Değerli arkadaşlarım
Demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile işlemediği sistemlerde imtiyazlıların egemenliği vardır; bunlar rahat edebilmek, halkın tepkisini almamak için önce ezilenler birbirine düşman edilir,sonra milliyetçilik ve dini duygularla gaz verilerek durum kurtarılır.
Yıllardır sağır sultana duyurduğumuz adaletsizlikleri ne yazık ki kurumumuza yeterince duyuramamış olmalıyız ki bizlere söz verilen iyileştirmeler yerine subaylarımıza yeni haklar sağlanması, son kararname ile assubayların adeta yok sayılması bardağı taşıran son damla oldu.
Kurumlarına saygılarından ve bizlerin sürekli itidal ve sükunet tavsiye ettiğimiz görevdeki arkadaşlarımız da dahil sosyal medyada yaşanan BU KADARINA DA PES çağrısı ile basının haksızlıklarımızı TEMAD vasıtası ile duyurması üzerine Genelkurmay bu haksızlıkların önlenmesi için tekliflerimiz daha da ısrarla takip edilecektir açıklaması yerine ne yazık ki suçlandığımız bir basın açıklaması ile bir kez daha hayal kırıklığına uğratıldık.
Assubaylığın en yüksek rütbesi Kıdemli Başçavuş’luktur; temsil tazminatının dereceye bakılmaksızın bu rütbedeki personele verilmemesi halinde 1'inci dereceden emekli olanlarla 2. ve 3'üncü dereceden emekli olan Kd.Başçavuşlar arasındaki makas daha da açılarak personel arasındaki dayanışmanın yok edilmesi isteniyorsa bu sadece ve sadece TSK düşmanlarının işine yarayacaktır; subayların (General,amiral hariç) en yüksek rütbesi olan albaylar dışında bu tazminat yarbaylara da veriliyorsa o zaman tüm kıdemli başçavuşlar bu tazminattan yararlanmalıdır.
Hiyerarşi tüm kamu ve özel kuruluşlarda gereklidir, bizim hiyerarşiye itirazımız olamaz ama haksızlıkları üstelik diğer kamu kuruluşları ve dünya ordularında uygulanmayan statü ile özlük haklarının karıştırılması ile yapılan adaletsizlikler mazur gösterilip yok sayılamaz...
657 Sayılı Devlet Memurları yasasıyla lise ve dengi okul mezunu memurlara 1984 yılında sağlanan 1'inci dereceye yükselme hakkı assubaylara tanınmış olsaydı ön yargılarla bir ızdırap olan görev koşulları nedeniyle erken emekliliğini isteyenler bu dereceye ulaşıncaya kadar görevde kalırlardı, yine aynı şekildi sınıf öğretmenlerine sağlanan ön lisans hakkı ve ardından okulların fakülte düzeyine getirilmesi her kuruma örnek olan TSK öğretmenlerden 20 yıl sonra uygulanmasaydı bugün bazı sorunlar olmayacaktı...
Hiçbir kurumda hiyerarşi ve statü ileriye sürülerek bir sınıfın diğer sınıfa tahakkümü kabul edilemezken mazisi yüz yıllara dayanan ordumuzda subayın çiftlik ağası, assubayın maraba gibi görülmesi ceza, sicil, tayin baskısı ile disiplinin sağlanmayacağını kurmaylarımız bilmesine rağmen bu zihniyetin devam etmesi bugünlere gelmemize neden olmuştur.
Biz,sadece adaletin sağlanmasını,uğratıldığımız haksızlıkların giderilmesini istiyoruz. Gerçeği yansıtmayan böyle bir açıklama Genelkurmay’a yakışıyor mu?..
Umarım adalet ve sağduyu galip gelerek haklı taleplerimize çözüm bulunur .Saygılarımla.
Muhtıralarla ünlü Türk Silahlı Kuvvetleri 4 Mayıs 2012 tarihinde kendisi için ölmeye yemin etmiş ve sadakatini teri, kanı ve canı ile ispatlamış en temel personeli assubaylara muhtıra verdi.
Muhtırada özetle bazı basın yayın organlarında muvazzaf ve emekli assubayların özlük hakları hakkında doğru olmayan haber ve yorumların yer aldığı bildirilerek, "dünyanın diğer ordularında olduğu gibi TSK'de de statülerin görev ve sorumlulukları mevzuat ile belirlenmiş, personelin hiyerarşik bir emir komuta içersinde buna göre görev yaptığı büyük bir kurumdur" denilmiştir.
Statü hukukuna dayalı görev bölümünde; subay, astsubay, sivil memur, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli er, erbaş ve er şeklinde oluşturulmuş buna uygun olarak sorumluluk ve yetkiler paylaştırılmıştır. Bu statülerden birine talep etmek, aranan kriterlere bağlı olarak kişilerin kendi tercihidir. Benzer yapılar 'resmi veya özel' diğer kurum ve kuruluşlarda da mevcuttur. "Bu açıdan, birbiri ile kısaylanamayacak statü, görev ve sorumlulukları nedeniyle personelin sahip olduğu bazı hak ve yetkilerin, eşitsizlik veya adaletsizlik olarak değerlendirilmesi asker ve sivil kurum ve kuruluşların doğasına aykırıdır" denilerek özlük haklarına yönelik iyileştirmeler hakkında yapılan çalışmalardan örnekler verilmiştir. En önemlisi TEMAD ‘ın kamuoyunu gerçek dışı ve yanlış bilgilendirdiği, kuruluş amacına aykırı muvazzaf personeli tahrik etmeye yönelik girişimlerde bulunduğunun ESEFLE! izlenmekte olduğunu belirtmişlerdir.
BİZLER DE BU AÇIKLAMAYI ESEFLE İZLEYİP BU TSK İÇİN AKITTIĞIMIZ TERİ VE KANI BİR KEZ DAHA SORGULAMA DURUMUNDA KALDIK!Assubaylar STATÜ’ye karşı değillerdir. STATÜ kişinin toplumsal yapıdaki yeri ve yetkisini belirler. Bizlerin statü ile ilgili temel talebimiz yok. Hiç bir assubay "bizi alay komutanı yapın" demiyor. Bize insan gibi davranın yeter! Açıklamanızda belirttiğiniz gibi; bir aile olduğumuzu, birbirimize bağlı olduğumuzu hissetmek istiyoruz. Bunun için, bize ön yargılarınızla yaptığınız haksızlıklara son verin!
Her kurum personelini koruyup kollarken, onların başarısını takdir edip ödüllendirirken, TSK'nin personeli arasında ayırım yapması ordumuzda sevgisizlik sarmaşığının her geçen gün büyümesine neden olmaktadır.
Genelkurmayın sayın kurmay subayları, örnek verdikleri gibi, diğer ordulardaki astsubay statülerini, özlük haklarını zahmet edip incelesinler. Muz cumhuriyetleri dahil hiç bir ordu subayı kendisinin en yakın yardımcısını beyaz köle gibi görüp, ona her fırsatta değersiz olduğunu hissettirmez! Subaylarını NATO ordusu subaylarından bir gömlek üstün tutabilmek için milyon dolarlarla yatırımlar yapan TSK, assubaylarından NATO orduları assubaylarının standardını esirgemektedir!
Kölelerin ülkelerine devlet ve genelkurmay başkanı olduğu bir dünyada, assubaylarına sosyal, ekonomik ve insani haksızlıklar yapan bir ordu görevli personelinin moral ve motivasyonunu, emekli personelinin ise saygı ve aidiyet duygusunu sağlayamaz!
Bu gerçekleri görerek, Genelkurmay’ın "assubaylarımızın haklı taleplerini karşılamak, sorunlarını ilk elden dinlemek üzere şu tarihte muvazzaf ve emekli personel ile geniş katılımlı bir toplantı yapılacaktır" açıklaması beklerken, yerine bu basın açıklaması bizleri hayal kırıklığına uğratmıştır!
Bizler artık “Kol kırılır yen içinde kalır” diyerek kanadımızın da kırılmasına izin vermeyeceğiz. Genelkurmay Başkanlığı ordumuzun büyüklüğüne yakışır bir şekilde bizim adalet, eşitlik ve insan onuruna saygı taleplerimizi karşılamasını bekliyoruz.
Saygılarımla.
Sosyal medya aracılığıyla bir halk hareketi başlatılabileceği bana imkânsız gibi gelirdi. Bu yüzden Arap Baharı Olaylarına hep şüpheyle yaklaştım. Yabancı parmaklar aradım. Yani Twitter’den, Facebook’tan devrim yapılabilirdi ha? Olmaz öyle şey diyordum içimden. Akıl alacak iş değil.
Bir gün bir de baktım, “Bu Kadarına da PES Diyen Assubaylar” Türkiye’yi sarsıyor. Gündeme oturmuş. Şimdiye değin assubayları ve sorunlarını görmezden gelen medya, bu grubu, bu hareketi ve assubayların sorunlarını alabildiğine tartışıyor. Sonra mı? Sonrası Türkiye’ye özgü olağan şeyler. Türk Subay Kuvvetleri Komutanı, durumu bir muhtıra ile zaptu rapt altına almaya çalışıyor. Tam da bir diktatörlükte görülecek söylemle… Fakat aması var. Amasını burada anlatacağız. Susmayacağız. Susturulmayacağız.
Bu Kadarına PES Diyen Assubaylar’ı can-ı gönülden kutluyorum. Öncelikle bunu peşin peşin söyleyeyim. Çünkü onlar bu ülkede bir ilki başardılar. Tıpkı 1970 ve 1975 eylemlerinde Assubaylar ve Eşlerinin yaptığı gibi Tabuları yıktılar. Türkiye’ye koca bir devrim sundular. Camdan sarayların süslü balkonlarından halkçıyız, demokrasi aşığıyız diye sallayıp duranlara, “Hadi Ordan!” dediler. Sosyal Medya aracılığıyla gerçek bir halk hareketini Türkiye’ye bağışladılar. Yürekleri hoplattılar. Gündeme heyecan kattılar. Saltanatçı kafalara, saltanatı için Atatürk’ü ve devrimlerini araç olarak kullanan kafalara “Aloo, nasıl oluyor da Atatürk’e karşı Atatürkçülüğü kullanıyorsunuz?” dediler…
Hani Atatürk ilkeleri içinde bir halkçılık ilkesi vardı ya, onu anımsattılar. Ne diyordu Halkçılık ilkesi, bir anımsayalım.
"Bizim için insanlar yasa önünde tamamen eşit muamele görmek zorundadır. Sınıf, aile, fert arasında bir ayrım yapılamaz. Biz, Türkiye halkını çeşitli sınıflardan oluşan bir bütün olarak değil, sosyal yaşamın gereksinimlerine göre çeşitli mesleklere sahip olan bir toplum olarak görmekteyiz. Halkçılık, vatandaşlar arasında iş bölümü ve dayanışmayı öngörür. Sınıflaşmayı ve kast sistemini değil. Atatürk’ün halkçılık ilkesinden anlaşılan; toplumda hiçbir kimseye, zümreye ya da herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır.”
Peki, onlar bu ilkeye rağmen bizi nasıl gördüler? Meşhur muhtıranın satırlarından okuyoruz nasılsa. Sadece süslü kelimelerle üstünü örtmeye çalışmışlar. Ne demişler? “Statü hukukuna dayalı olarak; birbiri ile kıyaslanamayacak statü, görev ve sorumlulukları nedeniyle personelin sahip olduğu bazı hak ve yetkilerin eşitsizlik veya adaletsizlik olarak nitelendirilmesi asker ve sivil kurum ve kuruluşların doğasına aykırıdır.” Bu cümlenin Türkçe mealini açalım biraz ve gerçeği görelim.
Genelkurmay diyor ki, arkadaş ben orduda statü hukukunu geçerli kıldım. Yani her türlü hak ve hukukta, adalette, eşitlik prensibini ve Atatürk’ün halkçılığını geçersiz kıldım. Kışlalarımda alın teri ve emeğe göre ücret ve hak belirlenmez. Rütbeye, makama ve püsküle göre belirlenir. Kim daha çok püsküllüyse, o daha fazlasını alır.
Siz assubaylar, halksınız, biz ise statüko gereği; asil ve soyluyuz. Bu ülkenin has evlatlarıyız. Egemen olanız. Siz bir, bilemedin iki sene okuyor ve göreve başlıyorsunuz. Size fazla şey öğretmiyoruz. Sadece işini iyi yapacak birer emekçisiniz. Canımız isterse sizi bugün sokağa salar, yerinize aç, açık ve işsizlerden tomarla adam buluruz. Bu ülkede sizin aldığınız maaşa ve haklara koşa koşa gelecek bir sürü vatan evladı var. Amaaaa biz öyle değiliz. Biz subaylar, özen ve itina ile yetiştiriliyoruz. Biz, en az dört sene çok özel eğitim görüyor ve bu vatanı koruyup kollamayı öğreniyoruz. Bu vatanın gerçek sahibinin biz olduğunu öğreniyoruz. Biz büyük komutanlarız. Siz assubaylar ve hâttâ Türkiye halkı ise bizim emir ve komutamız altındasınız. Hak ve hukuk bizden sorulur. Biz neyi ne kadar uygun görürsek o! Biz istedik mi……falan filan…
Anlayacağınız, açık ve net bir şekilde Atatürkçülüğe ihaneti ortaya koyuyor bu muhtıra. Hani çok sıkı Atatürkçüydüler? Her şey meydanda! Başka söze gerek var mı?
Eski Yunan Efsanelerini bilirsiniz. Hani Tanrı Zeus vardı. Poseidon, Afrodit, Apollon. Sonra Titanlar falan. Eğer az buçuk bu mitleri okuduysanız, bu tanrıların en görkemlisinin Zeus olduğunu bilirsiniz. Tanrıların kralıdır o. Olimpos Dağı’nın zirvelerinde yaşar. Fakat tüm görkemine, tüm ihtişamına rağmen, çoğu zaman yeryüzüne iner ve insanoğlu ne yapıyor diye sorar soruşturur. Halkının arasına karışır ve tanrılara dua ediliyor mu, sunu veriliyor mu diye kontrol eder. Eğer bunlar olmuyorsa, sebebini araştırır ve çözüm bulur. Gerektiğinde insan kullarına yardımcı olur.
Oysa bizim ülkede kendisini ihtişamlı tanrı kılanlar ya da öyle sananlar hiç mi hiç zümrelerinin sorunlarına, dertlerine bakmazlar. Kendi saltanat ve keyifleri için ne mümkünse yaparlar. Emekli bile olsalar devletin saltanat kayığından inmezler. Tutuklamalarda görüyoruz. Emekli bilmem kim general evinden alınmış. Efendim evi nerdeymiş? Bilmem ne lojmanlarında! Yahu bu adam emekli değil mi? Ne işi var lojmanda? Devlet için çok çalıştı ya, ölünceye kadar yiyecek. Dahası var, makam arabası var efendim. Koruması var, emir subayı, assubayı var, ona tahsis edilmiş ödenekler var. Kısacası saltanat ölünceye kadar hüküm sürüyor efendim. Çapariz veren mi oldu? Darbeler bugünler için efendim. Saltanatı garantiye almak için!
Ne diyelim, “Yiyin efendiler yiyin, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin! Bu memleket sizin!”
Muhtıraya giden ilginç süreci bir inceleyelim isterseniz. Emekli Assubaylar Derneği’nin yeni yönetimi gerek hükümetle ve gerekse Genelkurmay yetkilileri ile bir dizi görüşme yapmıştı. Umut dolu haberler almıştı ve assubayların bazı sorunlarının giderileceğine dair bir beklentiye girilmişti. Assubayların birtakım özlük hakları ve sosyal sorunları düzeltilecekti yani. Bu haber çeşitli kanallardan bana da ulaştı. Fakat ben, “Bu işte bir yanlışlık var, yine bizi avutuyor, kandırıyorlar. Görmeden inanmam. İnsanları bu havaya sokmayın.” Diye karşılık verdim muhataplarıma.
Derken, Genelkurmayın ve hükümetin ortaklaşa hazırladığı gecikmiş “1 Nisan Şakası” pat diye ortaya çıktı. Evet, ortada bir iyileştirme vardı ama kime? Yine Türk Subay Kuvvetleri personeline! Göstermelik olsun diye, sırf göz boyama amaçlı, yaklaşık yüz civarında bir assubay kesimini de kapsıyordu. Herhalde sus payı olmalı.
Assubaylar kendileri ile ilgili somut bir iyileştirme beklerken, 9 Nisan 2012 tarihli Bakanlar Kurulu Karanamesi ile yürürlüğe giren “2012 Yılı Askeri personel Yan Ödeme Kararnamesi” çıkartılmıştı. Bu kararnameye göre özlük hakları konusunda çok mağdur durumda bulunan ve nerdeyse açlıkla tokluk sınırı arasında yaşayan (!) kurmay subaylarımıza ve KOMKARSU gören subaylarımız ile diğer komutan ve muharip subaylarımıza gayet cüzi (!) miktarda iyileştirmeler yapılıyordu. İşçi Mehmet’in asgari ücretini gramla ölçenler, memurun zam oranını kuyumcu terazisiyle ölçüp biçenler ne hikmetse sermayeye muhteşem teşvik paketleri açıyor, subaylarına bonkör davranıyor ve Adalet ile Kalkınma hususunda tarih yazıyordu.
Oysa ordunun emekçilerinin pek çoğu onlara oy vermişti. Lojmanlardan bile hükümet partisi çıkmıştı. Bu oyları generaller ve subaylar vermemişti ya. Onların diktasına karşı direnen ve AK Partide umut gören insanlar vermişti. 2002 yılından bu yana umutla kendilerine uzanacak adalet ve kalkınma elini bekliyorlardı. Ne yazık ki defalarca fos çıktı.
Üstelik Maliye Bakanı durumu gayet net özetledi, Fatih Altaylı sordu, o cevapladı: “Biz sadece kurmay subaylara zam yaptık!”
Radikal Gazetesinden Cüneyt Özdemir, sesimizi ilk duyanlardan. Bizi anlayan ve anlatanlardan. Durumumuzu çok güzel özetlemiş. Görevdeki assubaylar zaten seslerini çıkartamıyorlar. Emekliler de internet üzerinden hak mücadelesi verme çabasındalar. Lakin seslerini pek kimse duymak istemiyor. Duyurmuyor. Çünkü herkes ne hükümetin tekerine ne de genelkurmayın tekerine çomak sokmak istemiyor. Fakat bu kez assubaylar öyle bir şey yaptılar ki…
“Oysa çağımızın yeni mecrası sosyal medya ile assubaylar seslerini hem basına hem de kamuoyuna öyle bir duyurdular ki sonunda Genelkurmay’daki orgeneraller bile sessizliklerini bozup bir açıklama yapmak zorunda kaldılar.”
Haksızlıklara isyan hareketi önce Facebook’ta küçük bir grup hareketiyle başladı. Grup kısa sürede on binleri aştı. Twitter’e de aktı. Mazlumların çığlığı oldu. Her yerden ses geldi, katılım arttı. Türkiye, deyim yerindeyse, yüz binlerin sesiyle sarsıldı. Haksızlıklar artık her yerde konuşuluyordu.
Birden televizyon kanallarının saygın konuğu olduk. Haber bültenlerinde sorunlarımız konuşuldu. Gazeteler ve yazarlar bizi duymaya başladı. İnsanlar bizi anlamaya, empati kurmaya ve konuşup tartışmaya başladı. Emekçi kesimlerden destek geldi. Emekçi Polis kardeşlerimiz bize omuz verdi. Facebook’ta grup kuran Polis Memurları Dayanışma Grubu, aynen şöyle seslendi:
“Helal Olsun. Bizim kendi kendimize sızlanmaktan öte yapamadığımızı assubaylar yaptı. Sorunlarına sahip çıkmayı başaran assubaylarımızın haklı davalarına bizler de destek veriyoruz!”
Sevgili Polis kardeşlerimiz, saltanata karşı açtığımız bu cephede birimizin zaferi, hepimizin zaferidir. Hep birlikte tabuları yıkacağız. Zaferimiz emin olun ki, sizin de zaferiniz olacaktır. Desteğinizi, yüreğinizi bizden esirgemeyin. Biz tüm emekçi kesim için mücadele ediyoruz.
Emekli Assubaylar Derneği, yine kaymak tabakaya zam yapıldığını görünce aşamalı bir plan oluşturup harekete geçti. Emekli Assubaylar Güç Birliği Platformu onlara sonsuz desteğini sundu.
Önce Aydınlık Gazetesinde bir yazı dizisi kamuoyuna sunuldu. “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İşçisi, Öğretmeni, Lideri ve Komutanı Assubaylar; Üvey Evlat Değiliz, Ordunun Belkemiğiyiz!” diyerek sorunlar tartışmaya açıldı.
Aslında Aydınlık gazetesinin politik olarak hangi görüşten olduğunu biliyorduk ve tereddütlerimiz vardı. Fakat bize sesimizi duyurma fırsatı veren etkili bir medya bulmuşken fırsatı değerlendirmek lazımdı. Yani bu politik bir tercih değildi. Emek ve ekmek kavgası verenler politikayı ikinci planda tutarlar. Zaman Gazetesi ya da Türkiye Gazetesi bize kapılarını açtı da geri mi çevirdik?
Taraflı ve tarafsız her medya kurumuna aynı mesafedeyiz. Bizim davamız emek davası. Ekmek kavgası. Saltanata karşı, tabulara karşı halkın ve hakkın davası!
Hatırlarsınız, 27 Nisan e-muhtırası verildiğinde, Başbakan R. Tayyip Erdoğan dik duruşunu bozmamış ve darbeci zihniyete hak ettiği okkalı bir tokat indirmişti. TEMAD Başkanı Ahmet Keser de tıpkı Başbakan Erdoğan gibi soğukkanlılıkla hareket etti. Dik duruşunu bozmadı. Arkasına aldığı on binlerin desteğiyle haykırdı:
“Görevdeki assubayları biz değil, Genelkurmay ve yaptığı haksız, adaletsiz uygulamalar tahrik etmektedir. Dünyanın hiçbir ordusunda olmayan ayrımcı uygulamalar Türk Silahlı Kuvvetleri’nde mevcuttur. Jay jay Okocha’yı sevdikleri kadar assubayları sevebilselerdi, bunların hiçbiri olmayacaktı!”
Tam bir sendika lideri gibiydi ki, zaten Genelkurmay’ı şaşırtan da bu durumdu. Öyle ya zamanında OYAK mahkemeye verildiğinde, OYAK’ın sivil paşası Coşkun Ulusoy da bu durumu dile getirmiş, “Emekli assubaylar, anılarını yâd etsin” demişti. Bu muhtıra da mealen böyle söylüyor:
“TEMAD, derneğin kuruluş amaç ve çalışma alanının tamamen dışında. Muvazzaf personelimizi tahrik etmeye yönelik girişimlerde bulunduğu esefle izlenmektedir.”
Hani insanın aklından geçiyor, tamam bir muhtıra yayınlayacaksın ama…
Kime bu muhtıra? Kendi çocuklarına. Hani şimdiye kadar hep üvey tutmuş, sümüklü yetimler gibi muamele etmiş olsan da bunlar senin çocukların.
Yarın muhtıra medyaya düştüğünde, kim ne diyecek, ele güne rezil olmaz mıyız diye sormazlar mı adama? Aaa bakın eskiden halka muhtıra veriyorlardı, şimdi kendi evlatlarına ham yapıyorlar demezler mi? Koskoca Genelkurmay karargâhında bir aklı evvel kurmay düşünemedi mi bunu?
Bakın zaten siz daha muhtırayı yayınlamadan, Sayın Fatih Altaylı, taşı gediğine koydu bile:
“Genelkurmay başkanlarının özel hayatları ve aileleri, CD’ler halinde mahkemelerde konuşuluyor. Ve dünyanın en disiplinli ordusunun assubayları, her gün binlerce, on binlerce mail’le hak aramaya çalışıyorlar. Allah aşkına söyler misiniz, dünyanın en disiplinli ordusu cümlesini okurken gülerek boğulmanın eşiğinden dönmekte haksız mıyım?”
Muhtemelen assubaylara verilen son muhtırayı da gören Fatih Altaylı, şu an gülmekten komaya girmiş olmalıdır. Çünkü dünyanın hiçbir ordusunda böyle bir komedi yaşanmaz!
Yahu derler adama, karargâhın orada, dernek bir adım ötende. Bu muhtırayı vermeden önce gidip bir sohbet edemediniz mi? Bir yanlışlık oldu, sizin hakkınız, hukukunuz için de çalışıyoruz diyemediniz mi?
Efendim belirtelim, diyemiyorlar. Çünkü cezalar, azarlar peşin. Umutlar taksit taksit. Çünkü her gün kapılarına gelen Dernek Başkanını artık ceklerle caklarla avutamıyorlar. Bıçak kemiğe dayandı.
Zaten muhtıraya da bir göz atarsanız görürsünüz, üstünde çalışıldığı söylenen şeyler, çoook uzun yıllardır söylenen ama yapılmayan şeyler. Bir avutma taktiği yani.
Burası Türk Silahlı Kuvvetleri değil efendim, Türk Subay Kuvvetleri! Azar peşin, hapis peşin, fırça ve ceza peşin…
Vaatler batık Yunanistan'ın devlet tahvili gibi. Çooook uzun vadeli!
Vah Genelkurmayım vah. Vah ki ne vah!
Ne hallere düşürdüler seni. Rezil kepaze ettiler cümle aleme.
Bence tüm assubaylar Genelkurmay Karagahı için yepyeni bir kampanya başlatmalı.
Hani şu meşhur bir romanımız var ya, ondan gönderilmeli karargâha, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın o güzide romanı :“Saatleri Ayarlama Enstitüsü!” efendim.
Ve karargâhın tüm saatleri, tüm takvimleri kaldığı 1940’lı yıllardan, yeni milenyuma ayarlanmalı. İnsanın insan olduğu, hak ve adaletin eşit birer birey olma esasına göre dağıtıldığı çağa! Emek ve alın terinin statükolarla, ayrıcalıklarla gasp edilmediği çağa!
Diyorlar ki, TEMAD, görevdeki assubayları tahrik ediyormuş. Hani asıl söylemek istedikleri şu, tıpkı Nazım Hikmet’in Donanma Davası hesabı, ordu içinde huzursuzluk yaratıyorlar, isyana teşvik ediyorlar diyecekler de dilleri varmıyor.
Oysa cümle alem bilir ki, haksızlıkta, adaletsizlikte ve zulümde sınır tanımayanlar hep başkalarını suçlamayı tercih ederler. Oysa bir hareketi tetikleyen ve başlatan şey, zalimlerin kendi zalimane tutum ve davranışlarıdır. Suçlu asla mağdurlar değildir. Zalimler, haksızlıkta, adaletsizlikte coştukça, öyle bir an gelir ki, insaf çizgisini aşar. İsyanlar saklı tutulduğu yüreklerden dışarıya sızar ve günışığına kavuşur. Alabildiğince haykırır ve hakkını ister. İşte olan budur.
Assubayların Onur Mücadelesi’nin gürleyen sesi Ersen Gürpınar, bakın bunu ne derece sade ve anlaşılır vurguluyor:
“Yıllarca ön yargılarla tahakküme varan haksızlıkları yazmakla bitiremeyiz. Biz, kurumumuza ve ettiğimiz yemine sadığız. Kurumları, haksızlıkları yazanlar değil, yapanlar yıpratır!”
Başka söze ne hacet!
Bu muhtıra acemice ve düşünülmeden verilmiş bir muhtıradır. Sonunun nereye varacağı hesaplanmadan, anlık bir öfkeyle kaleme alınmıştır. Herkesin bildiği malum şeyleri ilan etmekten öte bir işlevi yoktur. Fakat daha da anlamlısı, mazisi şanla ve şerefle dolu bir koca kurumsal kimliğin intihara sürüklenişidir. Kirletilmesidir. Çok acı olan, vahim olan budur.
Bakın Genelkurmay Karargâhı, hangi malum durumları tasdik edip onaylıyor:
Biliyorsunuz, bizim medyamız öyle kolay kolay her harekete sahip çıkmaz. Sahiden bir şeyleri başarmış olmanız gerekir. Haklı olmanız ya da mazlum olmanız yeterli değildir. Sesinizin olabildiğince gür çıkması gerekir. Yeri göğü inletmeniz gerekir ki, sizi duyabilsinler.
İşte bu kez öyle oldu ve tanıdık simalar haricinde de bizi duyanlar, bizi yazanlar ve bizi konuşturanlar oldu. İsterseniz neler demişler, nasıl demişler ona bir bakalım:
Bugün Gazetesi/ Adem Yavuz Arslan:Özellikle son düzenleme ile kurmay subaylara ve generallere ek iyileştirmelerin yapılması tepkiyi artırdı. Kast sisteminden ciddi şikâyet var.
TV8 Kanalı/Haber Aktif Programı/Gökmen Karadağ: TEMAD İstanbul İl Başkanı Ahmet Atik’i konuk etti. Atik, programda oldukça tutuk kaldı ama yine de bir şeyler söylemeyi başardı. “Başbakan Erdoğan bizi bir buçuk saat dinledi, hak verdi ama icraat göremedik.”
Erkan Tan’la Başkent’ten Programı: İki Dudak Arası mesaiye Hayır! Zahmette En Öndeyiz. Nimete Gelince, Siz Biraz Durun Diyorlar!
Milliyet Gazetesi: Astsubayların “Sosyal Medya Savaşı”. Bu Kadarına PES Diyen Assubaylar, “TSK tarihinde ilk kez bu kadar assubayın bir araya gelmiş olması, astsubay camiasına yapılan haksızlığın somut olarak ortaya çıktığının bir göstergesidir” diyerek durumlarını ve mücadelelerini anlatıyorlar.
Aydınlık Gazetesi: Hareket öncesinden başlattığı yazı dizilerini mektupları da yayınlayarak sürdürdü.”Üvey Evlat Değiliz, Ordunun Belkemiğiyiz!”
NTV Haber Kanalı ve Vatan Gazetesi: Şehit Cenazelerimiz Bile Farklı Yerden kaldırılmaktadır. Statüko ruhumuza işledi.
Sabah Gazetesi/Nazlı Ilıcak: Yıllarca uğradıkları haksızlığın yükünü taşıyorlar ama “Pes” demediler. Onlar TSK bünyesinde İkinci Sınıf Vatandaş.
Radikal Gazetesi: Astsubay “PES” Hareketi. Sosyal Ağlarda Sıkıntılarını Yüz Binlere Duyurdular.
Star TV Ana Haber Bülteni: Yeniçeri değiliz, hakkımızı İstiyoruz. Genelkurmay Kışkırtıyor, Biz Kontrol Etmeye Çalışıyoruz. İnsanların Sokaklara Dökülmesini mi İstiyorlar?
Star Gazetesi/Ergun Babahan: Adalet Talebinden tahrik Olan Bir Ordu. Astsubaylar Direnin!
Taraf Gazetesi Yazarı Emre Uslu/ Kişisel Blog’undan: Astsubaylara Üvey Evlat Muamelesi yapmayın Yeter! Herkes Astsubayların Sesini Duymalı.
Habertürk Kanalı/ Gün Ortası Programı/ Didem Arslan Yılmaz:Bir Kişiye Dokuz Kuruş, Dokuz Kişiye Bir Kuruş! İşte TSK’nın Adaleti.
Daha pek çok yerel ve ulusal medya kuruluşu ve yazarı konuya oldukça geniş şekilde yer verdi. Burada sadece kısa bir özet geçmeye çalıştım. Bize cesaret ve umut veren tüm yürekli insanlara selam olsun.
Umur Talu, koca yürekli adam. Onun yazılarını, yorumlarını okuduğum zaman aklıma hep Nazım Hikmet’in sesi gelir. O'nda Nazım’ın ruhunu bulurum. Neden mi diyeceksiniz, söyleyeyim. Nazım aslında soylu ve asil bir ailenin çocuğudur. Fakat yüreğini halkına vermiştir. Soyluluğu, paşa torunu olmanın asaletini bir çırpıda kenara itip, yüreğinin sesine yönelmiştir. Tıpkı bir Anadolu dervişi gibi, yoktan var etmeyi seçmiştir. İdealleri uğruna, halkı için acılara, zulümlere ve çilelere göğüs germiştir.
İşte Umur Talu da onun gibi bir koca memleket adamı. Soyuna sopuna baktığınızda diyorsunuz ki, yahu bu adamın derdi ne? Gidip ağustos böceği gibi şen şakrak şarkılar söylese ya. Niye başına iş alıp duruyor. Her şeyi var adamın.
Fakat gönlünü gerçek anlamda halkına, insanına kaptıran yiğit adamlar böyle oluyor işte. Her şeyi bir kenara bırakıp mazlumlar için savaşabiliyor. İnsan onuru için kalemini kılıç gibi sallayabiliyor. Andıçlanıyor, kara listelere alınıyor, ölüm tehditleri alıyor ama yılmıyor. Bakıyorsunuz Hrant için yazıyor, bakıyorsunuz uzman çavuşlar için. Polis için, öğretmen için, askeri öğrenciler için… Herkesi ortak bir paydada buluşturuyor. Onun bellediği öyle kutsal değerler var ki, saygı duyuyor, şapka çıkartıyorsunuz. İnsan olmanın erdemini kendisine özgü satırlarla öyle güzel işliyor ki yüreklere, Nazım’ın şiirini duyar gibi oluyorsunuz.
İnsan sesi veriyor insan! Yüreğimize de yasak koyamazsınız ya!
“Ya emeklileri ve aileleriyle de birlikte, on binlerce sivil memur, uzman erbaş, uzman jandarma hâttâ subay… Bir haftada internet üstünde 150 bin kişilik bir sesle Bu Kadarına Pes Diyen On binlerce Astsubay yalan söylüyor… Ya da bir avuç Kastsubay Yalan söylüyor!”
Ne diyorduk? Esas Devrim önce kendi içindeki kafesi kırabilmektir.
Kimileri “Genç Subaylar Rahatsız” diye manşet atar. Kimileri ise “Astsubaylar Rahatsız” diye. Aralarındaki fark şudur, birinci manşet yalakalık ister, emir erliği ister. Öteki ise aslan gibi bir yürek!
O bize kapılarını ve gönlünü hep açık tuttu. Cesaretle konuların üzerine gitti. Korkutulmuş ve silik medyanın yüz akı oldu. Sorunumuzu sanki kendi sorunuymuş gibi irdeledi, bizden biri gibi kamuoyuna aktardı. Yukardan gelen emirlerle uydurma haber yapıp yalancı efsane olan adamları görünce, onun tarafsız ve gerçekçi yorumu daha bir fark ediliyor. Kalitesi ortada. O bir klasik. İyi ki var. İyi ki bizimle!
Assubayların sorunu gündeme taşındı. Tüm Türkiye gerçeği fark etti. Artık herkes Çıplak Kralı görebiliyor. Fakaaat…
Böyle anlarda egemen güçlerin oyunları bitmez. İçinize ajan sokarlar. Kafanızı karıştırırlar. Sizi günlük politikalara taraf yapmaya, alet etmeye çalışırlar. Liderlerinizi karalarlar. İyi ama nasıl tanıyacaksınız onları?
Onlar, yağmur sonrası çıkan zehirli mantarlar gibidirler. Daha önce mücadelede yokturlar. Her nasılsa, birdenbire ahkâm kesmeye başlarlar. Sizi yönlendirmeye, yönetmeye kalkarlar. İşin içine partileri, görüşleri karıştırırlar. Şöyle olursa, böyle olur derler. Yanlış gidiyorsunuz, başınız belaya girecek derler. Verilenleri de elinizden alacaklar derler. Ortalığa fitne sokarlar. Açın dünya tarihini, bunlardan nicesini hemencecik görürsünüz. Her davanın kendi Brütüsleri vardır. Hançerden kollayın kendinizi. TEMAD’dan başka kimseye kulak asmayın.
Bu dava politik bir dava değildir. Emek davasıdır, ekmek davasıdır. Assubayların ve ordunun tüm astlarının onur davasıdır. Sırf bununla da kalsa iyi, Türk Silahlı Kuvvetleri için de bir onur davasıdır. Ya yine çağ dışı kafalara ve değerlere saplanıp kalacağız ya da aydınlık günlere el ele, gönül gönüle yürüyeceğiz.
Hep birlikte güneşin türküsünü söyleyeceğiz.
Hatırlarsanız bir yazımda Hasan Hüseyin’in Kavel Kitabından Kokmuşlar Mezarlığı şiirini kullanmıştım.
Kusura bakmayın ama yine bu şiirin sırası geldi. Finalimiz bu şiirle olsun. Onur için mücadele eden tüm yüreklere bayrak bayrak selam olsun.
güneşse güneş benim beyoğlubeyler
topraksa toprak benim beyoğlubeyler
bir şey var anlamadığım bu sabahlarda
eski saraylarda bu yeni saltanatlar
saksılarda çiçek diye kızgın namlular
demirin kömürün petrolün kalleşliği
bir şey var anlamadığım bu sabahlarda
kayguysa kaygu benim beyoğlubeyler
bayramsa bayram benim beyoğlubeyler
ya siz kimsiniz
…
kimsiniz ey şimdi müzelerde yerleri belli
eski beyler yeni beyler bey eskileri
Aydın Kulak
Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği üyeleri hakkında yayınlanan bildiriyi dudaklarımda acı ve alaycı bir gülümsemeyle okuyorum.
Yıllardır Cumhuriyetin ve demokrasinin bekçisi olduğunu savunan bir ordunun bu gün çoğunluğu general olmak üzere emekli ya da halen görevde olan birçok mensubunun darbeye teşebbüs etmek, demokrasiyi sekteye uğratmak, mevcut hükümeti devirmek, silahlı çete kurmak gibi çeşitli suçlardan tutuklu bulunması yargılanması düşündürücü ve trajikomik değil mi? Demokrasi ve hukukun üstünlüğünden bahsederken Kendi içerisinde demokrasi ve hukukun üstünlüğünü içselleştirememiş olmak garip ve düşündürücü değil mi?
Başkaları için demokrasi ve hukuku çok görenlerin hukukun bir gün herkese lazım olacağını yaşayarak öğrenmeleri acı değil mi? Bu gün yine mensuplarının hemen hemen her gün yeni bir gözaltına alınma ya da tutuklanması haberlerinin verildiği Türk ordusunun en tepesindeki kişinin hâlâ “Türk ordusu dünyanın en disiplinli ordusudur.” diyebilmesi ne kadar inandırıcıdır?
“TSK içerisinde, statü hukukuna dayalı görev bölümü oluşturulmuştur. Bu statülerden birine talep, aranan kriterlere bağlı olarak kişilerin kendi tercihidir.” açıklaması ile Assubaylar aleyhine yapılan haksızlıkları hukuksuzlukları Assubayların kaderi olarak kabullenmelerini bekleyemezsiniz, isteyemezsiniz. “Sesinizi çıkarmayın bekleyin sizin özlük haklarınız için de çalışmalar yapılıyor.” diyerek koskoca bir camiayı yıllardır beklenti ve umut içerisinde oyalamaya hakkınız yok.
Sayın Ahmet KESER ve ekibi Assubay camiası tarafından Assubayların onur mücadelesinin verilmesinde lider, temsilci ve sözcü olarak seçilmiştir. Assubay camiasının sorunlarını dile getiren seçilmiş bu kişiler hakkında Genelkurmay Başkanlığı tarafından “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çok önemli bir gücünü teşkil eden astsubaylarımız hakkında gerçeklere dayanmayan açıklamalar yaparak, kamuoyunu yanlış bilgilendirdiği ve derneğin kuruluş amaç ve çalışma alanının tamamen dışında, muvazzaf personelimizi tahrik etmeye yönelik girişimlerde bulunduğu esefle izlenmektedir.” açıklamasının yapılması esef verici değil midir?
Genelkurmay Başkanlığı da yaptığı açıklama ile:
Astsubayların 1’inci derecenin 4’üncü kademesine kadar yükselmesinin hâlâ sağlanmadığı
AİHM tarafından hukuk ihlali sayılan disiplin amirlerince Astsubaylara da verilen oda ve göz hapsi cezalarının hâlâ kaldırılmadığı
Yarbay ve daha üst rütbeli subaylara verilen görev tazminatının, birinci dereceye yükselmiş görevdeki ve emekli astsubaylara da verilmediği
gibi gerçek ve sorunların varlığını, Kasım 2008 ve daha öncesi yıllarda olduğu gibi düzeltilmesi için çalışmaların yapıldığını kabul etmiş, bir nevi itiraf etmiştir. Yıllarca söz verilmesine rağmen bir türlü çözüme kavuşturulmayan bu gibi sorunların Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği üyeleri tarafından dile getirilmesi mi kışkırtıcılık ve gerçeklere dayanmayan açıklamadır?
Yıllardır Assubaylara tercihlerinin kaderleri olduğunu benimsetmeyi dayatan statükocu zihniyet “öğrenilmiş çaresizlik” psikolojisini içimize işlemişlerdir. Maalesef öğrenilmiş çaresizlik psikolojisine sokulan pek çok meslektaşımız elinden bir şey gelmeyeceğini, içinde bulunduğu durumun değişmeyeceğini kabullenmiş kendi kendini pasivize etmiştir. Bize statükocu zihniyet tarafından öğretilen ve dayatılan içinde bulunduğu durumu kabullenme, çaresizlik psikolojisinden bir an önce sıyrılarak Assubayların onur mücadelesi uğrunda cesurca hizmet veren Emekli Astsubaylar Derneği ve Üyelerine destek olmak hepimizin öncelikli görevidir.
Büyük şair Behçet Necatigil’in dediği gibi; “Çaresizseniz, Çare Sizsiniz!”...
27 Mayıs Askeri Darbesi, 12 Mart Muhtırası, 1980 Askeri Darbesi, 28 Şubat Post Modern Darbesi, 27 Nisan E-Muhtırası, yıllarca basında, televizyonlarda siyaset bilimcilerle tartışılıp durdu.
Demokrasi özlemiyle yanıp tutuşan Türk halkı, her askeri müdahaleden sonra demokrasinin yanında, mağdur görülen siyasetin yanında olarak gerekli tepkisini hep verdi. Son olarak, Türk halkı, gelir adaletsizliğini hissetmesine rağmen 27 Nisan e-muhtırasına tepki olarak Adalet ve Kalkınma Partisini mağdur görmüş ve bundan dolayı Ak Parti adeta oy patlaması yaşamıştır. Biz de elden geldiğince 27 Nisan E-Muhtırasına karşı duruş sergiledik. Derken, sadece demokrasi bekleyen Türk halkının “İleri Demokrasi”yi yaşamaya başladığı iktidar partisince dillendirildi.
İleri Demokrasi, gerçekten de her vatandaşı umutlandırmıştı. Astsubaylar da bu umutla, ileri demokrasi ortamında hoşgörünün hâkim olacağını, gelir adaletsizliklerinin çözüme kavuşacağını ve sorunlarının çözüleceğini hayal etmekteydiler ki, TSK’nın bazı kadro ve sınıf personeline yapılan zamlardan yer alamayınca büyük hüsran yaşadılar. Çalışan ve emekli astsubay adaletsiz olduğu düşünülen zam şokunu üzerinden atamamış haldeyken, üstüne üstlük, bir de, adeta Muhtıra niteliğini taşıyan 4 Mayıs 2012 tarihli Genelkurmay Bildirisiyle karşılaştılar.
****
“1. Bazı basın ve yayın organlarında, muvazzaf ve emekli astsubayların özlük hakları hakkında doğru olmayan haber ve yorumlar yer almaktadır.
2. Dünyanın diğer ordularında olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri de; statü, görev ve sorumlulukları mevzuat ile belirlenmiş, personelin hiyerarşik bir emir komuta yapısı içerisinde görev yaptığı, büyük bir kurumdur. Statü hukukuna dayalı görev bölümü; subay, astsubay, sivil memur, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli er, erbaş ve er şeklinde oluşturulmuş, buna uygun olarak sorumluluk ve yetkiler paylaştırılmıştır. Bu statülerden birine talep, aranan kriterlere bağlı olarak kişilerin kendi tercihidir.
Benzer yapılar resmî veya özel diğer kurum ve kuruluşlarda da mevcuttur. Bu açıdan; birbiri ile kıyaslanamayacak statü, görev ve sorumlulukları nedeniyle personelin sahip olduğu bazı hak ve yetkilerin eşitsizlik veya adaletsizlik olarak nitelendirilmesi asker ve sivil kurum ve kuruluşların doğasına aykırıdır.
3. Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin özlük haklarına yönelik iyileştirmeler; yüce devletimizin sağladığı imkânlar, ülkemizin şartları ve askerlik mesleğinin kuralları dikkate alınarak, bir sistem bütünlüğü içinde incelenmekte; Genelkurmay Başkanlığı yetkisindeki düzenlemeler hayata geçirilmekte, diğer konular ilgili makamlara teklif edilmektedir.
4. Bu arada, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği üyelerinin de bazı medya organlarında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok önemli bir gücünü teşkil eden astsubaylarımız hakkında gerçeklere dayanmayan açıklamalar yaparak, kamuoyunu yanlış bilgilendirdiği ve derneğin kuruluş amaç ve çalışma alanının tamamen dışında, muvazzaf personelimizi tahrik etmeye yönelik girişimlerde bulunduğu esefle izlenmektedir.
5. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için; Türk Silahlı Kuvvetlerinin ayrılmaz bir parçası olan astsubaylarımızın özlük hakları, eğitim olanakları, sosyal hakları ve sahip oldukları yetkiler konusunda bugüne kadar yapılan çalışmalar aşağıda özetlenmiştir.
- Terörle mücadelede aynı görevi yapan personele ödenen tazminatlar, statü ayrımı yapılmadan eşit miktarda artırılmıştır.
- Mahrumiyet bölgeleri ile patlayıcı madde imhası gibi riskli ve özellikli görevlerde çalışan personele, statü ayrımı yapılmaksızın tazminat verilmiştir.
- Subaylara benzer esaslarla yüksek lisans kıdemi alma hakkı verilmiştir.
- Yurt dışı daimi ve geçici görev kadroları ile yurt içi ve yurt dışı lisan kurslarının kontenjanı artırılmıştır. (Yurt dışı sürekli görev kontenjanı 57’den 111’e çıkarılmıştır.)
- Sicil verme yetkileri artırılmıştır.
- Subaylara verilen üst düzey karargâh eğitimine benzer şekilde, yılda 128 astsubayımıza Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi ve bu eğitimi bitirenlere bir yıl kıdem verilmeye başlanmıştır.
- Astsubaylıktan subaylığa geçişte % 15 olan kontenjan, 2012 yılından itibaren % 25’e çıkarılmıştır.
6. Bunun yanı sıra, yetkili makamlara teklif edilenlerden önemli olanlar aşağıda özetlenmiştir.
- Astsubayların 1’nci derecenin 4’üncü kademesine kadar yükselmesinin sağlanması,
- Yarbay ve daha üst rütbeli subaylara verilen görev tazminatının, birinci dereceye yükselmiş görevdeki ve emekli astsubaylara da verilebilmesi (Aylık yaklaşık 385 TL),
- Hâlen, MİT ve Emniyet Hizmetleri sınıfından emekli olan personele verilen 100 TL ilave ödemenin emekli astsubaylara da verilmesi,
- Mecburi hizmet süresinin 15 yıldan 10 yıla düşürülmesi,
- Astsubaylara verilebilenler de dâhil olmak üzere tüm oda ve göz hapsi cezalarının kaldırılması,
- Sicil veren astsubayların maiyetindeki personele disiplin cezası verebilmesi.
7. Sonuç olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri; birbirlerine gönül bağıyla kenetlenmiş fedakâr ve kahraman mensuplarının moral ve motivasyonunu en üst düzeyde tutmak maksadıyla, devletimizin sağladığı imkânları kullanmak suretiyle, ihtiyaç duyulan ve yetkisi dâhilindeki düzenlemeleri titizlikle yapmaya devam edecektir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”
****
Şimdi bildiriyi yorumlayalım;
Şu ana kadar TEMAD yetkililerinin doğru olmayan bir açıklamasına denk gelinmemiştir. Dünyanın diğer ordularında çalışan astsubayların durumu, bizzat yurt dışında çalışan astsubaylarca incelenmiş ve olumsuzluklar gündeme getirilmiş olmasına rağmen, gündeme getirilen hususlar bugüne kadar ne yazık ki düzeltilmemiştir. Mesela; İngiltere, Fransa, Belçika, Almanya, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerde –ki bu ülkelerin Osmanlı’nın son zamanlarında Başkent İstanbul dahil Anadolu’yu paylaştıkları bir tarihi gerçektir- astsubay rütbeleri apolette; uçuş personelleri çift kanat bröve takmakta; yurt dışı daimi görevde bulunan ve subaya verilen görev tazminatları ve bazı özlük haklarının astsubaya verilmediği, ast üst ilişkilerinin adeta arkadaşlık ortamında geçtiği, belirtilmesine rağmen –ki bunların pek çoğu devlete maliyet getirmeyen ancak moral ve motivasyonu artırıcı hususlardır- ne yazık ki görmezden gelindi. (Basit bir uçuş brövesinin tek kanat oluşunun yanlışlığı ve dünyadan örnekleri 2006 yılında başlı başına, bir yazımızın konusu olmuştu)
Subaylarımızın pek çoğu Konya Selçuk üniversitesi başta olmak üzere pek çok üniversiteden, üstelik de kadro gözetilmemeksizin yüksek lisanslarını tamamlamış, karşılığında kıdemlerini, kıdemlerinin karşılığı maaş artışlarını almışlardır. Fakat son düzenleme ile astsubaylara verilen yüksek lisans hakkı ne yazık ki geçmişte subaya verilen şekilde değil, kadro sınırlamasına takılmıştır.
Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi denilmekte. Peki üst karargahta yıllarca ve halen bu eğitimi almadan hizmet veren astsubayın durumu ne olacak?
TSK, yıllarca, tabandan gelen astsubayı subay yapacağına yedek subaydan kadrolarını tamamlamayı tercih etmiştir. Hâttâ kimi yıllar astsubaydan subay olunan sınavları da ne yazık ki uygulamamış, iptal edilmiş, zaten sınırlı olan statüler arası akışkanlığı durdurmuştur. Ve muvazzafların ilk yıllarında olduğu üzere, yedek subaylıktan muvazzaf olan personelin pek çoğunu da astsubaylar önemli mesleki destek sağlamıştır.
Bildirinin altıncı maddesinde ise hükümete iletildiği anlaşılan hususlar yer almakta. Fakat Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek Tv. Programına 1 Mayıs günü konuk olan Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in pek de astsubaylardan haberdar olduğu ne yazık ki söylenemez.
Belli sınırları olan, adalet, güvenlik, eğitim, sağlık gibi teşkilata sahip devleti meydana getiren insanlar; meydana getirmiş oldukları devletin altında adaletsizliklerle karşılaşmamalıdır. Ancak görülen odur ki, adaletsizlikler oluşturulmuş, adalet isteyenler devlet tarafından görülmemekte ve üstelik de adeta tehdit edilmekte.
Sonuç,
Tabanının desteklemediği, geçmiş TEMAD yönetiminin, demokrasiyle örtüşmeyen 27 Nisan E-Muhtırasına verdiği açık destek tarihteki yerini almıştır. Ancak yeni yönetim tam bir demokrasi tutkunu, haklarının peşinde olan kararlı bir tutum sergilemektedir. Hâl böyleyken, siyasi havanın “Genelkurmay benim memurumdur” denilme noktasına ulaşıldığını gördüğümüz, ileri demokrasinin olduğu iddia edilen bir zamanda, 27 Nisan E-Muhtırasında demokrasinin yanında yer almış olan tabandaki astsubaylar, 4 Mayıs günü adeta bir muhtıra ile karşı karşıya kaldılar.
Bakalım, hükümet başta olmak üzere TBMM, köşe yazarları ve siyaset bilimciler konuyu nasıl değerlendirecek ve kimin yanında yer alacaklar?
Orhan Kaya