EMEKLİ ASSUBAYLAR

EMEKLİ ASSUBAYLAR

Bana Bakışlar

Eylül 01, 2014

Hani Adnan Fuat diye biri var,

bilir misiniz?

İçinizde merak eden oldu mu? Hani güzel makaleleri ile bizi merak ortamına taşır, bilinç ortamına götürür.

Tüm konuların içtenlikli derinliğine inip, irdeleyen biri.

30 Ağustos demiş, merasim demiş, önemini belirten tüm olguları görmek, göstermek için,

çaba sarf etmiş. Görmüş bizim göremediklerimizi ve anlatmış makalesinde.

Ben okudum içtenlikle.

Siz de okuyun ve takkenizi önünüze koyup belki,

düşün ortamında gezinir olursunuz..

Resmi geçitlerde ilgisizlik kaçınılmazdır.

Olacaktır elbette.

Giysilerin renk ortamında, pastel renklerin sevimsiz kül rengi siyaha çalan olursa

temaşa özlemi yaratmaz.

Nerede benim nefti yeşilim?

Olumsuzluk,

ayrıcalık buradan başlıyor.

Ama ben bir kapı kuluyum.

Şehzade değilim, olamadım.

Ben 61 yıldır bu toplumun içinde ya da yanındayım.

Ayrıcalık yaratmak için pantolon flataları bile siyah ve kırmızı yapıldı.

Bana bakışlar hep şehladır!

Yerleşkelerde, servislerde, sosyal tesislerde, arkalara itilen ben değil miyim?

Merasimlerdeki sessizlik ortamı benzerinde.

1976 yılında ve daha sonraki yıllarda eşit maaş aldıklarım nerede şimdi?

Benim iki katım maaş alıyorlar!

Buna "yerinde say" denebilir mi acaba?

O yıllarda,

tümü benden iki yıl eksik eğitimli olmalarına karşın,

ekonomide de itilmiş değil miyim?

İlave eğitim mi aldılar?

Farklı kariyer mi yaptılar?

Okulun önünden bile geçmeden, yasalarla, KHK. lerle, eğitim seviyeleri yükseltilip, eşit intibak ortamında unvanlı oldular.

Diploma:

gayret ister,

çaba ister,

alın teri istemez mi?

Haklar neden eğitime, diplomaya bağımlı olmaz? Olmamalı mı?

Yükselme olanağında,

benim okuldaşlarım Anayasa Mahkemesi Başkanı,

benim okuldaşlarım, muhalefet parti liderleri

ama benim hep ÖNÜM kesildi!

Bir babayiğit çıkıp da bu olumsuzlukların nedenini ne zaman görür diye merak içindeyim.

Ömrümün son demlerinde.

Ama ömrüm yeterse!

Mehmet KAYALI



Değerli Meslektaşlarımız
Bizler herkesin etnik kökenine ve dini inancına sonsuz saygı duymaktayız. Etnik köken ve dini inanç kişinin özgür iradesi ile olmuyor; örneğin Ermeni anadan,babadan doğan Ermeni kimliği ile yaşar, önemli olan  vatanlarına,değerlerine,bayrağına saygılı olmaları ya da tek kelime ile İNSAN olmalarıdır.
Genelde sitemizde dayatma içeren dini ve siyasi konuları polemiklere neden olmaması için yer vermemeye özen gösteriyoruz. Meslektaşımız Sn.Sadık ÇAMOĞLU'nun bizlerle paylaştığı bu yazı ile sizlere  Ezidi gerçeği dünyanın en son ve modern dini olan müslümanlığın cehalet yüzünden ne hale geldiğinin, tahammülsüzlüğün bir örneği olarak duyurmak istedik. Sn.Çamoğlu'na teşekkürlerimizle .


 
Ezidiler, inanışları hakkında yanlış bilinenler nedeniyle birçok kez hedef oldular. 4 bin yıl önce şekillenen Ezidilik en eski tek tanrılı dinlerden biri.
Birleşmiş Milletler’e göre, Irak’ta terör estiren IŞİD örgütünün saldırıları altında ‘soykırım’ tehdidi ile karşı karşıya kalan Ezidiler, tarih boyunca da birçok katliama uğradı, Anavatanları olan ülkelerden kaçmak zorunda kaldılar. İran ve Mezopotamya’da yaşamış,Ortadoğu’nun en kadim topluluklarından biri olan, kökenleri 4 bin yıl öncesine dayanan Ezidilerin hedef olmalarının sebebi ise onlara yapılan yanlış yakıştırmalardı. Kimileri onları şeytana tapmakla suçladı, kimileri “güneşe tapanlar” olarak adlandırdı. IŞİD gibi radikaller tarafından ise ‘sapkın’ olarak görüldüler.

Milliyet'ten Gizem Acar'ın derlediği haber şöyle:
Öncelikle Ezidiler, tek tanrılı bir inanca sahip. Hatta, kendilerini Hz. Adem’den bu yana tek tanrıya inanan dünyadaki ilk insanlar olarak tanımlıyorlar. Ancak doğuştan Ezidi olunabiliyor. Ezidilerin büyük çoğunluğu kendini Kürt olarak tanımlarken, küçük bir kısmı da Ezidiliğin kendine özgü bir milliyet olduğunu savunuyor. Yine de genel kabulde Kürt sayılan Ezidilerin ana dili ve ibadetlerinde kullandıkları dil de Kürtçe...

Kuran ve İncil kutsal

Ortadoğu’da ulusal kimlikleri olmayan İran’daki Bahailer gibi Ezidiler de dini bir cemaat. Ezidilik, çoğunluk dinlerinden etkilenmiş, fakat hiç birinin tümüyle izini taşımamaktadır. Ezidi inancının mitolojisini anlatan Mishefa Reş kutsal Kitapları, Ezidi önderi Şeyh Adi tarafından yazılan Kitab-ı el Celve ise pratik kuralları anlatan kitap olarak kabul ediliyor. Ancak Ezidilerin gelenekleri ve ritüellerinin çoğu yazılı değil sözlü. Hem İncil hem de Kuran Ezidiler tarafından kutsal sayılıyor.

Toplam nüfusları 700 bin

Ezidiler; bugün Irak, Suriye, Türkiye, Rusya, Ermenistan,Gürcistan, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşıyor. Ezidilerin nüfusunun toplamda 700 bine gerilediği düşünülüyor. Avrupa’da 150 bin, Türkiye’de ise sadece 550 Ezidi yaşıyor.

Ağır bir kast sistemi var

Ezidilik’te ağır bir kast sistemi uygulanmaktadır. Müritler ve din adamları olmak üzere iki sınıf vardır. Din adamları arasında Mirler (Emirler), Şeyhler, Pirler, Qewallar (Kavallar), Fakirler (Karabaşlar), Koçekler ve Çömezler olmak üzere bir hiyerarşi vardır.  Emirler, en üst rütbeli kişilerdir. Emir, Ezidilerin her anlamda sözcüsü, temsilcisidir. Veraset sistemiyle başa gelmektedirler. Birini Ezidilikten çıkarma sadece Mir’in isteğiyle olabilir. Dini önderler Şeyhler ve Pirleri izleyen, Qewallar, yılda bir defa tüm Ezidi cemaatlerini dolaşırlar. Böylece birbirinden uzak Ezidi bölgelerinde bile birliğin canlı tutulmasını sağlarlar. Fakirler yılda 92 gün oruç tutar, sert kumaşlar üzerinde yatarlar. Tıraş olmaları, silah taşımaları ve kan dökmeleri de yasaktır. Sadaka ile yaşamlarını sürdüren Fakirler toplumda barışı sağlayıcı kişilerdir. Çömezler, Şeyh Adi türbesinin bakımından sorumludur. Müritler, dini bağlamda en düşük kastta olmalarına rağmen çiftçilik, hayvancılık, toprak sahipliği, çobanlık, rençberlik veya yevmiyeli işçilik yaparak toplumun ana direğini oluşturmaktadırlar.

‘Şeytan’a tapıyorlar’ nereden çıktı?

Müslüman, Hıristiyan ve Musevilerdeki ‘Şeytan’ ile, Ezidilerin inancındaki ‘Şeytan’ arasındaki fark, suçlamalara neden olmuştur. Semavi dinlerde ‘Şeytan’ denilen meleği Ezidilerin ‘Melek Tavus’ olarak adlandırması, onların Şeytan’a taptıklarına dair hatalı bir düşüncenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İslam inanışına göre; Tanrı dünyanın ardından ilk insanı yani Adem’i yarattı ve herkesin ilk insana secde etmesini istedi. Şeytan secde etmediği için Allah’a şirk koşmuş oldu. Bu yüzden İslam inanışına göre Şeytan lanetli bir melektir. Ezidilere göre ise, Şeytan, Allah’tan başkasına secde etmeyecek kadar O’na bağlıdır. Bunun için de Şeytan, ilk başta cennetten kovulmasına rağmen sonradan Tanrı tarafından affedilir. Hatta Tanrı dünyanın yönetimini artık Melek Tavus olarak anılan bu meleğe verir. Kısacası Ezidiler Şeytan’a tapmıyor, sadece o meleği algılayış biçimleri diğer tek tanrılı dinlerden tamamen farklı. Ezidilikte, ‘Şeytan’ adının ağza anılması yasaktır.

Yezidi değil Ezidi!

Ezidiler, birçok dilde ‘Yezidi’ olarak anılıyorlar. Bu kullanım, konu hakkında bilgisi bulunmayan bazı kesimlerin Ezidileri, Emevi hanedanının ikinci halifesi olan Yezid İbn Muaviye’nin takipçileri zannetmesine neden oluyor. Kerbela Olayı’ndan sorumlu tutulan Yezid, İslam’da zulmün ve kötülüğün sembolü... Ancak Ezidiler ve Yezid’in hiçbir bağı yok. Yezid kelimesi Farsça’da melek ya da ilah anlamındaki “İzed” kelimesinden geliyor. Kürtçe olan Ezidi kelimesi ise “Allah’a inananlar” anlamına geliyor, “Ezam” kelimesine dayanıyor.

Hem sünnet hem vaftiz

Ezidilerin birçok dinsel pratiği bulunuyor; dini törenler ve bayramlar kutlanıyor, zekat veriliyor, hac ibadeti yapılıyor ve oruç tuttukları günler bulunuyor. Önemli günlerde kutsal sayılan yerler ziyaret ediliyor ve günlük olarak ibadet ediliyor. Çocuklar için hem sünnet hem de vaftiz geleneği bulunuyor. Kadınlar ve erkekler bir arada ibadet edebiliyor. Ezidiler, attıkları her adımda Allah’ın adını anarlar. Ancak onlara göre Allah, dünyanın sadece yaratıcısıdır, dünya yönetimi ile ilgilenmez. Melekleri onun emirlerini uygular. Meleklerin başı Melek Tavus’a büyük saygı duyarlar.

Kıbleleri Güneş

Allah’ın insanları peygamber göndermeksizin de doğru yola itebileceğine inanılır. Ancak Semavi dinlerdeki peygamberleri de kabul ederler. Ezidiler günde beş kez Melek Tavus’a dua ederler. Gün doğumu ve batışında Güneş’e dönülüp ibadet edilir. İbadetten önce eller ve yüz yıkanır. Melek Tavus’un ışık saçtığı düşünüldüğü için ışık saçan herşey kutsaldır. En büyük ışık kaynağı Güneş’e dönülüp ibadet edilmesi bu yüzdendir.
Ahiret inancı yok
Müritler yılda 3 gün, din adamları 80 gün oruç tutarlar. Hac ibadetinde 15-20 Eylül arasında Laleş Vadisi’ndeki Şeyh Adi mabedi ziyaret edilir. Ahiret ve dolayısıyla bir cennet-cehennem inancı yoktur. Ezidiliğe göre; ruh bedenin ölümünden sonra başka bedenlere geçerek varlığını sürdürür.

74’üncü ferman

Ezidiler hakkında bugüne kadar verilmiş 73 ferman emri bulunuyor. Tarih boyunca çıkarılan her ferman ölüm ve zorunlu göçü beraberinde getiriyor. Ezidiler şu an yaşadıklarını 74’üncü ferman olarak kabul ediyorlar.
Ezidiler, Osmanlı Devleti’nde ehli kitap olarak görülmeyip dışlanmışlar. Ermeni tehciri döneminde devlet politika ve pratiklerinden Ezidiler de ciddi bir şekilde etkilendi. 1912’deki nüfus sayımında 37 bin civarında olan Ezidi nüfusu 1923’te yapılan nüfus sayımında 18 bine düşmüştür. Cumhuriyetin ilanından sonra da homojenleştirme politikaları nedeniyle göç etmek zorunda bırakıldılar. Irak’ta ise Saddam dönemi sonlanana dek büyük baskılar altında yaşayan Ezililer,ABD işgali sonrası Irak anayasasına göre ise dini vecibelerini yerine getirme ve en az bir milletvekiline sahip olma hakkına sahip.

Ezidi sözlüğü

Melek Tavus: Ezidilerin inancına göre Allah’ın dünyanın yönetimi görevini verdiği birinci melek.

Şeyh Adi: Şeyh Adi, Ezidilerin çok saygı duyduğu bir yol göstericidir. Kendisini Allah yolunda iyiliğe, doğruluğa ve güzelliğe adamış, insanların hak yolunu bulmaları konusunda onlara yardımcı olmuştur. Ancak sanılanın aksine Ezidiler’in peygamberi değildir.

Laleş: “Ezidilerin Mekke’si” olarak anılan Laleş Vadisi, Ezidilerin en kutsal mekanı. Hac ibadetinin yapıldığı vadide Şeyh Adi’nin mezarı da bulunuyor. Allah dünyayı yaratırken ilk toprak paçasının burada oluştuğuna inanılıyor.

Babaçavuş: Laleş Vadisi’nde yaşayan; Tapınağın temizliği, ziyarete gelenlerle ilgilenme ve onlara yol gösterme, dini bilgiler verme ile sorumlu olan Pir’ler. Hem kadın hem de erkek olabilen bu din adamlarından bazıları hiç evlenmiyor.

Karayılan: Hayatını Ezidi inancını yaymaya adayan ve 1162’de Laleş Vadisi’nde ölen Şeyh Adi’nin mezarının bulunduğu tapınağın giriş kapısında bir karayılan figürü göze çarpar. Bu figür, Nuh Peygamber’in gemisi Laleş Vadisi’den geçerken dağa çarpması sonucu meydana gelen deliği gövdesiyle kapatarak su almasını önleyen karayılanı simgeliyor. Karayılan, Ezidiler için dokunulmazdır.

Sadece Ezidilerle evlenebilirler

Ezidilerin farklı bir dine mensup biriyle evlenmesi yasaktır. Çünkü evlenen kişinin dininin bozulacağına, kirleneceğine ve artık Ezidiliğin saflığını üzerinde barındıramayacağına inanılır. Dolayısıyla bunun aksini yaparak başka dine mensup biriyle evlenen bir Ezidi, Mir tarafından kesinlikle aforoz edilir. Bunun dışında kastlar arası evlilik de yasaklanmıştır.
Her Ezidi ancak kendi kastından bireylerle evlilik yapabilir.

TC kimliklerinde din hanesi boş

Türkiye’de yakın zamana kadar Ezidilerin nüfus cüzdanlarındaki din hanesinde (x) işareti vardı, şimdi ise bu hane boş bırakılıyor.

‘Türkiye’de evlerine korucular el koydu’

Avrupa Parlamentosu’nun (AP) ilk ve tek Ezidi vekili olan Feleknas Uca, Irak’taki krizin patlak vermesinden sonra Ezidilerin durumunu incelemek için oluşturulan Avrupalı heyetin üyesi olarak geçen hafta Türkiye’ye geldi. Türkiye’den Almanya’ya göç eden bir ailenin kızı olan Uca, 1999-2009 yılları arasında Sol Parti’den AP vekili olarak görev yaptı. Uca, 2005’te Irak anayasası değişene kadar dünyadaki dek Ezidi parlamenterdi.
Milliyet’in sorularını yanıtlayan Uca, artık devlet baskısının kalkmış olması nedeniyle, göç etmek zorunda kalan Türkiyeli Ezidilerin geri dönmeye başladığını doğruluyor. Ancak Uca, 1990’lı yıllarda şiddet olaylarından, köylerin yakılmasından kaçan Ezidilerin geri dönüşünün sıkıntılı olduğunu söylüyor. Bunun nedeni ise Ezidilerden boşalan evlere korucuların yerleştirilmiş olması. Uca, Batman’da birçok Ezidi köyünün bu nedenle mahkemelik olduğunu söylüyor. Uca, Avrupa’da yaşayan Ezidilerin de sorunları olduğunu anlatıyor. Avrupa’da Ezidiler herhangi bir baskı görmemelerine karşın resmi olarak tanınmıyorlar. Uca, Avrupa’nın Ortadoğu’dan gelenler için yalnızca ‘Arap’, ‘Türk’ ve ‘Farsi’ kimliklerini tanıdığını belirtiyor. Ancak Ezidilerin çok sayıda ve büyük çaplı örgütler ve federasyonlara sahip olduğunu, bunlar aracılığıyla resmi kurumlarla ilişkilere sahip olduklarını ekliyor.
KAYNAK : http://t24.com.tr/haber/kim-bu-ezidiler,267921
Ben herkesin etnik kökenine ve dini inancına sonsuz saygı duyan biriyim; Etnik köken ve dini inanç kişinin özgür iradesi ile olmuyor  ermeni anadan,babadan doğan Ermeni'dir tek dileğim bu kişilerin vatanlarına,değerlerine,bayrağına saygılı olmaları yada tek kelime ile İNSAN olmalarıdır Genelde sitemizde dini ve siyasi konuları polemiklere neden olmaması için yer vermemeye özen gösteriyoruz ama bu Ezidi gerçeği dünyanın en son ve modern dini olan müslümanlığın cehalet yüzünden ne hale geldiğinin tahammülsüzlüğün bir örneği olarak yayınlamak isteği doğdu Şayet sizce de uygun ise site yönetimine önerip bu yazıyı konuk yazar bölümünde yayınlamak isterim yazı'yı bir yerden aldı iseniz kaynağını da yazmamızın yararı var. Gözlerinden öperim


From: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Subject: EZİDİLER
Date: Wed, 20 Aug 2014 00:44:34 +0300

Kim bu Ezidiler?

Kimileri Ezidileri şeytana tapmakla suçladı, kimileri 'güneşe tapanlar' olarak adlandırdı. IŞİD gibi örgütler tarafından ise 'sapkın' olarak görüldüler
 
Ezidiler, inanışları hakkında yanlış bilinenler nedeniyle birçok kez hedef oldular. 4 bin yıl önce şekillenen Ezidilik en eski tek tanrılı dinlerden biri.
Birleşmiş Milletler’e göre, Irak’ta terör estiren IŞİD örgütünün saldırıları altında ‘soykırım’ tehdidi ile karşı karşıya kalan Ezidiler, tarih boyunca da birçok katliama uğradı, Anavatanları olan ülkelerden kaçmak zorunda kaldılar. İran ve Mezopotamya’da yaşamış,Ortadoğu’nun en kadim topluluklarından biri olan, kökenleri 4 bin yıl öncesine dayanan Ezidilerin hedef olmalarının sebebi ise onlara yapılan yanlış yakıştırmalardı. Kimileri onları şeytana tapmakla suçladı, kimileri “güneşe tapanlar” olarak adlandırdı. IŞİD gibi radikaller tarafından ise ‘sapkın’ olarak görüldüler.
 
Öncelikle Ezidiler, tek tanrılı bir inanca sahip. Hatta, kendilerini Hz. Adem’den bu yana tek tanrıya inanan dünyadaki ilk insanlar olarak tanımlıyorlar. Ancak doğuştan Ezidi olunabiliyor. Ezidilerin büyük çoğunluğu kendini Kürt olarak tanımlarken, küçük bir kısmı da Ezidiliğin kendine özgü bir milliyet olduğunu savunuyor. Yine de genel kabulde Kürt sayılan Ezidilerin ana dili ve ibadetlerinde kullandıkları dil de Kürtçe...

Kuran ve İncil kutsal

Ortadoğu’da ulusal kimlikleri olmayan İran’daki Bahailer gibi Ezidiler de dini bir cemaat. Ezidilik, çoğunluk dinlerinden etkilenmiş, fakat hiç birinin tümüyle izini taşımamaktadır. Ezidi inancının mitolojisini anlatan Mishefa Reş kutsal Kitapları, Ezidi önderi Şeyh Adi tarafından yazılan Kitab-ı el Celve ise pratik kuralları anlatan kitap olarak kabul ediliyor. Ancak Ezidilerin gelenekleri ve ritüellerinin çoğu yazılı değil sözlü. Hem İncil hem de Kuran Ezidiler tarafından kutsal sayılıyor.

Toplam nüfusları 700 bin

Ezidiler; bugün Irak, Suriye, Türkiye, Rusya, Ermenistan,Gürcistan, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşıyor. Ezidilerin nüfusunun toplamda 700 bine gerilediği düşünülüyor. Avrupa’da 150 bin, Türkiye’de ise sadece 550 Ezidi yaşıyor.

Ağır bir kast sistemi var

Ezidilik’te ağır bir kast sistemi uygulanmaktadır. Müritler ve din adamları olmak üzere iki sınıf vardır. Din adamları arasında Mirler (Emirler), Şeyhler, Pirler, Qewallar (Kavallar), Fakirler (Karabaşlar), Koçekler ve Çömezler olmak üzere bir hiyerarşi vardır.  Emirler, en üst rütbeli kişilerdir. Emir, Ezidilerin her anlamda sözcüsü, temsilcisidir. Veraset sistemiyle başa gelmektedirler. Birini Ezidilikten çıkarma sadece Mir’in isteğiyle olabilir. Dini önderler Şeyhler ve Pirleri izleyen, Qewallar, yılda bir defa tüm Ezidi cemaatlerini dolaşırlar. Böylece birbirinden uzak Ezidi bölgelerinde bile birliğin canlı tutulmasını sağlarlar. Fakirler yılda 92 gün oruç tutar, sert kumaşlar üzerinde yatarlar. Tıraş olmaları, silah taşımaları ve kan dökmeleri de yasaktır. Sadaka ile yaşamlarını sürdüren Fakirler toplumda barışı sağlayıcı kişilerdir. Çömezler, Şeyh Adi türbesinin bakımından sorumludur. Müritler, dini bağlamda en düşük kastta olmalarına rağmen çiftçilik, hayvancılık, toprak sahipliği, çobanlık, rençberlik veya yevmiyeli işçilik yaparak toplumun ana direğini oluşturmaktadırlar.

‘Şeytan’a tapıyorlar’ nereden çıktı?

Müslüman, Hıristiyan ve Musevilerdeki ‘Şeytan’ ile, Ezidilerin inancındaki ‘Şeytan’ arasındaki fark, suçlamalara neden olmuştur. Semavi dinlerde ‘Şeytan’ denilen meleği Ezidilerin ‘Melek Tavus’ olarak adlandırması, onların Şeytan’a taptıklarına dair hatalı bir düşüncenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İslam inanışına göre; Tanrı dünyanın ardından ilk insanı yani Adem’i yarattı ve herkesin ilk insana secde etmesini istedi. Şeytan secde etmediği için Allah’a şirk koşmuş oldu. Bu yüzden İslam inanışına göre Şeytan lanetli bir melektir. Ezidilere göre ise, Şeytan, Allah’tan başkasına secde etmeyecek kadar O’na bağlıdır. Bunun için de Şeytan, ilk başta cennetten kovulmasına rağmen sonradan Tanrı tarafından affedilir. Hatta Tanrı dünyanın yönetimini artık Melek Tavus olarak anılan bu meleğe verir. Kısacası Ezidiler Şeytan’a tapmıyor, sadece o meleği algılayış biçimleri diğer tek tanrılı dinlerden tamamen farklı. Ezidilikte, ‘Şeytan’ adının ağza anılması yasaktır.

Yezidi değil Ezidi!

Ezidiler, birçok dilde ‘Yezidi’ olarak anılıyorlar. Bu kullanım, konu hakkında bilgisi bulunmayan bazı kesimlerin Ezidileri, Emevi hanedanının ikinci halifesi olan Yezid İbn Muaviye’nin takipçileri zannetmesine neden oluyor. Kerbela Olayı’ndan sorumlu tutulan Yezid, İslam’da zulmün ve kötülüğün sembolü... Ancak Ezidiler ve Yezid’in hiçbir bağı yok. Yezid kelimesi Farsça’da melek ya da ilah anlamındaki “İzed” kelimesinden geliyor. Kürtçe olan Ezidi kelimesi ise “Allah’a inananlar” anlamına geliyor, “Ezam” kelimesine dayanıyor.

Hem sünnet hem vaftiz

Ezidilerin birçok dinsel pratiği bulunuyor; dini törenler ve bayramlar kutlanıyor, zekat veriliyor, hac ibadeti yapılıyor ve oruç tuttukları günler bulunuyor. Önemli günlerde kutsal sayılan yerler ziyaret ediliyor ve günlük olarak ibadet ediliyor. Çocuklar için hem sünnet hem de vaftiz geleneği bulunuyor. Kadınlar ve erkekler bir arada ibadet edebiliyor. Ezidiler, attıkları her adımda Allah’ın adını anarlar. Ancak onlara göre Allah, dünyanın sadece yaratıcısıdır, dünya yönetimi ile ilgilenmez. Melekleri onun emirlerini uygular. Meleklerin başı Melek Tavus’a büyük saygı duyarlar.

Kıbleleri Güneş

Allah’ın insanları peygamber göndermeksizin de doğru yola itebileceğine inanılır. Ancak Semavi dinlerdeki peygamberleri de kabul ederler. Ezidiler günde beş kez Melek Tavus’a dua ederler. Gün doğumu ve batışında Güneş’e dönülüp ibadet edilir. İbadetten önce eller ve yüz yıkanır. Melek Tavus’un ışık saçtığı düşünüldüğü için ışık saçan herşey kutsaldır. En büyük ışık kaynağı Güneş’e dönülüp ibadet edilmesi bu yüzdendir.
Ahiret inancı yok
Müritler yılda 3 gün, din adamları 80 gün oruç tutarlar. Hac ibadetinde 15-20 Eylül arasında Laleş Vadisi’ndeki Şeyh Adi mabedi ziyaret edilir. Ahiret ve dolayısıyla bir cennet-cehennem inancı yoktur. Ezidiliğe göre; ruh bedenin ölümünden sonra başka bedenlere geçerek varlığını sürdürür.

74’üncü ferman

Ezidiler hakkında bugüne kadar verilmiş 73 ferman emri bulunuyor. Tarih boyunca çıkarılan her ferman ölüm ve zorunlu göçü beraberinde getiriyor. Ezidiler şu an yaşadıklarını 74’üncü ferman olarak kabul ediyorlar.
Ezidiler, Osmanlı Devleti’nde ehli kitap olarak görülmeyip dışlanmışlar. Ermeni tehciri döneminde devlet politika ve pratiklerinden Ezidiler de ciddi bir şekilde etkilendi. 1912’deki nüfus sayımında 37 bin civarında olan Ezidi nüfusu 1923’te yapılan nüfus sayımında 18 bine düşmüştür. Cumhuriyetin ilanından sonra da homojenleştirme politikaları nedeniyle göç etmek zorunda bırakıldılar. Irak’ta ise Saddam dönemi sonlanana dek büyük baskılar altında yaşayan Ezililer,ABD işgali sonrası Irak anayasasına göre ise dini vecibelerini yerine getirme ve en az bir milletvekiline sahip olma hakkına sahip.

Ezidi sözlüğü

Melek Tavus: Ezidilerin inancına göre Allah’ın dünyanın yönetimi görevini verdiği birinci melek.

Şeyh Adi: Şeyh Adi, Ezidilerin çok saygı duyduğu bir yol göstericidir. Kendisini Allah yolunda iyiliğe, doğruluğa ve güzelliğe adamış, insanların hak yolunu bulmaları konusunda onlara yardımcı olmuştur. Ancak sanılanın aksine Ezidiler’in peygamberi değildir.

Laleş: “Ezidilerin Mekke’si” olarak anılan Laleş Vadisi, Ezidilerin en kutsal mekanı. Hac ibadetinin yapıldığı vadide Şeyh Adi’nin mezarı da bulunuyor. Allah dünyayı yaratırken ilk toprak paçasının burada oluştuğuna inanılıyor.

Babaçavuş: Laleş Vadisi’nde yaşayan; Tapınağın temizliği, ziyarete gelenlerle ilgilenme ve onlara yol gösterme, dini bilgiler verme ile sorumlu olan Pir’ler. Hem kadın hem de erkek olabilen bu din adamlarından bazıları hiç evlenmiyor.

Karayılan: Hayatını Ezidi inancını yaymaya adayan ve 1162’de Laleş Vadisi’nde ölen Şeyh Adi’nin mezarının bulunduğu tapınağın giriş kapısında bir karayılan figürü göze çarpar. Bu figür, Nuh Peygamber’in gemisi Laleş Vadisi’den geçerken dağa çarpması sonucu meydana gelen deliği gövdesiyle kapatarak su almasını önleyen karayılanı simgeliyor. Karayılan, Ezidiler için dokunulmazdır.

Sadece Ezidilerle evlenebilirler

Ezidilerin farklı bir dine mensup biriyle evlenmesi yasaktır. Çünkü evlenen kişinin dininin bozulacağına, kirleneceğine ve artık Ezidiliğin saflığını üzerinde barındıramayacağına inanılır. Dolayısıyla bunun aksini yaparak başka dine mensup biriyle evlenen bir Ezidi, Mir tarafından kesinlikle aforoz edilir. Bunun dışında kastlar arası evlilik de yasaklanmıştır.
Her Ezidi ancak kendi kastından bireylerle evlilik yapabilir.

TC kimliklerinde din hanesi boş

Türkiye’de yakın zamana kadar Ezidilerin nüfus cüzdanlarındaki din hanesinde (x) işareti vardı, şimdi ise bu hane boş bırakılıyor.

‘Türkiye’de evlerine korucular el koydu’

Avrupa Parlamentosu’nun (AP) ilk ve tek Ezidi vekili olan Feleknas Uca, Irak’taki krizin patlak vermesinden sonra Ezidilerin durumunu incelemek için oluşturulan Avrupalı heyetin üyesi olarak geçen hafta Türkiye’ye geldi. Türkiye’den Almanya’ya göç eden bir ailenin kızı olan Uca, 1999-2009 yılları arasında Sol Parti’den AP vekili olarak görev yaptı. Uca, 2005’te Irak anayasası değişene kadar dünyadaki dek Ezidi parlamenterdi.
Milliyet’in sorularını yanıtlayan Uca, artık devlet baskısının kalkmış olması nedeniyle, göç etmek zorunda kalan Türkiyeli Ezidilerin geri dönmeye başladığını doğruluyor. Ancak Uca, 1990’lı yıllarda şiddet olaylarından, köylerin yakılmasından kaçan Ezidilerin geri dönüşünün sıkıntılı olduğunu söylüyor. Bunun nedeni ise Ezidilerden boşalan evlere korucuların yerleştirilmiş olması. Uca, Batman’da birçok Ezidi köyünün bu nedenle mahkemelik olduğunu söylüyor. Uca, Avrupa’da yaşayan Ezidilerin de sorunları olduğunu anlatıyor. Avrupa’da Ezidiler herhangi bir baskı görmemelerine karşın resmi olarak tanınmıyorlar. Uca, Avrupa’nın Ortadoğu’dan gelenler için yalnızca ‘Arap’, ‘Türk’ ve ‘Farsi’ kimliklerini tanıdığını belirtiyor. Ancak Ezidilerin çok sayıda ve büyük çaplı örgütler ve federasyonlara sahip olduğunu, bunlar aracılığıyla resmi kurumlarla ilişkilere sahip olduklarını ekliyor.

 

Derneğimiz üyesi ve Ankara Delegesi olan Sami Başkaya’nın gündem değiştirmeyi amaçlayan aşağıdaki Facebook sosyal medya paylaşımını esefle okuduk.

Bizler de  zaman, zaman yorum,mesaj ve köşe yazısı makalelerle yazarak davamıza katkı sağlamaya çalışırken, zaman zaman da eleştirel tavır takınabiliriz. Bu tavrımız hiçbir zaman edep sınırlarını aşmamıştır. Ancak kendini yazar olarak tanıtan edebi değeri tartışılan bir kitabın yazarının bu düzeyde bir yazı yazması, bizlerde kitap yazmış bir kişinin seviyesi açısından derin bir düş kırıklığı yaşatmıştır. Ancak konu bu kadarla sınırlı değildir. Şahıs daha önce TEMAD’a destek kadar eleştiri hakkını kullananlara hakaretlerinin yanı sıra eylem isteyen meslekdaşlarımıza “geri zekalılar ne eylemi gaz istiyorsanız mutfağa ıslanmak istiyorsanız banyoya ” diyen küstah ifadelerinin mürekkebi kurumadan bu kez  yazısının belirli bölümlerinde  TEMAD üyelerine hakaret ederken, belirli bir kısmında ise maalesef sinirlerine yenik düşerek Genelkurmay Başkanlığının manevi şahsiyetine zarar vermektedir.

Bir emekli Assubayın Sefer Görev Emrini Genel Kurmay Başkanlığının kapısına koyması ve reddetmesi kanuni bir suçtur. Çünkü hiç kimse kanunlardan üstün değildir. Sefer Görev Emrini reddetmek askerlik yapmak istemeyenlerin “vicdani red” kavramına denk düşmektedir.  Vicdani red tartışılabilir ancak şu an için suç teşkil etmektedir. Devletin kurumuna “Kıytırık” sıfatı yakıştırmak ta bunca yıl ekmeğini yediği kuruma olan saygısının seviyesini göstermektedir.

Orduevi yasağı birçok arkadaşımıza uygulanmış bunlar açıklamalarında bu yasağın hukuksuzluğunu belirterek yasal haklarını kullanacaklarını ifade etmişlerken bu kişinin ifadeleri  kendisine orduevi yasağı uygulanmasına gösterilecek doğru tepki ve mücadele yöntemi bu değildir.

Türk Silahlı Kuvvetlerine, kendi içinden çıkmış bir personelin böylesi cümleler kurması ve TCK. 318 kapsamına girecek ifadelerde bulunması hem kendi adına hem de yazısında biz diyerek kendisini özdeşleştirdiği TEMAD Yönetimi adına üzücüdür.
Bu şahsın, Genel Merkezle Şubeler arasındaki özel yazışmalar, mesajlaşmalar ve görüşmeler dahil olmak üzere bir çok bilgiye vakıf olması ve bunları yazılarında paylaşması nedeniyle Genel Merkez Yönetiminin bilgisi ve yönlendirmesi ile bu tür yazıları yazdığı algısı oluşmakta ve yaygın şekilde dile getirilmekte bu ve benzeri zihniyetteki kişilere duyulan tepki derneğimiz yönetimine yansımaktadır.

Örneğin İstanbul Şubesi ile girdiği tartışmada, İstanbul Şube Başkanının her iki telefonunun Genel Merkez tarafından arandığını ulaşılamayınca mesaj bırakıldığını iddia edebilmektedir.
            Yine Onay bekleyen Tüzük hakkında hiçbir şube hatta tüzük komisyonu üyeleri bile haberdar değilken tüm safahatı yine bu malum şahıs ilan edebilmektedir.

Bu şahsın belirli isimler üzerine yüklenerek, küçük düşürme amaçlı kellime oyunları yapması belki bir kıvrak zekâ ürünü gibi gözükse de maalesef çok yanlış adreslerdir. Nitekim emekliassubaylar.org sitesi yöneticilerinden Sayın Ersen Gürpınar’ın ve diğer adı geçenlerin kişiliğine bu şekilde saldırılmasını gayri ahlaki ve kabul edilemez buluyoruz;. Sayın Adilhan beye “Hadilan” ismi takması bile TEMAD kültürünün düzeyi açısından acı bir örnektir. TEMAD’ın bu tarihi hatayı affetmeyeceğine inanıyoruz.

TEMAD yönetimine uygulanan Orduevi yasaklarına ilk tepki sitemizde yapılan mail kampanyası ile genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarına iletilmiştir buna katkı sağlamayan bu kişi ve yandaşları hepimizce malum iden mücadeleye katkıları ile tanıdığımız Sn.Ersen Gürpınar orduevi yasağına tepkisi sitemizde yayınladığı yazısında ortaya konulmuşken orduevi yasağına karşı dava açmamakla suçladığı yazısında kullandığı Sn.Gürpınar ve diğer meslekdaşlarımızla ilgili olarak;

-Ayrıca ateş yakan mangalcı başı Ersen Efendi,

-MSB na sonuna kadar yanındayım diyen bu şöhreti kendinden menkul dalkavuk,

-üç tane yavşak yalakanın

- Yani azıcık adam olmak lazım. Bu özellikler de bu ŞEKER OĞLAN ‘ da yok.

- Bilmiyor ki, onun güttüğü koyun kadar bizim öptüğümüz çoban var.

-Sn. Ahmet KESER 'i eleştiren lavuk, kucağında oturduğu paşasının verdiği yasaktan dolayı dava açamıyor

Şeklindeki ifadeler, Genel Merkez Delegesi olan ve  Genele Merkez Sözcüsü gibi davranan birisine tarafından kullanılmasına TEMAD Gn.Mrk.yönetiminin gereğini yapacağını umut ediyoruz

 

Söz konusu şahsın üslubuna ilişkin bu tür yaklaşımlar TEMAD’ın tüzüğünde kesin olarak yasaklanmıştır. Ayrıca üyeler arasında da infiale yol açmaktadır. Emekliassubaylar.org sitesi sekiz yıllık yayın hayatında her zaman Assubay onurunu ön planda tutarak tarafsızlık ilkesi ile TEMAD ve mücadeleye destek misyonunu üstlendiği  bireylerin daha düzeyli ve medeni ortamlarda bir araya gelip fikir paylaştığı, zaman zaman tartışabildiği bir mücadele platformudur. Özel olarak hiçbir şeye karşı şartsız muhalefet etmek gibi bir ön yargı içinde olmamıştır. Davası assubayların davasıdır. Sevinci assubayların sevincidir ve bunu icraatları ile kanıtlamıştır.

Maalesef aşağıda orjinalini paylaştığımız bu yazı çok karalayıcı ve inciticidir. TEMAD Disiplin Komisyonunu yukarıda bahsettiğimiz gerekçelerle toplanıp, “TEMAD Tüzüğünün 12. Maddesinde bahsedilen Üyelerin Yükümlülüklerinin üçüncü ve dördüncü maddelerine uymamak, Dernekten çıkma şartı gerektiren ikinci ve altıncı maddesi kapsamına girmek…” gerekçesiyle, adı geçen şahsın bir an önce TEMAD’dan uzaklaştırmasının sağlanmasının aksi halde görevde iken tanıyıp hareketlerinden hiçap duyduğumuz bu ve benzeri kişilerin mücadelemize ve yönetime büyük zararlar vereceği hepimizin malumudur bu nedenle gereğinin yapılmasının önemini saygılarımızla TEMAD Genelmerkez yönetimine ve meslekdaşlarımızın bilgilerine sunuyoruz.

          SİTE VE ASB.GÜÇBİRLİĞİ PLATFORMU YAZAR VE YÖNETİMİ

 

 

Aşağıdaki metin  Sami Başkaya tarafından kaleme alınmış ve Facebook’ta yayınlanmıştır.

 

“TOZ DUMAN OLMADAN, SÜT LİMAN OLMAZ.

1. Bu yazıyı mutlaka okuyun. Olumlu / olumsuz fark etmez, yorumlarınızı da mutlaka yazın. Çünkü bu bir savaş ve her devir de olduğu gibi içimizde ki İRLANDA ‘ lılarlada mücadele etmek bir mecburiyet. Çünkü, maçı kazanmak için hakemi de yenmek zorundayız.

2. Ordu Evi yasaklarıyla ilgili bundan önce birkaç yazı yazdım. Genel Kurmay Başkanının belki şahsından kaynaklı değil ama çevresinin baskısıyla bizlere reva gördüğü KİŞİSEL ve tamamen keyfiyete dayanan yasaklarını sizlerle paylaştım.

3. Sn. Genel Başkan, Sn. Selçuk İÇER ve şahsıma verilen Ordu Evi yasağının Ordu Evleri yönetmelinğinde ki şartlardan kaynaklanmadığını, konunun tamamen yazıp çizdiklerimizden kaynaklı olduğunu ve bu adaletsizlik devam ettiği sürece de yazmaya devam edeceğimizi buradan duyurduk.

4. Dedik ki, biz Ordu Evlerine giriş yasağını ihlal edecek bir kusuru oralarda işlemedik. Bunu herkez biliyor. En başta da siz biliyorsunuz. Yani bizlere verilen yasağın gerekçesini, kargaların kıçıyla güleceği bir gerekçeye dayandırdınız. Bizleri TSK aleyhinde yazan, çizen propaganda yapan insanların arasına soktunuz. Soktunuz sokmasına da, kendinizle tezata düştünüz be paşam. Zaten gitmediğimiz kıytırık Ordu Evlerine yasak koydunuz da, peki, aynı şahıslara SEFER GÖREV EMRİ göndererek kışlalarınıza sokmak hangi aklın ürünü. Bak buradan söylüyorum. Ben artık senin gönderdiğin, göndereceğin hiçbir görevlendirmeyi kabul etmiyorum. Şimdi işim var ama dönüşte bir basın açıklamasıyla, SEFER GÖREV EMRİNİZİ kapınıza bırakacağım. Hadi engelleyin bakalım.

5. Tabi, biz bu egemen güçlerle mücadele ederken, onların içimizde ki uzantılarıyla da boğuşuyoruz. HADİLAN ŞANLI yazmış, diyor ki, biz bu Ordu Evi yasağını 1 ( BİR ) ay önceden haber aldık, Genel Başkan nasıl haber alamaz, demek ki onu dikkate almıyorlar. HADİLAN ‘ cığım, defalarca söyledik ama anlatamamıştık. Bizim sizin gibi içeriden haber alacağımız paşa babalarımız hiçbir zaman olmadı. Peki, bir ay önceden haber aldınız da neden yazmadınız ? Yol paralarını veren yalaka şeyhin haberi alır almaz ANKARA ‘ larda kimlerin kapısına dayandı ? Ayrıca ateş yakan mangalcı başı Ersen Efendi neden bu olayı gizledi ? Ve neden, MSB na belki yasağı kaldırabiliriz düşüncesiyle sonuna kadar sizinleyim dedi ? MSB na sonuna kadar yanındayım diyen bu şöhreti kendinden menkul dalkavuk, hala Genel Kurmay hakkında neden dava açmadı ? Açmıyor. ? Kimden korkuyor ?

6. Her olaydan kendine paye kapmaya çalışan sahte hacı fırıldak Bülent, yazmış, benim mezarımın yan yana gelemeyeceği adamlarla aynı kare de olduğumu söylüyor. TANDOĞAN Ordu Evinde yanımda, Sn. Sami İNAN ve Sn. Fikret PARLAK varken geldi. Sami ‘ ciğim biraz görüşebilirmiyiz diye izin istedi. Ben de hay hay Sn. Fırıldak diyerek onunla konuşmaya başladım. 10 ( on ) dakika sonra da Cavit KAYIKÇI geldi sohbete katıldı. Hep beraber yani üçümüz bir süre sohbet ettik. Orada Cavit KAYIKÇI ‘ ya beni öve öve bitiremedi. Ama gittiği yerden yazdı. Sami BAŞKAYA, Cavit KAYIKÇI ile bir buçuk saat ne görüştün diye. Namuslu bir adam bunu yapmaz dı. Bülent CİVAN bu camianın en kaypak, en dönek, en sahtekar adamıdır. Kuyruğuna yapıştığı KAYIKÇI ‘ dan yüz bulamayınca yanındayken dünyanın yedinci harikası diye bahsettiği adamı sattı. Bakın buradan söylüyorum. KAYIKÇI ile o güne kadar hiçbir yerde yolum kesişmedi. Ama yaptıklarını izledim. Açık oynadı. CİVAN gibi her gün ayrı ipe sarılmadı. Onun için CİVAN yalakası KAYIKÇI ‘ nın kılı kadar bile oamaz. Ayrıca KAYIKÇI ‘ nın 2009 yılından bu yana AKP nin kayıtlı üyesi olduğuna dair sağlam bir kaynaktan bilgi aldım. Bunu önümüzde ki günler de belgesiyle açılayacağım.”

7. Bir de son günlerde türeyen bir ŞEKER OĞLAN var. Sahipleri buna dediler ki, sen git, çamura yat, çime bat, ama ne olursa olsun delege ol. Bu yalaka da 08 Haziran tarihine yani, ANKARA delege seçimlerinin yapıldığı tarihe kadar, her sabah ÇANKAYA Şubesini ilk açan adam oldu. Orada Genel Merkeze yakın insanlar vasıtasıyla Genel Başkana yaklaştı. Ama olmadı. Hep söylüyorum. Bu davaya hizmet etmek için, delege veya yönetime girmeye gerek yok. Azıcık dava adamı ol yeter. Yani azıcık adam olmak lazım. Bu özellikler de bu ŞEKER OĞLAN ‘ da yok. Tabi, delege olamayınca yularını elinde tutanlara sadakatini göstermesi lazım. Onun için dikkat edin, yazmaya ne zaman başlamış ? Çok akıllı ya, sahte profil açmış kendi dalkavukluğunu yapıyor. Yazdığı her yazıya otomatik, yorum yapan üç tane yavşak yalakanın yazdıklarıyla sözüm ona yazar olmuş. Dünyadan bi haber, kendinden bi haber. Bilmiyor ki, onun güttüğü koyun kadar bizim öptüğümüz çoban var. ( Şeker oğlanın kim olduğunu anlamayanlar için yazıyorum. Sn. Mehmet KAYALI bu zat _ ı muhteremi şekerli oğlan diye övüyor, adı da Levent ULUCAN. Şeker oğlan yakıştırması şahsıma ait değildir. Ama sevdim bu adı. Her şeye rağmen meslektaşımızdır. Öpüldün ŞEKER OĞLAN )

8. Bir de son günler de Ordu Evi yasaklarını ötelemek isteyen yalaka yasaklının intibaklar ile yazdığı Sn. İsmail TURAN ' ın durumundan bile TEMAD ve Sn. Genel Başkana vurmak için malzeme oluşturanların yaptığı sahtekarlığa da kanmayın. Yazdıkları intibaklar ile bizim mücadelesini verdiğimiz konunun uzaktan yakından alakası yoktur.Daha elmada vitamin değilken bile yaşanan olaylardan Sn. Ahmet KESER 'i eleştiren lavuk, kucağında oturduğu paşasının verdiği yasaktan dolayı dava açamıyor. Ama yaza yaza bu davayı açtıracağız. Açmazlarsa onların adına biz açacağız. Selamlarımla..

 

Derneğimiz üyesi ve Ankara Delegesi olan Sami Başkaya’nın aşağıdaki Facebook sosyal medya paylaşımını esefle okuduk

Bizler zaman zaman yorum, mesaj  yazarak davamıza katkı sağlamaya çalışırken, zaman zaman da eleştirel tavır takınabiliriz. Bu tavrımız hiçbir zaman edep sınırlarını aşmamıştır. Ancak Prangalı Düşler kitabının yazarının bu düzeyde bir yazı yazması, bizlerde kitap yazmış bir kişinin seviyesi açısından derin bir düş kırıklığı yaşatmıştır. Ancak konu bu kadarla sınırlı değildir. Şahıs yazısının belirli bölümlerinde TEMAD üyelerine hakaret ederken, belirli bir kısmında ise maalesef sinirlerine yenik düşerek Genelkurmay Başkanlığının manevi şahsiyetine zarar vermektedir. Bir emekli Assubayın Sefer Görev Emrini Genelkurmay Başkanlığının kapısına koyması ve reddetmesi kanuni bir suçtur. Çünkü hiç kimse kanunlardan üstün değildir. Sefer Görev Emrini reddetmek “vicdani red” kavramına denk düşmektedir.  Vicdani red tartışılabilir. Ancak şu an için suç teşkil etmektedir. Devletin kurumuna “Kıytırık” sıfatı yakıştırması da bunca yıl ekmeğini yediği kuruma olan saygısının seviyesini göstermektedir. Oysa ki kendisine orduevi yasağı uygulanmasına gösterilecek doğru tepki ve mücadele yöntemi bu değildir. Türk Silahlı Kuvvetlerine, kendi içinden çıkmış bir personelin böylesi cümleler kurması ve TCK. 318 kapsamına girecek ifadelerde bulunması hem kendi adına hem de yazısında biz diyerek kendisini özdeşleştirdiği TEMAD Yönetimi adına üzücüdür...

Bu şahsın, Genel Merkezle Şubeler arasındaki özel yazışmalar, mesajlaşmalar ve görüşmeler dahil olmak üzere bir çok bilgiye vakıf olması ve bunları yazılarında paylaşması nedeniyle Genel Merkez Yönetiminin bilgisi ve yönlendirmesi ile bu tür yazıları yazdığı algısı oluşmakta ve yaygın şekilde dile getirilmektedir.

Örneğin, İstanbul Şubesi ile girdiği tartışmada, İstanbul Şube Başkanının her iki telefonunun Genel Merkez tarafından arandığını ulaşılamayınca mesaj bırakıldığını iddia edebilmektedir.

Yine, onay bekleyen Tüzük hakkında hiçbir şube hâttâ tüzük komisyonu üyeleri bile haberdar değilken tüm safahatı yine bu malum şahıs ilan edebilmektedir.

Bu şahsın belirli isimler üzerine yüklenerek, küçük düşürme amaçlı kellime oyunları yapması belki bir kıvrak zekâ ürünü gibi gözükse de maalesef çok yanlış adreslerdir. Nitekim emekliassubaylar.org sitesi yöneticilerinden Sayın Ersen Gürpınar’ın ve diğer adı geçenlerin kişiliğine bu şekilde saldırılması şık durmamıştır. Aynı zamanda yazarımız olan Sayın Adilhan beye “Hadilan” ismi takması bile TEMAD kültürünün düzeyi açısından acı bir örnektir. TEMAD’ın bu tarihi hatayı affetmeyeceğine inanıyoruz...

TEMAD yönetimine uygulanan Orduevi yasaklarına ilk tepki sitemizde yapılan mail kampanyası ile genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarına iletilmiş buna katkı sağlamayan bu kişi ve yandaşları hepimizce mücadeleye katkıları ile tanıdığımız Sn.Ersen Gürpınar orduevi yasağına tepkisi sitemizde yayınladığı yazısında ortaya konulmuşken orduevi yasağına karşı dava açmamakla suçlanmış tamamen ahlak dışı ifadelerin kullanıldığı yazıda Sn.Gürpınar ve diğer meslekdaşlarımızla ilgili olarak sağduyulu herkesin esefle değerlendireceği gibi ; 

-Ayrıca ateş yakan mangalcı başı Ersen Efendi,
-MSB' na sonuna kadar yanındayım diyen bu şöhreti kendinden menkul dalkavuk,
-Üç tane yavşak yalakanın
-Yani azıcık adam olmak lazım. Bu özellikler de bu ŞEKER OĞLAN‘da yok.
-Bilmiyor ki, onun güttüğü koyun kadar bizim öptüğümüz çoban var.
-Sn. Ahmet KESER'i eleştiren lavuk, kucağında oturduğu paşasının verdiği yasaktan dolayı dava açamıyor

Şeklindeki ifadeler, Genel Merkez Delegesi olan ve kendince Genel Merkez Sözcüsü gibi davranan birisine ne derece yakışmaktadır?

Söz konusu şahsın üslubuna ilişkin bu tür yaklaşımlar TEMAD’ın tüzüğünde kesin olarak yasaklanmıştır. Ayrıca üyeler arasında da infiale yol açmaktadır. Emekliassubaylar.org sitesi sekiz yıllık yayın hayatında her zaman Assubaylık onurunu ön planda tutarak tarafsızlık ilkesi ile TEMAD ve mücadeleye destek misyonunu üstlendiği  bireylerin daha düzeyli ve medeni ortamlarda bir araya gelip fikir paylaştığı, zaman zaman tartışabildiği bir assubay mücadele platformudur. Üye ve meslektaşlarının desteği ile  birçok ilke imza atmış mücadelemizin bu günkü seviyesine gelmesine katkılar sağlamıştır. Özel olarak hiçbir şeye karşı şartsız muhalefet etmek gibi bir ön yargı içinde olmamıştır. Davası assubayların davasıdır. Sevinci assubayların sevincidir.

Maalesef aşağıda orjinalini paylaştığımız bu yazı çok karalayıcı ve inciticidir. TEMAD Disiplin Komisyonunu yukarıda bahsettiğimiz gerekçelerle toplanıp, “TEMAD Tüzüğünün 12. Maddesinde bahsedilen Üyelerin Yükümlülüklerinin üçüncü ve dördüncü maddelerine uymamak, Dernekten çıkma şartı gerektiren ikinci ve altıncı maddesi kapsamına girmek…” gerekçesiyle, adı geçen şahsın bir an önce TEMAD’dan uzaklaştırmasının sağlanmasını  aksi halde görevde iken tanıyıp hareketlerinden hicap duyduğumuz bu ve benzeri kişilerin mücadelemize  ve yönetime büyük zararlar vereceği hepimizin malumudur, bu nedenle gereğinin yapılmasının önemini saygılarımızla TEMAD Gn.Mrk.yönetimine ve meslektaşlarımızın bilgisine sunuyoruz...

                       SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ


Aşağıdaki metin  Sami Başkaya tarafından kaleme alınmış ve Facebook’ta yayınlanmıştır.
TOZ DUMAN OLMADAN, SÜT LİMAN OLMAZ.

1. Bu yazıyı mutlaka okuyun. Olumlu / olumsuz fark etmez, yorumlarınızı da mutlaka yazın. Çünkü bu bir savaş ve her devir de olduğu gibi içimizdeki İRLANDA‘lılarlada mücadele etmek bir mecburiyet. Çünkü, maçı kazanmak için hakemi de yenmek zorundayız.

2. Ordu Evi yasaklarıyla ilgili bundan önce birkaç yazı yazdım. Genel Kurmay Başkanının belki şahsından kaynaklı değil ama çevresinin baskısıyla bizlere reva gördüğü KİŞİSEL ve tamamen keyfiyete dayanan yasaklarını sizlerle paylaştım.

3. Sn. Genel Başkan, Sn. Selçuk İÇER ve şahsıma verilen Ordu Evi yasağının Ordu Evleri yönetmelinğinde ki şartlardan kaynaklanmadığını, konunun tamamen yazıp çizdiklerimizden kaynaklı olduğunu ve bu adaletsizlik devam ettiği sürece de yazmaya devam edeceğimizi buradan duyurduk.

4. Dedik ki, biz Ordu Evlerine giriş yasağını ihlal edecek bir kusuru oralarda işlemedik. Bunu herkez biliyor. En başta da siz biliyorsunuz. Yani bizlere verilen yasağın gerekçesini, kargaların kıçıyla güleceği bir gerekçeye dayandırdınız. Bizleri TSK aleyhinde yazan, çizen propaganda yapan insanların arasına soktunuz. Soktunuz sokmasına da, kendinizle tezata düştünüz be paşam. Zaten gitmediğimiz kıytırık Ordu Evlerine yasak koydunuz da, peki, aynı şahıslara SEFER GÖREV EMRİ göndererek kışlalarınıza sokmak hangi aklın ürünü. Bak buradan söylüyorum. Ben artık senin gönderdiğin, göndereceğin hiçbir görevlendirmeyi kabul etmiyorum. Şimdi işim var ama dönüşte bir basın açıklamasıyla, SEFER GÖREV EMRİNİZİ kapınıza bırakacağım. Hadi engelleyin bakalım.

5. Tabi, biz bu egemen güçlerle mücadele ederken, onların içimizde ki uzantılarıyla da boğuşuyoruz. HADİLAN ŞANLI yazmış, diyor ki, biz bu Ordu Evi yasağını 1 ( BİR ) ay önceden haber aldık, Genel Başkan nasıl haber alamaz, demek ki onu dikkate almıyorlar. HADİLAN‘cığım, defalarca söyledik ama anlatamamıştık. Bizim sizin gibi içeriden haber alacağımız paşa babalarımız hiçbir zaman olmadı. Peki, bir ay önceden haber aldınız da neden yazmadınız ? Yol paralarını veren yalaka şeyhin haberi alır almaz ANKARA ‘ larda kimlerin kapısına dayandı ? Ayrıca ateş yakan mangalcı başı Ersen Efendi neden bu olayı gizledi ? Ve neden, MSB na belki yasağı kaldırabiliriz düşüncesiyle sonuna kadar sizinleyim dedi ? MSB na sonuna kadar yanındayım diyen bu şöhreti kendinden menkul dalkavuk, hala Genel Kurmay hakkında neden dava açmadı ? Açmıyor. ? Kimden korkuyor ?

6. Her olaydan kendine paye kapmaya çalışan sahte hacı fırıldak Bülent, yazmış, benim mezarımın yan yana gelemeyeceği adamlarla aynı kare de olduğumu söylüyor. TANDOĞAN Ordu Evinde yanımda, Sn. Sami İNAN ve Sn. Fikret PARLAK varken geldi. Sami ‘ ciğim biraz görüşebilirmiyiz diye izin istedi. Ben de hay hay Sn. Fırıldak diyerek onunla konuşmaya başladım. 10 ( on ) dakika sonra da Cavit KAYIKÇI geldi sohbete katıldı. Hep beraber yani üçümüz bir süre sohbet ettik. Orada Cavit KAYIKÇI ‘ ya beni öve öve bitiremedi. Ama gittiği yerden yazdı. Sami BAŞKAYA, Cavit KAYIKÇI ile bir buçuk saat ne görüştün diye. Namuslu bir adam bunu yapmaz dı. Bülent CİVAN bu camianın en kaypak, en dönek, en sahtekar adamıdır. Kuyruğuna yapıştığı KAYIKÇI ‘ dan yüz bulamayınca yanındayken dünyanın yedinci harikası diye bahsettiği adamı sattı. Bakın buradan söylüyorum. KAYIKÇI ile o güne kadar hiçbir yerde yolum kesişmedi. Ama yaptıklarını izledim. Açık oynadı. CİVAN gibi her gün ayrı ipe sarılmadı. Onun için CİVAN yalakası KAYIKÇI‘nın kılı kadar bile olamaz. Ayrıca KAYIKÇI‘nın 2009 yılından bu yana AKP nin kayıtlı üyesi olduğuna dair sağlam bir kaynaktan bilgi aldım. Bunu önümüzde ki günler de belgesiyle açılayacağım.”

7. Bir de son günlerde türeyen bir ŞEKER OĞLAN var. Sahipleri buna dediler ki, sen git, çamura yat, çime bat, ama ne olursa olsun delege ol. Bu yalaka da 08 Haziran tarihine yani, ANKARA delege seçimlerinin yapıldığı tarihe kadar, her sabah ÇANKAYA Şubesini ilk açan adam oldu. Orada Genel Merkeze yakın insanlar vasıtasıyla Genel Başkana yaklaştı. Ama olmadı. Hep söylüyorum. Bu davaya hizmet etmek için, delege veya yönetime girmeye gerek yok. Azıcık dava adamı ol yeter. Yani azıcık adam olmak lazım. Bu özellikler de bu ŞEKER OĞLAN ‘ da yok. Tabi, delege olamayınca yularını elinde tutanlara sadakatini göstermesi lazım. Onun için dikkat edin, yazmaya ne zaman başlamış ? Çok akıllı ya, sahte profil açmış kendi dalkavukluğunu yapıyor. Yazdığı her yazıya otomatik, yorum yapan üç tane yavşak yalakanın yazdıklarıyla sözüm ona yazar olmuş. Dünyadan bi haber, kendinden bi haber. Bilmiyor ki, onun güttüğü koyun kadar bizim öptüğümüz çoban var. ( Şeker oğlanın kim olduğunu anlamayanlar için yazıyorum. Sn. Mehmet KAYALI bu zat _ ı muhteremi şekerli oğlan diye övüyor, adı da Levent ULUCAN. Şeker oğlan yakıştırması şahsıma ait değildir. Ama sevdim bu adı. Her şeye rağmen meslektaşımızdır. Öpüldün ŞEKER OĞLAN )

8. Bir de son günler de Ordu Evi yasaklarını ötelemek isteyen yalaka yasaklının intibaklar ile yazdığı Sn. İsmail TURAN ' ın durumundan bile TEMAD ve Sn. Genel Başkana vurmak için malzeme oluşturanların yaptığı sahtekarlığa da kanmayın. Yazdıkları intibaklar ile bizim mücadelesini verdiğimiz konunun uzaktan yakından alakası yoktur.Daha elmada vitamin değilken bile yaşanan olaylardan Sn. Ahmet KESER 'i eleştiren lavuk, kucağında oturduğu paşasının verdiği yasaktan dolayı dava açamıyor. Ama yaza yaza bu davayı açtıracağız. Açmazlarsa onların adına biz açacağız. Selamlarımla..

Emrullah ÖZDEMİR adını ilk kez SON KAĞAN isimli roman ile duymuştum. Emekli bir Deniz Assubayı olarak muvazzaf bir meslektaşımın, Assubay olarak mesleki ve yaşama dair zorlukların içinde bir roman yazıp yayınlamış olması beni hayli heyecanlandırmış ve gururlandırmıştı.

Son Kağan'ı Kitap Yurdu (1) İnternet sitesinden sipariş etmiş bir solukta okumuştum. Kitabı okumadan önce yalnızca bir meslektaşımın kitap yazmasından kaynaklanan gururum ortaya çıkan eser nedeniyle ikiye katlanmıştı. O günlerde kitap yurdu sitesine şu yorumu yazmıştım;

Gerçek ile gerçeküstünün mükemmel bir şekilde harmanlandığı bir roman. Güncel konularla iç içe, neden olmasın dedirtecek kadar sizi içine alan, Ulusal bilinç ve gururu okşayan bir yapıt. Tam Bağımsızlık bilincinin önemine güçlü vurgularla bir solukta okunacak bir kitap. Teşekkürler Emrullah ÖZDEMİR.

Gerçekten içerdiği mesajlarla Milliyetçilik ve Tam Bağımsızlık kavramlarını ilmek ilmek işleyen ülkemizin ve insanımızın içinde bulunduğu duruma dikkat çeken bir roman okumuş ve hayli keyif almıştım.

Emrullah ÖZDEMİR, ikinci romanım TOMRİS'i  yayına hazırlıyorum dediğinde ve kapak tasarımı örneklerini sosyal medyada yayınlayarak meslektaşlarımızın beğenisine sunduğunda heyecanla romanın yayınlanmasını bekledim.

Dağıtım başlar başlamaz yine Kitap Yurdu (2) sitesinden bir adedi kendime ve iki adedi hediye edilmek üzere üç kitap sipariş ettim.

Kitabı alır almaz soluksuz okudum.

Yine mükemmel bir kurgu ve tarihi belgelerle güçlendirilmiş bir romanla karşılaştım.

Kitabı temin ettiğim siteye şu yorumu gönderdim;

Bir solukta okunup bitirilen bir kitap TOMRİS. Hem bizlere hem de Ülkenin en tepesindeki yöneticilerden, her kademedeki yöneticisine ve sokaktaki insana kadar herkese ibretlik ÖĞÜTLER içeren mesajlarla dolu. Tarihi kitapları sıkıcı bulanlara bile tarihi sevdireceğine inandığım bir eser. Kadının günümüzde ve tarihsel köklerimizin yaşamında, toplumdaki yerinin tarihsel kaynaklarla da desteklenerek sorgulanmasına neden olacak bir roman. Ülke  yöneten Savaşçı TOMRİS'lerden ikinci plana atılan, ben bilmem BEYİM bilir diyen Türk Kadınına nasıl geldiğimiz sorusunu bu kitabı okuyan, kadın, erkek herkes biribirine sormalı. Değerli meslektaşlarımızın eşine dostuna gururla hediye edebileceği bir kitap.

Bu kitap mutlaka okunmalı, okunması için tavsiye edilmeli.

Kim bilir belki de çevremizdeki bastırılmış TOMRİS'lerin açığa çıkmasına bir nebze olsun katkımız olur.

Kitabı temin ettiğim sitenin bugün (05.08.2014) itibarı ile satış rakamı 41 (YAZI İLE KIRKBİR) adetti.

İçimizden çıkan değerlere ilginin böyle düşük olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Kitaptan alıntıladığım Birkaç paragrafı sizlerle paylaşmak isterim;kapak

İnsan dediğin işte böyle oğul! Hırs ve kıskançlık gözünü kör ettiyse, bir çocuğun bile yapmayacağı hataları yaparsın. Bu yüzden devletini milletini yüce kılanlar her zaman hırsına ve kibrine hakim olanlardan çıkmıştır.(Sayfa 102)

Pers Kralı Kirus'tan danışmanı ve eski Lidya Kralı Karun'a; "Lidya ile yaptığım savaşta sen ve askerlerin için en büyük varlığınız altınlarınızdı. Yalnızca altınlarını korumak için savaşan insanları yenmek hiç zor değildir. Onlara daha fazla altın vaad ettiğinde kolaylıkla saf değiştirebilirler.

Ancak yakın zamanda savaşacağımız Türkler için tek bir hazine vardır, o da ÖZGÜRLÜKLERİ. Ve onların sayısı ne kadar az olursa olsun bu hazineyi ele geçirmek için normal bir ordu asla yeterli olmaz."(Sayfa 140)

Tomris; “Taşıdığımız canlar, yurdumuz tehdit altında oldukça hepimize yüktür”. (S:182)

Ne dersiniz, çağlar öncesinden verilen bu mesajlar hala ne kadar güncel değil mi?

Yazar Emrullah ÖZDEMİR'in tanıtım yazısı ise şöyle;arka-kapak

Romana adını veren Tomris Han, M.Ö. 6. Yüzyılda yaşamış ve Saka (İskit)Türk Devletine hükümdarlık etmiş Türk tarihinin önemli şahsiyetlerindendir. Tarihçilerin birçoğu tarafından büyük Türk Hakanı Alp Er Tunga Han’ın torunu olarak kabul edilen Tomris Han’ın Türk Tarihindeki önemi; Türklerin İlk Kadın Hükümdarı olması bir yana, neredeyse hepsi kadınlardan oluşan küçük bir ordu ile dünyanın o dönemin süper gücü olan Pers İmparatorluğuna karşı elde ettiği akıl almaz zaferdir.

Tarihin Babası” olarak bilinen Yunanlı Tarihçi Heredot’un kitaplarında övgüyle bahsettiği, Orta Asya Türk Devletlerince Tomris Ana olarak tanınan ve benimsenen bu yüce şahsiyet maalesef ülkemizde yeterince tanıtılmamıştır. Bu alanda gördüğüm gereklilik üzerine ve Türk kadının ne denli yüce bir karaktere sahip olduğunu bir kez hatırlatmak amacıyla bu romanı kaleme almış bulunuyorum. Ayrıca lise kitaplarında ve Türk Gençliğinin dimağında ağıttan öte gidemeyen Büyük Türk Hakanı Alp Er Tunga Han’ı da bu romanda oldukça detaylı bir biçimde ve özgün bir bakış açısıyla anlatmaya gayret ettim.

Türk Kadının toplumdaki yerinin ve öneminin bir kez daha vurgulanması toplumsal gayesiyle yazdığım ve “Türk Dünyası Kadınlarına” ithaf ettiğim bu romanın amacına ulaşması temennisiyle…

Kitapla ilgili tek olumsuz eleştirim ise yayın aşamasında yayınevinin yazım ve dilbilgisi hataları konusunda profesyonel desteğinin yetersiz kaldığı bazı bölümlerde anlam kaymalarına bile neden olabilecek hataların olması idi. Not alabildiklerimi yazara bizzat ilettim. Umarım ikinci baskı titiz bir çalışma ile kusursuz çıkar.

Teşekkürler, Tebrikler Emrullah ÖZDEMİR, Yolun açık olsun.


Halil ERGENLİ
E.Dz.Asb.
Temad Muğla İl Başkanı

 

Sayın büyüğüm E.Tls.Astsb. III Kad. Kd.Bçvş.Şükrü IBRIK bey’e desteğimdir. Yolundan gidiyorum sana verilen yasak bana da verilirse gocunmaktan ziyade onur duyarım.

Zihniyet Sürgünü yazısı ve astsubaylara yapılan haksızlıkları neşrettiği sebepten dolayı süresiz orduevi giriş yasağı getirilen Eski Tüfek Şükrü bey, yazılarında iftira, insanları askerlikten soğutma, vatana ihanet suçu ve akla gelebilecek hiçbir delilsiz, ispatsız yazı yazmadığı halde sayın genelkurmay başkanı ve tayfası işi gücü bırakmış,  Emekli astsubay Şükrü beyin Orduevine girişini yasaklayarak  kangren olan uzvunu kesip atmıştır(!)

Yani orduevine girişi yasaklayınca emekli astsubay statüsünü ve kimliğini elinden aldılar. Küçük beyinler küçük sorunlarla uğraşmaktan büyük sorunların farkına varılamamaktadır.

Bir emekli astsubayın orduevine girişi HAK ARAMAK SUÇUNDAN DOLAYI yasaklandığında bu astsubayı silmiş mi oluyoruz? İnsanları ayrıştırmak, kastlara bölmek gerici bir zihniyetin ürünü iken Atatürkçü bir zihniyeti savunan bu genelkurmay ve kuvvet komutanlıkları bu kast sisteminin devamını isterken acaba bilinç altlarında ne var? Nasıl bir EGO’ya sahipler anlamaya çalışıyorum. Ama nafile, anlayamıyorum. Neden mi? O kast sisteminden beslenen değil, zarar gördüğümdendir herhalde.  Neşrettiği yazıların bir çoğunda delil olarak kullandığı mehazlar Resmî gazete olan Eski Tüfek’in yasaklanması demek, devletin yasaklanması siyasi otoritenin yasaklanması demektir. Çünkü Resmî gazeteyi çıkaran Devletin yürütme organıdır, onaylayan ise Devletin başı olan Cumhurbaşkanıdır. Şimdi verilen yasak Sayın ŞÜKRÜ IRBIK’a mıdır, yoksa o zamanın siyasi otoritesine midir?

Sayın genelkurmay başkanı/lığı, istenen atla deve değil. Sadece insan onuruna yaraşır bir anlayış, paylaşımda adalet. Kimse bir subayın yetkisini astsubaya verin demiyor. İstenen sadece şunlar:

  • Meslek etiği yani insanca muamele,
  • Kast sisteminden gerçek bir ast ve üst ilişkisine başlamak,
  • Cezanın ve mükafatın dağıtımında adalet,
  • Lojmanların dağıtımında adalet,
  • Maaş ve özlük haklarında adalet,
  • Atamalarda adalet,
  • Liyakat sisteminde adalet,
  • Gerçekten yardımcı pozisyonunda atanmak
  • Devletin sahibi olarak hepimizin görülmesi yani subaylar devletin sahibi, astsubay ve diğerleri köle ve işçileri değildir.
  • Verilen emirlerin kanunlardan gücünü alması,
  • Kadrolarda son madde olarak konulan “KOMUTANIN VERDİĞİ DİĞER GÖREVLERİ DE YAPAR “ maddesinin çıkarılması,
  • AÜKHM yerine gerçek bir astsubay akademisinin kurulması,
  • Rütbe şekil ve isimlerinin çağa göre güncellenmesi, bazı rütbelerin kaldırılması yani kast sisteminin değişmesi,

En önemlisi ise emekli astsubayların ve astsubayların sorunu konuşulurken temsilcilerinin çağrılması, oradan iki astsubay çağrılıp da astsubayların aralarına nifak tohumu serpmeye çalışılmamalı.

Genelkurmay Başkanlığı olarak yaptığınız uygulamalar, İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği ile Askeri Ceza Kanunu'nda yazan Vatana bağlılık, askerlikten soğutmak gibi suçları adaletsiz uygulamalarla kurum olarak sizler işlemektesiniz. Tarih nasıl ki Eski Genelkurmay Başkanı Ahmet Kenan  Evren’i yargılıyorsa bir gün gelecek  adaletsizlikleri yapanları da yargılayacak. Maalesef savunacak bir şeyiniz olmayacak.

Muvazzafı ile emeklisi ile bizler Türkiye Cumhuriyeti’ni seviyoruz, uğruna ölmek için ettiğimiz yeminin her zaman arkasındayız. Doğruların her zaman yanında ve savunucusu, yanlışların ise hep karşısında olacağız. Yasaklarla bir yere gelinseydi  bu günkü gördüğünüz siyasi tablo olmazdı. Yasaktan ziyade anlayan, ayrışmaktan ziyade birleştiren, benim yerine bizim, KORKU yerine SAYGININ olduğu Türk Silahlı Kuvvetleri daha güçlü olacak.

Eski Tüfek, her zaman doğruların yanında olacağız sizin gibi. Biz senin gibi tüfek olamadık ama Kurşun kalem olmak bana gurur verir.

Ali AKKAŞ
(E) Per.Astsb.Kad.Kd.Bçvş.

ANILAR

Temmuz 21, 2014

GELDE, ÜZÜLME!

MUTLULUĞUMUN ACIYA DÖNÜŞEN, HATIRAMDIR BU BENİM

HANİ, MUTLULUKLAR VARDIR YAŞAMIN TATLI AKIŞI İÇİNDE, HÜZNE DÖNÜŞEN. ANLATACAĞIM OLAY BİRE BİR GERÇEK YAŞAMIMDAN OLUMSUZ BİR OLGUDUR.

BİR ANIDIR.

HATIRALARIN ACIYA DÖNÜŞÜP YAŞANMIŞ ŞEKLİDİR.

Ben de insanlar arasına karışığım askerlik ortamında. Askerliğin onursallığını paylaşmak güzeldir, mutlu olur insan.

Güven dolu olur, kışlada yaşam, aslında.

Mutluluktur, paylaşımı farklıdır, içtenliklidir, askeri ortamın. 

Çalışma yaşamı da erken başlar,  kışlada. Gazinosu vardır, eğer rütben statün uygunsa lojmanın da olur.

Mutlu bir yaşama katkı olarak.

Farklı bir kültürdür sanki, alışılagelmiş ortam  oluşturur askerlerin yaşamı içinde.

Burdur ilinin, KEMER (Sertaç) (BEBEKLER) diye bir bucağı vardır (şimdi ilçe), yıl olarak 1961 ortamı.

Ormanlarla kaplı ve çevrili çevre içinde.

Kırmızı kiremitleri vardır. BİR GÜL ÇİÇEĞİNİN TAÇ YAPRAKLARI MİSALİ, uzaktan bakıldığında kırmızı  bir gül çiçeğini andırır KEMER nahiyesi o yıllarda.

FRANSIZ YAZAR VİKTOR  HUGO’NUN “MON VİLLAGE” şiirinde betimlemesi gibi. Çanak yapraklarını oluşturan yeşillik ormanları, kırmızılık  gül çiçeğinin taç yapraklarını oluşturan kiremitleri ile. Bir mutluluk doludur Kemer’de yaşam ortamı. Kendilerine özgüdür içtenlikleri. Kaynaşmıştır insanlar kendilerince.

Hizmet veren devlet memurları ile.

Ben de onlardan biriyim, mutlu.

Sene 1961'dir. Okurum, çabalarım. Öğrenciyim. Üniversiteyi  bitirebilme adına.

Zaman bana yetmez okuma ortamında. Bir gazete gelir, okurum. Postadan, haftada iki defa gelebildiği KEMER bucağında Fransa yayınlı.

ADI: Journal Dorien diye. İnsanlar bakarlar söylemini bilmedikleri, anlamadıkları gazeteye. Arapça benzerinde. Yabancı dil,  Fransızca olduğundan. 

Arada bir bu bizim, karakol komutanı gavur mudur nedir dediklerini de duyar olurum okumalarımla. Çok sevdiğim yabancı dilim, Fransızca dilimi unutmak istemem ben de!

Mutluyum.

Bulunduğun toplumca, önce yadırganırsın.

Görevim dışında atletizmde, formumu koruma, kaybetmeme durumundasın.

Ondan sonra da sporu çevrene sevdirme gayesi ile, çabası ile içtenlikli olgulardasın. Koşarım dolu, dolu.  HER GÜN  25 – 30 km. ideallerimdeki yarışlar için o yıllarda.

Çıldırmış sanır insanlar seni.

Nedensiz koşmanı yadırgarlar. Zaman içinde alışırlar elbette.

Önce çocuklarda başlar, özentilerle seninle yarışma olgusunda merak.

Ve beraber koşma ortamına  katılım..

Katılırlar sana, takılırlar senin peşine, koşma  istekleri oluşur.  Yarışırlar güçleri yettiğince, seninle. 

Seversin onları. Sevinirsin içtenliklerine.

İçten davranışlarını sevdirmek adına atletizmi.

Gün gelir çağrılırsın ülke genelinde yarışma ortamına, ulusal yarışlarda yarışma için.

Okurlar gazetelerde ismini Kemer’liler.

Daha da merak sararlar grup koşmalarına, zaman içinde bir yarıştır başlar.

Bencilliklerine bağımlı güçlerini ispat ve öne geçirmek için. Sarar onları koşma olgusu.

Öğrenirler gün gelir Kemer'deki,  jandarma karakol komutanının sporda rekortmen atlet olduğunu.

Yaşlıları da katılır. Onlarda da oluşur koşma sevgisi. Koşma olgusu ile sağlıklı yaşamanın kardeşliği. Sporun sağlığa sağladığı katkılarını öğrenirler sonunda.

İç tepkilerinde hissederler. Takım oluşturup yarıştırmak farklı bir duygudur onları.

Benim için…..    

Öğrenirler kendi benliklerinde yarışmayı.

 

Böylesi güzel duygularla, mutlulukla dolu sürerken yaşam.

Görevimle ilgili resmî işlerimi yapmak, maaşımı almak için sabahın saat altısında düşerim yollara, 1961 yılında bir bahar günü. Mutlu bir gün başlangıcıdır benim için.

Kemer–Burdur Arası 68 km. Üç saat çeker engebeli yollar ortamında. Burdur’un şirinliği farklıdır. Görmek mutluluktur.

İhtiyacım olan kitaplardan almak, yaşama haz veren günlerden bir gün. Sene 1961, mevsim ilk bahar, güneşli, içtenlikli alışkanlıklar içindesiniz. Üzerinizdeki  üniforma; eğitim elbisesi.

Bir lokantaya gidersiniz kahvaltı için.

Lokanta ortamında iken, itibar görürsünüz üniformalı olduğunuzdan.

Kahvaltı için gittiğiniz yerde , yan masada biri vardır. Sabahın erken saatlerinde alkollü gibi görüntüsü ile bakımsız ve özensiz kıyafetli.

Aldırmazsınız olumsuz görüntüye. İlginiz dışında olan kişi, biraz durur, kalkar gider.

Aradan beş dakika geçer.

Çıkar gelir tanımadığın kişi. İki inzibat eri ile karşınıza dikilir.

Anlayamazsınız, anlamsız olguları ve sebebini!

Kişinin iç güdüsü, içtepileri içinde saklı olduğundan.

Olmayan nedenini bilemezsiniz. 

Ve meçhul kişi sizi hedef alıp sorar lokantada;

  • BENİ TANIMADIN MI ?

  • Hayır! Tanıyamadım

dersiniz masumane.

  • Hadi yürü,  inzibat  merkezine 

der.  Amirane, emir verircesine.

O sivildir düzensiz kıyafeti ile. Erler ve sen üniformalı.

O anda, amirlerinizle iletişim kurma olanağınız da yoktur.

Gitmek istemesen iki asker sürüyüp götürecektir seni. Ben de perişan olacağım askerlik onurum da. Uyum sağlamazsam, haksız emirlere, emir vari  söylemlere. 

Çaresiz uydum uğradığım haksızlığa. 

  • Orada anlatırsın

der karşındaki.

O anda çaresizdim bir sarhoşun elinde. İnzibat merkezine girince;

  • ALIN ŞUNUN TABANCASINI 

dedi erlere. Erler aldılar.

Oysa o tabanca bana görev için verilmişti.

VE BEN SESSİZ teslim olmuşum ortama.

Zaten ayda BİR KERE, üç  dört saatliğine gelebildiğiniz. 

Şehir merkezinde kitapçı, lokantacı, amirlerinizden başkaca kimseyi tanıma olanağınız yoktur.

Zabıtasınız. Çalışma ortamınızdan ayrılma olasılığınız yoktur.

Asayişi koruma görevi ortamından. 

İnzibat merkezine girer girmez, bir küfürdür bir hakarettir. Küfür ve hakaret kültürünün görülmedik, duyulmadıklarının hedefi oldum. Orada gözüme ilişen  yarı aralık bir kapı ve oda içinde bir astsubay, görevli olduğu halde odasından bile çıkamadı!

Hafifçe kapısını kapattı. Ürküntüsü vardı demek ki. Erler dağıldılar. Bana hakaret eden de yüzbaşı rütbesinde imiş.

İnzibat komutanı iken, iki ay kadar önce inzibat komutanlığı görevinden alınmış.

Ama hala kendini,  görevli sanan biri. Kimse de sesini  çıkaramıyor.  İki üç er kaldı.

Ben metanetimi saygımı yitirmedim. Benim sükunetim ve metanetim.

Onu çaresizliğe düşürdü. Benimle ilgisi yitti o anda.

Belli ki doyuma ulaştı.

Ben de üzüntülü, ağlamaklı göz yaşlarını içine akıtmış biri. 

Sessiz kalarak uğradığım haksızlık ortamında onurunu korumak isteyen ZAVALLI DURUMUNA DÜŞÜRÜLMÜŞ bir assubay.

Üzüntünün en dolu dolusunu yaşayarak oradan ayrıldım. Silahım orada kaldı.

 

Alay Komutanıma gittim.

SAYIN ALAY KOMUTANIM  BU GÜN BİLE  MİNNETARLIĞIMI  HİSSETTİĞİM muhterem insan.

Keşke yaşasa idi. Gidip mutlulukla ellerini doya, doya öpme isteğim var halen.  İçimde uhde olarak sakladığım ve yaşadıkça saklayacağım içtenlikli duygu.

1938 MEZUNU BİNBAŞI SAYIN SÜLEYMAN TURAN idi Alay Komutanım. Anlattım olumsuz olayı. BENİ SÜKUNETLE DİNLEDİ. AĞLADIM, ANLATTIM.

  • Uyumlu davranman iyi olmuş

dedi. Beni karşı odada oturttu.

  • Sakin ol yavrum üzülme

dedi, ama elde mi. Ağlarım hala anımsadıkça. Bu gün 82 yaşındayım.

Komutanım, hemen Sayın Tugay Komutanı'nı aramış. Sayın Tugay Komutanı beni emretmişler.

Olayı Tugayda  da  Tugay Komutanı'na  anlattım. Beni teskin etti, onurlandırıcı söylemleri ile.

Daha sonra bana bildirildiğine göre adının CEMİL GÜLSE olduğunu öğrendiğim

Yüzbaşı'ya  on gün göz hapsi verilmiş.

Bu pespaye adama verilen ceza, aslında ceza değildi o.

Onu koruma idi.

Onun yerinde ben olsa idim. Ne olurdu?

İşte bu okul’ sal korumadır. Kayırmadır!

 

Bakarsınız istemediğiniz, ummadığınız, beklemediğiniz anda karşınıza  çıkıverir. Üzüntünün en dolusunu, size yaşatan olumsuzluklar.

Ve bunun adı hiyerarşinin olumsuz taraflarıdır. Ehil olmayan kişilerin elinde, hazım edilemeyen, yetkinin olumsuz kullanımıdır.

Kahrolursunuz amma çaresizsinizdir. Kaçmak gelir içinizden.

Ortamın olumsuzluğundan kaçamazsınız. Görmek, duymak istemediğiniz söylemlerle üzerinize, üzerinize gelir olumsuzluklar. Ve olumsuz kişiler.

Tüm sessizliğinize, sakinliğinize uyum sağlama isteğinize rağmen.

Galiz küfürlerin nedeni yoktur ama hedefi olursunuz.

Ne annenizin, ne de sizin iffetiniz kalır küfür ortamında. Neden annelere sövülür de, babalara sövülmez, onu da anlamış değilim.

İffetsizliğiniz ortaya dökülür, kendini iffetli sanan tanımadığınız zavallılar tarafından. 

Çağdaşlıktan, insanlıktan ortamdan uzak olgularda. Bıkar olursunuz yaşamaktan.

Askeri ortamla bağdaşmayan olumsuz kişilik sergilemesidir bu.

Hazmedilemeyen yetkinin hak edilmeyen rütbenin kötü kullanımıdır.

Bütünüyle size yapılan.

Ama metanetiniz, olumsuzluğu yenmeye yeter. Ve yetmiştir de.

Kazanmazsınız amma kaybetmezsiniz de benim de yaptığım, yapabildiğim oydu.

Yeni, yeni öğrenmek istemediğim küfürlere hedef olmak. Bugün bile içtenlikli olumsuzluklarla doluyum Cemil Gülse denilen tutarsıza.

 

Yıllar sonra Ağrı’dayım. Yani 1969 yılı idi. ANKARA’DAKİ ÜST DÜZEY KOMUTANLARIMIN MÜRACAATIMA YAZILI EMİRLE İZİN VERMELERİ sonucu liselerde Fransızca OKUTMAYA BAŞLADIM, 1966 YILINDAN SONRA, 

Aynı yıl içinde anımsadığıma göre bir gün Alay Komutan Yardımcısı  Yarbay Sayın Muzaffer YILMAZKAN  beni emretmişler. 

Odasına girdim. Bir de ne göreyim. Sekiz sene önce hakaretleriyle, küfürleriyle yaşamımı karartan yıllarca rüyalarıma giren  olumsuz  olguların sahibi Cemil Gülse yarbay olmuş. Karşımda.  

Komutan yardımcımın yanında oturuyor.

Kendisini hemen tanıdım.

Ama o beni tanıyamadı. Aradan 8 sene geçti.

Meğer oğlu benim öğrencilerimden biri  imiş. Öğrencinin ismi gündeme gelince anımsadım.

Çocuk ortanın üstü derecede, başarılı, saygılı, verilen ödevleri yapan içtenliği konusunda güven veren bir öğrencim olduğu için olumlu konuşmaktan,   öğrencinin uyumlu ve başarılı olduğu konusunda konuşmaktan başkaca bir söylemim olamazdı zaten.

Tüm öğrencilerim için hep olumlu düşünmüşümdür, eğitim verdiğim sürece.

En çalışmayanların bile derslerini sevmelerini sağlamış, öğrencilerime farklı yöntemler kullanarak derse olan ilgilerini pekiştirip konulara ısındırarak, derslerine sevgi   ortamı   yaratmışımdır. 

Ancak biraz konuştuktan  sonra Cemil Gülse’nin jestleri, mimikleri değişti.

Ben ayakta, esas duruşta. O anda tanımış olmalı. Zaman, zaman yüzünde kızartılar oluştu. Hareketlerinde mahcubiyete, BELKİ GELİŞ pişmanlığına, dayalı olumsuzlukları farklı oluştu. 

Olumsuz görüntüleri fark edince ben...

Sayın Komutanımdan izin aldım. Ayrılmak istedim. Ortamı terk ettim. Daha sonra komutanım da, olumsuzluğu fark etmiş olacak ki beni çağırdı. Oluşan farklı ortamı sordu.

Kendilerine 1961 yılında bana nedensiz yapılanları, başıma gelenleri anlattım.

Ama aradan uzun zaman geçtiği için anımsamak istemediğimi, bir daha hatırlayarak mutsuzluğa düşmek istemediğimi söyledim, Sayın Komutanıma.

Kin duygusu insanın taşımaması gereken olumsuz bir  yük ve duygu olduğunu komutanıma söyledim. Beni kutladı. Yanından ayrıldım.

 

Bu gün aradan 53 yıl geçti

Hatırladıkça ürperti ile titrerim mutsuz kötü anı ile. Ve düşüncem odur ki,

Bu olumsuz olgu empati olsa idi.

Bugün, bende  ne mutluluğun adı olurdu, ne de  bugüne gelebilir idim.

Neyse zaman geçti.

Ben çağdaş insanım. Çağdaş toplumun kabul edemeyeceği olgulardı zaten.                                                

Kendime uygun bulmam. 

Yapabildiğim, ulaşabildiğim, olumlu olguları yaşamaktır, mutluluktur bence.

Bu gerçek bir olaydır. Muhatabım olan kişinin sicil dosyasında vardır!

 

Mehmet  KAYALI

Sınav…

Temmuz 07, 2014

Bu bir açık çağrıdır.

Bana öyle bir kurum gösterin ki,

Aynı çalışma ortamında, benzer hizmet verme sonuçlarını paylaşıp, bulunanlardan birileri alt statüde olsun.

Kapıkulu benzerliğinde!

Zaman zaman kişiliği ve onuru hafife alınıp hor görülsün.

Katkısız yurtseverliği olsa da olgularında, sırtında devletin trilyonluk zimmeti olsun. Sorumluluğu tam olsun.

Hizmetin üretime yönelik yönleri onun uhdesinde bulunsun.

 

Yılgınlık gösterme lüksü olmasın.

Görevde en ön saflarda olsun.

Fiili hizmet üreticisi olsun,

Laf üreticisi değil.

Görev yerleri hep ölüme en yakın olgularda, mutluluk duyguları körlenebilmesi içeriğinde olsun.

Eğitilmişlik süreleri süre olarak ve bilinç olguları üstün olsa bile, görmezden gelinsin.

Hâttâ yıl olarak eğitilmişliği fazla olsa bile eğitimli konumu ve eğitimi kullandırılmasın.

Çalışma ortamında yücelmesine izin verilmesin.

Tek kabahatının şehzade okulunda okuyamamış olması, olsun.

Kendisine "sen bu statüye, bilerek girdin" densin

"Bana olan taahütlerin bittikten sonra,

istersen benim hakimiyetimin bulunduğu alan dışına çıkar,

eğitimini, eğitimli durumunu orada kullanırsın" densin…

Bana senin eğitimli olmanın gereği yok.

Sen tercihini başlangıçta yaptın *sen bir kapıkulusun* olgun ve sonuçları değişmez...

Lazım olan senin eğitimindekileri ben dışardan seçerim.

Dışardan alırım.

En yetkili kişi beyanı. Mahkeme kayıtlarında sabit.

09.07.1976 tarih ve 15641 sayılı Resmi Gazete.“ Anayasa Mahkemesi kararı.

Söylem olgusunda birini düşünün.

Birinin 4500 aldığı emeklilik ortamında,

Sen 1500 lira emekli maaşına layık görülmüş olmalısın.

Geçim sıkıntısı içinde çırpınanın, mutsuzluğu yaşamın zor koşullarında, çaresizlikler ortamında.

Karşısındakinin mutluluğu olsun.

Seni görmezden gelme oluşumunda tüm duyarsızlıkları aleyhe olsun.

Çağdaş yaşam olguları içeriğinde.

Eşitlik ilkelerinden uzak tutulduğunu varsayın.

Bir unvan sözcüğü şemsiyesi altına girenlere farklı yaşam huzuru veren, bağışlayan, yapılan tazminatlı ödemeleri ufka bakarcasına seyreder olsun.

Ve sosyal olanaklardan, haklarından faydalanması kısıtlı olsun.

Bazı sosyal tesislere, alt statüdekiler giremez olsun. Giriş kapısında unvan belirleyen uyarı olsun.

Devlet olanaklarını mutlu bir azınlık tekeline veren anlayış ve küçülten bir olgu. İhtiras yaratan gidiş karşısında hak edenlerin etkisiz kaldığı.

Öyle bir düzen ki bencil ilkelere dayalı ve kendinden olmayana fırsat tanımayan,

Bu çağdaş yaşam ortamında kabul edilmesi zor olan bu olumsuzluklar ortamında.

 

Düşünün.

Diğeri ise benzer iş ortamında, fiili sorumluluktan uzak, sadece buyurganlığı sever olsun.

Fiiliyatta, beceri isteyen ortamdan uzak dursun.

Tayin ve görev değişimlerinde, zimmet, devir teslim gibi bir derdi olmasın.

O tür yükümlülüklü hizmetleri hiç sevmesin.

Yeri geldiğinde "bunlar bana öğretilmedi" diyebilsin.

Ama konuyu bilmese de: konu, denetim olguları olunca, bildiği varsayılsın.

 

Atanmalarda.

Haydi hoşça kalın deyip, görevi vekalet edene bırakıp, ceketini ve şapkasını alsın arkasına bakmadan gitsin.

Eşleri ise kaprislerinin en üst verilerini, üst düzeyde kullanım olgusunda.

Falanın hanımı , olgusunda, küçümseme, karinesine dayalı, beceri etkinliklerini tam kullanma yeteneğinde olsun.

Alt statüdekilerin eşlerine çalım atsın ve küçümsesin.

Ve ayrıcalıklı olsun.

Çocuklarının bile falanın çocuğu söylemi eşliğinde ayırıma tabi tutulsun.

Ayrıcalıklı olsun.

Servislerde bile hiyerarşinin, zaptıraptın nimetleri, terk edilememiş olmasını düşünün.

Aynı yerleşke ortamında, çalışma ortamlarında.

Genelde, kaloriferli tefriş edilmiş bürolarda olsun.

Emekli maaşları da diğerine göre üç kat. Yani, 4500 tl civarında olsun.

Sosyal olanakları, dolu dolu kullanma olasılıklı biri olsun.

Bu tanımlamalar devletin hangi kurumunda vardır acaba?

Bu bir sınavdır.

Devlet memurunu ortam belirleme sınavı.

Olanakların kullanımını taksimi.

Hak dağıtım terazisini elinde bulunduranların,

Yaptığı halksızlıkları görebilme ayrıcalıktır.

Siz de ayrıcalıklı olun okuyarak, ayırımcıları görerek.

Ayrıcalık bilinçlenmenin farklı bir olgusudur.

Okumakla kazanılır.

İftarlar için sergilenen özentiler biraz da hakların aranması da sergilenebilmelidir.

Görülebilmesi olgusunda sergilenmelidir.

Haklarının nerede başlayıp nerede bittiğini bilmelisin.

Bir başkalarının çabalarını bekler konumunda olmayın.

Çaba ister olguların kazanımı.

Mirasyedi konumunda olmak kurnazlık değildir.

Aptallığın farklı bir versiyonudur.

Yetinenlerin önüne saman koyarlar.

Bilinçlenebilmiş kişiler olun.

Belirleyin, betimleyin, siz de ayrıcalıklı olun.

Yan yatarak, yalvarmalar kime ne kazandırmış ki?

Sizlere de hampadan bir şeyler veren olmaz.

Sizler de olanakları arayın. Sağlar olsun.

Sınava katılmak serbesttir. Devlette böyle kurum vardır mutlaka.

Arayacaksınız.

Aramadan bulamazsınız.

Olgularda arayış olmalı.

Öyle … Yan yatıp başkalarından bekleyiş olmaz.

Yaşam bir aynanıdır.

Kendini görebilme olgusunda.

Bulunduğun yeri belirleme içeriğinde

Şartları ise bakıp görebilmedir, görebildiğini betimlemedir.

Hedefte belli bir kurum göstermedim. Gösteremem.

Hedefi bilinçli bakışlarınızla siz belirleyeceksiniz çabalarınızla.

Devletin tüm kurumlarını kapsar.

Bir inceleme olgusundadır. Bilene, kazanana en iyi tespiti yapanlara ödül verilecektir.

Örneğin kocaman bir *a f e r i n.*

Mehmet KAYALI

YA SABIR

Haziran 27, 2014

"Haklarınız için iyileştirme yapılacak"

diye bir haber vardı gazetelerde, dolaşır oldu ortalarda.

Hiç inanasım da gelmiyor!

Çok dinlediğimiz bir mart........ bu haber...

Benzerlerini çok duyduğumuz, dinlediğimiz için kanıksadık artık.

Beşiğine yatırılan çocuk misali.

Minik bir bebeği düşünün;

Ninniler eşliğinde uyutulması için beşiğe yatırılır.

Avunması için de, beşiğinin üst tarafına kırmızı bir balon asılır.

Hak, iyileştirme haberleri de balon benzerinde.

Ve artık,

Çocuk uyumak istemiyor!

Balonu, olanak ya da tazminat benzerinde zannedip,

Balona uzanıp duruyor.

Bizlerin hak ettiklerimize uzandığımız çırpınışlar gibi. Verilmeyen haklar benzerinde.

Çocuk uzanıyor amma tutamıyor. Gücü de yetmiyor olmalı belliki...

Tutamadığı için de çırım, çırım çığlık atıyor. Tepiniyor, sızlanıyor, çırpınıyor, inliyor.

Ağlamanın değişik versiyonlarını sergiliyor amma çaresiz.

Ben "açım", "açım" diyor, "açım" diye ağlıyor.

Tutmak istiyor amma tutamıyor o balonu. Çocuk için balon neyse iyileştirmeler de bizim için aynı.

O…ulaşılmazlar olgusunda, benzerliğinde.

Ama bir türlü tutamaz.

Ebeveynleri de sürekli uyumasını istiyor, ninniler, eşliğinde.

Bu tür haberler zaman, zaman

Her iki, üç ayda bir umutlu beklentilerimize katkıda bulunuyor.

Umut tazeleme olgusunda.

Yaşamamız için, nakarat ederek önümüze konuluyor avuntu gibi!

Bundan bir süre önce,

Hani adı açlık grevi içeriğinde olan bir eylem vardı ya hatırlarsınız.

Hani Ankara'nın Kurtuluş'unda...

Orada bir park var hani……

Adı 'Özgürlük Parkı' mıdır, nedir?

O zaman da "mesaj alındı", "verildi" denmişti hani…

Sevinmiştik hani mesajlar alındığına…

"Çalışmalar devam ediyor" denmişti hani. …

Haksızlığa uğrayanların hakları verileceği müjdesi vardı sanki.

Atamıza şikayet içeriğinde

120.000 kişi Anıtkabir’ e yürümüştü hani.

"En büyük meslek gurubu yürüyüşü" denmişti hani.

O zaman da eylemi kırma olgusunda "çalışmalar devam ediyor" denmişti hani..

Ediyor da nereye kadar?

Kesin tarih ne?

Sonuç ne?

Düşünülen ne?

Kendi içimizde kuruntuya dönüştü, dönüştürüldü.

Hak ettiklerimizi verecekseniz verin artık!

Başkalarının hakları bir gecede,

'kanun hükmünde (kuvvetinde) kararnameler' ile verilirken,

Zavallı bizleri neden unutuveriyorsunuz sanki?

Kurumumuzda yasa hazırlayan bir birim olmalı. Vardır da mutlaka!

Görevliler vardır orada, kalabalıkça şekilde.

Eğitimli hizmetlerimizi alıp da görmezden gelenler hani!

Üst kademelerde payeye dönüştürülen.

Bizler de, olanakların kullanımında arkalara itilenler, ekonomik olarak unutulanlar hani!

Görmezden gelinen, yok sayılan.

Oysa hizmet denilince var olan.

Üreten, yükün ağırını taşıyan.

Trilyonluk zimmetleri sırtlayıp,

Bakım onarımda tulumla ön planda,

Jandarmada en ön sıralarda,

Şehitlik mertebesine en yakın olanlar.

Ekonomik olgularda arkalarda itilen, bırakılan. Ekonomide "yerinde saaay" komutu verilenler!

"Senin yerin burası", "bilerek girdin", "eğitimli olsan bile git eğitimini başka yerde kullan".

Kullan da....

"Mecburi hizmetin bitinceye kadar burada kalacaksın".

"Ben, senin eğitimli hizmetini alacağım".

"Gözünün içine baka, baka hakkını vermeyeceğim" olgusunda!

Neden unutuluruz? 6 tane tazminat yol alırken biriciğinde bile hatırlanmayan!

Olguları anlamak çok, çok zor!

Unutulmaması gereken; ordunun bel kemiği 100.000 kişilik bir topluluk. Emeklisi ile birlikte 250.000…

Nasıl unutuldu, uyutuldu? Anlamak zor gibi…

Hani 6 tane tazminat tek, tek geçerken,

Hani 'statülü!' ilgililer nafakalanırken,

Bize gelince; "çalışmalar devam ediyor"!

"Biraz sabredin".

Ne sabrı kardeşim?

Yaş 82 olmuş. Adam 1965 üniversite mezunu.

En güçlüleri iki yıllık meslek okulu eğitimli hizmetini aldın ama hakkını neden vermedin.

Vermiyorsun. Bahanelerle direniyorsun!

EMPATİ YAPARAK DÜŞÜNSENE, tadı nasılmış bak.

İki yıllıklara ve gümrük devşirmeli lise mezunlarına ve köy enstitüsü mezunlarını "intibak" dedin dolu dolu tazminatlarla donattın.

Adam astsubay olduğu için olduğu yerde saydırdın!

Tek suçu astsubay olması. Yalan mı?

Doğrular bende, kanıt bende.

1965 üniversiteli olarak, olgular ve sonuçları orta yerde.

Belgeler ve diplomalar kanıtı.

Bu verilerimize bağımlı haklar varsa, verin görelim.

Avuntular niye?

Avutmak yakışıyor mu koskoca YAŞLI adamları?

Hepsi bilinçli, kariyerli…

Her şeyi biliyorlar, görüyorlar. Yorumluyorlar. Yargılıyorlar.

Tazminatları alanlardan daha eğitimli olanları var. Okuyorlar, yazıyorlar. Literatürde varlar.

Neden üzüyorsunuz onları? Onların üzülmesi, geçim sıkıntısında olmaları sizin mutluluğunuz mu oluyor?

"Biraz bekleyin, verilecek" denilen hak ettiklerimiz,

Biz öldüğümüzde gerçeğe dönüşüp, mezarımın üzerine serpilmek için mi "sabır" deyip duruyorsunuz?

"Çalışmalar devam ediyor, sabır" diyorsunuz..

"Biraz bekleyin", "sabır" ne demek?

Anlamak bunu, en zor olanı.

Yaşamın son demlerini, mutsuzlukla yaşar olduk ve...

YA SABIR!

 

MEHMET KAYALI

genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ