yetmisli-yillar-kolaj-3

ÖZRÜ KABAHATİNDEN BÜYÜK BİR BAKAN: İLHAMİ SANÇAR

Hürriyet Gazetesinin manşeti böyleyken, Milliyet Gazetesinde bambaşka bir haber yer alır o gün. Milli Savunma Bakanı İlhami Sançar, yan ödemeler kararnamesini savunmak üzere okkalı bir demeç patlatmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin 38. Hükumeti olarak tanımlanan Sadi Irmak Başbakanlığındaki ekibin Milli Savunma Bakanı İlhami Sançar'ın aslında bir hukukçu olması da bu demeci tam anlamıyla ironik kılmaktadır. Lütfen iyi okuyunuz ve demagojinin nasıl bir şey olduğunu görünüz:

11 Ocak 1975-Milliyet (Birinci sayfa)

11ocak75Milli savunma Bakanı İlhami Sançar, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına verilecek yan ödemeleri saptayan kararnameyle ilgili bazı tenkit ve iddialar hakkında bir demeç vermiş, “Basında genelkurmay başkanına ve yüksek komutanlara ödenecek miktarlar hem yanlış, hem de brüt olarak gösterilmiş, bu da yanlış kanaatlerin doğmasına sebep olmuştur. Yeni yan ödemelerle generallerin eline geçen fark net olarak 1248 lirayla 2407 lira arasında, subaylara 629 lirayla 1301 lira arasında, assubaylara ise 526 lirayla 569 lira arasındadır. Genelkurmay Başkanı'nın alacağı net yan ödeme 2990 liradır. Ve bu suretle maaşı 6185 liradan, 9176 liraya çıkmaktadır.” demiştir.

Yan ödemelerin 1 Haziran 1974 tarihi itibarıyla tahakkuk ettirilmesiyle, askeri personelin eline toplu bir ödeme yapılmasının da sağlandığına işaret eden Milli Savunma Bakanı demecinde şunları söylemiştir:

Bildiğiniz gibi son günlerin aktüel hale getirilen konusu askeri personele verilecek yan ödemelerle ilgili kararnamedir. Tıpkı Personel kanununda olduğu gibi bunda da haksızlık eşitsizlik olduğu iddialarıyla karşı karşıyayız. Oysa bunlar her mali yıl gözden geçirilip düzeltilmesi, kanun gereği olan hususlardır.

Örneğin basından Genelkurmay başkanına ve yüksek komuta kademesindeki generallere ödenmesi öngörülen miktarlar hem yanlış, hem de brüt olarak gösterilmiş bulunuyor ki, bu da yanlış kanaatlerin doğmasına yol açıyor. Generallerin ve diğer subayların, hatta assubayların alacakları miktar karargahta veya kıtada olduğuna göre değişmektedir. Bu da dikkate alınmamaktadır.

Generallerin eline geçen yan ödeme farkı en az 1248 liradan başlamakta, generalin yerine ve rütbesine göre değişerek yükselmektedir. Orgeneraller 1776 lira ile 2407 lira net yan ödeme almakta, genelkurmay Başkanı ise fark olarak 2990 lira almaktadır. Böylece Genelkurmay Başkanının maaşı yan ödemenin de eklenmesiyle 9176 liradır.

Subaylara gelince: bunlarda karargah ve kıta komutanlığına göre değişik yan ödeme verilmektedir. En küçük rütbede bu miktar 629 lira ile başlamakta, albaylarda 1021 lira ile 1301 lira arasında değişmektedir. Assubaylarda; yeni göreve başlamış bir Assubay Çavuşun yan ödemesi net olarak 526 liradan başlayıp Kıdemli Başçavuşlarda 569 liraya kadar yükselmektedir. Bugün bir Kıdemli Assubay Başçavuşun eline geçen net maaş 3526 liradır. Yeni göreve başlayan bir Assubay Çavuşun net maaşı da 1627 lira olmaktadır.

Aylarca süren bir çalışmanın ürünü olan bu ek ödemeler ne kadar hatalı olursa olsun zamanın içinde bütçe kanunlarının direktifi çerçevesinde her yıl düzeltilmesi mümkündür. Bazı askeri kişilerin iddia ettiği gibi bunları topyekün adaletsizlikle nitelemek insafsızlık olur. Anonim imzayla yayınlanan mektupları gördüm. Mektubun disiplini ve terbiyesi herkesin gıpta ettiği Türk asker kişilerin elinden çıktığına kani değilim. Esasen asker kişilerin şikayet ve müracaat haklarını önleyen bir kanun hükmü yoktur. İç Hizmet kanununun 25.madde 1.fıkrası bu yolu kendilerine açık tutmaktadır. Bu itibarla bulanık suda balık avlamak isteyenlerin ağına düşecek bir asker kişi çıkacağını sanmıyorum.

Öğrenildiğine göre askeri personelin yan ödemeleri bu yıl bütçeye toptan ödemelerle birlikte bir milyar 200 milyon lira bir ek külfet getirmektedir.

İSİMSİZ MEKTUPLAR FOYALARINI ORTAYA ÇIKARDI

Evet, bu demeci de ince eleyip sık dokumanın zamanı geldi ama yine pusulayı şaşırdık. Nereden başlayacağız, neresini düzelteceğiz, işin içinden nasıl aklıselimle çıkacağız doğrusu bilmek çok ama çok zor.

Görüldüğü gibi bu metindeki ağız, bir sivil bakanın ağzı değildir. Tam anlamıyla, bir kurmay subay tarafından kaleme alınmış ve bakanın eline tutuşturulmuş bir metindir. Daha ilk baştan, kokusundan dahi bu; net bir biçimde anlaşılmaktadır. Yoksa, aslı hukukçu olan bir adamın böylesi demagojiyi kurgulaması, hele hele hiç tanımadığı ya da az çok tanıdığı Silahlı Kuvvetler için böyle yorumlar getirebilmesi imkansızdır.

Gerçekten de böylesine haksız bir kararnameyi bir çırpıda hazırlamak mümkün değildir. Bunun için aylarca süren bir çaba ve efor gereklidir. Öyle ki, haksızlıklar mümkün olduğunca savunulabilecek aşamada olsun. Böyle bir çabayı da topyekün adaletsizlik olarak nitelemek gerçekten adaletsizlik kavramına karşı büyük, ama çok büyük bir haksızlıktır. Adaletsizlik, adaletsizlik olalı bu denli zulüm görmemiştir. Bu yüzden, bu kararnameyi adaletsizlik olarak nitelemek çok ayıptır. Çünkü söz konusu olan adaletsizlikten öte bir şeydir. Gasptır. Evet; gasptır, tahakkümdür.

Anonim imzayla gazetelere gönderilen mektupları da ele alan sevgili bakan, bu söylemlerin Türk askerine yakışmadığını da vurgulamış. Elbette ki öyle. Türk askeri hak aramamalıdır. Emredildiğinde ölmelidir sadece. Hak arayan komünisttir zaten. Normal insan hak aramaz ki, önüne ne konursa yer! Bizim geleneksel talim ve terbiyemiz budur. Gerisi milli birliği ve bütünlüğü bozmak, ülkeyi bölmek ve vatan hainliği yapmaktır. Öyle değil mi yoksa?

Birde şöyle buyurmuş sevgili bakanımız; İç Hizmetleri Kanununda şikayet ve müracaat hakkı varmış. Bu yol açıkmış her daim. Bu mektupları yollayanlar bulanık suda balık avlıyorlarmış! Ah canım benim, gülüm benim sorsana dilekçeyi kime yazıyorsun diye? Sorsana dilekçeyi yazdıktan sonra başına neler geliyor diye! O kadar kolay mı amir ümera kısmına dilekçe arzetmek. Bir fişliyorlar adamı var ya, cenge gidip ömrün boyunca harp etsen, bin kez vurulup ölsen daha kolay geliyor vallahi. Vaktı zamanında bendeniz böyle bir hataya düşmüştüm de başıma neler gelmişti ah! Durumu toparlayana kadar ne entrikalara kurban edilmiştim, TCG Barbaros gemisinin dili olsa da konuşsa! Hadi hiçbir şey bilmiyorsunuz, Nazım'ın Donanma Davasını da mı okumadın hukukçu bakanım? Assubayların karşısındaki güçlerin dilediklerinde neler yapabileceğini oradan da mı öğrenemedin? Yazık ki, çok yazık!

PASİF EYLEMLER BAŞLIYOR

Yan ödeme kararnamesi çıkar çıkmaz huzursuzluklar başlamış, tüm askeri birliklerde görev yapan assubaylar bu haksız uygulamaya nasıl tepki vereceklerini kararlaştırmak için beyin fırtınaları düzenlemişlerdir. Kanun onların doğrudan eylem ya da direniş yapmasına izin vermediği gibi, küçücük kıpırdanmaları bile bir başkaldırı olarak nitelemekte ve çok ağır cezalar öngörmektedir. Pek çok şehirde Assubay Gazinolarında veya birliklerin uygun yerlerinde toplantılar düzenlenmiş, adaletsizliğe karşı mutlaka bir tepki verilmesi konusunda kararlar alınmıştır. İlk akla gelen eylem biçimi; birliklerde işe gitmeme, işi yavaşlatma gibi pasif direniş örnekleri olmuştur.

Öte yandan emekli assubay örgütleri (TEMAY ve EMAS) de assubayların sayıca çok olduğu şehirler ile belli başlı büyük şehirlerde haksızlıkları en iyi şekilde dile getirecek yürüyüş ve miting eylemleri hazırlığına başlamıştır. Tıpkı 1970 baharında olduğu gibi asıl yük yine assubay eşlerinin omuzlarındadır.

Pasif direnişler 9-15 Ocak 1975 tarihleri arasında pek çok birlikte uygulamaya konulur. Diyarbakır'da ise pasif direnişin tarihi 3-4 Şubat olur. Özellikle Hava Kuvvetleri bağlısı birliklerde çok etkin olarak uygulanır. Bazı Deniz Kuvvetleri birlikleri ile Kara Kuvvetleri birlikleri de bu direniş safhasına iştirak ederler. Kimi küçük yerlerde ise küçük çaplı etkin olmayan ya da bireysel eylemler yapılır.

Pasif olarak yapılan birlik ve eylemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
  • Eskişehir'de mevcut, tüm Hava Kuvvetleri Birlikleri 9-10 Ocak günü işe gitmeme ve pasif direniş eylemi
  • Eskişehir'de F-4 (Fantom) M.T.D. Elektronik Silah Oryantasyon Kursu, kursiyer assubayları (10 kişi); 9-10 Ocak günü işe gitmeme eylemi,
  • Genkur Ges K.lığı 1. Elk. Brl. K.lığı'nda görevli assubaylar ve onlarla dayanışma gösteren sivil memurlar 11-14 Ocak tarihlerinde iş yavaşlatma eylemi (vardiyalı çalıştığından haftasonu tatili söz konusu değil),
  • Bandırma, 6. Ana Jet Üs K.lığı bağlısı birlikler, 13 Ocak günü Assubay Gazinosunda toplantı ve arkasından, 14-15 Ocak tarihlerinde iki günlük işe gitmeme eylemi (525 Hava ve Deniz Assubayı),
  • Bandırma, 301. Deniz Hava Filosu'nda görevli Deniz Assubayları (525 sayısına dahil), 14-15 Ocak tarihlerinde işe gitmeme eylemi,
  • Kayseri'de Hava Kuvvetleri bağlısı birliklerde 3 gün işe gitmeme eylemi,
  • 1 ve 2. Hava Üs Taktik Komutanlığı bağlısı birliklerde görevli 2500 Hava Assubayı ile 30 Deniz Assubayı'nın katılım gösterdiği ve 9-12 Ocak tarihleri arasında geniş çaplı olarak uyguladıkları işe gitmeme ve iş yavaşlatma eylemleri,
  • Balıkesir, Diyarbakır, Mürted, Ankara, Merzifon ve Malatya'da 9-15 Ocak tarihleri arasında uygulanan geniş çaplı pasif direnişler,
  • Gölcük bölgesinde Deniz Assubayları tarafından uygulanan pasif direnişler ve bireysel tepkiler,
  • Çorlu bölgesinde muhtelif pasif direnişler ve assubayları bilinçlendirme faaliyetleri: Çorlu'da ortak tepki havası hissedilmiş ama tam anlamıyla koordineli bir eylem ortaya konulamamıştır. Küçük çaplı ve bireysel eylemler ve bilinçlendirme süreci yaşanmıştır. Kara Assubayı Y. S., assubaylar arasında eylem propagandası yaptığı gerekçesiyle bir hafta hapisle cezalandırılmış ve cezanın ardından sürgün ataması olarak, bir başka bölgeye; Dağ ve Komando Okulu'na gönderilmiştir.

YILDIRMA OPERASYONU

Sorgu ve tutuklamalar daha ilk aşamada başlamıştır. Pasif eylemlere katılanlar bir bir hesaba çekilmektedir. Bir an önce sert bir tavır koyup işin daha ileriye gitmesini önlemektir düşünülen. O yüzden bir yıldırma harekatıdır ilk yapılan.

Emekli Hava Assubayı Bandırmalı Abdullah İ., şöyle anlatıyor pasif direnişle ilgili sorgusunu:

“Ve devam ediyor künye sorgum..

- Bak!..diyor yargıç övgü dolu mana içeren bir ses tonuyla.. Buradaki ifadende dürüst konuşmussun, Buradaki tüm bildiklerini söylersin...

-Evet diyorum içimden dürüst konuşurum dürüstlere karşı.

- 14 ve 15 Ocak 1975 tarihinde 2 gün mesaiye gitmemişsin, Niçin gitmedin.?

- Bize verilen yan ödemeler ve iş riski tazminatlarında yaratılan haksızlıklar nedeniyle moralim çok bozuldu ... Onun için mesaiye gitmedim

- Bandırma Assubay Gazinosunda 13 Ocak 1975 tarihinde toplantı yapılmış, haberin varmı, orda mıydın.?

- Hayır haberim yoktu.

- Hiç duymadın mı?

- Hayır şimdi sizden duyuyorum..

- Yalan söylüyorsun.. Evde kaldığın arkadaşlarınla mesaiye gitmeme konusunda karar almışsınız. Arkadaşınızın ifadesi öyle..

- İçimden Ya K... ya da Kel T... dedim acaba hangisi sattı bizi? Evdeki arkadaşlarla o gün görüşmedim, onları hiç görmedim..

Savcı:

- Ama o konuşmuş o öyle diyor.

- Ben öyle bir konuşma hatırlamıyorum.

- Peki nasıl bir konuşma hatırlıyorsun

Ağzımda laf almağa çalışıyorlar, 'açık vermemem lazım' diyorum içimden..

- Birkaç gün önce görüşmemizde maç hakkında konuşmuştuk..

- Konu dışına çıkma diyor savcı.

- Ben öyle bir konuşma yapmadım.

- Arkadaşının ifadesi burada, o gece berabermişiniz.

- O gece kendisini hiç görmedim..

- Aynı evde kalıp da birbirinizi görmediniz, -sinirli bir şekilde- yalan söylüyorsun..

- Ben dışardaydım, eve geç geldim, herkesin odası ayrı,odama girip yattım..

- Gece geç vakitlere kadar toplantı yapmışsınız..

Tabii biz konuşurken zabıt katibide tüm konuştuklarımızı yazıyordu, savcı psikolojik baskı uyguluyor, bazen ses tonunu yükseltiyordu, beni kızdırıp çözülmemi bekliyordu. Ağızdan çıkacak yanlış bir kelime çözülmeye neden olabilirdi, ipin ucunu bir verdin mi gerisi çorap söküğü gibi gelirdi, sayılı dakikalar içinde sağlıklı karar vermem gerekiyordu.

Buradaki vereceğimiz ifadeler yapılan boykotun ceza kapsamı için çok önemli,

Bireysel suç işlediğimizi kanıtlarsak disiplin cezası alacağız, 2 günlük mesaiye gitmemem toplumsal bir eyleme girerse; sözleşerek firar, isyan, başkaldırı gibi suçlamaların cezası en az bir yıl hapis ve de ordudan ihraç.

- İş riski ve yan ödemelerdeki aşırı eşitsizlik nedeniyle moralim bozuktu ve kendimde işe gidecek gücü bulamadığım için mesaiye gelemedim. Bu kararı tek başıma aldım, hiç kimseyle konuşmadım, bahsettiğiniz o toplantıyı ne duydum ne de katıldım. Söyleyeceklerim bunlardır.

Kısacası söylediklerime inanmıyorlar, zaten bu yargılamaya inanan kim? Haklı olduğumuza biz ne kadar inansak da, verilen emir gereği, bir kaç suçlu bulunup, ipi çekilecek..

Toplumu bu duruma getiren, bu yasaları hep kendi lehine yapan, insanların emeğini sömürenlerin hiç mi suçu yok?

'Hak böyle aranmaz' diyor askeri savcı herşeyin bir yasal yönü var..”

GES BİRLİĞİNDE DAYANIŞMA: ASSUBAYLAR VE SİVİL MEMURLAR ELELE

Pasif eylemler sürecinde, Genkur Ges K.lığı 1. Elk. Brl. K.lığı'nda görevli assubaylar ve onlarla aynı ortamı soluyan sivil memurlar elele vermiş ve tepeden inme haksızlığa birlikte direnmişlerdir. Bu kader birlikteliği, yıldırma harekatında da sürmüş, hep birlikte mahkemeye çıkmış ve hesap vermişlerdir. Bazen kelimelerin anlatamadığını belgeler anlatır diye söyleriz hep. O yüzden burada o olayın belgesini sunalım arzu ederseniz. İşte o birlikteki eyleme katılan E. Deniz Assubayı N. Töre'nin arşivinden, mahkeme tutanakları:

“Gereği Düşünüldü:

....Birliğinde görevli Astsubay ve sivil memurun 11.1.1975 tarihinden 14.1.1975 tarihine kadar ... dinleme yapması gerekirken, sanki hiç yayın yokmuşçasına hareket ederek, haber kaydetmedikleri, bu pasif eylemin iş riski ve iş güçlüğü adı altında tesbit olunan yan ödemelerin Astsubaylara isabet eden göstergelerin miktar yönünden yetersizliği nedeni ile önceden aldıkları bir kararın uygulaması mahiyetinde olduğu, sanıkların 3 ayrı kategoride mütalaa edildikleri 68 kişinin mors operatörü olduğu ve bunların mani bir hal olmamasına rağmen kayıt yapmadıkları, telem operatörlerinin de kayıt yapmadıkları ancak gösterilen süre içinde karşı merkezlerin yayın yapıp yapmadıklarının tesbit edilemediği, 8-10 kişilik gruplara nezaretle yükümlü şef operatörlerin de mecbur oldukları murakebe görevini yapmadıkları, Astsb.Çvş. A.Ş.'nin dinleme işini bırakıp başka bir odada bir bildiri çoğaltmakla meşgulken yakalandığı, bildirinin subay ve astsubaylar arasındaki eşitsizliğin (eşitsizliği) izah eder mahiyette olduğu ve muhtevası itibarıyla arkadaşlarını hoşnutsuzluğa kışkırtmayı hedef aldığı, ancak fiilin nakıs teşebbüs derecesinde kaldığı, şu hale göre ....takdir mahkemeye ait olmak üzere maddeler gereğince cezalandırılmaları, A.Ş.'nin ayrıca....gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.

Dosyanın ...dizilerinde mevcut belgelerden de anlaşılacağı üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına verilen iş riski ve iş güçlüğü ödeneklerinin yeterli görülmeyişi nedeniyle, bir kısım Astsubay eşleri ile birlikte 1975 yılı Ocak ayı başlarında yurt çapında gösteriler yapmış ve bu yoldan isteklerine ulaşmak istemişlerdir.

Bu isteklerinde haklı olup olmadıkları dava konumuz dışında kalmaktadır. Ancak benimsenen hareket tarzının, kanun vesair mevzuat hükümleri karşısında suç teşkil ettiği izahtan varestedir. Nitekim fiili tesbit edilenler hakkında derhal kanuni kovuşturmaya geçilmiş, bu arada ...dizilerinde isimleri bulunan sanıkların da, bu harekete fiilen iştirak ettikleri ilgili makamlarca saptanmıştır.

Neticeten, oluş ve kabule göre sanıklar, yukarıda izah edilen nedenlerle ve davalarına müspet yönde tesir icra edeceği kanaatiyle görevlerini aksatmaya karar vermişler ve olaya tekaddüm eden tarihlerde bu kararlarını uygulamışlardır.

Yapılan birlik toplantılarında söz konusu zamların yeterli görülmeyişi yüzünden görevlerini aksattıkları görüşü ileri sürüldüğü halde, toplantıda bulunanlardan tek bir kişi dahi bu isnada itiraz etmemiştir. Nitekim aradan bir kaç gün geçtikten sonra, 18.1.1975 tarihinde Ankara'da yapılan gösterilere, bu sanıklardan bir kısmının fiilen iştirak etmeleri, isnada neden itirazda bulunulmadığını izah etmektedir.

Bu meyanda, görevin aksatılması yönünde verilen kararın, sohbet tarzında sürdürülen konuşmalar esnasında kendiliğinden oluştuğu, bir ya da bir kaç kişinin öncülüğü sayesinde alınmış bir karar olmadığı...Bir başka deyişle, olayda kimlerin öncülük yaptığı tesbit edilememiştir.

A.Ş. İsmindeki sanık görevi başından ayrılıp başka bir odada “Assubayların dert ve dilekleri” başlığını taşıyan bir bildiriyi çoğaltırken Yzb... tarafından yakalanmış ve bildiri elinden alınmıştır. Bildiri mahiyeti itibarıyla 1632 sayılı As.C. K.nunu, Emeklilik Kanunu, Lojman Talimatı, kadro ve yetki, OYAK Kanunu, Emireri parası, Orduevleri ile ilgili bazı konuların astsubaylar aleyhine bazı hükümler bulunduğunu belirtmektedir. Altı sahifeden ibaret yazının sonunda “Not: Bu yazı tüm bakanlar ve bir kısım milletvekillerine gönderilmiştir.” kaydı bulunmaktadır.

...Sivil memurların da bu vesil ile teşekkül eden zımni anlaşmaya fiilen katıldıkları..toplam 81 kişinin iddianame gereğince cezalandırılmalarına...”

Açılan bu dava sonrasında, sırf söz konusu birlikten 177 kişi yargılanmıştır. Kara Kuvvetlerinden 45, Deniz Kuvvetlerinden 31, Hava Kuvvetlerinden ise 24 Assubay. Tuhafınıza gidecek ama geri kalan tam 77 kişi sivil memur. Assubaylarla dayanışma yürekliliğini gösteren ve bu haksızlığı kendilerine yapılmış gibi hissedip tepki koyan tam 77 kişi. Mahkeme heyetini bile şaşırtan bu cesur adamlar, anca beraber kanca beraber diyerek assubaylara candaşlık yapmışlardır.

Suçlama açık ve nettir: “Birlikte karar alarak görevi kasten aksatmak ve bu karara fiilen uymak!

İçlerinden 45 Assubay ilk adımda hemen tutuklanır, yaklaşık 45 gün boyunca Mamak Askeri Ceza Evinde tutulur. Mahkeme sonrasında bu 45 assubaya 2 ay ağır hapis, 200 lira ağır para cezası verilir. Ceza aldıklarından dolayı elbette ki bir yıl geç terfi edeceklerdir bundan böyle! Sivil memurların 52'si suçlu bulunur ve aynı cezayı assubaylarla paylaşırlar.

GENÇ SUBAYLAR RAHATSIZ!

Assubayların yan ödemeleri haksız ve adaletsiz bularak eyleme geçmeleri en çok genç subayları rahatsız eder. Tabi, bu genç subaylar hakiki genç subaylar. Öyle gazetelere başka türlü ilanlar veren kodaman genç subaylar değil!

Çünkü assubaylar haksızlığı dile getirirken, bir Kıdemli Başçavuş'un nasıl olup da bir yüzbaşıdan, bir üsteğmenden, teğmen ve asteğmenden daha az yan ödeme aldığını sorgulamaktadır. Bu durumda kıyaslama genç subaylar üzerinden yapılmaktadır. Bu kıyaslama da onları rahatsız etmektedir.

Harp Okulları kurulduğundan bu yana onlar lider ve komutan olarak yetiştirilmekte, onlara “ordudaki astların farklı bir dünyanın insanı” oldukları öğretilmektedir. Astlara kumanda eden bir subayın rütbesi ve konumu ne olursa olsun; onlardan daha üstün olması ve bu ilkenin, her alanda olduğu gibi, özlük haklarında da sağlanması ana gayedir. Yıllardan beri bu gaye doğrultusunda çalışılmış ve epey mesafe alınmıştır. 1970 yılında denenmiş ama assubaylar eşleriyle bir olup sokaklara inince bu deneme tam olarak başarıya ulaşamamıştır. Şimdi oyunun ikinci perdesi yaşanmaktadır.

Genç subayların rahatsızlığı nedeniyle assubaylarla aralarında zaman zaman çekişmeler, atışmalar yaşanır. Özellikle eylemlere destek verenler taciz edilir. Fakat çok ileri de gidilmez.

ASSUBAYLAR BAŞKENT MEYDANLARINDA

Pasif eylemlerle başlayan sürecin hemen ardından bir kez daha sokaklara, caddelere ve meydanlara inme zamanı gelmiştir. Bir kez daha Assubay eşleri ve Assubay çocukları; ailelerinin ekmek davası için, onur davası için sahaya inmiştir artık.

Pasif direnişe katılanlar tutuklanmış ve ordunun üst kademesi; assubayların yan ödemeleri konusunda kolay kolay taviz vermeyeceğini, bu uğurda çok katı tedbirler alacağını ve askeri ceza kanununun tüm yaptırımlarını sonuna kadar uygulayacağını ayan beyan belli etmiştir. Yapılacak olan ya pes etmek ya da eylemleri daha ileriye taşımaktır. Seçim zor olanı yapmak ve meydanlara inmek, özellikle büyük şehirlerde ve bilhassa Ankara'da ses getirecek bir yürüyüş gerçekleştirmektir.

Ön toplantılar yapılır, planlamalar gözden geçirilir ve karar uygulamaya konulur. Bazı şehirlerde öncülük görevini TEMAY ve EMAS üstlenir. Bu dernekler zaten 12 Eylül 1980 darbesi ile Assubay Eylemlerini organize etmenin bedelini ağır ödeyecekler ve kapatılacaklardır. Onların yerine “Kanarya Sevenler Derneği” tarzında “TEMAD” adı verilen bir yapılanma gelecek ve bir tabela olmaktan ileriye gitmeyi, bütün çırpınışlarına rağmen, başaramayacaktır. Öyle ki, OYAK Yönetimi bu derneğe dönüp “Dava açmaya yetkiniz yok, göreviniz emekli askerlerin anılarını yaşatmak!” diyebilecektir.

Eylem günü 18 Ocak 1975, Cumartesi'dir. Soğuk bir kış günüdür. İnsanları tir tir titreten bir hava vardır. Bu soğuğa rağmen; eşler, çocuklar, komşular, akrabalar, anneler, babalar, sivil olup assubayların haksızlığa uğradığına inananlar ve üniversiteli öğrenciler hepsi o gün Ulus'ta Atatürk Anıtı önünde toplanmış ve Ankara'da inançlı bir yürüyüş başlamıştır. Görevdeki assubaylar yine sivil kıyafetli olarak kortejin kenarında yol almaktadır.

Güzergah Sıhhiye üzerinden Kızılay'dır. Oradan da Büyük Millet meclisi'nin önü. Amaç haksızlığı Yüce Türk Meclisine duyurmaktır. Oysa yollar kontrol altındadır. Çok sıkı önlemler alınmıştır. Polisler kesin talimat aldıklarını, Sıhhiye Köprüsü'nden ileriye geçit vermeyeceklerini ve gerekirse zor kullanacaklarını açıkça söylerler. Fakat ok yaydan çıkmıştır artık. Bu yürüyüş mutlaka yapılacak ve hedeflenen gayeye, ne pahasına olursa olsun, ulaşılacaktır. Assubaylara yapılan haksızlık mutlaka Türkiye'nin gündemine taşınacaktır.

polisle-catismaGerçekten de Sıhhiye'de geçilmesi zor bir polis barikatı vardır. Standart polis senfonisi başlamıştır. Önce kalabalığa su sıkılır, ardından panzerler yürür. En coşkulu an jop sesinin duyulduğu andır. Polisin sanatsal senfonisinin en can alıcı yeridir bu jop kısmı nedense. Artık eylemciyle polis yüzyüze, nefes nefese gelmiş ve duygusal bağ kurulmuştur. Ateşli bir aşk başlayacaktır şimdi. Öldüresiye sevecektir polis sevgili halkını. Bu sahnenin sonunda en tutkulu aşıklar kalabalıktan koparılacak ve karakollarda göze yakın tutulacaktır. Sonrası ise malum hikaye. Talihsiz aşık tutuklanacak ve hapishanede günlükler yazmaya başlayacaktır.

Ortalık karışmıştır. Polisler, Assubay eşleri ve sivil kıyafetli assubaylar ve tüm yürüyüş ekibi hallaç pamuğu gibi birbirine karışmış ve sarmaş dolaş olmuştur. Sivil kıyafetli assubaylar tıpkı 1970 Mayıs yürüyüşünde olduğu gibi olayların içine girmek zorunda kalmıştır. Polisin aşırı sert müdahalesi her şeyi değiştirmiş, huzur içinde yapılması planlanan hak arama eylemi bir arbedeye dönüştürülmüştür. Eşlerinin, çocuklarının ve yakınlarının polis jopu altında inlediğini gören assubaylar, ister istemez eylemin bir parçası haline gelmiştir. Sistemin istediği suç işlenmiştir hemen o anda. Artık o assubayların adı isyancıdır, ordunun içine nifak sokandır; iddianameler böyle yazacaktır askeri mahkemelerde!

Yürüyüş ekibi tüm baskılara rağmen inatla eylemini sürdürür ve Kızılay'a ulaşır. Burada artık olanlar olmuş, grup dağılmaya başlamıştır. Dağılan kalabalığın arasından çıkan bir grup son bir gayretle ilerlemeye devam eder. Fakat onlar da küçük bir grup olarak fazla direnemez. Yürüyen o koca grup artık tamamen dağılmıştır.

Atatürkçü Komutanlarımız ne olur ne olmaz diyerek bir emniyet tedbiri daha almışlardır; Adalet Bakanlığı civarında bir “Hazır Kıta Birliği” beklemektedir. Olur ya işgal güçleri Meclis önüne kadar dayanırsa, süngü savaşına da hazır olmak lazımdır. Daha önce hiçbir yürüyüşte görülmeyen bu tutum; Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları'nın assubaylara karşı hissettikleri derin aşktan kaynaklanmaktadır büyük ihtimal. Çünkü İç Hizmetler Kanunu böyle buyuruyor: astını seveceksin, koruyacaksın, gözeteceksin, hakkına ve hukukuna bir Komutan olarak mutlaka sahip çıkacaksın!

Kurmay subayların aklına gelen dahiyane bir fikirle kalabalığın sık sık fotoğrafı çekilmiş ve eyleme karışan assubaylar bir bir tespit edilmeye çalışılmıştır. Hatta gazetecilerin çektikleri resimler dahi incelenmiş ve hesap günü için isimler fişlenmiştir. Aslında sevgiliye yazılmış hüzün ve sitem kokulu bir aşk şiirine ne kadar da benzer o an yaşananlar:

“Saçların dağılırdı rüzgarda
Ve hüzün hiç yakışmazdı gözlerine
Aşkımızı vurdular bir çıkmaz sokakta
Gün ışığını görmeden,
Acımadan vurdular
Nasıl söylüyorlarsa, alnının tam ortasından…

Unutmadım
Seni sevdiğimi defalarca yazdığım mektupları
Bir parça kan ve bir parça aşk hepsi bu
Ertesi gün gazeteler yazdı aşkımızın vurulduğunu
..... (Aydın Kulak-Terör Şiirinden Alıntı)”

19 Ocak 1975 tarihinde gazetelere şöyle yansıyacaktır Assubay Eşlerinin bu onurlu eylemi:

“Kocalarına daha fazla hak sağlamak için assubay eşleri dün Ulus’tan Kızılay’a kadar yürümüşlerdir. Yürüyüşçü kadınlar daha ileri gitmek isteyince polis kendilerine engel olmuştur. Kadınların yürüyüşüne bazı erkekler de katılmıştır.

Polisin uyarmasını dinlemeyen ve dağılma ihtarına uymayan 17 siville sivil giyinmiş bir assubay Emniyet Müdürlüğüne götürülmüş, Merkez Komutanlığı mensuplarınca tanınan 10 sivil giyinmiş assubay da Merkez Komutanlığında göz altına alınmıştır. Kızılay’da polisin su sıkması üzerine dağılanlardan bir grup Milli Savunma Bakanlığına doğru yürümek istemişlerse de, toplum polisi burada panzer ve öbür zırhlı araçlarla sıkı güvenlik tedbirleri alarak yürüyüşü önlemiştir. Ayrıca, bir askeri birlik de Adalet Bakanlığı yakınında hazır durumda beklemiştir. Alınan bu tedbirlerden sonra kalabalık dağılmıştır.”

TÜRKİYE GENELİNDE YAPILAN EYLEMLER

1975 eylemlerinin en çok ses getireni Ankara'da yapılanı olmuştur. Fakat başka pek çok şehirde de 18 Ocak tarihinden itibaren peşpeşe eylemler, yürüyüşler yapılmış, hükumete ve başbakana protesto telgrafları çekilmiştir.

Ankara ile aynı tarihte İstanbul'da Taksim Atatürk Anıtı önünde toplanan Assubay eşleri ve sivil giyimli bazı assubaylar yan ödeme kanunnamesini protesto ederek yürüyüşlerine başlarlar. Burada da polisle sürtüşmeler yaşanır ve Ankara'da olanlar Taksim'de de sahnelenir.

Diyarbakır ve Kayseri'de de hak arama eylemleri yine protesto yürüyüşü olarak sergilenir. Assubayların ve özellikle Havacı assubayların bulunduğu Eskişehir, Malatya, Merzifon, Konya, Balıkesir, Bandırma ve denizcilerin kadim yuvası Gölcük'te de bir takım eylemler, gösteri ve protesto yürüyüşleri düzenlenir. Fakat Ankara'dan sonra en çok ses getiren ve necip Türk basınında da yer bulan eylem; Şanlıurfa'da gerçekleştirilir. Tabi, o zamanki adıyla sadece Urfa!

20 Ocak günü vilayet önüne kadar yürüyen Assubay eşleri yine polisle sürtüşmüş fakat amacına ulaşarak, dağılmıştır. Gazetelerde bu eylem aşağıdaki gibi yer almıştır:

“Kocalarına daha çok hak tanınması için dün sabah yürüyüş yapmak isteyen assubay eşleriyle polisler arasında olaylar çıkmış, bir polis memuru başından yaralanmıştır.

Assubay Gazinosunda toplanan assubay eşleri vilayete kadar bir yürüyüş yapmak istemişlerdir. Olayı önceden haber alan Güvenlik Kuvvetleri yürüyüşe engel olmak isteyince aralarında tartışma çıkmış, bu arada bir polis başından hafif yaralanmıştır. Daha sonra 40 kadar assubay eşi, Vilayete kadar yürümüş ve İstiklal Marşını söyledikten sonra dağılmıştır.” (Milliyet-21.01.1975)

Diyarbakır'da düzenlenen yürüyüşü Umur Talu'nun da köşesinde anlattığı gibi bir assubayın lise öğretmeni olan eşi organize etmektedir. Yürüyüş yapılacağı istihbaratı bir şekilde komuta katına ulaşır. Kimlerin işin içinde olduğunu öğrenen Garnizon Komutanı Korgeneral, öncü konumdaki hanımefendinin assubay olan eşini yüce makamına çağırtır. İlginç bir diyalog yaşanır aralarında.

Korgeneral assubaya “eşinin protesto eylemlerinde etkin rol aldığını öğrenmiş bulunduğunu” söyler ve bu sevdadan vazgeçmelerini ister. Hanımefendiye “gerekirse baskı uygulamasını” ve “bölücü yürüyüş emelinden” vazgeçirilmesini emreder. Türk Silahlı Kuvvetlerinin subayı, assubayı, erbaş ve eri ile bölünmez bir bütün olduğunu, araya nifak sokulmak istendiğini ve asıl hedefin ülkenin koruyucu, kollayıcısı olan ordu olduğunu güzelce açıklar. Assubayların dış mihrakların emellerine alet olduğunu ve kendilerini kullandırdıklarını vurgular.

Öğretmen Hanımın kocası olan Assubay, gayet soğukkanlı yaklaşır olaya: “Sayın komutanım, haklı olabilirsiniz ama eşim benden tahsillidir. Üniversite mezunudur. Benden daha duyarlı ve bilgilidir. Sözüm geçmez kendisine” der.

Korgeneral, elinden geldiğince kızmamaya, sinirlenmemeye çalışır ama gözlerindeki anlayışlı ve bilge komutan bakışı ister istemez kendiliğinden değişmiştir:

Sen erkek değil misin, nasıl karına söz geçiremezsin?” diyerek, yeni bir soru yöneltir. Bizim Assubay eş, hala soğukkanlılığını ve ilkeli duruşunu korumaktadır:

Komutanım, ben öyle çağ dışı kafalı bir erkek değilim. Atatürkçü ve çağdaşım. Siz de bilirsiniz ki, Atatürkçü düşüncede kadın ve erkek eşittir. Ben nasıl olur da hem Atatürkçüyüm deyip hem de sevgili eşime baskı uygularım?"

Assubay hala soğukkanlı ve hala dimdiktir. Hazrolda beklemekte ve en ufak bir saygısızlık belirtisi göstermemektedir. Üstelik verdiği cevap da yenilir yutulur cinsten değildir. Artık Korgeneralin fren balataları kopmuştur, alabildiğince hiddetli ve kızgın olarak dışardakilere seslenir:

Atın ulan şu kılıbığı içeriye, gözüm görmesin..gerici değilmiş! Hemen gönderin hemen hemen...

Olayın sonu bellidir. Astsubay apar topar, savunmasız, yargısız ve mahkemesiz hapishaneye gönderilir. Komutan böyle dilemiş, böyle emir telakki eylemiştir.

Yaşanan bu ilginç olay görgü tanıklarının anlatımıyla dilden dile yıldan yıla anlatıla anlatıla efsaneleşmiş ve günümüze değin varlığını korumuştur. Bizler biliyoruz ki, böyle komutanlar oldukça bu hikaye; daha çoook uzun yıllar anlatılacak, yaşayacak ve nesillere örnek olacaktır. Bize bu yaşanmış öyküyü ulaştıranlara selam olsun!

Aydın Kulak

  1. Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek kullanılmasında bir sakınca yoktur.
  2. Devamı dördüncü bölüm olarak yayınlanacaktır.
  3. Kaynakça, yazı dizisinin sonunda belirtilecektir.
  4. Tüm okuyucularımızı sitemizin deklarasyonunu ilgili adreslere göndermeye davet ediyorum.

DEKLARASYON !

Mart 29, 2011
deklerasyon

Değerli üyelerimiz;

Bizler, büyük bir aile olarak gücümüzü ne yazık ki kullanamadık. TEMAD yönetimi, bölge toplantılarında siyasi partilerle görüşmelerinin devam ettiğini, kontenjan alacağını ve bizlerin bölgelerimizdeki milletvekili adaylarımızı seçmemizi istemiş olmasına rağmen, üyeleri ve şube yönetimleri ile paylaşmadan 'tıpkı OYAK iştiraklerine genel sekreterinin atanması gibi' bir emirvaki ile, hukuk komisyonu üyesinin milletvekili adayı olduğunu bildirmiştir! Aday olan birçok arkadaşımıza destek verilmemiş, adaylıkları koordine edilmemiştir.

Bunun yanı sıra, siyasi partilere bir DEKLARASYON verilmesi ve bu deklarasyonun ulusal bir gazetede yayınlanması için, 'ilan  ücretinin bizler tarafından sağlanacağı garantisinin verilmesine rağmen' bu önerilerimize yanıtı daha vermemiştir! Bu yönetimin, assubayların sorunlarının çözümüne katkısının olacağına ihtimal vermiyoruz ve diliyoruz ki, TEMAD yönetimlerine kişisel çıkar hesabı olmayan, özverili, bilgili ve kararlı yönetimleri seçelim. Bu büyük bir sorumluluktur !...

Değerli arkadaşlarımız, mücadele kimsenin tekelinde olmadığı için biz bu boşluğu doldurmaya devam edeceğiz. Seçimlerde, aile fertlerimizle birlikte bir milyon oyu temsil etmekteyiz. Bunun önemini mecliste grubu bulunan siyasi partilere hatırlatmak için "HAKSIZLIKLARIMIZ KADER OLMAMALI" başlıklı yazımızda belirttiğimiz deklarasyonu, adımızı ve mail adreslerimizi yazarak gönder tuşuna basmak suretiyle partilere göndereceğiz.

Bu önemli hususun yerine getirilmesi için lütfen gerekli duyarlılığı gösterelim. Bu maili, tüm arkadaşlarımız, eşlerimiz, aile fertlerimiz olarak da imzalamak mümkündür. İnternet kullanmayan arkadaşlarımızın onayını alarak onlar adına da gönderebiliriz. Aile fertlerimiz, sınıf ve rütbesi karşısına  Asb. Eşi- Asb. annesi gibi ibare yazması yeterlidir.İsmimizin yanına vatandaşlık numarasının yazılmasında yarar görüyoruz.

Herşeyin gönlünüzce olmasını diliyoruz.

SİTE YÖNETİMİ


EMEKLİ ASSUBAYLAR GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU'NUN MECLİSTE GRUBU BULUNAN SİYASİ PARTİLERİMİZE (ADALET VE KALKINMA PARTİSİ - CUMHURİYET HALK PARTİSİ - MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ)  DEKLARASYONUDUR

Siyasi Partimizin Saygıdeğer Yetkilileri,

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin temel direklerinden biri olan assubaylar, mesai kavramı olmadan, nöbet, tatbikat, gece eğitimi ve özel görevler ile, bir ayın asgari bir haftasını '24 saat esasına göre' tek kuruş fazla mesai ücreti almadan kışlada geçiren, şahsi hürriyeti 'AİHM kararına rağmen' amirinin iki dudağı arasında kısıtlanan, 15 yıl mecburi hizmetle yükümlendirilen, görev süresi içinde 8 -10 kez tayin gören, bir üniforması da kefen olan, sadece göreve ve ölüme gönderilirken hatırlanan, sosyal ve ekonomik haksızlıklara uğratılarak vatanseverlik duyguları istismar edilen mesleğin mensuplarıdır!

Bugün, görevi, koşulları ve sorumlulukları assubaylarla kıyaslanamayacak olan kamu görevlileri, MYO mezunu ise 9/2, lisans mezunu ise 8'nci dereceden göreve başlatılıp ¼ dereceye kadar yükselirken, bu hak sadece  assubaylardan esirgenmektedir! Bir çok KİT işçi emeklisinin aldığı maaş, assubay emeklilerinden fazladır. Özellikle, büyük çoğunluğu 3. ve 2. dereceden emekli olanlar açlık sınırında maaş almakta, adeta yaşam savaşı vererek, zor koşullarda ve sosyal durumlarına uygun olmayan işlerde çalışma mecburiyetinde kalmaktadırlar!

Ülkesine ve ordusuna sadakatini ağır görev koşullarında canı, kanı ve teri ile kanıtlamış, ordumuzun temel direklerinden olan assubaylar, yıllardır ön yargılar sonucu bir çok sosyal ve ekonomik haksızlıklara uğratılmışlardır. Bizlerin talebi; imtiyaz veya daha fazlası değil adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdır!..

Uğradığımız sosyal ve ekonomik haksızlıklarımız için Genelkurmay Başkanlığı dahil tüm yetkili makamlar, haklılığımızı tescil eden çözüm sözleri vermekte, milletvekili adaylarının seçim bildirgelerinde yer almakta ve bizzat MSB'ı seçim gezilerinde sözler vermekte, fakat bilahare unutulmakta, unutturulmak istenmektedir!....

Dilekçelerimiz üzerine,  bizlere destek veren milletvekillerimizin önerileri  kabul edilmemiş, 'araştırma önergeleri  haklı olduğumuz belirtilmesine rağmen!' seçimden sonraya bırakılmış, Genelkurmay ve MSB teklifleri ise işleme dahi konulmamıştır. Maliye Bakanlığı müracaatlarımıza verdiği yanıtta; assubayları, birinci dereceden maaş alan, görevi ve koşulları assubaylarla benzerliği bile olmayan kamu görevlileri ile kıyaslamaya çalışırken, 'nedense!' lise mezunu albayın, yüksek okul mezunu assubaydan üç misli fazla maaş aldığı gerçeğini gözardı etme talihsizliğini göstermiştir!...

Yüce Meclis'imizde, nisan 2009 tarihinde SGK yasası görüşülürken hükümet, komisyon ve milletvekillerimizin oyları ile kabul edilen ¼ hakkımız, 24 saat sonra "meclisin iradesine adeta ipotek konularak!" takriri müzekkere ile geri alınmıştır! Bu durumda, milli irade, hukukun üstünlüğü ve sosyal adaletten bahsetmek mümkün müdür ?..

Başbakanımız ve Genelkurmay Başkanımız tarafından verilen sözler hayata geçirilmemiştir. 26 Aralık 2008 tarihinde gerçekleştirilen Birleştirilmiş Komutanlar Toplantısı'nda alınan kararların gereği olarak, ekonomik haklarımız konusunda iyileştirmeler içeren ilgili teklifler Başbakanlığa ve MSB gönderildiği basın açıklaması ile bildirilmiş ve bu durum 23 Mart 2009 tarihinde MSB'ımız tarafından da teyit edilmiş olmasına rağmen, bu konularda hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir!

Bizler, hiyerarşiye saygılıyız. Fakat, assubayların sosyal ve ekonomik haksızlıkları hiyerarşi ile haklı gösterilemez!

Uğradığımız haksızlıklar sonucu, çalışanların moral ve hizmet verimliliği düşmüş, kurumlarına olan güvenleri kaybolmaya başlamıştır. Emeklilerimiz ise, sahipsizlik hissine kapılarak hukuka olan güvenlerini yitirmiştir. Gazilerimizi, aldıkları kurşun değil bu haksızlıklar yaralamış, şehit meslektaşlarımızın aziz ruhları incitilmiştir.

Cumhuriyetimizin kazanımları belli bir kesimin değil, onu yaşatan ve uğrunda ölmeye hazır olan herkesin olmalıdır. TSK, sadece subaylardan ibaret bir kurum değildir! Personel arasındaki ayrımcılık, milletimizin gözbebeği ordudaki sevgisizlik sarmaşığını her geçen gün büyütmektedir. Vatan ve millet sevgimizin istismarına kesinlikle izin vermeyeceğiz! Her türlü yasal mücadelemizi devam ettirme kararlılığındayız...

Siyasi partilerimiz, milli iradenin oluşmasını sağlayan, demokratik bir devlet ve toplum düzeni içinde ülkemizin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmayı amaçlayan, demokrasimizin vazgeçilmez unsunlarıdır.

Millet iradesinin yansıltıldığı ve yasama görevinin yürütüldüğü Yüce Meclis'imizde bu görevi üstlenen siyasi partilerimiz olarak,  assubayların  bu haklı taleplerini önemseyen, seçim bildirgelerinde yer verenleri, aile fertleri ile birlikte bir milyon seçmen olarak, anayasal hakkımız olan oyumuzu kullanırken, değerlendirme kriterlerimize dahil edeceğimizi ve desteğimizin bu yönde olacağını saygı ile deklare ediyoruz. Saygılarımızla.

YASAL TALEPLERİMİZ

1) 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası'nda belirtildiği gibi; görevin özellikleri dikkate alınarak, bazı sınıflara mensup memurlar, ortak hükümlerdeki başlangıç derecelerinden daha üst derece ve kademeden göreve başlatılmaktadırlar. Buna paralel olarak da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin özlük haklarını düzenleyen 926 sayılı Askeri Personel Kanunu ile Harp Okulu veya Fakülte Yüksek Okul mezunu subayların göreve başlangıç derecesi 8/1'den, lise üstü 1 yıl tahsil yapan assubaylar da 10/1'den göreve başlatılmaktadır.

Ancak, bu adil uygulama ortada dururken, kendi nam ve hesaplarına yüksek okul bitirenler ile Asb.MYO mezunları için gözardı edilerek adalet ve eşitlik ilkesine aykırı uygulama yoluna gidilmiştir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda birçok devlet memuru; MYO mezunu ise 9/2, lisans mezunu ise 8'nci dereceden göreve başlatılmasına rağmen, daha ağır hizmet koşulları ve sorumlulukları olan ve aynı süreli öğrenim gören assubaylar 'adalet ve eşitlik ilkesine aykırı olarak' daha alt kademeden göreve başlatılmaktadır.

MYO mezunu assubayların 9/2, lisans mezunlarının ise 8'nci dereceden göreve başlatılmasını...

Lise ve 2-3 yıllık harp okulu mezun olan subayların  4 yıllık fakülte ve harp okulu mezunları ile aynı dereceden intibaklarının yapıldığı ve ¼ karşılığı 1500  gösterge rakamına yükseltildikleri gibi; Asb.MYO.öncesi mezun olan assubayların intibaklarının Asb.MYO mezunlarının başlangıç derecesinden yapılmasını ve yüksek okul mezunu olduğu halde ¼ kademeye yükseltilmeyen tek kamu görevlisi olan assubayların da bu haktan yararlandırılmalarının teminini...

2) Birinci dereceden emekli olanlar ile 2. ve 3. dereceden emekli olanların arasındaki fark en çok 3 yıllıktır. Hatta bir ay gibi kısa hizmet süresi olmasına rağmen, Emekli Sandığı Yasası, Madde Ek-70, 1'nci Fıkra (b) bendinde yer alan grupların oranlarındaki dengesizlikler nedeniyle, %30 ile %40 arasında maaş farkı doğmasına neden olmaktadır.

Bu adaletsiz uygulamanın düzeltilmesi için Genelkurmay Başkanlığı ve M.S.B. tarafından hükümete teklif edilen, aşağıdaki değişikliğin yapılarak adalet ve eşitliğin sağlanmasının teminini...

Md.1 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun EK-70 Md.1nci fıkrasının (b) bendinde yer alan gruplar ve oranları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir

Ek göstergesi  8400 ve daha yüksek olanlarda         % 240’ına
Ek göstergesi 7600(dahil)-8400(hariç) olanlarda       %200’üne
Ek göstergesi 6400(dahil)-7600(hariç) olanlarda       %180’ine
Ek göstergesi 4800   “     -6400(hariç) olanlarda      %150’sine
Ek göstergesi 3600(dahil)-4800(hariç) olanlarda       %130’una
Ek göstergesi 2200(dahil)-3600(hariç) olanlarda       %110’una
Diğerlerinde                                                       % 80’ine

Tekabül eden miktarı emekli keseneğine ve kurum karşılıklarına tabi tutulur.

Md.2 Bu karar yayım tarihinde yürürlüğe girer. Geçmişe ait maaş farkları ödenmez.

Md.3 Bu kararı Bakanlar Kurulu yürütür.

3) TEMSİL TAZMİNATI

2000 yılında sadece general ve amirallere ödenen, 2002 yılında ise yarbay ve albaylar ile bazı kamu görevlilerine ödenmeye başlanan temsil tazminatı, yasanın özüne aykırı olarak diğer askeri personele ödenmemiştir. Bu durum maaş dengelerini bozduğu gibi, küçük rütbeli personelin açlık sınırına yakın maaş alarak hayat idamelerini güçleştirmiştir. 631 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye istinaden çıkarılan 2002/3546 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 1'nci maddesinin iptali için açılan dava sonucunda, DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Kurulu kararın yasaya aykırı olduğuna karar vermiştir !

KARAR GEREKÇESİ: 631 sayılı KHK 11'nci maddesi, sadece makam tazminatı alanlara değil en az 5 hizmet yılını dolduranlara da görev tazminatı ödenmesini hükme bağlamış olmasına rağmen, çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararında “en az 5 hizmet yılını dolduran memurların yer almadığı” belirtilmiştir. Kararda ayrıca bütçe olanaklarının kısıtlı olmasının, tazminat ödenmesi öngörülen personel arasında bir ayrıma gidilmesinin gerekmediği vurgulanmıştır.

TSK personeli arasında maaş hiyerarşisinin yeniden kurulması amacıyla, Kd.Binbaşı - Binbaşı, Asb.lıktan subay olan Kd.Yzb. ve 2 Kad.Kd.Başçavuş ile Kd.Başçavuş rütbeleri, 926 sayılı Askeri personel kanununun (V) sayılı makam tazminatı cetvelinde yer almaları ve 4505 sayılı Sosyal Güvenlikle ilgili bazı kanunlarda değişiklik yapılması ve Temsil Tazminatı ödenmesi hakkındaki kanunun 5'nci Madde (a) fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenecek olanlara” ibaresinin çıkarılarak tamamına verilmesi bir zorunluluktur. Bu, hiyerarşik dengeyi koruyacak, karşılıklı güven ve saygı duygularını güçlendirerek adaletin gerçekleşmesini sağlayacaktır.

2002/3546 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 1'nci maddesinin iptali ile ortaya çıkan hukuki boşluğun doldurulması için, çıkarılacak yeni kararnamede bu hususların dikkate alınarak, hukuksuzluğun önlenmesi ve mağduriyetin giderilmesinin teminini;

4) Ordu Yardımlaşma Kurumu'nun varlığını bugüne getiren üyelerin büyük bölümü zorunlu sebeplerle sistem dışında kalmıştır. Kuruma yeniden üye olma şanslarını muhtelif nedenlerle kullanamayanlara kolaylıklar sağlanmalı ve kurum iştiraklerinde tüm üyelerin hakları olduğu gerçeği doğrultusunda her üyeye katılımları nispetinde hisse senedi verilerek adalet gerçekleştirilmeli, dileyen üyelerin birikimlerinin kurumda değerlendirilmesi sağlanmalıdır.

5) Tam teşekküllü hastaneden sağlam raporu alarak orduya giren personelden, görev koşulları ve çeşitli nedenlerle sağlıklarını kaybedenler "TSK.'nde görev yapamaz" raporu verilerek, istekleri dışında resen emekli edilmektedirler. TSK dışında sağlık nedeniyle resen emekli edilen kamu görevlisi yoktur ve mağdurdurlar. Bu personele emsallerinin derece ve kademesini geçmemek kaydı ile derece ve kademe ilerlemesi yapmalarının veya bir derece verilerek emekli edilmelerinin sağlanmasını;

6) FİİLİ HİZMET ZAMMININ DERECELERE YANSITILMASI

Gerek 5434 sayılı kanun, gerek 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı kanunun 40'ncı maddesi ile, assubaylara her 360 günlük fiili hizmetlerine karşılık ayrıca 90 gün de fiili hizmet zammı hakkı verilmekte ve bunun pirim karşılıkları yıllık olarak görev yapılan kurumlarca Sosyal Güvenlik Kurumu'na ödenmektedir.

Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından fiili hizmet zam hakkım, maaş bağlanma oranı ve emeklilik ikramiyesine yansıtıldığı halde aylık derecemde dikkate alınmamıştır. Fiili hizmet zammı süremin, aylık derece ve kadememin tespitinde dikkate alınarak  intibakımın tespit edilen derece ve kademeden yapılmasını ve  emekli maaşımın buna göre tahakkuk ettirilmesinin teminini...

7) Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk Devletidir. En yüksek makam olan Cumhurbaşkanı’nın hürriyeti bağlayıcı ceza vermeye, yani hapis cezası vermeye yetkisi yoktur! Ancak Ordu’ya yeni katılmış, mesleği hukuk olmayan bir  subayın kendi kararı ile hapis cezası verme yetkisi vardır. İddia makamı ve yargıç aynı kişidir. Olağanüstü durumlarda olağanüstü kararlar alınması gereği elbette ve özellikle de görevi savaşmak olan ordu için kabul edilebilir bir durumdur. Ancak, olağanüstü durumlarda olağanüstü mahkemeler oluşturulması gerekir. İnsan hak ve özgürlükleri olağanüstü durumlar söz konusu edilerek gözardı edilemez. Kaldı ki hapis cezası yetkisi olağanüstü durumlarda değil, olağan durumlarda ve barış konuşlanması içinde de geçerlidir. AİHM bir assubayın başvurusu üzerine "şahsi hürriyetin sadece mahkemelerce hakim kararı ile  kısıtlanabileceğine" hükmederek Türkiye'yi tazminata hükmetmesine rağmen oda hapsi cezası amirlerce verilmeye devam edilmektedir. Bu cezanın sadece savaş koşullarında verilmesi için askeri ceza yasasında gerekli düzenlemenin yapılmasını...

8) Olağanüstü hal bölgesi ve kalkınmada öncelikli illerde görev yapan 657 sayılı devlet memurların bölgede geçen 2 yıl hizmetleri karşılığında 1 kademe verilmektedir. Bu haktan askeri personelin de yararlanmasının teminini...

9) Anayasamız ve AİHS angaryayı yasaklamıştır (Angarya zorla çalıştırılmaktır).  TSK personeli 1-10 yıl arasında devlet tarafından okutulmasına rağmen, istisnasız tüm subay ve assubaylar 15 yıl mecburi hizmet yükümlülüğüne tabidirler. Şartları kendisine uygun bulmayan kişilerin zorla hizmette çalıştırılması kişinin mutsuzluğu kadar hizmetlerin verimli olmamasına neden olmaktadır. Mecburi hizmetin kaldırılması veya okul süresine bağlı olarak makul seviyelere çekilmesini...

10) Silahlı Kuvvetler'de sayısal oran 1/4 civarındadır. Yani bir subaya karşı  dört assubay mevcudu vardır. Daha açık bir deyimle Türk Silahlı Kuvvetleri'nde 100 subay varsa 400 assubay vardır. Ancak sosyal tesisler söz konusu olunca bunun tam tersidir. Ordu evlerinden  lojmana, askeri kamplara kadar tüm sosyal tesislerde hem nitelik yönünden hem sayısal olarak assubaylara sağlanan imkanlar sayılarla ters orantılıdır. Sosyal tesislerin amacına uygun ve sayılarla orantılı faydalanılmasının teminini...

11) Çağın gerisinde kalan 926 Sayılı Askeri Personel ve 211 Sayılı İç Hizmet kanunlarında gerekli düzenlemeler yapılmasını...

12) Günümüz koşullarında lisans seviyesinde öğrenim görenlerin askerliklerini er olarak yapmaları  nedeniyle onlara emir ve komuta eden assubayların hizmet verimliliğine de katkıları düşünülerek Asb.MYO lisans seviyesine çıkarılmasını...

Saygılarımızla arz ederiz.


E.ASSUBAYLAR GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU ÜYELERİ

Daha önce yapılacağını duyurmuş olduğumuz panele ait sonuç bildirgesi Yeni Oluşum Grubunca yayımlandı... Sonuçların bundan sonraki faaliyetlere ışık olması dileğimizle...

Orhan Kaya

panel

15 Mart 2011 günü Atakent-2 Halk Eğitim Merkezi Konferans salonunda “ÖZLÜK HAKLARIMIZIN KAZANIMINDA DAHA ETKİN BİR TEMAD (TÜRKİYE EMEKLİ ASTSUBAYLAR DERNEĞİ) İÇİN NE YAPABİLİRİZ”  Konulu panel yapılmıştır.

Sorunlarımızla ilgili olarak ilk defa yapılan panelin organizasyonunda özveri ile emek veren Sn. Murat GÜMÜŞOLUK, Sn.Taner YILMAZ, Sn. Yaşar CENGİZ ve Site / Ada Yöneticisi olan arkadaşlarımıza, panelin sponsorluğu üstlenen Sn. Ahmet KURT’a ve panele katılan tüm meslektaşlarımıza  teşekkürlerimizi borç biliriz.

Yapılan panelde konuşmacıların ardından forum bölümünde konular şu başlıklar altında olmuştur.

1. Panelin yurt geneline yaygınlaştırılıp diğer il ve ilçelerde de yapılmasını,

2. Panel, sempozyum, forum, açık oturum şeklinde toplantılarla akademik çalışmaların devamının sağlanmasını,

3. TEMAD’ın teşkilatlanma yapısının daha demokratik, katılımcı ve günün şartlarına uygun şekilde değiştirilmesinin gerekliliği,

4. Hukuk komisyonunun il ve ilçe teşkilatları ile koordineli çalışabileceği yeni bir yapılanmanın gerekliliği,

5. Ankara’da merkeze bağlı ilçelerde şubelerin açılarak il teşkilatının biran önce yapılması zorunlu oluduğu,

6. TEMAD’ın bağımsız bir bütçeye sahip olması bunun içinde ekonomik olarak güçlenmesinin bir zaruriyet olduğu,

7. Üyelerle iletişim kopukluğunun olduğu, bu kopukluğun bir an önce giderilmesini,

8. Konular üzerinde bilgi ve söz sahibi kişilerin katılımıyla oluşturulacak bir komisyon vasıtası ile İç hukuka ve AİHM götürülecek veya açılacak dava konularının belirlenip dava konusunun alt yapıları oluşturularak komisyonun belirleyeceği yol üzerinde hayata geçirilmesinin gerekliliği,

9. Konu üzerinde araştırmalar yapanlarında katılımıyla oluşturulacak bir komisyon ile meslek tarihimizin detayları ile incelenerek geliştirilmesinin gerektiği,

10. İletişim vasıtalarının daha etkin kullanılmasının gerektiği,

11. Kanaat önderlerinin de katılımı ile oluşturulacak komisyon vasıtası ile eylem metotlarının belirlenmesinin gerektiği,

12. En önemli konunun ise derneğe mutlaka üye olunarak yapılacak çalışmalara destek olunmasının zorunluluğu

Konuları görüşülmüştür.

Bundan sonra yapılacak olan panel ve benzeri çalışmalara ışık tutması için görüşülen konular ana başlıklar halinde tespit edilmiştir.

Saygılarımızla

YENİ OLUŞUM GRUBU

oyak-ayim

Sayın arkadaşlarım, OYAK haklarımızın hisse netlerine dayandırılması konusunun bir adımı olarak rezervlerin gerçek değer üzerinden hesaplanması için Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde açtığım dava sonuçlanmış ve ret edilmiş, 1100 lira avukat vekâlet ücreti ödemem kararı verilmiştir.

Kararın gerekçesinin esası, OYAK kanunundaki, AİDATLARININ YILLIK %5 FAİZ KADAR GELİRE TABİ OLMASINDAN İBARET OLMASIDIR.

TBMM'de görüşülmekte olan kişilerin Anayasa Mahkemesi'nde dava açması kanununun yürürlüğe girmesinden sonra, Anayasa Mahkemesi'nde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) dava açabilmem için, 15 gün içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde (KARAR DÜZELTME) talebinde bulunmam gerekmektedir.

Karar Düzeltme talebinde bulunmam halinde bu talebim de ret edilirse Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından 5000 lira para cezası alma ihtimalim de vardır.

Önümüzdeki 15 gün içinde karar düzeltme talebinde bulunup bulunmayacağıma karar vereceğim.

Arkadaşlarımın bilgisine sunuyorum.

NOT: Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde dava kaybedilse bile vekalet ücreti veya ceza ödeme yoktur.

vicdaniBU ÇIĞLIK, NASIL NASIL SUSTURULACAK?

Yıllardır sitemizin sayfalarında yazıp çizen, fikirlerini, görüşlerini, konuya bakış acılarını dile getiren bir çok arkadaşımız var.
Biliyoruz ve kabul ediyoruz ki her arkadaşımız bizler için çok önemlidir. Yazan insan düşünüyor, kördüğüm olmuş biz ASSUBAYLARIN sorunları ve çözümleri ile  iç içe yaşıyor demektir.

KONULARIMIZA DEĞİNEN VE FİKİRLERİNİ AKTARAN, ÇÖZÜM YOLLARI ÜZERİNDE ÇABA SARF EDENLERE SAYGILAR OLSUN!

Artık biliniyor ve çok iyi şekilde anlaşılmıştır ki TEMAD GENEL MERKEZDEN tüm sınıfımız ümidini kesmiştir!..  Üstelik bu mevcut idari yapısı ile de genel merkezin tam bir DEĞİŞİKLİĞE GİTMESİ İÇİN şimdiden çalışmaların yapılması,  2011 GENEL MERKEZ  SEÇİMLERİNE şimdiden bir yuvarlak masa toplantısı ile hem aday adaylarının da bulunacağı ve de bu işe gönül vermiş kişi  ya da kişilerin de bulunacağı bir yerde zaman kazanma ve yol haritası belirlenmelidir .

  • YAŞAM HAKKIMIZI
  • GASP EDİLEN HAKLARIMIZI
  • ONURUMUZU
  • SOFRAMIZIN EKMEĞİNİ
  • ÇOCUĞUMUZUN SÜTÜNÜ
  • EVİMİZİN MUTLULUĞUNU  

TEKRAR ELDE ETMENİN YOLLARINI BULMALIYIZ !

  • BU BİR ÇIĞLIKTIR...
  • BU BİR KIZGINLIKTIR ...
  • BU BİR ÖFKEDİR...
  • BU BİR ASLINDA GÖZYAŞIDIR..  

ARTIK HER ŞEYİ NET OKUYORUZ !

BU İŞTE TAHRİK VAR...Bize gelince BÜTÇE masalını anlatanlar..YEMEZ ARTIK...

Bana bir masal anlat baba içinde gerçek olsun!..

Bir ülke, Diyanet'e, bütün üniversitelerine ayırdığı bütçe kadar pay ayırıyor, bunu son bir yılda ikiye katlıyorsa, doktordan, öğretmenden fazla imam yetiştiriyorsa, hastane değil cami yaptırıyor, kütüphaneden çok Kur'an kursu açıyorsa, o ülkenin durup bir daha düşünmesi gerekmez mi?

BU İŞTE TAHRİK VAR... NE SABIRLI İNSANLARMIŞIZ.... SUSKUNLUĞUMUZ ASALETİMİZDENDİR...

BİRÇOK SINIF İLE BİZLERİ KARŞI KARŞIYA GETİRMEK İSTEYENLER, UNUTMAYIN Kİ TARİH VE BİZLER BU YAPTIĞINIZ  İNSANLIK DIŞI  UYGULAMALARI, AYRIMCILIĞI ASLA VE ASLA UNUTMAYACAĞIZ!...

GÜN GELDİĞİNDE EGE'DEN, KARADENİZ'DEN, TRAKYA'DAN, DOGU ANADOLU'DAN HER YÖREDEN ANKARA'YA AKACAK VE HAKLARIMIZI SÖKE SÖKE ALACAĞIZ....

Yıllardır biz assubaylara takınılan tutum ve yaklaşımların bu acı görüntüsünün, analizinin gerek Hükümet gerekse hamimiz olarak görünen Genelkurmay saflarından nasıl görüldüğü önemlidir. Her yazımda ifade ettiğim bir konu zaman zaman TÜM ACI  ÇIPLAKLIĞI ile karşımıza çıkmaktadır. Bu da liderlerin bir sınıfı REZİL, VEZİR yapma tutum ve yaklaşımlarıdır .

TEMAD GENEL BAŞKANI VE YÖNETİM KURULU e-muhturaya 27 nisan bildirisine takındığı tutum  iktidar acısından assubay sınıfına olumsuz bakılmasını sağlamış sekiz yıldır bizlere tek iyileştirme  yapılmaması verilen tüm dosyaların kapıdan çıkan temad yöneticilerinin odayı terk etmesinden sonra çöpe atılmasını ve de hep bir başka bahara, bütçe imkanları söylemleri ile ötelenmiştir.

Temad bir türlü dik duruşunu, sahip olduğu gücü kullanamamış, yıllardır bir oraya bir buraya yalpalamış, son dört yıldır ne  MSB NE DE GENELKURMAY'DAN randevu alamamıştır..

Bazı arkadaşlarım, 15 ekim 2010   civarında  bir  tarihinde mesaj panosuna yazdığım BİR KOKTEYL ÜÇ İNSAN başlıklı yazımda  bugün  Genelkurmay koltuğunda oturması gereken ancak siyaseten   oturamayan Org. HASAN IĞSIZ  ile bir sohbetimi akarmıştım. Sayın Iğsız o gün benim ayrıldığım tarihlerde "SİZLERLE İLGİLİ REFORM çalışmaları tamamlanmıştı, ancak şu anki durumunu bilemem" demişti.

BELKİ DE EN KRİTİK CÜMLESİ "TEMAD GENEL MERKEZİNİZDE EKSEN KAYMASI VAR!" cümlesi idi.

Sevgili arkadaşlarım,

Artık şu görülüyor ki...TEMAD GENEL BAŞKANI VE YÖNETİM KURULU İSTİFA ETTİĞİNDE her şeyin bizler acısından OLUMLU bir yöne gideceği görülecektir. GELECEK TAM DOKUZ AY EN AZINDAN KAYBEDİLMİŞ YILLARI BİRAZ OLSUN TELAFİ EDEBİLİR.

BU SİTEMİZİN sayesinde  on binlerce kişi  yapılanlardan haberdar oluyor, ses veriyor, bütünleşme adına, birleşme adına, gelecekte  bu ZAFERE ORTAK OLMA ADINA çabalıyor. Bunun karşılığını  alacağımızı,gün geldiğinde ADALET TERAZİSİNİN DOGRU TARTACAĞINA İNANIYOR.

Son günlerde Genelkurmayın, tüm kuvvet komutanlıklarına gönderdiği bir yazı ile 31 Mart 2011 tarihine dek biz assubaylarla ilgili görüş istemesi yıllardır sürdürdüğümüz bu onur mücadelemizin belki de ilk olumlu kıvılcımı olacaktır.

BEKLENEN REFORM, BİR AN ÖNCE HEM EKONOMİK HEM DE LAYIK OLDUĞUMUZ TÜRK ASSUBAYININ  TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDEKİ YERİ İLE BÜTÜNLEŞMELİDİR.

Bir dönem önce TSK' da gündeme gelen, sonrası bekletilen rütbe işaretlerinin isim ve yerlerinin değişmesi acaba nasıl değerlendirilecek?

ERBEY, ÜSTBEY, OLBEY, AKBEY, SANBEY, SERBEY  diye isimlendirilen bu yeni tanımlar bir çok kişi tarafından olumlu-olumsuz değerlendirilmesi normaldir. Acaba  niyet AS(T) DA OLSA SUBAY YAZILIŞINDAN MI rahatsızlık duyuluyor?

ASTSUBAYLARIN RÜTBE İŞARETLERİNİN APOLETE ALINMASI:

Astsubayların mevcut rütbe işaretleri TSK’da görev yapan uzman jandarma, uzman erbaş ve erbaşlar ile karıştırılmaktadır. Statüsü subay yardımcısı olarak belirlenen Astsubayların rütbe işaretlerinin de subaylarda olduğu gibi apolette olması hem bu görsel karışıklılığı giderecek hem de statülerine uygun hale gelerek Astsubayların mesleki motivasyonlarını artıracaktır. Ayrıca elbiselerde kollarda bulunan rütbe işaretleri elbiselerin yıkanması ya da temizleme esnasında biçim özelliğini kaybetmekte ve bozuk bir görüntü oluşmaktadır. Personelin bunu önlemek için rütbelerini kollarına diktirmeleri yerine fermoteks yapışkan ile tutturmaları ise rütbelerin sanki elbiselerde emanet duruyormuş gibi hoş olmayan bir görüntü vermektedir. Astsubay rütbelerinin apolete alınması hemen hemen tüm dünya ordularında Astsubaylarda olduğu gibi standartlığı sağlayacak ve rütbe işaretlerinin tahrip olmasının önüne geçilecektir.

ARKADAŞLAR, ŞEKİLLER VE İSİMLER BİR TARAFA ESAS OLAN YÖNETİCİLERİN SINIFLARA VİCDAN GÖZÜ İLE BAKMASIDIR!
GELECEKTE İÇ HİZMET KANUNU BU YÜZYILIN GEREKLERİNE UYGUN ŞEKİLDE İNSANİ VE AVRUPA İNSAN HAKLARI NORMLARINA UYGUN BİR ÇİZGİDE YERİNİ ALMALIDIR .

SAYGILARIMLA.

ATİLLA ABAYLI
İZMİR

1970ASSUBAYLAR VE EŞLERİ SAHALARA İNİYOR

Yeni taslak yasada kendileri için planlanan tüm haksızlıkları basın yoluyla takip eden assubaylar, anayasanın kendilerine tanıdığı demokratik hakları sonuna kadar kullanmak üzere harekete geçerler. Birliklerde hep bu konular konuşulur. Artık assubayların onur mücadelesinin zamanı gelmiştir. TEMAY ve EMAS öncü görevi üstlenir. Sokaklara inilecek ve haksızlıklara dur denilecektir. Fakat yasaların boyunduruğu askeri personelin hak aramasını kısıtlamaktadır. En küçük bir hak arama eylemi dahi askeri kanunlara göre suç ve daha da ötesi isyan sayılmaktadır. Askeri personelin yargılanacağı yer ise yine askeri mahkemedir. Hani şu muvazzaf subayların olduğu, sivil mahkemeden farklı olan, emir-komutayı esas alan mahkemeler. Assubaylar yasalara karşı güç duruma düşmemek için eylemlerini eşleri aracılığıyla yapmaya karar verirler. Eşler sokaklara inecek, pankart ve dövizlerle haksız uygulamaları protesto edecektir. Görevdeki assubaylar ise birliklerinde pasif direnişler yapacaklardır.

İlk kıvılcım Malatya'da çıkar. Tarih 16 Mayıs 1970'tir. Saat öğleden sonra 4'tür. Assubay eşleri inzibat kordonu altında 2000 kişilik bir grup oluşturmuş ve yürüyüşe başlamıştır. “Sessiz Yürüyüş”tür eylemin adı. Hükümet Meydanı'nda toplanırlar, Kışla Caddesini takip ederek, Atatürk Anıtına varırlar ve anıta çelenk koyarlar.

Artık ok yaydan çıkmıştır. Yaşanan bu fırtınalı Mayıs ayı assubaylar için koca bir sınavdır. Tarihi bir imtihandır. Statükocu egemen zihniyetin ateşten barikatları yarılacak ve assubaylar, haklarını geri alacaklardır. Bu tarihten itibaren Mayıs ayı sonuna kadar assubay eşlerinin eylemleri konuşulur ülkede. Gazete manşetleri ilk defa assubaylara bu kadar geniş yer verir. Onları tanımaya çalışır.

Oysa sivil memurlar; yeni yasa ile memurlara iyileştirme diye sunulan şeylerden askeriyenin aslan payını kaptığını düşünmektedir. 2,5 milyar liralık ek kaynağın 1 milyar lirası subay ve assubaylara ayrılmıştır. Ivır zıvır kesintilerle geriye kalan memurlara kişi başına 60-70 Liralık bir pay düşmüştür. Güçlü olan asker ve sivil elit kesim, kendi hesabına gücü oranında pay çıkarmıştır aslında bu parsadan. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde de güçlü ve egemen olan subay ve generaller, alabileceklerinin azamisini almıştır. Sayıca daha fazla olan assubaylar daha azla yetinirken, yan ödemeleri bir takım kıstaslarla tırpanlanırken; sayıca daha az ama bir o kadar da elit olan subaylar; kendi hegemonyalarına uygun şekilde düzenlemelerini cuk oturtmuşlardır. Orduya ayrılan pay, mevcutla ters orantılı olarak üleştirilmiş, miktar üçe bölündüğünde, üçün ikisini subaylar alırken; assubaylara kala kala üçün biri kalmıştır!

Assubaylar, o gün sokaklara inmeseydi, bu paydan onların da subaylar kadar ayrıcalıklı nasiplendiği düşünülecek ve ordunun içinde demokrasiden uzak bir kast sisteminin varlığı hiç bilinmeyecekti.

Birliklerde pasif direnişler de yavaştan uç vermeye başlamıştır artık. Öte yandan, Siirt'te ise assubay eşleri, yürüyüş izni almak isterler ama izin çıkmayacağını fark ederler. Bunun üzerine; 300 kadar assubay ve uzman çavuş eşi, Başbakan Demirel'e “İsparta Milletvekili” olarak telgraf çekerler ve “kocalarının kanundan gereği gibi faydalanamayacak olduğunu” bildirirler, yapılan haksız uygulamanın değiştirilmesini talep ederler. Tarih; 23 Mayıs 1970'tir.

Assubay eşleri, daha ilk günden itibaren, Ankara'yı gözüne kestirmiş ve başkent meydanlarında boy göstermek, haksızlığı orada da dile getirmek için planlamalara başlamışlardır. Assubay eşlerinin Ankara’da da bir yürüyüş için hazırlık yaptıklarını öğrenen Milli Savunma Bakanlığı ile Kuvvet Komutanları bunu önlemek için harekete geçmişlerdir. Kuvvet Komutanları sert birer emirname yayınlayarak bu yürüyüşün yapılmasını önlemeye çalışırlar. Bu arada Malatya’da protesto için 72 assubayın meslek değiştirdikleri de nasılsa, anlaşılmıştır.

Yürüyüş ve protestoların emirname ile durmayacağını anlayan Kuvvet Komutanları ve hükümetin Savunma Bakanı, ikinci bir önlem olarak, eylemleri düzenlediğini düşündükleri TEMAY Genel Başkanı'na baskılara da başlarlar.

Tüm engellemelere rağmen 23 Mayıs 1970 tarihinde Ankara Meydanları bir ilke tanık olacak ve Assubay Eşleri onur yürüyüşlerini gerçekleştirecektir. Hem de alabildiğince olaylı bir şekilde.

Sıra Konya'ya gelmiştir. Tarih; 25 Mayıs 1970'tir. “Ne olursan ol, yine de gel!” diyerek tüm dünyayı aşk ve hoşgörüyle kucaklayan sevgili Mevlana'mızın mübarek diyarında da assubay eşleri, yanlarına çocuklarını da katarak, yürüyüş yaparlar ve yasa taslağındaki haksızlıkları protesto ederler. Konyadaki eyleme katılanlar, o günü kolay kolay unutamayacaklarını söylerler:

“Yirmi yaşında gencecik bir assubaydım. Aklım bir karış havalardaydı daha. Konya'da da haksızlıklara dur demek için yürüyüş kararı alınmıştı. Çalışan ve emekli Assubay aileleri çok büyük bir çoğunlukla katılmıştı bu yürüyüşe. Eşler, komşular, yakınlar ve akrabalar, çocuklar ve hatta hiç tanımadığımız gençler, öğrenciler. Sırf emrivakiyle yapılan bir haksızlığa dur demek için bizimleydiler. Yürüyüş korteji kocamandı. Hiçbir siyasi slogan atılmadan yürüyorduk. Sanki bir şenlik, bir festival yaşanıyordu. Öylesine kutsal bir coşku vardı. Bayramdı sanki bayram!

Kenardan izleyen siviller de bu coşkulu protestoya alkışlarla eşlik ediyordu. Gülümseyen yüzlerle sessiz ama bir o kadar anlamlı 'dur' diyorduk zalimin adaletsiz hükmüne. Bizler halkın arasındaydık. Destekleyen, alkışlayan ve haklı olduğumuzu bilen halkımızın. Sivildik ve sanki kortejin koruma duvarı gibi hareket ediyorduk. Kimse yürüyen ailelere zarar vermesin diye tüm olayları, hareketlenmeleri gözetliyorduk. Bir olay çıkmadan, kendimize ve şanımıza yakışır şekilde eylemimizi tamamlamayı düşünüyorduk.

Alaaddin Meydanı'na yöneldiğimizde ortalık ısınmaya başladı. Orduevine yaklaşmıştık. Polis bizi meydana sokmak istemiyordu. Biz girmek istiyorduk, onlar engel olmak istiyordu. Ortalıkta yüksek bir gerilim vardı artık. İlk kim başlayacak diye herkes bir diğer tarafa bakıyordu. Polisler kararlıydı ama biz de. Yürüdüler. Yürüdüler çocukların üzerine. Kadınların üzerine. İtelediler halkı. İtelediler kakaladılar insanları. Sonra kaçınılmaz an geldi, çatışma başladı. Cop sesleri yankılandı meydanda. Kadın ve çocuklara rastgele savrulan coplar. Su sıkmalar, yumruk sallamalar, tekme savurmalar.

Kortejin kenarında koruma yapan sivil muvazzaflar olarak, eş ve çocuklarımızı ve bizi destekleyen dostlarımızı savunmak üzere harekete geçtik. Bizimle birlikte sivil insanlar da başladı polisin hal tarzını, zalimane tutumunu protestoya. Hele o hiç tanımadığımız öğrenci grupları yok mu, bizden daha ateşliydi onlar. Herkes korteje destek veriyor, alkışlıyor, ıslıklıyor, polisleri yuhalıyordu.

Olayların gitgide büyüdüğünü gören Yürüyüş Komitesi, eylemi sonlandırma kararı aldı. Polisin göstermekten imtina ettiği sağduyuyu biz gösteriyorduk. Daha vahim sonuçlar yaşanmaması için böyle olması gerekiyordu. Elbette, bu esnada gözaltılar yaşandı, tutuklamalar, yaralanmalar oldu.

Dedim ya aklımız bir karış havadaydı diye, benim çağımda olan pek çok genç arkadaşımın bütün bunlardan haberi dahi yoktu. Kimisi ise çok sonradan öyle bir duymuş, burun kıvırmıştı işte.”


ESKİŞEHİR, HADIMKÖY, DİYARBAKIR VE GÖLCÜK...

hadimkoyEskişehir.. Havacıların kalesi! Havacılar ise 1970 eylemlerinin öncüsü. Assubaylığın onurunu yüreğinde taşıyan şanlı bir nesil var o gün orada! Tasarıya tepki, 26 Mayıs günü Eskişehir sokaklarındadır artık. Eskişehir Birinci Hava Kuvvetlerine bağlı assubayların eşleri ve çocukları Şeker Fabrikasına kadar bir yürüyüş yapmışlar ve Atatürk Anıtına çelenk koymuşlardır. Ellerinde “Anayasa, anayasa, analara verme tasa”, “Her yerde var alınterimiz, Personel kanununda yok yerimiz” yazılı dövizler taşıyan iki bin kadar assubay eşi, Ankara'dan gelen TEMAY Başkanı Kemal Kerim Kalkan'ın önleyici teşebbüsüne rağmen dağılmamıştır.

O gün yine basın öğrenmiştir ki, donanma şehri Gölcük'te de bir şeyler olmaktadır. Gölcük'te görev yapan deniz assubaylarının eşleri de yaklaşık beş bin kişiyi toplayarak, yürüyüş yapacak ve bunu bir gövde gösterisine çevirecektir. İzinler alınmıştır. Yürüyüş, ertesi gün saat 10.00'da yeni vapur iskelesi önünden başlayacak ve assubaylara yapılan haksız uygulama protesto edilecektir.

Eskişehir'deki assubay eşleri, Hava Kuvvetleri Komutanı “Uçan General” Muhsin Batur'un kışkırtıcı “Mao'nun askerleri” benzetmesine karşılık olarak, bir bildiri yayınlar ve şöyle seslenirler kamuoyuna: “Yürüyüşümüz hiçbir aşırı ucun ve hiçbir ideolojinin tesiri olmaksızın anayasa teminatı altında yapılmaktadır.

Mao'nun Askerleri” benzetmesiyle ilgili yanıtımı “Assubayların Uzun Yürüyüşü ve Mao'nun Askerleri” yazımda detaylıca ele aldığımdan, burada bir kez daha yer vermeyeceğim.)

Artık assubayların kandırılamayacağını ve yürüyüşlerin boş sözlerle durdurulamayacağını anlayan Milli Savunma Bakanı ağız değiştirip içinde “tehditler gizli” söylemlere başlar:

Astsubay eşlerinin yürüyüşlerini TEMAY'ın düzenlediğini” öne süren Milli savunma Bakanı “Meselelerin sokağa dökülerek halledilemeyeceğini, bundan assubayların büyük ölçüde zarar göreceğini” bildirdikten sonra, Temay Genel Başkanından “assubayların, bu arada Ordunun moraline tesir edecek her türlü harekete mani olunmasını” istemiştir. Tarih: 26 Mayıs'tır.

TEMAY Genel Başkanı, eylemlerin çok daha büyümesinden ve kendi kontrolünden çıkmasından kaygı duymaktadır. Kuvvet Komutanları ile Milli Savunma Bakanı'nın telkin ve baskıları nedeniyle, eylemleri sonlandırma çabasına girmiştir:

Astsubay eşlerinin yürüyüşlerini durdurmak için Ankara'dan Eskişehir'e geldiğini” bildiren TEMAY Genel Başkanı Kalkan, “Hazırlanan tasarıdan tüm assubayların geniş çapta faydalanacaklarını” açıklayarak “yürüyüşlerin karşısındayım” demiştir. Oysa henüz yetkili ağızlardan haksızlığın giderileceğine dair tek bir ses çıkmamıştır.

Diyarbakır'lı Assubay eşleri Orduevinin Astsubay salonunda bir toplantı yaparlar. Bu toplantı zor kullanılarak dağıtıldığı için hemen ertesi gün yürüyüş yapmak üzere valiliğe başvururlar. Yürüyüş tarihi 28 Mayıs 1970'tir.

İstanbul'da ise aynı tarihte, Zırhlı Tümene bağlı askeri birliklerde görevli assubayların eşleri günün erken saatlerinde, çeşitli araçlarla Hadımköy’e gelerek toplanmışlar ve saat 11’de ellerinde “Alın teri, yoktur yeri” , “Assubayla evlenmek hata mıdır?”, “Taşıma su ile değirmen dönmez, assubaysız ordu yürümez”, “Çocuğumuza mama parası istiyoruz” yazılı pankartlar olduğu halde şehitliğe kadar yürümüşlerdir.

BİRLİKLERDE PASİF DİRENİŞLER
  • Hava Kuvvetleri'nin jet üslerinde uçak makinisti assubaylar pasif direnişlere geçerler. Teknik işleri yavaşlatırlar. Uçaklar havalanamaz olur. Olayların öncüsü olarak değerlendirilen 73 Uçak Makinisti Assubay hakkında yasal işlem başlatılır.
  • Birliklerdeki assubaylar, dilekçeler vererek, yeni rütbe yapılanmasındaki hak kayıplarına karşı çıkarlar. Ne yazık ki, bu dilekçelerin hepsine topluca “hayır” cevabı verilir ve geri iade edilir.
  • Firar suçu teşkil etmeyecek şekilde işe gitmeme eylemleri yapılır. Birliklere sadece nöbetçi ve görevliler gitmeye başlar.
  • Hava Kuvvetleri Komutanı'nın kışkırtıcı beyanatı nedeniyle bazı havacı assubaylar, kuvvet değiştirme talebinde bulunurlar.
  • Tüm bu pasif eylemler sonrasında bir neticeye ulaşılamayınca, Ankara'da, Türkiye'nin başkentinde eylem kararı alınır ve uygulamaya konulur.23mays1970

Milli Savunma Bakanı da artık assubaylara karşı söylemlerini değiştirmeye başlamıştır:

Milli Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu, TEMAY Genel Başkanı Kemal Kerim Kalkan'a

Assubayların Personel Kanunundan yeteri kadar faydalanacaklarını” bildirmiş ve “Yürüyüşlerin durdurulmasını” istemiştir.


İZMİR VE ANKARA: TOPLUM POLİSİ İLE ÇATIŞMALAR

1970 olaylarının en keskin yaşandığı iller Ankara ve İzmir olmuştur. 23 Mayıs 1970, Cumartesi günü, umulmadık derecede yoğun bir katılımla, Ankara'da gövde gösterisi anlamında güçlü bir yürüyüş yapılmıştır. Bu yürüyüş esnasında ne yazık ki, kendileri de bu yasadan muzdarip durumda olan toplum polislerimizle çatışmalar yaşanmıştır. Polislerin, ailelerine saldırısını kenardan izlemek zorunda olan bazı meslektaşlarımız, bu zulme dayanamamış ve ortaya atılarak, tepkilerini göstermiştir. Kimileri ise kalabalığın coşkusuna kapılıp halen muvazzaf olduğunu unutmuş ve kendini kalabalığın arasına bırakmış, o heyecanı orada yaşamak istemiştir.

Basının objektifine takılanlar ile istihbaratçılara yakalananları kötü bir sürpriz bekliyordu. Eylemlerin hemen sonrasında, kimlikleri anında tespit edilmiş ve apar topar ordudan ilişikleri kesilmişti.

O gün orada olup olayları birebir yaşayanlar, Ankara Yürüyüşünü şöyle anlatıyorlardı:

“Bize çok büyük bir haksızlık yapılmıştı. Yasalar nedeniyle elimiz kolumuz bağlıydı. Hakkımızı arayan ne bir sendikamız vardı, ne de örgütümüz ve siyaset bağlantımız. Tüm bunlara rağmen yapılan haksızlığa dur demek ve assubayları öteleyen uygulamaları protesto etmek gerekiyordu. Bunu aklımıza koymuştuk. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri bağlısı assubayların eş ve çocuklarının katıldığı büyük bir yürüyüş düzenledik. Hem de başkent Ankara'da. Biz muvazzaflar, ne olur ne olmaz diye, sivil kıyafetler giymiş ve yürüyüş kortejine kenardan eşlik etmeye başlamıştık. Öyle ya kortejde yer alamazdık doğrudan. Divan-ı Harbe bile verirlerdi adamı. Yasalar çok katıydı bu konuda. Kenardan eşlerimize refakat ederek ama olayların içine de doğrudan katılmaksızın yürüyüşümüzü sürdürüyorduk. Polis, yürüyüşü durdurmak ve dağıtmak için aniden saldırıya geçti. Eş ve çocuklarımız coplandı. Üzerlerine tazyikli sular sıkıldı. Bir anda ortalık karıştı. Polis, egemen güçlerin emrini yerine getirmek için gözünü karartmıştı, besbelliydi. Kadın, çocuk dinlemiyor ve hınçla saldırıyorlardı. Kime nasıl denk gelirse vuruyorlardı!

Kenardan birer refakatçi olan biz sivil kıyafetli muvazzaflar, şaşkınlığımızı atlatır atlatmaz hemen eş ve çocuklarımızı korumak üzere, harekete geçtik. Polisin bize karşı koyacağını bekliyorduk ama bu kadar acımasız olacaklarını hiç düşünmemiştik. Eş ve çocuklarımızı korurken pek çoğumuz kendimizi bir anda olayların içinde bulduk. Fotoğraflar peşpeşe çekiliyordu. Yaralanmalar, düşmeler, kalkmalar, cop sesleri, polisler polisler polisler.. O gün pek çok gözaltı oldu. Gidenler uzun bir süre görünmedi. Tutuklanmalar, mahkemeler, hapisler ve atılmalar birbirini takip etti. Atılmayanlar devre kaybetti, sürgün yedi.”

İzizmirmir'de de benzer sahneler yaşanır. Personel kanununu protesto amacıyla düzenlenen sessiz yürüyüş sırasında, assubay eşleri ile toplum polisi arasında olaylar çıkar. Beş yüz civarında assubay eşinin düzenleyip katıldığı yürüyüşte toplum polisi beş defa barikat kurarak yürüyüşe engel olmak ister. Ancak bütün çabalara rağmen assubay eşlerini yıldıramaz. Barikatları yararak yürüyüşlerine devam ederler. Toplum Polisinin Amerikan Bankası'nın önünde kurduğu üçüncü barikatta, karşılıklı itişip kakışmalar çatışmaya dönme istidadı gösterir. Emniyet Müdür Yardımcısı Vasıf Erüstün’ün barikatı açtırmasıyla olayların daha ileri aşamaya geçmesi önlenir.

Assubay eşleri, izinsiz olduğu gerekçesiyle önlenmek istenen yürüyüşlerinde, ellerinde dövizlerle Atatürk Anıtına kadar gitmişler, çelenk koymuşlar ve yasa taslağındaki haksızlıklara karşı seslerini duyurmuşlardır.

Yürüyüş sırasında M.Ali Gültekin adında emekli bir assubayla, Erkan Caner adlı bir öğrenci yakalanarak Adliyeye verilmiştir.

İzmir eylemi basında birinci sayfadan yer alırken, Ankara Yürüyüşü sansürlenmiş ve basın bu kez kutsal görevini başarıyla yerine getirmiştir.


BASINDAKİ YANSIMALAR

Assubayların eylemine karşı en tuhaf tepki, Paşa damadı Metin Toker'den gelmiştir. Haziran ayının üçünde gazetesinde yer alan yazısında “assubay eşleri hareketini” orduya karşı bir tertip olarak yorumlamakta ve “eylülde komünizm gelecek” teraneleriyle aklısıra ülkenin birlik ve bütünlüğünü savunmaktadır. Elbette, bizler de bu devletin külfetinden çok nimetini paylaşıyor olsaydık, milli damat Toker gibi açıkça tavır alırdık yaşananlara!

Bunun yanında bu eyleme cesurane bir şekilde hak verenler de vardır. O dönem Milliyet Gazetesinde yazan ama daha sonra Ortam ve Yeni Ortam'ı çıkaran Kemal Biselman, Assubay eşlerinin eylemlerinin haklılığını şu şekilde savunmaktadır:

“ Assubay eşleri polisi göğüsleyip yürüyor...Ne istiyor? Hakkını istiyor!

Nasıl oluyor da halk yararına işlemesi gereken bir sistemde, halkın yararına olan haklar verilmiyor?

Nasıl oluyor da, halkın yararına olan haklar istenince anarşi sayılıyor?

Demek ki, halkın yararına olan hakları vermeyip demokrasiyi demokrasilikten çıkaranlar olduğu gibi; bunlar istenince, hücuma geçen, isteyenleri tü kaka eden, “aman dümenim bozulacak” diye türlü saray oyunlarından medet uman bir zihniyet var ortada.

......

İstediği de statüko devam etsin, dümeni bozulmasın....(13.6.1970)”

Hürriyet Gazetesi bu eylemlere fazla bir duyarlılık göstermezken, Milliyet Gazetesi sütunlarını ve kapısını hep açık tutmuş, assubayların onur mücadelesinin sesini tüm yurda gerçekçi bir şekilde duyurmuştur.

O dönem Milliyet'in etkin kalemlerinden olan ama daha sonra sanat tarafı ağır basan, İzmirli gazeteci Ali Gevgilili, memur eylemlerini şu şekilde değerlendirmiştir:

“Ağır ekonomik sorunlarla karşı karşıya bulunan Türkiye, bu sorunlara parelel olarak son yıllarda kendilerini gittikçe daha fazla göstermeğe başlayan çok yanlı bunalımlardan birisine daha sürüklenmeğe aday görünmektedir. Uzun öğrenci ve memur eylemlerinin ardından Demirel Hükumeti iki önemli adım atmıştır. Ekonomik amaçları olan her iki tasarı da kısa süre içinde derin siyasal ve toplumsal sonuçlar yaratmıştır.

Siyasal iktidarın ilk eylemi, son yıllarda milli gelirden aldıkları pay azalmakta olan memurlara, yeni personel kanunu tasarısıyla, 2,5 milyar liralık bir ek kaynak ayırma çabası olmuştur. Ne var ki, yeni kaynağın 1 milyar lirası askeri personele ayrılmış, geri kalan bölümden de devlet bürokrasisi içinde gücü ve sesi fazla olan bazı grupların daha büyük pay alacağı anlaşılmıştır. Devlet bürokrasisi içinde ücret dengesinin sarsılması ve memurların da güçlüler ile güçsüzler diye ikiye bölünmesi düşük ücretliler arasında gerginlik yaratmıştır. Assubay eşlerinin yürüyüşü, bu toplumsal eşitsizliğe gösterilen tepkinin son halkası olmuştur.(9.6.1970)”


BEDEL ÖDEME ZAMANI

Her eylemin bir bedel ödeyeni vardır. Tarihinde ilk kez sokaklara dökülen assubaylardan da bu eylemin bedelini çok ağır ödeyenler olur. Düşünün ki, sendikal hakları olan Yunanistan Silahlı Kuvvetlerinde dahi o dönemler, ordunun bir kesiminin sokaklara dökülmesi, haksızlığa isyan etmesi ve hakkını araması mümkün değildir. Onlar, sendikal haklarına çok daha sonradan kavuşmuştur.

Böyle bir dönemde adalet arayarak sokaklara dökülen assubaylar ve eşleri için hesap kesim zamanı elbette gelecekti. Darbe geleneği oluşturmuş bir ordunun aslında kendi içinde ne tarifsiz haksızlıklar barındırdığını cümle alem duymuş ve püsküllü takımının fiyakası bozulmuştur.

Yürüyüşlerde objektife takılanların hemen ordudan atıldığını zaten söylemiştik. Muhsin Batur'u protesto etmek isteyenleri de önce atmayı düşündüler. Kararını bile aldılar ama pasif direnişin etkisi artınca, bundan vazgeçerek, sadece fişlemekle ve cezalandırmakla yetindiler. Artık onlar birer “Sakıncalı Piyade” idi.

Kuvvet değiştirme isteklerini zoraki yerine getirdiler ve o personeli diğer kuvvetlere dağıttılar.

Hareketin öncüsü olarak belirlenen isimlerden kimisi ağır cezalar aldı, kimisi ise doğrudan atıldı. Özellikle olayların öncüsü görülen 73 Uçak Makinisti Astsubay, rütbe tenziline uğradı ve diğer kuvvetlere dağıtıldı.

KANUNUN SON ŞEKLİ VE DURUM DEĞERLENDİRMESİ

Tasarı üzerinde çalışmalar tamamlanıp basına yansıdığında görülen manzara şöyledir:

Askeri Personel Kanunu tasarısı üzerindeki çalışmalar tamamlanmıştır. Tasarı yakında Bakanlar Kuruluna sevk edilecektir. Tasarı kanunlaştığı zaman katsayı 7 olursa, bir Assubay 1400 Lira alacak ve 4830 Liraya kadar yükselebilecektir. Teğmen 1750 Lira, yeni albay olmuş bir subay da 6475 Lira alacaktır.(9.6.1970)

Gördüğünüz gibi onca eyleme ve onca bedele rağmen adalet ancak bu kadar tecelli edebilmiştir.

31 Temmuz 1970 tarihinde yürürlüğe giren bu kanunda, yeni rütbe yapılanmasından da vazgeçilmemiş ve hemen uygulamaya konmuştur. Üstelik, hak kaybı olmadığını garip bir şekilde açıklayarak:

Geçici Madde 16 (Değişik: 31/7/1970 - 1323/16 md.)

Halen Silahlı Kuvvetlerde görevli astsubayların rütbe intibakları, kanunun mali hükümlerinin yürürlüğe girdiği yılı takibeden yılın 31 Ağustos tarihinden itibaren aşağıdaki esaslara göre yapılır.

Ancak, astsubaylar haiz oldukları rütbe unvanlarına göre yapılacak intibakta, daha ast bir rütbenin unvanını alacak duruma düşerlerse, bunlar, haiz oldukları eski rütbe unvanlarını muhafaza ederler.

(Ek cümle: 7/7/1971 - 1424/45 md.) Bu gibi astsubayların aylık intibakları ile rütbe yükselmeleri ve kademe ilerlemeleri intibak ettirildikleri yeni rütbelerine göre yapılır.

Bu yasa ile ilk kez eski rütbe-yeni rütbe karmaşası ortaya çıkmıştır ordumuzda. Aynı anda hem eski hem yeni rütbe her nasılsa yürürlükte olacaktır. Yeni rütbelere intibak yapılacak ama mağdur olanlar yeni rütbeleriyle birlikte parantez içinde eski rütbelerini de kullanabileceklerdir.

Söyleyin Allahaşkına, şimdiye değin subaylar için yapılan hangi rütbe düzenlemesinde, kim ne zaman buna benzer şekilde alaşağı edilmiştir? Bu ayıp sadece böyle bir zihniyete yakışır zaten. Başkaca bir söz söylemeye hacet var mı!

ÜCRET POLİTİKASINDA YANLIŞLIK NEREDE?

Türk Silahlı Kuvvetlerinde ücretin, tazminatın ve yan ödemelerin hesaplanmasında yapılan temel yanlışlıkları şöyle anlatabiliriz:

  • Emek hiç hesaba katılmamaktadır: Yeni mezun bir teğmen, maaş sıralamasında, bir çırpıda 30 yıllık bir assubayın önüne geçebilmektedir. Daha doğrusu zaten uygulamalar hep bu şekilde olmaktadır.
  • Esas olan rütbe, kıdem ve makamdır: Askerlik hiyerarşik bir yapıdır; rütbe, makam ve kıdem elbette ki esastır. Fakat bu emir-komuta için geçerlidir, emek ve alınteri için değil. Kimse “Benim subayım benden daha az maaş alıyor” diye bir subaya karşı emre itaatsizlik yapamaz. Bu askerliğin özüne aykırıdır.

    Makam olayına gelince, elbette ki makamların tazminatı da olacaktır fakat bu astların toplam maaşlarını aşacak derecede aşırı olmayacak, kafi derecede olacaktır. Aksi takdirde, kitapların yazdığı “komutanın liderlik vasfı” hep sorgulanır olacaktır. Önce kendine cükkayı düşünen bir subay, asla iyi bir komutan olamayacaktır.
  • Rütbe, kıdem ve makam ana unsuru teşkil ettiği zaman ise ortaya generaller, üstsubaylar, subaylar, assubaylar, uzman çavuşlar, jandarma uzman çavuşlar...gibi bir sınıfsal sıralama çıkmaktadır. Bu sıralamaya göre yapılan adaletli ücret politikasında; en kıdemli Assubay; en kıdemsiz subayı (asteğmen) geçemez, geçmemelidir. Keza bu yapıya göre, örneğin, en kıdemli uzman çavuş, en kıdemsiz assubayı geçmemelidir.v.s..v.s.. Gördüğünüz gibi burada emek ve hizmet odaklı bir yapı değil, hala Ortaçağı yaşadığını sanan ve o dönemin Kral Ordularında ancak görülebilen kast tipi bir yapı söz konusu olmaktadır.

Üstelik bu yapı sırf ücretlerde değil, Ordu'nun her hizmetinde, her görevinde ve her alanında geçerlidir.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesinde sadece iki renk hakimdir: ak ve kara! Ya aksınızdır ve sizi gül gibi yaşatırlar, ya da karasınızdır; sizi ölmeyecek kadar yaşatıp sömürür ve sürüm sürüm süründürürler.

Bir de dışardan bakıldığında adam gibi yaşıyormuşsunuz izlenimi vermenizi isterler. Hani Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gururunu ve onurunu zedelememek adına cancağızım! Kocasından dayak yiyen kadının ertesi gün komşularından morarmış yüzünü makyajla gizlemesi gibi bir şey yani bu iş canlarım.

Dileğimiz o ki, bir gün komuta kadememizde gerçekten çağdaş yapılı generaller yer alır ve dünyanın bütün renklerini görmeyi başarırlar. Renkleri olduğu gibi kabul etmeyi, emekleri apolet sırasına göre değil, alınteri sıvısına göre ücretlendirmeyi başarırlar. Yoksa hem Atatürkçüyüm deyip nutuk atacaksın hem de kendi bünyende ırkçılığın en alasını uygulayacaksın, hadi canım! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu derler adama!

İSMAİL ONARLI KİMDİR?

ismailonarliBu yazıda ve yetmişli yılları anlatırken kaleme aldığımız ve alacağımız yazılarda İsmail Onarlı ismi ve ondan alıntılar sıkça geçmektedir. Bu yüzden onu sizlere tanıtmak boynumuza borçtur.

Gelin şöyle bir göz atalım İsmail Onarlı'nın yaşam öyküsüne:

İsmail Onarlı, Malatya, Arapkir doğumlu. 1 Mart 1949 tarihinde Onar Köyünde dünyaya gelmiştir. İlkokulu köyünde, Orta öğrenimini ise İzmit Lisesi ve Sultanahmet Sanat Okulu'nda tamamlamıştır. Hv.Mot.Arç.Ok.K.lığı'na bağlı, Ulş. Asb. Snf. Okulu'nu Bursa'da tamamlayarak, 30 Ağustos 1969 tarihinde assubay olarak, ordu saflarına katılmıştır. Bir Hava Ulaştırma Assubayı olarak görevine devam ederken, aynı zamanda Vatan Mühendislik Elektrik Bölümüne de 3 yıl devam etmiştir. Mesleğinin çetin şartları nedeniyle bu eğitimini 1972 yılında sonlandırmak zorunda kalmıştır.

70'li yılların eylem sürecinde assubayları bilinçlendirmeye çabalamıştır. Haksızlıkları dile getirdiği için mimlenmiş, kulağı bükülmüştür. Eylemlere aktif olarak katıldığına dair bir bulgu yok. Fakat Astsubay eylemlerini kaleme aldığına göre, bir şekilde eylemlerin içinde yer almış olmalı diye değerlendirmekteyim.

1980'li yıllara gelindiğinde, ilginç tesadüfleri ardarda yaşamıştır. Önce erken terfi almış ve rütbece yükselmiştir. Tarih, 30 Ağustos 1980'dir. Sonra 12 Eylül 1980 Darbesi yaşanır. Bu darbe neticesinde yaptığı çalışmalar nedeniyle göze batar. Cunta'nın “Üçlü Kararname” siyle sicilen ordudan ayrılmak zorunda bırakılır. Re'sen emekli edildiği bu olayın resmi tarihi ise; 30 Kasım 1982'dir.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkisinin kesilmesine sebep olan şey, yetmişli yıllarda başladığı Tarih, Alevilik ve Halk Edebiyatı araştırmalarıdır. Cumhuriyete karşı iki kusuru vardır, birincisi; assubayları bilinçlendirmektedir ki, burada ordunun içine nifak sokmaktadır. İkinci olarak; Alevilikle ilgili araştırmalar yapmaktadır ki, burada da ülkenin içine, bölünmez bütünlüğüne nifak sokmaktadır. Eh, idam edilmediğine şükretmesi lazım herhalde !

Bir dönem kitaplaştırmak üzere hazırladığı çalışmaları yakılır (1982). İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından 4 yıl hapse mahkum edilir. Hapis cezası bittiğinde ise Kastamonu'ya sürgüne gönderilir.

Bu dönem araştırmalarına yenibaştan başlayan Onarlı; araştırma yaptığı konularda pek çok makaleye ve kitaba imza atar. Alevi vakıf ve derneklerinde, kurucu, yönetici olarak görev yapar. Şah İsmail isimli biyografik romanı en çok göze çarpan eserleri arasındadır.

11 Nisan 2007 tarihinde geçirdiği bir kalp krizi sonrası kaybettiğimiz araştırmacı yazar İsmail Onarlı'nın alevilik kültürü ile ilgili çalışmaları hâlâ gündemdedir ve tartışılmaktadır.


1970'TEN 1975'E AKAN ZAMAN

Zaman su gibi geçer bilirsiniz. Bu dönemde de Türkiye bir yıkılıp bir kurulan kısa dönemli hükumetlerle, hayat pahalılığıyla, sokaklarda öğrenci, işçi ve memur eylemleriyle yaşayıp gitmektedir. Geleneksel Cumhuriyet yaşamının bir parçası olan darbeler, muhtıralar ve sıkıyönetim dahi kanıksanmıştır artık. Önce 9 Mart 1971 tarihinde bir darbe teşebbüsü önlenmiş, ardından Amerikan destekli 12 Mart 1971 Muhtırası gelmiştir. Sıkıyönetimler, mahkumiyetler, idamlar vs..v.s...

Sizlerin de bildiği gibi, Deniz Gezmiş ve arkadaşları bu dönemde idam edilmişlerdir. Deniz Gezmiş, yaptığı savunmada; memur eylemlerinin haklılığını dile getirirken, assubayların ve eşlerinin eylemlerini de “Ezilen halkın sömürüye ve onun dayanağı Amerika'ya karşı yürütülen bir demokratik mücadele” olarak nitelemiştir.

Bundan sonraki süreçte yaşanan en önemli olay 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı'dır. Kıbrıs Türklerinin uğradığı haksızlıklar, zulüm ve işkenceler nedeniyle, uluslararsı antlaşmaların Türkiye'ye tanıdığı haklar kullanılmış ve yapılan Barış Harekatı sonrasında bugünkü ikiye bölünmüş Kıbrıs hikayesi başlamıştır. Halen Kıbrıstaki Barış Kuvvetlerimizi oluşturan askerlerimiz; ülkemizin yanlış politikaları sonucu, uluslararası çevrelerce, işgal gücü olarak değerlendirilmektedir. Bu işgal tanımlaması bugün bile Avrupa Birliğine üyeliğimiz konusunda karşımıza çıkartılan en büyük engel olarak varlığını sürdürmektedir. Fakat, ne olursa olsun, Kıbrıstaki Türk Halkı; o harekattan bu yana zulüm görmeden, barış ve sükunet içinde yaşamakta ve bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir.

Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında ambargolu günler kapıdadır. Türkiye'ye yıllarca silah ambargosu ve yanında da açıkça itiraf edilmemiş siyasi ambargolar konulacaktır.

1974 yılı sonlarında devrin hükumeti, başarılı olarak gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı'nın bir semeresi olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yan ödemelerine muazzam bir zam yapmayı kararlaştırır. Hoş, Ankaradakilerin koordinesizliğinden koskoca bir Kocatepe Muhribi faciası yaşanmıştır ama netice olarak, ödenen bedel değil, alınan başarılı sonuç geçerlidir.

Yan ödemeleri konu alan 31 Aralık 1974 tarih ve 15105 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Kararname (23.12.1974 gün ve 7/9207 Sayılı Kararname) ile assubaylar bir kez daha huzursuzluk yaşar. Yine haksızlığa uğramışlardır, yine emir-komutanın tahakkümü ücretlere yansımıştır. Yine amirle memurun arasına dev bir sınır çizilmeye çalışılmaktadır. En kıdemsiz subayın (asteğmen), en kıdemli assubaydan daha fazla yan ödeme alması adaletmiş gibi yutturulmaya çalışılmaktadır.

İşte bundan sonra okuyacağınız satırlar 1975 yılında sokaklara dökülen assubayların ve eşlerinin hazin ama bir o kadar onur dolu hikayesidir.


KALLEŞLİĞİN ADI: İŞ GÜÇLÜĞÜ VE İŞ RİSKİ ÖDEMELERİ!

1975 yılının ilk gününde gazetelerin baş sayfalarında yer alan konuyla ilgili haberle başlayalım önce. Bakın, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde iş güçlüğü ve iş riski nasıl bir adaletle dağıtılmış:

“SUBAY VE ASSUBAYLARIN YAN ÖDEMELERİ BELLİ OLDU/(Milliyet-1 Ocak 1975)

Genelkurmay Başkanı 8.000 Lira yan ödeme alacak.

Subay ve assubayların yan ödemelerini arttıran Bakanlar Kurulu kararı dün yayınlanmış ve 1 Haziran 1974'ten itibaren geçerli olmak üzere yürürlüğe girmiştir. Buna göre Genelkurmay Başkanı maaş dışında 8.000 lira yan ödeme alacaktır.

Subay, Assubay, uzman çavuş, uzman jandarma çavuşlarına verilen iş riski ve iş güçlüğü zamlarını artıran, ayrıca belirli rütbe ve görevlerdeki subaylara yeni imkanlar getiren kararname ile 1974 yılı için Orgeneral ve amirallerin yan ödemeleri 3.000, Korgeneral ve amirallerinki 2700, Tümgeneral ve amirallerinki 2500, Tuğgeneral ve amirallerinki 2300, albaylarınki 2100, yarbaylarınki 1900, binbaşılarınki 1700, yüzbaşılarınki 1500, üsteğmenlerinki 1300, teğmenlerinki 1200, asteğmenlerinki de 1100 liraya çıkarılmıştır. Kıdemli başçavuşlar 1200, başçavuşlar 1100, üsçavuşlar 1000, assubay çavuşlar 900, Uzman Çavuşlar da 700 lira yan ödeme alacaklardır.

Ayrıca Genelkurmay başkanı 5000, Kuvvet Komutanları 3400, Ordu komutanları 2200, Donanma Komutanı 1400, Kolordu Komutanları, Yurtiçi Bölge Komutanları, Deniz Saha Komutanları ile Taktik Hava Kuvvetleri Komutanları 1400 lira yan ödeme alacaklardır.

Diğer rütbe ve görevdeki komutanlara da 200 lira ile 1200 lira arasında değişen yeni yan ödeme hakkı tanınmıştır.”

Şimdi, uygulamaya geçen bu yan ödeme kararnamesini neresinden tutsanız adalet bulmanız mümkün değil. Her tarafı sınıfçı, etiketçi! Yine de çarpıcı olması açısından bir yerlerinden yakalamaya çalışalım. Bir Kıdemli Başçavuşla bir albayın (Kıdemli Albayın değil haa, destuuuur!) aynı hizmet yılına sahip olduğundan hareketle kıyaslama yapalım, bakalım ne alıyorlarmış:

Albay: 2100+1200 Kd. Bçvş: 1200+0

Sevgili albayımız 2100 lira alırken, aynı zamanda komutanlık da yaptığından 1200 lira daha hak ediyor. Her Albay komutan mı derseniz, evet yaklaşık olarak %75'ten fazlası komutanlık yapmaktadır.

Sevgili Kıdemli başçavuşumuz ise sadece 1200 lira alabilmektedir. O, çok nadir olarak komutanlık yapmaktadır. Komutanlık yapar ise 200-1200 lira aralığında her halükarda en fazla 300-400 lira komutanlık ödemesi söz konusu olabilecektir. Daha fazlası bu sınıfçı yapıda mümkün değildir. Fazla bir söze hacet yok herhalde, adaletsizlik gün gibi ortada!

Şimdi bir kıyaslama daha yapalım ve asteğmen, teğmen ve Kd. Bçvş'u yanyana koyalım:

Teğmen: 1200 Asteğmen: 1100 Kd.Bçvş: 1200

Gelin bunların yanlarına hizmet yıllarını da yazalım. Onurlu Türk Silahlı Kuvvetlerine ne kadar yıl hizmet edip ter akıtmışlar bir görelim. Fakat adil davranalım değil mi! Şöyle yapalım, Kıdemli Başçavuşların en kıdemsizini alalım, subayların ise en kıdemlisini! Bizlerden esirgenen adaleti biz yine de kamuoyunu bilgilendirirken vurgulamayı erdem bilelim:

Teğmen: 1200/3 yıl Asteğmen: 1100/1 yıl (?) Kd.Bçvş: 1200/16

Dilerseniz bir de sırf muziplik olsun diye Kd.Bçvş.u rahat bırakalım ve bu kıdemsiz subaylarımızın yanına en kıdemsiz assubayları yerleştirelim. (Uzman Çavuşları yerleştireceğim ama komedinin de bir sınırı var!)

Teğmen: 1200/3 yıl Asteğmen: 1100/1 yıl (?) Asb.Çvş: 900/3

Adaletin terazisini net olarak görebildiniz mi? Üstelik, teğmenlerin ve asteğmenlerin de pek çok birlikte komutan olarak görev yaptıklarını hiç hesaba katmadım. Katsaydım ayıp olurdu, değil mi yani?

İşte biz buna Generallerin Adaleti diyoruz!

Tıpkı darbelerle sağlanan adalet gibi bir adalettir bu. Emir-Komuta'nın emeğe sömürüsüdür.

Gördüğünüz gibi komutanların komutanlık yaparkenki iş güçlüğü ve iş riski, kazan dairesinin kaportası üzerine kapatılan ve ortada savaş falan yokken göz göre göre ölüme terkedilen bir assubayın (Çelenk Olayları, TCG M.F. ÇAKMAK, Bkz. Assubaylığın Kronolojisi, Bölüm:II) iş güçlüğü ve iş riskinden fersah fersah fazladır. Metreyle ölçmeyin sakın. Onlar komutan, lider, başkumandan..v.s..v.s... Bilimsel metodlarla ölçülemeyecek kadar derin farklar vardır komutanla astları arasında. Sizlerin bunu normal insan zekasıyla kavrayabilmeniz olası değildir, sakın denemeyin, asla!

Haa, bir de unutmadan söyleyeyim, bu zamlar, 1 Haziran 1974 tarihinden geçerlidir, yani 7-8 aylık bir toplu miktar sözkonusu. Bir benzetme yaparsak, bir albay bu birikmiş yan ödeme ile apartman alabilecekken, assubay ancak kulübe alabilecektir. Gecekondu bile değil.

Sanırım bu teşbihte, Genelkurmaybaşkanına da gökdelen düşüyor!

HÜRRİYET GAZETESİ ZALİMDEN YANA
11oca75-1Assubaylar ortaya çıkan adaletsiz dağıtımdan hoşnut değildir. Kıpırdanmalar başlar. Önce gazetelere mektuplar yazılır, adaletsizlikler anlatılır. O zamanki nezih basın, şimdiki gibi elit amaçlar peşinde olmadığından sağduyu gösterir. Assubaylara yapılan haksızlığı not alırlar. Milliyet yazarı Şeyh-ül Muharririn Burhan Felek, gelen mektuplara yeterince cevap veremediğinden dolayı üzgünlüğünü dahi ifade eder (17 Şubat 1975) sütununda.

Milliyet Gazetesi ne kadar duyarlıysa, bir başka büyük gazete de bir o kadar duyarsızdır: Hürriyet!

Üstelik, art niyetli bir şekilde gündeme taşır olayları, egemen zihniyetin körükçülüğünü yapar:

11 Ocak 1975 tarihli Hürriyet Gazetesinin manşeti şöyledir, “Assubaylar yan ödemeyi az buldu(!)

Haber, Türkiye'de onca insan işsizlik, yoksulluk ve açlık çekerken assubayların verilenleri nasıl olup da az bulduğunu vurgulamakta, assubayları bir şekilde, “kadir, kıymet bilmez” olarak kamuoyuna takdim etmektedir. Aynı duyarlılığı “astronomik subay yan ödemelerine” neden göstermedikleri ya da gösteremedikleri, ilkeli gazetecilik anlayışlarından mucib olsa gerektir.

Haberin detaylarında assubayların yan ödemeleri az bulmaları nedeniyle harekete geçtikleri ve “Assubaylar Birliği”ni kurdukları yazılıdır. Bu tahakkümcü ve asparagas haber hemen yalanlanır.

1975 olaylarının içinde yer alan Emekli Assubay Ökkeş Kadri Baçkır, Hürriyet'in bu manşetine sitemini, yıllar sonra şu şekilde dile getiriyor:

“İlkeli ve araştırmacı gazeteciliğin gereği olarak, bu manşetin “Assubaylara Yan Ödemede Haksızlık Yapıldı” olması gerekmez miydi? Pekala, assubaylar yan ödemeleri neden az bulmuştu? Kanını, canını, terini vatanı için tereddütsüz akıtan; kolunu, bacağını, gözünü Cudi'de, Gabar'da, Kuzey Irak'ta, Kıbrıs'ta ve görev verilen her yerde, her zaman bırakan bu necip milletin ordusunun iki muvazzaf sınıfından birisi olan assubaylar; acaba neden yan ödemeleri az bulmuştu? Yoksa o dönemlerin hayali ihracatçılarının, banka soyguncularının, 'devletin malı deniz, yemeyen domuz' diyenlerin talan ettiği devlet hazinesinde ödenek mi kalmamıştı? Daha önce Kıdemli Binbaşı seviyesinde maaş ve yan ödeme alan assubaylar, ne olmuştu da birdenbire asteğmen seviyesinden dahi aşağıya düşürülmüştü? Sermaye yağdanlığı basın, çıkar çevrelerinin karanlık oyunlarını kamufle edebilmek için bir suçlu bulmuştu...'Vurun abalıya!'...”

Aydın Kulak

Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek kullanılmasında bir sakınca yoktur.

Devamı Üçüncü Bölüm olarak yayınlanacaktır.

Kaynakça, yazı Dizisinin Sonunda belirtilecektir.

gozlemek

Geçmişte posta aracılığı ile gönderilirken, günümüzde ise teknolojinin sağladığı imkânlar ölçüsünde elektronik mektup (mail) ile ilgilileri, yetkilileri bilgilendirmek, duyarlılığa davet etmek, harekete geçmelerini sağlamak, kamuoyu oluşturmak maksadı ile 2005 yılından bu yana artan bir şekilde devam etmekte olan yetkilileri bilgilendirme kampanyasına www.emekliassubaylar.org sitesi yönetimi 14 Mart 2011 tarihinde bir yenisini daha eklenmiş bulunmakta…(1)

Bundan önceki mektuplarda olduğu üzere bu elektronik mektup yolu ile de önemli mesajlar verilmektedir…

Yaklaşık bir dakikalık bir süre içinde ilgili yerlere ulaştırılabilen mesajın içinde yer almayan fakat gönderilen şeklin dışında, ilgililere bir mesaj daha verilmekte…

Mesajı  gönderenin gizli mesajı bence şudur:
  • Bu iletide yer alan hususların şahsıma yönelik, hiç de hak etmediğim adaletsiz bir uygulama olduğunun farkındayım…
  • Adaletsizliği  tüm kalbimle hissettiğime göre, varım…
  • Konuların mağduru ve yaşayanı olarak bizzat sahibiyim ve çözüme ulaşması için geçmişte olduğu gibi halen takipteyim…
  • Bu öylesine bir takip ki, panel yolu ile de irdelenen, beyin fırtınası yapılarak çözüm arayışı sürdürülen bir takip… Dolayısıyla sonuç alma düzeyi yüksek bir takip…
Panel yoluyla da sürdürülen bir takip…

Yeni Oluşum Grubu’nca 15 Mart 2011 tarihinde düzenlenen ve başarılı bir şekilde tamamlanan Panel’de; sorunların tanımlanıp, neler olduğu, nasıl, hangi usullerle çözüme ulaşılabileceği, muhatapların derecelendirilmesi, muhatapların çözümsüzlükte izledikleri yöntemleri, benzer meslek grubunun haklarını çalışan yolu ile mi yoksa emekliden geriye işler şekilde mi elde ettiği, yaşamın hangi alanlarında hangi şekilde daha etkili olarak varolunması gerektiği; kendisinin ve muhatap olduğu muamelelerin farkında olanlarca, sorunları çözmek üzere tüm benliğimle, içtenliğimle varım, mesleğime ve onuruma sahip çıkıyorum, diyenlerce kadını ve erkeği ile yorumlanmakta, irdelenmekte, takip edilmekte… (2)

Yeni Oluşum Grubu Panel yönetiminin aynı zamanda Atatürk tarafından tanımlandığı üzere ikinci ordu olan eğitim ordusunun neferliğini yapmış bir assubay eşi tarafından yönetilmesi ise çalışmanın ne denli toplumca benimsendiğini, tabanının ve derinliğinin olduğunu göstermesi bakımından çok anlamlıdır…

Panel’de yapılan konuşmaların çözümlemelerinin, sonuç bildirisinin Yeni Oluşum Grubu’nca kamuoyu ile paylaşılacak olması, panelin yorumlanması ve fikir teatisi bakımından büyük yararlar sağlayacaktır…

Panel sonuçlarının ne gibi bir etkilerinin olacağını ise elbette ki önümüzdeki günler gösterecek…

Orhan KAYA

Kaynak:

(1)http://www.emekliassubaylar.org/component/k2/item/117-mail-kampanyasi

(2)http://www.emekliastsubaylar.biz/index.php?option=com_content&view=article&id=120:panel&catid=39:yeni-olusum-grubu

MAIL KAMPANYASI

Mart 14, 2011

Değerli Meslektaşlarımız,

mail-kampanyasi

Genelkurmay Başkanlığı'nda özlük haklarımız ile ilgili çalışmaların yapıldığı bilgisine ulaştık. Ekonomik haksızlıklarımız konusundaki  aşağıdaki mail kampanyasını daha önce de uygulamıştık. Temel haksızlıklarımızı, mail kampanyası ile bir kez daha duyurmamızın büyük önemi vardır!

Bizler, assubaylar olarak; yasalara, hiyerarşiye ve komutanlarımıza saygımızı hiç bir zaman kaybetmedik. Atatürk ilke ve inkilaplarına daima bağlı kaldık. Ülkemize bağlılığımızı ve TSK.'ne sadakatimizi, canımız, kanımız ve terimizle kanıtladık. Her kurum kendi personelinin haklarını iyileştirilmek için gayret gösterip, personelini bir aile olarak görürken, ne yazık ki bizler ön yargılarla tahakküme varan haksızlıklara uğratıldık!

Bizler hiç bir zaman ayrıcalık ve imtiyaz talep etmedik. Talebimiz; adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdır. Yıllarca haksızlıklarımızın giderilmesi için "kol kırılır yen içinde kalır" diye beklerken, kanadımız kırıldı. Bu haksızlıklar, orduda sevgisizlik sarmaşığını büyütüp, ulu çınar ordumuzun içten içe çürümesine neden olmaktadır. TSK.'ni yıpratmayı amaç edinen çevrelerin bizim sorunlarımızı istismar etmelerine izin vermedik, vermeyeceğiz! Ancak, bu haksızlıklar muvazzaf personelin moral ve hizmet verimliliğini düşürürken, biz emeklilerin de kurumumuza olan bağlılık ve saygımızı zedelediği gerçeğinin görülmesini istiyoruz!

Site Yönetimi olarak hazırladığımız aşağıdaki metni; Genelkurmay, MSB ve Kuvvet Komutanlıkları'na, 'bilgi için de' Başbakanlık'a gönderilecektir. Bu metni göndermeniz sadece birkaç dakikanızı alacaktır. Lütfen gerekli ilgiyi gösterip, internet imkanı olmayan arkadaşlarımızın 'onaylarını alarak', Onlar adına da gönderilmesini sağlayınız. Gönderilecek mail sayısı bizim gücümüzün ve kararlılığımızın göstergesi olacaktır.

İlginize teşekkür ederiz.

Not:
  • Maili gönderebilmek için lütfen tüm alanları eksiksiz doldurunuz. Dileyen arkadaşlarımızın isimlerinin yanına vatandaşlık numaralarını da eklemelerinde yarar görülmektedir.
  • K.K.K.lığının ulaşabileceğimiz mail adresi olmadığından sitesindeki bilgi edindirme formuna aşağıdaki metni kopyalayıp yapıştırabilirsiniz.
  • Dileyen arkadaşlarımız faks numaralarına metnin çıktısını alıp fakslayabilir.

FAKS NO MAİL ADRESİ
Başbakanlık
0312.4251375          
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Genelkurmay
0312.4281679 Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
MSB.

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
K. K. K
0312.4116861 
Sitesindeki  bilgi edinme formu
Dz.K.K.
0312.4173065 
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.dzkk@tsk.mil.tr
Hv.K.K.
0312.4192208 
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.beb@hvkk.tsk.tr
J.Gn.K 0312.4189208 
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

İLGİLİ MAKAMLARA GÖNDERİLECEK DİLEKÇEMİZ

Ülkesine ve ordusuna sadakatini ağır görev koşullarında canı, kanı ve teri ile kanıtlamış, ordunun temel direklerinden biri olan astsubaylar, yıllardır önyargılar sonucu bir çok sosyal ve ekonomik haksızlıklara uğratılmışlardır. Bizlerin talebi; imtiyaz veya daha fazlası değil adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdır.

Ekonomik konularda yaşamımızı zorlaştıran mağduriyetler yaşıyoruz. Ekonomik haklarımızla ilgili bugüne kadar yapılan müracaatlarımıza, bu konuda iyileştirmelerin yapılacağı Genelkurmay basın bildirisinde ve Sn.Genelkurmay Başkanı'mızın açıklamalarında belirtilmiştir. Ekonomik sorunlarımızın çözümü için gerekli adımın atıldığı, MSB.lığı tarafından gerekli çalışmaların Başbakanlığa gönderildiği bildirilmiş, ancak, bu konularda hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir!

Bugün görev koşulları ve sorumlulukları astsubaylarla kıyaslanamayacak olan kamu görevlileri; MYO mezunu ise 9/2, lisans mezunu ise 8'nci dereceden göreve başlatılırken, astsubaylar daha alt kademeden göreve başlatılmaktadır. Bir çok KİT işçi emeklisinin aldığı maaş, astsubay emeklilerinden fazladır. Özellikle, büyük çoğunluğu 3. ve 2. dereceden emekli olanlar açlık sınırında maaş almakta, adeta yaşam savaşı vererek zor koşullarda sosyal durumlarına uygun olmayan işlerde çalışma mecburiyetinde kalmaktadırlar!

Adalet ve eşitliğin sağlanması için, ekonomik haksızlıklarımızla ilgili aşağıda arzettiğim hususların sağlanmasını  ve  komutanlıkça yapılacak "yasal düzenleme gerektirmeyen" çalışmalarla, personelin sosyal haklardan hakça yararlandırılmasının temini; saygılarımla arz ederim.


1) 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası'nda belirtildiği gibi; görevin özellikleri dikkate alınarak, bazı sınıflara mensup memurlar, ortak hükümlerdeki başlangıç derecelerinden daha üst derece ve kademeden göreve başlatılmaktadırlar. Buna paralel olarak da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin özlük haklarını düzenleyen 926 sayılı Askeri Personel Kanunu ile Harp Okulu veya Fakülte Yüksek Okul mezunu subayların göreve başlangıç derecesi 8/1'den, lise üstü 1 yıl tahsil yapan astsubaylar da 10/1'den göreve başlatılmaktadır.

Ancak, bu adil uygulama ortada dururken, kendi nam ve hesaplarına yüksek okul bitirenler ile Asb.MYO mezunları için gözardı edilerek adalet ve eşitlik ilkesine aykırı uygulama yoluna gidilmiştir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda birçok devlet memuru; MYO mezunu ise 9/2, lisans mezunu ise 8'nci dereceden göreve başlatılmasına rağmen, daha ağır hizmet koşulları ve sorumlulukları olan ve aynı süreli öğrenim gören astsubaylar 'adalet ve eşitlik ilkesine aykırı olarak' daha alt kademeden göreve başlatılmaktadır.

MYO mezunu astsubayların 9/2, lisans mezunlarının ise 8'nci dereceden göreve başlatılmasını;

Subaylık kaynağı lise veya 2-3 yıllık harp okulu mezun olanların, 4 yıllık fakülte ve harp okulu mezunu olarak intibaklarının yapıldığı ve ¼ karşılığı 1500 ek gösterge rakamına yükseltildikleri gibi, astsubayların da kaynağı olan Asb. MYO. öncesi mezun olanların intibaklarının Asb.MYO mezunlarının başlangıç derecesinden yapılması ve yüksek okul mezunu olduğu halde ¼ kademeye yükseltilmeyen tek kamu görevlisi olan astsubayların da bu haktan yararlandırılmalarının teminini;

2) Birinci dereceden emekli olanlar ile 2 ve 3. dereceden emekli olanların arasındaki fark en çok 3 yıllıktır. Hatta bir ay gibi kısa hizmet süresi olmasına rağmen, Emekli Sandığı Yasası, Madde Ek-70, 1'nci Fıkra (b) bendinde yer alan grupların oranlarındaki dengesizlikler nedeniyle, %30 ile %40 arasında maaş farkı doğmasına neden olmaktadır.

Bu adaletsiz uygulamanın düzeltilmesi için Genel Kurmay Başkanlığı ve M.S.B. tarafından hükümete teklif edilen, aşağıdaki değişikliğin yapılarak adalet ve eşitliğin sağlanmasının teminini; 

Md.1 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun EK-70 Md.1nci fıkrasının (b) bendinde yer alan gruplar ve oranları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir

Ek göstergesi  8400 ve daha yüksek olanlarda       % 240’ına
Ek göstergesi 7600(dahil)-8400(hariç) olanlarda     %200’üne
Ek göstergesi 6400(dahil)-7600(hariç) olanlarda     %180’ine
Ek göstergesi 4800   “     -6400(hariç) olanlarda     %150’sine
Ek göstergesi3600(dahil)-4800(hariç)olanlarda       %130’una
Ek göstergesi2200(dahil)-3600(hariç) olanlarda      %110’una
Diğerlerinde                   % 80’ine

Tekabül eden miktarı emekli keseneğine ve kurum karşılıklarına tabi tutulur.

Md.2 Bu karar yayım tarihinde yürürlüğe girer. Geçmişe ait maaş farkları ödenmez.

Md.3 Bu kararı Bakanlar Kurulu yürütür.

3) TEMSİL TAZMİNATI

2000 yılında sadece general ve amirallere ödenen, 2002 yılında ise yarbay ve albaylara ve bazı kamu görevlilerine ödenmeye başlanan temsil tazminatı, yasanın özüne aykırı olarak diğer askeri personele ödenmemiştir. Bu durum maaş dengelerini bozduğu gibi, küçük rütbeli personelin açlık sınırına yakın maaş alarak hayat idamelerini güçleştirmiştir. 631 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye istinaden çıkarılan 2002/3546 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 1'nci maddesinin iptali için açılan dava sonucunda, DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Kurulu kararın yasaya aykırı olduğuna karar vermiştir.

KARAR GEREKÇESİ: 631 sayılı KHK 11'nci maddesi, sadece makam tazminatı alanlara değil en az 5 hizmet yılını dolduranlara da görev tazminatı ödenmesini hükme bağlamış olmasına rağmen, çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararında “en az 5 hizmet yılını dolduran memurların yer almadığı” belirtilmiştir. Kararda ayrıca bütçe olanaklarının kısıtlı olmasının, tazminat ödenmesi öngörülen personel arasında bir ayrıma gidilmesinin gerekmediği vurgulanmıştır.

TSK personeli arasında maaş hiyerarşisinin yeniden kurulması amacıyla, Kd.Binbaşı - Binbaşı, Asb.lıktan subay olan Kd.Yzb. ve Yüzbaşı, 2 Kad.Kd.Başçavuş ve Kd.Başçavuş rütbeleri, 926 sayılı Askeri personel kanununun (V) sayılı makam tazminatı cetvelinde yer almaları ve 4505 sayılı Sosyal Güvenlikle ilgili bazı kanunlarda değişiklik yapılması ve Temsil Tazminatı ödenmesi hakkındaki kanunun 5'nci Madde (a) fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenecek olanlara” ibaresinin çıkarılarak tamamına verilmesi bir zorunluluktur. Bu, hiyerarşik dengeyi koruyacak, karşılıklı güven ve saygı duygularını güçlendirerek adaletin gerçekleşmesini sağlayacaktır.

2002/3546 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 1'nci maddesinin iptali ile ortaya çıkan hukuki boşluğun doldurulması için, çıkarılacak yeni kararnamede bu hususların dikkate alınarak, hukuksuzluğun önlenmesi ve mağduriyetin giderilmesinin teminini;

4) Ordu Yardımlaşma Kurumu'nun varlığını bugüne getiren üyelerin büyük bölümü zorunlu sebeblerle sistem dışında kalmıştır. Kuruma yeniden üye olma şanslarını muhtelif nedenlerle kullanamayanlara kolaylıklar sağlanmalı ve kurum iştiraklerinde tüm üyelerin hakları olduğu gerçeği doğrultusunda her üyeye katılımları nispetinde hisse senedi verilerek adalet gerçekleştirilmeli; Dileyen üyelerin birikimlerinin kurumda değerlendirilmesi sağlanmalıdır.

5) Tam teşekküllü hastahaneden sağlam raporu alarak orduya giren personelden, görev koşulları ve çeşitli nedenlerle sağlıklarını kaybedenler "TSK.'nde görev yapamaz" raporu verilerek, istekleri dışında resen emekli edilmektedirler. TSK dışında sağlık nedeniyle resen emekli edilen kamu görevlisi yoktur ve mağdurdurlar. Bu personele emsallerinin derece ve kademesini geçmemek kaydı ile derece ve kademe ilerlemesi yapmalarının veya bir derece verilerek emekli edilmelerinin sağlanmasını;

6) FİİLİ HİZMET ZAMMININ DERECELERE YANSITILMASI

Gerek 5434 sayılı kanun, gerek 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı kanunun 40 ncı maddesi ile, astsubaylara her 360 günlük fiili hizmetlerine karşılık ayrıca 90 gün de fiili hizmet zammı hakkı verilmekte ve bunun pirim karşılıkları yıllık olarak görev yapılan kurumlarca Sosyal Güvenlik Kurumu'na ödenmektedir.

Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından fiili hizmet zam hakkım, maaş bağlanma oranı ve emeklilik ikramiyesine yansıtıldığı halde aylık derecemde dikkate alınmamıştır. Fiili hizmet zammı süremin, aylık derece ve kadememin tespitinde dikkate alınarak  intibakımın tespit edilen derece ve kademeden yapılmasını ve  emekli maaşımın buna göre tahakkuk ettirilmesinin teminini;

Saygılarımla arz ederim....

Adı ve Soyadı :
Sınıf ve Rütbe :
Mail adresi      :

Bundan elli yıl  önce, 1951-53 yılları arasında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Toplum Bilim üzerine vermiş olduğu dersin “Toplumsal Kurumlar” bölümünde örgütün faydalarına ilişkin olarak Prof.Dr. MERAY:

“Eğer beş kişi, beş diğer oyuncuya karşı bir topu bir sepete geçirmeyi amaç edinmişse, bunların karmakarışık konuşmasından ziyade, planlı, sistemli bir şekilde hareket etmeleri amaçlarının gerçekleşmesi bakımından daha etkilidir. Basketbol tekniği işte bu amacın en etkili şekilde gerçekleştirilmesi için kurulmuştur.

Toplum içinde de ihtiyaçların tatmininde insanların örgütlü olarak hareket etmeleri, örgütsüz olarak hareket etmelerinden daha iyi sonuçlar verir. Yani örgüt, herhangi bir işi başarmak için etkili bir araçtır.

…tek olarak çalışan bir insanın bir günlük verimini (a) ile gösterirsek, örgütlü olarak çalışan 10 kişinin aynı zaman içindeki verimi 10 a değildir. Çünkü bu bir matematik sorunu değil, toplumsal bir sorundur. Bu verim dolayısiyle 10 a’dan çok fazla olur…” diyor.

Toplumsal Kurumlar “Mıknatıs Etkisi” Yapar…

Prof.Dr.MERAY Kurumsallaşmayı bir mıknatıs ile anlatmakta:

“Toplumsal örgütlerin hepsi olmasa bile pek çoğu bilinçli bir çabanın neticesidir…

Bir kâğıt parçası üzerine bir avuç çivi atsak, bu çiviler açık ve belli bir şekil meydana getirmezler. Fakat bu kâğıdın altına bir mıknatıs koyarsak, kâğıtta dağınık duran çiviler, mıknatısın görünmeyen şekli etrafında toplanırlar.

Bir toplumsal grubun üyeleri için de aynı şey geçerlidir… Nasıl mıknatıs  çivileri belli bir şekilde bir araya getiriyorsa, toplum üyelerinin müşterek arzuları da, örgütlenmeyi doğurmaktadır. İşte bu şekilde, insanın bazı temel ihtiyaçlarının tatmini için tesis edilmiş, örgütlenmiş usullerin, kuralların bütününe ‘toplumsal kurumlar’ adı verilmektedir.”

Türkiye’de örgütlenebilmek…

Örgütlenmek için öncelikle örgütlülüğün yukarıda da belirtilmiş olan faydalarının bilincinde olmak gerekiyor… Bilincinde olduktan sonra kanuni engellere rağmen örgütlenmeyi gerçekleştirmek gerekiyor… Daha geçen yıl olduğu üzere hakkını aramak için eylem yapan memurlar, “örgütlenme önündeki engeller kaldırılacaktır” savlarına rağmen, hükümetçe engellenmek istenip, iş bırakanlara yönelik olarak “haklarında yasal işlem yapılacaktır”, denilmedi mi? Buradan da anlaşılacağı üzere gücü elinde bulunduranların, bilinçli toplum söylemleri söylemden öteye geçememekte…

Yaşam içindeki sosyal, ekonomik, kültürel dengeyi sağlamakta büyük etkisi olan örgütler, dengeyi kendi lehine tutmak isteyenlere karşı mücadele vermekte, en işlevsel araç… Bu nedenle, gücü elinde bulunduranlar, sözlü olarak, gerektiğinde kamuoyu önünde örgütlenmeden yana olduklarını belirtseler de, uygulamalarda meydana getirilen engeller, aslında bilinçli, örgütlü toplum istemediklerine dair, kendilerini ele vermekte…

Üst düzey kamu personeli sistem tarafından gözetilirken; sendikalaşması ve dolayısıyla hak ve hukuklarının alınması, çıkarılacak olan yasal düzenlemelerin daha başında iken müdahale etme ve dengeyi sağlama hakkından yoksun bırakılmış olan alt düzey kamu personellerinin örgütsüzlüğü adaletsiz gelir dağılımı başta olmak üzere, maddi ve manevi hak kayıplarını da beraberinde getirmekte…

Türkiye’de, belki de en fazla maddi ve manevi hak kaybına uğrayan kamu personellerinden birini oluşturan silahlı kuvvetlerin zimmet, nöbet, eğitim, idari faaliyetler, terörle mücadele açısından ağır yükünü taşıyan astsubaylar, yıllardır haklarını alamamanın yanı sıra, kimi zaman öylesine yasal düzenlemeler yapılıyor ki, bir öncekine göre, durduk yere hak kaybına da uğramakta olduğunu da görebilmekteyiz…

Peki ama, neden hep astsubaylar hak kaybına uğruyor?

Yeterince yazılmış ve yazılmakta da olan ve silahlı kuvvetlerin halka açık olması sebebiyle, askerlik hizmetini ifa eden her Türk erkeğince de az-çok bilinmekte olan, astsubayın emeklilerinin yaşadığı sorunları, yazımızı uzun tutmamak adına, burada tekrar ele almaya gerek olmadığı kanaatindeyim…

Her Türk vatandaşının güvencesi, Çin, ABD, Hindistan, Kuzey Kore, Rusya, Güney Kore, Pakistan’dan sonra sayı olarak Dünya’nın 8’inci büyük ordusunun kara, deniz ve hava gücünün idaresine önemli katkılar sağlamış olan emekli astsubayın durumu, çalışan astsubayın geleceğini göstermesi bakımından bir gerçek olarak orta yerde durmaktadır!

Kişiye maddi katkı  sağlasa da, maddi durumdan ziyade, başta bilgi ve görgülerini arttırmak ve devleti temsil etmek için yurt dışında bulunmuş olan idarecilerce, dış ülkelerdeki astsubayın maddi ve şekli durumlarının yeterince incelenmediği, uygulamalardan anlaşılmaktadır. Şekli bir husus olan, AB ülkelerindeki astsubayların rütbesinin nerede olduğunu dahi bilmeyen bazı üst düzey idarecilerin olması ise doğrusu hayret vericidir…

Astsubayın yaşadıklarından, gördüklerinden kaynaklı olarak ruhundaki derin izlerin hayatını nasıl etkilediği tartışılarak ortak bir çözüme ulaşılması, beraberinde, çalışma hayatını da içeren sosyal hayatın daha düzgün işleyişi açısından önemlidir… Yılların ötelenmiş, birikmiş sorunlarına çözüm, elbette ki bir panelde elde edilemeyebilir… Fakat yola çıkılmış olunur ki o da yolun yarısını katetmek demektir…

Şimdiye kadar, sosyal ilişkiler, basın ve internet yoluyla dile getirilen hususlara Kurumsal nitelikte, bilimsel bir bakış sağlamak maksadıyla “Yeni Oluşum Grubu”nca konunun “Panel” düzeyinde tartışmaya açılması, son zamanlarda, Türkiye’de görülen en önemli bilimsel faaliyetlerden birini oluşturmaktadır! Türk toplumunun üyesi olan bir meslek grubunun emeklileri, meselelerini açık seçik olarak bir panelde masaya yatırmaktadır… Faaliyetin desteklenmesi, katkı sağlanması ve sürdürülmesi gereklidir. Paneli düzenleyenlere ve katılımcılara şimdiden başarı dileklerimizi yolluyoruz…

Orhan KAYA

Kaynak:

Prof.Seha L.MERAY, Toplum Bilim Üzerine, hil yayın, 1.basım, Ağustos 1982, Cağaloğlu, İstanbul, Sa.142-144


YENİ OLUŞUM GRUBU PANEL DAVETİ:

panel

  • TÜM EMEKLİ ASSUBAYLAR DAVETLİDİR!

Embarrassed_Man

Sorun çözme yeteneği yöneticiliğinin mihenk taşıdır. Sorunlar yöneticinin işinin sürekli bir parçasıdır. O yalnızca doğru bir çözüm bulma değil, insan faktörünü hesaba kattığı için başarılı olacak tek çözümü bulma gereksinimindedir. Ama ne yazık ki, insanlar bu konuyu sistematik bir yöntem ile ele almadıkları için genellikle görevi iyi yerine getirememektedirler. Oysa böyle yöntemler vardır.

Yönettiğiniz dernek-kurum- iş yeri vs. birimler dağınık ise kurulacak iletişim ve takip, sıcak ilişkiler, derneğe HAKİM OLMA  gibi çok lüzumlu  İŞLEVLERİ kapsayacak değişiklerle sağlanabilir. Siz yüze yakın TEMAD  şubelerinizi mevcut bu HANTAL yapınızla çözemiyorsanız ki öyle, o zaman genel merkez yönetsel yapınızı değiştirmeli, şekillendirmeli bu iletişim çağında. TÜM NOKTALARINIZA AYNI ANDA BİLGİ VE  GELİŞMELERİ duyurmalısınız.

TEMAD  GENEL MERKEZ BUGÜNE DEK BU YAPISI İLE SINIFTA KALMIŞTIR.

Aslında SUÇLU BİZİZ!...

ASLINDA SORUN BİZİZ!...

Konunun ana maddesi insan olduğundan 'insana nasıl bakmamız gerektiği penceresinden'; SEÇERKEN, ARKADAŞLIK EDERKEN AYNI ÇATI ALTINDA bulunur iken, kim kime nasıl bakıyor acaba?

  • LİDER, BAŞKAN SEÇMESİNİ BİLMİYORSAK...
  • BÜTÜNLEŞECEĞİMİZ YERDE, PARÇALARA BÖLÜNÜYORSAK..
  • ANKARA'da DİKMEN KAPISI'nda BİNLERİN OLMASI GEREKEN NOKTADA, İSTANBUL'un TAKSİM MEYDANI'nda, ANTALYA'nın MERKEZİ'nde, ŞURDA BURDA 50-60 KİŞİ İLE SES GELMESİNİ BEKLİYORSAK...
  • SEKİZ YILDA TEK KAZANIM ELDE EDEMEDEN O KOLTUKTA OTURAN TEMAD BAŞKAN VE YÖNETİM KURULLARINA İL BAŞKAN VE ŞUBE BAŞKANLARI; "BU İŞİ BECEREMİYORSUNUZ, GÜVEN VERMİYORSUNUZ, SİZLERLE OLMUYOR"  DEMİYOR, DİYEMİYOR İSE...
  • MERKEZ DAHİL YÜZE YAKIN ŞUBESİ OLAN TEMAD NOKTALARI HÂLÂ KİRADA İSE MAL SAHİBİ OLAMAMIŞ İSE..

SORUN BİZİZ!...SUÇLU BİZİZ!...

ON KİŞİDEN BİRİ TEMAD'a ÜYE, DİĞER DOKUZ KİŞİ BURNUMUZUN DİBİNDE, SOKAKLARDA VE O İNSANLARLA YÜZ YÜZE İSEK..

SORUN BİZİZ!...SUÇLU BİZİZ!...

Birileri bu sınıf için kafa yorarken, koskaca İzmir'de üst salona 60 kişi toplarken, alt katta yüz-yüzelli insan taş, kagıt oynuyor ve üst kata ilgi göstermiyor ise, ANA SORUNUN İNSAN VE BİZ OLDUĞU gerçeği, TOKAT gibi karşımızdadır!

HEP  İFADE EDERİZ; SESSİZ ÇOGUNLUK, ÜMİTSİZLİK GÖMLEĞİNİ HÂLÂ ÜZERİNDEN çıkarmayanlar, yüz lira lafı ile dahi o günlerde sitelerde tıklama rakamlarına baktığımızda İŞTE BİZ BUYUZ demiyor muyuz?

DİZİLER, PİSLİK TV PROGRAMLARI... Adaletin terazisinin şaşıp da "A BAKIN ŞURADA ASSUBAYLAR DA VARDI YAHU HADİ ONLARA DA VERELİM" diye bekleyenler. çok daha beklersiniz çok!... BEYİNLER YIKANIRKEN, UYUŞTURULURKEN, GERÇEKLERİ GÖRMEMİZ ENGELLENMEKTEDİR. UYANIN, UYANDIRIN, SUSMAYIN, KONUŞUN, ŞİKAYET EDİN, HAKKINIZI FİZANDA DA OLSA ARAYIN.

"EYLEM, EYLEM" DİYE BİR TARAFIMIZI YIRTARKEN, BAŞKANIMIZIN HÂLÂ AYAĞINDAN POSTALLARI ÇIKARMAMASI UTANÇTIR?

BU YÜZYILDA SINIFLAR ARASINDA TAM BİR SINIFSAL MÜCADELE GÖRÜLMEKTEDİR. Ne yazık ki böyle bir dönemde bazı sınıflar bizleri sollayıp gecerken, ARIZA YAPMIŞ, MİSYONUNU TAMAMLAMIŞ, HÂLÂ İNATLA O KOLTUĞU İŞGAL EDEN  BİR BAŞKANIMIZ VAR!

NE YAPARSA, İNSAN YAPAR.
  • Şirketler için insan; aklı çelinecek, bir malı almaya yönlendirilecek bir potansiyel alıcıdır.
  • Borsacılar için insan; bir alıcı, bir satıcıdır.
  • Dinler açısından insan; o yaratılmış kuldur.
  • Totaliter rejimler için insan; sürüden biridir.
  • Doktorların çoğu için insan; bir hastadır, bir vakadır.
  • Yargıçlar ve savcılar içinse insan; sanık, mağdur veya tanıktır.
  • Askerler için insan; bir erdir. Ölmeye ve öldürmeye elverişli bir makinedir.
  • Mezar kazıcıları için insan; bir mevtadır.
  • Televizyoncular için insan; rating birimidir.
  • Gazeteciler için insan; bir haber kaynağıdır.
  • Futbol takımları için insan; bir taraftardır.
  • Fahişeler için her insan; bir müşteridir.
  • Futbolcular için insan; topa vuran bir aygıttır. (nurullah aydından bir bölüm)

İNSANCA BİR BAKIŞ AÇISI, İÇİNDE İNSANİ DUYGULAR OLAN VARLIKLARIN BAKIŞ PENCERELERİNDE GÖZLENİR...

SAYGILARIMLA.

ATİLLA ABAYLI
İZMİR/KARŞIYAKA

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ