|
* * * * *
|
* * *
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar 6-7
Ey muhtrem vatandaşlarım, Ey kıymetli meslekdaşlarım; İşitin bu sözlerimi!... Çünkü daha evvel hiçbir yerde duymadınız, görmediniz, okumadınız! Bugüne kadar da hiç kimse bilemedi ya da söyleyemedi bu hakikâti…
600 küsûr sene hüküm süren saltanât döneminde; Osmanlı devletinin avam (reaya) sınıfı, padişahlarımızın kulu, kölesi idi. Kendisinin “Zillullah-ı fi’l-arz” olduğuna inanan padişahımız “urun kellesini!” dedikde; Kelime-i şahâdet bile getiremeden o zavallı kulun kellesi hemen oracıkda urulur idi!..
Cumhuriyet idâresi başladıktan sonra Türk Milleti; ATATÜRK sâyesinde padişahın kulu-kölesi olmakdan kurtuldu.
Hâkimiyet, bilâ kayd ü şart milletin oldu! Millet; kendi akıbetine, kendi istikbâline sâhip çıkdı. Hür bir fert ve müstakil bir yurtdaş olarak T.C devletinin bütün haklarından eşit olarak istifâde etmeye başladı.
Fikri hür, vicdânı hür, irfânı hür hâkim ve savcıları olan Cumhuriyet mahkemelerinde Kendini müdafaa etmek hakkını elde etdi.
En düşük dereceden devlet hizmetine giren bir vatandaş, Anayasamızdan neşet eden “kendini geliştirme hakkını” kullandı.
Devletin işcisi ve memuru olarak hem görevine devâm etdiler Hem de aynı zamânda yüksek tahsil yapdılar. Örnek mi? Devletde memur olarak çalışmaya başlayan Abdüllatif ŞENER ve Bekir BOZDAĞ bunlardan sâdece ikisi. Devletde maaşlı imamlık yapar iken birincisi siyâset, ikinci hukuk okudu.
Bekci ise şâyet okudu ve polis olabildi. Hemşire ise şâyet okudu ve doktor olabildi. İmam ise şâyet okudu ve avukat oldu. Kaymakam, vâli olabildi. Amele ise şâyet okudu ve mühendis olabildi.
Bunları yaparken de kimseden himmet, merhamet dilenmedi.
Çevrenizdeki konu komşuya bakarsanız buna benzer örnekleri sizler de görebilirsiniz.
Fakat İnanması pek zor olsa da Cumhuriyet idâresine geçiş, “Astsubay” denilen askerler üzerinde tam aksi yönde tesirler yapdı.
Osmanlı Ordusundaki haklarını “astsubaylar”, Cumhuriyet döneminde bir bir kaybetmeye başladılar.
İşde, Şimdi okuyacağınız Asubay Tefrikası’nın 6'ncı bölüm 7’nci kısımını teşkil eden bu makâlemizde inşallah
“Astsubay” denilen askerlerin ATATÜRK sonrası Cumhuriyetinde gasp edilen bir hakkından söz edeceğiz…
* * * * *
2016 senesine kadar Ordumuzu sevk ve idâre eden Genelkurmay Başkanlığımızın Bugün “astsubay” dediği askerleri; Deniz Kuvvetlerimizde nasıl kandırdığını burada belgeleri ile isbat etdik!
* * *
Hava Kuvvetlerimizde nasıl kandırdığını Burada belgeleri ile isbat etdik!
* * *
Kara Kuvvetlerimizde nasıl kandırdığını da Burada gene belgeleri ile isbat etdik!
* * *
“Subaylığa nakil edilmek şartı” ile 1951 senesinde Başbakan Adnan MENDERES’in 5802 sayılı kânun ile teşkil etdiği “astsubay” dedikleri askerlerin “Sicilen subaylığa terfi” edilmesi konusunda Genelkurmay Başkanlarımızın;
* * *
27 Mayıs’ın karanlık suratlı darbeci subaylarının 1967 senesinde tertip etdiği 926 sayılı kânun ile Astsubayların “tahsilen subaylığa terfi” hakkını TBMM’de nasıl da hâince gasp etdiğini belgeleri ile isbat etdik!
|
* * * * *
|
* * * * *
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm yedinci kısımını terkip edecek bu makâlemizde gene “Astsubay” ismi verilen köle askerlere atılan başka bir kazığı daha teşhir edeceğiz evvel Allah…
* * * * *
Bu makâleyi ben 2018 Kasım ayında yazmaya başladım. Fakat 2019 senesinin ilk ayı olan Ocak’da tamamlayabildim. 1076 sayılı kânun makâlemizin bu kısımının konusu. ATATÜRK’ün 92 sene evvel yapdığı bu kânunun 2019 senesindeki son durumunu görüyorsunuz aşağıda. Temiz bir kâlp ve iyi niyet ile bakdığımda; gözlerini dünyâya yeni açmış bebek mâsumiyetine bürünmüş bir kânun gördüm karşımda. Fakat Subay var ise şâyet mutlaka bir çapanoğlu vardır içinde dedim kendi kendime. Çünkü bugüne kadar bu kâide hiç değişmedi!.. Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince de gördüm ki Hakikâten şeytânî bir hile gizlenmiş bu kânunun içine… İşde; sûreti, bebek mâsumiyeti ile bize bakan bu kânunun 2019 Ocak ayındaki tâze ekran görüntüsü! Bu mâsum sûretin arkasında gizli olan şeytânî suratı da makâlemizin aşağıdaki bölümlerinde göreceksiniz.
1927 seneli bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” denilen askerlerin 2019 senesinde “astsubay” dediğimiz asker kişiler olduğunu hatırlatalım. Yeni adı ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun Yukarıdaki çerçeve içindeki ikinci maddesinin sarı boyalı kısımlarını okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Kânunun bu hükmü, içinde yaşadığımız 2019 senesinde de aynı şekilde yürürlükde!.. Fakat Uygulamaya bakdığımızda gedikli küçük zâbitlerin;
Ve dahi
O vakit burada durmak ve şu suâli sormak geliyor aklımıza;
Bu suâllerin cevaplarını bulmak için Kandırmacalar foliminin 1909-1910 senelerine ait makarayı oynatmamız gerekecek. Senelerin, şâhısların ve kânunların şâhidliğinde bir folim bekliyor bizi bugün, evvel Allah. Haydi, Eski Tüfek! Bu kadar tıraş, Zemheri ayında cilde zarar… Oynat bakalım şu folimi!...
* * * * *
Sene, 1910… Tıpkı 15 Temmuzcuların yapdığı gibi;
31 Mart Vak’asını bahâne eden zâbitân, siyâset ve münevver gürûhu Osmanlı Devletini evvelâ yıkdılar! Sonra da Meclis-i Mebusân’ı, Meclis-i Ȃyan’ı, askerini ve devletin tekmil teşkilâtını ele geçirdiler. Bu darbeciler; Kukla olarak oynatacaklarını iyi bildikleri Sultan Mehmed Reşad’ı da padişah tahtına oturtdular. Saltanât başı ve başkomutanımız Sultan Mehmed Reşad idi. 31 Mart darbecibaşı Müşir Mahmut Şevket Paşa; Meclisleri ilga edip kapılarına kilit vurmuş
Ve dahi Tertip etdiği bir nizamnâme ile Berrî (Kara) Küçük Zâbitliği (Asubaylığı) 1909 senesinde cebren ve hile ile ihdâs etmiş idi. Kara ordumuzda ilk kez “küçük zâbit” yetiştirmek üzere teşkil etdiği Dersaadet Küçük Zâbit Mektebi; İlk mezun 173 "kıdemli küçük zâbiti" "kıdemli çavuş" rütbesi ile 1911 senesinde vermiş idi.
Bir başka ifâde ile; 1909 senesine kadar Berrî (Kara) ordumuzda “küçük zâbit” denilen köle askerler henüz mevcut değil idi. Çünkü Osmanlı padişahları, ordumuzda böyle “ortada sandık” bir asker sınıfını asla isdemiyorlar idi.
* * * * *
1910 senesinde Osmanlı Devletinde iki kademeli bir meclis var idi;
1. Meclis-i Mebusân
2. Meclis-i Ȃyan
Bizim padişahlarımız girişdiği harblerde muvaffak olmak için saray müneccimlerinden medet umar iken Avrupa devletleri akıllı bilim adamları ve zâbitânı sâyesinde sanayi devrimini çokdan başlatmış Ve dahi Dünyâyı sömürmek için ölümüne bir yarışa başlamışlar idi. Bu yarış öyle acımasız bir hızla artarak devâm etdi ki. Aklı başında devlet adamları ve subaylar eşi benzeri görülmemiş bir harbin mukadder olduğunu görebildiler.
Bizim “mektebli” zâbitân heyetimiz ise;
Osmanlı Ordusunda tam anlamı ile bir cadı avı başladı. Zâten 31 Mart Vak’asından hemen sonra orduda müthiş bir tasfiye başlamış idi. Darbeciler, kendilerine karşı duran “mektebli” ve “kalın kafalı” dediği “alaylı” zâbitân heyetinin handiyse nıfsını ordudan tard etdiler. Geri kalan yarısının da rütbelerini tenzil etdiler. Tükenmiş Osmanlı Devletinin ölüsünü ele geçiren darbeci Mahmut Şevket Paşa ve dışarıdan beslemeli-feslemeli siyâsetciler, Başlamak üzere olan büyük harbe orduyu hazırlamak için peşpeşe kânunlar tertip etdiler. Ve bu kânunlar ile ordumuzda daha evvel mevcut olmayan iki yeni asker sınıfı teşkil etdiler;
1. Küçük zâbitlik
2. İhtiyât zâbitliği
İşde bugün biz burada ihtiyât zâbitliği kânununa kalem batıracağız inşallah.
* * * * *
Sözde 31 Mart Vak’asının efsane(!) komutanı Müşir Mahmut Şevket (KETHÜDAZȂDE) Paşa, Bu isyanı basdırmada gösderdiği kahramanlıkdan(!) dolayı hemen Harbiye Nâzırlığına terfi etdi.
1909 senesinde “küçük zâbitliği” icâd etmesinden aylar sonra Mahmut Şevket Paşa bu kez de 1910 senesinde Avrupa’dan aşırma yeni bir “zâbit” sınıfı teşkil etdi. İhtiyât zâbitliği ismini verdiği bu yeni zâbit sınıfının meclislerde kabul edilen sekizinci maddesi şöyle diyor idi;
1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununun, Yukarıdaki çerçeve içinde gördüğünüz sekizinci maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
İhtiyât Zâbitânı Kânununun yukarıdaki çerçeve içindeki dokuzuncu maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Aşağıda gördüğünüz sarı çerçeve içindeki kânun maddesinde gizli olan çok önemli iki husus var;
Birinci husus şudur;
İkinci husus da şudur;
Bu bilgiyi ilk defâ burada sizler duydunuz. Bir de bugün kimler ve nasıl yedek subay (ihtiyât zâbiti) oluyor, ona bakın hele! Bırak gâzi olanı, hele şehid olanı!.. 1927 senesinden beri askerliğini “er” olarak yapmış bir tek Genelkurmay Başkanı mahdumu var mıdır acap?
* * * * *
Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunun “küçük zâbit” ismi verilen askerleri 10 sene başarılı hizmetlerinden sonra 1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununa göre ihtiyât mülâzim sâni (asteğmen) oluyorlar idi. Bu uygulama, Osmanlı Devletinin teslim olduğu 1918 senesine kadar devâm etdi. Evvelâ teslim olan sonra da yıkılan Osmanı Devleti’nin mirâsı üzerine Cumhuriyeti kurduk ve ilân etdik. 600 küsûr seneden beri padişahın kölesi olan reaya, Cumhuriyet ile birlikde fikri hür, vicdânı hür ve irfanı hür birer yurtdaş oldu. ATATÜRK gibi nâmuslu, âdil, basiretli, haksever ve halksever bir devlet adamının kılavuzluğunda medeniyete yürüyen millet; Eğitim, sağlık ve adâlet gibi temel vatandaşlık haklarından eşit olarak faydalanmaya başladı. İnsan haklarındaki bu tekâmül ve inkişâfdan T.C Ordusunun askerleri de nasiblerini aldılar. 1927 senesinde TBMM, 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnunu meriyyete koydu. Aşağıda, bu kânunun birinci ve dördüncü maddelerini görüyorsunuz.
1076 sayılı kânunun yukarıda gördüğünüz birinci maddesini izah etmeye zannederim ki hâcet yok! Dördüncü maddesinin özeti de şöyle oluyor;
Her şey yerli yerinde… Kânunun muhtevasına bakdığımızda; 1910 seneli kânuna göre gedikli küçük zâbitlerin ihtiyât zâbitliğine terfi etmesinin daha kolay hâle getirildiğini görüyoruz. Bu kânundan neşet eden hakkını kullanan gedikli küçük zâbitlerin, ihtiyât mülâzımlığına terfi edildiğine dâir belgeleri Makâlemizin ilerleyen bölümlerinde fâş eyleyeceğiz.
* * * * *
Kurucu Reisicumhurumuz ATATÜRK, 1927 senesinde başka bir kânun daha meriyyete koydu. Mükellef askerlik hizmetini tanzim eden bu kânunun ismi Askerlik Mükellefiyeti Kânunu idi. Bu kânunun birinci maddesi şöyle diyor idi;
5802 sayılı Astsubay Kânununa göre; 1951 senesinden beri “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, işde tam da bu târife uymakdadır.
Netice itibârı ile; Bugün “astsubay” dediğimiz asker kişiler aslında 1927 senesinden beri efrâd (erât)’dır.
Yukarıda sizlerin de gördüğü üzere; Bu kânun, her erkek vatandaşın istisnasız olarak askerlik yapmasını emrediyor idi. Yeri gelmiş iken bir hakkı sâhibine teslim edelim. ATATÜRK’ün yapdığı bu kânunu ilk delen kişiler;
Ve dahi
ATATÜRK’ün hazırladığı bu kânunun en önemli tarafı da şudur; 1927 senesi itibârı ile T.C Ordusunda iki sınıf asker var idi. Bu kânuna göre “mükellef” askeri saymaz isek şâyet ordumuzda sâdece muvazzaf zâbit (subay) var idi.
* * * * *
Askerlik Mükellefiyeti Kânununun Türk askerlik mesleğine getirdiği yeniliklerden birisi de Bu kânunun onbirinci maddesinde söz edilen “gönüllü askerlik” idi. Buradaki “gönüllü askerlik”, ABD ordusunun bugün uyguladığı “gönüllü” (enlisted) askerliğin ta kendisi idi.
* * * * *
ATATÜRK dönemi Türk Ordusunda askerlere verilen haklar sürekli olarak inkişâf etdi. Cumhuriyetin kurucu irâdesi; Askerlik mesleğini câzip hâle getirmek için askerlere peşpeşe yeni haklar ve terfi fırsatları verdi. 1927 senesinde gedikli küçük zâbitâna, ihtiyât zâbitânı olma hakkını vermişler idi. 1932 senesinde bu kez de Bir kısım gedikli küçük zâbitâna askerî memurluğa nakil hakkı verildi.
1931 sayılı bu kânun ile; Sıhhıye, Nalbant, Müzika, Tüfekci Ve emsâli meslek mensubu gedikli küçük zâbitler, yedinci sınıf ihtiyât askerî memurluğuna nakil edildi.
(T)B.M.M Yüksek Reisliğine takdim etdiği kânunun esbâb-ı mucibesinde Başvekil İsmet (İNÖNÜ) şöyle dedi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu Ve dahi 1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler, ihtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler. İşde; Bu gedikli küçük zâbitândan piyade gedikli başçavuş Hüseyin oğlu M. Kemal’in İhtiyât asteğmenliğine terfi etdiğine dair Reisicumhur M. Kemal ATATÜRK’ün 1937 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1932 senesine vâsıl olduğumuz günlerde; ATATÜRK sonrası Cumhuriyetini idâre eden eşhâs şunlar idi;
ATATÜRK vefat etdikden bir ay sonra TBMM, aşağıda gördüğünüz kânunu kabul etdi. Bu kânun;
Ve dahi
Gedikli küçük zâbitlere verilen ihtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını bir kerte daha ileriye götürdü.
Önceki kânunlara göre “asteğmen” rütbesine nakil edilen gedikli küçük zâbitler; Bu kânunun meriyyete konulması ile bir rütbe yukarıdan olmak üzere artık “yedek teğmen” rütbesine nakil edilecekler idi.
Bu kânundaki “gedikli erbaş” tâbiri dikkatinizi çekmişdir. Gedikli küçük zâbitlikden bahseder iken “gedikli erbaş” nereden çıkdı diye haklı bir suâl sorabilirsiniz. Bunun sebebini öğrenmek için Çünkü Asubay isimli makâlemizi okumanızı tavsiye ederim. Bu, birinci husus...
İkinci hususa gelince; Bu kânunun kabul edilmesinin asıl maksadı; Ordumuzun “mükellef asker” sınıfına dâhil olan “gedikli küçük zâbit” tâbirini “gedikli erbaş” olarak değişdirmek idi. Bunun ise uluslararası andlaşmalardan kaynaklanan haklı bir gerekcesi var idi. Çünkü Napolyon’un 1798 senesinde mükellef (mecburî) askerliği ihdâs etmesinden buyana Askerlik “mükellef ve “muvazzaf” olmak üzere iki sınıf hâlinde teşekkül etmeye başlamış idi. Devletimizin taraf olduğu milletlerarası andlaşmara göre de askerlik iki sınıf olarak tekâmül etmiş idi. Bu andlaşmalardan birisi de 1929 Cenevre Sözleşmesi idi. Bu sözleşmeye göre harp esirlerine yapılacak muamele konusunda askerler iki sınıf hâlinde tasnif ediliyor idi. Bu asker sınıfları şunlar idi;
1949 senesinde teşkil edilen Ve dahi Türkiye’nin 1952 senesinde taraf olduğu NATO’ya göre de askerler yukarıda görülen iki sınıf hâlinde tasnif ve tefrik edilir. Bugün bizim ordumuzdaki “muvazzaf astsubay” ismi verilen Ve dahi Bu andlaşmalara göre aslında “mükellef asker” sınıfına dâhil olan uyduruk asker sınıfının kânunsuz oluşu, Hem de Anayasa’ya göre kânunsuz oluşunun temel kaynağı da işde, gene bu milletlerarası andlaşmalardır.
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için; Ve dahi Beterin Beteri isimli makâlelerimizi okuyunuz.
3543 sayılı bu kânun için Başvekil Celal BAYAR’ın (T)BMM Yüksek Reisliğine takdim etdiği mucip sebep ise şöyle idi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu Ve dahi 1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler, İhtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler. İşde; Bu gedikli küçük zâbitândan piyâde gedikli başçavuş Eyüğ oğlu Ahmet AKINERİ’nin Yedek piyâde teğmenliğine terfi etdiğine dâir Reisicumhur İsmet İNÖNÜ’nün 1944 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1950 senesi Mart ayına vâsıl olduğumuz günlerde devletin başında aşağıdaki devlet adamları oturuyor idi.
Bingöl milletvekili Feridun Fikri DÜŞÜNSEL, 18 Şubat 1950 Cumartesi günü TBMM’ye bir kânun teklif verdi. “Gedikli” olarak söz etdiği askerler hakkında verdiği kânun teklifinin gerekcesi de şöyle idi;
Fikri DÜŞÜNSEL’in yuvarladığı bu kânun teklifine, Dönemin Başbakanı Şemsi GÜNALTAY yolda bulmuş gibi sevindi. Hemen bir dilekce yazdı.
* * * * *
* * * * *
Ve Başbakan GÜNALTAY, bu bu dilekcesini aşağıda gördüğünüz “gerekce” ile BMM’ye arz etdi.
* * * * *
Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın bu dilekcesi aslında; “Gedikli” dediği köle askerlerin 1950 senesindeki perişân hâlini gösderen iyi bir itirâfnâmedir. Aynı zamânda burada dikkat çeken çok önemli husus da şudur. Bu tasarının gerekçesinde, “gedikli erbaş” dedikleri askerlere; 1910 senesinde Padişah Sultan Mahmud Reşad Ve dahi 1927 senesinde ise 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesi ile Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün verdiği, “İhtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkının” iptal edildiğine dâir bir tek kelime dahi yokdur. 1076 sayılı kânunun dördüncü maddesinin iptâl edilmesi tam anlamı ile 5619 sayı ile kânuna aykırıdır. Netice itibârı ile; 5619 sayılı kânunun 29’uncu maddesi ile iptal edilen “gedikli erbaşların” “Yedek ihtiyât zâbitliği ve yedek ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını” iptal eden devlet adamları ve subaylar; Hem Padişah Sultan Mahmud Reşad’ın irâdesine Hem de Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün bu karârına meclis çatısı altında ihânet etdiler.
Zâbit ile nefer arasında “ortada sandık” bir asker sınıfı olarak teşkil edilen “kara küçük zâbitler”; Mektebden mezun oldukları 1911 senesinden, harbin sona erdiği 1920 senesine kadar geçen 10 senede Zâbitimizin yerine ölmesi için neferimiz ile birlikde cephenin en önünde harbe sürüldü.
Fakat Harb sona erdikden sonra Genelkurmay Başkanlığımızın beyaz subayları; Kara küçük zâbitleri kullanılmış kağıt mendil gibi bir kenara atdılar. Ve 1950 senesine vâsıl olduğumuz günlerden bir günde de “Gediki erbaş” isimini verdikleri kara küçük zabitlerin “yedek subaylığa terfi hakkını” işde böyle gasp etdiler.
* * * * *
1/732 sayılı Gedikli Erbaş Kânûn tasarısının 40’ncı maddesi olarak meclise gelen Ve fakat Millî Savunma Komisyonunun 29’uncu madde olarak aynen tâdil etdiği bu madde, Hiçbir gerekce gösderilmeden meclisde kabul edildi. Hem de bu celseye katılan 242 vekilin tamâmının reyi ile…
Bu tasarıdaki 29’ncu maddede söz edilen 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesinin ne olduğunu Bu maddeye kabul reyi veren 242 vekilden acaba kaç dânesi biliyor idi? Çünkü Bu kânun tasarısı için yapılan meclis müzâkerelerinde “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilen askerlerin “Yedek ihtiyât zâbit” ve “yedek askerî memur” olma haklarının iptal edildiğine dâir olmak üzere bir tek cümle bile söz edilmemiş!
* * * * *
Bingöl milletvekili hukukcu Feridun Fikri DÜŞÜNSEL’in teklif etdiği Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın meclise arz etdiği Ve dahi BMM’nin 1950 senesinde kabul etdiği 5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânununun 29’uncu maddesi şöyle diyor idi;
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Sene 1953… Birinci “demir gırat” hükümeti devr-i icraatının üçüncü senesine vâsıl olmuş idi… Yarısı okuma yazma dahi bilmeyen “seçmen” vatandaşımız; Kendilerini idâre etmesi için devleti, aşağıda gördüğünüz şu “devlet adamları”nın ellerine teslim etmiş idi.
TBMM, 10 Temmuz 1953 Cuma günü ictimâ eyledi. Gündem; Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşlara “yedek subaylık” hakkı verilmesi idi.
* * * * *
Bu rezil durumu ilk fark eden kişi Muğla vekilimiz Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU idi. Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşların, Askerlik mükellefiyetini “yedek subay” olarak yapması için bir kânun teklifi hazırladı. Ve bu kânun teklifi hakkında 1953 senesi 10 Temmuz’da o mübârek Cuma günü söz aldı.
Kore harbine iştirâk etmiş gâzi ve aynı zamânda emekli bir subay olan Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU; Konuşması esnâsında “yedek subaylık” konusunda meclisde şu sözlerini târihe şerh düşdü;
Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU’nun konuşmasından sonra Aynı konuda başka bir vekil meclisde söz aldı; Ahmet Rıfat ÖZDEŞ. Kırşehir vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de emekli deniz subayı idi…
Bu vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de “Yedek subaylık” konusunda şu hakikâtleri târihe şerh düşdü;
Bu can yakıcı hakikâti de Meclisde söylendiği günden bugüne kadar geçen 66 sene sonra İlk defâ işiten de bu makâleyi okuyan sizler oluyorsunuz!
* * * * *
Seneler, 27 Mayıs darbesine üç’ü gösderiyor idi!.. Cumhurbaşkanı Mahmut Celâl BAYAR ve Başbakan Adnan MENDERES’in idâresindeki hükûmet, Coni’nin kucağına oturmuş, Zengin daha zengin olur iken Fakir, kuru soğana muhtaç olmuş idi. Vatandaş, akşam sofrasına ne koyacağını kara kara düşünür iken TBMM’de 1957 senesi bütçesi müzâkere ediliyor idi.
Fakat ATATÜRK’den sonra ordumuzda yedek subaylık;
Ve dahi
Hattâ bu konuda vekiller TBMM’de birbirlerine girdiler. 1957 senesine geldiğimizde TBMM’de mide bulandıran bir iddia ortaya atıldı. 1957 senesi bütçesi için hazırlanan 6937 sayılı kânunun müzâkeresi esnâsında söz alan milletvekili Salâhattin TOKER, Başvekil Adnan MENDERES’in oğlunun askerliğini “yedek subay” olarak yapdığını söyledi. Üsdelik askerlik(!) süresi içinde Başvekilin oğlu, kıt’aya hiç gitmedi. Ve bu iddia karşısında şaşkın tavuğa dönen Başvekil Adnan MENDERES, dut yedi bülbül oldu!..
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Maşşallah! Allah, kem gözlerden esirgesin… 27 Mayıs subay darbesinin hemen ertesinde Evinden picaması ile kaldırılıp getirilen Cemal Aga, Darbeci subaylarımızın teşkil etdiği darbe hükümetinin nerede ise “herşeyi” oldu.
ATATÜRK; 1927 senesinde Askerlik Mükellefiyeti Kânununu yapdı. Bu kânun ile, her erkek vatandaşa istisnasız olarak askerlik yapmak görevi verdi. Bu kânunun birinci maddesinde aynı zamânda ATATÜRK, şöyle dedi; Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir. Bu cümle ile ATATÜRK, T.C ordusunda iki sınıf asker olduğunu emretdi;
Fakat 27 Mayıs darbesini yapan Coniperestiş karanlık suratlı subaylarımız, ATATÜRK’ün bu emrini de ayaklar altına aldı. Darbeyi yapdıkdan daha bir sene bile geçmeden bir kânun tertip etdiler. 211 sayılı bu kânuna TSK İç Hizmet Kânunu ismini verdiler. Ve bu kânunun 199’uncu maddesi ile 1111 sayılı Askerlik Mükellefiyeti Kânununun birinci maddesindeki “Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir” hükmünü iptal etdiler.
* * * * *
Böyle bir kalpazanlığı da dünyâda yapan tek ordu, ne yazık ki sâdece ve hâlâ bizim ordumuzdur. Dünyânın bilmem kaçıncı ordusuyuz diye çemkirip caka satan beyaz subaylarımıza sesleniyorum; Ahlâk, akıl, vicdân, iz’an ve şeref sâhibi iseniz şâyet çıkın ortaya! Ve dahi Bu sahtekârlığı Eski Tüfek'e izâh edin!..
* * * * *
Yemen yolu çukurdandır Zenginimiz bedel verir
* * * * *
Kurşun atanın da kurşun yiyenin de bir olduğu 1994 senesine vâsıl olduk, vesselâm!.. Türkiye, ilk defâ olmak üzere dişi bir başbakana teslim edildi. Daha doğrusu, babası Çoban Sülü etdi. Üsdelik hem Amerikan ve hem de Türk vatandaşı olan bir dişiye… Başbakanı olduğu devleti kasdederek; “Dünyânın son sosyalist devletini yıkdık” diyecek kadar küstahlaşan Hallüsinasyoncu Tansu UÇURAN ÇİLLER;
Bunları yapar iken de laf olsun torba dolsun diye “her aileye iki anahtar” veriyor(!) idi. Başbakan Tansu UÇURAN ÇİLLER bunları yapar iken Tosuncuklarından birisi olan büyük oğlu Mert UÇURAN ÇİLLER de Deniz Kuvvetlerinde “yedek subay” dümeni ile “askerlik” yapıyor idi!.. Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER, SAS kursuna katıldı. Fakat derslere bile girmeden kursu birinci olarak tamamladı. Çünkü; Bu kursu veren denizci yavşak subaylar; kursu birinci olarak tamamlayan “astsubayın” hakkını yediler. Ve Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER’i birinci yapdılar. Mert UÇURAN ÇİLLER iki kere bile denize dalmadan SAS olmuş idi de!..
Peki, Yedek subay Mert, hakikaten askerlik yapıyor mu idi?.. Bu suâlin cevâbını bulmak için; 1994 senesinin “% 10’cu” vekillerin ihâle kovaladığı TBMM’ye kadar şöyle bir uzanmamız gerekecek. Rize milletvekiki Ahmet KABİL 06 Ekim Perşembe günü meclise bir soru önergesi verdi. Bu önergenin iki ve üçüncü sırasındaki sorular oldukca câlib-i dikkat idi.
Mükellef askerlik için Askerlik Şubelerine müracaat eden bu çocukların sınıflandırılmasının Bilgisayar ile yapılıp yapılmadığını anlamak isdeyenlerin işi zor değil. Aşağıda gördüğünüz sarmaş dolaş kuzu sarması misâli şu resimlere bakın, yeterli…
* * * * *
İkinci bin yılın birinci senesine vâsıl olduğumuz günlerde Devletimizin muhterem idâre heyeti aşağıda gördüğünüz şu zevâtdan mürekkep idi…
İslamköylü Çoban Sülü; Föterini alıp 6 defâ gitmiş Fakat yedinci defâ gelişi muhteşem olmuş idi. Ve dahi Bu seferinde devletin en yüksek makâmı olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna köskelmiş idi. Ülkemiz; devletin, devlet politikası olarak adam öldürdüğü günlere düşegelmiş idi…
Çoban Sülü ve sözde Kıbrıs Fâtihi Karaoğlan ECEVİT kafa kafaya verdiler Ve 4551 sayılı kânun ile Askerî Cezâ Kânununda ve diğer kânunlarda geçen; “Başgedikli", "Gedikli" ve "Küçük Zabit" ibarelerini "Astsubay" olarak değiştirdiler.
Fakat Aynı kânunlarda geçen “gedikli küçük zâbit” ibâresine dokunamadılar!.. Bunu yapmak için meclisde kimin nasıl kıvırtdığını öğrenmek için de Yalancının Mumu’nu tıklayın yeter.
* * * * *
2019 senesinde ilk günlerini idrâk etdiğimiz Zemheri ayının şu günlerde kendi hükümünü sürdüğü gibi; 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun aşağıda gördüğünüz ikinci maddesi Ve dahi Bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” ibâresi bugün de aynı şekilde kendi hükümünü sürüyor...
Hukuken mevcut olsa da Yedek Askerî Memurlar ordumuzda bugün artık fiilen yok! Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince Bebek mâsumiyeti ile size bakan şu kânunun içine şeytânî bir hile gizlendiğini şimdi görebildiniz mi?..
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
|
Temiz iş 6 ayda olur, evlat! der idi, rahmetli Hacı Süleyman dedem! Hakikâten pek hasiyetli, çok hikmetli bir darbımesel imiş meğerse!..
Asubay Tefrikası 6’nın beşinci kısımını, 12 Şubat 2018 Pazartesi günü Eski Tüfek’de yayınlamış idik!
Mütemmim ve müteakip kısımı olan Asubay Tefrikası'nın bu altıncı kısımını da Mart ayında yayınlamayı tasarlamış idim!
Fakat olmadı bir türlü! Harcıâlem cinsinden yerli dizi değil ki bu, hergün beş bölüm birden üfürüverelim.
Yüce Allah’ın konuşmayı değil de okumayı emretmesinde, Anlayanlar için elbetde sayısız hikmet vardır. Bu sebepden dolayı mukaddes kitabımızda müminlere rabbimiz, şöyle seslenir; (Seni yaradan rabbinin adı ile) “oku!”
Allah’ın bu emirinden aldığım ilham ile yazdığım bu makâle, Temiz bir iş oldu mu, olmadı mı, onu siz okuyanlar söylesin gayrı!
Lâkin, cennet mekân Hacı Süleyman dedemin dediği ayniyle vâki oldu...
* * *
Asubay Tefrikası'nın altıncı bölüm altıncı kısımını terkip eden bu makâleyi de Ben Şükrü IRBIK, 6 ayda ancak tertip edebildim!
|
* * *
Bu makâlemiz ile aslında hiçbir alâkası yok! Lâkin Yukarıdaki sarı çerçevede Cumhurbaşkanlığı seçiminden bahsetdiğim için Şu tesbiti yapmaya mecburum; TBMM ve bütün millet huzûrunda “nâmusu ve şerefi” üzerine içdiği andına, “Cumhurbaşkanı sıfatı ile” diyerek başladı.
Fakat İçdiği bu andın ardından bir dakika sonra gazetecilere döndü ve şöyle dedi; Bana başkan deyin! ” Fesuphanallah! Daha düne kadar sen, " Reyis " değil mi idin Allah aşkına?.. Falcı değilim! Lâkin, Perşembenin geleceğini Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, Çarşambadan gördüm bile!.. Haydi bakalım! Hiç de olacak gibi görünmüyor da!.. Gene de temenni etmesi bizden. Hepimiz için hayırlı olur inşallah!
|
* * *
“Astsubay” dedikleri biz uyduruk ve köle askerlerin aldatılmasını anlatmak için yazdığımız Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm beşinci kısımında; Asubayların, “subaylığa sicilen terfiini” kösdeklemek için Genelkurmay Başkanlığındaki beyaz subaylarımızın piyasaya sürdüğü elvan türlü fitne kânunları Ve Tertip etdiği akla ziyân Ali-Cengiz oyunlarını dosda-düşmâna teşhir eylemiş 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile; 1951 senesinde “astsubay” dedikleri biz asker kişilere verilen “subaylığa sicilen nakil” hakkını Sonraki senelerde tertip etdikleri aşağılık ve fitne kânunlar ile Nasıl da kıymık kıymık gasp etdiklerini belgeleri ile isbat etmiş idik!
|
* * * * *
* * * * *
Asma sakal, dikme dudak, kırpma burun, boyama bıyık, ekme saç, takma kirpik, çizme kaş! Hâsılı yalan-dolan işler...
Asubay olmak ile iftihâr eden, ordusuna hizmet etmekden gurur duyan; asubay olmak şöyle dursun, İnsan olmak hasebi ile kendisine yapılan
Ve dahi
Devletimizi ve ordumuzu kimlerin tahakküm altına aldığını, ele geçirip sömürdüğünü Ve dahi Devlet erkini kendi menfaatleri doğrultusunda Nasıl da ahlâksızca ve hovardaca kullandıklarını öğrenmek isdeyen kadirşinas vatandaşlarımıza sesleniyorum; Oku!
* * * * *
* * * * * Ey Âdemoğlu âdem!
Ya da
Böylece hem bu hikâye ve şiirin tamâmını bir iki sâniye içinde yorulmadan okuyup bitirirler... Hem yarım yamalak okumak ile makâlemizi mundar etmezler, Hem de pek kıymetli vakitlerini israf etmemiş olurlar!
* * * * *
* * * * *
Milâdî takvim 1953 senesini gösderir iken İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti hâlâ görevde idi. Millî Savunma Bakanı değişen hükûmetin idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan müteşekkil idi.
1953 senesinde TBMM’nin kabul etdiği aşağıda gördüğünüz 6137 sayılı kânun ile; 9 senelik mecburî hizmetini tamamladıkdan sonra istifa ederek ordudan ayrılan asubaylar, “Yedek asteğmen” veya “sekizinci sınıf askerî memur” nasbedilecek idi.
Fakat İnatcı katır gibi ayak direyen Genelkurmay Başkanlarımız, TBMM’ye isyan bayrağı çekdi ve kânunun bu emrini hiçbir zamân tatbik etmedi.
* * * * *
1957 senesine vâsıl olduğumuz günlerde; İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti gene hâlâ görevde idi. Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı foter şapkalarını giymiş ve evlerinin yolunu tutmuş, Orgeneral İsmail Hakkı TUNABOYLU yeni Genelkurmay Başkanı sıfatı ile bıldır göreve başlamış, Başbakan Adnan MENDERES aynı zamânda Millî Savunma Bakan Vekili de olmuş, Ve dahi 1956 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan müteşekkil idi.
* * * * *
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânununu TBMM, 1951 senesinde meriyyete koymuş idi. Bu kânuna göre, 9 senelik mecburî hizmetini tamamlayan asubaylar, teğmenliğe nakil edilecekler idi. Fakat Genelkurmay Başkanlığımız, bu hakka sâhip olan astsubayları teğmenliğe nakil etmedi. 6137 sayılı kânunu da TBMM, 1953 senesinde meriyyete koydu. Bu kânuna göre 9 senelik mecburî hizmetini tamamladıkdan sonra istifa ederek ordudan ayrılan asubaylar, “Yedek asteğmen” veya “sekizinci sınıf askerî memur” nasbedilecek idi. Fakat Genelkurmay Başkanlığımız, bu kânunu da tatbik etmedi. Kabul etdiği kânunlar ile TBMM’nin asubaylara verdiği hakları Genelkurmay Başkanlığımız bir bir gasp ederken günler geldi geçdi, Ve dahi Târih geldi dayandı 27 Mayıs 1960 Cuma gününe... İktidara geldiği 1950 senesinden beri Başbakan Adnan MENDERES’e Kendisinin terfi etdirdiği Coniperestiş subayları gizliden gizliye darbe hazırlıyorlar idi. Bu gizli darbe hazırlığı; Tıpkı 2016 senesi Temmuz ayının 15’indeki mübarek bir Cuma günü zuhûr eylediği gibi, 1960 senesi Mayıs ayının 27’sinde, gene mübarek bir Cuma günü koku verdi…
27 Mayıs darbesini ordu içindeki bir avuç küçük rütbeli subay tertiplemiş idi. Yüksek rütbeli subayları ya ikna, ya hapis, ya da yurtdışına sürgün etmişler idi. Darbeci subaylar, 1 saat içinde devletin önemli mevkiilerini hemen ele geçirdiler.
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü saat 04;30’da darbe beyannâmesini O dâvudî sesi ile radyoda okuyan Kara Piyâde Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ, şöyle demiş idi; “Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine tamamıyla riayettir.”
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü Türkiye’de hükûmetin manzara-i umumiyesi, maşşallah, Allah nazardan saklasın, Sakın ha! Foto-şaka filân zannetmeyiniz lutfen!.. Tam da aşağıda gördüğünüz gibi; Altısı bir yerde ve fakat dördü aynı kişi olan “berrî” şu üç orgeneralden müteşekkil idi.
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü sabahın seher vakinde T.C. Devletinin üzerine çöreklendiler Ve dahi TBMM dâhil olmak üzere devletin bütün dâirelerini cebren ve hile ile işgal edip ele geçirdiler. Cumhurbaşkanı ve başbakan sıfatına ilâve olarak Kara Kuvvetleri Komutanlığından emekli “Aga” Cemal GÜRSEL aynı zamânda; Millî Birlik Komitesi Başkanı ve TSK Komutanı makâmlarını da cebren ve hile ile şereflendiriyor(!) idi.
* * * * *
Millî Birlik Komitesi ismi ile teşkil etdikleri hükûmet ile Darbeci subaylarımızın ilk yapdığı şey; Kendilerinin ve yedi göbek sülâlesinin istikbâlini teminât altına alan şu kânunları çıkartmak oldu.
* * * * *
Amerika’dan besleme karanlık suratlı ve darbeci subaylarımızdan mürekkep Millî Birlik Komitesi;
Bu kez de yeni bir Anayasa hazırlamak için kolları sıvadı.
İşde biz, makâlemizin bu kısımında bugün; Darbeci subaylarımızın kendilerine ballı imtiyâzlar kotardığı 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile "Astsubay" dedikleri biz köle askerlere 1967 senesinde atdığı kazıkları ilk kez olmak üzere fâş eyleyeceğiz, inşallah!
* * * * *
27 Mayıs subay darbesinin yapıldığı târihden buyana tam 7 sene güzerân eylemiş idi. Cumhurbaşkanı; Kara Kuvvetleri Eski Komutanı “Aga” Cemal GÜRSEL, Başbakan; Mülkiyeli Suat Hayri ÜRGÜPLÜ, Millî Savunma Bakanı; Mülkiyeli Hasan DİNÇER, Genelkurmay Başkanı; Orgeneral Cevdet SUNAY idi.
Cârî mevzuâtımızın “astsubay” olarak tesmiye etdiği köle askerlerin “subaylığa tahsilen nakil” edilmesini yasaklamak için Genelkurmay Başkanlığımız maymuncuk olarak bu kez de Kendi tertip etdiği 926 sayılı TSK Personel kânununu kullandı. Asubaylara atılan bu yağsız ve çifte kazıkları fâş eylemeden evvel Bu darbe kânunu hakkında bir iki kelâm etmeliyim. Çünkü öylesine netâmeli ve şâibeli bir kânun ki... Daha TBMM’de kabul edildiği gün tefessüh etmeye başlamış!.. Üsdelik yapdıkları bu kânundan darbeci subaylarımızın kendileri bile memnun kalmamış. 27 Mayıs darbeci subaylarının hazırlayıp 1967 senesinde meriyyete koyduğu 926 sayılı TSK Personel Kânunundan evvel “Subay” ve “astsubay” olarak tesmiye edilen asker sınıfları, aşağıda gördüğünüz kendi müstakil kânunlarına tâbi idi.
Bu asker sınıflarından;
* * * * *
926 sayılı TSK Personel Kânunundan evvel hazırlanan ilk TSK Personel kânunu, Gene aynı isim ve fakat 762 kânun sayısı ile 20 Nisan 1967 târihinde meclis gündemine geldi. Fakat daha meclisde görüşülemeden kadük oldu.( M. Meclisi B: 89, 20.4.1967, O: 1) 926 sayılı TSK Personel Kânununun; TBMM gündemine gelmesi, müzâkere edilmesi ve kabul edilmesi hakkında dikkat çeken şu bilgileri verelim.
926 sayılı ve TSK Persenel Kânunu isimli kânunun meclis müzâkeresi o kadar uzun süre devâm etdi ki... Meclisde görüşmelerin başladığı gün;
Ve dahi
Bu kânunun kabul edildiği günü göremedi. 926 sayılı kânunun TBMM’de kabul edildiği 27 Temmuz 1967 Perşembe günü ise devletin başında şu adamlar oturuyor idi.
Başbakan; İslamköylü ve barajlar kralı nâmı ile mâruf Çoban Sülü, Millî Savunma Bakanı; Mülkiyeli Ahmet TOPALOĞLU, Genelkurmay Başkanı; Gelmiş geçmiş en nobran ve en kalın kafalı Genelkurmay Başkanı olarak nâm salan Orgeneral Ahmet Cemal TURAL idi.
* * * * *
926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısını görüşmek üzere TBMM, 09 Temmuz 1965 Cuma günü ilk kez içtima eyledi. 143 sayılı Birleşimde söz alan Tokat vekili hukukcu Ali DİZMAN, TSK Personel Kânun tasarısının temel hedeflerini şu sözleri ile tasrih etdi;
Aynı birleşimde söz alan Erzurum vekili aşağıda gördüğünüz Şerafettin KONURAY ise, TSK Personel Kânun tasarısının temel hedeflerini şu muhteşem(!) sözleri ile özetledi;
Gömlek değişdirir gibi parti değişdiren harbiye kaçkını Şerafettin KONURAY’dan sonra Millî Savunma Komisyon Sözcüsü sıfatı ile gene harbiye kaçkını olan başka bir subay aldı sazı eline;
İsmail SARIGÖZ, Genelkurmay Başkanlığı yapmış emekli subaylara, yabancı memleket dediği Amerika’nın verdiği hakların verildiğini gurur ile söyledi. Fakat Amerikan ordusunda “astsubay” isimli bir asker sınıfı olmadığından ise tek kelime dahi söz etmedi.
Millî Savunma Komisyonu 926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısı hakkında şöyle bir rapor hazırladı;
* * * * *
Şimdi, kıymetli meslekdaşlarım ve muhterem okuyanlar; 926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısını görüşmek üzere 09 Temmuz 1965 Cuma günü meclisde başlayan Ve dahi Asubay denilen köle askerlerin “subaylığa tahsilen nakil” edilmesini düzenleyen 14’üncü madde hakkında 143’üncü birleşimde cerâyan deden konuşmaları “zamân, olay ve şahıs” silsilesinde resimli olarak tek tek verelim Ve dahi Kim, ne demiş, bir görelim hele;
Açılma saati: 14,37 BAŞKAN; Başkanvekili Nurettin Ok
* * * * *
* * * * *
14 Temmuz 1965 Çarşamba günü icrâ edilen 145’inci birleşimde TBMM, 926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısının 14’üncü maddesini ikinci defâ görüşmeye başladı. Birleşimin başkanı Konya vekili Mekki KESKİN’in burada yapdıklarına ve söylediklerine lutfen dikkat ediniz.
13.— Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel kanunu tasarısı ve Geçici Komisyon raporu (1/805) (S. Sayısı : 1031) 366:404,422:425
BAŞKAN; Başkanvekili Mekki KESKİN (Konya)
* * * * *
Meclisdeki müzakereye kısa bir ara vermeye ve yeri geldiği için şu tesbiti yapmaya mecburum; Kıymetli meslekdaşım Emekli Deniz Asubayı Aydın KULAK şöyle demiş idi; “Subay darbeleri asubayları iki kere vurur!” 926 sayılı kânuna bakdığımızda; 27 Mayıs subay darbesinin asubayları değil iki kere, en az 4 kere vurduğunu görüyoruz. Bu darbelerden üçünü yukarıdaki sâdece şu 14’üncü maddede görüyorsunuz.
Bunlar;
1. Tahsilen subaylığa nakil edilemez darbesi,
2. Askerî hâkim ve savcı olamaz darbesi,
3. Muharip sınıfa nakil edilemez darbesi.
Bu senelerde;
* * * * *
* * * * *
Birleşim: 145’den;
* * * * *
Konya Vekilimiz Rüştü ÖZAL’ın yukarıda gördüğünüz bu ümidini, Yüce Senato kısa zamânda içinde ümitsizliğe tahvil etdi. Üyelerinin hemen hepsinin 27 Mayıs darbeci subayları olan “Yüce(!) Senato”, Bu meşhur 14’üncü maddeyi, iki milletvekilinin kumpas ile kabul etdirdiği şekli ile aynen kabul etdi.
* * * * *
Cumhuriyet Senatosu ismini verdikleri arpalıkda bakınız, 27 Mayıs’ı tertipleyen darbeci subaylarımızdan kaç kişi var idi. Bu çizelgeyi hazırlayan gerzek şahıs, "toplam" sayıyı yanlış yazmış! Toplam sütunu altında 34 olarak yazılan darbeci subayların "toplam sayısı" 64 olacak.
* * * * *
* * * * *
27 Mayıs darbeci subaylarımızın hazırladığı 1961 Anayasası;
Diye avaz avaz bağırır iken,
* * * * *
Aynı 27 Mayıs subay darbesi neticesinde Meclisimizi cebren ve hile ile ele geçiren Birisi darbeci subay bozması, birisi de hukukcu müsvetdesi nevi şahsına münhasır iki vekilin TBMM’de kurduğu âdi ve alçak bir fitne kumpası işde, böyle tıkır tıkır işledi. Ve dahi Üniversite mezunu bütün vatandaşlarımıza bu kânunun verdiği hak, sâdece astsubaylara yasak edildi. Darbeci subaylarımız 27 Mayıs darbesini kişi hak ve özgürlüklerini sınırlayan bütün “engelleri kaldırmak için” yapmış idi.
Fakat 926 sayılı kânununu piyasaya süren aynı darbeci subaylarımız, Astsubay dedikleri köle askerlerin “subaylığa tahsilen nakil” hakkını; Hem Meclisde kurdukları alçak bir kumpas ile Hem de aşağıda gördüğünüz “iki hecelik bir kelime oyunu” ile işde, böyle “engelledi.”
* * * * *
Kıbrıs Barış Harekâtının ertesine vâsıl olduğumuz senedeyiz şimdi... 27 Mayıs’ın darbeci subayları Başbakan Adnan MENDERES’i idam etmiş, Türkiye’de böylece “demokrat” dönemi sona ermiş, Bu kez de Çoban Sülü ile “demir gırat” dönemi başlamış idi... Devletimizin başdan aşağı değişen idâre heyeti şu kişilerden mürekkep idi.
Ülke idâresinde iki subay var idi; Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı... Bu senenin bir hususiyeti daha var; 1975 olayları... Yan ödemeler konusunda kendilerine yapılan haksızlığı ve kalleşliği kabul etmeyen astsubaylar ve hanımları; Büyük şehirlerin meydânlarda polisler ile iki kere köşe kapmaca oynamış idi.
Birincisi; Kıbrıs Barış Harekâtından dört sene evvel, 1970 senesinde,
İkincisi ise Kıbrış Barış Harekâtından bir sene sonra, bu sene...
* * * * *
Başbakan Adnan MENDERES'in astsubaylara 1951 senesinde verdiği "sicilen subaylığa nakil” hakkını Bugüne kadar ele ele veren Genelkurmay Başkanları ve Millî Savunma Bakanları gasp etmiş idi. Yarım yamalak da olsa 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile Astsubay dedikleri köle askerlere 1967 senesinde “tahsilen subaylığa nakil” hakkı verilmiş idi. Şimdi de sırada astsubayların “tahsilen subaylığa nakil” hakkını gasp etmek var idi.
Evvelâ asubay okullarına girip asubay olmuşlar, Kâbiliyetlerine ve zekâlarına biçilen uyduruk asubaylık gömleği dar gelince de Kendi parası ile okuyup üniversite diploması almışlar idi. Ellerindeki diploma ile bir şeyler yapmak isdeyen asubaylar bu kez de Kendi şehirlerinden vekil seçip meclise gönderdikleri siyâsetcilerin kapısını aşındırmaya başladılar. Subay olmayı kafasına koyan yüksek kâbiliyetli Türk asubaylarını Subaylarmızın bugüne kadar tezgahladığı hiçbir engel durduramamış idi. Kimisi lise, kimisi ortaokul kimisi de sanat veya köy enstitüsü mezunu olan asubaylar Üniversite tahsilini tamamladıkdan sonra Hem subay olmak için Hem de diplomalarının hakkı olan intibâklarını yapılmasını talep etmek için Bu kez de MSP milletvekili Şener BATTAL’ın kapısını çaldı.
* * * * *
1976 senesine vâsıl olduğumuzda Devletimizin idâre heyetinde bıldırkine göre hiçbir değişiklik yok idi. Herkes goltuklarına köskelmiş, makâmlarında tam mevcut keyif çatıyorlar idi. Genelkurmay II. Başkanı da; “Başçavuş bile olsa benim teğmenimden fazla maaş alamaz!” diyen Orgeneral Ahmet Kenan EVREN idi.
* * * * *
1978 senesine vâsıl olduğumuz günlerde T.C devletinin dümeni şu eşhâsın ellerinde idi.
* * * * *
* * * * *
* * * * *
1944 senesinde kılıç veremediği ve bugün hepsi ölmüş subaylarına kılıç vermek için Üç ayrı târihde üç farklı kânun tertip edecek kadar kadirşinas ve şefkatli davranan Genelkurmay Başkanlarımız, Kendi parası ile yüksek tahsil yapan asubayların subaylığa nakil edilmelerine imkân vermek üzere Sâdece "iki hecelik" bir değişiklik yapmak için meclisde parmağını bile oynatmadı. Aksine, TBMM’de kurulan bu kumpası sutre gerisinden hem tertipledi hem de icrâ etdi.
* * * * *
Bilmediğiniz bir şeyi sevmek ya da nefret etmek hakkınız olamaz! Çünkü sevmenin de nefret etmenin de ilk şartı bilmekdir. Cârî mevzuâtımıza göre bugün itibârı ile “astsubay” dediğimiz askerlerin ne olduğunu bilmeniz için anlatması Eski Tüfek’den. Siz de bugüne kadar hiç anlatılmayanları biliniz. Biliniz ki sevmek ya da nefret etmek hakkınız olsun. Sonra da "astsubay" mesleğini isder seviniz, isder nefret ediniz.
* * * * *
Muhterem asubay meslekdaşlarım ve pek kıymetli vatandaşlarım! 62 sayfalık Asubay Tefrikası 6-6 isimli bu makâlemizin üç cümlelik özeti şudur;
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
|