×

Uyarı

JUser: :_load: 2207 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

JUser: :_load: 932 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

manset

 

Ya nasip deyip akabinde

Ucu yemsiz oltamızı sarkıtdığımız 5802 sayılı Astsubay Kânun’unun ışıltılı sularında

Gezinmeye sabır ile devâm edeceğiz.

Fakat

Devriyemize kısa bir ihtiyaç molası verip

Bir sitemimi yolluyorum siz kıymetli müdâvimlere...

*  *  *

Top Saati

Yine geldi çatdı bilmem kaçıncı Dünya Ayaktopu Müsâbakası...

İşi gücü bırakdık

Gözümüzü Brezilya’ya çevirdik!

Oynayanı da

Ömründe ayağına hiç top değmeyeni de

Bir ay boyunca

Herkes top konuşacak

Her yer top kokacak.

Herkes top satacak

Herkes top alacak...

Memleketimin güzel insanları

Saatini maça göre ayarladı.

Yemek saati, topa göre

Uyuma saati, topa göre

Uyanma saati, topa göre

İftar saati olmasa da

Sahur saati, topa göre...

İş

Borç harç

Alış veriş

Fiş piriz...

Gezmeler tozmalar gene topa göre ayarlandı.

Kimisi

İşini gücünü başka günlere tehir etdi.

Harç bitmedi, yapı paydos da edilmedi

Fakat

Kimisi de

Maçlar bitesiye kadar çalışmamaya karar verdi.

Yurdumda

Nefesler tutuldu

12 Haziran-13 Temmuz 2014 tarihleri arasında

Herkes saatini topa göre ayarladı...

Meselenin tuhaf

Ve bir o kadar da acıklı tarafı ise

Bu kadar gürültüsü kopartılan bu ayaktopu yarışında

Memleketimiz Türkiye yok!..

*  *  *

image-01Portekiz ve 3F

Portekiz Coimbra Üniversitesi’nde iktisât profesörüyken 1928’de Mâliye Bakanlığına atandı. Bir fırsatını bulup 1933 senesinde iktidarı ele geçirdi. 1974 senesine kadar ülkesini zorbalıkla idâre etdi.

İktidarda kaldığı 40 sene boyunca Portekiz vatandaşlarını 3F kuralı ile yönetdiğini itiraf etdi; Fiesta, Fado, Futbol...

O’nun adı Antonio SALAZAR idi.

Fiesta; çok uluslu şirketlerin insanlara dayatdığı bitip tükenmek bilmeyen aşırı harcamalar ve eğlence düşkünlüğü demek idi. Bir başka ifadeyle isder kazan isder kazanma. Fakat mutlaka harca!..

Fado; hiçbir sanat değeri ve anlamı olmayan müziği anlatıyordu. Bizdeki arabesk müziğin diğer adı.

Futbolu ise anlatmaya değmez!

*  *  *

image-02İspanya ve 3F

Komşusu Portekiz’deki 3F mikrobu İspanya’ya da bulaşdı. Futbolun insanları yönlendirmede  çok etkili  bir araç olduğunu farkeden sâdece SALAZAR değildi.

İspanyol diktatör Franco da futbolun kitleleri yönlendirmede üstün gücüne inanan bir devlet adamıydı.

1939′da Demokratik Cumhuriyetin yıkılmasıyla sonuçlanan ve üç yıl süren İspanya İç Savaşı‘nda milliyetci güçlere önderlik etdi. Kazandığı iç savaşın ardından tam 36 yıl boyunca, hastalanıp 1975 yılında ölünceye kadar ülkesini zorbalıkla yönetdi.

Komşusu SALAZAR’dan daha büyük düşündü. O’na göre bütün stadyumlar birer “uyku tulumuydu” ve bu “uyku tulumları” ne kadar büyük olursa, içine o kadar çok insan atmak mümkün olabilecekdi. Bu sebepden dolayı hemen büyük stadlar yapılmasını emretti. 27 Ekim 1944′te, Banco Mercantil e Industrial’e talimat vererek, 80 bin kişilik Santiago Bernabeu inşaatını başlattı. 75.145 kişilik yapılan bu stad tam üç senede tamamlandı.

Fakat bu kadar büyük bir stad dahi O’na yetmedi. Daha büyük stad, daha büyük “uyku tulumu”, daha büyük “uyku tulumu” da “uyuyan daha çok insan” demekdi. 1954 yılında bu stad büyütdü ve tam 125.000 kişiyi uyutmaya başladı.

O’nun adı darbeci subay Francisco Franco idi.

Futbol ile oyalanan vatandaşlar böylece siyâsetden uzak tutuldu. Ve siyâsetciler ülkeyi kendi keyiflerine göre hovardaca idâre etmenin keyfini çıkardılar.

İnsanları futbol ile uyutup yöneten zihniyetler için stadlar birer “uyku tulumu” olarak kırklı ellili senelerde uzun süre hizmet etdi. Ve sancılı da olsa Avrupa, bu hastalıkdan yakın zamânda kurtuldu.

Fakat aynı dümen ve aynı tezgah benim memleketimde

İçinde yaşadığımız şu 2014 senesinde hâlâ hükmünü sürdürüyor.

Hem de Avrupa’dakinden çok daha şiddetli bir şekilde...

75.000 kişilik TT Arenayı yapdık, bitirdik çok şükür!

Bakalım bu stadı ne zaman 125.000’e çıkartacağız!..

*  *  *

Türkiye ve 3T

Fasişt diktatör SALAZAR Portekiz’i,

Darbeci subay FRANCO ise İspanya’yı 3F ile uyutdu, avutdu ve yönetdi; Futbol, Fiesta ve Fado...

Benim memleketim Türkiye’yi ise 3T ile uyutuyorlar; Top, Tütün ve Televizyon.

Dördüncü T olan Turgut da cabası...

*  *  *

Meş’ûm Meşin Yuvarlak Ve Türk Milleti!..

Topcu denen 22 dâne adam

Uzatmaları hâriç

Tam bir buçuk saat boyunca meşin bir yuvarlağın peşinden koşacak.

Bıyıklısından, bıyıksızından milyonlarca adam da

Kimisi evinde

Kimisi de köy meydanında, kahvehânede, çay bahçesinde, avluda, çardakda oturup

Bu topculara bakacak...

Âzad edilmek vaadiyle kölelerin

Arena denen meydanlarda

Birbirleriyle

Veya

Aslan ile ölümüne dövüşdürülmesi gibi vahşi bir oyun...

Baban bir yana

Git!

Dedene sor!

Ayaktopu nedir, bilmeden bu dünyadan geldi geçdi. Hiçbir şey de kaybetmedi.

Kölelerin arenada aslan ile dövüşdürülmesi biteli 500 sene oldu

Peki

Meşin yuvarlak uğruna bugün senin bu kadar kudurman niye?..

*  *  *

Nöbetden, teftişden, geçici görevden, tatbikatdan, fazla mesaiden, uçuşdan, dalışdan, seyirden fırsat bulup

Atmışsın kendini akşam eve yorgun argın

Hapur hupur şapur şupur kısa bir akşam yemeği faslından sonra

Etrâfındaki insanların daha gözlerinin içine bile bakmadan

Miskinler tekkesinin münzevi dervişi gibi

Soyutlayıp kendini

Soğuk, hissis, tatsız, kokusuz, cansız

İki buutlu camdan mamûl dünyaya hapsedip

Aptal kutusunun karşısındaki koltuğun üsdüne atıp kendini löngedenek

Patates gibi köskelmişsin.

Bardak bardak çay, ucuzundan hapaz hapaz çekirdek...

Tuzu kuru olanlar da çeşit çeşit kuruyemiş, tabak tabak meyveyi

Ölügötüne pambık deper gibi yolluyorsun peşpeşe mideye...

Gevurun sabun köpüğü dediği cinsden

Ucuz, ruhsuz, âdisinden, edepsizinden bitmez tükenmez televizyon dizileri, folimlerinin

Daha birisi bitmeden ötekini oynatıyorlar

Ya da

Dünyayı morfinleyen dana derisinden meşin bir yuvarlak...

Ve bunun etrafında

Eyyâmın bâhurunda

Gıçını büvelek böcüğü sokmuş deli danalardan da beter

Hasan Sabbah’ın afyonlanmış fedâileri gibi

Amaçsız bir şekilde oraya buraya koşuşduran topcular...

Televizyoncusu

Çenesi düşük, arsız, pişkin yorumcusu

Reklâmcısı

Şapkacısı

Çorapcısı

Atletcisi

Sucusu

Şemsiyecisi

Çekirdekcisi

Kurabiyecisi

Kokoreccisi

Köftecisi

Kesdânecisi

Kaşkolcusu...

Hepsi el birliği etmişler

Malı götürüyorlar.

İştahla söğüşlüyorlar seni be kardeşim!..

Hele bir de avuç dolusu para verip seyretmeye gitmişsen

Yandı gitdi gülüm keten halva!

Yiyorsun, yemek için para veriyorsun

İçiyorsun, içmek için para veriyorsun

İşiyorsun, işemek için gene para veriyorsun

Donuna kaçıra kaçıra helâ kuyruğunda beklemesi de cabadan.

Bacasız, dumansız sanayii buna derim ben!

Amigo, şetâretden lasdik top gibi zıp zıp zıplıyor. Bahşişler cebinden dışarı taşmış.

Menecerler mutlu, paraları avuç dolusuyla alıyorlar.

Her ne demekse teknik direktörler mes’ut! Niye olmasın ki? Torba torba kazanıyorlar.

Topcu dersen ağzı sevinçden ıhlara vadisi gibi olmuş! Alt dodağı yerde, öteki gökde. Çuval çuval götürüyor paraları...

İçmek için su,

Yemek için zeytin, pendir alıyorsun yüzde 8 KDV ödüyorsun

Çocuğuna süt alıyorsun yüzde 8 KDV ödüyorsun.

Temizlenmek için sabun alıyorsun yüzde 18 KDV ödüyorsun,

Fakat

Milyon dolarlar verip yerlisinden ecnebisinden topcu alıp-satıyorsun KDV yüzde sıfır!

Bu memlekete bu kadar kötülük yeter de artar bile...

Asgarî ücretin yarısını vergi olarak geri alan Çankaya’nın şişmanı Conisever Turgut ÖZAL

Milleti afyonlayıp mışıl mışıl uyutmalarının ödülü olarak

Topcuların aldıkları çuval dolusu paralardan bir tek kuruş vergi kesmedi.

Büyük Turgut’dan sonra o koltuğa oturan Başbakanların hepsi

Vatandaşları uyuşdurup oyalasınlar diye

Bu topculardan hâlâ tek guruş vergi almıyor, biliyor musun?

*  *  *

İyi kötü, az çok, Allah ne verdiyse doldurdukdan sonra mideni

Daha şükür Ya Rab! demeden

Kasılıp aptal kutusunun karşısına

Nefes nefes çekiyorsun ağulu boz dumanı içine...

Körpe çocuğunun tâze ciğerine duman doldurduğuna kör bakıp

Yarısını yukarıdan üfürüyorsun; ağızdan, burundan...

Diğer yarısını da

Aşağıdan dehliyorsun dışarı; dübürden!

Kokusu taaaa buralara kadar geldi

Cayır cayır

Yelleniyorsun mütemâdiyen be kardeşim...

*  *  *

Birinci T: Top

Kendi ülkesinde yiyecek ekmek bulamayan insan bozması yamyamlar

Senin ülkende top koşdurmak bahânesiyle

Malı götürüp

Senin memleketinin her türlü nimetinden doya doya nasiplenirken

Sen

Siftini siftini

Yutkunuyorsun sâdece...

Sen

Guruldayan midenin sesine sağır olurken

Ve

Okaaça Okaaça! diyerek onun kapısının önünde nefes tüketip

Dilenci edâsıyla bağırırken

Ya da

image-03Pascal, Pascal bizi diskoya götür! diye ucuz yalvarışlar haykırıp

Küçülüyorsun!

Saf olma!

Pascal seni diskoya niye götürsün?

O

Kimleri götüreceğini senden iyi biliyor...

Senin ülkendeki elin cibilliyetsiz gevuruna

 Sen, makbul insan muamelesi yaparken

Sen kendini

Kendi ülkende köle yerine koyduğunun farkında bile değilsin.

Yazık!..

Kendi yurdumuzda bile

Çoğu Türk dahi olmayan

Soysuz, sopsuz, sünnetsiz, meşrepsiz

Zencisinden, sarısından yamyamına kadar ne idiğü belli olmayan topcularmilyon

Dar alanda top yuvarlayıp

Senin sırtından servet kazanıyor.

Ayağına belki de bir kere dahi bile olsun top değmeyen

Sen

Ne yapıyorsun be yiğidim?

Gasıla gasıla gömülüp oturduğun gadife goltukda

Osdura osdura

Gooooooooooooooooooooooooooool!” diye bağırıp

Dübürünün damarı çatlayıncaya gadar gıçını yırtıyorsun!

Ya da

Pişmiş kelle gibi

Bu da mı gol değil, bu da mı gol değil diyerek

Dudulaşıyorsun!

Ayıp be garındaşım!

Yakışmıyor sana vallahi!

Aptal kutusuna bakmakla adam olunsaydı

Dünyadaki yekûn mahlûkâtın hepsi iki ayak üstünde yürür idi.

Top yuvarlayan hokkabazları seyretmekle gönenseydi Âdemoğlu

Dünyadaki bu rezilliği, şu sefâleti görmezdi gözlerimiz...

image-04Senin ağzını açarak, gıçını yırtarak bakdığın o Brezilya’da

Açlıkdan ölmemek için

Fırından bir dilim guru ekmek çalan beşinde, onundaki tâze çocukları

O memleketin kahraman(!) polisleri sokak ortasında köpek gibi öldürüp

O körpe cesetleri leş sürükler gibi yerde sürükleyip

Sonra da götürüp

Çöp niyetine çöp varillerine atıyor.

Gel!

Vazgeç gönüllü olarak morfinlenmekden!

Dur!

Ve düşün bir hele!

Ne yapdığını idrâk et artık!

Ayık be garındaşım!

Git!

Ufkunu nar kabuğu gibi patlatacak bir şey yap be yiğidim!..

Al!

Meselâ

Mutlaka bulursun

Ara!

Seni heyecanlandıracak, hislerini coşduracak bir kitap oku

Ruhunu besleyecek bir türkü, şarkı dinle

O kadar medenî cesâretin

Ve hele de mârifetin var ise

Bir müzik âleti çal veya türkü söyle!

Böyle yaparsan beni de çağır yanına

Meşk eyleyelim seninle!

Ya da

Her Astsubay sanatkârdır. Kendi mesleğinin ustasıdır.

Yalan mı?

Ne bileyim, sanatını konuşdur. Sana zevk verecek birşeyler yap. Mesleğinle ilgili bir şeyler icâd et. Edersin sen!..

Meselâ

Al eline kalemi

Birisine,

Söz temsil şu kelâmı dökdüren fakire

İki cümle karala...

En iyisi

Al gözünün bebeği eşini, çocuğunu karşına

Tut ellerini sımsıkıca...

Doya doya bak gözlerinin içine

Çocuk ol!

Onlarla birlikde, çocukluğunu yaşa.

Hanım ol!

Yemek pişir, ev süpür, çamaşır yıka eşin ile birlikde.

Hem de hergün yap bunları.

Top denen o mel’un meşin yuvarlağa aval aval bakmakdan daha eftâldir!

Bu gerçeği anla artık lutfen...

Çünkü

Onların elini tutabileceğin

Gözlerinin içine doya doya bakabileceğin günlerin sayılı be gardeşim!

*  *  *

İkinci T: Televizyon

Biz Türkler,

Dünyanın en çok televizyon seyreden ikinci milleti olduk.

Gözümüz aydın!..

Peki,

Düşündün mü hiç?

Niye böyle oldu?

Sen

En kıymetli sermâyen olan ömrünü, emeğini ve aklını

Aptal kutusu karşısında bedavadan öğütürken

Dünyada en fazla televizyon seyreden ülkenin insanları ne yapdı?

Ay’a ayak basdı...

Dünyayı istilâ etdi,

Gözüne kesdirdiği devletlerin iliğini kemiğini kanırta kanırta sömürüyor.

Bir okka mazota sen beş lira veriyorsun

Coni kendi eyâletinde

Sâdece 1 lira veriyor be can dostum.

Nüfusu, dünya nüfusunun sâdece yüzde beşi

Fakat

Dünyada üretilen mazotun tam dörtde birini onlar içiyor.

Bu da ediyor

Nüfusunun tam beş katı...

İşde sırf bundan dolayı

Sen kendi ülkende

Mazotu benzini damla damla kokluyorsun

Coni ise

Dört buçuk okka demek olan galon galon içiyor...

Dünyanın en çok televizyon seyreden o insanları

Şimdi de uzayı zapdetmeye çalışıyor!

Sen de

O’nun imâl etdiği televizyona bakıyorsun aval aval!

Elindeki telefon

Dizindeki bilgisayar

Kolundaki saat

Gözündeki gözlük

Cebindeki cıgara

Ayağındaki ayakkabı

Gıçındaki pontul...

Hepsini

Televizyona en çok bakan o insanlar yapdı?

Ve sana satdı...

Peki

Sen

Ne yapıyorsun?

Sen

Neredesin be garındaşım?

Oturduğun yer ahır sekisi,

Çığırdığın Istanbul türküsü...

*  *  *

Üçüncü T: Tütün

Daha şunun şurasında 30 sene evvel Türkiye

Dünyanın en iyi tütününü üretiyordu.

Türk tütünü içmek Avrupalılar için bir övünç ve itibar meselesi idi.

Bir gün

Turgut ÖZAL denen bir adam geldi bu topraklara

Gerdanı boyundan uzun bu götlü göbekli adam

Türk çiftcisine tütün ekmeyi yasakladı.

Toprak bizim, tohum bizim, güneş bizim, su bizim, çiftci bizim.

Elin gıçı boklu gevurunun emrine boyun eğen Turgut denen insan ucubesi adam

Tütün ekmeyi yasakladı kendi memleketimizde.

Dünyanın en iyi tütününü üreten insanımız

Artık dünyanın öbür ucundan,

Dünyanın en kötü, en zehirli, en çok kanser yapan tütününü Coni’den satın alıyor!sigara

Üsdelik çil çil yeşilleri tomar tomar vererek...

Gıçınıza gınayı yakın gaaari!..

Önce

Seni kanser yapacak cıgarayı satıyor sana

Sonra da

Kanser ilacını...

image-05Coni’nin yapıp satdığı cıgaraya para veriyorsun

Tam 20 milyar lira...

İçiyorsun, kanser oluyorsun.

Tedâvi olmak için ilaç satın alıp gene para veriyorsun

Tam 12 milyar lira.

Cem’an yekûnu eder 32 milyar lira...

Senin kendi askerine bir senede verdiğin paradan

Çok daha fazlasını

Sen

Önce cıgara içip kanser olmak için

Sonra da ilaç almak için

Coni’nin avucuna döküyorsun.

Askerine 20 milyar lira veriyorsun

Fakat

Cıgara ve ilaç için

Coni’ye her sene 32 milyar lira veriyorsun.

Adam cıgarayı kendi icâd etdi.

Fakat artık kendisi içmiyor.

Dünyanın en çok televizyon seyreden insanları

Aynı zamânda dünyanın en zengin memleketi oldu.

Biliyor musun be garındaşım?

Ya sen?

Sen ne yapıyorsun?

Ne ile meşgulsun?

Ey Türk Milleti?..

*  *  *

Cebinde Asubay kimliği taşıyan yiğit meslekdaşlarıma sesleniyorum!

Bilmem kaçıncısı oynanan Dünya Top Yarışmasında

O meşin topun peşinde koşduran milyar liralık ecnebî topcuları seyretmek için ayırdığınız zamânın

Sâdece yarısını

Bu makâleyi okumak için ayırmaya mecbursunuz.

Şu mübârek Ramazân-ı Şerifde

Göz nuru döküp

Eyyâmın bâhurunda kurdeşen olmak bahasına

Asubay haklarını gasp etmek için çevirilen orostopollukları ortaya çıkartan er kişi olarak

Sizden bunu istemeye hakkım var.

Sizi, bu hususda

Önce

Yüce Rabbime

Sonra da

Kendi temiz, sağlam vicdânınıza havâle ediyorum!..

*  *  *

Siz can dostlarımıza şunu imdiden hatırlatalım

Bilesiniz ki

Turpun en irisi

Makâlemizin beşinci ve son bölümünde!..

*  *  *

Sitem dolu işbu girizgâhdan sonra

İmdi girelim mevzumuza...

Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar levhası altında ictimâ eylediğimiz 5 bölümlük işbu makâlemizin

Birinci bölümünde;

  • 5802 sayılı ve 1951 tevellütlü Astsubay Kânun’u Meclis’de müzâkere edilirken “Gedikli Erbaş” dedikleri askerlerden bir kişiyi dahi kimsenin Meclis’deki toplantıya davet etmediğini açıkladık.

İkinci bölümünde;

  • “Astsubay” kelimesinin, askerî mevzuâtımıza ilk defâ duhûl eylemesini teşrih etdik.

Üçüncü bölümünde;

  • “Astsubay” kelimesine ‘s’ ve ‘t’ harflerinin ilâve edilmesi için döndürülen orostopolluk çarkını ve
  • Bugün “Astsubay” olarak bilinen biz asker kişileri nitelemek için “Assubay” kelimesinin askerî mevzuâtımızda hiçbir zaman kullanılmadığını cümle âleme ilân etdik.

Şu anda okuduğunuz dördüncü bölümünde ise;

  • Bu Kanun ile astsubayların 2 sene eğitim almaları şartına çerâğ tutacağız.

*  *  *

Genelkurmay Başkanımız Orgeneral M. Nuri YAMUT

1950 senesinde ‘Gedikli Zâbitliği’ elinden aldığı askerlere

Kuvvetli bir dirsek atıp

İki sınıf birden aşağıya itekledi ve ‘Gedikli Erbaş’ yapdı.

Daha bir sene bile dolmamışdı ki yapdığı kânun tam anlamıyla dibe vurdu. Ordunun asıl yükünü çeken orta sınıf askerliğe hiç rağbet eden olmadı. Gedikli Erbaş yapacak genç bulamadı. Kendilerini akıllı, Türk gençlerini ahmak zanneden goca gıçlı gomutanlarımız rezil rüsvâ oldu. Ordumuzu değil fakat önce zevâhiri, sonra da kendi koltuklarını kurtarmak için alelâcele bir kânun hazırladılar.

Bir günde iki sınıf aşağı itekleyip Gedikli Erbaşlığa tenzil etdikleri askerleri

Bu kez de ikrâh ederek bir sınıf yukarı çekdiler.

Gedikli Erbaşlara 1951 senesinde bu kez de “Astsubay” unvanı verdiler.

İki geri, bir ileri...

Bu değişim-dönüşüm-başkalaşım sürecini evvelki bölümlerde açıkladık.

image-06Coni’nın aklıyla hareket eden omuzu püsküllü NATO’cu gomutanlarımız

Bakdılar ki bu yapdıklarıyla aslında sıçıp sıvamışlar! Daha bir sene bile geçmeden orduyu bitirdiler. Gedikli Erbaş yapacak genç bulamadılar. Sokaklarda bir tellâl çağırtmadıkları kaldı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral M. Nuri YAMUT’un başını çekdiği bu sünepe subaylar güruhu zevâhiri kurtarmak için bu kez başka bir tezgah çevirdiler. Gedikli Erbaş Kânun’unu yalayıp boyayıp parlatdılar. Astsubay Kânun’u adı altında cilâlı bir ambalaj ile tekrar piyasaya sürdüler.

Yapdığı bu doldur-boşalt; yap-boz; indir-bindir tezgahıyla Orgeneral M. Nuri YAMUT, bugün Astsubay denen asker kişilere Cumhuriyet tarihinin en büyük kötülüğünü yapdı. Tarih bu hakikâtı bugün farketdi ve böylece kayıt etdi.

Gedikli Erbaşlar’ 1951 senesinde ‘Astsubaylığa’ terfi(!) etdirildi.

Ve

Bu kânun ile aynı zamânda Astsubay denilen asker kişilere 2 sene eğitim verilmesi de hüküm altına alındı.

Bizim bu bölümde asıl mürekkep damlatmak istediğimiz mesele işde budur can dostlarım. Bu cümleden olmak üzere, Astsubay Kânun’u ile Astsubaylara verilecek iki senelik eğitim aşağıdaki madde ile hüküm altına alındı.

Bu hüküm ile T.C. devleti, Astsubay unvanı verdiği askerlere iki sene eğitim vereceğini taahhüt ve beyân etdi.

image-07 

image-081956 neşetli Jandarma Astsubay Sayın Mehmet KAYALI

Kânun’un bu hükmü mubicince

1953 senesinde intisâb etdiği Jandarma Astsubay Sınıf Okulunda

1 senesi ihtisâs eğitimi olmak üzere

Toplam olarak 3 sene tahsil aldıkdan sonra

1956 senesinde Jandarma Astsubay Onbaşı rütbesiyle mezun olan ilk Astsubaylarımızdandır.

Devlet idâresinin üzerine çöreklenen NATO’cu mamacı subay güruhunun adâleti bakınız  o tarihlerde nasıl tecelli etdi;

  • Necdet ÖZEL Harbiyede 2 sene okudu Subay oldu.(bknz.)

image-09Fakat

  • Mehmet KAYALI Sınıf Okulunda 3 sene okudu Astsubay oldu!..

Gel de

Hayıra yor bu rüyâyı!..

*  *  *

O tarihe kadar 1 sene olan eski unvanıyla Gedikli Erbaş, yeni unvanıyla Astsubay olan askerlerin eğitim süresi 2 seneye çıkartıldı çıkartılmasına da...

Bu kez de başka bir yasak duvarı örüldü Astsubayların burnunun dibine.

Astsubay Kânun’unun 23 üncü maddesine sıkışdırılan tek cümlelik bir hüküm ile

Astsubayların yüksek tahsil görmesi yasaklandı.

  • Genelkurmay Başkanı Org. M. Nuri YAMUT Astsubaya 2 senelik tahsil adı altında yeni bir hak verdi.
  • Fakat bu hak mukâbilinde yüksek tahsil hakkını Astsubayın elinde peşin olarak geri aldı.

Nasıl?

Bir şey veriyorsan

Karşılığında muhakkak bir şey almalısın!

Tam bir beyaz adam-kızılderili pazarlığı değil mi?

*  *  *

Tarihden Bir Nefes; Beyaz Adam - Kızılderili Pazarlığı

image-10 

Peki

Nedir beyaz adam-kızılderili pazarlığı?

Duydunuz mu?

Bugün değil Nii York,

Coni’nin memleketinin en değerli bölgesi olan Manhattan adasını

Amerika kıtasını istilâ eden Avrupalı beyaz adam

O vakitlerde o adanın sahibi olan Lenape kızılderili reisinden

Kaç paraya satın aldı biliyor musunuz?

Sâdece 60 Gulden’e...

 60 Gulden’in bugünkü karşılığı ise

Sâdece 24 Coni Doları...

Üsdelik Beyaz adam

Ucunu gösderdiği Gulden’leri kızılderiliye vermedi.

Para yerine incik-cincik-boncuk ve dahi

Bir kaç şişe de ateş suyu verdi. Hepsi o kadar.

Karşılığında ise

Binlerce seneden beridir kızılderili atalarının yaşadığı bu adayı kızılderili reisinin elinden aldı.

Biliyor musunuz?

Bugün bu adada yaşayan insanların sâdece yüzde yarımı kızılderili...

Öldürmek için masraf edip bomba atmaya ne hâcet var!

Utanması olmayanlar için

Şeref, namus ve haysiyet fukarası olanlar için

İnsanları kandırmanın bedeli sıfır lira nasıl olsa...

Peki

Bu kıssanın konumuz ile bağlantısı nedir?

Gedikli Erbaşlıkdan Astsubaylığa terfi(!) ettirilen asker kişilere

Orgeneral M. Nuri YAMUT’un yapdığı da

İşde tam burada olduğu gibi ahlâksız bir pazarlıkdan ibâret.

İşde, Astsubaylara kendi parasıyla bile olsa yüksek tahsili yasaklayan kânun maddesi.

image-11 

Astsubay Kânun’u madde 23 ile yukarıda mezkur “Astsubaylar hakkında uygulanacak” hüküm,

Aşağıda gördüğünüz “yüksek tahsil” yasağı idi.

image-12 

Genelkurmay Başkanımız

Subaylara serbest

Fakat

Astsubaylara yassak etdiği yüksek tahsil meselesinin bir yerlerden patlak vereceğini sezmişdi.

Hiçbir Kânun’unun Anayasa’nın üzerinde olamayacağını bilen

Ve yüksek tahsil yapmanın faziletine inanıp yola çıkan Astsubaylar olacakdı elbet.

Tıpkı Subayların yapdığı gibi

Tıbbıyeden doktor

Fakülteden mühendis

Ya da

Subayların mezun olduğu mülkiyeden hukuk diplomasını alıp gelen Astsubayların

Genelkurmayın kapısına dayanacağını biliyordu.

İşde bu neticeyi bekleyen subaylarımız tedbiri taa başından aldılar.

Tıpkı düşman mevzilerinin önüne hendek kazıp mayın döşeyip

Bir de dikenli tel çeker gibi

Yüksek tahsil yapan Astsubayların önüne de hemen bir mânia koydular.

Üsdelik 1951’de 2 seneye yükseltilen Astsubayların tahsil süresini

27 Mayıs’ın darbeci subayları 1964 senesinde tekrar 1 seneye düşürdü.

Ben de 1 senelik eğitim veren Deniz Astsubay Sınıf Okulundan mezun olan bir Astsubayım.

Kıymetli meslekdaşım Sayın Aydın KULAK,

Subay darbeleri Astsubayları iki kere vurmuşdur diyorsa

İşde bunun en güzel örneklerinden birisi de

Eğitim konusunda Astsubaylara vurulan darbelerdir.

*  *  *

Genelkurmay Başkanımız

image-13Astsubay denen asker kişilere

Kendi parası ile yüksek tahsil yapmayı 1951 senesinde yasaklar iken

Bu arada subaylarımız ne yapıyordu?

Elleri şeker, dilleri lokum mu eziyordu?

Sağ tarafınızda temâşa etdiğiniz sararıp solmuş siyah beyaz resim çerçevesine sıkışıp kalmış

Genelkurmay Başkanımız

Orgeneral M. Kâzım ORBAY’ın 1945 senesinde kabul etdirdiği aşağıda gördüğünüz Kânun ile

Subaylarımız;

  • Hem devletden maaş alıyorlar
  • Hem karargâhda fiilen(!) hizmet görüyorlar
  • Hem de “uzmanlık ve görgüsünü arttırmak” üzere kendi nam ve hesaplarına üniversitede tahsil yapıyorlardı.

image-14Harp okulu mezunu olan hâkim kisveli Abdullah Bey,

İşde bu kânun’un bir mahsulü olarak

Bugün  Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığı koltuğunda sanatını icrâ eyliyor. (bknz.)

image-15 

*  *  *

Genelkurmay Başkanımızın kabul etdirdiği yukarıda gördüğünüz kânun’un “Geçici maddesiyle

Subaylara

  • Hem yüksek tahsil hakkı verildi
  • Hem uzmanlık ve görgüsünü artırmasına imkân verildi
  • Hem de tahsilleri karşılığında “sınıf değiştirme hakkı” ikrâm edildi.

Genelkurmay Başkanımızın verebileceği başka haklar olsa onu da verecekdi subaylarına. Fakat o kötü canından gayrı verebileceği başka bir şeyi de kalmamışdı aslında...

image-16

Fakat sıra Astsubay denen askerlere gelince

  • Hem yüksek tahsili yasakladılar
  • Hem de Subaylar ile aynı fakülteden bile olsa aldığı diplomalarının hiçbir işe yaramayacağını daha 1967 senesinde ilân etdiler.

image-17

Asubayların hâriç tutulduğu 24 üncü maddenin yukarıda gördüğünüz (d) fıkrası

Hemen onun üsdündeki kânun maddesiydi.

Tefsir edelim bu ifadeyi;

Subaya serbest,

Asubaya yasak!

*  *  *image-18

Bu hakkını kullanmak için pusuda bekleyen

Harbiyeli Abdullah,

Devletin parasıyla okuyup mülkiyeden mezun oldu.

MYO’lu Abdullah da okuyup aynı mülkiyeden diploma aldı.

Üsdelik kendi parasıyla okuyup mezun oldu...

Genelkurmay Başkanımız;

  • Harbiyeli Avukat Abdullah’ı Askerî Yüksek İdâre Mahkemesinin başına oturtdu.
  • MYO’lu Avukat Abdullah’ı ise kışlaya tâlime yolladı…

*  *  *

İnsanız ya!

Dayanılmaz bir öğrenme isteği var içimizde.

Her şeyi öğrenmek isteyenler kahrından ölmeyi göze alabilmeli.

Ben de

Ölmek yerine

Öğrenmeyi tercih etdim.

Bu saik ile

Def çalıp ayı oynatır gibi

Raksetdirdim ucu gara galemi

Ak gerdanlı kâğıdın üstünde...

Ve

Merak buyurup öğrenmek için

Bir sual yolladım Necdet beye.

Dedim ki;

Türk Silahlı Kuvvetlerinde;
  1. Aslî görevinden muaf tutularak subaylara kendi nam ve hesabına yüksek öğrenim yapma imkânı verilmiş midir?
  2. Bu imkân verilmiş ise;
    a.Hangi tarihler arasında verilmişdir?
    b.Her bir subaya kaç sene verilmişdir? 20.07.2013.

4 aydan ziyâde bir süre düşündü

Ve sonra

Şöyle bir cevâp gönderdi  sayın gomutanımız.

601 282 sayılı BİMER Müracaatı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. (Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.)

11 Kasım 2013, 9:56 AM

To: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başvurunuz, 4982 sayılı Bilgi edinme Hakkı Kanunu’nun “Kurum İçi Düzenlemeler” başlıklı 25’inci maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.

Erinmeyip açıp bakdım

Yukarıda tarassut eylediğiniz Bilgi Edinme Kânun’u madde 25 şöyle diyor;

kurumiciSucukcu Necdet beyin

Geven otu geveler gibi ağzında gevelediği cevâbını özetler isek şöyle dedi bana;

Devletin parasıyla kaç dâne subaya kaç sene yüksek tahsil hakkı vereceğimi ben bilirim.

Sen Asubaysın, böyle işlere burnunu sokma! Haydi bakayım, sen kışlada talime; Uygun adım! Marş, marş!..

Böylesi basit ve mâsum bir suale dahi cevâp veremiyorsa

Demek ki

Subaylara devletin parası ile ikrâm edilen yüksek tahsil hakkında

Karargâhda arz-ı endâm eyleyen gomutanlarımızdan

Bâzılarının gıçı çakıldak dolu...

*  *  *

Şâyet

Biz, bir aile isek

Çünkü

Gomutanlarımız böyle diyorlar ise

Ve bu ailenin iki efrâdı subay ve asubaylar ise

Ve şâyet subaylar hem devletten maaş alıp hem de kendi namlarına yüksek tahsil yapıyorlar ise

Ailenin öteki ferdi olan Asubaylara kendi parasıyla yüksek tahsil yapmayı tam 50 sene boyunca niçin yasakladınız?

Bugün şâyet birileri hâlâ “biz bir aileyiz!” diyorsa

Bu Kânunlara ve yapılan bu haksızlıklara bakıp

Söylediğini bir kez daha düşünsün!..

Bu Kânunlar ilgâ edildi. Bugün artık Asubaylara yüksek tahsil yasağı yokdur diyebilirsiniz.

Bu kısmen de olsa doğru da

Ben hâlâ bana 30 sene evvel yapılan haksızlığın acısını çekiyorum. Ben hâlâ bu Kânunların mağduruyum.

Mânevî mağduriyetimi kimse ödeyemez. Onu Allah’a havâle etdim.

İntibâkların Seyir Defteri tabelalı makâlemizde teşhir etdik.

Muvazzaflar bir yana

Emekli her Asubay meslekdaşımızın ayrı, farklı ve yürek yakan mağduriyeti var.

Hangisine sorsan uğradığı başka bir haksızlıkdan bahsediyor.

Neredeyse hergün yeni bir haksızlığın örtüsünü kaldırıyoruz.

Bok çukuru gibi karışdırdıkca insanın burnunun direğini kıran yeni kokular yayılıyor ortalığa

Hepsinin uğradığı haksızlık, maruz kaldığı hukuksuzluk elvan çeşit.

Çünkü özlük hakları bakımından Asubayların bugünkü durumu yamalı bohçadan kötüdür.

Peki bu maddî mağduriyetimizi bir nebze de olsa telâfi etmek için

Bugünkü subay gomutanlarımız ne yapıyorlar?..

Bugüne kadar bilerek ve isdereyek yapmadıkları

Bugünden sonra yapmayacaklarının habercisidir bizce...

Biz alırsak, o başka!..

*  *  *

Türkiye’de ilk Meslek Yüksek Okulları 1975 senesinde eğitime başladı. Bu cümleden olmak üzere Sayın Ersen GÜRPINAR, Urfa Meslek Yüksek Okulu 1979 senesi mezunlarındandır.

Lise mezunu gençlerimiz 2002 senesine kadar 1 senelik eğitim aldıktan sonra Asubay nasbediliyorlar idi.

Asubay Sınıf Okullarının ismi Nisan 2002 senesinde Astsubay Meslek Yüksek Okulu (AMYO) olarak değiştirildi ve,

Tahsil süresi de 2 seneye yükseltildi.

Ve 2 senelik eğitime ancak 2003 senesinde başlayabildiler.

Hem de YÖK’den tam 28 sene sonra.

Asubayların tahsil seviyesini 2 seneye yükseltmekle matah bir iş yapdığı zehâbına kapılan Genelkurmay Başkanımız Necdet Bey dönüp 1951 senesine bir baksa!

image-19 

Ve o tarihlerde bile Asubayın eğitim süresinin 2 sene olduğunu görse kendisini nasıl hisseder?

Tam 51 sene kovaladıkdan sonra yakaladığı etli kıl yumağının

Aslında kendi kuyruğu olduğunu fark eden köpek kıssasını hatırlar mı acap?..

*  *  *

Konu,

O saate kadar Gedikli Erbaş denilen ve Kânun kabul edildikten sonra “Astsubay” unvanı verilen asker kişiler.

Fakat Kânun hakkındaki görüşmelere sâdece vekiller ve emekli subaylar iştirâk etdi.

Kendileri hakkında Kânun kabul edilirken Gedikli Erbaş denilen bu askerlerden bir tek kişiyi Meclise çağırmadılar. Meclisdeki bu toplantıya iştirak eden vekillerden hiçbirisi de bu askerlerin derdini, isteğini, itirazını kendi ağzından dinlemeyi akıl edemedi. Emekli bir hâkim subayın verdiği yalan bilgiye istinâden Asubay sınıfını teşkil etdiler.

Yeni teşekkül etdikleri Asubaylık sınıfının bir rütbesi için

Komisyondaki konuşması esnâsında

Deniz Kuvvetlerinden emekli subay Rifat ÖZDEŞ

Pîr olmadan aşka geldi ve

Şöyle dedi;

(Başgedikli) unvanı yeni kanunla (kıdemli başçavuş) oluyor. Bunun mânevi zevki çok büyüktür arkadaşlar!

Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı yeni bir Kânun yapmış. Eski Kânun’da “Başgedikli” dediğin asker kişilere yeni Kânun’da “Kıdemli başçavuş” diyeceksin!..

Ve yapdığın bu tenzil-i rütbe ile iftihar edeceksin!..

Öyle mi, emekli subay Rifat ÖZDEŞ?..

Sayın Ersen GÜRPINAR’ın deyişiyle

Kıdemli Başçavuş kadar daş düşsün senin başına inşallah!..

*  *  *

Dünyanın gelmiş geçmiş en aptal kadını olarak gösterilen Fransa kraliçesi Mari Antuvanet,

Yiyecek bir dilim kuru ekmeği olmadığı için sokağa dökülüp isyân eden kendi vatandaşlarına

Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” dedi.image-21

Ve sarfetdiği bu sözüyle Mari Antuvanet

Dünyanın en aptal kraliçesi unvanını aldı.

Kendisi subay olduğu hâlde paldımı aşarak

Astsubay sınıfı hakkında sarfetdiği bu edepsiz, saygısız ve

Bu pişkin sözüyle Rifat ÖZDEŞ

Türk Ordusunun en aptal denizci subayı unvanını aldı!..

*  *  *

Makâlemizin şu ana kadar okuduğunuz dördüncü bölümünde

5802 sayılı ve

1951 tarihli Astsubay Kânun’u ile

Asubay unvanı verdikleri biz asker kişilere

Genelkurmay Başkanı Orgeneral M.Nuri YAMUT’un yapdığı orostopolluğu

Şöyle özetleyebiliriz.

  • Astsubay Kânun’u ile Asubayların tahsil düzeyi 2 seneye yükseltildi.
  • Bunun karşılığında Asubaylara yüksek tahsil yasağı konuldu.
  • Üsdelik 2 seneye yükseltdikleri tahsil süresini 60 darbesini yapan subaylar 1964 senesinde tekrar 1 seneye tenzil etdi.
  • Aynı kânun ile Asubayların belli bir görev süresinden sonra Subaylığa yükseltilmeleri hüküm altına alındı.
  • Fakat bu konuyu tatbikata koymak için gereken iç düzenlemeyi yapmadı. Bu kânun ile Asubaylara verilen Subaylığa yükselmek hakkı kâğıt üzerinde kaldı.
  • Erbaş sınıfına ait olan rütbeleri aynı kânun ile Asubay sınıfına yükledi.
  • Rütbelerini daha belirgin hâle getirdikleri Subay sınıfını daha mesafeli ve müstâkil bir yapıya kavuşdurdu.

Şimdi

Parmaklarımızla bir hesap yapsak

5802 sayılı Astsubay Kânun’u ile

Asubayların kazandıklarını ve kaybetdiklerini teker teker yazsak

Ve

Mahsuplaşsak!

Söyleyiniz bakalım yiğit yârenler!

Mütebâki nedir?

Bu kânundan kârlı çıkan kim?

Asubaylar mı?

Subaylar mı?

 brove

Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

(***  Devâm edecek)

Kaynakca beşinci ve son bölümdedir.

Okumak için resimleri tıklayınız!

 

Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -1-

manset

 

 

 

 

Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -2-

manset

 

 

 

 

Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -3-

manset

 

 

 

 

Her gün söylüyoruz,geçmişte her hafta,her ay,onlarca yıl da söyledik. TSK'da Genkur Bşk'lığı ve Komuta heyetinin uyguladığı KAST sistemi kararları gereği 1970 yılından bu yana SİSTEMLİ olarak Assubay HAKLARININ TÖRPÜLENEREK GERİYE GÖTÜRÜLMESİ-VERİLMEMESİ için bir OYUN oynanmaktadır.

1970 yılında çıkarılan PERSONEL yasasında Kd Bşçvş MAAŞI, Yarbay MAAŞINA EŞİT iken GENKUR ve KOMUTA heyetinin BİLİNÇLİ -KARARLI olarak uyguladığı KAST sistemi gereği, her yıl SUBAY MAAŞLARI ARTTIRILIR,ÜSTÜNE KOYARKEN, Assubay MAAŞLARI STABİL tutulmuş, hatta RÜTBE BEKLEME SÜRELERİ uzatılarak GERİ götürülerek bugün daha dün mezun olmuş denilecek Ütğm MAAŞI ile EŞİTLENMİŞTİR. 

Bu OYUNUN KASITLI ve BİLİNÇLİ yapıldığının en BÜYÜK göstergesi "HİÇ BİR ASTI,BENİM TĞM'DEN DAHA FAZLA MAAŞ ALAMAZ" diyenlerin SÖZLERİNDE saklıdır.

Genkur UYGULAMALARIYLA AMACINA ULAŞMIŞ, AMA TSK'YI BÖLME NOKTASINA GETİREREK,PERSONEL ARASINDA DAYANIŞMAYI YOK ETMİŞ,ÇALIŞMA ORTAMINDA GÜVEN EROZYONU YARATMIŞTIR.

Assubay HAKLARININ YENİLMESİNE SEBEP OLANLARA ALLAH CANLARINI ALIRKEN HER TÜRLÜ ACI VE IZDIRABI YAŞATSIN VE BUNU ASSUBAY CAMİASINA GÖSTERSİN. ÇOK ŞÜKÜR ASSUBAYLAR DOĞRU YOLDA Kİ BUGÜN BUNA SEBEP OLANLAR CANLARINI VEREMİYORLAR.BUNA SEBEP OLANLAR VE HALA DA UYGULAYANLAR MEZARLARINDA YATAMASINLAR-DİK DURSUNLAR. HİÇ BİR ASSUBAYIN DA HAKLARINI BU KİŞİLERE HELAL EDECEĞİNİ SANMIYORUM.

Bu OYUN günümüz şartlarına göre de DEĞİŞMEKTE ,ZAMAN ZAMAN değişik BOYUTLAR kazanmaktadır. Genkur ve Komuta kademesi YILLARCA yaptıkları HAKSIZLIK ve AYIRIMI sonlandırmak için ÇALIŞMALAR yaptığını söylerler, bu yalanlarına MSB'ını da ORTAK ederler. Ama 50 yıldır NE HİKMETSE BU ÇALIŞMALAR BİR TÜRLÜ BİTİRİLEMEMİŞ,ASSUBAYLARIN SORUNLARI ÇÖZÜLMEMİŞTİR.

SON zamanlarda Genkur bşk lığı tarafından yeni bir OYUN tezgaha KONMUŞTUR.

Sanki ASSUBAY SORUNLARINI BİLMİYORLARMIŞ GİBİ "KITALARDAN-BİRLİKLERDEN KIDEMLİ ASSUBAYLARI" GENKURDA toplayarak GÖRÜŞ ALIŞ VERİŞİNDE BULUNULMUŞ,BUNU YAPARKEN DE KENDİLERİ BİR MASA ETRAFINDA,ASSUBAYLARI DA BU MASANIN DIŞINDA VE ETRAFINDA OTURMASINI SAĞLAYARAK farkında olmadan TSK'da UYGULANAN ve BİLİNÇ ALTLARINA YERLEŞMİŞ olan AYIRIMI gösterir bir GÖRÜNTÜ vererek bunu da YÜZLERİNE-GÖZLERİNE BULAŞTIRMIŞLARDIR.

YETMEDİ BİR İŞE YARADIĞI HENÜZ GÖRÜLMEMİŞ,GÖSTERMELİK "KUVVET" ASSUBAYLARINI TV PROĞRAMLARINA ÇIKARARAK YANILTICI ve ALDATICI BİLGİLER VERDİRMİŞLERDİR.

Gerek GENKUR BŞK'NIN ve  KUVVET ASSUBAYLARINI YAPACAĞIZ-EDECEĞİZ ,ÇALIŞIYORUZ DEDİKLERİ ASSUBAY SORUNLARININ ÇÖZÜLMEMİŞ OLMASI DA OYUNUN ÇÖZÜME YÖNELİK DEĞİL ,ALDATMA VE OYALAMAYA YÖNELİK OLARAK HALA SÜRDÜĞÜNÜ GÖSTERMEKTEDİR.

Genkurun SON OYUN versiyonu da "ASSUBAY SORUNLARINI ÇÖZMEK İÇİN" ASSUBAYLARI TEMSİL EDEN TEMAD yönetimiyle değil de, RESMİ HİÇ BİR YETKİ VE SIFATLARI OLMAYAN SIRADAN ASSUBAY EMEKLİLERİNİ GENKURA DAVET EDEREK BÖLÜP PARÇALAYARAK YÖNETMEYE HALA  KARARLI ve ISRARLI OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR.

İşte burada TEMAD YÖNETİMİNE BÜYÜK BİR GÖREV DÜŞMEKTEDİR. İL VE İLÇE BAŞKANLIKLARIYLA VE ÜYELERLE BİRLİK VE DİRLİĞİ PEKİŞTİRECEK,GENKURUN YAPMAK İSTEDİĞİ BÖLME OYUNUNUN BOZACAK ADIMLARI ATMALI, ÜYELİKLERİ SONE ERDİRİLEN ARKADAŞLARIMIZIN TEMAD ÇATISINA DÖNMESİNİ SAĞLAMALIDIR.

UNUTMAYALIM GURUR-KİBİR-BEN MERKEZLİ DAVRANIŞLAR TOPLUMU BİRLEŞTİRMEZ-DAĞITIR-BÖLER. EĞER ASSUBAYLARIN AMACI HAKSIZLIKLARI -HUKUKSUZLUKLARI SONLANDIRMAK İSE YAPILACAK EN GÜZEL VE DOĞRU OLAN BİRE BİR GÖRÜŞÜP-KONUŞUP- DİYALOG YOLLARINI AÇIK TUTARAK BİRLİĞİ SAĞLAMAK OLMALIDIR. ASSUBAY TOPLUMUNUN AMACI ÜZÜM YEMEKTİR,BAĞCILARI DÖVMEK,CEZALANDIRMAK DEĞİLDİR.

Bugün ÜYELERİN TEMAD Gn Bşk lığından TEK SIKINTISI ÜYELERİN ÖNERİLERİNİ ÖNEMSEMEMESİ-KULAK TIKAMASI-ÜYE ÖNERİLERİNİ ÖNEMSEMEDEN YÖNETMEYE ,ÇALIŞMASIDIR. BUNUN DIŞINDA TÜM TEŞKİLAT YÖNETİMİN YANINDADIR.

YA SABIR

Haziran 27, 2014

"Haklarınız için iyileştirme yapılacak"

diye bir haber vardı gazetelerde, dolaşır oldu ortalarda.

Hiç inanasım da gelmiyor!

Çok dinlediğimiz bir mart........ bu haber...

Benzerlerini çok duyduğumuz, dinlediğimiz için kanıksadık artık.

Beşiğine yatırılan çocuk misali.

Minik bir bebeği düşünün;

Ninniler eşliğinde uyutulması için beşiğe yatırılır.

Avunması için de, beşiğinin üst tarafına kırmızı bir balon asılır.

Hak, iyileştirme haberleri de balon benzerinde.

Ve artık,

Çocuk uyumak istemiyor!

Balonu, olanak ya da tazminat benzerinde zannedip,

Balona uzanıp duruyor.

Bizlerin hak ettiklerimize uzandığımız çırpınışlar gibi. Verilmeyen haklar benzerinde.

Çocuk uzanıyor amma tutamıyor. Gücü de yetmiyor olmalı belliki...

Tutamadığı için de çırım, çırım çığlık atıyor. Tepiniyor, sızlanıyor, çırpınıyor, inliyor.

Ağlamanın değişik versiyonlarını sergiliyor amma çaresiz.

Ben "açım", "açım" diyor, "açım" diye ağlıyor.

Tutmak istiyor amma tutamıyor o balonu. Çocuk için balon neyse iyileştirmeler de bizim için aynı.

O…ulaşılmazlar olgusunda, benzerliğinde.

Ama bir türlü tutamaz.

Ebeveynleri de sürekli uyumasını istiyor, ninniler, eşliğinde.

Bu tür haberler zaman, zaman

Her iki, üç ayda bir umutlu beklentilerimize katkıda bulunuyor.

Umut tazeleme olgusunda.

Yaşamamız için, nakarat ederek önümüze konuluyor avuntu gibi!

Bundan bir süre önce,

Hani adı açlık grevi içeriğinde olan bir eylem vardı ya hatırlarsınız.

Hani Ankara'nın Kurtuluş'unda...

Orada bir park var hani……

Adı 'Özgürlük Parkı' mıdır, nedir?

O zaman da "mesaj alındı", "verildi" denmişti hani…

Sevinmiştik hani mesajlar alındığına…

"Çalışmalar devam ediyor" denmişti hani. …

Haksızlığa uğrayanların hakları verileceği müjdesi vardı sanki.

Atamıza şikayet içeriğinde

120.000 kişi Anıtkabir’ e yürümüştü hani.

"En büyük meslek gurubu yürüyüşü" denmişti hani.

O zaman da eylemi kırma olgusunda "çalışmalar devam ediyor" denmişti hani..

Ediyor da nereye kadar?

Kesin tarih ne?

Sonuç ne?

Düşünülen ne?

Kendi içimizde kuruntuya dönüştü, dönüştürüldü.

Hak ettiklerimizi verecekseniz verin artık!

Başkalarının hakları bir gecede,

'kanun hükmünde (kuvvetinde) kararnameler' ile verilirken,

Zavallı bizleri neden unutuveriyorsunuz sanki?

Kurumumuzda yasa hazırlayan bir birim olmalı. Vardır da mutlaka!

Görevliler vardır orada, kalabalıkça şekilde.

Eğitimli hizmetlerimizi alıp da görmezden gelenler hani!

Üst kademelerde payeye dönüştürülen.

Bizler de, olanakların kullanımında arkalara itilenler, ekonomik olarak unutulanlar hani!

Görmezden gelinen, yok sayılan.

Oysa hizmet denilince var olan.

Üreten, yükün ağırını taşıyan.

Trilyonluk zimmetleri sırtlayıp,

Bakım onarımda tulumla ön planda,

Jandarmada en ön sıralarda,

Şehitlik mertebesine en yakın olanlar.

Ekonomik olgularda arkalarda itilen, bırakılan. Ekonomide "yerinde saaay" komutu verilenler!

"Senin yerin burası", "bilerek girdin", "eğitimli olsan bile git eğitimini başka yerde kullan".

Kullan da....

"Mecburi hizmetin bitinceye kadar burada kalacaksın".

"Ben, senin eğitimli hizmetini alacağım".

"Gözünün içine baka, baka hakkını vermeyeceğim" olgusunda!

Neden unutuluruz? 6 tane tazminat yol alırken biriciğinde bile hatırlanmayan!

Olguları anlamak çok, çok zor!

Unutulmaması gereken; ordunun bel kemiği 100.000 kişilik bir topluluk. Emeklisi ile birlikte 250.000…

Nasıl unutuldu, uyutuldu? Anlamak zor gibi…

Hani 6 tane tazminat tek, tek geçerken,

Hani 'statülü!' ilgililer nafakalanırken,

Bize gelince; "çalışmalar devam ediyor"!

"Biraz sabredin".

Ne sabrı kardeşim?

Yaş 82 olmuş. Adam 1965 üniversite mezunu.

En güçlüleri iki yıllık meslek okulu eğitimli hizmetini aldın ama hakkını neden vermedin.

Vermiyorsun. Bahanelerle direniyorsun!

EMPATİ YAPARAK DÜŞÜNSENE, tadı nasılmış bak.

İki yıllıklara ve gümrük devşirmeli lise mezunlarına ve köy enstitüsü mezunlarını "intibak" dedin dolu dolu tazminatlarla donattın.

Adam astsubay olduğu için olduğu yerde saydırdın!

Tek suçu astsubay olması. Yalan mı?

Doğrular bende, kanıt bende.

1965 üniversiteli olarak, olgular ve sonuçları orta yerde.

Belgeler ve diplomalar kanıtı.

Bu verilerimize bağımlı haklar varsa, verin görelim.

Avuntular niye?

Avutmak yakışıyor mu koskoca YAŞLI adamları?

Hepsi bilinçli, kariyerli…

Her şeyi biliyorlar, görüyorlar. Yorumluyorlar. Yargılıyorlar.

Tazminatları alanlardan daha eğitimli olanları var. Okuyorlar, yazıyorlar. Literatürde varlar.

Neden üzüyorsunuz onları? Onların üzülmesi, geçim sıkıntısında olmaları sizin mutluluğunuz mu oluyor?

"Biraz bekleyin, verilecek" denilen hak ettiklerimiz,

Biz öldüğümüzde gerçeğe dönüşüp, mezarımın üzerine serpilmek için mi "sabır" deyip duruyorsunuz?

"Çalışmalar devam ediyor, sabır" diyorsunuz..

"Biraz bekleyin", "sabır" ne demek?

Anlamak bunu, en zor olanı.

Yaşamın son demlerini, mutsuzlukla yaşar olduk ve...

YA SABIR!

 

MEHMET KAYALI

Biz Assubay CAMİASI kesinlikle NANKÖR bir toplum değiliz. Eğer NANKÖR olsaydık 50 yılın üzerinde Assubay camiasına karşı Genelkurmay Başkanları ve Komuta kademelerince uygulanan AYIRIM-HAKSIZLIK-HUKUKSUZLUK ve ÖTEKİLEŞTİRMELER karşısında bu kadar SESSİZ kalmaz, AİLE dediğimiz, OCAĞIMIZ bildiğimiz TSK'da KISASA KISAS diyerek TAVIR koyabilirdik.

Bu TAVRI koymamıza da BİZDEN başka da HİÇ BİR GÜÇ MANİ olamazdı. Bu tavrı TEL ÖRGÜLER içinde yapmasak, TEL örgü dışına çıkararak SORUNLARI KİŞİSELLEŞTİRİR ilgililere GEREKEN cevap verilir ADALETİ kendimiz yerine getirirdik.

Ama bugüne kadar ADALETİN ve YERİNE GETİRİLMESİNİN YASAL çerçeveler içinde OLUŞMASINI bekledik ve bir GÜN ADALETİN DOĞRU olarak TECELLİ edeceğine olan İNANCIMIZI hala da muhafaza etmekteyiz.

Arkadaşlarım. Bizlere ve ailelerimize YILLARDIR HAKSIZLIK ve AYIRIMIN en büyüğünü YAPANLARA karşı bu kadar SABRETMİŞ iken, kendi CAMİAMIZDA Genel Başkanlara, il ve ilçe Başkanlarına karşı aynı DUYARLILIK ve SABRI göstermiyoruz.

Bugüne kadar Temad Genel Başkanlığı yapmış tüm başkanları SAYGI ile selamlıyor, aramızdan ayrılmış olanları RAHMETLE anıyorum. Camiamıza yaptıkları en ufak KATKIDAN dolayı MİNNETLERİMİ ifade ediyorum.

Şimdi önümüzde Temad Genel Başkanlığı seçimleri var. Önce Başkan adaylarını katılımlarından dolayı KUTLUYORUM.

Ama tüm aday arkadaşlarımdan bir isteğim var. Amaç TEMAD ailesine KATKI vermek ve SORUNLARI çözmek olduğuna göre KİMSE KİMSEYİ KARALAMASIN, BEL ALTI VURMASIN CAMİAMIZA YAKIŞMAYACAK HAREKETLERİ YAPMAKTAN KAÇINSINLAR.

Sn. KESER bugüne kadar HİÇ yapılamayanı yaptı. Assubay SORUNLARINI en ÜST PERDEDEN İLGİLİLERE ve MİLLETİMİZE duyurdu. Yapılanlardan Genelkurmay RAHATSIZ olduğu için GENELKURMAYIN tüm kapılarını TEMAD GENEL MERKEZİNE kapattı, ilişkileri dondurdu.

Şimdi Temad Genel merkezince ve Genelkurmay Başkanlığınca yapılanların DOĞRU veya YANLIŞLIĞINI sorgulayabiliriz.

Ama şu bir GERÇEK Kİ TEMAD Genel Başkanlığı TEKRAR GENELKURMAY Başkanlığı ile DİYALOG yollarını ARAŞTIRMALI, BULMALI VE DİYALOĞU sağlamalıdır. Aksi TAKTİRDE Assubay SORUNLARININ YAPTIRIMI konusunda GENELKURMAY BAŞKANLIĞININ KESİNLİKLE OLUMLU BİR ADIM ATMAYACAĞINA DAİR DUYUMLAR her geçen gün artmaktadır.

Şimdi TEŞKİLAT olarak Sn. KESER SORUNLARIMIZ için bugüne kadar DOĞRUYU yaptı diyerek,tüm camianın HAKLARINI almaktan vaz geçilmesi mi, yoksa Sn. KESER'İN kopan DİYALOG yollarını ONARACAK girişimlerde bulunması mı doğrudur diye YOL AYIRIMINA gelmiş bulunmaktayız.

Kısacası HAKLARIMIZ MI ? Sn. KESER'LE Mİ devam edeceğiz? diye DÜŞÜNENMEK ZORUNDAYIZ.

Yoksa Sn. KESER ben CAMİAMA karşı GÖREVİMİ yaptım, MİSYONUMU tamamladım diyerek, GÖNÜLLERİMİZDEki ve ONURSAL BAŞKANLAR arasındaki YERİNİ Mİ alacaktır. Bunu ÖNÜMÜZDEKİ süreçte göreceğiz.

Son olarak şunu AÇIKÇA ifade edeyim.Sn.KESER'İN il ve İlçe başkanlarıyla ve üyelerle DİYALOĞ yolunu kapatma ve ÖNERİLERE değer vermeme DIŞINDA yapmış olduklarının TÜMÜNÜ destekledim, katıldım ve bu konuda yaptıklarının hala da YANINDAYIM. Assubay CAMİASINA yapılan AYIRIM ve HAKSIZLIKLARI birinin ÇIKIP anlatması-duyurması GEREKİRDİ.Sn. KESER bunu en İYİ biçimde yaptı. Ama HAKLARIMIZ konusunda da OLUMLU bir şey elde EDİLEMEDİ.

EĞER AMACIMIZ gerçekten KİŞİSEL MENFAATLER için HAREKET etmek değil, CAMİA SORUNLARINI ÇÖZME ile BİRLİK ve BERABERLİĞİMİZİ sağlamak içinse, artık SORUNLARIMIZIN çözümü için daha DUYARLI,daha OLGUN ve birbirimizi KIRMADAN bire bir GÖRÜŞEREK ve DİYALOG yollarını daima AÇIK tutarak KONUŞABİLMELİ,BİRBİRİMİZİ ANLAMALIYIZ.

Lütfen KİMSE bu yazıyı Sn. Ahmet KESER'İN  şahsına KARŞI yazılmış bir yazı olarak değerlendirmesin,KİŞİSELLEŞTİRMESİN. Aksine Sn. Başkanla DİYALOĞUM çok iyi olup,her zaman görüşmekteyiz. Ama Artık CAMİA için DOĞRU olanı da daha MEDENİ ve HOŞ GÖRÜLÜ bir ortamda GÖRÜŞMELER yoluyla bulabilmeliyiz.

 Mümkünse Tüm Gn. Bşk. adayları ÖN YARGILARINDAN ARINARAK bir ARAYA gelerek ÇÖZÜMÜ bulmalılar. Camia için EN DOĞRU ve GÜZEL olan da budur.

CAMİAMIZA yakışan da bu olacaktır, olmalıdır.

UNUTMA BAŞKAN UNUTMA!...

AĞACI KESEN BALTANIN SAPI DA AĞAÇTANDIR!..

Assubayların tarihinde 23.Mayıs.1970 ve 8-9.Ocak.1975’in yeri farklıdır. Bu tarihler İnsanlık ve Meslek onuru adına Hak arayışın milat tarihleridir. Bu tarihlerde mücadele eden pek çok Astsubay meslekten uzaklaştırılmış, kuvvetleri değiştirilmiş, bir çoğu da hapis ile cezalandırılarak ömür boyu cezalandırılmışlardır.

Bu değerli Astsubay meslektaşlarımızı sadece oluşturduğumuz oluşumun maddeler şekli ile sunduğumuz vaatlerimizde mi hatırlayacağız, yoksa genel kurul önceleri delegeleri etkileme adına sadece bültenlerde mi?

Bir daha neden hatırlamayız?  "Ne olacak bizim halimiz? Bizler için ne düşünüyorsunuz?" diye sorulduğunda ‘’o kadar çok sorunumuz var ki sizlerin bu durumu 138’inci sırada yer alır ‘’ diyeceksiniz!

Mevcudiyetini ve bulunduğun durumu borçlu olduğun meslektaşlarına ilgisiz, kayıtsız kalacaksın! Seni sen yapanlara bu iki milat günde bir tek kelime dahi olsa saygı ve sevgi göstermeyensin. Sormazlar mı sen neyi, kimi temsil ediyorsun?

Yoksa "yönetmeye değil, temsil etmeye geliyoruz" diye siz demediniz mi? Seçilmişliğinizin üzerinden Üç Ocak, üç Mayıs geçti hiç mi aklınıza gelmedik? Kaybedilen 9 yılın üzerine bir 3 yıl daha bekleme lüksümüz yok dediniz, bizler 44 yıldır bekliyoruz. Sizi de bu kadar mı bekleyeceğiz?

Onaylanmayan tüzük değişikliğinizde seçilme sürenizin sınırını bunun için mi kaldırdınız?

Seçilmeden önce milletvekili dokunulmazlıklarını kaldıracakları yalanı ile iktidara gelenlerden farkınız ne? Pek yok gibi de; çünkü aynı sazın tellerine vuruyor gibisiniz ...

Görev yaptığınız Genelkurmay karargâhını unutup, bu kuruma bile ihtiyaç olmadığını söylediniz. Bu kurumun Astsubay sorunlarına bakış ve ilgilenişlerini İzmir bilgilendirme toplantısında ‘’Çanakkale zaferi zafer değildir zafer olsaydı 1920'de aynı güçler tarafından İstanbul tekrar işgal edilmezdi’’ diyebildiniz.

Her fırsatta bu kurum hakkında eleştiriniz oldu fakat yasama ve yürütme yetkisinin bulunduğu TBMM'ne hiç sözünüzün olmayışı acaba ileride milletvekili olabilme sevdanızdan mıdır? Unutulmamalıdır ki geçmişini bilmeyen, değer vermeyen geleceğe yön veremez. Verdiğiniz de söylenemez.

Kendinizin oluşturduğu yönetim kurulunuza bile güveninizin olmadığını, bir elin parmaklarını geçmeyen kalemşorlar ile daha ne kadar idare etmeyi düşünüyorsunuz? Temsil etmek üzere geldiğiniz konumu temsil etmiyor, yönetmeye çalışıyorsunuz.

Sihirli aynalar odalarından çıkmanızı, kendinizi düz aynada görmenizi isteriz. Ağacı kesen baltanın sapı ağaçtan biz bunu biliyoruz, sizlerin de unutmamanızı istiyoruz.

Son yıllarda dünyanın birçok yerinde binlerce yeni STK kuruldu. STK, bir ülkenin yurttaşlarının seslerini duyurabilmesini, toplumların işlemesi için sorumluluk almalarını ve de kendilerini temsil eden devletler ile örgütlü bir şekilde diyaloga geçmesini sağlamaktadır. Açık sistemlerde, her türlü zorluk örgütlü diyaloglar kanalıyla çözülebilir.

EVET TEKRAR EDELİM SON SATIRI;

HER TÜRLÜ ZORLUK ÖRGÜTLÜ DİYALOG KANALI İLE ÇÖZÜLEBİLİR!

SİZLERİN , YÖNETİMİNİZİN bizleri getirdiği nokta itibarı ile bulunduğumuz noktadayız, KİTLENDİK!

  • BEKLEYECEK MİYİZ?
  • MUCİZE PEŞİNDE MİYİZ?
  • TEMAD BAŞKANLARI NEDEN SESSİZDİR?
  • KOLTUK SEVDASI MI BU SESSİZLİK?
  • YAŞADIKLARIMIZ SİYASAL MI?
  • İÇ-DIŞ GÜÇLERİN BİR OYUNU MU?
  • BU NOKTADAN SONRA NELER YAPABİLİRİZ?

Yazmanın suç, ifadeyi konuları derinliğine yazmanın eleştirisel ihraç konusu olarak mı görüyorsunuz? Düne kadar günde bir kaç kez aradığınız kişilere potansiyel örgütlü kişiler olarak mı bakıyorsunuz?

Bu sınıfın sorunlarını tam anlamı ile içine sindirmiş, sabah akşam bu konular ile yatıp kalkanlara bu tutumunuz anlaşılmazdır.

GÜRPINAR'LARI, ABAYLI’LARI, ATILGAN'LARI, GÜNŞER'LERİ , KOLDAMCA'LARI, ÇİMEN'LERİ, KAYALI'LARI, KULAK'LARI, AKSU'LARI, GİBİ BİR ÇOK DEĞER'İ KESERİN SAPINA KURBAN VERİYORSUNUZ, MESELE KOLTUK OLUNCA!...

 

Zafer ÇİMEN  
E.Hv.Bçvş.
BALIKESİR

KİTAP SATICILIĞINDAN, ÇANTA TAŞIYICILIĞINA!...

İnsanoğlu bu, çiğ süt emmiş deriz. Hep aramızda dolaşırlar, içleri boştur giysilerine bakmayın. Vitrine bakan insanlar vardır, niye ve hangi gözle baktıgını anlayamazsınız!

Bilgi, yalnız görmekle edinilemez. Çalışmak, tecrübe etmek ve teoriyi pratiğe dönüştürmek gerekir. Bakmak, belki dıştan o konu hakkında bilgi edinmeyi sağlar; ama işin güçlüğü-kolaylığı, ağırlığı-hafifliği, incelikleri-püf noktaları vs. yönlerden desteklenmeyen bir bilgi işe yaramaz. Nitekim kediler ve köpekler de kasap dükkânları önünde kendilerine verilecek sakatat parçalarını gözetleyerek akşama kadar bakarlar; ama hiçbiri kasap olmuş değildir.

Bir şapkalı kitap satıcısının kasabın önünden yıllardır ayrılmadıgı gibi. Kendisinin ta uzaklardan Ankara'ya  geldigi söyleniyor. Halbuki geldigi yerde de  eskiden bir kasap dükkanı varmış şimdi kapalı olan ...

Yıllardır sınıfın dağ gibi sorunların sistemi bütününde elit bir sınıfın içindeki insanlar olarak çözme gayretinde iken ortalarda olmayan...

Birileri dar kafa yapısı ile yüzlerce  km uzaktan teşhis koyuyor. ''Bu iş kişisel çekişmedir.''

Adama sorarlar, bu bilgiyi kasap dükkanının önünde birilerinden mi aldın diye?

Anayasal haklarımızı ve verdiğimiz emeğin karşılığını almaya hukuk çerçevesinde, birlik ve beraberlik içinde, elit bir sivil toplum örgütünün üyeleri olarak hak ve adalet mücedelesini yaparken görevi olmayan konularda ahkam kesiyor İzmir'e doğru!

Parangalar, zincirler ile kapı önünde bağlı durarak sınıfına ses olduğunu zanneden zavallı ne yaptığını zannediyorsun? Tek dileğimiz mücadelenin yara almamasıdır, tesadüf kazanımları başarı sayanlar torba yasadan, personel yasasından haberi olmayanlar gündem değiştirmekle sorunları yok sayamazlar, bu toplum ihaneti affetmeyecektir.

Bu polemiklerden toplumun ve bizlerin rahatsız olduğunu, toplumun umudunu yitirdiğini, dikkat edilirse sosyal medyada artık arkadaşlarımızın umutsuzluğunun açıkça belli olduğunu gözlemlerken her konuya maydonoz olan bir kapı kulu konulara teşhis koyuyor, ''kişisel''. Yüzlerce insan, "İzmir Karşıyaka seçimleri hukuka aykırı yapıldı biz yargıya gidiyoruz, tüm belgeleri sunuyoruz" derken burada hukuksuzluk var derken sen kimsin de bu yorumu yaparsın?

Kapı kullugu zordur!

Eskilerde kapı kulları tarifi şöyle; ama burada çanta taşıma diye bir görev yokmuş ya da çanta yokmuş, bilinmez arkadaşlar!

Kapı kulu, süvari sınıfını meydana getiren efradda devşirme çocukları ile harplerde esir alınan çocuklardan meydana geliyormuş.

Fikirlere daha üstün yaklaşımlar ile cevap verilir, parametre olmadan teori üretilmez ve hiç kimse başka bir kişinin fikrine terbiyesizce yaklaşamaz. Demokratik ülkelerdeki 39 ülke askeri sendika şemsiyesine girmiş bizde çaresizlikten çözümsüzlükten, ihtiyaçtan dolayı gündeme gelmiş misyonu ve vizyonu başarı veya başarısızlığı kanıtlanmamış; ama önemli değil tetikçi talimat almış doğmamış bebeğe mintan biçme gayretinde...

Sorunu sadece ben olsam önemsemeyeceğim, bu satılmış nemacılar sahibine hizmet etmek, başarısızlıkları gizlemek için sosyal demokratlığı su götürmez olan bu davada bir öncü bir meşale olan Ersen Gürpınar arkadaşımıza bile tarikatle ilişkilendirip onun mücadele kararlılığını sözüm ona sorgulayıp gündem değiştirmek için aldığı talimatı yerine getiriyor.

Bu iş sizin dar kafanızın işi degil, keşke bir kaç yıl içinde gerçekleşse görecegiz. Daha hiç bir resmi konum kazanmamış bir konuda kapı önüne konmak tabiri ancak kapı kulu olanlara yakışır.

Adama sorarlar;

Meslektaşlarına geri zekalılar diyen bunlar uyarılara rağmen uygulaması mümkün olmayan meslektaşlarımız ve kamuoyu tarafından kabul görmeyen, nitekim uygulanamayan ölüm orucunda takiyye yaparak eylem önlüğü giyecek kadar riyakarlık sergileyebiliyor!

Bizler bu mücadeleye gönül verdik, bu mücadele bu noktaya özverili arkadaşlarımız tarafından taşındı hatta mevcut yönetimin seçilmesini sağladılar, ama destek rüzgarımızla yol alan gemi rotasını şaşırdı karaya vurmak üzere, küçük kazanımları kendi başarısı olarak lanse edenlerin müfteri tetikçileri madem her konuda ahkam kesiyorsunuz  söyleyin bakalım torba yasada bizler var mıyız?

Personel yasasında mahalle bekçisi, ziraat ev ekonomisti, meclis katibi gibi görevlilerden daha alt kademeden göreve başlatılıp ekonomik kayıplarımız ve psikolojik eziklik düzeltildi mi? Ama siz değil size talimat verenlerin bile bundan haberi yok, sanmayın ki cebinde TEMAD başkanı kartviziti ile hava atan, lokalleri ile mutlu olan ama mücadeleden bîhaber olanlar bile sizi kurtaramayacak, şimdiden assubayların umutlarını yitirdiğiniz için gönüllerden silindiniz yakında da tamamen silineceksiniz ...

Genelkurmay ile hatlar kesik, köprüler yıkıldı haklarımız konusunda istişare yok, sonuç yok toplum kazandığı sinerjiyi kaybetmek üzere ama sizler hala gündem değiştirerek sorunların yok sayılmasına beyhude gayret gösteriyorsunuz. Bizler dün olduğu gibi bugün de yarın da yüreğimizde mücadele kararlılığı ile katkı sağlayacağız, bunun için  sizlerden mi  izacet alacagız ?..

MERAK ETMEYİN ŞAYET BUNU YAPARSAM, YAPARSAK ÖNCEDEN KAMU İLE PAYLAŞIRIZ.

Saygılarımla..

Atilla ABAYLI

“Davayı içeriye dönük hale getirtmeyin. Buna müsamaha etmeyin. Bu ortamdan kimsenin nemalanmasına müsaade etmeyin“ diyerek uyardım. Torba yasa şekillendi, içi doldu. Özellikle emekli astsubay toplumunun açlık ve yoksulluk sınırındaki rezil ve utanç dolu yaşamını düzeltecek; TSK'de aynı hizmeti paylaştığı subay sınıfının varlık ve bolluk içindeki emekli yaşamına bir santimetre olsun yaklaştıracak; anayasanın 12. 40. 41. maddelerine hak teşkil ettirecek en ufak bir düzenleme ve düzeltme dahi yok.

  • Tazminat düzenlemesi yok!
  • İntibak düzenlemesi yok!
  • Nasıp ve sicil düzenlemesi yok!
  • İhraç edilenlerin, malullerin, düşük aylık alanların lehine de hiç bir düzenleme yok!
  • İki yıllık meslek yüksek okulu kanunundan doğan 12 yıllık birikmiş kademe farkı düzenlemesi de yok!

Yok. Yok. Yok. Yukarı da bir şey yok. Oradan bir şey çıkmayınca malum yokluk aşağıya dönecek. Mazlum toplumu birbirini yiyecek. İftiralar, iddialar kol gezecek. İhraçlar sürecek. Çamur at izi kalsın siyaseti devam edecek.

Yüksek denetleme kurulu; seçimine iki gün kala zaten suyu çıkarılıp posası kalmış İstanbul İl Başkanlığı'nı gelip denetleyecek. Gelirken de Sayın İbrahim Koldamca'nın ihraç yazısını getirip tebliğ ettirecek.

Çankaya İlçe Başkanlığı'nın seçimde delege belirlemediği, listeye yazılmadığı iddia edilecek.

Sayın Sami Başkaya'nın kitap satışlarının Temad Genel Merkezi ile ilişkili olduğu ve buna dair, ajanda ve satış yüzdesinin bağışı konusunda onlarca yolsuzluk iddiasına dair soru genel merkeze yönlendirilecek. Sayın Adilhan Şanlı'ya; Sayın Ayhan Bayırlı ile Sayın Sami Başkaya tarafından aleni olarak sosyal medya sayfaları üzerinden ailesini rencide edecek derecede, ahlaksız yakıştırmalar ve aşağılamalarda bulunulacak.

İstanbul İl Başkanı'nın ihraç kararı en önce Sayın Bayırlı'nın portal sayfasından duyurulacak. Sayın Selçuk İçer'in Oyak karşısında peş peşe süren davalarına "zaten hakaret davası idi,etmeseydi, Genel Merkez'in onun yanında ne işi var ki?" denecek.

Yine Sayın İçer'in emekli assubay olan babası Cavit Kayıkçı tarafından gizlice ses kaydına alınıp şantaj amaçlı kullanılacak.

Temad'ın haysiyet ve kurum onurunu dışarıya karşı ayaklar altına alan hemen hemen her olayda ismi geçen Sayın Sami Başkaya Temad Genel Başkanı'nın her kare ve resminde, gittiği her resmi gezi ve görevde sağ yanında olacak ve aşırı tepki toplayacak.

Genel Başkan, yine de bildiğini okuyup seçilmişlerle hareket etme ilkesini çiğnemeye devam edecek.

Şu ana kadar yapılan tüm resmi ihraçların hiç bir dişe dokunur ana sebebi olmayacak; ihraç edilenlerin hepsi de Genel Merkezi eleştiren akli ve fikri donanımı olan arkadaşlarımız ile çok başarılı “Temad'ın sıradaki İkinci Genel Başkan Adayı" diye hep lanse ettiğimiz İstanbul İl Başkanı olacak.

Cavit Kayıkçı ise Genel Merkezi mahkemeye veren ve hala üyelik sıfatını taşıyan birisi olarak bu yaşananları keyifle seyredecek.

Ve ne acı ki; hak ve emek davası orada yukarıda dururken, bizler bir iki kalem durmadan bu davayı yazıp çizer iken; Ey Başbakan, Ey Genelkurmay derken, bu sıkıntıları, bu tatsızlıkları, bu iç kavga ve iftira ile santaja dayalı ortamı beslemenin de hiç birimize asla hiç bir hayrı olmayacak. Devrimler tarihi ilk sayfasında şunu yazar;

Devrim, ilk önce evlatlarını yer.

Bu ortamı besleyenler ve tohumlayanlar bunu asla unutmamalıdır. Çare Genel Merkez'indir. Temad Genel Başkanlığı'nındır. Bir girişim başlatınız. Bütün kırgın ve küskünleri çağırınız ve hatta sayın büyüğümüz Gürpınar'ı da, Sayın İçer'i de beni de çağırınız. Bizler bu uzlaşı ve barışma sürecine katkı vermeye hazırız. Bir yuvarlak masada bizleri buluşturunuz. Dava adına bu kırgınlığı ve kavgayı bitirmek görevimizdir. Bu ayrışmayı ve derin bölünmeyi bitirelim. Bir etik dürüstlük andı ve belgesi imzalayalım. Çirkinlikleri bitirelim.

Temad'ı daha fazla küçülttürmeyelim. Onur ve haysiyetlerimizi lekeletmeyelim. İftira ve şantajla beslenenleri bitirelim. Tüm ihraçları kaldıralım. Uyuma, birliğe, dirliğe dönelim. Siyasete de, kurumlarada ve tüm stk. lara da örnek bir adım atalım. Uçup giden adaletimiz adına, uğraşmamız, savaşmamız gereken tek mücadelemiz adına. Puslu pazarları yeter artık yaşamamak adına. Umut adına.

Saygılarımla.

Adnan Fuat Özdemir.
E. Assubay
GSM: 05432734502

Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan assubaylar ile bunların emeklileri; çağdışı kalmış bir iç hizmet kanunu ile disiplin ve personel kanununun hukuk dışı yaptırımlarına maruz bırakılmışlardır. Subaylık sürekli önü açık, başarı ölçüsünde ödüllendirilen bir sınıf iken; assubaylık yükselme ve statü sağlamayan bir hizmet ve iş kolu olarak yasalara oturtulmuştur.

  • Subaylar 1977 yılında 4 yıllık fakülte hakkına kavuşturulur iken; assubaylar tam 26 yıl sonra 2003 yılında ancak 2 yıllık meslek yüksek okulu statüsüne yüksetilebilmişlerdir. Subaylara tam 37 yıl önce 4 yıllık fakülte statüsü verilir iken, bugün halen assubay yetiştiren okulların 4 yıllık fakülte muadiline bırakın çıkarılmasını düşünülmesi dahi gündeme getirilmemiştir. Üstelik 2 yıllık meslek yüksek okulu statüsüne dair kademe intibakları tam 12 yıldır yapılmamıştır.
  • Subaylar çalışanı ve emeklisi ile tam 6 kalem tazminat alırken; assubaylara bir kalemi dahi verilmemiştir.
  • Assubay, subayın tam 2 katı sorumluluk taşımaktadır.
  • Assubay, subayın tam iki katı görev ve ek görev ile zimmet ve mesuliyet taşımaktadır.
  • Astsubay, subayın tam iki katı nöbet tutmakta, tam iki katı tayin , atama görmekte ve şark görevine gitmektedir.
  • Assubayın rütbe ile paralellik gösteren bir görev ve makam tanımı yoktur. Bir yüzbaşı asla takım komutanı olamaz iken assubay ömür boyu kısım komutanıdır.
  • Assubay yaşam boyu ast tır. Hatta yedeksubayın bile astı dır. Hiç bir komutanlık yetkisi, sicil yetkisi, ceza yetkisi, emretme yetki ve sorumluluğuna haiz değildir.
  • Assubay görevde ve hizmette 926 sayılı personel kanunu ile subay yardımcısı; özlük haklarında 657 sayılı yasa gereği ise büro memuru statüsünde dir.
  • Assubay; emekliliğinde çalıştığı maaşının sadece % 45 ni alabilirken; subay % 85 ni almaktadır.
  • Tüm disiplin ve askeri ceza yasalarının tatbik edileni assubay olurken; subay sadece tatbik edendir. On yıllık ceza dağılımında assubay oranı % 68 iken subayın % 5 tir. o da yedeksubaydır. Bu anlamda tüm sicil ve nasıp kayıplarını assubaylar yaşamaktadır.
  • Oyak ta tüm yönetim ve hukuki yapı subaylarda dır. Oysa katılımda assubay oranı % 65 tir.
  • Uçağı yapan, onaran, uçurtan assubaydır. Ne var ki uçan, öğretmenlik yapan subay dır. Tazminatını alanda subaydır.
  • Orduevleri, kamplar, lojmanlarda ve sosyal yaşamda en iyi yerler ve mekanlar subay; arta kalan kenar ve köşelerde ki izbe tesisler ise assubayın dır.
  • Subayın öğrenim ve tahsili ile ilgili mali intibakları aynı gün yapılır iken assubaylar tam 12 yıldır bekletilmektedir.
  • Genelkurmay ca; intiharlar psikolojik ve bulaşıcıdır denmekte, ne var ki sadece assubaylar intihar etmektedir. Bu virüs sadece bu sınıfı etkilemektedir. Bu sebeple de aşısı bulunamamaktadır.
  • Üniversite bitirmek bile saklı ve gizli bir hak olmuştur. Subay diplomasını ve kepini havaya fırlatıp resim çektirir iken; assubay gizli bir şekilde kendi nam ve hesabına hizmetinden artırdığı zaman ve imkanı ile sahip olabilmektedir.
  • Birinci dercedeki subay ve emeklisi ile ancak 2. dereceden emekli olabilen assubay emeklisi arasındaki tazminat hariç sadece maaş uçurumu % 40 tır. Emeki bir subayın sadece tazminat toplamı tutarı emekli bir assubayın maaşından fazladır. Aynı hizmet süresine matuf bir emekli subay; emekli bir assubaydan tam 3 katı fazla maaş almaktadır. Emekli bir subayın ortalama maaşı 4500 tl iken; emekli bir assubayın ki sadece 1500 tl civarındadır.
  • Tüm yasa ve kanunlarda subaya tanınan mali ve özlük hakları; subayın rütbesi ile ifade edilir iken assubaya gelince sadece “assubay“ genel sınıf adı ile ifade ve telaffuz edilmekte mali düzenlemelerde dahi “kıdemli binbaşılar ile assubaylar“ şeklinde ifade edilmektedir. Bu sosyal ve hukuki ırkçılıktır. Çağdışı sınıf ayırımıdır.
Subay hep akli olan kısım; assubay ise aklı hiç olmayan bedeni kısım olarak tanımlanmıştır. Bu anlamda yukarıda bahsedilen; tamamen insani ayırımcılığa ve çağımız utanç tablosuna karşı aşağıdaki yasal ve hukuki düzenlemelerin yapılması TSK'nin geleceği ve ülkenin ulusal savunmasının birliği, bölgesinde güçlü bir ordu teşkili amaç ve hedefi adına elzem dir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde iki sınıf ve toplum arasındaki bu büyük kopmanın ve ayrışmanın tamiri ve telafiside sadece aşağıdaki yasal teklifte bulunan metin de mevcuttur. Bu anlamda bu yasa teklifi ulusal bir mesele boyutunda dır. Tüm parlamentonun ve siyasetin öncelikli meselesidir. Partiler ve siyaset üstüdür. Bu teklif, acil, insani ve anayasal eşitlik taleplerine dair hazırlanması gereken kanun tasarısının; tüm sorunları temelinden çözecek esasta bir içeriğidir.

a) Türk Silahlı Kuvvetlerinde subayların mezun olduğu harp okulları 1971 yılında 1462 sayılı kanun ile önce 3 yıla; 1977 yılında ise 2218 sayılı kanuna eklenen 4. madde ile de dört yıllık fakülte seviyesine çıkarılmıştır. Yök tarafından da fakülte seviyesinde müfredatı kabul edilmiştir. Bu uygulama ile 1970 yılına kadar iki yıl okuyan tüm subaylar (mevcut Genelkurmay Başkanı dahil) önce üç daha sonraki yıllarda ise 4 yıllık fakülte mezunu kabul edilerek tüm derece ve kademe ilerlemelerinin yapılmasına karşın; 1993 yılında; assubay yetiştiren sınıf okulları liseden sonra iki yıla çıkarılmasına rağmen; kasti olarak assubayların eğitim ve öğrenim seviyesini yükseltirmemek adına bu kanun, kabulunden tam 8 yıl sonra 2002 yılında 4752 sayılı yasa ile iki yıllık meslek yüksek okulu statüsüne ancak alınabilmiş, ancak kademe ilerlemeleri yapılmayarak 9/1 den 9/2 ye intibakları bu güne deği tam 12 yıldır gerçekleştirilmemiştir.

b) Polis, hemşire ve adliye memurlarına dahi 4 yıllık lisans mezuniyeti şartı getiren anayasal hukuk anlayışı sıra assubaylara geldiğinde ise 926 sayılı yasa ile onları “subay yardımcısı sınıf“ tanımına alıp; özlük ve idari haklarında 657 sayılı devlet memurları kanunu uyarınca genel idare hizmetleri sınıfına dahil etmiştir.

c) 19 haziran 1999 tarihinde ; İtalya da Avrupa Birliği Bakanlar Kurulunca kabul edilen Bologna Süreci Sözleşmesine Türkiye de 42 üye ülke ile birlikte katılmış ve alınan kararların uygulanması taahhüdünde bulunmuştur. Bu karar; ülkelerin güvenlik kuvvetlerinin ve birimlerinin yüksek kalite ve eş donanıma sahip olması adına tüm muvazzaf ve çekirdek hizmetlilerin lisans ve yüksek lisans eğitim ve öğrenimine tabi olmasını içermektedir. Bu proje ilk kez Jandarma Genel Komutanlığınca tüm assubaylar için başlatılmak üzere 2012 yılında YÖK tarafından onaylanarak müfredata alınmıştır. Ne var ki Genelkurmay Başkanlığı bu sözleşmenin assubay yetiştiren okullara 1970 ve 77 yıllarında harp okullarına olduğu gibi 4 yıllık fakülte dengi öğrenim statüsü kazandıracağı gerçeğini görerek anlaşmanın bu paragrafını çeviri metninden çıkartmış ve hayata geçirmemiştir.

Bu anlamda; örnekte görüldüğü üzere T.C. Anayasası'nın eşitlik hakkını savunan 12. maddesi ile kişilerin öğrenim hakkı eşitliğini savunan 42. maddesi uyarınca; yine T.C. Anayasası'nın yüksek öğrenim esaslarını düzenleyen 130-131. maddesi uyarınca; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin eğitim hayatında bireyler arasında fırsat eşitliğini düzenleyen ve eşit şans verilmesi halinde yatay ve dikey geçiş imkanları sunan 26. maddesi uyarınca; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin her bireyin yeteneklerine göre yüksek öğrenimden yararlanma özgürlüğünü düzenleyen 25-26. maddeleri uyarınca; Birleşmiş Milletler ekonomik ve kültürel haklar kurumu Unesco nun 1960 tarihli eğitim ve öğretimde ayrıcalığın kaldırılmasını düzenleyen 1,2, 3, 4, 5, maddeleri uyarınca, 2011 tarihli YÖK genel kurulunun aldığı ve hükümete bildirdiği iki yıllık yüksek okulların YÖK müfredatına uyum sağlamadığı, verim alınamadığı ve bu okulların da 4 yıllık lisans seviyesine yükseltilmesine dair tavsiye kararı uyarınca,

1. Tıpkı bundan tam 36 yıl önce geçmişte subaylara aynen uygulandığı gibi, tüm çalışan ve emekli assubayların geçmişe dönük olarak yararlanabileceği şekli ile iki yıllık astsubay meslek yüksek okulunun da, çağın ve gelişen teknoloji ile yeni dünya düzeninin elzem bir gereği ve ihtiyacı olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin çekirdek kadrosunun ve tüm teknik, lojistik, elektronik ve mekanik sistemleri ile idari sistemlerinin ana unsuru olan % 65 oranına sahip astsubay sınıfının yukarıdaki hukuki ve anayasal gerekçelere istinaden 2015 yılından itibaren 4 yıllık fakülte lisans seviyesine yükseltilmesini;

2. Derece, kademe düzenlemelerinin de intibak düzenlemesi adı altında geçmişe dönük olarak tüm çalışan ve emeklileri de kapsayacak biçimde düzeltilmesini;

3. Bu düzenlemeye bağlı olarak bu gün TSK de çalışan ve emekli olan tüm subaylara tanınan tazminatlardan; makam tazminatının; komutanlık tazminatının, görev tazminatının da, yukarıda bahse konu anayasal ve uluslararası eşitliğe dair maddeler uyarınca assubaylara ve emeklilerine de aynı oranlarda ödenmesini;

4. Çalışma hayatında aldıkları cezalar sebebiyle, TSK. terfi yönetmeliği esaslarına göre aldıkları ceza süresine bakılmaksızın bir sonraki 30 ağustos tarihine terfisi kaydırılan ve bir günlük ceza dahi almış olmasına rağmen tam 11 ay 29 gün sonra terfisi yapılıp o kadar süre geç kademe ve derece ilerlemesi yapabilen ve emekliliği dahil yaşam boyu eksik maaş ve ücret alan tüm çalışan ve emekli muvazzaf personel hakkında, vatana ihanet ve yüz kızartıcı suçlar hariç; bir defaya mahsuben nasıp ve sicil affı düzenlemesine gidilmesi ve geçmişe dönük tüm mali kayıpların ödenmesini;

5. Yine yukarıda bahsedilen anayasal ve uluslar arası insan hakları maddeleri uyarınca; 1. derece ile 2.-3. derece emeklileri arasındaki % 40 a varan maaş uçurumunun adalet ve eşitlik prensipleri ölçüsünde tüm emekliler arasında çalışma yasasının ve hak aidiyetinin gözetilmesi adına Hz. Ömer adaleti düşünülerek mağdur emekliler adına giderilmesini;

6. Bu anlamda mali tablolarında kanunla yeniden düzenlenmesini;

7. TSK.nin özellikle son aylarda nerde ise üç katına ulaşan assubay intiharlarının; sebebi ve temel etkeni olarak varsaydığımız; assubayları ve uzman erbaşları puan sistemi yolu ile disiplin kurulları yolu ile ordudan ayıran çağdışı bir mantık içeren ve 2012 yılında meclis genel kurulunda kabul edilen, ne yazık ki tek yanlı olan ve adalet prensibi içermeyen bir ceza mantığına dayanan TSK. Disiplin Kanunu Yasasının da iptal edilerek ceza hukukçusu yargı mensuplarınca ve sivil hukukçularca Avrupa Askeri Ceza ve Hukuk yasalarına eş ve paralel anlamda yeniden hazırlanmasını, yüce parlamentomuzun insan haklarına ve adaleti ile eşitliğine inanmış tüm milletvekillerinden parti ayırımı gözetilmeksizin kabulunü ve bu ayırım utancının TSK. şerefi ve onuru adına bu gün sona erdirilmesini saygılarımla arz ediyorum.


Gurup Başkanı
Metni Hazırlayan: Adnan Fuat Özdemir
E. Kara Assubayı
GSM: 05432734502

Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve toplumda bir meslek grubu olarak astsubay sorunlarını incelerken; psikoloji, sosyoloji, davranış bilimi, eğitim, sağlık, temel insan hakları, hukuk ve diğer birbirine ilintili bir çok kavramı bilmeden, konu hakkında bir şeyler söylemek eksik olabilir. Yıllar yılı siyaset kurumunun, idare olarak genelkurmay başkanlığının; yok saydığı, varlığını göremediği, toplumun yeterince bilgi sahibi olmadığı, astsubay sorunlarının; iki üç yıldır Türkiye Emekli Astsubaylar Derneğinin öncülüğünde kamuoyu önünde tartışılması, öncelikli olarak hükümet ve genelkurmayın soruna; bilim dışı yetersiz ve sakat bakışının eseridir. Bugünkü haliyle bu sorunlara dikkat çekme, ölüm orucu eylemiyle vücut buluyorsa; durum üzerinde herkesin düşünmesi gereken, bir ciddiyeti ifade ediyor demektir. Bu nedenle emekli astsubay eylemlerine gayri ciddi yaklaşılamaz.

Anayasalar, yasalar, yönetmelikler, uygulamalar değişmez- değiştirilemez şeyler değillerdir. Genel olarak silahlı kuvvetler içinde bir meslek grubu olarak astsubayların eğitim ve öğretimle başlayan, ağır insan hakları ihlalleri ve ötekileştirmeyle sürüp giden; temelde üç dört başlık altında toplanabilecek insanı, sosyolojik, psikolojik ve ekonomik, kronik sorunları vardır. Uygarlığın geldiği bugünkü seviyede ve insan yaşamındaki baş döndürücü hızlı değişimin karşısında, bırakınız sorunların çözümünü, sorunların altmış yıl önceki haliyle kalmış olması, bir ülke ve yönetenler için utanç duyulması gereken seviyedir. Özetle; bugün bir emekli astsubay Başkentin göbeğinde ölüm orucuna yatıyorsa; sorunun çözümünde ne kadar geç kalındığının kanıtı değilse, başka nedir? Bu durum ciddi bir duyarsızlığın sonucudur.

Geçmişte astsubay okullarında neredeyse işkence eksenli uygulanan eğitim ve öğretim, birliklere her yönüyle yetişmiş bir astsubaydan daha çok travmalı bir kişilik yetiştirmiştir. Birlikler içinde sadece astsubay olmasından kaynaklanan; hukuki, psikolojik, insanı ve ekonomik sorunları altında ezilen bu meslek grubu, ötekileştirmenin ve insan hakları ihlallerinin en ağırını yaşamıştır. Ve bu durum bir gelenek haline gelmiştir. Çoğu zaman anayasa, yasalar, yönetmelikler astsubaylar için bir emirden daha geçerli olamamıştır. Hak arama yolları tıkanmış, yetkisini yasadan almayan ya da yetkisini aşan bir subayın kişisel insafına terk edilmiştir. Bu uygulamaların sadece bir kısmını bile anlatmaya kalkmak bugünkü bilinç düzeyinde çok sayıda subayı utandırabilir. Dolayısıyla bunca yıllık bir tarihe sahip astsubay sorunlarının bugün Temad tarafından seslendirilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Bir sivil toplum örgütü olarak Temad özetle; sürekli kanayan mesleki ve sosyal bir yaranın kabuğudur.

Peki astsubaylar ne istiyor? Ne olabilir ki her şeyden önce insan olmaktan kaynaklanan onurlarına saygı istiyorlar. Ötekileştirmenin insan haklarına aykırı olduğunu duyurmaya çalışıyorlar. Statü olarak astsubay olmanın kişilik seviyesi olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda yani milletin ordusuna aidiyet duymalarını ruhlarında hissetmek istiyorlar. Gayri insani bütün uygulamaların kaldırılmasını istiyorlar. Özetle huzur bulmak istiyorlar. Ankara’da yürüyen yüz yirmi bin emekli astsubay, çalışan ve ailesi, varlığını; kamuoyuna, hükümete ve genelkurmaya hissettirmek istiyor. Yetkilileri vicdanlı ve adil olmaya çağırıyor. Teröristle pazarlık masasına oturanları, onlarla mücadele eden insanlar olarak insafa davet etmek için yürüyorlar.

Temad yurt genelindeki şubeleriyle örgütlü bir sosyal yapı olarak dimdik ayaktadır. Mücadelesinin bugün geldiği nokta, sadece yukarıda belirtilen sorunların bir çözümüne dikkat çekmektir. Bu örgütlü mücadeleyi yetkili yetkisiz hiç kimse ama hiç kimse hafife almamalıdır. Temad’ın duyarlığını yanlış okumamalıdır. Hal böyle iken, genelkurmay kaynaklı çözüm amaçlı göstermelik girişimlerle, Temad dışında astsubay üçüncü kişilerle ilişkileri gayri ciddi buluyorum. Halen değişmeyi başaramamış bir idarenin, yetersiz düşüncesini de anlamakta gerçekten zorlanıyorum.

Tüm meslektaşlarıma mücadele azmiyle dolu sağlıklı, mutlu ve onurlu bir yaşam diliyorum.

H.İhsan Sönmez

HAKSIZLAR GELİYOR

Mart 13, 2014

Ey basın, Ey halkım, 15 Mart Günü Haksızların Eylemi var. Düşünsenize bir, assubaylar eylem yapıyor. Neymiş efendim haksızlıklara maruz kalmışlar. Neymiş mobinge itiraz ediyorlarmış, Disiplin yasasına karşılarmış, Maaşları azmış. Duydunuz mu maaşları azmış. Beter olsunlar.

Oysa ne kadar haksızlar değil mi? Bu memlekette insanlar asgari ücretle geçiniyorlar değil mi? Hayatları rahatlık içinde geçiyor. Bir de meydanlara çıkıyorlar değil mi? Lojmanlarda bir elleri sıcak bir elleri soğuk suda, bir de isyan ediyorlar değil mi? Hepsinin kapısının önünde araba var. Bir de ağlıyorlar değil mi?

Sinirlendin. Kan beynine sıçradı değil mi? Sana kalsa Assubaya asgari ücret verirsin. İşine gelirse çalışsın değil mi? Elinden gelse Assubayı lojmana da sokmazsın. Arabasının da hacı murattan öte olmamasını sağlarsın değil mi? Çünkü sen ne çektin bu Assubaylardan değil mi? Hâttâ onlara “Assubay” değil de “Asttttttsubay” demek istiyorsun değil mi? Onun “Assubay” yazmasını da kompleks olarak görüyorsun değil mi? Onların karıları ve çocuklarına da söyleyeceğin kötü şeyler olmalı. Söyle söyle… Şu Güneydoğu'da terörisle çarpışıp o kadar öldüler daha yok olmadılar değil mi? Onlar öldüğünde “Şehitler ölmez vatan bölünmez.” denmemeli, ne de olsa parasını alıyorlar değil mi? Ona olan kininden ve nefretinden vatandaşlık tanımını içeren kanunu bile değiştirmek istiyorsun değil mi?

Sen Mamak'ta cezaevindeyken hani annen ziyarete geldiydi de, o seninle görüşmesine engel olmuştu, onun getirdiklerini sana vermemişti değil mi? O, senin babana tokat atmış değil mi? O şerefsiz, onun bunun çocuğu, yüzbaşı ise kral dı değil mi? Hani sen askerdeyken bir de assubay dövmüştün değil mi? Gıcık oluyorsun değil mi?

Ezikler, aşağılık kompleksleri var değil mi? Hâttâ eziyet etmeyi severler değil mi? Onlar toplumun en psikopat kesimi değil mi? Askere eziyet olsun diye getirilmiş cahil ve sadist insanlar değil mi? Sanki uzaydan gelmiş gibiler, hiç kişilikleri yok değil mi? Haddini bilmezler kendilerini subayla kıyaslarlar değil mi? Adını bile duyunca tüylerin diken diken oluyor değil mi?

Oysa senin kahramanın harbiye marşıyla gezer değil mi? Vatanı Harbiyeli kurtardı. Harbiyeli kahraman değil mi? Hâttâ Cumhuriyetin bekçisi değil mi? Hâttâ Mustafa Kemal onun kişiliğine gömülü değil mi? Senin hayatının gerçek kahramanları bunlar iken kim bu soytarı gibi çıkıp subaycılık oynayan azsubaylar değil mi?

Belki yürüyüş yapmalarının sebebi yeniçeri gibi kazan kaldırmak, belki de dış güçlerle ilişkisi var değil mi? Kesinlikle ihanet içindeler değil mi?  Sana gösterilen hayat filminde başrole soyunmuş bu palyaçonun işi ne değil mi? Ve elinden gelse her kötü sıfatı söyleyeceğin, hâttâ yetiştiremeyeceğin, bir türlü ortada dolaşmasına hazmedemediğin hayatının kötü kalpli insanı nasıl olur da rolünü beğenmez. Otursunlar oturdukları yerde. Bir de onlar çıktılar, değil mi?

Orduyu onlar sattı. Ergenekonda onları kullandılar. Gizli tanık onlar. Hâttâ dinci onlar, gerici onlar, hâttâ ateist, alevi hâttâ ordu malına tenezzül edip bedava yumurta yiyen onlar değil mi?

Öyleyse 15 Mart günü sokağa çıkma! Televizyonunu açma! Gazete okuma! Çünkü assubaylar senin algına karşı yürüyor. Bu sefer başçavuşun eşeği osurmuyor. İşte Assubaylar bu koskocaman mobinge karşı haykırıyor.

HAYIR” Ben bu role itiraz ediyorum. Ben bu senaryoyu istemiyorum. Ben bu ahlaksız linçe, bu kocaman mobinge daha fazla müsaade edemem. Artık yeter.

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ