanya Mütarekesi sonucu 20 Kasım 1922 günü başlayan Lozan görüşmelerine kazanımlar ile başlamışlardır.
Savaş alanlarında gösterilen başarılar Türklerin yeniden ayağa kalkmasına, dünya üzerinde etkili olmasına dayanak olmuştur. Fakat yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti düşman tarafından hiçbir zaman rahat bırakılmamıştır. Yurt içinde çıkarılan dış destekli onlarca ayaklanmalar zaten yoksul olan Türk halkının kalkınmasının önündeki en büyük iç engeli teşkil ederken II.Dünya Savaşı sonrası Rusların boğazlardan ve Doğu Anadolu’dan üs istemesi, Türkiye’yi Amerika’ya yakınlaştırmada etkili olur.
İşte bundan sonraki gelişmeler Amerika’nın Türk eğitim sistemine nüfuz etmesinin yolunu da açar…
Amerika-Türkiye, Fulbright Eğitim Anlaşması, 27 Aralık 1949.
Bundan sonrası mı?
Yaşarken gördüğümüz her şey…
Yapılması gereken mi?
Yabancı içinde milli olanı, Türk olanı bulmak!
Not:
Amerika ile yapılan ilk eğitim anlaşması:
Aydınlık değil de Cehalet hızla yayılıyorsa ardında bir sistem söz konusudur.
İçinde yaşadığımız dünya üzerinde bulunan toplumlar birbirlerine egemen olma ilkelliği içerisinde buldukları her türlü yöntemi birbirlerine uygulamaktan geri durmuyorlar.
Toplumlar birbirine karşı yöntemler geliştirirken, bundan en olumsuz etkilenenler; manevi duygularını kontrol edemeyerek kendisinden başka bir kişinin emrine girenlerdir.
Her kişi önce kendi kişiliğinde,
Bizzat kendisinin inşa ettiği akla uygun kişi olmalıdır.
Kendisini oluşturmak zorluğuna katlanmadan, kendisini başka bir kişinin insafına terk eden, kendisi olabilir mi? Bu hazırcılık, kolaycılık, gerçekten, sorgulamadan kaçış değil de nedir? Yoksa bir gruba dâhil olma ivediliği midir? Nedir?
Benliğinde, başka bir kişiyi akla-mantığa aykırı olup olmadığını sorgulayamadan yaşatan kişi, bağımsız düşünebilir mi?
Sorgusuz sualsiz başka bir kişinin emrine girme hali bir kişilik sorunundan, kişiliksizlikten başkaca bir şey değildir de, nedir?
İşte diğer toplumlar karşısında gerilemelerin sebebi de bu “kişiliksiz”likler altında yatmaktadır.
Nasıl ki geçmiş savaşların askerleri, toplumları kutsal din duyguları ile başka bir toplumu yok etmek üzerine kurgulanmış ise, günümüzde de savaşın türü değiştirilerek manevi değerleri oluşturan din üzerinden toplumlar geri bırakılarak ekonomik savaşlar ve nihayetinde işgaller yürütülmekte, cahil toplumlar adeta göğe savrulan saman gibi rüzgârda her yana savrulmakta…
Bir toplumun üzerine atom bombası atmak yerine; toplumları dinsel, etniksel ve hatta cinsiyetsel olarak karşıt bölümlere ayırarak birbirini ezmeye hazır hale getirmek… Gelişmemiş toplumlarda kadınların erkeklerce katledilmesi en hafifinden ve en can alıcısından bir iç savaştır adeta…
Düşünsenize; bir yastıkta kocamak amacıyla bir araya gelen kişilerden bayan olanı anlaşamamazlık halinde erkek tarafından şiddete maruz bırakılıyor ve bazen de katlediliyor… Ya da toplumun geleceği olan çocuklara tecavüz ediliyor… Kız çocukları yok sayılıyor… Ve bu giderek artıyor… Böyle bir toplumun yoluna devam edebilmesi ne kadar mümkündür?
Toplumları kendi içerisinde cahil bırakan, öncelikle kendi içerisindeki menfaatperest, kimi zaman aydınlık ardına sığınan güç sahipleridir. Bu güç sahipleri sözde kişilerin huzur içinde yaşamlarını sürdürmelerinin kendilerine itaat etmede olduğunu dikte ederek ve gerektiğinde korkuyu aba altından hissettirerek kişileri uysallaştırırlarken hiç hesaplayamadıkları ise; aynı zamanda toplumlarını tehlikelere açık hale getirmeleridir. Kolay gibi görünse de en güç olanı cahil toplulukları yönetmektir. Cahillerin kontrolden çıkması, cahillerin kendi içlerindeki acımasızlıklarının toplamından daha büyük bir etki meydana getirebilir. Düşünsenize, icabında çocuklarının annesini sokak ortasında katleden cehaletin kontrolden çıkışını…
Aydınlık değil de Cehalet hızla yayılıyorsa onun ardında da bir sistem söz konusudur.
Bir ülkede cehalet artıyorsa, bunda, ülke kaynaklarına el koymak isteyen ve bunu savaşsız yapmak isteyen diğer toplumların sistemli bir saldırısını da aramak gereklidir. Cehalet yok etmeden, kişiler onu yok etmenin yollarını aramalıdır.
Atatürk, Türkiye; Türkiye, Atatürk!
Milletlerin milletleri yok ederek egemenliğine alma arzularından önce insanın insana olan düşmanlığı.
İnsanın insana düşman oluşu,
İlle de insan üzerinde egemenlik kurma arzusu,
İnsandan milletlere mal olan milletlerarası düşmanlık…
Çıkar adına insana, insanlar ile üstünlük sağlamak ve ona düşmanlık,
Dinlerin meydana gelmesinden sonra din yoluyla insana egemenlik, insanlık adına…
Nedir bu insanın insandan çektiği?
Yalanlar,
Dolanlar,
Riyakârlıklar,
Acı,
Kıyım,
Sömürü,
Gözyaşı…
Sözde medeni denilen toplumların medeni olmadıklarını düşündükleri topluluklara kurduğu tuzaklar, aldatmalar, köleleştirmeler, saf dışı etme arzuları…
Her insan kendi tarihini yazar,
Kendi tarihini yazamayanın tarihini yazanlar yazar…
Önce kendi tarihini bilmeli ve yazmalı insan,
Sonra üyesi olduğu topluluğun, sonra da toplumun.
Bilmez ise kendisini,
Nereden gelip nereye gittiğini
Nereye götürüldüğünü nereden bilebilsin, yazmayan insan.
Türk insanı üzerinde kurulan oyunlarla, aldatmalarla dolu emperyalist tuzakları çok azı görebilmiş geçmiş yüzyıllarda.
Görenler uyarmış, haykırmış da ne olmuş?
Ta ki düşman süngüsü bedenine uzanıncaya kadar inanmamış, doğruyu haykıranlara.
Bir can havliyle kurtulmuş, kurtarmış son mecliste kabul edilen Misak-ı Milli sınırlarını
O can havliyle kurtuluşun temelleri de; yıkılmaya başlanıldığında, yüzyıllar öncesinden oluşmaya başlamış fikirlerin son noktası ile olabilmiş, Atatürk ile…
Atatürk halk adamı,
Atatürk köylü, çiftçi,
Atatürk çocuk,
Atatürk öğretmen,
Atatürk ekonomist,
Atatürk ilim insanı,
Atatürk savaş sanatını en iyi kurgulayıp uygulayabilen, asker,
Atatürk bir teşkilatçı, sonuca ulaşabilen.
Kurtuluşa eriştiren düşünce, Atatürk.
***
Atatürk demek, Türkiye, demek,
Türkiye, demek, Atatürk, demek,
Öylesine özdeşleşmiş ki,
Böylesine özdeşleşmiş insan yok başka bir ulusta.
Bundandır sırf Atatürk’e saldırışları, kiralıkların…
Atatürk, Türkiye; Türkiye, Atatürk!
BÜKREŞ, Romanya - Geçtiğimiz yıllarda Romanya Savunma Bakanlığı, ordusunda görev yapan Assubaylarin liderlik yeteneklerine yatırım yapmaya özel önem verdiği çalışma ve faaliyetlerine devam ediyor
Uluslararası SEL ziyareti sırasında ABD Hava Kuvvetleri Assubay Kidemli Bascavusu Philip L. Easton (Avrupa ve Afrika Hava Kuvvetleri komutanı şefi), ve Romanya Hava Kuvvetleri Komutanligi Kıdemli Assubay Bascavusu,Kraliyet , Türk ve Bulgar hava kuvvetlerinin üst düzey Assubayları ve diğer ilgililer 10-11 Temmuz tarihlerinde Bukres'te, Avrupa çapında liderlik yeteneklerini geliştirmeye devam etmek ve planlarını hayata geçirmek icin duzenlenen zirvede bir araya geldi. Mesleki gelişim ve ilişkiler ile eğitim ve öğrenim sürelerinin tartışıldığı bu çalıştayda
Assubay Kidemli Bascavus Easton; “Assubaylar (NCO'lar) ordumuzun omurgasıdır” dedi. “ Ayni zamanda Easton; Assubaylar bizim savascilarimiz, eğitmenlerimiz, danışmanlarımız, liderlerimiz ve elçilerimizdir.” dedi.
Easton; “Odağımızı değiştirdik ve liderlik eğitimine daha erken başlayarak, sonunda daha güçlü bir Hava Kuvvetleri olacağız” dedi.“Günümüz hava kuvvetleri Assubayları, eski nesil havacılardan daha hızlı, daha güçlü ve daha akıllılar ve bundan yararlanmalıyız.”değerlendirmesinde bulundu
Müttefik Hava Kuvvetleri Komutanlığı komutanı, iki Amerikan Hava Kuvvetleri lideri ve diğer NATO müttefiki liderler de Easton'in görüşüne katıldılar.
Uluslararası Hava Kuvvetleri Komutanlığında görevde olan komutan Assubayı Kidemli Bascavus Sarah Balian; Romanya Hava Kuvvetleri ve onların askeri gücü hakkında bilgi edinmenin büyük bir fırsat olduğunu söyledi.
Assubay Kidemli Bascavus Balian, “Bu ilişkileri üst düzey liderlerle geliştirmek önemlidir ve bu kural sadece buradaki katılımcı liderler için değildir”, “Üst düzey görevli liderlerle kişisel ilişkilerimizi kurarken, ne yaptığını öğrenmek, personeliyle tanışmak, kuvvetlerimizin daha fazla ilişki ve kapasitelerini geliştirmek için büyük bir başlangıç yaptık. Bütün ortaklarla birlikte harika bir eğitim haftası oldu.” dedi.
Romanya Hava Kuvvetleri Komutanlığı Assubay Kidemli Bascavusu, bu iki günlük zirvenin haricinde Borcea ve Mihail Kohalniceanu Hava Kuvvetleri üsleri ile Parlamento Sarayındaki bir konferansa da ek olarak katıldılar;
Bulgaristan Hava Kuvvetleri ve Türk Hava Kuvvetlerinden Assubay Kidemli Bascavuslar da zirveye, Assubayların (NCO) ülkelerindeki mevcut görev yeteneklerini, profesyonel gelişim eğitimini, zorluklarını ve vizyonlarını tartışmak için bu zirvede bulundular
Kraliyet Hava Kuvvetleri (Müttefik Hava Komutanlığı SEL) Başkomutan Başyardımcısı, Assubay Kidemli Bascavus Jake Alpert “Gelecekteki liderlerimizi geliştirmeye ve geleceğe yatırım yapmaya devam etmeliyiz”. “Bunu şimdi yapmazsak, o zaman gelecekte hava kuvvetlerimiz şu anki kadar iyi olmayacak.” dedi
Assubay Kidemli Bascavus Alpert, “Assubayların (NCO'ların) tüm potansiyelini serbest bırakmamız ve gelecekteki operasyonlar için kendilerini yetiştirmeye yönelik tüm yeteneklerini tanımamız önemlidir” diye ekledi.
USAFE-AFAFRICA , NATO müttefiki ülkelerin Assubaylarına (NCO), liderlik becerilerini eğitmek amacı ile Liderlik Okulu hizmeti sunmaktadır.
NATO müttefiklerimiz için eğitimi gelişmeye devam ederken, ABD, Kraliyet, Romen, Bulgar ve Türk Hava Kuvvetleri olarak birlikte çalışmaya devam ediyor ve bölgesel güvenliği sağlayabilecek hazır hava gücünü geliştiriyoruz. değerlendirmelerinde bulunuldu Çalışmalar sonunda katılımcılar kişisel dostlukları da geliştirme adına orduevinde bir araya geldiler
Türkiye'nin de bu tür çalışmalara ev sahipliği yapmasını diliyoruz.
ÖNCEL FİLO
(Fotograflar, ABD Hava Kuvvetleri, Assubay Ustcavus (Staff Sgt.) Nesha Humes Stanton)