×

Uyarı

JUser: :_load: 932 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Hey gidi yıllar!.. Ömür su gibi akıp gidiyor. İnsan maziye bakınca hemen geri gelesi geliyor. Ne kadar köhnemiş ve eskimiş olursa olsun hafızalarımızda dün gibi… Bizler çocukken, büyüklerimiz çektikleri sıkıntıları şöyle açıklarlardı; “Geleceğimiz için” “Çocuklarımız için” Değil mi?..

Artık o sıkıntılı günler geride kaldı. Bakkaldan bir koşu gidip mum alan çocuklarımız yok şimdi. Gaz yağı da satılmıyor. “İmece” sözcüğü bile ölü kelimeler listesine eklendi. Fakirliğin tanımı değişti. Hastalıklar bile eskiden fakirlikten yokluktan kaynaklanırdı. Şimdilerde varlıktan kaynaklanıyor. En yaygın hastalık  “obezite.

Şimdi bizim de çocuklarımız, hâttâ torunlarımız var. Hâttâ sadece bizim mi canım, tüm arkadaşlarımızın, akrabalarımızın çocukları ve torunları var. Hâttâ yurt dışında akraba ve dostlarımızın da… Değil mi?

Ama bizim akrabalarımız hep Avrupa’da. Bizim Libya’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de akrabamız yok. Oradakilerin çocukları veya torunları tabii ki vardır. Ama bize uzaklar değil mi!.. Gerisini siz tamamlayın da ben de konuma döneyim.

Birinci Dünya Savaşının çıkışını bize tarih kitaplarında anlattıklarında garipsemiştik. Bir Avusturyalı ile bir Sırplının tetiklediği savaştı sözde. Günümüzde gelişen olaylara bakınca bahane aynı ise bir milyon kez dünya savaşı çıkmalı idi. Tıpkı Birinci Dünya Savaşının perde arkası şartları maalesef günümüzde doğmuştur.

Tabii ki tarih ileride yaşananları bahsedecek ama ben sizlere bugüne kadar yaşananlardan yola çıkarak bir tarih yazayım.

Soğuk Savaşın 1987’de sona ermesinden sonra Rusya maalesef tekrar eski gücüne ulaşamadı. Böylece ABD tek başına dünyanın jandarmalığını eline geçirdi. İstediği ülkede kendi menfaatleri doğrultusunda operasyonlar yaptı. Dün sevdiklerini bugün cezalandırdı. Kaddafi tam yolcu uçağı düşürme ambargosunu delmişti. Fransa, İtalya gibi ülkelerde büyük törenlerle karşılanıyordu ki birden yok edildi. ABD, İran politikası ile bölgedeki işbirlikçilerinin sadakatini sınadı. Gücünü test etti. Irak’ı işgal ederek kendi coğrafyasından binlerce kilometre uzakta bir nevi tatbikat yaptı. Tüm bunları dünyanın gözü önünde yapıyor ve karşı çıkanları tartıyordu. Her zaman olduğu gibi en çok muhalefeti Rusya yapıyordu. Amerika’nın alelacele yaptığı renkli devrimler Rusya’nın komşu ülkelerinde tutmamış görünüyordu. Sınırlarının yanı başındaki akraba Rusya’nın gölgesinde olan Gürcistan, Ukrayna, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan gibi ülkelerde ABD yanlısı yönetimler tutunamıyordu. O nedenle Rusya kaçınılmaz bir şekilde ABD ile karşı karşıya kalıyordu. Hükümranlık savaşı öyle ya da böyle, diplomasi alanında çok kuvvetli devam ediyordu. Amerika için son noktayı koyma, prestij düzeltme, avantaj kazanma gibi değerlendirilen gelişmeler Rusya için ölüm kalım savaşı gibidir. Amerika’nın Doğu Avrupa ve Karadeniz bölgesinde itibar kaybına tahammülü yoktu.

Kırım her zaman Avrupa ve Rusya için önemli olmuştur. Bugünkü durumundaki Avrupa da ABD için bir hayat damarıdır. ABD kültürü sonuçta Avrupa kökenlidir. Rusya’nın eline geçen Kırım Avrupa için Kuzey Güney hattında önemli bir kalenin kaybedilmesi anlamına gelir. Nitekim bu yarımadada yedi büyük havaalanı, Avrupa’nın içlerine kadar inebilecek kocaman deniz filosu mevcuttur. Hava trafiği, Karadeniz’in kontrolü, boğazlar, hâttâ Tuna boyu Kırım’dan kontrol edilebilir. Kırım Rusya’nın eline geçtiğinde Rusya yaşanan diplomasi savaşında büyük bir güç kazanacaktır. Nitekim Rusya diplomasi ile yapamadığını, nüfusa dayalı bir oldu bitti ile kapatmak istedi. Kırım’ı bir gecede ilhak etti.

Savaş o zaman başlamıştı. Bu savaşın yayılıp bölgesel, hâttâ küresel bir hal alması maalesef an meselesidir.  Ukrayna üzerinde baskılarını arttıran ve Kırım’ı ilhak eden Rusya, enerji koridorlarına alternatif arayıp Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmak isteyen Avrupa ülkelerini oldukça tedirgin ediyor. Rusya’ya alternatif yollar geliştiren Avrupa; Irak, İran, Türkmenistan ve Azerbaycan’dan petrol ve gaz boru hatlarını elinde bulunduran Türkiye ile iş birliği yapmak yerine bölücü tehditleri destekliyor. Türkiye’nin bölgede ikinci bir Rusya olmasından endişe eden Amerika ve Avrupa Ortadoğu ve Anadolu coğrafyasında maalesef yeni harita çizdiler. Bu haritayı Türkiye’nin kabul etmesi mümkün görünmüyor. Mevcut iktidar veya gelecek iktidarları aşan global bir savaşın ortasında kalan Türkiye asimetrik saldırıları karşılayacak güçten hızla uzaklaşıyor. Kendi içinde kuvvetli görünse de, dış güçlerin oyunlarını boşa çıkarma adına yaptığı açılımlar süreç uzatmaktan başka işe yaramıyor.Türk hükümeti yaşanan gelişmelerde ABD’nin Ortadoğu’daki partneri olan İsrail ile birlikte düzenlemeye gitme konusundaki ısrarına din kartını masaya koyarak cevap veriyor. Radikal bile olsa tüm İslami örgüt ve yapılanmaların dikkatini coğrafyaya çekmeyi başardı. Böylece ABD Ortadoğu’da bir oldubittiye giderse bataklığa saplanacaktı. Türkiye bunu başarmış görünüyor. Bugünkü şartlarda İsrail’in ortadoğu’da aktif olması kendisi açısından hezimet olur.

Tabii ki dünya Coğrafyası sadece Türkiye,Rusya ve Ortadoğu ile sınırlı değil. Dünyanın çok değişik yerlerinde yine değişik adlar altında bir çok hegomonya savaşı sürüyor. Kuzey Kore kendini halen savaş durumunda tutan bir ülke. ABD Küba ile ilişkilerini düzelterek olası bir hataya meydan vermemek ve kendi evinde avlanmamak istiyor. Pasifik bölgesinde durum Amerika’yı gafil avlayacak gibi. Olası bir küresel savaşı sinsice bekleyen tek ülke var, Çin. Çin’in nüfusu bir milyar dört yüz milyona dayanmıştır. Sadece Rusya sınırında işsizlik sorunu yaşayan on milyon Çinli mevcuttur. Rusya’nın geniş coğrafyası ve yer altı kaynakları Amerika kadar Çin’in de ağzını sulandırmaktadır. Çünkü Rusya’nın toplam nüfusu Çin’in 1/10’u kadardır. Çin Rusya’dan enerji satın alan bir ülkedir.

Maalesef tarih bir aşamayı daha kaydetti. Rusya ve Türkiye Petrol boru hatları konusunda bir anlaşma yaparak Güney boru hattı projesini hayata geçirdiler. Hâttâ Putin ileri giderek, bu hattın adının Türk Hattı olmasını bile teklif etti. Çünkü tarihi ve çok kritik bir isteği gerçekleşiyordu. Enerji koridorlarını kontrol edecekti. Ama bunun karşılığında Türkiye’ye ne vermişti? Bölücü saldırılara karşı korunma sözü mü? Amerika’nın ve Avrupa’nın baskılarına rağmen Rusya ile yapılan bu anlaşma ne kadar gerçekçidir? Elinde tamamen Amerikan sisteme dayalı ordusu bulunan Türkiye ile Rusya nasıl bir askeri iş birliği yapabilirdi ki?

İkinci alternatif olan Türkiye’nin Batıya ve Amerika’ya Rus kartını oynayarak onları emellerinden vazgeçerek Türkiye ile iş birliği noktasına çekmek. İşte bu Türkiye için olabilirliği olan, ancak Rusya için asla kabul edilmeyecek bir davranıştır. Bu oyun Türkiye’ye birkaç beden büyük olmasına rağmen oynanmaktadır. Putin anlaşmayı şu sözlerle bağlamıştır. “Tayyip erkek adamdır.” Tabii ki demokrasilerde iktidarlar değişir. Biri gider diğeri gelir. Ancak uluslar arası sözleşmeler mecliste oylanınca maalesef bağlayıcı olduğu gibi cezai şartlar taşıyan gizli unsurlar saklıyor. Rusya ile Türkiye’nin böylesi bir durumda karşı karşıya kalmasında, şimdiye kadar hiç iyi bir müttefik olamamış ABD ve Avrupa’ya nasıl güvenilir?

Bilmem anlatabildim mi?

Saygılarımla…

RUSLAR

Mayıs 31, 2013

Orta yaş üzerindekiler için Rusya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği demektir. Bu yaşlarda olanlar için bu ülke öyle bir çırpıda tanımlanabilecek bir ülke değildir. Çünkü çok büyük bir askeri güçten, çok derin bir edebiyattan, çok geniş bir coğrafyadan, çok zengin doğal kaynaklardan ve hepsinden önemlisi çok ileri bir teknolojiden bahsetmek gerekmektedir.

İşte böyle bir Rusya’yı başlık yaptıktan sonra, Baltacı ile Katerina’nın macerasından, doksanlı yıllarda yapılan bavul ticaretinden veya maalesef “Nataşa” adını verdiğimiz fahişelerden bahsedecek değilim.

Rusya çok büyük bir devlettir. Tarihi acılarla doludur. Vatandaşlarını zaman zaman aç, sefil, çaresiz bırakan bu ülke her zaman önde kalmayı başarabilmiştir. Tüm bunları, müthiş bir değişimci yapısına borçludur. Bu ülkeyi tarih sahnesinde incelediğimizde, gözümüzden kaçan ilginç detaylarla karşılaşırız.

Rusya dünyanın en büyük sömürü üretebilen ülkesidir. Kendi sınırları içinde gösterdiği halkları, Rus halkı lehine sömürürken, bu ülkelerin ellerine her zaman onlara yetebilecek kadar oyuncak bırakmıştır. Halen daha özgürlüğüne kavuştuğu söylenen eski Sovyet Ülkelerinde bile halen bir Rus otoritesi mevcuttur. Nitekim iki binli yılların başında Amerika’nın eski Sovyet ülkelerinde gerçekleştirmek istedikleri renkli devrimler çok kısa sürmüş, bu ülkeler tekrar rus yanlısı politikacıların yönetimine geçmiştir. Aynı şekilde dünyanın bir çok ülkesinde Rusya’nın ağırlığı hissedilebilmektedir. Orta Avrupa ülkelerinde, Afrika ülkelerinde, Ortadoğu ülkelerinde, Uzak Asya Ülkelerinde, Güney Amerika ülkelerinde Rusya’nın etkisi halen devam etmektedir. Rusya bir çok ülkeye silah satmaktadır. Aynı zamanda da teknik servis hizmeti de sağlamaktadır. Çok ilginç bir örnek vermek istiyorum. Ermenistan’ın Türkiye sınırlarını Rus askerleri korumaktadır. Ermenistan’ın tüm hava ve kara kuvvetleri Rus malıdır. Aynı şekilde Ermenistan ile savaş halinde olan Azerbaycan’ın da silahları Rus yapısıdır. Azerbaycan askeri sanayini henüz kuramadığı için her türlü giderini yurtdışından satın alarak karşılamaktadır. Öyle ki Azerbaycan ordusunu Türkiye lojistik olarak desteklese de, bugüne kadar kayda değer bir şekilde Türk veya Amerikan yapımı teçhizat Azerbaycan envanterinde yoktur. Olsa dahi bu teçhizatlar teknik servis pahalılığı nedeniyle bir köşede beklemektedir. Çünkü büyüklerin Pazar savaşında Azerbaycan Rusya’nın etkisi altında kalmak zorundadır. Ülke yöneticilerinin başka pazarlara yönelmesi demek, siyasi tercihlerinde değişmesi olarak algılanacağından, Rusya’yı ürkütmemeye dayalı bir politika eski Sovyet ülkelerinde mevcuttur.

Rus halkı dünyanın en çok seyahat eden halklarındandır. Sıradan bir Rusla sohbet ederseniz, kendi ülkelerinin toprakları çok geniş olmasına rağmen birçok şehirde bulunmuştur. Elli yaşlarındaki sıradan bir rus muhakkak Moskova’yı ve San Peterburg’u görmüştür. Bir çok Cumhuriyette çalışmıştır. Kazan, Novosibirsk veya Omsk’ta yaşayan biri için bin kilometre uzaktaki Moskova uzak bir yer değildir. Ülkede benzin fiyatlarının ucuz olması nedeniyle genel olarak ekonomik araçların tercih edilmesine gerek olmadığı gibi, seyahat ücretleri de bize göre komik denecek kadar azdır. Cebine bin doları koyan biri, bir uçtan bir uca yaklaşık on bin km olan tüm Rusya’yı dolaşabilir. Böylesine iç hareket olanakları yüksek, nüfus hareketleri fazla olan bir ülkenin vatandaşlarının, tatil yapma ve seyahat etme kültürü de yüksektir. Sıradan, aylık geliri 500 dolar olan bir memur bile yurt dışına çıkıp tatil yapar. Tatilinden feragat etmeyi sevmeyen rus halkı önceleri en çok uzak doğu ülkelerini tercih etmişlerdir. Gözde ülkeleri Tayland, Malezya, Hindistan gibi ülkelerdir. Dünyanın bir çok irili ufaklı ülkesinde havacılık sektörü Rusların elindedir. Güney Amerika, Afrika ve Asya’dan sonra Akdeniz ülkelerine yönelen Ruslar başlangıçta Yunanistan, Rum Kesimi, İtalya ve İspanya’yı tercih etseler de Türkiye’nin sunduğu imkanlar karşısında, ülkemize müthiş bir ilgi göstermişlerdir. Özellikle Antalya ve Alanya’da Ruslar önemli ölçüde gayrimenkul almaya başlamışlardır. Ancak turizmi seven Rusların bu defa ki hedefi farklı olmuştur. Ruslar Türkiye’ye kalmak üzere gelmektedirler.

  • Evet… Ruslar ülkemize kalmak üzere gelmektedirler. Peki neden? Neden başka ülkelere turizm için giderler de bize gelince kalmak isterler? Neden Türkiye? Neden başka ülke değil? Neden Rusya’dan kaçıyorlar? Madalyonun başka yüzleri var mıdır? Konjoktürel düşünmeyip, birazda stratejik düşünsek faydaları zararları nelerdir?

Lafı biraz amiyane tabire getirirsek Türkler ve Ruslar tarih boyu hem savaşmış, hem sevişmiş milletlerdir. İki ülkenin de tarihi emelleri olduğunu söylesek de Rusların emelleri daha belirgindir.

Ruslar her zaman Akdenize inme hayallerini korurlar. Çanakkale ve İstanbul boğazı aslında Rusların boğazını sıkan iki adet el gibidir. Montrö deklaresini defalarca delen Ruslara karşı Türklerin aslında yapabileceği pek fazla bir şey yoktur. Tarih boyunca teknolojide ve askeri büyüklükte Türklerden daima çok güçlü olmayı başaran Ruslar için Türkiye mevcut konumuyla çok önemlidir. Ancak bölgesel bir güç olmaktan ileri giderek küresel bir güce dönüşmeye çalışan Türkiye her zaman Rusya için bir rakip ve dolayısıyla tehlikedir. Güçlenen Türkiye bu coğrafya’da Rusların emellerine sekte vuracaktır. Ruslara göre, Türkiye mevcut yapısı ile diğer bölgesel ülkelerden farklı değildir. Sonuçta kendine özgü büyük bir sanayi altyapısı yoktur. Bir çok alanda dış ülkelere bağlıdır. Amerika’nın desteklediği yönetimlerin işbaşına geldiği bir ülkedir. Ancak süreç gereği ellerinde bulundurdukları ülkeleri kaybetmemek adına Türkiye, Mısır gibi ülkelerden de şimdilik ellerini çekmişlerdir.

Türkler, 1774’de Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ı kaybettikten sonra, Rusya içindeki Türklerden kopmuşlardır. Bu kopuş Rusya’nın korkunç bir kitlesel göçe zorlama hareketleri sayesinde olmuştur. Bu göçlerden geri kalanlar, Kafkasların dağınık halkları gibi istenildiği gibi yönetilmiştir. Ancak geçen zaman içinde Türklerin Orta asya ve Kuzey Türkleri ile ilgili emelleri zaman zaman alevlense de, bu halkın bitkin, dağılmış ve ümitsiz halleri Sovyet döneminde milliyetsizleşme çalışmaları nedeniyle sekteye uğramıştır. Türkiye bir taraftan bölgesel, diğer taraftan ekonomik sorunlarla uğraşırken Rusya üzerindeki emellerini NATO vasıtası ile yapmaya kalkışmıştır. Ancak NATO’nun amacı Türkiye’yi savunmak veya Türk ideallerini gerçekleştirmek değil, Sovyet yayılmacılığının önüne geçmekti. Nitekim görevini tamamlayınca da geri çekildi.

Türkler ve Ruslar her ne kadar birbirlerine yakın iseler de bir o kadar da düşmandırlar. Çünkü tarihi ve menfaate dayalı sorunları vardır. Bunun bilincinde olan Ruslar hiçbir zaman gardını bırakmamıştır. Özellikle Amerika’nın bölge ülkeleri üzerinde oynadığı oyunlarda Türkiye’yi taşeron gibi kullanması Rusya’nın tedbirini elden bırakmamasını sağlamaktadır. Ancak Türkiye son yıllarda birbiri ardına ekonomik çıkar adına, Rusya’nın elini güçlendirici adımlar atmaktadır. Bir taraftan Amerika’nın çıkarlarını temsil etmekte, diğer taraftan Rus sermayesine kapılarını sonuna kadar açmaktadır. Böylesi bir ortamda, olası bir iç çekişme halinde tarafların iştahını ve isteğini de arttırmaktadır. Birbiri ardına tek taraflı çıkarılan bir dizi kanunla, Rusların birden fazla ev almaları, toprak almaları, Türkiye’de iş kurmaları, çifte vatandaşlık almaları, uzun süreli oturum izni almaları sağlanmıştır. Rus halkının Türkiye’ye geliş sebebi her ne kadar güneş, deniz ve tatil gibi görünüyorsa da, gerçek sebep, ucuz gayrimenkul, ucuz toprak ve Rusya’ya göre daha sakin ve devlet baskısının hissedilmediği bir hayattır. Türkiye’nin gelecekte yaşayabileceği bir çalkantılı dönemde Rusya’nın kendi nüfusunu bahane ederek bir takım isteklerde bulunması kaçınılmazdır. Kaldı ki, bir çok ülkede bir çok devlet adamı ve asker, uygulamalarından dolayı daha sonra uluslar arası mahkemelerde yargılanmıştır. Bu yargılamalar sonucunda bir ülkenin lideri başka bir ülkede hapis yatmıştır. Özetle uluslar arası hukuğun etki alanı genişlemektedir. Bu kapsamda ekonomik kazanç uğruna yabancılara kapılarını açan Türkiye’yi bir tehlike beklemektedir.

Son zamanlarda rus vatandaşları ile evlilik yapanların sayısında büyük artış vardır. Bu evlilikleri incelediğimizde hemen hemen hepsinde Türk vatandaşı olanlar erkektir. Bu arada evlenenlerin etnik yapısına bakıldığında ise, Ruslarla evlenen erkeklerimizin ezici çoğunluğu Kürt kökenli gençlerimizdir. Evlenme sebeplerine baktığımızda ise, yine büyük bir bölümü sevgiye dayalı değil, bilakis menfaate dayalı evliliklerdir. Rusların amacı Türk vatandaşlığını alabilmektir. Çünkü bir Rus kızı için Türk vatandaşı olabilmek bir nevi kurtuluştur. Kendi ülkesinde değer görmeyen ve ekonomik yoklukla pençeleşen bu kızlar, Türk örf ve ananelerinin kendilerine sağladığı imkanlardan oldukça memnunlar. Rus bayanları bir çok yönüyle Türk bayanlarından çok şanslılardır. Çünkü onlar kendilerini güzel gösterebilmek adına aile baskısı diye bir engel bilmezler. Dinsel baskı yaşamazlar. Ayrıca iş hayatına atıldıklarında Türkiye’de iyi de para kazanırlar. Erkeklerden gördükleri ilgiyi kurnazca değerlendirmeyi bilirler. İş hayatında da bir Türk bayana nazaran daha disiplinli ve daha aktiftirler. Ayrıca arkadaşlık engelleyici törelerden etkilenmedikleri için erkekler gözünde daha makbuldürler. Peki Kürt gençlerimiz neden böylesi evlilikler yapıyorlar?  Birbirini severek evlenenleri tenzih ederim ancak en önemli etkenlerden biri, ailelerinden uzakta, turizmde çalıştıkları ve kendilerini özgür hissettikleri bir ortamda fazladan ilgi görmek hoşlarına gidiyor. Yarını, olabilecekleri, aile yapısını, düşünecek yakınlarından uzak olmaları bu evlilikleri daha kolay kılıyor.

Çocuklar… Çocuklarımız dünyanın hangi milletinden olursa olsun, en masum, en savunmasız ve  en sevimli ırktaşlarımız. Çocukların bu yönüne değinmeden ülke gerçeklerime geçmemi umarım af edersiniz. Şimdilerde Türk Silahlı Kuvvetlerine çifte vatandaş olanların da kabul edilmesi gibi bir kanun yasalaşmak üzere. Maalesef her şeye sessiz kalan toplumumuz bir zahmet edip bunu da tartışmadı. Kendi kendime soruyorum. Başbakanımız “ Alkollü içecekler kanununun İki sarhoşun bir araya gelerek çıkardığı bir kanun olduğunu söyledi.” Sonra da bu lafın kimseyi hedef almadığı, öylesine söylendiği açıklandı. Acaba ben de şimdi şu çifte vatandaşlık kanunu çıkarsa, kimseyi hedef almadan, “üç hainin çıkardığı kanun” diyebilecek miyim? Tamamen Rus kültürüne bağlı, ancak Türkçe konuşan bir insanın Türk Silahlı Kuvvetlerinde işe girebilmesi doğru mu? Ya da sözkonusu ülkede böyle benzeri bir uygulama var mı? Tabii ki cevabı net biliyorum. Rusya’da çifte vatandaşlık yasak.

Neyse konumuz Rusya… Dönelim tekrar Rusya’ya… Ülke büyük olunca yazısı da çok uzun oluyor.  Aşırılıklar ülkesidir Rusya… Toprakları bile aşırı geniştir. İnsanın hiç girmediği geniş Tundra Ormanları ile kaplıdır. Açlığın, yoksulluğun, çaresizliğin, tükenmişliğin, kaderine terk edilmişliğin en trajik örneklerinin bulunduğu kocaman bir çöl gibidir bazen. Ancak tüm bunların yanında eğlencenin boyutlarının, sosyal yaşantının, şahşahanın, gösterişin, hesapsız harcamanın, en çarpıcı örnekleri yine bu ülkededir. Karun gibi zenginlerin ve kuru ekmeği olmayanların aynı dönemde yaşayabildiği, sözde komünist öğreti almış bu halkın görgüsüzlüğüne ve cahilliğine bazen şaşmak gerek… Bir tarafta hiç bitmeyen bir Lale devri… Diğer tarafta trajedi… Tüm bu tezatlar arasında bir şeyler üretebilmek, ülkeyi geleceğe taşımak isteyen post modern diktatör Putin… Antidemokratik uygulamaları, adil olmayan seçim politikaları ile Rusya’nın üzerindeki son karabasan gibi… Yüzde doksanların üzerinde oylarla seçilen, muhalefete hiç tahammülü olmayan bu kişi, etrafında onun şerrinden korkanlarla bir arada geziyor. Halkın kendine tepkisini, sempatiye çevirmek isterken, kimi zaman, denizin dibine girip tarihi eser buldu. Kimi zaman da tek motorlu uçakla kazlara uçmayı öğretti. Ancak hiç taviz vermediği tek alan, Rusya’nın dış politikasıdır. Bu politikayı başarıyla yürütmesinin sebebi çok açıktır. Dış politikanın başında dünyanın yakından tanıdığı, çok büyük bir siyaset adamı vardır. Sergey Lavrov…

Rusya çok büyük bir ülkedir. Türkiye’den göründüğünden çok büyük. Bir tarafta nükleer teknoloji, diğer tarafta uzay çalışmaları… Dünyanın her yerinde bir rus görebilirsiniz. Her Alanda mega bir ülkeden söz ediyoruz. Ancak bu ülkeyi bekleyen çok büyük bir tehlike var. Nüfus…

Rusya’nın nüfusu konusunda resmi ve gayri resmi sonuçlara ulaşarak bir takım yorumlar yapabiliriz. Resmi sonuçlara bakarsak gitgide azaldığı için çocuk yapılması teşvik edilmektedir. Böylece sorunları çözülecektir. Ancak gayri resmi sonuçlara bakarsak sorun çok daha büyüktür. Bu gün Rusya’da yaklaşık 150 milyon resmi nüfus görünmektedir. Ancak devlet politikasının şeffaf olmaması nedeniyle rakamların tam açıklanmadığı söylenmektedir. Bir yaklaşıma göre Rusya’nın kağıt üzerinde nüfusu 150 milyon olsa da gerçek nüfus 100 milyon civarındadır. Rakamlarda abartma vardır. Ayrıca son yıllarda Rusya’da Alkol, işsizlik ve boşanma sebeplerinden bir çok çocuk kaderine terk edilmektedir. Yetimhanelerin durumu iyi değildir. Ülkede mafya yapılanması olduğundan, organ mafyasının çocukları yurtdışına kaçırdığı düşünülmektedir. Kayıp çocuk rakamları çoktan milyonları geçmiştir. Çocukların sahipsizliği nedeniyle suç oranları oldukça yüksektir. Ülkenin sosyo kültür yapısı çökmek üzeredir.

Sosyal sorunların ülkenin ekonomik yapısına da etkileri artmaktadır. Özellikle iyi eğitim görmüş Ruslar yabancı ülkelere göçmektedirler. Özellikle devlet daireleri artık iyice eğitimsiz kişilere bırakılmıştır. Yaklaşık on milyondan fazla varlıklı ve iyi eğitim görmüş Rus ailesi Rusya’dan kaçmıştır. Tüm bu sorunlar karşısında Rusya’nın çizdiği güçlü devlet modeli etkisini eskisi kadar gösterememekte, bölgesel konularda denge unsuru olma özelliğini kaybetmektedir. Hal böyle olunca da özellikle Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde tek taraflı girişimlerin önü açılmakta ve Rusya’ya rağmen yeni bir düzen kurulmaktadır.

Tabii ki Rusya için her şey bitmiş değildir. Rusya çok dinamik bir ülkedir. Bu ülke sadece İkinci Dünya Savaşında 40 milyon insan kaybetmiştir. Ancak daha sonra Varşova Paktı’nı kurarak 35-40 yıl önderliğini yapmıştır. Rusya’nın en büyük şanssızlığı hoyratça hareket eden bir lider olan Putin’dir. Atalarımız, “Bir kötünün bin yere zararı olur.” derler. Putin Rusların sadece zamanını alıyor. Genlerini değiştiremez. Rusya Putin gibileri çok gördü. Ama hiç ihtişamını kaybetmedi.

İşte benden bir kaya daha… Artık bu kayayı siz nereye dayarsanız dayayın. İsterseniz bir hikaye de siz yazın. Başlığı “Türkler” olsun. Bence aynı yazının benzeri olur.

Bu kez konum emekli assubaylar değil. Belki ilgi çekici bilgilendirme yazısı olur diye hazırladım. Okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim…

Paka paka…

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ