×

Uyarı

JUser: :_load: 2207 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Saygıdeğer Meslektaşlarım

Sürekli belirttiğim gibi bizler, ülkemize ve ordumuza sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla ispat ettik. Her kurum kendi personelini koruyup kollarken genelkurmay bizlere ön yargılarla tahakküme varan haksızlıklar yapmaktadır. Bu, adaletsizlikten öte vicdansızlığı içimize sindirmemiz mümkün olmadığından  “Onur mücadelesi”  her geçen gün artan bir kararlılıkla sürdürüyoruz...

1971 Asb. eşlerinin hukuksuzluğa tepki yürüyüşlerini 1975 yılında kendilerine minnet duyduğumuz fedakar özverili yürekli meslektaşlarımızın başlattığı eylemler izledi; Bizler için kendilerini, özgürlüklerini, evlatlarının ekmek parası mesleklerini feda edenlerin  mücadele ateşini yeniden yakarak aldığımız mücadele bayrağını TEMAD yönetimine teslim ettik. “TEMAD ve mücadeleye destek” misyonumuzu  ise bugüne kadar tarafsızlık ilkesi ile devam ettirdik, ettirmeye de devam edeceğiz...

Mücadelede temsilcimiz TEMAD yönetimidir, bu konuda hiçbir arkadaşımızın farklı düşündüğünü zannetmiyorum.  TEMAD, hiçbir sivil toplum kuruluşuna kısmet olmayan kararlı, özverili bilinçli bir üye potansiyeline sahiptir; tüm eleştirilerimiz ve önerilerimiz daha mükemmele ulaşmayı ve hak ettiğimiz başarıyı yakalamaya yöneliktir.

Ben de birçok meslektaşım gibi bu bilinçle  sağlık ve ekonomik sorunlarıma rağmen 16 Kasım 2013  tarihinde katıldığım basın açıklaması ve tüzük kurultayı hakkındaki izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum...

Assubaylara uygulanan sosyal, ekonomik ve insanî haksızlıklara dikkat çekmek için yapılması planlanan basın açıklamasında Sn.Genel başkanın etkili konuşmasından sonra bence gereksiz olan şiddete maruz kalan genç meslektaşımızın babasının olayı detaylandıran  konuşmasını dinleyen basın mensupları  ve  vatandaşlar üzerinde  assubayların esas duruşta dayak yiyebilecekleri imajı yaratılmış ve mobbing dışındaki hususların ikinci planda kalmasına hâttâ hiç söz edilmemesine neden olmuştur...

Herşeye rağmen haksızlıklarımızı haykırmak, kararlığımızı göstermek açısından basın açıklamasının ve tüzük çalışmalarının büyük yarar sağladığına inanıyorum.

Sadece tüzük kurultayı olsaydı muhtemelen katılamayacaktım; çünkü atalarımızın "perşembe’nin gelişi çarşamba’dan bellidir" dedikleri gibi iki yıl önce yapılması planlanan çalışmaların bir hafta gibi kısır bir sürede yapılması komisyon çalışmalarının sonucu hazırlanan taslak metnin yola çıkacağımız gün elimize ulaştırılması kurultayda noter görevi yapacağımızın işareti idi, nitekim yanılmadım...

Cuma günü akşamı ise Tandoğan orduevinde bir gün önce bildirilen taslakta tamamen kişisel rütuşlar yapıldığını görmenin üzüntüsünü yaşadık.

Daha önceki olağanüstü seçim kurultayındaki divan heyetinin tutumu ne yazık ki seçim sonuçlarını tartışılır hale getirmiş, iptali konusunda yasal girişimlerin başlamasına neden olmuştur.

Mücadeleye gönül vermiş bilinçli ve özverili bir arkadaşımız olarak tanıdığım Menemen şube başkanı  Sn.Zülküf Keser'in beni hayal kırıklığına uğratan  tavrı antidemokratiktir; Kendisini aday gösterenlerin bu tavra sessiz kalmaları da düşündürücüdür; Divan başkanı Tüzük komisyonunun  ve genel merkezin görüşlerini delegelerin iradesinin üstünde tutan bir davranışla kurultayı yönetmiştir...

Genel kurullarda tüzük değişiklik teklifi için gerekli olan katılan delege sayısının 1/10 imza şartı tüzük kurultay delegelirinin konu ile ilgili  görüş bildirmek ve  öneri sunmak içinde  şart olarak belirtilmiş, buna rağmen 1/10 delegenin imzasını taşıyan teklifler savsaklanırken bu  şartı taşımayan tekliflerin  görüşülmesi tarihi bir fırsatın kaçmasına neden olmuştur... Delegelerin iyi niyeti olmasaydı bu kurultay farkı sonuçlanabilirdi; 

Israrlı uyarılar üzerine önerge sahiplerine yasak savmak adına söz verilmiş bir nevi engelleme ile konuşmam 40 saniye süre ile sınırlandırılmıştır, ortamı germemek  adına sonlandırdığım konuşmamda ifade etmeye çalıştığım gibi mevcut tüzük değişmese bile bizim mücadelemiz önünde bir engel teşkil etmemektedir. Bizim amacımız kurultayda daha demokratik  bir tüzüğü hazırlamaktı; örneğin  bulunduğum metropol ilde bizleri  temsil edecek olan  il temsilcisinin piyango ile değil ilin delegeleri tarafından seçilmesi adalet ve saygınlık bakımından önemli idi. Üye aidatını 6 ay içinde ödemeyen üyenin ihraç edilmesi mücadelemize ne gibi bir katkı sunacaktı ki bu ve diğer maddelerle ilgili  teklifimiz oylanmıyarak tüzüğün hepimizin tüzüğü olması fırsatı kaçırılmış oldu ...

Diğer tekliflerin de akibeti aynı oldu, bu teklifler ideal bulunmayabilir hatta yasal  mahzurları bulunabilir ama bunun kararını genel merkez yönetiminin görüşünü alarak divan başkanı inisiyatif kullanarak veremez; Nitekim bu konuda divan heyetine yasal bir uyarıda bulunan TEMAD Muğla il başkanı Sn.Ergenli olmasaydı inanıyorum ki bu kırk saniyelik konuşma hakkımız bile olmayacaktı...

Kapanış konuşmasından sonra ısrarla 1 dakika süre isteyen Foça ilçe başkanı Sn.Şeref Malkoç’un “Bizim haklarımız ne zaman alınacak, bunlar için daha çok gayret göstermemiz gerekmektedir, benim üyelerimden bir arkadaşım otelde bulaşıkçılık yapmak zorunda kalmıştır, 77 yaşında bir ağabeyimiz geçim sıkıntısı nedeniyle balıkçılık yaparken kaza geçirmiş koma halinde hastaneye kaldırılmıştır, haklarımızı alamayan hiçbir yönetimi başarılı bulmuyoruz” şeklindeki konuşması bence konunun özeti niteliğini taşıyordu... 

Huzur,sağlık ve adalet dolu günler dileklerimle saygılar sunuyorum.

ASTSUBAYLAR

Kasım 17, 2013
sızlanmaktalar,

sanki sızlanmadık zamanları varmış gibi.

ağlamaktalar,

ağlamadıkları zaman varmış gibi.

Dikmen yollarında,

meclis kapılarında.

akşamın karanlığında,

çığlıklarını duyurma çabasındalar.

sanki duyan varmışçasına,

duyarsızlar ortamında.

ninnilerle uyutuldular  yıllarca,

emeklerini verdiler

yettiğince.

karşılıksız şehitlik bahasına.

yüreklerinde,

sınırsız acılarla,ağıtlar yazdılar,

uzun , uzun

karanlığı yararcasına.

ama seslerini duyan,

kim.

ölüm karşısında,

uyaklı seslerini duyar gibiyim,

bağırışlarını, dövünmelerini.

ama,  ulaştıramadılar, çığlıklarını.

ızdırapla çırpınışta,

kavgasız tutşan,

alev gibi bir şeydi.

var olma, kişilik kanıtlaması,

idi  bu.

hayat memat meselesiydi.

şaka değil.....

 

Mehmet KAYALI

 

Saygıdeğer Meslektaşlarım

Assubaylar verilen her görevi zaman, zaman imkansızlıkları aşarak yerine getirmelerine,  ülkelerine  ve orduya sadakatlerini teri, kanı ve canları ile ispat etmelerine rağmen ön yargılarla tahakküme varan haksızlıklara uğratılmışlardır.

Bu haksızlıklara olan isyanımızı dile getirmek, adaletin gerçekleşmesini sağlamak için ONUR MÜCADELESİ başlattık. Elbette bu mücadelede bizim yasal temsilcimiz TEMAD yönetimidir. Mücadelenin başarıya ulaşması için maddi ve manevi desteğimizi sunduğumuz derneğimizin yönetimine  zaman zaman yapıcı eleştiriler ve öneriler sunmak en doğal hakkımızdır. Çünkü bizler aynı gemideyiz...

Sn.Ahmet KESER yönetiminden önceki yönetim bizi yeterince temsil edemediği için mücadeleyi bizzat www.emekliassubaylar.org sitesi ve üyeleri üstlendi. Bir çok taşın yerinden oynamasını ve mücadelenin bu noktalara gelmesini sağladılar.

Sn.Ahmet KESER ve ekibinin bizleri temsil görevini üstlenmeleri üzerine onların şahsında TEMAD yönetimine verdiğim destek, olumsuzluklar karşısında tepkim ile arkadaşlarımı itidale davet için yazdığım yazı ve yorumlar bazı çevrelerce imalarla "riyakarlık" olarak değerlendirildi.

Mevcut yönetimin umudumuzu artırdığını, onlardan mucize beklemediğimizi belirtmemize rağmen, içlerindeki huzursuzluğu sonlandırıp mücadelemize kanalize olmalarını isteyen yazıyı yazınca da bu kez "yönetime muhtıra vermek"le suçlayan arkadaşlarımız oldu.

Ben, olayları hissiyatımla değil, akıl ve mantık süzgeçinden geçirip vicdanımda değerlerdirmeyi ilke edinen biriyim. Bu nedenle iyi niyetli olmayıp birilerine mesaj vermek için yapılan değerlendirmeleri önemsemiyorum. Önemsediğim tek şey assubayların saygınlığı ve adaletin gerçekleşmesine katkılar sunmaktır.

ELEŞTİRİ mükemmele açılan kapının anahtarıdır. Eleştiri ile saldırı arasındaki farkı anlamak kadar, eleştiriye saygı duymak da gereklidir.

Bütün bunları niçin yazdığımı merak etmiş olabilirsiniz. Sosyal medyada TEMAD yönetimini eleştirenler, alkışlayanlar, eleştirenlere saldıranlar yazılar yazılıyor. Herkesin kendine göre haklı sebepleri ya da kişisel hesapları olabilir; inanıyorum ki Gn.Merkez yönetiminin bu eleştirileri, önerileri dikkate aldığını belirtip,mücadele adına yaptığı çalışmaları bizlerle paylaşsa kaos sona erer ve durum çok daha farklı olur...

Meslektaşlarımızın büyük bölümü şahsî hürriyetin amir tarafından kısıtlanmasına sınır getirilmiş olmasına rağmen mevcut disiplin yasasının daha ağır hükümler içerdiğini muvazzafların üzerinde demoklas’in kılıcı gibi sallandığını biliyorlar, aynı hayal kırıklığını personel yasasında yaşamak istemiyoruz. Personel yasa taslağında elbette lehte düzenlemeler vardır, ancak örneğin 35 yıldır devam eden genelkurmay basın bilgi notu ve MSB yazılı açıklamalarına rağmen ekonomik kayıplarımızın yanı sıra bizleri birçok kamu görevlisinden daha alt kademeden göreve başlatarak psikolojik eziklik sağlamayı amaçlayan başlangıç derecelerimizdeki adaletsizliğin giderilmesi,  tazminatların  1'inci derece değil astsubayların en üst rütbesi olan kıdemli başçavuşlara ödenmesi konusundaki taleplerimizin akibeti hakkında ise hiçbirşey bilmiyoruz... 

TEMAD yönetiminin elbette mücadele statejisi vardır buna saygı duyuyoruz, ancak toplumun sürenin uzaması karşısında duyduğu endişe ve umutsuzluğu gidermek de genel merkezin görevidir.

Tüzük değişikliği için 9 Kasım'da, çoğunluk sağlanamaması halinde 16 Kasım'da tüzük kurultayı öncesi genel merkezimiz genç kardeşlerimize uygulanan mobingi ve sosyal, ekonomik ve insani haksızlıklarımızın giderilmesini bir kez daha yüksek sesle duyurmak için basın açıklaması yapacaktır, bunu ve içeriğini önemsiyoruz .

TÜZÜK konusunda site yönetiminden Sn.M.Emin ATILGAN başkanlığındaki çalışmayı sizlerle paylaştık, değerlendirilmesi için genel merkezimize sunduk, başka önerilerin de olduğunu biliyoruz. Gn.Merkezin hazırladığı taslak tüzüğü incelediğimizde birçok hususun dikkate alındığını gördük, ancak aşağıdaki maddelerinde değişmesi daha demokratik bir STK olmamızın kapısını açacaktır. Kurultayın sadece TEMAD taslağının oylanması için toplanmadığını bu ve diğer değişikliklerin mutlaka görüşülüp karara bağlanacağını düşünüyoruz.

Mücadelenin  bir bayrak yarışı olduğunu, birlikte başarmamız gerektiğine olan inancımı bir kez daha yineleyerek esenlik dileklerimle başarılar diliyorum.

TÜZÜKTE DEĞİŞİKLİK TASLAĞINDA YER ALMAYAN ÖNEMLİ HUSUSLAR :

1.Tüzüğün 1'inci Md. (c) fıkrasında Büyükşehirde  il temsilcisinin  ilk kurulan şube olduğu belirtilmiştir, bunun saygınlık ve işlevsel mahsurları vardır. Büyükşehirlerde il başkanı seçimi, mevcut şube başkanları arasından il delegelerinin katılımı ile gerçekleştirilmelidir.

2.Tüzüğün 1'inci Md. (d) fıkrasında Ankara’da il başkanlığı genel merkezin uhdesindedir, bunun sakıncaları ve TEMAD Gn.Bşk. aynı zamanda il başkanı olmasının mahsurları malumlarınızdır, bu maddenin iptali ve Ankara il başkanının © fıkrası hükümlerine göre seçilmesi.

3.Tüzüğün 11'inci Md. (b) fıkrası üyelerin yükümlülüklerini belirtmekte 3'üncü bendinde  üyelere,yöneticilere ve yönetim kurulunca alınacak kararlara saygılı olmak hükmü vardır buna “Yasalar,yönetmelikler ve dernek tüzüğüne uygun” alınacak kararlara saygılı olmak ibaresi eklenmelidir.

4.11'inci Md. (b)fıkrası 6'ncı bendinde üyelere dernek organlarınca verilecek görevleri yapma yükümlülüğü getirilmiştir. Oysa STK gönüllülük esası vardır, yarın şu görevi verdik yapmadı diye ihraç edilmeye kalkılacak arkadaşlarımız olabilir, bu nedenle madde iptal edilmeli ya da gönülü olarak katkıda bulunabilir ibaresi yazılmalıdır.

5.Tüzüğün 12'nci Md. (b) fıkrasında aidatını uyarıya rağmen 6 ay içinde ödemeyenin üyelikten çıkarılması öngörülmektedir. Üyenin ihracı derneğe bir şey kazandırmayacağı gerçeği dikkate alınarak ihraç yerine üyelik hakları aidat borçlarını ödeyinceye kadar askıya alınır ibaresi yazılmalıdır.

6.Tüzüğün 14'üncü Md. (a) fıkrası 3'üncü bendinde Gn.Başkanlığa yönetim kurulu üyeliklerine seçilenlerin ikametlerini ANKARA’ya alma zorunluluğu vardır, bu maddeye 1Bşk.Yrdc. 3 yönetim kurulu üyesi ile denetleme ve disiplin kurulu üyelerinin (Bşk.hariç) Ankara'da ikamet şartı aranmaz ,yönetim teşkilinde kuvvetler dengesi dikkate alınarak şubeler dahil yönetimlerde 3 dönemden fazla görev alınamaz maddesi eklenmelidir .

7.Tüzüğün 27'nci Md. (a) fıkrası 50 üye için bir delege seçilmesini gerektirmektedir. Bu sayı 100 üye olarak değiştirilmelidir. Çünkü her geçen gün üye sayısı artmakta buna paralel olarak artan delegelerin Ankara'da iaeşe ve ikameti sorunlar yaşamakta ayrıca kongre salonlarında çalışmalar yoğunluktan sağlıklı yürütülememektedir...

Saygıdeğer Meslektaşlarım

Milletin ordusunda, kendilerini adeta hanedan mensubu, gökten zenbille inmiş, bulunmadık hint kumaşı sananların adalet ve vicdanî değerlendirmeden yoksun ön yargılı zihniyeti, ülkelerine ve TSK'ya bağlılıklarını teri, kanı ve canı ile ispat etmiş olan assubay ve uzmanları adeta beyaz köle görmeye çalışmaktadır.

Hukuksuzluktan öte vicdansızlık sayılacak adaletsiz uygulamalarla, haklarımızın gasp edilmesi yetmemiş gibi bir de çağdışı yasalarla  devletin verdiği rütbe ve makamın arkasına sığınarak, astlarına insan onuruna aykırı davranışlar sergileyen sahte kabadayıların ahlaksızca şiddet uygulamalarına  şahit oluyoruz.

Amasya’da toplu erat karşısında uzman çavuşa galiz küfürler sarf edip şiddet uygulayan albayı mahkemeye sevk etmek yerine, uzmanları tehdit ederek "siz g.tsünüz, biz başız" sözleri ile tehditlerini sürdüren general ve albayın Genelkurmay tarafından mükafatlandırılmasından cesaret alanlar, bu aymazlıklarını, bu hukuksuzluklarını, bu kanun tanımaz cüretkarlıklarını devam ettirmektedirler.

KKTC Barış Gücü'nde görevli Kurmay Albay Serdar Sevgili, emrindeki assubayın özel hayatına müdahale ve sorgulama küstahlığından sonra, bir çok assubaya cesaret bile edemeyeceği şiddeti uygulamıştır. Bu aymazlık, hukuk, vicdan ve ahlak kurallarına göre cezai işlemi gerektirdiği halde amiri olan Tümgeneral Tayyar Süngü tarafından albayın hakaret ve şiddeti korunmakla kalmamış Sn.Umur TALU’nun yazısında belirttiği gibi "yediğin dayağın üstüne iyi gider" diyerek bir kutu çikolata verilmiş, şikayette kararlı olan assubaya bu kez  tehdit reva görülmüştür.

Bu olaylar tüm assubayların ve kamuoyunun nefret ve tepkisini çekmiştir.

İyi niyetli, yürekli bir assubay sevdalısı olan TEMAD İstanbul il başkanı Sn.İbrahim KOLDAMCA meslektaşların da talebi doğrultusunda isyanımızı  dile getirmek ve  bu aymazlığa karşı genelkurmayı göreve davet etmek için;

YETER ARTIK

TSK' da ayrımcılığa ve hukuksuzluğa son verilmesi ve suç işleyenlerin cezalandırılmasını istemek için TEMAD İstanbul il başkanlığı üyeleri ANKARA’ya geliyor.

duyurusu ile bir uyarı eylemi yapılmasına karar verdiğini açıklamıştır.

Konu, bazıları tarafından kişisel amaçlara malzeme edilmeye, bazıları tarafından da engellenmeye çalışılabilir. Bu, istismar edilmeyecek kadar önemli bir konudur. Muvazzaf arkadaşlarımızın çağdışı bulsak da uymak zorunda oldukları yasalara saygı duymalarını istiyoruz. Onların tercümanı bizleriz...

Astsubay toplumunun tepkileri TEMAD Genel başkanlığına iletilip destek istenmiştir. TEMAD, konunun yargıya intikal ettiğini gerekli hukukî desteğin sunulduğunu bildirip bu eylem dışında kalabilir ya da farklı bir yol izliyebilir ama İstanbul teşkilatı ve meslektaşlarımız  tepkilerini mutlaka dile getireceklerdir. Yapılacak eylem bir uyarıdır. Bizleri ön yargılarla, sosyal, ekonomik haksızlıklara uğratanların üstüne bir de şiddeti reva görmelerini kabul etmemiz mümkün değildir!

Elinde çekiç olanlar karşısındakileri çakılacak çivi olarak görmekten vazgeçsinler. Bizlerin sabrını, kurumumuza olan saygımızı, haksızlıkları kabul anlamında yorumlamasın ve bunların not edildiğini unutmasınlar!

Bu eylem, bir avuç cesur yürek arkadaşımız tarafından gerçekleştirilecek olmasına rağmen,onlar bizlerin tepkisini ve yüreğimizi de Ankara’ya taşıyacaktır.

Adalet birgün onu esirgeyenlere de gerekecektir.

Saygılarımla. 

Temad çatisi altında yıllardir sürdürdüğümüz özlük ve mesleki haklarımızla ilgili mücadelemizde 2013 yılını da umutsuzluk ve düş kırıklığı içinde devirmeye az kaldı. Bu tarihe kadarki tek kazanım; yarbayların unutulan yasal düzenlemelerine dair sıkıntılarını gideren maddenin de içine Genelkurmay'ın yasa rahatça geçsin diyerek ilave ettiği dışarıdan fakülte bitiren assubaylara verilen 1 /4 derece oldu. Tabii ki içi boş olarak!

O kadar çok reklam edildik ki, defalarca “assubaylara zam müjdesi” diyerek gazetelere atılan manşetler yüzünden, alınan zamlara doymayan haris bir toplum olarak da tüm emekçi örgütlerinin, sendikaların ve emeklilerin nefret ve kızgınlığına maruz kaldık.

Her televizyon kanalına çıktığımızda “biz maaşlarımıza zam ücret istemiyoruz, biz kaybolan onurumuzu ve adaletimizi istiyoruz” diyerek cephemizi genişlettik, maddeler dolusu talepleri sıraladık, ya hep ya hiç diye bir bütün halinde hükümetin kucağına bıraktık.

Kısa, orta ve uzun vade şeklinde bir çözüm sunumu oluşturmadık. "En acil olan en kısa vadeli olan tek mesele önce emekli aylıklarıdır, bu assubayların sorunlarının çözümünde olmazsa olmaz tek şartımızdır" demedik. "Müzakere şartımız budur" diyemedik. Başta açlık sorunu yaşayan tüm emeklilerin insanî öncelikleri dahil, ekonomik olarak maaş aciliyetimizi örneklerle anlatmak yerine defalarca başa dönüp kendimizi yani assubaylığı anlatmaya kalkıştık. Biz elli yıldır hep burada idik ve zaten kim olduğumuzu da herkes biliyordu. Ama yirmi beş ay önce söylediğimizi yirmi beş ay sonra hâlâ aynı bildik kelimelerle anlatmaya devam ettik.

Çare ve çözüm alternatifi sunanları adam yerine koymadık, yazan, araştıran, yeni taktik ve pratikler keşfeden kalemlerimizi, ”bunun da yerimizde gözü var” diyerek karalattık. Muhalif ve Temad düşmanı ilan ettirdik. Bizi biz yapıp da bu derneğin başına oturtan yüz bin kişiyi adam değil odun gibi görmeye başladık. Bir kez olsun dönüpte "merhaba, seni görüyor ve sesini duyuyorum" demedik. Kendimizi ulaşılamaz yaptık.

Milat biziz, bizden öncekileri ne assubaydan ne Temad'dan sayarız ve kabul ederiz, onlar düşmanımız“ dedik. "Herşey bizimle başlıyor" dedik; aradan yirmi beş ay geçip elde var sıfırı görünce "onları dokuz yıl beklediniz ya daha biz üçün başındayız" dedik. Kendimizi kaybedilen zamanda eski yönetimlerle kıyaslatmaktan medet umduk. "Bu toplumun adam yerine konabilmesinin ve eşit maaş alabilmesinin tek çaresi, assubayların fakülte kaynaklı olmasıdır. Sadece bu yasa tüm sorunları çözecektir" diye yazanlara muhtıracı dedik.

Artık sizlanmak ve arz-ı endamda bulunmak bu toplumu Genelkurmay ile hükümetin karşısında acziyet ve alay konusu toplum haline getirmiştir. İkinci adımınızı atın bizler arkanızdayız. Bu toplum patlama noktasındadır“ diyenlere de; yüzümüzü çeviripte bakmak ve cevap vermekten imtina ettik.

Biz kimiz ve ne istiyoruz?“ talep ve metnini uğraşıp yapanlara ve oturup güncelleyenlere inat o kadar televizyon kanalına çıkıpta bir kez elimize alıp okumadık. Her seferinde Hakkari'deki kırsalda yaşayan karakol komutanını milletin gözüne sokup çıkardık. Ama oraya açlık sınırının altında yaşayan seksen bin emekli assubayın feryadını çıkaramadık.

110 bin emekliye sırtımızı döndük, irtibatı kestik, genel kurul ve seçimler olunca sessizce oralarda bir görünüp geldik. Delegeleri Hilton'larda ağırlayıp gönlünü aldık. Rakipsiz seçimlerde seçim kazandık. Beş delegeyi bire indirdik. Beş saydık. Temad'ı kapris, hırs ve bencillikle mahkemelik yaptık.

"Şu insanlara ne olup bitiyor bir kelam edelim gönül alalım, derdini soralım" demedik. Bilgilendirme toplantıları yapıp sadece kendimiz konuştuk. Soru soran üç beş kişiyi de Demirel kıvraklığıyla geçiştiriverdik.

Frekansımızı kapattık. Senaryolar yazıp çizip, “Başbakan'dan mesaj var, Başbakan şunu şöyle diyor. Genel Başkan'ımız Başbakan'la görüşüyor. İşte çağırıldı gidiyor“ diyerek tiyatroculuğa da soyunduk. Topluma mertçe çıkıp "evet bizi çağırdı. O şunu dedi, biz şunu söyledik" diye bir kelam açıklama dahi yapamadık. Senaryo kurgulayıp, film çevirdik.

Yirmi beş aydır bir dernek tüzüğünü oturup adam gibi hazır hale getiremedik. Duyuru yapıp, karar defterine yazıp milletle dalga geçtik. O çok kızdığımız eski yönetimlerin bıraktığı Temad Sigorta Şirketi'nin üstüne ikinci bir şirket kuramadık. Önerme yapanlara da bir telefon açıp "sağ ol kardeşim" diyemedik.

Eski yönetimden alınan parayı yirmi bin kat artırıp, yirmi bin kat kolayca harcadık. Davaya dair on paralık bir eylemde ve söylemde bulunamadik. Otelleri, vipleri zengin ettik.

Orduevlerini ve kantinleri boykot edip, öğlen yemeğine girmeyen çalışan kardeşlerimizden çare ve destek bekledik. "Sakın girmeyin ha" dedik. Zannettik ki alişveriş merkezlerine assubaylar ve aileleri gitmiyor, assubay aileleri evlerinin ihtiyacını erat kantinlerinden görüyorlar. Boykotçu kardeşlerimizi ortada bıraktık, "vallahi biz yokuz" dedik, hepsini sattık. Temad ruhunu iki paralık ettik!

Oysa kasada paramız varken, bu bağışları yapanların hayrına ve ahdına iki büyük ulusal gazeteye Tüsiad örneği tam sayfa Temad bildirisi koymayı bir türlü beceremedik. Dergi çıkardık. İçine aktüel haber koyduk. Sanki memlekette aktüel dergi kıtlığı varmış gibi; onu da sayın assubay evladı cumhuriyet karşıtı Arinç Bey'e tam boy fotoğraf ile hediyeye vasıl eyledik.

Sanki bu toplumun yazarı, aydını yokmuş gibi içini assubaylık meselelerine dair makalelerle dolduramadık. Assubayların yaşam arşivinden istifade edemedik.

Bir dünya assubaylar günü etkinliğinde topluma ve medyaya “yeter artık bizimle alay edildiği ve bekletildiği“ deyip siyasete bir deklerasyon yayınlayamadık. “2013 sonu son insanî günümüzdür. Onun ertesi yeni yıl ve gün de diğer yüzümüzün yani eylem ve direniş davamızın acımasız günlerinin başlangıcı olacak ve gerekirse canlarımız yanacaktır” diyemedik.

Bir umutla geçen yıl yüzünü bize dönen binlerce emekliyi bu yıl ikna edemedik, yine küstürdük ve bezdirdik. Her ölen insanın vicdan yükünün ağırlığına ve zamana saygı göstermedik. Ağırdan aldık. Bizim de dokuz yılımız ve kredimiz var sandık. Oysa her geçen umutsuz koca ve boş bir gün Temad'ın ve bu toplumun beklentilerinin ve umutlarının yaklaşan acı sonu ve sonucu oluyor diye düşünmedik.

Hiç bir eylemsel duruş, tavır sergileyemedik, adım atamadık. Her ne kadar açlık ve yoksulluk içinde yaşamak gelip geçicidir, önemli olan assubay sınıfının onurudur diyen bazı tok gözlere ve idraksızlara rağmen; ülkenin hükümetine karşı başbakanlığın merdivenlerine gidip bir utanç çelengini bırakamadık. Bir protesto yapamadık.

Sayın Başbakan siz bu sınıfın haklarını Genelkurmay'a teslim ediyorsunuz ama o makam bizi hiç sevmeyen ve bizden nefret eden, köle gören ve ezen, haklarımızı gasp ettiren, iki ihtilal ve üç muhtıra dönemlerinde elimizdekini ve avucumuzdakını da alan makamdır. Bu mu senin Hz. Ömer adaletin?" diyemedik.

Ne sakala yaranabildik, ne bıyığa. İkisini de kesemedik.

Ne Başbakan'a şirinlik yapabildik, ne de Genelkurmay'a.

İkisini de beceremedik.

Geldik bu güne.

Ne yazık ki cesur bir adım atamamak ve kararlı, dik olamamak adına geldiğimiz bu noktada; bu toplumun bugün sorduğu soru “biz ne olduk, nereye gidiyoruz?” şeklini aldı.

Kaldık son bir yıla. O da gelecek, o da geçecek...

ADNAN FUAT ÖZDEMİR - İSTANBUL 

Bugün ülkemizin canlı cansız, yaşayan ve yaşamayan herkesi derinden etkileyen sorunları olduğu gerçeği açıktır. Ancak şurası çok net olarak bilinmelidir ki, bu sorunların hemen hemen tamamı kendi tercihleri olmayan, birilerinin bu düzeni sisteme yerleştirmesi ile oluşan ve de zamanla nasırlaşan sorunlardır.

Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki iki sınıfın şu anki görüntüsü çok yönlü ele alınarak, bilimsel bir yaklaşım ve uzmanlarca incelenmelidir. Bu sorunun aslında siyasi ve 1930 sonrası TSK'nın düzenli orduya geçişi ile iki pencereden inceleyelim. Bunu yaparken ayrıca iki çizginin ki belirtmekte fayda var.

1930 yılı sonrası ordumuzun kurtuluş savaşı sonrası ile başlayan süreçteki görüntüsüdür. Savaş sonrası ATATÜRK ve arkadaşları tüm bakış açılarından tabii ki sevgi ve güvenilirlik sarmanı ile kucaklanmışlardır. Yıllar yılları takip ederken subaylar dokunulamaz, soruşturulamaz, eleştirilemez noktasına gelince demokrasiyi unutup bizler çok farklıyız diyerek halk'tan kopmuş ve de her biri ÜSTÜN İNSAN pisikolojisi ile vatandaşlar arasına duvar örmeye başladılar. Eğitimin o yıllardaki seviyesinin durumu ile de bu yaklaşımlara karşı çıkacak kimse ve de basın yoktu.

Oramiral Atilla KIYAT'ın da ifade ettigi gibi namütanahi haklar ile yol alındı bu ülkede. 1960 yılı ile de demokrasiye dur diyerek ilk büyük siyasete müdahale ile başlayan süreç biliniyor tüm kesimlerce. Her bir askeri müdahalenin ülkeyi kaç yıl geri götürdügünün hesaplarını ben yapamam. Sonrasında 1980 yılı askeri darbe ve 1982 askeri anayasası ile gelinen nokta ve biz ASSUBAYLAR.

1950 yılları ile Türkiye'nin Nato'ya girişi ve ABD güdümüne girdigi ilk tarihlerdir, biliniyor. Güzel ülkemizin, vatanımızın ABD emellerinin bu topraklarda sürebilmesinin ilk ve tek çıkar yolu LAİK ülkemizi ATATÜRK ilkelerinin yok edilmesi ile olacagı görüldügünden ILIMLI İSLAMIN getirilmesi şart oldugu noktasında işe girişilmiştir.

graham-fullerGraham Fuller

Graham E. Fuller Amerikan Rand düşünce kuruluşunun daimi politik danışmanı, ABD Merkezi Haberlama Teşkilatı'nın eski Milli Haberlama Konseyi yardımcı başkanı, yazar, ABD'li devlet görevlisidir. CIA ankara istasyon şefi noktasındaki vat-ti muhterem gönderdigi raporlarda TÜRKİYENİN durumunu şöyle özetler;

TÜRKLER KEMALİZM'İ terk edip ILIMLI İSLAM'I benimsemelidir. ILIMLI İSLAM KEMALİZM'İ silmeye yönelik bir karşı devrimdir. Bu devrimin karşısındaki tek güç TÜRK ORDUSU ile ULUSALCI aydınlardır ve TASFİYE edilmeleri gerekir.

Bu noktada her kurulan iktidar Amerika'ya bagımlı haline getirilmiş ve sonrasında pensilvanya menşetli bir zati-muhterem de bir söyleminde; İSTEKLERİMİZİN, PLANLARIMIZIN GERÇEKLEŞMESİNDE YOLUN ORDUYU İTİBARSIZLAŞMA İLE OLABİLECEGİNİ AÇIK VE NET ŞEKİLDE KONUŞMALARINDA İFADE ETMİŞTİR.

Yaşadıklarımızın gelinen noktası ile bir yerde hükümet ve TSK'nın akıl almaz yaklaşımları ile çıldırma noktasında biz ASSUBAYLAR...

Bu noktada akla gelen durum TSK içinde iki sınıf arasında meydana getirilen bu olumsuz çekişme, zıtlaşma, sevgisizlik ifade edilen güçlerin işine gelmekte bu süreci kıs kıs gülerek izlemekte oldukları kanısı agırlık kazanmaktadır. Şu anki TSK içinde oluşan komuta kademesi içindeki gerçek ATATÜRK'çüler ile şapkalarının altında emitesyon olanlar arasında birbirlerini dikkat ile izlemektedirler. Dünya assubaylar günümüz dolayısı ile yeniçağ gazetesi yazarı sayın Ümit ÖZDAG yazısının bir cümlesinde konuya yaklaşımı dikkat çekicidir.

TSK’nın son dönemde yaşadığı önemli sorunlardan birisi de assubayların sorunlarıdır. Bu sorun o kadar büyümüştür ki, artık ordu içinde bir gerilim, hatta astsubay-subay sert bir ifade ile “düşmanlığına” dönüşmüştür.'"(19.10.2013)

Görülen resim bu durumda iken sınıfımızın onur ve hak mücadelesindeki tutumu ve bu günlere dek gösterdigi olgunluk takdire şayan, alışlanacak bir göstergedir.

ORDUNUN BAŞ KOMUTANI SAYIN CUMHURBAŞKANI'MIZIN bu durumu sessiz izlemesi üzücü ve de düşündürücüdür...!!!

Sınıf mücadelelerinde istenmeden Hak Verilmez. Uğrunda Kavga Etmeden ASSUBAY Sınıf mücadelesi tarih ve devrimci geleneklerimizi yalnızca okuyarak ögrenilmez. Yıllardır bu mücadele yapılıyor. www.emekliassubaylar.org web sayfamız ile sayın Ersen GÜRPINAR'ın önderligine yıllardır yol alıyoruz. Işık görülüyor, inanıyoruz kazanacagız.

Assubayların eylemler yapıp sokaklara taştığı dönemlerde (1970 ve 1975) pek çok gazeteci ve yazar, konuyu dile getirdi ve assubaylara destek verdi. Yine de kimse assubayların sorunlarını gerçekçi olarak ortaya koyamadı. Kim olduklarını, ne istediklerini ve hangi haksızlıklara uğradıklarını kamuoyuna tam olarak anlatamadı. Assubaylarların farklı dünyasına derli toplu olarak ilk kez bakabilen bir web sayfası bu mücadele bayraktarlıgı yaptı. Üzülerek takip ediyoruz ki bu konuda bir satırlık bir yaklaşım ile dahi konu hiç bir yerde yer almamaktadır...!!!

Bu gibi mücadelelerde sınıfın tüm bireylerinin merkezi noktada TEMAD etrafında birleşmeli ve güçlü bir STK oldugunu göstermelidir.

ACABA BU NOKTADADAKİ DURUMUMUZ OLUMLU MUDUR?

Genel olarak Türkiye’de ve dünyada olan biteni sınıf mücadeleleri çerçevesinde anlayabileceğimizi ve hâttâ böyle bakmamız gerektiğini düşünürüm. Bu tür bir yaklaşımın, olan biteni merkez-çevre, güçlü devlet-zayıf sivil toplum çizgilerinde degerlendirdigimizde başarılı bir noktada olmadıgımız kesindir.

Yaşlı bedenlerimiz, inanmış ruhumuz ile bir kez daha vatanımızın bir çok noktasından ANKARA 'mıza aktık. Yeni bir beklenti sürecine girdik. BAŞKENT'imizdeki Genelkurmay binasının mı yoksa vicdanların mı TAŞ oldugunu görecegiz.

Saygılar olsun...

Atilla ABAYLI
*İZMİR

Yıllardır bir sınıf  hak ve hukuk mücadelesi veriyor. Sesimizin duyulması, hak ve adaletin bir an önce tecelli etmesi konusunda tüm imkanları kullanma gayreti içinde olanlar var. Üzülerek görülmektedir ki mevcut rakamlar bu mücadeledeki sayısal olarak nerede oldugumuzu gösterir iken bir acı noktada  tüm çıplaklıgı ile yüzümüze vurmaktadır.

Yıllarca, binlerce yazı ve çalışma ile mevcut sorunlarını duyurmaya çalışan bir avuç insan  zaman zaman da maalesef çok üzücü konular ile karşılaşmaktadır. Birbirinden kopuk yazılanları, çalışmaları  önemsemiyen, her noktası hazırlanmış ve iki dakikasını alarak bir MEKTUP KAMPANYA sına bile katılmıyan mücadelenin bugünlere nasıl taşındığında bi haber olan arkadaşlarımız.

  • Yazmakla ne elde edeceksiniz, kime sordun da bu sayfayı açtınız diyen zavalllar
  • 2006 yılından bu yana iki arşiv ile 1971-1975 mücadelesindeki bayrağı yeniden alarak tüm ilgililere ve kamu oyuna assubay sorunlarını duyuran ve mücadele bayraktarı  www.emekliassubaylar.org  sitemizi bilmiyenler.
  • Amacı mücadele ve TEMAD'a destek olan  sayfalarla  her gün mücadele azmini sıcak tutarak anında gelişmeleri duyuranlar facebook sayfaları.

İnsan kendine sormadan edemiyor; Bu çalışmaları mücadelenin geldiği süreci değerlendiremiyen arkadaşlarımızı anlıyoruz da TEMAD şubelerimizin değerlendirmeleri hangi yönde acaba?

Bir arkadaşımızın "bu kampanyalarla Yunan assubaylarının taleplerinimi duyuruyoruz da duyarsız kalıyorsunuz?" dediği gibi istisnalar dışında kalan şubelerimiz genel merkezimiz bu çalışmalara neden destek olmaz yada bu çalışmaları kendisi neden yapmaz? sorusuna yanıt arayanlar o zaman haksızmı? Acaba sorunlar kaynağında çözüldü olumsuzluklar giderildi gerçekleşmesi sürecindemiyiz? Eğer böyle ise bizler boşuna kendimizi harap edercesine birşeyler yapmaya katkı sunmaya çalışmayalım umut ve hayal edelim çünki insanlar hayal ettikleri sürece mutlu olurlarmış.

DUYARLI OLMAK SUÇMU !

Duyarlılık, biraz da insanın duygusallığına, inançlarına olan bağlılığına, aldığı kültüre ve en önemlisi göz ve kulaklarının ne kadar çalıştığına da bağlıdır.

Tabii bu noktada, duyarlı olmak nedir, gerçek anlamda ifade etmek gerekirse: Duyarlı olmak; aklını, beynini, yüreğini, duygularını, düşüncelerini, ideallerini, inançlarını başkalarının ipoteği ve güdümü altına sokmamaktır.

Duyarlı insan, benliğinde sensör çalıştıran insandır, desem daha doğru ifade edecem sanırım. Hassasiyetle hisseden, hassasiyetle etkilendiği konu üzerinde kendi aklını kullanıp, düşünen ve o konuda doğruyu arayan insandır, duyarlı insan.

Elbette, oturduğu yerden kimse dünyayı kurtaracak güce sahip olamaz ama konulara karşı duyarlılık gösterip güç birliği yapabilir. O da sesimizi veya hareketimizi hep birlikte güçlendirmekle mümkün olur ancak..

Hele de duyarlılık insanın yapısında genetik olarak varsa çok daha etkili sonuçlar yaratabilir.

Hayatta tek başına yaşamak ya da tek başına mutlu olmak, tek başına kurtuluş, mümkün mü? Hayır, mümkün değildir.

O halde, düşünen ve bencil olmayan insan, beğenileri ve eleştirilerini uygun bir dille, uygun bir ortamda ve uygun yerlere iletmesini bilen insandır.

İçinizdeki “duyarlılık” hangi konuyla ilgiliyse, onu ifade edilebilmelisiniz.. Mutlaka, dile getirilmelisiniz...Yani  seslendirmelisiniz.

Yoksa olaylar karşısında üzülmekle ah vah etmekle duyarlı olunmaz. Yıllardır yaşadığımız ve uzun bir dönemin süren haksızlıklarına sessiz mi kalmalıyız? Assubayların TSK daki konumunu ve önemini komuta kademesi çok iyi bilirken bu duyarsızlık nedir?

Etrafımızda olup biten ve bize “neden” ya da “niçin” sorularını sordurttan o kadar çok yanlış var ki, işte bu yanlışlara karşı duyarlı davranabilmek önemli.

Duyarlı olmak aynı zamanda sahiplenmektir, olaylar karşısında kafa yormak, çözüm bulmak, uyarmak, önermek ya da üretmektir. Korkmadan, haklılığını damarlarına dek hissederek sesini yükseltmek, yazmak, haykırmaktır.

Bir insan, TSK daki  sorunu fark etmemiş, görmemiş, anlamamış olabilir. Birileri sizi uyardığı zaman, hemen gerekli tepkiyi göstermiş olmalısınız. Dolayısıyla, yanlışların düzeltilmesi ve olumsuzlukların ortadan kaldırılması için yapıcı katkı sağlar.

Duyarlılık bize ne mi kazandırır?

Farkındalık kazandırır, bağımsız düşünmemizi sağlar, işbirliği yapabilme özelliğini geliştirir ve de özellikle etik değerlerin hatırlatılmasını ve geliştirilmesini sağlar.

Toplumsal bir varlık olan insan, çevresine karşı duyarlı olmak durumundadır.

Suya attığımız minicik bir taşın etkisinin halka halka yayılarak genişlemesi gibi, pozitif veya negatif etki yaratan sosyal hareketler de dalgalar halinde büyüyerek yaygınlaşır ve bizi bir şekilde etkiler.

Yaşadığımız dünyaya, çevremize karşı ne kadar duyarlıysak, bu duyarlılık olumlu veya olumsuz olarak bize geri dönecektir.

DEĞERLİ ASSUBAY ARKADAŞLARIM...

Çaresizlik gömleklerini! hala üzerinden çıkarmıyanlar, İNANANLAR KAZANIR sizde inanın ve birbirimize TEMAD çatısı altında el ele, omuz omuza Evrensel hukuktan aldığımız güç ile mutlu sona ulaşalım.

Saygılarımla.

Atilla ABAYLI* İZMİR

Saygıdeğer Arkadaşlarımız

Her zaman ifade ettiğimiz gibi; Biz bu Ülkeye ve Ordumuza sadakatimizi, özveri ile çalışarak terimiz, kanımız ve canımızla ispat ettik.

Hizmetimizin karşılığını aldık mı? Elbette hayır! Önyargılar ile sosyal, ekonomik ve insani haksızlıklara uğratıldık.

Yasanın tarifinde ve uygulamada subayın en yakın yardımcısı olmamıza rağmen, rakip, hatta bazı art niyetliler tarafından düşmanı gibi görüldük. Sistemi ve yasaları kişisel çıkarları için kullananlar tarafından birçok arkadaşımız baskılara, haksızlıklara uğratıldı

Biz, subaylara altın tepside sunulan ayrıcalıkları, imtiyazı değil, adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıyı talep ettik.

Sn. Eski Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ  bizlere sancak önünde sözler verdi. Basına yaptığı açıklamalarda, TSK personeli arasında ayırım yapılmasının söz konusu olmadığını, ordunun büyük bir aile olduğunu vurguladı. Genelkurmay Başkanlığı basın bilgilendirmelerinde ve MSB açıklamalarında adaletin gerçekleşeceği yönünde sözler aldık. Görevi devreden K.K.K Org. Kıvrıkoğlu Ege Ordu Komutanı iken Balçova Şubesinde Ersen Gürpınar’ın  “Çalışma koşullarımızı biliyorsunuz. Bir üniforması da kefen olan assubayların, büro memuru statüsünde görülüp bir çok kamu görevlisinden daha alt kademeden göreve başlatılmasını, KİT işçi emeklisinden daha az maaş almasını  içinize sindiriyormusunuz?” sorusuna “Bu kabul edilemez!”diyerek not almalarına kuvvet komutanı iken adaletin sağlanacağı sözlerine rağmen, haklı taleplerimizin, verilen sözlerin hiç biri  hayata geçmedi.

Yasal taleplerimizi sağır sultana duyurduk bir kez daha yeni göreve gelen kuvvet komutanlarına  aşağıdaki mektup ile iletiyoruz. Arkadaşlarımız Ad  Soyad, Sınıf ve rütbesini yazarak GÖNDER tuşu ile bu mektubu gönderebilir.

Biz haklı taleplerimiz konusunda kararlılığımızı her şeye rağmen sürdüreceğiz;

Bu metni bilgisayar kullanmayan arkadaşlarımızın onayını alarak onlar adına da  ayrıca gönderebilirsiniz.

Onur mücadelesine destek veren arkadaşlarımıza minnettarlığımızı ve saygılarımızı sunuyoruz.

SİTE ve E.ASB.GÜÇBİRLİĞİ PLATFORMU


Kuvvet Komutanlarımıza Açık Mektup

Sn.Kuvvet Komutanımız,

Yıllardır emek verdiğiniz Türk Silahlı Kuvvetleri'nde, en yetkili makam olan Kuvvet Komutanlığı'na atanarak göreve başlamanız nedeniyle sizleri kutluyoruz. Size, ordumuza ve ülkemize hayırlı uğurlu olsun!

Biz assubaylar, bu ülkeye ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yıllarca sadakatla, özveriyle hizmet ettik. Bir üniformamızın da kefen olmasına rağmen,büro memuru statüsünde görülerek mahalle bekçileri, ziraat teknisyenleri, ev ekonomistleri gibi kamu görevlilerinden daha alt kademeden göreve başlatıldık. Hak ettiğimiz tazminatlarımız verilmedi! Emeklilerimiz, KİT işçi emeklilerinden daha az maaş alarak yaşam mücadelesi  vermektedir.

Sosyal ve ekonomik haksızlıklarımızın önlenmesi için 'kol kırılır yen içinde kalır' diye beklerken, ne yazık kanadımız kırıldı. En acısı da bizim haksızlıklarımızın kaynağı kendi kurumumuzdur! Subaylarını NATO subaylarının bir gömlek üzerine çıkarmayı amaçlayan, bunun için milyon dolarlar harcıyan ordumuz, assubaylarından NATO ordusu assubaylarının standartlarını esirgemektedir.

Bizler, hiyerarşiye saygı içersinde kalarak, ordumuza ve ülkemize sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla ispat ettik. Taleplerimiz adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdan ibarettir. Muhtelif vesilelerle komuta kademesine ilettiğimiz 'sizlerce de malum olan' taleplerimizin karşılanacağına yönelik sözleri verildi. Başbakanlığa, "saldım çayıra mevlam kayıra" misali takip edilmeyen iyileştirme teklifleri sunuldu. Hatta Eski Genelkurmay Başkanı'mız sancak altında haklarımızın verilmesinin yanı sıra reform niteliğinde iyileştirmeler ve düzenlemeler yapılacağının sözünü verdi. Bir ulusal gazete “Assubay Devrimi” diye manşet attı. Ne yazık, dağ fare doğurdu! Olan sadece, sosyal tesislerde bazı bölümlerin düzenlenmesi ve pantolonlardan siyah şeritlerin kaldırılıp şapka sakındıraklarının ise siyahtan sarıya çevrilmesi oldu!

Sonuçta; “Assubay Devrimi” Afrika’daki kabile devletlerinde devrim ne kadar olabilirse, o kadar oldu! Öyle de kaldı.

Haklı taleplerimizin karşılanması, ordudaki personel arasındaki ayrımcılığın sona erip sevgisizlik sarmaşığının büyümemesi için yeni hazırlanan personel yasası bir şanstır. Yürekli, adil bir komutanın önyargılarla oluşan adaletsizlikleri önleyeceği konusunda umudumuzu hiç  bir zaman kaybetmedik. Sizlere önyargılarla oluşan haksızlıklarımızın giderilmesini ve adalet talebimizi bir kez daha .iletiyoruz.

Siz Sayın Kuvvet komutanlarımız,  bu makama  gelirken  sizinle birlikte emek veren ama her şeye rağmen üvey evlat muamelesi gören assubaylarla ilgili bir vicdan muhasebesi yaparmısınız?

Emeklilerimiz açlık sınırında, kurumlarına  aidiyet duygusun yitirmiş durumdadır. Birliklerinizde, karargahlarınızda herkesin kendi düşüncesini özgürce ifade etmesine imkan tanıyan bir anket düzenleseniz, görevdeki uzmanlar ve  assubaylarınızın  bu mesleğin mensubu olmaktan mutlu olup olmadıklarını, moral motivasyonlarını, haksızlıkların hizmet verimliliğini etkileyip etkilemediğini sorgularsanız gerçekleri daha net görme imkanına kavuşursunuz.

Kararınız adaletin gerçekleşmesinin yanı sıra muvazzafı, emeklisi ve aile fertleri ile birlikte yüzbinlerce kişinin yüreğinde değerlenecektir.

Saygılarımla

  • Yukarıdaki Metni Göndermek İçin TIKLAYINIZ

(Kampanyamız 07.09.2013 tarihinde sona ermiştir!)

 

Hukuksuzluğa isyan eden bir Astsubay Eşi Diyor ki:

Evet sevgili dostlar, arkadaşlar, beni sevenler, sevmeyenler, karşı çıkanlar, çıkmayanlar, suskun olanlar, kırılanlar, darılanlar, inananlar, inanmayanlar, her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsanız hepinize selam olsun.

Bir gerçeğimiz var bizim, bu gerçekleri bizler yaşadık ve yaşıyoruz. Tam ortasındayız haksızlığın. Bunun adını biz koyduk, neden? Çünkü bize bunu yaptılar. Uygun gördüler bize bu haksızlığı vicdansızlar. Haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, ayrımcılığa, mobbinglere, kast sistemine maruz kaldık. Anayasanın eşitlik ilkesine bile ters olan, kendi alın terinden kesilen Oyak’daki nemasından, temsilinden bile tam yararlanamayan, tazminatlar, maaş, lojman, sosyal haklar, adil velhasıl hiç bir şeyden tam eşit ve adil faydalanamayan Assubaylar "ADALET ARIYORUZ" diyerek uzun bir yolculuğa çıktık. Adalet kör, topal da olsa ulaşacağı yere er ya da geç varır inancıyla, hele hele Müslümanlar olarak tek teselliğimiz, "İlâhî adalet imhal eder (zâlimlere mehil ve süre verir) fakat asla ihmal etmez” deyip sabrettik. Bunun mücadelesini hep birlikte verdik. Çalmadığımız kapı kalmadı. Yeri geldi AKİM’e mektuplar yazdık. Yeri geldi mailler attık. Kampanyalar başlattık. Elimizden geleni ardımıza koymadık. Taşın altına elimizi ve yüreğimizi koyduk. Umutlar bağladık. Genelkurmaya yazdık "zincirle mi bağladınız haklarımızı vermiyorsunuz?" dedik. Yüreğimizden dökülenleri gerçeği ile kaleme aldık. Eleştirdik, eleştirildik, kınandık, cezalandırıldık, horlandık, kızdırıldık, kırıldık ama bedelleri ne olursa olsun ödemeye hazırdık. "Asla haklarımızı almadan pes etmeyeceğiz" dedik.

Şehitlerimizle övündük. Gazilerimizle gururlandık. Yazarımızla övündük. Ressamımızla onore olduk. Sporcumuzla TEMAD’ımızı her yerde temsil ettik. Genel başkanımızla iftihar ettik, 17 Ekim dünya assubaylar günümüzle sevindik. İntiharlarımıza ağladık. Disiplin kanunu ile yüzleştik. Yeri geldi isyan ettik öfkelendik. Bizlere destek olan Cesur yüreğimiz Umur Talu’dan cesaret aldık. Bayan Balçiçek’le, Bayülgen’le daha ismini yazamadığım bir çok değerlerle tanıştık. Hepimiz Anadolu’nun ayrı ayrı yerlerinden bir araya toplandık, tek amacımız vardı, haklarımız. Siyasilere, basına, köşe yazarlarına ulaştık. Bizleri takip eden onlarca basın mensuplarıyla tweeterle konuştuk. Sorunlarımızı sağır sultan duydu. Boykotlar yaptık sesimizi her yere ulaştırdık. Bazı basın yayın organlarından tepkiler aldık. Hâttâ saldırılara maruz kaldık.

"Tek yasal temsilcimiz TEMAD" dedik. Biz nerede yanlış yaptık demeye başladık. TEMAD’la bir türlü yeterli iletişimi kuramadık. Belki uzaklarda oluşumuzdan, bekli yeterli tecrübe sahibi olamayışımızdan bilemem ama kurumumuza da saldırdık, eleştirdik muhalefet ettik. Amacımız hakların alınmasıydı. Zorda darda olan meslektaşlarımızı bir nebze de olsa rahatlatmaktı amacımız. Hiç birimiz birbirimizden üstün değildik aslında. Çünkü hepimiz insandık. Hepimizin ayrı ayrı karakteri vardı. Yanlış yazabiliyorduk, yanlış yorumlayabiliyorduk. Ama hemen savunmaya geçiyorduk. Sonuçta etten ve kemiktendik. Yüreğimiz vatan, millet, bayrak, sancak insan sevgisiyle doluydu. Ne mutlu Türk'üm derken tüylerimiz diken diken olan insanlardık. Büyüdükçe küçülmeliydik herkese saygı duymalıydık. Bu yazdıklarım tamamen benim fikrimdir, kimseyi bağlamaz kimseye de atıfta bulunmak için değil yazdıklarım.

Türkiye Cumhuriyetini kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun arkadaşlarına şükranlarımı iletiyor saygı ne minnetle anıyorum. Bu gün burada bu yazıları yazabiliyorsam bunu Atama borçlu olduğumu, bunun farkında ve bilincinde aydın Türk kadını olarak görüyorum. Her ne kadar ülkemizde siyasiler varsa da aslında T.C. yöneten yıllarca asker değil miydi? Demokraside olması gereken siyasilerin askerden üstün olmasıydı. Bana kızacaksınız ama bu gerçeği kimse görmezlikten gelemez. İç hizmet kanunu değişirken bazı maddelerin siyasi irade tarafından alelacele değiştirildiğini gördük. Askerin bu maddelerin değişmesinde kabullenemeyeceği şeyler vardı. Vatanı içten ve dıştan korumak siz kahramanların göreviydi. Göz göre göre teröriste bir şey yapamamak elbette ağır geliyordu. Özgürlükler adına barış süreci adına bizler verdiğimiz şehitlerimizin ruhları inciniyor mu diye yine göz yaşlarımızı içimize akıttık.

Ülkemizin geleceği için yapılan her türlü çalışmayı kabullenmek durumundaydık. Bizleri bu duruma düşüren yine siyasiler değil miydi? Durumlardan en ağır bedelleri yine bizler ödemiş darbelerin mağdurları olmuştuk. Dilerim bir daha bu durumları bizlere yaşatmayacak siyasi liderler olur ülkemizin başında.

Evet asker üstün değil şimdi, bunu millet olarak ve yıllardır bu zihniyete sahip olan paşalarımızın kabullenmesi elbette zor bir süreç gibi gözüküyor. Türkiye değişiyor, dünya değişiyor insanların fikirleri değişiyor ama değişmeyen bir şey var. Herkes kendini kendi çıkarlarını düşünüyor. Yalancılık adeta meslek oldu. Vatanı gerçekten seven, düşünen vatan için can vermeye hazır olan sanki az insan kaldık gibi gözükse de. Söz konusu vatan olunca Türk Milletinin damarlarındaki asil kan elbette can bulacaktır. Bundan asla şüphem yok benim. Cüzdan muhasebesi yapanlardan, makam, mevki düşkünü saltanat severlerden Rabbim insanlığı korusun. Sizlerden tek ricam artık şu ya da bu parti tutmaktan vazgeçin. Bütün dünyada yaşayan insanlar gibi kendi gelirlerimizi artırmayı ya da en azından diğer emekli ve çalışanlarla eşit haklara sahip olmayı amaçlayalım. Hangi siyasi görüşe sahip olursanız olun kendi geleceğimiz ve çocuklarımızın geleceği için lütfen sorgulayıcı olun.

Düşünün, biz kimlere merdiven basamağı oluyor, kimlerin nelere gelmesini sağlıyoruz. Onlar bizim için ne yapıyor ne çaba sarf ediyor? Sorgulayın ve tavırlı olun artık. Artık gözünüzü açın!

Bizler her türlü fedakarlıklarımıza rağmen ötekileştirilmiş bir kenara itilmiş durumdayız. Bizim ülkemizde gelmiş geçmiş tüm siyasiler vatandaşların oyunu alma uğruna devletin tüm kapılarını sınırsızca açtılar. Kömür dağıtmaktan, yeşil karta, anne babasına bakana maaş ödemekten daha neler nelere para bulan devletimiz bizlere gelince enflasyon bu kadar diyerek %3-4 zam verip bütçe açık vermesin diye bizleri hep susturuyorlar. Suçumuz dürüst vatandaş dürüst emekli olmak mı? Vergimizi günü gününe ödeyen bizleriz. Affa uğrayan SKK pirimini ödemeyen sahtekar vatandaşlar bizler kadar emekli maaşı alıyor. 30-35 yıl hâttâ 40 yıl bile ara vermeden çalışarak ancak hak kazandığımız emekli hakkımızı bir başka vatandaş bilmem kaç yılında bağ-kur kaydı var diye 5 ya da 10 yıl pirim yatırıp 3-5 kuruş da açıktan ödeyerek emekli olabiliyor. Ve bizler kadar maaş alıyor.

Bizler devletimizin bordrolu çalışan ve emeklileri diğer insanların sanki kölesi miyiz? Yeter artık diyorum. Göz göre göre hakkımızın yenilmesine razı gelmeyeceğiz. Haklı olan insanı kimse susturamaz.

Gülbin YILDIZ

KAVGA-KAVGA-KAVGA.....

Temmuz 20, 2013

TSK'nın bir sınıfı, sistem ve yasalarla şu anki konumunda sıkıştırılmış yüzbinler... Emeklisi ve muaazafı ile bir sınıf mücadelesi içinde yıllardır ONUR SAVAŞINI veriyorlar. Sivil kesime, muhataplarına seslenerek, 82 anayasısının antidemokratik cenderesinden kurtulmak, kendilerine vurulan parangalardan, zincirlerden kurtulmanın mücadelesindeler.

Değişimin, bu yüzyıla uygun bir sistemin, TSK'nın yeniden yapılanmasının şart olduğunu anlatıyor, yazıyor, çiziyorlar. Onlarca noktada bu yüzyılın teknolojik tüm imkanlarınını da kullanarak "duyun sesimizi" diyorlar.

BU SES DUYULUYOR BİLİYORUZ!

Bir grup arkadaş, bu mücadele de fikirlerini satırlarında dile getiriyor. Kişisel amaç ve egolarını ön plana çıkarmak isteyen 'çok azınlıktaki' bir kısım arkadaşımız da yazılarında ve yazılan bir yazıya o günün gündemindeki "SATIR!" ile yaklaşıyor. "SATIR"larından kan damlayan, zaman zaman seviyeyi düşüren, dediğim dedik çaldığım düdük yaklaşımları ile zaten gergin olan ortamı bir noktada kavgaya itmektedir.

Her noktadan, bu gibi konuların bilinen kesimler tarafından izlendiği ve not alındığı biliniyor.

Yazmak mı, kırmak mı, konuşmak mı, yoksa kırıp dökmek mi olmalı yaklaşımlar? Yazmak zaten insanın kendi ile veya karşı taraf ile bir konuşma şekli değil mi arkadaşlar?

Sosyal paylaşım sitelerinde yazılanları kendi çerçevesinde değerlendirenlerle İzmir'deki gecen hafta TEMAD şubeleri tarafından yapılan temsilciler meclisi davet  toplantısında mücadeleye katkısı olmadığı halde yazının içeriğini tahlil etmeden yuvarlak laflarla yazanları eleştirilmesi bu yüz yılın, gelinen kavga ortamının bir utancı değil midir?

Sistemde TEMAD noktalarımızın yönetimsel reformlar ile oyun oynanan bir görüntüden gerçek bir STK  noktasına geçiş için yıllardır verilen bu mücadelesi kanıtsanamaz; doğruları yazarak muhatapların gözünün içine sokarcasına ifade etmek suç oluyor bu sistemde. Koltuklarda oturanlar o koltuğun sorumluluğunu hissederek koltuğa değer katmalıdır.  Önünde duran başkanına bu adamın kapasitesi ,bilgisi bu kadardır deyip de hâlâ ikinci koltukta oturanlara sormak lazım; siz ne yapıyorsunuz ?

  • Artık, bu kavgalara bir güç dur demeli.
  • Artık, bu çekişmeler için bir toplantı yapılmalı.
  • Artık, bunca assubay adını kullanan onlarca  sayfanın farklı bakış açıları dizayn edilmelidir.

UNUTMAYINKİ;

SIKILI YUMRUKLAR İLE TOKA YAPAMAZSINIZ ASLA..

Ana soruna birilerinin acil el atarak sıkılan yumrukları açmalıdır. Aksi halde bu durum aynen devam edecektir.

Tüm assubay sevdalıları sizlere saygılarımı, sevgilerimi gönderiyorum.

Atilla ABAYLI *İZMİR

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ