×

Uyarı

JUser: :_load: 2207 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

JUser: :_load: 1810 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

JUser: :_load: 3208 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Dünyanın hiç bir ülkesinde TSK içindeki yaşanan assubay sorunları başka bir ülkede ne yazık ki yaşanmamıştır. Çözüm için atılan adımlar gerçeklerden uzaktır.

Çözümün tek adresi 1982 anayasası ile genelkurmay ve hükümet olarak karşımızdadır.

Sorunların tümünü mahallemizdeki ''bakkal hasan efendi de '' bilmektedir...

TSK kendi içindeki reformu 21. yy ortamına uygulamamış paşa babalar bu sureci zevki sefa ortamında geçirmişlerdir. Dogudaki bilinen mücadele verirken yollara döşenen mayınlar ile hayati uzuvlarını kaybedenlere verilen bir yanıtta asfalt için ''ödenek '' kelimesi ile cevap verilmiş sonrasında İstanbul'da fenerbahçe ordu evi sahasına sadece or komutanlar için on adet

süper villanın yapımı ortaya çıkmıştır ne yazık ki... Yine dünyanın hiç bir ülkesinde olmayan bir yaklaşım ile ''üstün insan'' yaklaşımı ile or komutanlar mezarlarını bile ayırma gafına imza atmışlardır.

Bu günlerdeki durum itibari ile..

  • Yasama, yürütme ve yargının iç içe geçmesi ve yetki ihlalinden de öte yaşanan yetki gaspları sistemi tıkamış durumda..
  • Halkın vergileri kişisel ikbal için kullanılıyor.  Bazı sınıflar  hesap vermemekte direniyor, böylece yapanın yanına kâr kalıyor, kamu vicdanı zedeleniyor, bizlerin tepkileri dikkate alınmıyor.
  • Kimse yargının adalet dağıttığına inanmıyor, hukukun üstünlüğü rafa kaldırılmış, yaşananlar üstünlerin hukukunun geçerli olduğunu gösteriyor.

Bu günlerde genelkurmayın bazı yazar çizer ve hak hukuk çizgisinde ifade özgürlügü ile konuları paylaşan arkadaşlarımızı ''ordu evi ''yasagı ile demoklesin kılıcını kullanması ibretle izleniyor...

Şu günlerde siyaseten yaşanan ismini ne koyarsanız koyun ''polis kardeşlerimiz ''arasındaki bölünme ibretle izlenirken bunun TSK'ya bir iki önemli unsurun bir başka şekilde yansıması bu ülkeye çok acılar verdirecektir.

Bizler, ilk etapta acilen başlangıç dereceleri ile intibaklarımızı beklerken hâlâ bu direnişin sebebini anlamakta zorlanıyoruz.

Tüm yazı ve ifadelerimizin genelkurmay tarafından günü gününe izlendigini biliyoruz.!

Sayın komutanlar ;

Türk silahlı kuvvetlerini Atamızın işaret ettigi muaasır medeniyet seviyesine taşımak insansız hava araçlarını ve son teknolojik araçları kullanmakla değil içinde insan barındıran bu devasa kurumun assubay'larına verilen değerle ölçülür .

Başlangıç dereceleri konusu çok önemli bir noktadır.!

Kavga ile, yasaklar ile sorunlara düğüm üzerine düğüm atılıyor. Bunun bir çok olumsuz yansımaları görülmektedir. Bir masa etrafında bir kaç aşamalı bir birliktelik ile konular dile getirilerek çözümlenmelidir. Bizim masamız yuvarlak olmasın önemli degil, lakin ifadelerimizi, konulara bakış acılarımızı sıcak ve farklı bir ortamda kanaat önderi olarak belirlenen yasaklı da olsa bir grubun TEMAD genel merkezi ile geniş kapsamlı birliktelik ile konuşulmalıdır.

Ordu evi yasakları ile ilgili olarak sayın E.GÜRPINARIN yazısındaki şu cümleler dikkat çekicidir.

ön yargılı zihniyetin adaletsizliği kuruma olan aidiyet duygusunu sona erdirmiş, orduyu sevgisizlik sarmaşığı sarmaktadır. Adalet olmayan yerde hiçbirşey olmaz ve "GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ TÜRKİYE" sadece slogandan ibaret kalır; ordunun bir aile olması  lafla değil icraatla mümkündür... Bu nedenle  ordunun tüm fertlerinin önce insan olduğu hatırlanarak haksızlıklara isyana kulak vererek adalet sağlamak kadar ulvi,şerefli bir davranış varken adaletsizliği eleştirenleri antidemokratik uygulamalarla susturmaya çalışmak sorunları ortadan kaldırmayacaktır.

demiştir.

Artık yeniden bir yerden başlamak şarttır.!

Yeni adımların günleri gelmiştir.

Hiç kimse masum degildir,hataları karşılıklı bir tarafa koyma zamanıdır.!

Konu TSK ise gerisi teferruattır sayın komutanlar...

BU SORUN ERTELENEMEZ!

Bu sorun milyonların sorunudur...

Bu sorun TSK'nın önde gelen sorunudur...

Bu sorun insani,ulvi ve TSK'nın gelecek sorunudur...

Bu sorun TÜRKİYE'nin sorunudur...

SÖZÜN LAFTA DEGİL, İCRAATLA yapılması günleri gelmiştir artık!

Degerli komutanlar,silah arkadaşlarımız,muvazzaflar,emekliler, bu sese kulak veriniz.!

Çalışmalar devam ediyor cümlesi sınıfımızı delirten bir ifadedir. Sayın bakanların,sayın komutanların zaman zaman ifade ettigi bu yaklaşımı artık duymak istemiyoruz.

Bayram sonrası bu çagrının sonuçlarını,gerek sizlerin yorumlarından,gerekse komuta kademesinin ilgili noktalarından birlikte izleyecegiz.  Zira her yazımız izleniyor,takip ediliyoruz.!

Saygılarımla.

 

Atilla ABAYLI
E.Hv.Astsb Kd.Bçvş.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

YA SABIR

Haziran 27, 2014

"Haklarınız için iyileştirme yapılacak"

diye bir haber vardı gazetelerde, dolaşır oldu ortalarda.

Hiç inanasım da gelmiyor!

Çok dinlediğimiz bir mart........ bu haber...

Benzerlerini çok duyduğumuz, dinlediğimiz için kanıksadık artık.

Beşiğine yatırılan çocuk misali.

Minik bir bebeği düşünün;

Ninniler eşliğinde uyutulması için beşiğe yatırılır.

Avunması için de, beşiğinin üst tarafına kırmızı bir balon asılır.

Hak, iyileştirme haberleri de balon benzerinde.

Ve artık,

Çocuk uyumak istemiyor!

Balonu, olanak ya da tazminat benzerinde zannedip,

Balona uzanıp duruyor.

Bizlerin hak ettiklerimize uzandığımız çırpınışlar gibi. Verilmeyen haklar benzerinde.

Çocuk uzanıyor amma tutamıyor. Gücü de yetmiyor olmalı belliki...

Tutamadığı için de çırım, çırım çığlık atıyor. Tepiniyor, sızlanıyor, çırpınıyor, inliyor.

Ağlamanın değişik versiyonlarını sergiliyor amma çaresiz.

Ben "açım", "açım" diyor, "açım" diye ağlıyor.

Tutmak istiyor amma tutamıyor o balonu. Çocuk için balon neyse iyileştirmeler de bizim için aynı.

O…ulaşılmazlar olgusunda, benzerliğinde.

Ama bir türlü tutamaz.

Ebeveynleri de sürekli uyumasını istiyor, ninniler, eşliğinde.

Bu tür haberler zaman, zaman

Her iki, üç ayda bir umutlu beklentilerimize katkıda bulunuyor.

Umut tazeleme olgusunda.

Yaşamamız için, nakarat ederek önümüze konuluyor avuntu gibi!

Bundan bir süre önce,

Hani adı açlık grevi içeriğinde olan bir eylem vardı ya hatırlarsınız.

Hani Ankara'nın Kurtuluş'unda...

Orada bir park var hani……

Adı 'Özgürlük Parkı' mıdır, nedir?

O zaman da "mesaj alındı", "verildi" denmişti hani…

Sevinmiştik hani mesajlar alındığına…

"Çalışmalar devam ediyor" denmişti hani. …

Haksızlığa uğrayanların hakları verileceği müjdesi vardı sanki.

Atamıza şikayet içeriğinde

120.000 kişi Anıtkabir’ e yürümüştü hani.

"En büyük meslek gurubu yürüyüşü" denmişti hani.

O zaman da eylemi kırma olgusunda "çalışmalar devam ediyor" denmişti hani..

Ediyor da nereye kadar?

Kesin tarih ne?

Sonuç ne?

Düşünülen ne?

Kendi içimizde kuruntuya dönüştü, dönüştürüldü.

Hak ettiklerimizi verecekseniz verin artık!

Başkalarının hakları bir gecede,

'kanun hükmünde (kuvvetinde) kararnameler' ile verilirken,

Zavallı bizleri neden unutuveriyorsunuz sanki?

Kurumumuzda yasa hazırlayan bir birim olmalı. Vardır da mutlaka!

Görevliler vardır orada, kalabalıkça şekilde.

Eğitimli hizmetlerimizi alıp da görmezden gelenler hani!

Üst kademelerde payeye dönüştürülen.

Bizler de, olanakların kullanımında arkalara itilenler, ekonomik olarak unutulanlar hani!

Görmezden gelinen, yok sayılan.

Oysa hizmet denilince var olan.

Üreten, yükün ağırını taşıyan.

Trilyonluk zimmetleri sırtlayıp,

Bakım onarımda tulumla ön planda,

Jandarmada en ön sıralarda,

Şehitlik mertebesine en yakın olanlar.

Ekonomik olgularda arkalarda itilen, bırakılan. Ekonomide "yerinde saaay" komutu verilenler!

"Senin yerin burası", "bilerek girdin", "eğitimli olsan bile git eğitimini başka yerde kullan".

Kullan da....

"Mecburi hizmetin bitinceye kadar burada kalacaksın".

"Ben, senin eğitimli hizmetini alacağım".

"Gözünün içine baka, baka hakkını vermeyeceğim" olgusunda!

Neden unutuluruz? 6 tane tazminat yol alırken biriciğinde bile hatırlanmayan!

Olguları anlamak çok, çok zor!

Unutulmaması gereken; ordunun bel kemiği 100.000 kişilik bir topluluk. Emeklisi ile birlikte 250.000…

Nasıl unutuldu, uyutuldu? Anlamak zor gibi…

Hani 6 tane tazminat tek, tek geçerken,

Hani 'statülü!' ilgililer nafakalanırken,

Bize gelince; "çalışmalar devam ediyor"!

"Biraz sabredin".

Ne sabrı kardeşim?

Yaş 82 olmuş. Adam 1965 üniversite mezunu.

En güçlüleri iki yıllık meslek okulu eğitimli hizmetini aldın ama hakkını neden vermedin.

Vermiyorsun. Bahanelerle direniyorsun!

EMPATİ YAPARAK DÜŞÜNSENE, tadı nasılmış bak.

İki yıllıklara ve gümrük devşirmeli lise mezunlarına ve köy enstitüsü mezunlarını "intibak" dedin dolu dolu tazminatlarla donattın.

Adam astsubay olduğu için olduğu yerde saydırdın!

Tek suçu astsubay olması. Yalan mı?

Doğrular bende, kanıt bende.

1965 üniversiteli olarak, olgular ve sonuçları orta yerde.

Belgeler ve diplomalar kanıtı.

Bu verilerimize bağımlı haklar varsa, verin görelim.

Avuntular niye?

Avutmak yakışıyor mu koskoca YAŞLI adamları?

Hepsi bilinçli, kariyerli…

Her şeyi biliyorlar, görüyorlar. Yorumluyorlar. Yargılıyorlar.

Tazminatları alanlardan daha eğitimli olanları var. Okuyorlar, yazıyorlar. Literatürde varlar.

Neden üzüyorsunuz onları? Onların üzülmesi, geçim sıkıntısında olmaları sizin mutluluğunuz mu oluyor?

"Biraz bekleyin, verilecek" denilen hak ettiklerimiz,

Biz öldüğümüzde gerçeğe dönüşüp, mezarımın üzerine serpilmek için mi "sabır" deyip duruyorsunuz?

"Çalışmalar devam ediyor, sabır" diyorsunuz..

"Biraz bekleyin", "sabır" ne demek?

Anlamak bunu, en zor olanı.

Yaşamın son demlerini, mutsuzlukla yaşar olduk ve...

YA SABIR!

 

MEHMET KAYALI

Sn. Vecdi GÖNÜL 'ÜN MSB 'lığında bulunan portresindeki BAŞARILARI aynen aşağıya çıkarılmıştır. Bürokraside hemen hemen yapmadığı iş kalmayan Sn GÖNÜL 'ün tüm BAŞARILARINI gölgeleyen;

19.11.2002 ile 07.07.2011 tarihleri arasında MSB'lığı yaptığı dönemlerde ASSUBAYLARA verdiği SÖZLERİNİ TUTMAMASI,SÖZLERİNİN ARKASINDA DURMAMASI, Bakanlıktan AYRILIRKEN "GENELKURMAYDAN BİR TEKLİF GELMEDİKÇE ASSUBAY haklarıyla ilgili olarak BAKANLIK ve SİYASETÇİLER olarak bir şey YAPAMAYIZ" demesidir.

Ne YAZIK ki bu BÜROKRASİDE bu kadar ÖNEMLİ görevlere yükselen bir kişi YILLARCA Assubayları hakları konusunda OYALAMIŞ, "HAZIRLADIK, HAZIR AMA ŞİMDİ SEÇİM DÖNEMİNDE OLDUĞUMUZDAN VERMEMİZ ETİK OLMAZ" diyerek  seçim sonunda da aynı mevkide olmasına rağmen SÖZLERİNİ TUTMAMASI, SÖZLERİNİN ARKASINDA DURMAYARAK UNUTMASI BAŞARI HANELERİNE ( - ) PUAN olarak yazılmış ve bu kadar BAŞARILI bir BÜROKRATA ve DEVLET ADAMINA YAPTIKLARI hiç yakışmamıştır.

Şimdi halen MSB'ı olan Sn. İsmet YILMAZ da Assubayların ÖLÜM ORUCU için "MESAJ,MSB'LIĞI ve GENELKURMAYCA alınmıştır. Assubay HAKLARIYLA ilgili  GEREKENLER YAPILACAKTIR. EYLEMİ BIRAKSINLAR, EYLEMDEN VAZGEÇSİNLER" demesinin üzerinden GEÇEN zaman içinde bu konuda ADIM atıldığına dair bir İŞARET yoktur.

Assubayların en BÜYÜK KORKUSU, MSB'ı Sn. YILMAZ'ın kendisine  Sn. Vecdi GÖNÜL'ü ÖRNEK olarak almasıdır. Eğer böyle olursa Assubaylar yine AYIRIM ve HAKSIZLIKLARI yaşayacak demektir. Bu durum da TSK'yı çok OLUMSUZ olarak ETKİLEYECEKTİR.

ASSUBAYLAR MSB'ı Sn. YILMAZ 'dan ASSUBAY HAKLARIYLA ilgili ÇALIŞMALARIN SONLANDIRILARAK YASALAŞTIRMASINI "ACİLEN ve ÖNCELİKLİ "  olarak beklemektedirler.

 

M. Vecdi GÖNÜL 19.11.2002 - 07.07.2011

M. Vecdi GÖNÜL, 29 Kasım 1939'da Erzincan'da doğdu.

Annesi Lütfiye GÖNÜL ev hanımı, babası ise Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurucularından olup Askeri Okullarda Türkçe ve Edebiyat Öğretmenliği yapmış olan Mustafa Saffet GÖNÜL'dür.

M.Vecdi GÖNÜL Devlet bursu ile kazandığı A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesini 1960 Haziran döneminde bitirdi ve aynı yıl Erzincan İl Maiyet Memurluğu'na atandı.

37. Kaymakamlık Döneminin Birincisi olan GÖNÜL, 9 yıl süre ile değişik illerde Kaymakam Vekilliği ve Kaymakamlık yaptı (Araban, Tercan, Gerger vekaleten, Doğanhisar, Çamardı, Hozat, Narman asil Kaymakam olarak).

1970 yılında İçişleri Bakanlığı Özlük İşleri Şube Müdürlüğü'ne atandı.

1972 yılında açılan Mülkiye Müfettişliği imtihanını birincilikle kazanarak Mülkiye Müfettişi oldu.

1975 yılında İçişleri Bakanlığı Özlük İşleri Genel Müdürlüğü'ne getirilen GÖNÜL 1976 yılı başında Kocaeli Valiliğine atandı.

1977 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü'ne,

1978 yılında Merkez Valiliği'ne

1979 yılında ise Ankara Valiliği'ne atandı.

1981 yılı sonunda Yüksek Öğretim Kurulu Kurucu Üyeliği'ne getirildi.

10 Şubat 1984 tarihinde İzmir Valiliği görevine başladı.

11 Ocak 1988 tarihinden itibaren de İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı görevinde bulunan GÖNÜL TBMM'ce 08 Mayıs 1991 tarihinde Sayıştay Başkanlığı'na seçildi.

Yedi yıl süre ile Sayıştay Başkanlığı yaptıktan sonra 4 Mayıs 1998'de üyeliğe döndü.

Yeminli Mali Müşavir unvanına da sahip olan GÖNÜL 18 Nisan 1999'da Kocaeli'den Milletvekilliğine ve 01 Haziran 1999 tarihinde de TBMM Başkan Vekilliği'ne seçildi.

25 Ekim 2000 tarihinde ikinci defa TBMM Başkan Vekilliğine seçilen GÖNÜL 22 Haziran 2001 tarihinde bu görevden ayrılarak Adalet ve Kalkınma Partisinin kurulmasıyla birlikte AK Partinin MKYK üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı, TBMM'nin 21. Dönem 4. Yasama Yılının başlamasıyla birlikte de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ve Batı Avrupa Birliği Asamble Üyeliğine seçilmiştir.

19 Kasım 2002 tarihinden itibaren 58 nci ve 59 ncu Hükümetler döneminde Millî Savunma Bakanlığı görevini yürüten M.Vecdi GÖNÜL, 29 Ağustos 2007 tarihinde teşkil edilen 60 ncı hükümet döneminde de bu göreve getirilmiştir.

Vecdi GÖNÜL yukarıda belirtilen kariyer görevlerine ek olarak;
  • Belediye Başkanlıklarını tedvir etmiş,
  • Basın İlan Kurumunda Hükümet Temsilciliği yapmış,
  • Yurt dışında Avrupa Konseyi UN, WHO, UNICEF toplantılarına Heyet Başkanı veya delege olarak katılmış,
  • Değişik ülkelerle Hükümetimiz adına güvenlik anlaşmaları imzalamıştır.
  • ASOK ve MKE Kurumu Danışma Kurulu Başkanlığında,
  • Yüksek Öğretim Kurulu Genel Kurul ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fon Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuştur.
  • Ayrıca, Avrupa Konseyi Mahalli İdareler Daimi Konferansı (CLRAE) ile Türk Heyeti ile, Milletlerarası Ahval-i Şahsiye Komisyonu (CIEC)'nda Türk Delegasyonu Başkanlığı'nı da yürütmüştür.
  • GÖNÜL, Sayıştay Başkanlığı döneminde Avrupa Sayıştaylar Birliği (EUROSAI) ve Dünya Sayıştaylar Birliği (INTOSAI) Kongre ve seminerlerinde Divan Başkanlığı, yedi yıl süre ile EUROSAI teşkilatının denetçiliğini, üç yıl süre ile de kurucusu olduğu ECO Ülkeleri Sayıştaylar Birliği (ECOSAI)'ın Başkanlığını yapmıştır.
  • Türkiye'de 1965 yılında TODAİ'de idare alanında uzmanlık alan GÖNÜL, ayrıca kazandığı bir bursla Amerika Birleşik Devletleri'nde Güney California Üniversitesi'nde Kamu Yönetimi alanında "master" derecesini almış, daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde doktora kurlarını başarı ile tamamlamıştır.
  • M.Vecdi GÖNÜL; İspanya "Beyaz Kurdeleli Büyük Askeri Liyakat Nişanı", Afganistan "Gazi Amir Amanullah Han Yüksek Devlet Madalyası" ve Ukrayna Uluslararası Değerlendirme Teknolojileri ve Sosyoloji Akademisi "Altın Takdir Madalyası" sahibidir.

Değerli Arkadaşlarım

TEMAD Gn. Merkezinin almış olduğu seçim kararı tüm camiamıza hayırlı olsun. Artık tüm üyelere düşen görev GEÇMİŞ yönetimlerde bulunanların YANLIŞ ve EKSİKLERİNİ dile getirip YIPRATMA yerine, geçmişten DERSLER çıkararak GELECEKTEKİ yönetim kadrolarında olacak olanların aynı yanlışlara DÜŞMEMESİNİ sağlamak olmalıdır.

Bu yanlışları ifade ederken KINAMAK için değil DERS çıkarmak için yapılması hem camiamızın OLGUNLUĞUNU gösterme, hem de doğru yola devam için bir REHBER niteliği taşımalıdır.

Sn. Mustafa EROL yönetiminden önceki yönetimde bulunanlar DERNEĞİMİZİ  ayakta tutma ve üyelere derneği duyurma, tanıtma ve yapılabildiği kadar üye kaydı yaparak YAPILANMA yoluna gidebildiler.

Sn. Mustafa EROL ve ekibi daha ileri giderek Türkiye çapında açılan DERNEK şubelerimizin sayısını arttırıp, kayıtlı üyede önceki yıllara göre gözle görülür bir artışı sağladıkları gibi, diyalog yollarını açık tutma adına GENKUR makamı, İKTİDAR ve Muhalefet partileriyle ilişkileri SICAK tutarak GÜNDEME getirdiler, haklarımızın kazanımı konusunda çalışmalarda bulundular.

Sn. KESER Yönetimi ise çıtayı biraz daha yukarılara taşıyarak ASSUBAY SORUNLARINI MEDYA ve BASIN-YAYIN yoluyla DUYURMA yolunu seçerek çeşitli proğramlara katılarak ÇÖZÜM yolunu denerken, bu davranışlarıyla GENKUR ile DİYALOG yollarını kapattı ve Genkur ASSUBAY sorunlarını ASKIYA aldı.

Şimdi bakıldığında tüm YÖNETİMLERİN amacının ASSUBAY sorunlarını bir an önce ÇÖZÜME kavuşturmak olduğu görülür. Burada kimseyi SUÇLAMAK ve YADIRGAMAK doğru olmaz. ATA sözümüzdür. HER YİĞİDİN BİR YOĞURT YİYİŞİ VARDIR. Yönetimde olanlar SORUNLARIN çözümü için birlikte bir yol belirlemişler ve uygulamışlardır. Tüm CAMİAMIZIN isteği SORUNLARIN BİLİNMESİ GÖRÜLMESİ- DUYULMASI ve KABUL ettirilmesi değil midir? İşte bilindiği gibi YÖNETİMLERCE de yapılan aynen budur.

Burada GÖZARDI ETMEMEMİZ GEREKEN husus Genkur ve  İktidarın Assubay sorunlarının ÇÖZÜMÜNE ne kadar SICAK ve OLUMLU baktığıdır. İşte esas ÇÖZÜM bekleyen yer burasıdır. Yeni Yönetimde YER alacakların DEĞERLENDİRMESİ gereken HUSUS burasıdır.

Tüm yönetimlerin TALEPLERİNE Genkur bugüne kadar HİÇ HAYIR demedi. "ÇALIŞMALAR BAŞLADI - DEVAM EDİYOR - İKTİDARA tasarımızı GÖNDERDİK" dedi. Hâttâ bildiğiniz gibi  Genkur Bşk.'ı çıkıp ASSUBAY DEVRİMLERİNDEN Toplum ve BASIN YAYIN önünde bahsetti.

İktidar YETKİLİLERİ ne yaptı? Başta BAŞBAKAN, konu kendisine HEYET huzurunda anlatılınca yanındaki yetkililere DÖNEREK ASSUBAYLARA KARŞI BU KADAR YANLIŞI NASIL YAPARIZ "HEMEN DÜZELTİN " talimatını vermiş ve bizzat ilgilenmesi için ÇORUM 1'inci sıradan Milletvekili olan Astsubay KÖKENLİ siyasiye "bu konuyu BİZZAT takip edin ve bana GETİRİN" demiş, daha sonra TEKLİF hazırlanıp kendisine getirildiğinde KAŞIMPAŞALI BAŞBAKAN "bugün BÜTÇEMİZ müsait değil" diyerek Assubay sorunlarının çözümünü elinin tersiyle itmiştir.

Ya SN. GÖNÜL... Hatırladınız değil mi? 2 DÖNEM MSB.'lığı yaptı. Derneklerimizden çıkmıyordu ve her GELİŞİNDE "ASSUBAYLARA MÜJDE" diyordu. Son MÜJDESİNİ seçim arifesinde DERNEKTE verdiğinde "YASA HAZIR AMA SEÇİM ORTAMINDA olduğumuzdan vermek ETİK olmaz" diye kendisine yakışmayacak ETİK bir cevap vermiş ve SIKIŞINCA DA "Genkurdan teklif gelmezse iktidar olarak bir şey yapamayız" diyerek ağzındaki baklayı çıkarmıştı.

Sn. KESER GENKUR BŞK ve HEYETİYLE BİRE BİR görüşmüş ve OLUMLU izlenimlerle dönmüşken, bakın hâlâ ASSUBAY SORUNLARININ çözümünde bir adım atılmadığı gibi, DİSİPLİN kanunu gibi uygulamalarla BASKI daha da arttırılmaya çalışılmaktadır.

Gördüğünüz gibi Genkur ve İktidar ele ele ve sırt sırta vererek konu ASSUBAY hakları olduğunda OYALAMA - KANDIRMA - ALDATMA yolunu seçmiş hiç bir ASSUBAY sorunun çözmemişlerdir.

Özetle. SORUNLARIMIZIN çözümü hususunda DAYANIŞMA içinde olmamız, DİDİŞMEKTEN vazgeçmemiz gerekmektedir. Zaten camiamızın karşısında DAYANIŞMA içinde olan İKTİDAR ve GENKUR anlaşarak DUVAR oluşturmuşlardır. Bizler de davranışlarımızla onlara KOLAYLIK sağlamayalım. Bu camiaya bu kadar yıl yapılan AYIRIM HAKSIZLIK ve oluşturulan MAĞDURİYET yetmedi mi?

Hem İKTİDAR, hem Muhalefet partileri ve hem de Genkur Bşk.'lığı ile DİYALOG yollarını kapatmadan SEVİYELİ ve ONURLU şekilde HAKLARIMIZ konusunda MÜCADELEMİZİ sürdürelim. Bu arada HİÇ BİR PARTİYE ANGAJE olmadan SİYASİ olarak OY çoğunluğumuzun FARKINDALIĞINI da  ıspatlayarak SİYASİLERE gerekli MESAJLARI verelim. Artık bu konu bu SEÇİMLERDE OLMAZSA OLMAZIMIZ olmalıdır.

Görüldüğü gibi TEMAD Bşk. kim olursa olsun, adı ne olursa olsun fark etmiyor. Çünkü karşımızda gerçek anlamda ÖN YARGILI bir GENKUR ile GENKURUN sözünden çıkmayan bir İKTİDAR vardır.

SORUNLARIMIZIN tek ÇÖZÜMÜ DERNEĞİMİZİN ACİLEN ÜYE sayısının ARTTIRILMASI ve OLUŞACAK GÜÇ ile TEMAD Bşk.'ının yanında olduğunun gösterilmesinden geçer. TEMAD Bşk.'ının elini SİYASİLERE ve GENKURA karşı bu ŞEKİLDE GÜÇLENDİREBİLİRSEK SORUNLARIMIZIN ÇÖZÜMÜ DE o ölçüde kolaylaşacaktır.

Dernek üye sayısını arttırarak GÜCÜNÜ ıspatlayıp bunu SİYASİLERE ve Genkura gösteremediği sürece HAKLARIMIZI alma ve HAKSIZLIKLARIN  SÜRMESİ bu KISIR DÖNGÜ içerisinde devam edecektir. Karar siz sayın üyelerimiz ve yönetim kadrolarına TALİP olacak arkadaşlarımızındır.

Artık beklemeye tahammülümüz kalmadı. Bu son ŞANSI iyi kullanıp değerlendirelim.

Saygılarımla.

Son günlerde yine Assubayların ve emeklilerinin maaşlarında iyileştirme yapılacağı, bu konuda çalışma ve incelemelerin devam ettiği haberleri basında yazılıp çizilmekte, Milli Savunma Bakanı tarafından da bu doğrultuda olumlu açıklamalar yapılmaktadır. Posta gazetesi, Milliyet gazetesi gibi baskı sayısı yüksek gazetelerde Assubaylarla ilgili yazı dizileri yayınlanmaya devam etmektedir.

Assubayların sorunlarının yazılıp çizilmesi, ekonomik iyileştirmelerin yapılması ile ilgili çalışmaların devam ettiğinin en yetkili ağızdan bildirilmesi camiamızı yine heyecanlandırıyor, beklentilerimizin gerçekleşmesi umutlarını yine arttırıyor olabilir. Ancak görünen o ki, değişen hiç bir şey yok. Tarih yine tekerrür ediyor.

Yıllardır, Assubayların özlük haklarının iyileştirilmesi üzerinde çalışıldığı iyileştirmelerin yapılacağı söylenen, yazılan çizilen, en yetkili ağızlardan Assubayların sorunlarının çözümünün müjdesi verilen fakat tutulmayan sözlerle uzayıp giden, sonu gelmeyen ve yılan hikâyesine dönüştürülen bir süreçteyiz. Çözümü ne kadar zor bir meseleymiş şu, “Assubayların özlük haklarının iyileştirilmesi” meselesi. Yıllardır irade sahibi askeri yetkililer, sivil yetkililer çalışmalar yapıyor, yasa tasarıları hazırlıyor didinip duruyorlar bizim için, sorunlarımızın çözümü için. Her ne hikmetse bir kördüğüm yumağına dönüştürülmüş sorunlar çözdükçe dolaşıyor.

Milletvekillerinin maaşlarının artırılması ve sosyal haklarının iyileştirilmesi için bir gece yarısı verilen önerge ile 2 yıl milletvekilliği yapan vekilin emekliliğe hak kazanması ve ömür boyu maaş alması sağlanabiliyor. Başka iş yapmaları halinde emekli aylıklarının kesilmemesi sağlanabiliyor. Katkı payı ödemeden her türlü sağlık giderleri ödenerek en kaliteli hastanelerden sağlık hizmetleri almaları sağlanabiliyor. Milletvekillerine 'Yıpranma hakkı' olarak bilinen 'fiili hizmet zammı' getirilebiliyor.

Bu kadarına pes! diyoruz, Artık yeter! diyoruz Assubay camiası olarak.

Assubayların insan olmanın onuru ile hak ve özgürlüklerinin takipçisi olması sorunlarını sahiplenmesi kimleri rahatsız ediyor?

Assubay camiası üzerine oyunlar mı oynanıyor?

Assubaylar, Assubayların sorunları önemsiz ve yok mu sayılıyor?

Assubaylar gerçekleştirilmesi imkânsızı mı istiyor? Çok mu oluyorlar?

Assubayların onur mücadelesi bütün gücüyle devam ediyor. Bilinmelidir ki; şimdiye kadar yaşanan süreç bizi yıldırmadı, bezdirmedi. Daha da hırslandık, güçlendik, kenetlendik. Yolumuz ne kadar yokuşlu tozlu dumanlı dikenli olsa da bu yolda yürümeye azmettik. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Zaman zaman umutsuzluğa düşmüş bezginlik hissetmiş olsak da yine titreyip kendimize geleceğiz. Bizi bizden başka kimse engelleyemez.

Assubay camiası olarak büyüklüğümüzün farkında olalım. Birlik ve beraberlik içerisinde mücadelemize destek verelim. Assubayların yasal temsilcisi TEMAD Genel Merkez Yönetim Kurullarında görevli arkadaşlarımızın çalışmalarına ve mücadelelerine yürekten destek verelim. Assubaylarla ilgili yürütülen çalışmalara düzenlenen yürüyüş, gösteri ve etkinliklere kayıtsız ve duyarsız kalmayalım.

Bilinçli ve saygın bir toplum olmanın koşulları: Ortak bir kültüre sahip, kader birliği yapmış bireyler olarak ortak çıkarlarımızın varlığı ve bu ortak çıkarlar etrafında işbirliği yapmaktır. Her türlü şartlarda kendi değerlerimize sahip çıkmak, temel hak ve özgürlüklerin korunması için çaba göstermektir.

Değerli Meslektaşlarım

Assubayların özlük hakları söz konusu olduğunda;özellikle 2002 yılından itibaren gerek Gnkur.Bşk.lığı yetkililerince ve gerekse MSB.lığınca kamuoyuna dikte edilen bir söylem geliştirilmiştir.  Son olarak MSB.Sayın YILMAZ tarafından yapılan açıklamanın giriş bölümünde de aynı hususlar ısrarla tekrarlanmaktadır.

Sürekli tekrarlanan bu açıklamalarda:

  • TSK.Personelinin özlük haklarına yönelik iyileştirmeler ülke şartları ve imkanlar dahilinde muvazzaf  ve emekli personel ayırımı yapılmadan ihtiyaç duyulduğunda yapılmaktadır. “ denmektedir.

Son olarak Sayın Bakanın açıklamasında küçük farklılıklar mevcuttur.

O farklılıklar da şunlardır:

  • Askerlik Mesleğinin kuralları dikkate alınarak bir sistem bütünlüğü içinde incelenmektedir.”
  • Çalışmalar, emekli ve muvazzaf personelin önerileri de dikkate alınarak değerlendirmeler neticesinde hazırlanmaktadır.” (Önceki açıklamalarda "Muvazzaf ve emekli personel ayırımı yapılmadan ihtiyaç duyulduğunda yapılmaktadır.” şeklindeydi.)

Çalışan ve emekli assubaylar olarak aileleri de dahil olmak üzere yüzbinlerce normal zekaya sahip insan, artık bu tutum karşısında hayret ve şaşkınlığını gizleyemez duruma geldiği gibi gerçekten büyük bir öfke içerisine girmişlerdir.

Son açıklamadaki "askerlik mesleğinin kuralları dikkate alınarak” cümlesinden kasıt, yaratılan maaş ve özlük hakkı uçurumunu normal ve hakkaniyetli bir uygulama olarak karşılamamızı mı istiyorsunuz?  Açıkça bizlere; “statü hukuku var” bunun için de siz ne adalet, ne de hakkaniyet aramayın demeye mi getiriyorsunuz?

Bütçe imkanları ve ülke şartları” assubaylar söz konusu olduğunda, söylenecek en beylik cümle olarak karşımıza çıkartılmaktadır. Bu nasıl bir bütçedir ki, vekillerin, generallerin, subayların, bürokratların, çalışanının ve emeklisinin maaşları, sosyal hakları, makam arabaları, yakıt giderleri, sağlık ve diğer bilumum harcamalarında dikkate alınmıyor, hâttâ meclisteki danışmanlar, imamlar söz konusu olduğunda, çalışan ve emeklisinin bir gece yarısı acilen yapılan düzenlemelerden hiç etkilenmiyor, assubaylar söz konusu olduğunda, ağıza alınması bile bizleri mahçup eden ve  2006 yılından beri dillerinden düşürmedikleri 100 liralık iyileştirmeler dahi bütçe imkanlarını ve ülkenin şartlarını zorluyor.

Bu nakaratlar en yetkili ağızlar tarafından yıllarca bizlere, şimdi de soru soran muhalefet partilerinin milletvekillerine bıkmadan usanmadan, hem de hiçbir behis duymadan açıklanmaya devam edilmektedir. Bu dikte ettirme görevi anlaşılan  şimdi de sayın Bakana verilmiştir.  Amaç gayet  açıktır.  Kendilerinin ve kendilerine yakın buldukları kesimlerin imtiyazlarını sislemek, halkın gözünden gerçekleri saklamak uğruna, kamuoyuna psikolojik bir harekat uygulanmaktadır. Assubayların hakları ile ilgili birkaç sayfa hak sayılmakta, ancak her ne hikmetse, assubayların mali ve sosyal durumlarında hiçbir iyileştirme olmamaktadır. Toplumda bizlerle ilgili bilinçli bir şekilde bir bıkkınlık yaratılmaktadır. Ne hikmetse Sayın Bakanlar da bu durumu asla sorgulama ve gerçeği öğrenme zahmetine girmemekte,  ya da onlar da geleneğe bir süre sonra uymak zorunda kalmaktadırlar.

Ben  de çok açık ve net bir soru soruyorum: 2002 yılından itibaren Emekli assubaylarla ilgili tek bir kuruşluk maddi iyileştirme yapılmış mıdır? Assubayların  ülke şartlarının kötüleşmesinde ve bütçe imkanlarının kısıtlı hale gelmesinde,  on yıldır yapılan düzenlemelerin içinde yer almamışsa herhangi bir sorumluluğu var mıdır?  Cevap hayır ise ikide birde bizim önümüze neden hep ülke şartları ve bütçe imkanları konulmaktadır?

Neredeyse 30 yıldır ülkesinin bekası için seferi durumda olan, canını ortaya koyan bir meslek gurubuna yapılanlar işkenceye dönüşmüştür.

Bir insanı hayati ihtiyaç duyduğu bir şeylerle sürekli umutlandırıp, umutlarını kırmak, bunu defalarca yapmak, bence iyi bir işkence yöntemidir. Gerçek bir hukuk devletinde, hukukun ve adaletin bağımsız ve tarafsız bir yargı tarafından tam olarak işletildiği bir ülkede, bizim yaşadıklarımız dava konusu yapılsa, bize bunları reva görenlerin işkence ve kötü muameleden yargılanmaları gerekirdi. Bizler ise bu duruma yalnızca, “Bu kadarına da Pes” diyerek kendimizi ifade etmek ve  tepki göstermek  zorunda kaldık.

TEMAD Başkanı Sayın Ahmet KESER’e bir uyarıda bulunmayı vicdani ve ahlaki görev sayıyorum. Çünkü; Sayın Milli Savunma Bakanı son açıklamasında; “Çalışmalar, ihtiyaçlar dikkate alınarak, bir bütünlük içerisinde, emekli ve muvazzaf personelin önerileri de dikkate alınarak yapılan değerlendirmeler neticesinde hazırlanmaktadır. Bu kapsamda yapılan çalışmalar aşağıda sunulmuştur.” demektedir. Önerisi alınan “emekli personel” denmesinden, sayın Ahmet KESER mi kasdediliyor , onu bilmiyorum. Ancak öyleyse:

Sayın Bakanın, çalışma olarak saydığı  hususlar önceki açıklamaları ile farklılıklar göstermektedir. Son açıklamasında; Emekliler için intibaklardan da, tazminatlardan da bahsetmemektedir. Bir 100 lira sözü yıllardır dolaşıp durmaktadır. Bu açıklamadan sonra, bu şekilde çıkarılacak bir yasa, emekli meslektaşlarımızın mağduruyetleri aynen devam edeceğinden, emekli personelden kasıt,  sayın TEMAD Başkanı ise bu husus kendisini, meslektaşlarımız nazarında zor durumda bırakacaktır. Nacizane fikrim olarak, bu açıklamanın ne anlama geldiğinin şimdiden takipçisi olması gerektiğini öneririm.

Bizlerin talepleri konusunda yıllardır ne kadar ciddiye alınıp alınmadığımız, yaşadıklarımız ve yapılan açıklamalarla çok net bir şekilde ortadadır.

Öncelikle assubayların hak mücadelesinde en ufak bir katkısı olan meslektaşımıza dahi minnet borçlu olduğumuzu bilmemiz gerekir. Ancak bize yaşatılan bu olumsuz koşullar altında,  kişisel egolarımızı ön plana çıkartıp bölünmeye, başarılı olma yolunda kararlı bir tutum sergileyen Sayın TEMAD Başkanına çelme takmaya, yapılan en ufak maddi ve manevi katkıların dahi hesabını sorma çabalarına girip, moral ve motivasyonu yok etmeye çabalayanlara, açıkça  bölücülük yapanlara ve onların peşine takılanlara da hoşgörü ile bakılmasına imkan yoktur. Çünkü TEMAD Başkanlığı ne yasaları hazırlayan, ne de yasaları onaylayan bir kurumdur. Verilen tüm iyi niyetli ve özverili mücadeleye rağmen olumsuz sonuçlardan sorumlu tutulması akılla izah edilir gibi değildir.

Ancak, en olumsuz durumlar karşısında dahi yeni baştan toparlanıp, büyük bir azimle, yılmadan mücadeleye devam edeceğinden hiç kuşku duymuyorum. Amaçladığımız hedefe tekrar yönelerek, bilinçli ve ciddi bir meslek gurubunun yapması gereken sosyal davranışı sergilemeliyiz. Unutulmamalıdır ki TEMAD Başkanı  80 yıldır hiçbir kimsenin söyleyemediği gerçekleri topluma açıkladığı için mahkemeye verilmiştir. Bu bizler için çok büyük bir anlam ifade etmektedir.  Bizler adına çabalayan liderin susturulması demek, bizlerin haksızlık ve hukuksuzluk karşısında devamlı olarak boyun eğmeye mecbur bırakılmamız demektir.

Bu gerçekleri görerek hiçbir meslektaşımın bilerek bu yanlışlara sürüklenmeyeceğini umut ediyor ve saygılar sunuyorum.

Adalet, tüm yaşamı kapsayan geniş bir yelpazedir. Yıllardır, ön yargılarla sosyal ve ekonomik haksızlıklara uğrayan assubaylar “Biz ayrıcalık ve imtiyaz talep etmiyoruz. Talebimiz adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdır!” diye haykırmaktadır. Ne yazıkki, bu haykırışı sağır sultan duysa bile yüreği, vicdanı ve kulağı mühürlü olanlar duymak istemiyor!

Bir üniforması da kefen olan, bir ayın 8-10 gününü '24 saat esasına göre' tek kuruş fazla mesai ücreti almadan, kışlada geçiren assubaylar, büro memuru statüsünde göreve başlıyorlar. Fakat, üzülerek görüyoruz ki, her kuruma örnek diye gösterilen TSK, kendi personeli arasında ayrımcılık yaparak subaylara imtiyaz, assubaylara tahakkümü reva görüyor! Herhalde, bizim terimizi ve kanımızı şaşal suyu zannediyorlar!

Bir çok meslektaşım gibi bende yaşadığımız bu haksızlıkları konu alan, hukukun guguk olduğunu belirten yazılar yazdım. Bizler, sosyal ve ekonomik alanlardaki haksızlıklarımızın yanısıra, çağdışı iç hizmet ve askeri hukuk sisteminin de personelin moral motivasyonu üzerinde olumsuz etki yaptığını, hizmet verimliliğini düşürdüğünü belirttik. Bu durumun aynı zamanda emeklilerin de aidiyet duygusunu erezyona uğrattığını söyleyerek değiştirilmesini talep ettik. Bunun üzerine basın yoluyla açıklamalar yapıldı, bizlere sözler verildi, ancak gerçekleştirilmedi!...

Kendi personelinin sesine kulak vermeyenler, AİHM'nin “Şahsi hürriyet ancak hakim tarafından yapılan yargılama sonucu kısıtlanabilir” kararı ile Türkiye’yi mahkum etmeye başlayınca, disiplin amiri tarafından verilen bu tür cezaları ve disiplin mahkemelerinin kaldırılması konusunda girişimlere başladı. Ancak, ön yargılı zihniyetin direndiğini ve isteksiz davrandığını izliyoruz!

MSB Müşteşar Yardımcısı hakim generalimiz “Ordu, insan hakları konusunda çok hassas. Kötü muamele, cebir, şiddet suçtur ve tespit halinde cezası vardır” buyurmuşlar. Yukarıdan bakınca herhalde öyle görünüyor!

  • Orduda insan haklarına hassasiyet olduğu için mi assubaylara tahakküme varan sosyal, ekonomik ve insan onuruna aykırı haksızlıklar yapılıyor?
  • Bir general emirle ölüme gönderdikleri personele "orduda biz başız, siz kıçsınız" sözünü insan haklarına hassasiyetin gereği olarak mı  söyleyebiliyor?
  • Dolmabahçe kahramanı, assubayların gönlündeki sevgisizlik anıtının timsali eski genelkurmay başkanı Sn.Büyükanıt "assubay benim teğmenimden fazla maaş alamaz" saçmalığını ordudaki insan haklarına hassasiyetinden  dolayımı düşünebiliyor?
  • Ordu'da insan haklarına saygıdan dolayı mı aynı suçu işleyen üst'e adaletin şevkatli kolları, ast'a  cezaevinin yolları zihniyeti ile hazırlanan yasalar gereği  farklı cezalar veriliyor?..

Askerliğin olmazsa olmazı "disiplin"in tarifinde 'astın ve üstün hukukuna riayet' ilkesi olmasına rağmen, uygulamada "üst daima haklıdır" prensibine dayanan bir askeri adalet sisteminin olduğunu ve bu sistemde de insan haklarına saygının gerçekleşmeyeceğini en iyi sayın hakim generalimizin bilmesi gerekmiyor mu?

Orduda şehit olan askerlerin sayısından fazla intihar eden asker olduğu söylenmektedir! Bu abartılı bir iddia olsada, intihar gerçeğini değiştirmiyecektir. Tırnağınızı biraz derin kesseniz canınız yanar. O halde insan canına nasıl kıyabilir? İntihar elbette psikolojik bir olgudur. Ancak, askerlerin intiharını tetikleyen nedenler içerisinde, adaletsizlik ve amir keyfiyetinin ilk sıralarda yer aldığını hepimiz bilmekteyiz. Bu güne kadar yüzlerce intiharın nedenleri incelenerek kaç amir sorumlu bulunup cezalandırılmış ve intiharların önlenmesi için hangi tedbirler alınmıştır? Tüm bunlar toplum vicdanında derin izler bırakmaktadır.

Bir önceki yazımda belirttiğim gibi aynı suçu işleyen üst veya amir ile ast ayrı, ayrı yargılanıp farklı cezalar almakta, sonuçları ast'ın aleyhine gerçekleşmektedir. Tüm bunlara ve diğer uygulamalara mı insan hakları konusunda hassasiyet ve adalet diyorsunuz?

Türk Silahlı Kuvvetleri'nde intihar eden, istifa eden, mahkemeye verilen, personelin rütbeye göre dağılımı nedir? Subay emekli olmamak için imkan olsa yaşını küçültmek isterken yaş haddinden emekli olan kaç assubay vardır?

Bu konudaki istatistik sonuçları bile her kuruma örnek olduğu bildirilen TSK'deki haksızlığın, adaletsizliğin ayrımcılığın boyutlarını ortaya koyacaktır...

Buradan bir kez daha yetkililere sesleniyorum;

Ordu'yu  haksızlıkları yazanlar değil, haksızlıkları yapanlar yıpratır! Ön yargılarla personel arasında ayrımcılığa ve tahakküme varan  haksızlığa devam ettiğiniz zaman, orduyu başkalarına gerek kalmadan, sizler yıpratacaksınız.

Kimse haksızlıkları, adaletsizlikleri saygı duyduğumuz hiyerarşi kılıfı ile gizlemeye çalışmasın. Artık, sadece ölüme ve göreve gönderilirken hatırlanmak ve vatanseverlik duygularımızın istismar edilmesini istemiyoruz. 

GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ TÜRKİYE sadece bir slogandan ibaret olmaması için orduda adaleti geçiktirmeden sağlamalısınız. Adalet birgün herkese gerekecektir... 

Saygılarımla.

Değerli Arkadaşlarım,

Son otuz beş yıl, sınıfımızın kaderinin tümden rota değiştirdiği ve yazgımızın kötüleştiği bir zaman dilimidir diyebilirim. Ve, yaşadıklarımız da Türk siyaseti ile direk ilgilidir.

İster, bu zaman zarfında siyasetin direksiyonunda olanlar eliyle olsun veya isterse bu süreç içinde siyasete müdahale eden askerin eliyle olsun, kısaca ismi ne olursa olsun, her bir müdahalede biz assubayların hak ve hukuku geriye giderken, komuta kademesi büyük kazanımlar elde etmiştir!

Bu işin baş mimarının NİTEKİM Beyefendi ile silah arkadaşlarıdır. Dünyanın hiç bir ülkesinde olmayan inanılması zor haklar elde etmişlerdir. Emekli Amiral Atilla Kıyat'ın ifadesi ile "NAMÜTENAHİ" hakları kullanarak, kendilerini ''üstün insan'' statüsünde görmüşlerdir. Ne yazık ki, 21. yüzyıla uyum adında da olsa bu statünün değişmesine pek gönüllü değiller!

Tabii ki kolay değildir bu değişim. Tüm bu padişahlık düzeni ve yıllarca kafalarda oluşmuş bu önyargılarının izlerinin silinmesi zor!

Nereden çıktı bu assubaylar, zamanı mı şimdi?

Dünyamız son yıllarda büyük bir değişim yaşamaktadır. Teknoloji, özellikle internet yoluyla insanları uyandırıcı bir iletişim devrimi yaşanmakta, toplumlar hızlı ve köklü bir değişim geçirmektedir.

Tunus'ta bir seyyar satıcının, tezgahını alan zabıtalara isyan etmesi ile başlayan ve tüm coğrafyayı saran ARAP BAHARI denen değişim rüzgarını hepimiz izliyoruz. Olayların ilk başladığı tarihlerde de sitemizde DOMİNO ETKİSİ VE ASSUBAYLAR başlıklı bir yazı yazmıştım. Olayları anlamaya çalışıyorum. Bu aslında oyun içinde bir oyun mu? Yaşadıklarımız, son dönemdeki siyasi değişimlerle de ilgilimi?

Aklım, havsalam almıyor yoksa bu yaşadıklarımızı! Onlarca iyileştirme açıklamaları 'üstelik en üst düzeyden' yapılırken birden bire sessizlik oluyor. Netice yok! Gene bir başka bahara...

Bu yaşadıklarımızın Arap Baharı ile ilişkisi olabilir mi dersiniz? Absürt bir yaklaşım gibi gelebilir ama kim şu cümle ile tarihte yerini aldı arkadaşlar? Bilenler biliyor bu sözün sahibini;

İstediklerimizi gerçekleştirmenin sadece bir yolu vardır; o da Atatürk Türkiye'sinde Türk Silahli Kuvvetleri'ni zayıflatmak ve itibarsızlaştırmak olmalıdır.

İnsanlık hak, hukuk, adalet kavramlarının hiç bir şüpheye yer bırakmadan uygulandığı yönetim sistemlerinin arayışı içindedir. Bunun bilincinde olan ve menfeat kaybına uğramak istemeyen emperyalizm ekonomik, siyasal, dinsel, kültürel her yolu kullanarak toplumlara kendi menfeat algılarına göre düzenlenmiş sistemleri servis etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda ABD’nin dayattığı Yeni Dünya Düzeni, bireyi küreselleştirirken toplumsal yaşamın içinde "Ötekiler" yaratarak sınıfsal bir kavga ortamı ve nifak tohumları ekmektedir de diyebilirmiyiz?

Zira, toplumun hemen hemen tüm kesimlerine iyileştirmeler yapılırken, süreç neden assubaylara gelince tıkanıyor? Acaba bir oyun ile bizlerin sabrını zorlayarak kullanmak mı istiyorlar dersiniz?

Tabii ki, komuta kademelerinin bu süreci yıllarca sadece seyretmeleri affedilemeyecek ayrı bir konudur!

Son yıllarda eğitim seviyeleri giderek yükselmektedir. 21. yüzyıla uygun değişikliklerin hala bekletiliyor olması bizleri ekonomik yönden perişan ederken sosyal anlamda da sınıfsal bir ayrışmaya itmektedir. İç Hizmet ve Askeri Ceza Kanunu'ndaki bir çok hakların NİTEKİM Bey'in anayasası ile genelkurmayda olması bu yüzyıla yakışmayan bir durumdur.

Artık büyük bir vatandaş kitlesi assubaysız bir ordunun olamayacağını, assubayların TSK'nın temel direği olduğunun farkında. Bir çok ülkede olduğu gibi, sistem ve işleyiş buna göre dizayn edilmiştir çünkü. Peki o zaman ne oluyor da tüm kesimler bu feryatlara 'basın dahil' ÜÇ MAYMUNU oynuyor?

Acaba buz dağının altındaki yaşananları, gerçeklerle nasıl bağdaştıralım?

Bir tarafta hükümet, diğer tarafta Genelkurmay... Ve arada her anlamda mağdur Assubaylar!...

Bilinizki bu sınıf artık susmayacak!

Bilinizki bu sınıf artık susturulamayacak!

Tunus'ta başlayan, Mısır ve diğer toplumlara sıçrayan değişim rüzgarı facebook ile başlamıştı. Günümüzün bu teknolojik imkanlarını kullanabilen, kısa sürede iki yüz bin kişinin bir araya geldiği inanmış, davasına sahip, eğitimli ve bilinçli bir sınıf var artık; ASSUBAYLAR...

Sabır evet, ancak onurumuzu ayaklar altına almanıza hayır!

Saygılarımla...

ATİLLA ABAYLI
İZMİR

Basbakan-GnKurmay-AsbOkulu

Değerli arkadaşlarım.

Camiamıza yapılan HAKSIZLIKLAR konusunda yıllardan beri yazıyor, çiziyoruz. Haksızlıkları YETKİLİ olduğuna inandığımız kişilere anlatıyor, dosyalar halinde veriyoruz. Onlardan YETKİLİ MAKAM diye RANDEVU talep ediyor, yapılan YANLIŞ ve HAKSIZLIKLARI anlatıyoruz. Bazıları SORUNLARINIZI biliyor ve takipçisiyiz (MSB) diyor, BAZILARI yeni duyuyormuş gibi GÖZLERİNİ AÇIP hayretler İÇİNDE KALARAK yanındaki görevlilere "BİZ BU YANLIŞLARI NASIL YAPARIZ" diyerek TALİMATLAR vererek derhal "DÜZELTİN" en kısa zamanda bana getirin (Başbakan) diyor, istediği İKMAL edilip getirilince "BÜTÇE  UYGUN DEĞİL" diyerek elinin tersiyle itiyor, Kimileri de BALIKESİR MYO'da "ASTSUBAY DEVRİMLERİ" yaparak HAKSIZLIKLARI sonlandıracağını İLAN edip BASIN ve YAYIN organlarında ARZI ENDAM ediyor sessizce E.oluyor.

GENKUR. BŞK. olan sayın ÖZEL TEMAD yönetimini kabulünde OLUMLU ve YAPICI tavırlar SERGİLEMİŞ ancak son çıkan TAZMİNATLARDA TSK içinde ASTSUBAYLARIN olduğunu UNUTUP, GÖZARDI ederek TAZMİNATLARDA da önce olduğu gibi ASSUBAYLAR yine DIŞLANIP, ÖTEKİLEŞTİRİLEREK YOK SAYILMIŞLARDIR.

Assubayların TSK'da unutulduğu  ne İLK ne de SON olacaktır. Bildiğiniz gibi "KAN UYKUSU" operasyonları da sadece Sb,Yd.Sb'larla yapılmış, Assubaylar operasyon dışında TUTULMUŞ, ASB. İSMİNİ GÖRMEKTEN RAHATSIZ olan bu operasyonların EFSANE K.nı daha sonra siyasi parti LİDERİ olarak görevdeyken YOK saydığı ASSUBAYLARDAN OY istemeye de YÜZÜ kızarmadan GELEBİLMİŞTİR.

GENKUR. BŞK. sayın ÖZEL 'in ise yazılı basına YANSIDIĞI şekilde son TAZMİNATLARA ulaşması ve BAŞBAKAN'a onaylatması gerçekten TAKDİRE ŞAYAN bir şekilde gerçekleşmiştir.

Hepimiz her gün görüyor ve okuyoruz ki BAŞBAKANIN gözünde TSK darbecilerin kaynağıdır. Son konuşmasında MECLİSİN artık DARBELERE MÜSADE ETMEYECEĞİNİ, GEÇMİŞTE olduğu gibi ERKEN KALKANIN DARBE yapamayacağı bir ülke haline geldiğimizi ifade etmiştir.

Dışarıdan görünenin TSK ile HÜKÜMETİN arasının SICAK olmadığı, hâttâ Başbakan yrd. sayın ARINÇ'ın "BUNLARLA MI SAVAŞA GİRİP, KAZANACAĞIZ"  diyerek TSK'nın küçümsendiği ve dışlandığı bir dönem yaşanmaktadır. İşte böyle bir ortamda Genkur.Bşk. sayın ÖZEL Başbakanı HARP AKADEMİLERİNE davet ediyor ve KONUŞMA öneriyor. Başbakan kabul edince de sayın ÖZEL "ÖZEL" emirle tüm personeli salonu TIKA-BASA dolduracak şekilde toplanmasını emrediyor. Belirtilen gün geldiğinde Başbakan konuşmasını bitirdikten sonra yine Genkur. Bşk. sayın ÖZEL'in "ÖZEL" emriyle personel AYAĞA KALKARAK Başbakan uzun süre AYAKTA alkışlanıyor. İşte bu gösterinin ardından KURMAYLARLA ÜST DÜZEY KOMUTANLARA TAZMİNATLARIN DA yolu açılıyor, HÜKÜMET ile TSK arasındaki SOĞUKLUK ortadan kaldırılıyor, Başbakan da bu defa BÜTÇE konusunu HİÇ GÜNDEME getirmeden TSK'nın ÖZ evlatlarına TAZMİNATLARI analarının AK sütü gibi HELAL olsun diyerek verdiriyor.

Konu ASSUBAY HAKLARI olunca BAŞBAKANIN BÜTÇEYE YAKLAŞIMI ile SUBAYLAR SÖZ KONUSU OLUNCA BÜTÇEYE BAKIŞ  açısını HAKSIZLIKLARI ÖNLEYECEĞİM diye İKTİDARA gelmiş, tabelasında ADALET yazan parti ve Bşk.nın BU İKİ DAVRANIŞI arasındaki YORUM farkının taktirini de SİZLERE bırakıyorum..

İşte bu olayda Genkur. Bşk. sayın ÖZEL'in ASSUBAY haklarına verdiği DEĞER ve CİDDİYET ile SUBAY HAKLARINA VERDİĞİ ÖNEM ve YAKLAŞIMI da gün yüzüne ÇIKMIŞTIR.RİYAKARLIK TSK'da BÜNYEYE yerleşmiş olup, KİŞİLERİN değişse de UYGULAMALARIN aynen süreceği KANITLANMIŞTIR.

Acaba sayın ÖZEL BİR GÜN Başbakanı  ASSUBAY MYO'da bir konuşama yapmak için davet edip, YILLARDIR KANAYAN YARA DURUMUNA GELEN SORUNLARIMIZIN ÇÖZÜMÜNÜ düşünür mü? Yoksa KOSKOCA GENKUR. BŞK. Ülkenin BAŞBAKANINI ASSUBAY MYO götürmeyi ZUL olarak mı değerlendirir? Sizce GENKUR.BŞK. ASSUBAYLARIN DA komutanı mıdır?

Hazırlanması YILLAR alan ve hazırlandıktan sonra bir TÜRLÜ MECLİSE GELMEYEN VE MECLİSTEN ÇIKARILAMAYAN ASSUBAYLAR hakkındaki YASALARDAN TSK'da artık ASSUBAYLARIN YERİNİN OLMADIĞI ve KABUL GÖRMEDİĞİ DE AÇIKÇA TESCİLENMİŞTİR.

Bu TESCİLLE ASSUBAYLARIN ANAYASAL HAK VE GÜVENCELERDEN DE MAĞRUM KALDIĞI, KALACAĞI, YASALAR TARAFINDAN HAKLARININ KORUNMAYACAĞI ANLAŞILMIŞTIR.

Assubayların TC vatandaşlarının SAHİP olduğu HAKLARA SAHİP OLMADIĞI, BU UYGULAMALAR DEVAM ETTİĞİ SÜRECE OLAMAYACAĞI DA GÜN GİBİ ORTAYA ÇIKMIŞTIR.

Daha neyin peşinde KOŞUP,NE ARAYACAĞIZ? Yapılacak bir şey kalmamıştır.

Assubay OLDUĞUMUZ İÇİN cezalandırıldığımızdan TC vatandaşlığından ÇIKMAK İÇİN toplu DİLEKÇE vermeyi artık CİDDİ olarak düşünmeliyiz. Bu konuyu HUKUKÇU arkadaşlarla görüşerek MUTABAKAT sağlanırsa toplanacak DİLEKÇELERİ TOPLU HALDE VERMEK ÜZERE GENEL BAŞKANLA BİRLİKTE MECLİSE GİDEREK GERÇEKLEŞTİRELİM.

Saygılarımla.

bu-kadarina-da-pes-diyen-assubaylar

Düne kadar umut içinde, geleceğin daha güzel olacağını, sorunlarının çözüm bulacağını hayal ederek yaşam mücadelesi veren çalışan ve emeklisiyle astsubaylar, uzman jandarmalar ve uzman erbaşlar seslerini idare edenlere duyurmak için gerek temsilcileri olan dernekleri yoluyla, gerekse yüzyüze görüşmeleri yoluyla ülkeyi yöneten seçilmişlere ve dolayısıyla seçkinlere onlarca dert anlatmalarına rağmen, umutvari sözlerle geri çevrilmekteydiler.

Derdi anlatanlar o denli umutluydular ki, “çalışmalar nasıl gidiyor” denildiğinde, “yüz yılın değişimi olacak, başbakan yardımcılarına, genelkurmay başkanına sorunlarımızı şimdiye kadar olmadığı kadar açık seçik anlattık, konuları başbakana ilettik, kesin bir çözüm bekliyoruz, başka kanallardan konularımız dile getirilmesin, tepki alırız” deniliyordu ki; meğerse sayın idareciler bu esnada üstlerin bir kısmına zamma karar vermişler bile.

İlk olarak oncekultur sayfasında yayınlanarak tüm ilgililere ulaşan zam kararına ait Bakanlar Kurulu Kararnamesi, okuyucunun büyük eleştirilerine sebep oldu.

Her zaman bir şekilde kayba uğrayan ast personeller olurken, bu kararname ile bazı sınıf ve kadrolarda görevli subaylar da kayba uğramış oldu. Bu durum acaba silahlı kuvvetler içerisinde zam yoluyla seçilmiş kadrolara yönelik, ileriye yönelik bir oluşum süreci mi var? Sorusunu da beraberinde getirdi.

TSK’nın ağır sorumluluğunu taşıyan ve nimetlerden mahrum edilen, mağdur personeli astsubayların bu zamma olan tepkisi, şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde, on gün içerisinde 110 bini aşan üye sayısına ulaşan “Bu Kadarına Da Pes Diyen Astsubaylar” grubu altında bir araya gelmesine sebep oldu.

Bir araya gelme, birlikte ses vermek, doğrusu ulusal yayın organlarında da kendini gösterdi. Televizyonların, radyolarının sabah programlarında binlerce iletiyi gören sunucular hayretlerini gizleyemediler. Dikkat çeken bu güç vesilesiyle olsa gerek, yedi aydır yönetimde olan TEMAD yöneticileri 3 Mayıs 2012 günü TV 8 kanalında oturuma davet edildiler.

Burada önemle üzerinde durulması gereken husus böylesine büyük bir sayıya ulaşan grup yönetiminin, yanlış ellere geçmemesi ve doğru idare edilmesidir. Doğru idare şekli, günümüzde Atatürkçü Düşünceyi dışlayan, siyasi bulanların eline geçmemesidir. Kaldı ki astları, oylarını alarak görmezden gelen, sınıflar arasındaki eşitsizliği üstünden yana açan da bu düşüncedir.

Burada yeri gelmişken OYAK ile ilgili olarak da; OYAK’ta, mağdur dilekçeleri dayanak gösterilerek TBMM komisyonunca sürdürülen çalışmalar da dikkatle takip edilmelidir. Bir iktidar partisini ve dolayısıyla ülkeyi idare eden bakanlar kurulu ve yürütmenin başının onay verdiği son TSK zammı beraberinde bir düşünceyi de adeta somutlaştırmaktadır.

O da şudur, ağır sorumluluklar altında çalıştığını, gelir adaletsizliği nedeniyle zor şartlarda yaşam sürdüğünü, adaletsizlik sebebiyle ailesiyle birlikte moral ve motivasyonunun bozulduğunu iddia edenler, yasa çıkarma yetkisini de elinde bulunduran yürütmece dikkate alınmamakta, politikalarını ezilenleri dikkate almayan, kendi düşünceleri doğrultusunda yürütmektedirler.

Kısacası, OYAK’a gelebilecek bir zarardan yine ezilenler mağdur olacak görünüyor. Çünkü üstler fazlaca olmasa da Türkiye şartlarına göre iyi bir yaşam sürdürecek gelire zaten sahipler…

Sayfa 1 / 2

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ