|
* * * * *
|
* * * * *
|
* * * * *
|
* * * * *
|
* * * * *
Ben birikdirmedim, zamân birikdirdi! Ben hatırlamadım, zamân hatırlatdı! Ben öğrenmedim, zamân öğretdi! Ben götümden uydurmadım, zamân itiraf etdi! Ben yazmadım, zamân yazdırdı!
Zamânın ezelî sabır ve umut ile târih târih birikdirip de Hâlîlerde kulağıma usûlca fısıldadığı hakâike Eski Tüfek mahlaslı emekli asubay ben Şükrü IRBIK Bugün, burada; Ses oldum, Söz oldum, Tercüman oldum!
Hepsi bu!..
|
* * * * *
* * * * *
* * * * *
1890 senesinde Donanmayı Hümâyun (Padişah Donanması)’da “Asâkir-i Bahriye-i Şahâne” (Padişah Bahriye Askeri) mevcut idi. Bu askerlere “Kur’a Efrâdı” veya “Bahriye Efrâdı” ismi de veriliyor idi.
Bahriyenin ihtiyâcı nisbetinde kur’a ile tesbit edilen “kur’a efrâdı” Osmanlı gençleri, Donanmayı Hümâyun’da 5 sene nizâmiye (mükellef) askerliği yapmaya mecbur idiler.
Bu 5 senelik “mükellef askerlik” süresi içinde bahriye askerlerine, Harb gemilerimizde yapacakları hizmete göre çeşitli denizcilik ve meslek eğitimleri veriliyor idi. Bu denizcilik eğitimlerini de bahriyeli zâbitânımız veriyor idi.
5 senelik “mükellef askerlik” hizmetini tamamlayan bahriye askerleri, tam işe yarayacakları anda tezkere alıp gidiyorlar idi. Bahriye zâbitânımız, teskere alan bahriye askeri yerine gelen acemi efrâda denizciliğe dair her şeyi, her celp döneminde yenibaşdan öğretmek mecburiyetinde kalıyor idi.
Ayrıca; İngiltere’nin buhar gücünü savaş gemilerine tatbik etmesi ile Avrupa Devletlerinin başlatdığı Ve dahi Bahriye silah ve makinelerinde meydana gelen Ve Aklın sınırlarını bile aşan gelişmelerin kapıya dayanması sebebi ile; Elektrikçi, torpidocu, mayıncı, kazancı, ateşçi, çarkcı ve telsizci gibi yeni bahriye meslekleri ortaya çıkmış idi.
Hem uzmanlık isdeyen, hem çok tehlikeli ve hem de yağlı-paslı olan bu meslekleri, Padişah daşşağından düşme bahriyeli beyaz zâbitânımız bir türlü yapmak isdemedi.
Asubay Tefrikası 6-2 Ve dahi Asubay Tefrikası 6-8 isimli makâlelerimizde Bu konuyu tafsilâtlı olarak işledik.
Bahriye zâbitânımızın yapdığı; Hem bahriye askerinin taalim-taallümü görevini Hem de ihtisas gerekdiren ve tehlikeli olan bu meslekleri, Zâbitânın yerine yapmak üzere; Hem “zâbit” olmayan, Hem de zâbit maaşının çeyreğine yapacak “ortada sandık” bir bahriye asker sınıfı teşkil etdiler.
1890 senesinde teşkil etdikleri bu “uyduruk” ve “ortada sandık” bahriye asker sınıfına da Yukarıda resimlerini gördüğünüz dönemin Padişahı ve Bahriye Nâzırı “Gedikli” ismini verdi.
* * * * *
1909 senesinin Ordu-yu Humâyûn’una zâbit temin eden Harbiye, Bahriye ve Mühendishâne Mekteplerinde taalim-taallüm eden zâbit namzedi efendilerin Okuduğu sınıflarına göre “rütbe isimleri” şöyle idi…
Beyaz zâbitân heyetimiz;
1834 senesinden beri harbiye talebesi efendilerin rütbesi olan Silâhendaz Onbaşı, Çavuş ve Başçavuş rütbe isimlerini, 1909 senesinde piyasaya sürdükleri bir "darbe" kânunu ile;
Ve dahi
* * * * *
Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz askerlere 1909 senesine vâsıl olduğumuz günlerde, aşağıda gördüğünüz şu isimler verildi.
Asırlardan beri Osmanlı Devletini yıkmak isdeyen İngiltere ve kuyruğundaki düvel-i garbînin Yapmak isdeyip de yapamadığını bizim “mektepli zâbitân” heyetimiz, 31 Mart’da yapdı.
İşde, bu değişmez sebepden dolayı da padişahlarımız;
Her askerin yüreği, bileği ve aklı nisbetinde en yüksek rütbeye kadar yükselmesini teşvik etdiler. 31 Mart darbesini tertip ve tatkbik eden “mektepli zâbitân” heyetimiz Bab-ı Ȃli’deki İstanbul Vâli Konağında 1909 senesinin 06 Ekim Salı günü gizlice içtima eyledi Ve tertip etdiği bir “darbe nizamnâmesi” ile “Küçük zâbit” ismini verdiği asker sınıfını Kara Ordumuzda teşkil etdi.
* * * * *
Karesi Mebusu ve Bahriye Encümeni Ali Galip Efendi, 1910 senesinde Meclis-i Mebusan’da Donanma Gediklisi için “Donanmanın kethüda kadını” dedi.
* * * * *
31 Mart darbesinden sonra Kara “küçük zâbit” sınıfını tertip eden karanlık suratlı zâbitânımızın isimleri ve cisimleri meçhul idi!
Fakat darbeden bir sene sonra, Bu karanlık suratlı beyaz zâbitândan birisi, kendisini ele verdi; Alman perestiş ve darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa!
Padişah Sultan II. Abdülhamid’e “Baykuş” diyerek hakâret den darbeci Mahmut Şevket Paşa, Meclis’de 1910 senesi bütçesi müzakere edilir iken 06 Ekim 1909 târihli “Kara Küçük Zâbit” sınıfını kendisinin tertip ve teşkil etdiğini itirâf eyledi.
Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa;
Ve dahi
“Mayın eşşeği” niyetine cephenin en önüne sürdüğü “ortada sandık” yeni asker sınıfının isminin “Küçük zâbit” olduğunu yumurtaladı…
* * * * *
31 Mart’ı tertip eden "beyaz zâbitân heyetimiz"; Darbeden sâdece 6 ay sonra teşkil etdikleri Ve dahi “Küçük zâbitân” ismini verdikleri “köle” askerlere Aynı senelerde sâdece “nefere” verilen “prangabent cezâsı” vermeye başladılar.
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile 1915 senesinde Donanma-yı Humâyûn’da, “Donanma gedikli zâbit” sınıfı “müstakil” bir “zâbit” sınıfı olarak teşkil edildi.
Gene aynı kânun ile başçavuş, donanma mühendisi (asteğmen)’nin “üstü” idi.
“Donanma zâbitân heyetimiz”; Bu usûlü de o senelerde muhibi oldukları Prusya Almanyası'ndan aşırmış idi…
* * * * *
1915 senesinde Ordu-yu Humâyûn (Kara Ordusu)’da, Aşağıda gördüğünüz şu kânuna göre “Küçük zâbit başçavuş” “zâbit vekili” (asteğmen)’nin mafevki (üstü) idi.
* * * * *
Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz ve “küçük zâbit” sınıfına mensup askerler 1916 senesinde bu kez de “Kıdemsiz küçük zâbit” ve “kıdemli küçük zâbit” oldular.
* * * * *
Ordumuzun “ortada sandık” asker sınıfı olarak teşkil edilen “küçük zâbitlik” 1917 senesinde bu kez de “takımbaşı” oldu.
Cephede götlerini kaşıtmak isdeyen beyaz zâbitân heyetimiz “Başçavuş” rütbesindeki “küçük zâbitâna”;
Bir de
Padişah daşşağından düşme "beyaz zâtibin yerine ölmesi için" Çanakkale Cephesinin önüne sürülen Güççük Zâbit Başçavuş Emin ÇÖL’e verdikleri gibi “Ucu sivrice, ağzı kör ve ham demirden”
Ve hemen akabinde “Takımbaşı” unvânı ve “Takım Kumandanı zâbit” yetkisi ile
Hem de “zâbitin yerine ölmesi için” düşmanın önüne “yem” olarak atdılar.
* * * * *
Dedelerimizin “Harb-i Kebir” dediği Birinci Cihân Harbi bütün şiddeti ile devâm eder iken, Ordumuzun “küçük zâbiti” 1917 senesinde bu kez de
* * * * *
1917 senesinde Ordu-yu Osmanî’de “silâhendaz” ismi verilen bir nefer (er) sınıfı mevcut idi.
Silâhendaz sınıfı nefer, tıpkı bügünkü Amerikan Ordusundaki “deniz piyâdeleri” gibi idi.
“Silâhendaz” tâbirini, bu sene içinde “küçük zâbit ve efrat” torbasının içine tıkışdırdılar.
* * * * *
Tevkir mi, tahkir mi, ben bilemedim!.. Fakat “Küçük zâbitler”, 1918 senesinde Ordumuzun “beyaz kargaları” oldular!..
* * * * *
“Küçük zâbitler; İlk mezunlarını verdiği 10 Temmuz 1911 Pazartesi gününden itibâren T.C Devletinin teşkil edildiği 23 Nisan 1920 Cuma gününe kadar Tam 10 sene devam eden harbler boyunca Hem zâbit yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülmüş Hem de ölümü bahasına cenk etdiği “harbi kazanmış” idi.
Fakat
Kıt’a kumandanı zâbitân gürûhu takdirleri beşer-onar paypay eder iken Ordumuzun “cüzzamlı askeri” olan “küçük zâbitler” 1921 senesinde;
Ölmek sırası gelince, beyaz zâbitân heyetimiz; “Ufak zâbit” ve efradın arkasına saklandı…
Fakat
Madalya paypaylamak sırası gelince beyaz zâbitân heyetimiz bu kez “Ufak zâbit” ve efradın önüne geçiverdi.
Ordumuzda bugün de durum hâlâ aynen böyle değil mi?..
* * * * *
1925 senesine vâsıl olduğumuzda "ihtiyât" ile beraber Ordumuzda “Üç cins küçük zâbit” görev yapıyor idi.
* * * * *
Tam 10 sene devam harpler hitam bulmuş, 29 Ekim 1923 Pazartesi günü “Cumhuriyet” ilan edilmiş idi.
Harbi uzakdan sevk ve idare eden zâbitân heyetimiz, Harbden sonra yüksek rütbelere “terfi” etdiler.
Fakat harb devam eder iken teşkil etdilen
Ve dahi
Zâbitin yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülen “gedikli zâbit” sınıfı ise
Harb-darp sona erince vehleten “gedikli küçük zâbit” sınıfına “tenzil” edildi.
“Beyaz zâbitân heyetimiz”, "gedikli zâbitin” sırtında "dereyi" geçmiş idi, nasıl olsa!..
* * * * *
31 Mart darbecisi Alman perest Mahmut Şevket Paşa’nın Bir “darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip “Küçük zâbit” dediği asker sınıfına, Cumhuriyeti kuranlar ne isim vereceklerini şaşırdılar!..
1927 senesine geldiğimizde, Cumhuriyetin kurucu iradesi;
“Kıdemli Küçük Zâbit” unvânını “Gedikli Küçük Zâbit”e
“Kıdemsiz Küçük Zâbit” unvânını da “Küçük Zâbit”e tebdil etdi… * * * * *
Tıpkı efendinin kölesini falakaya yatırdığı gibi Cumhuriyet İdaresinin beyaz zâbiti de "Köle asker" olan “küçük zâbiti”
* * * * *
1927 senesi, “küçük zâbit” denilen asker sınıfı için çok bereketli oldu...
Peşpeşe yapılan kânunlar ile;
“Küçük zâbitân”a elvan çeşitli isimler, unvânlar ve rütbeler verildi.
Bu sene meriyyete koydukları Askerlik Mükellefiyeti Kânunu ile Cumhuriyetimizin kurucu iradesi, Ordumuzda “iki sınıf asker” olduğunu tasdik etdi.
1. Efrâd
2. Zâbit
Bu iki sınıflı asker teşkilâtlanması, Asırlardan beri dünyada sınanmış ve kabul görmüş bir teşkilâtlanma idi.
* * * * *
1930 senesine geldiğimiz günlerde 500 sene önce Viyana muhasarasında sıçmayı öğretdiğimiz Avrupa’dan Bu kez Askeriyemizin Ceza Kânununu aldık ve bu sene tekrar meriyyete koyduk!..
Prusya Almanya’sından aşırdığımız Askerî Ceza Kânununda “Küçük zâbit” dediğimiz “içi alacalı - dışı sıracalı” askere Aşağıda gördüğünüz şu isimleri yakışdırdık!..
* * * * *
31 Mart darbecisi Alman sevici Müşir Mahmut Şevket Paşa’nın “Darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip “daimî küçük zâbit” dediği asker sınıfına, Cumhuriyetin kurucu iradesi 1927 senesinde bu kez de “Mükellef Küçük Zâbit” dedi.
Aslında bu “Mükellef Küçük Zâbit” tâbiri isabetli bir tesmiye ve tefrik idi…
Çünkü; Bugün “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, dünya ordularında “mükellef asker” idi. 1935 senesinin Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda, “Küçük zâbit” olarak tesmiye edilen bahriye askerleri “mükellef” asker idiler.
Aşağıda gördüğünüz 1/178 sayılı şu “Encümen Mazbatası” “Mükellef Küçük Zâbit” tâbirini hâvi tek belgedir, haberiniz olsun!..
“Küçük Zâbit” asker sınıfının “mükellef” asker olduğuna dair ilk belgeyi de Gene İlk defa sizler, Asubay Tefrikası 6-9’da gördünüz,
İkinci defa ise gene sizler görüyorsunuz!
Kaynak: 2851 sayılı kânunun Komisyon Raporu. Fakat
Bu seneden sonra tertip etdikleri elvan türlü tuzak kânunlar ile şerefsiz subaylarımız,
“Mükellef” asker olan “küçük zâbit” sınıfını
Sinsice “muvazzaf” asker sınıfına “tahvil” etdiler.
* * * * *
Dünya askerlik târihine bakdığımızda, Dünya askerlik târihine yön vermiş devlet ordularında, Asker teşkilâtının “iki sınıflı” olduğunu görüyoruz.
Dünya çapında bir asker olan ATATÜRK, Dünya askerlik târihini çok iyi biliyor idi…
İşde, bu sebepden dolayı da T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK, 1935 senesinde T.C Ordusunu “iki sınıf asker” ile teşkil etdi;
1. Mükellef Erbaş (Er)
2. Muvazzaf Subay (Zâbit)
İşde, kânunu…
İşin doğrusunu söylemek gerekir ise şâyet Fütühâtcı bir rûh ve sonsuz terfi töresine sâhip olan Türk Ordusu için En uygun olan askerlik de bu idi…
* * * * *
ATATÜRK sonrasının Cumhuriyet idaresi, ATATÜRK’ün öldüğü günden itibaren ATATÜRK’ün mirasına ihanet etmeye başladı!..
Vaziyet, bugün de aynı ile vâkidir!.. Yukarıda gördüğünüz 2771 sayılı kânunda ATATÜRK, “mükellef asker” sınıfına “Erbaş” demiş idi.
Fakat
ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde ATATÜRK’ün koltuğuna çöreklenen İNÖNÜ, ATATÜRK’ün “Mükellef Erbaş” dediği asker sınıfını “Muvazzaf Gedikli Erbaş” yapdı.
Ve böylece Cumhurbaşkanı İNÖNÜ,
Hazerde; Kışlada, karargahda subayımızın götünükaşıyacak,
Seferde ise; Subayımızın yerine "mayın eşşeği" gibi ölüme sürülecek “muvazzaf” bir asker sınıfı teşkil etdi…
* * * * *
ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde Mal bulmuş mağribî gibi ATATÜRK’ün koltuğunua çöreklenen İNÖNÜ idaresindeki Türkiye Cumhuriyeti, Bir tarafdan sömürgen İngiliz, diğer tarafdan da kemirgen Amerika’nın kucağına oturmaya başladı.
Moskof gelecek korkusu ile gündüz vakdi dudağı uçuklatılan İNÖNÜ ve şürekası, Meclisden kaçırarak imzaladıkları gizli ve sinsi ikili anlaşmalar ile T.C Devletini hem İngiliz hem de Amerika'nın kuyruğuna takdılar.
Bu hainlikler silsilesi tezgahlanır iken Ordumuzun köle askerleri “Muvazzaf Gedikli Erbaş” da “Gedikli Erbaş “ oluverdi!..
* * * * *
Gitdi tekâüd zâbit İNÖNÜ, geldi tekâüd zâbit BAYAR Ha, Ali-Veli! Ha, Veli-Ali… Al birini, vur ötekine!... Yok idi aslında birinin diğerinden alâmeti fârikası!..
Tam 12 sene ATATÜRK’ün koltuğunda gurk yatan İNÖNÜ, 1950 seçiminde BAYAR’dan yediği okgalı tokat ile irkildi. Ve Pembe Köşkü terk etdi.
BAYAR da tıpkı İNÖNÜ gibi koyu bir Amerikan muhibi idi.
Cumhurbaşkanı intihab edildikden sonra T.C. Devletini babasının sığır çiftliği zanneden BAYAR da şöyle dedi; “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağım!”
T.C Devletini, Küçük Amerika yapdı,
Türk milletini, Küçük Amerikan milleti yapdı,
Askerlik teşkilâtını da Amerikadan tam olarak alsa idi şâyet Ordumuzu da “Küçük Amerikan Ordusu” yapacak idi.
Fakat yapamadı!..
Teşkil edildği 1774 senesiden beri Amerika’da sâdece ”iki sınıf asker” var idi.
1. Mükellef Er
2. Muvazzaf Zâbit
Türk Ordusunu Amerika’nın kuyruğunda NATO’ya nikahlayan BAYAR-MENDERES ikilisi Amerikan Ordusunda olmayan bir asker sınıfını, bizim ordumuzda teşkil etdi; “Mükellef astsubaylık”
Ve böylece beyaz subaylarımız;
BAYAR-MENDERES döneminde de tertip etmeyi becerdi!..
Ne diyeyim?.. Helâl olsun, efendi subay gardeşlerimize!..
* * * * *
* * * * *
T.C Devletinin tepesinde tam 11 sene saltanât süren BAYAR-MENDERES ikilisi 1960 senesinin 27 Mayıs sabahına “subay darbesi” ile uyandı!..
Bu subay darbesi ile de Gitdi tekâüd zâbit Celâl Bey, geldi tekâüd zâbit Cemal Ağa!...
Al BAYAR’ı, vur GÜRSEL’e…
ATATÜRK ilke ve inkılâpları kılavuzluğunda Memleketin idaresine el koyduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları, Evvelâ orduyu zapd-u rapt altına almak ile işe başladı.
BAYAR-MENDERES ikilisinin “subay yapmak şartı ile” teşkil etdiği “mükellef astsubayları” 27 Mayıs’ın darbeci subayları, “muvazzaf köle astsubay” yapmak için hemen kolları sıvadılar.
Uzun zamândan beri gizlice hazırladıkları TSK İç Hizmet Kânununu 27 Mayıs subay darbesinden sâdece 7 ay sonra tezgaha sürdüler…
5802 sayılı kânunun 1951 senesinde “mükellef astsubay” olarak tefrik etdiği askerleri “Muvazzaf astsubay” yapmak için darbeci subaylar, Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE’yi kurşun asker olarak mayın hattına sürdüler…
27 Mayıs subay darbesinin tetikci kurşun askeri Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE, “Mükellef astsubay” ı ömür boyu köle demek olan “muvazzaf astsubay” yapmak için Yumuşak geçişli bir “darbe tezgahı” hazırladı.
TSK İç Hizmet Kânunu olarak tesmiye edilen bu darbe kânununun 27 Mayıs darbe meclisinde görüşülmesi için Darbeci binbaşı Selahattin ÖZGÜR’ün verdiği kânun teklifinin “Gerekçe”sine şöyle bir göz atalım;
"Mükellef astsubaylığın" 27 Mayıs darbeci subaylar marifeti ile “muvazzaf astsubaylığa” tebdil edilmesi için Güvenlik Komisyonu Araştırma ve İnceleme Kurulu Üyesi sıfatı ile Tetikci kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE, darbe meclisinde şu incileri yumurtaladı…
Kânun teklifini hazırlayan darbeci Kurmay Binbaşı Selahattin ÖZGÜR Ve dahi Kânun Gerekcesini tezgahlayan kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE, Mükellef astsubay” ı “muvazzaf köle astsubay” yapmak için İlk darbeyi 1961 senesinde işde, böyle vurdular.
İkinci ve son darbeyi de 926 sayılı kânun ile 1967 senesinde gene 27 Mayıs’ın darbeci beyaz subayları vuracak idi…
* * * * *
1774 senesinden beri Amerikan Ordusunda olduğu gibi 1949 senesinde Amerikan Devletinin teşkil etdiği NATO’da da iki sınıf asker var;
1. Er
2. Subay
1952 senesinde NATO’ya üye olan Türk Devletinin ordusunda “iki sınıf” asker olması gerekiyor idi.
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu üçüncü maddeye bakar iseniz Türk Ordusunda tam 6 sınıf asker olduğun görürsünüz;
Fakat Genelkurmay Başkanlığının NATO’ya beyan etdiği “asker sınıflarına” bakdığımızda Subaylar hâriç olmak üzere sâdece “bir sınıf asker” olduğunu görüyoruz.
“Subay” sınıfına dâhil olmadığına göre “Astsubay” dedikleri asker sınıfının aslında NATO’ya göre “er” olduğunu anlıyoruz.
Bu “ikili kıvırmayı” izah edebilecek bir tek dahi olsa şerefli bir subayımız var mı acap?
27 Mayıs darbeci subaylarının Darbenin hemen ertesi senesinde tertip etdikleri 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu isimli “darbe” kânunu ile;
Fakat aynı zamanda,
* * * * *
Fakat
Târihci olduğunu söyleyip de Târihin ırzına geçen zübük subaylardan birisi olan Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL 1965 senesinde “bölüğün anası” "astsubaydır" dedi.
Şimdi, Tahsin Hocam;
Bölüğün “çocuğu” kim?
Bölüğün “anası” kim?
Peki,
Hazır, siz subaylar Türk Silahlı Kuvvetleri bir “ailedir” deyip duruyorsunuz!
Öyle ise bir de “koca” olmalı, değil mi?
Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL’ a şu suâli sormak, Emekli "astsubay" Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK'ın boynuna borç oldu!..
Tahsin Hocam, “ bölüğün anası olan biz astsubayların kocası ” kim?
Siz subaylar mı yoksa?..
* * * * *
27 Mayıs’ı tertip eden darbeci subaylarımız, Darbeden 7 sene sonra bir kânun tertip etdiler.
TSK Personel Kânunu ismini verdikleri bu “darbe kânunu” ile “Mükellef asker” olan “astsubay” sınıfını cebren “muvazzaf astsubay” sınıfına tebdil etdiler.
Bu darbeci subaylarımız Türk Ordusunu da “Muvazzaf astsubay” asker sınıfına sahip olan ilk devlet ve tek ordu yapdılar.
İşde, 27 Mayıs subay darbesinden 6 sene sonra 926 sayı ile kânunlaşan TSK Personel Kânununa imza veren Gene darbeci subayların başını çekdiği vekiller…
Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa, Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen hazırladığı bir darbe kânunu ile Küçük Zâbit Nizâmnâmesi ile 1909 senesinde “daimî küçük zâbit” sınıfını teşkil etmiş idi.
Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK, Küçük zâbit sınıfını “mükellef asker” sınıfı olarak 1927 senesinde teşkil etmiş idi.
Fakat Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları, 1967 senesinde tertip etdikleri 926 sayılı “darbe kânunu” ile Başbakan MENDERES’in 1951 senesinde “mükellef asker” sınıfı olarak teşkil etdiği “astsubaylığı” 1967 senesinde cebren ve hile “muvazzaf asker” sınıfına tebdil etdiler.
Bu cümleden olmak üzere; “Muvazzaf astsubay” tâbirini ilk defâ olmak üzere 926 sayılı bu “darbe kânunu” ile askerî mevzuâtımıza 27 Mayıs’ın darbeci subayları dahil etdiler.
Padişah Sultan II. Abdülhamid, Orduyu Humayûn’da “küçük zâbit” isimli “ortada sandık” bir asker sınıfı isdemiyor idi.
Fakat 31 Mart darbecisi Müşir Mahmut Şevket Paşa; “Küçük zâbit” isimli “ortada sandık” asker sınıfını, 1909 senesinde Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen teşkil etdi.
1935 senesinde Reisicumhur ATATÜRK, “küçük zâbitliği” “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.
1951 senesinde de Başbakan Adnan MENDERES, “Astsubay” ismini verdiği asker sınıfını “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.
* * * * *
Darbeci subay zottirik Kenan ve darbe arkadaşı 4 subay, 1982 senesinde bir Anayasa tezgahladı. Bu Anayasa’nın 11’inci maddesi şunu emreder;
* * * * *
Bu satırları okuduğunuz 2019 senesinden tam 10 sene evvel Kara Kuvvetleri K.lığı EDOK Okullar Komutanlığı, bir kitap neşretdi; “Astsubay Okulları Tarihi”.
Bu târihce kitabında Kara Kuvvetleri Komutanlığı, “Astsubay” dediği askeri, şöyle târif etdi; “Orta kademe yönetici”
* * * * *
2011 senesinde Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kânununda bir değişiklik yapdı.
Bu kânunun; Üçüncü maddesinin “l” fıkrasındaki “Ön Lisans” tâbirinin açıklamasında yer alan “ara kademe insan gücü” tâbirini “nitelikli insan gücü” olarak değişdirdi. Bugüne kadar tam 8 koca sene deverân eylemesine rağmen;
Yüksek Öğretim Kânununda yapılan bu değişikliğe kör bakmaya devam ediyorlar!.. Ne diyeyim!.. Ordumuzun siz “ara kademe yöneticilerine” hayırlı, kademli olsun!..
* * * * *
Saatli Maarif takvimi 03 Nisan 2013 târihini gösderdiği Çarşamba gününde Genelkurmay Başkanlığımız, karargahda yabancı bir “eri” misafir etdi.
Bu misafir “er”, ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu oaln ABD Avrupa Komutanlığı EUCOM’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., Evvelâ Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in acı kahvesini içdi,
Akabinde “meslekdaşı” “Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ı ziyâret etdi,
Nihayetinde de “Astsubay Üst Karargah Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz ucube mektebe gitdi.
ABD Hava Kuvvetlerinden Binbaşı Elizabeth APTEKAR, EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâretini, ABD Avrupa Kuvvetler Komutanlığına ait EUCOM isimli örütbağda 08 Nisan 2013 Pazartesi günü haber yapdı.
(http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir 08 Nisan 2013 târihli haber. Hava Binbaşı Elizabeth APTEKAR’ın 03 Nisan 2013 târihli başka bir haberinde EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in;
* * * * *
27 Mayıs darbecisi bir subayın mahdumu olan Ümit ÖZDAĞ, Siyâset konusunda "Profesör doktor" unvânlı bir âlim idi.
Fakat “Assubay” dediği köle asker sınfının târihi konusunda ise Ümit Hoca tam bir câhil idi.
Câhil Ümit Hoca; 18 Ekim 2013 târihinin mübârek Cuma günü Sözcü gazetesindeki köşesinde Sözde “Dünya Assubaylar Günü” vesilesi ile bir makâle yayınladı. Bu makâlesinde Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, “assubaylar” için şu incileri dökdü;
İşde, Türk Dil Kurumu’na göre "tampon" kelimesinin anlamları...
Ey “assubay” meslekdaşlarım; Seç, beğen al, kendine yakışanı!..
Dervişin fikri ne ise zikri de odur, değil mi?..
* * * * *
15 Temmuz’dan sâdece bir ay sonra, 18 Ağustos 2016 Perşembe günü Başbakan Binali YILDIRIM 15 Temmuz akşamı şehit edilen “Astsubay” Ömer HALİSDEMİR için şöyle dedi; “Kahraman” ve “delikanlı.”
* * * * *
17 Haziran 2019 Pazartesi günü Milli Savunma Üniversitesine ait (https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli siteye şöyle bir bakdım.
Kara Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda Kara astsubaylarının “orta kademe yönetici” olduğu yazıyor idi!... Kaynak: MSÜ’ye ait (https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli bağlantıda münteşir KAMYO e-Kitapcığının 7’nci sayfası.
İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:15.
* * * * *
17 Haziran 2019 Pazartesi günü Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait (http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli siteye şöyle bir bakdım.
Deni Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda Deniz astsubaylarının “subay ile erbaş ve er arasında görev yapan asker” olduğu yazıyor idi!...
Kaynak: Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait (http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli bağlantıda münteşir okul târihcesi.
İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:18.
* * * * *
(https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantısında, Takvim gazetesi 25 Ocak 2019 Cuma günü bir haber neşretdi.
Bu haberde yazdığına göre Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR, Astsubaylar için şu sıfat ve lakapları söyledi…
Hayyam; Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz demiş idi.
Takvim gazetesine ait (https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantıda 25 Ocak 2019 Cuma günü neşredilen haber
* * * * *
|
Eski Tüfek Şükrü IRBIK’dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR’a Açık Mektup
KONU: Yedek Subay Asker Sınıfının Lağvedilmesi Hakkında.
İLGİ: (a) 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânunu. (b) TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: IX, Cilt: 24, Toplantı: 3, 106’ncı Birleşim, 10.VII.1953, Cuma.
Sayın Hulusi AKAR, Millî Savunma Bakanı
Bugün ordularımızda hâlen mevcut olan “yedek subaylık” hakkında yazdığım açık mektubumu, Cevâplamanız için aşağıda size gönderiyorum. Saygılarım ile Şükrü IRBIK
* * * * *
Kurucu Reisicumhurumuz ATATÜRK, 1927 senesinde bir kânun meriyyete koydu. Yedek subaylık hizmetini ihdâs ve tanzim eden bu kânunun ismi
İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnu idi.
Aşağıda, bu kânunun birinci maddesini görüyorsunuz.
1076 sayılı kânunun yukarıda gördüğünüz birinci maddesini izah etmeye zannederim ki hâcet yok!
* * * * *
Birinci Reisicumhurumuz ATATÜRK, 1927 senesinde bir kânun daha meriyyete koydu. Mükellef askerlik hizmetini ihdâs ve tanzim eden kânunun ismi Askerlik Mükellefiyeti Kânunu idi. Bu kânunun birinci maddesi şöyle diyor idi;
5802 sayılı Astsubay Kânununa göre; 1951 senesinden beri “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, işde tam da bu târife uymakdadır. Netice itibârı ile; Bugün sizin “astsubay” dediğiniz asker kişiler aslında 1927 senesinden beri efrâd (erât)’dır.
|
* * * * *
Sayın AKAR,
Yukarıda sizin de gördüğünüz üzere bu kânun; Her erkek vatandaşın istisnasız olarak askerlik yapmasını emrediyor idi. Yeri gelmiş iken bir hakkı sâhibine teslim edelim!
ATATÜRK’ün yapdığı bu kânunu ilk delen kişiler;
Ve dahi
ATATÜRK’ün hazırladığı bu kânunun en önemli tarafı da şudur;
1927 senesi itibârı ile T.C Ordusunda iki sınıf asker var idi.
Yukarıda sizin de gördüğünüz üzere bu kânuna göre; “Mükellef” askeri saymaz isek şâyet 1927 senesinde ordumuzda sâdece muvazzaf zâbit (subay) var idi.
Askerlik Mükellefiyeti Kânununun Türk askerlik mesleğine getirdiği yeniliklerden birisi de Bu kânunun onbirinci maddesinde söz edilen “gönüllü askerlik” idi. Buradaki “gönüllü askerlik”, Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi ABD ordusunun bugün uyguladığı “gönüllü” (enlisted) askerliğin ta kendisi idi.
* * * * *
Sene 1953… Birinci “demir gırat” hükümeti devr-i icraâtının üçüncü senesine vâsıl olmuş idi… Yarısı okuma yazma dahi bilmeyen “seçmen” vatandaşımız; Devleti idâre etmesi için aşağıda gördüğünüz şu “devlet adamları”nın ellerine teslim etmiş idi.
TBMM, 10 Temmuz 1953 Cuma günü ictimâ eyledi.
Gündem; Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşlara “yedek subaylık” hakkı verilmesi idi.
* * * * *
Öğretmenin; Sınıfda iken kulağını çekdiği talebesine kışlada selâm verdiği bu rezil durumu ilk fark eden kişi Muğla vekilimiz Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU idi. Sanat enstitüsü mezunu vatandaşların askerlik mükellefiyetini “yedek subay” olarak yapması için bir kânun teklifi hazırladı. Ve bu kânun teklifi hakkında 1953 senesi 10 Temmuz’da o mübârek Cuma günü söz aldı.
Kore harbine iştirâk etmiş gâzi ve aynı zamânda emekli bir subay olan Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU; Konuşması esnâsında “yedek subaylık” konusunda meclisde şu sözlerini târihe şerh düşdü;
Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU’nun konuşmasından sonra Aynı konuda başka bir vekil meclisde söz aldı; Ahmet Rıfat ÖZDEŞ. Kırşehir vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de emekli deniz subayı idi…
Bu vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de “yedek subaylık” konusunda şu hakikâtleri târihe şerh düşdü;
* * * * *
Yüce Türk milletinin yüksek irâdesinin yeğâne tecelligâhı olan TBMM, 2001 senesinde bir kânun meriyyete koydu; Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kânun.
Bu Kânunun amacı; “Türk Silâhlı Kuvvetlerinde ihtiyaç duyulan sınıflarda istihdam edilmek üzere sözleşmeli olarak alınacak subay ve astsubayların hukukunu düzenlemek” idi.
4678 sayılı bu kânun hakkındaki “tasarıyı” dönemin Başbakanı Bülent ECEVİT meclise arz etdi.
TBMM’ye arz etdiği kânun tasarısının “Genel Gerekce”sinde Başbakan Bülen ECEVİT, Bu kânunun hedeflerinden birisinin de “Yedek subay istihdamının zamanla azaltılmasına ve hatta kaldırılmasına imkân verilmesi” Olduğunu TBMM’ye beyan etdi.
* * * * *
Hukuken mevcut olsa da Yedek Askerî Memurlar ordumuzda bugün artık fiilen yok! Fakat 2019 senesinde ilk günlerini idrâk etdiğimiz Zemheri ayının şu günlerde kendi hükümünü sürdüğü gibi; 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununundaki “yedek subaylık” ibâresi Sizin de aşağıda gördüğünüz gibi bugün de aynı şekilde kendi hükümünü sürüyor...
* * * * *
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
|
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar 6—5—
Gel vatandaş, gel!
Dünyânın başka hiçbir memleketinde göremezsin böylesini...
Aldatmanın en alçak ve en ahlâksızı; kandırmanın en kalleşi bu tefrikada...
Ve
En çok aldatılan, en çok sömürülen ve hakları en çok gasp edilen vatandaş zümresi,
Bu memleket ordusunun “köle askerleri” olan “asubaylardır.”
|
Yazması sünnet, okuması farz; bunu böyle bilesiniz! Sünnete râzı olan Eski Tüfek; gündüzünü gecesine eş eyledi ve yazdı! Okuması da siz muhterem karilerin üzerine farz oluyor gayrı! |
* * * * *
Hayât;
|
* * * * *
Asubay dedikleri köle askerleri “kandırmak” ve “aldatmak” için yapdıkları şerefsizliği anlamak için
Asubay Tefrikası ismi ile Eski Tüfek’de neşretdiğimiz evvelki bölümlerde bugüne kadar yapdığımız gibi
Bugün de gene öyle yapacağız, inşallah!
Çünkü; Bugün biz asubayları mahkûm etdikleri insanlık dışı ve aşağılık koşulları;
Ki isdiyoruz,
|
* * * * *
Usta Katır, Sırtındaki Yükü Atmasını Bilir!..
Teşbihde hatâ câizdir; Genelkurmay Başkanları da tıpkı usta katır misâli
1951 senesinden beri sırtında taşıdığı “astsubayları subaylığa nakletmek” yükünü,
Usta “kumpaslar” ile sırtından atmasını öyle bilmişler ki!
Duyanlara dodak ısırtacak cinsden. Helâl olsun vallahi...
Genelkurmay Başkanlığı — Millî Savunma Bakanlığı — TBMM üçgeninde çevirilen kumpasları seyreylemek için Apaz dolusu para verip de akabinde tiyatroya kadar taban tepmenize lüzum yok!
Çünkü; Kitapsız yazar ben Şükrü IRBIK bu kumpaslar tiyatrosunu;
Seyreylemek için sizin de yapmanız gereken biricik şey var; Beleşinden okumak!
|
* * * * *
Memleketimizde Demirgırat Partisinin iktidâr borusunu aşk ve şevk ile üfürdüğü
Ve dahi
Adnan MENDERES ve Celal BAYAR ikilisinin “Türkiye’yi küçük Amerika yapmak” için yarışdığı günlerde;
Ve dahi
Gahraman subaylarımızın da “kendi kumandanlarına bile saygı duymadığı” günlerdeyiz...
|
* * * * *
“Astsubay” ismini verdikleri köle askerlere;
Subaylarımızın bugüne kadar atdığı elvan türlü kazığı şimdilik bir kenâra bırakıp
Akabinde de
Aşağıda gördüğünüz şu itirafnâme hakkında bir iki kelâm edeceğim, müsaadeniz ile...
* * * * *
Genelkurmay Başkanlığı yapmış Orgeneral Mustafa Rüştü ERDELHUN’un,
Amerikalı bir “çavuş”’a parkasını giydirdiği son 65 seneden beri sokaklarda söylenir durur idi.
Bu püsküllü tevâtürün doğru olduğunu iddia edenler kadar inkâr edenler de az değil idi.
Meğerse şehir efsânesi filan değil, fakat hakikâtın ta kendisi imiş!..
Tümgeneral rütbesi ile Tümen Kumandanı Mustafa Rüştü ERDELHUN Erzurum’da Amerikalı bir “çavuş”’un;
İşde belgesi...
|
Şefik SOYUYÜCE isimli süvâri subayımızın, 1960 subay darbesini İnceleme Alt Komisyonu’na
Daha şunun şurasında 6 sene evvel verdiği ifâdesi;
Subaylarımızın “ast subaylar” hakkında ne düşündüğüne dâir çok önemli ip uçları veriyor bize.
Bu cümleden olmak üzere;
Üsteğmen Şefik’in ifâdesinde dikkatimi celbeden üç husus var ki bir şeyler söylemeye mecbûrum.
1952 senesinde üsteğmen rütbesinde bir subay olan Şefik SOYUYÜCE, yaşadığı olayları anlatırken
“Amerikan Ordusunda bile astsubayın, general ile aynı masaya oturamayacağını” iddia etmiş!
Ya da
Fakat
Bunların hepsini yapmış ya da yapmamış olsa bile fark etmez!
Zere,
Üsteğmen Şefik’in üç şeyi bilmediğini ben Şükrü IRBIK gâyet iyi biliyorum;
1. Şefik Üsteğmen, Amerikan Ordusunda “astsubay” ismi ile uyduruk bir asker sınıfı mevcut olmadığını bilmiyor.
2. “Astsubay” dediği o askerin de aslında “erbaş” sınıfına dâhil olduğunu bilmiyor.
3. Amerikan ordusunda çavuşun bile yerine göre general ile aynı masaya pekâlâ oturduğunu da bilmiyor.
Darbe komisyonuna ifâde verdiği 2012 senesinde 88 yaşında idi! Kendisi bugün zihayât er kişi ise şâyet;
Ve
Bu makâlelerimizi okumaya tenezzül eder ise şâyet, Şefik üsteğmen görecek ki İlk Anayasa’sını yazdığı 15 Kasım 1777 senesinden beri Amerikan Ordusunda sâdece 2 sınıf asker var;
1. Er
2. Subay
|
27 Mayıs'ın "karakutusu" darbeci üsteğmen Şefik’in bilmesi gereken bir başka husus da şudur;
Kendisinin yaşadığı ve anlatdığı olaylar, 1952 senesine aitdir. 5802 sayılı Astsubay Kânunu, Şefik üsteğmen’in yaşadığı bu olaylardan bir sene evvel, 1951 senesinin Temmuz ayında meriyyete girmiş idi. 2012 senesinde komisyona verdiği ifâdesinde “astsubay” tâbirini kullandığına göre Şefik üsteğmen, “astsubaylığın” ne olduğunu biliyor idi.
Fakat
Bu konuda Şefik üsteğmen’in bilmediği başka bir husus daha var. O da şudur; 5802 sayılı Astsubay Kânununun daha birinci maddesinde, “astsubay” dedikleri askerlerin, “subay yardımcısı” olduğu yazılıdır. Bu kânunu da yüce Türk milletinin yüksek irâdesinin yegâne tecelligâhı olan TBMM kabul etdi ve meriyyete koydu.
Açsın, baksın, okusun, öğrensin!
Amerikan Ordusunun Personel Kânununda bile böyle hüküm yokdur. Bu hakikâtı serdetdikden sonra Üsteğmen Şefik’e şu suâlleri sorayım, izini ile;
|
* * * * *
Amerikan Er Coni Ne Yapıyor, Bizim Türk Er Mehmetcik Ne Yapıyor?
Coni erinin Amerikan Ordusu ile,
Mehmetcik erinin Türk Ordusunu mukâyese etmesi için
Darbeci Üsteğmen Şefik’e bir çift suâl daha sorayım;
Lâkin, evvelâ ben emekli Asubay Şükrü IRBIK’ı bir yol dinlesin hele!..
Doğuşdan iyi bir asker olan ve İkinci Dünyâ Harbi esnâsında HİTLER Almanya’sını nerede ise tek başına ele geçirecek kadar gözü kara davranan Amerikalı Korgeneral PATTON’u kendisi herhâlde biliyordur.
Kıtaların ötesinden Avrupa’ya gelen tâze kuvvet Coni’ler, HİTLER ile İtalya’da harb ediyor idi. Daha önce hiç harp yüzü görmemiş Coni’lerde kısa zamanda savaş yorgunluğu başladı. Cephe Komutanı Korgeneral PATTON, Sicilya’da kurduğu bir sahra hastahânesinde yatan yaralı askerlerini ziyâret ederken orada duran iki er dikkatini çekdi. Yarası beresi olmayan bu erlere niye savaşmadıklarını sordu. Erler, savaş yorgunu olduklarını ve savaşmakdan korkduklarını söylediler. Aynı çadırda eli ayağı kopmuş yaralı erlerin inlemesinin yanında bu lafları işiten PATTON, aldığı cevâp karşısında hiddetine mâni olamadı. Ve bu iki ere birer tokat aşketdi.
PATTON’un iki eri tokatladığını duyan ordu,
Hemen durdu...
HİTLER’i piyâde kovalayan Coni, düşmanı tâkip etmeyi hemen durdurdu!..
Tanklar, toplar, cipler, cemseler kontak kapatdı, hemen durdu!..
PATTON’un yanındaki gazeteciler
Haberi ânında okyanus ötesine uçurdu.
Coni Genelkurmayı ve Amerikan halkı bu haber karşısında kelimenin tam anlamıyla ayağa kalkdı.
Bütün millet savaşı ve savaşda ölen evlâtlarını bir yana bırakdı
Ve tokat yiyen bu iki eri konuşmaya başladı.
Amerikan Genelkurmay Başkanı meşhur MARSHALL şöyle dedi;
Tokat, gurur ve er...
Demek ki erin olduğu yerde tokat ve gurur aynı anda olamıyormuş!...
Komutanının dövdüğü o iki er,
Harbde ölen yüzbinlerce erden daha fazla tesir bırakdı Amerikan halkının üzerinde...
Amerikalı analar şöyle haber gönderdi PATTON’a;
PATTON’un âmiri olan EISENHOWER, aynı gün bir telgraf çekdi.
Ve şöyle dedi; “Tokatladığın o iki erden derhâl özür dile!”
PATTON’un önünde iki tercih var idi;
Askerlik mesleğini tutku derecesinde seven ve aslında iyi bir subay olan Korgeneral PATTON
İkincisini tercih etdi.
HİTLER’in uçaklarının gökden yağdırdığı bomba sağanağı altında PATTON,
Bütün subay ve erlerini hemen orada, harb meydânında ictimâ eyledi.
Ve binlerce subay ve erinin huzurunda,
Tokatladığı o iki Coni erinden özür diledi...
Ve dahi
Ordu, tekrâr yürüdü...
Bu târih dersinden sonra, darbeci Üsteğmen Şefik! Şimdi, şu bir çift suâlime cevâp ver bakayım! Asteğmen olarak rütbeyi takdığın ilk günden, ordudan ayrıldığın son güne kadar sen;
|
* * * * *
* * * * *
Asubay Tefrikası isimli makâlemizin 6’ıncı bölüm 5’inci kısımında bugün inşallah, Bir tek konuya kalem batıracağız; Astsubay dediğimiz köle askerlerin “sicilen subaylığa nakil hakkının” nasıl gasb edildiğini göreceğiz.
|
Kumpaslar ile süslediğimiz “kaşkarikolar” ve “aldatmacalar” tiyatromuzu seyretmeye başlamadan evvel
Meselenin kolay anlaşılması için Demirgırat partisinin saltanât sürdüğü 1950’li senelerde
Türkiye’nin içine düşürüldüğü “siyâsî, itibârî ve askerî bataklık” hakkında kısa bilgi verelim.
1948 senesinde Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ile başlayan Coni’ye yamanma sevdâsının neticesi olarak
5802 sayılı Astsubay Kânununun kabul edildiği 1951 senesinde Türkiye, Amerika’nın dümen suyuna çokdan girmiş idi bile...
TBMM’den izin almaya tenezzül bile etmeyen Coniperestiş Başbakan Adnan MENDERES,
NATO’ya girmenin bedeli olarak; günlüğü 23 cent’e mâl olan 5.000 Mehmetciğimizi,
Amerika’nın kuyruğunda dünyânın öbür ucundaki Kore’ye ölüme göndermiş idi.
Türkiye'de bizim Türk general, Amerikalı Coni Çavuşuna parkasını giydirir iken
Amerikalı Coni yerine mayın eşşeği gibi mayın tarlasına sürülen ve kolu bacağı kopan bizim Mehmetciğimiz ise
Kendisini hastahânede ziyârete gelen Amerikalı Coni generalinin elini öpüyor idi.
* * * * *
İkinci Dünyâ Harbinden sonra elinde kalan silâhları Amerika, bir an evvel başından savmak isdiyor idi.
Çünkü;
Gemilere ve uçaklara doldurup dünyânın dört bir bucağından Amerika’ya geri getirdiği dağlar kadar çok mikdardaki bu silâhları depolamanın bile milyarlarca dolar mâliyeti var idi. Ekserisi hurda olan bu silâh dağlarını Amerika için elden çıkartmanın en ucuz yolu, bu silâhları henüz rüyâsında bile göremeyen Türkiye gibi geri kalmış ülkelere, yenisi fiyatına kakalamak idi. Amerika’ya dâvet edip bir kaç gün gezdirip yedirip içirdiği ve sırtını sıvazlayıp eline üç-beş dolar harcırah sıkışdırdığı göbekden besleme, belden gıvırtmalı Coniperestiş subaylarımız vasıtası ile de bu işi pekâla yapabilir idi. Truman Doktrini ve Marşal Planı ismini verdiği dümenler ile öyle de yapdı...
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı;
Rüyâsında bile görmediği Amerikan artığı bu silâh ve cihazları, gözlerini kırpmadan yenisi fiyâtına almasına satın aldılar. Çünkü, parasını kendi ceplerinden ödememişler idi nasıl olsa!
Lâkin,
O vakitlerde ordumuzda bu silâhları kullanmasını bilen askerimiz yok idi, bu bir!
Sen paşa, ben aga! Bu inekleri kim saga?..
Hangi askerimizin kullanacağını da bilmiyorlar idi, bu da iki...
Soba borusu değil ya!
İmâl etmediğin, içini görmediğin ve teknolojisini, dilini, dişini bilmediğin silâhı nasıl kullanacaksın?
Bu silâhların kullanılmasını öğretmek için Coni’nin Amerika’da verdiği eğitimlere de
Coni doları ile ödenen harcırahları cebe indirmek, Amerika’da gezip tozmak için can atan subaylarımız gitdi. Bu kurnaz subaylarımız Amerika’ya varınca gördükleri karşısında pek şaşırdılar. Çünkü, subaylarımızın rüyâsında bile görmediği bu müthiş silahları, Amerikan Ordusunun tek pırpırlı er Coni’leri kullanıyor idi. Memlekete gelir gelmez verdikleri tekmilde Genelkurmay Başkanına da anlatdılar. Fransızca bilen Genelkurmay Başkanının kendisi de bu duruma epeyi şaşırdı ve Fransız kaldı.
Hurda dahi olsa rüyâmızda bile görmediğimiz silâhları Amerika, yenisi fiyâtına bize kakalamış idi.
Bu silâhları kullanmasını öğrenmek için verilen eğitimlere de
Üç beş Coni doları harcıraha teşne olan subaylarımızı göndermiş idik bir kere...
Ancak ne var ki;
Amerika’nın verdiği bu silâhları, Amerikan ordusunun subayları değil fakat Amerikan erleri kullanıyor idi.
Amerika’da, Amerikan silâhlarını kullanma eğitimi alan subaylarımız, orada bir şey daha fark etdi!
Amerikan ordusunda sâdece iki sınıf asker var idi;
1. Alaylı Mükellef Er
2. Mektebli Muvazzaf Subay
|
Memlekete gelir gelmez verdikleri tekmilde, Genelkurmay Başkanına bu durumu anlatdılar.
İşde tam da bu konuda;
Bizim her boku bilen subaylarımız, kesdaneyi çizdirmek durumu ile karşı karşıya geldiler.
Amerika’dan satın aldığımız Amerikan silâhlarını Türk subaylarına Amerika’da, Amerikan Coni erleri öğretdi.
Fakat
Amerikan silâhlarını, Amerika’da, Amerikan erlerinden öğrenen subaylarımız memleketimize gelince,
Amerika’da kullanmayı öğrendiği Amerikan silâhlarını Türkiye’de, kendi ordusunda kullanmayı reddetdi.
Tüyü bitmemiş yetim rızkından kesip Amerikan doları ile satın aldığımız İkinci Dünyâ Harbi artığı hurda silâhlar
Fakat
|
Amerikan Coni erlerinden “tak-çıkart”, “indir-kaldır”, “doldur-boşalt” ve “otur-kalk” şeklinde emir almakdan utanmayan, gocunmayan beyaz subaylarımız,
Türkiye’ye geldiklerinde, eğitimini aldıkları bu silâhları kullanmayı gururlarına yediremedi.
İşde, tam da bu noktada Genelkurmay Başkanı ve MSB, derin bir yol ayırımına geldiklerini fark etdiler;
Ordumuzu “hayt- huyt, cart-curt, sus-konuşma!” diyerek ceberrut emirler ile idâre etmek dönemi artık sona ermiş,
Bizim subaylarımız isdemese de; sadâkat ve rütbe değil fakat bilgi, kâbiliyet ve liyâkat dönemi başlamış idi.
Bir başka ifâde ile ordumuzun;
Bilâkis,
|
Şu hâlde, Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanımızın önünde kaçamayacağı iki tercih var idi;
1. Amerika’dan satın aldığımız Amerikan silâhlarını kullanmak üzere o vakit ordumuzda mevcut olan “muvazzaf gedikli erbaş” denilen askerimizi eğitmek
Ya da
2. Zâten iflâs etmiş durumda olan bu “muvazzaf gedikli erbaş” sınıfını;
Nasıl? Gözel mi?..
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısının esâs hedefleri, işde yukarıda gördüğünüz gibi idi. Bu hedeflerin merkezinde ise “kıdemli başçavuş” rütbesine terfi eden astsubayların “teğmenliğe nakledilmesi” şartı ve hakkı var idi.
Başbakan Adnan MENDERES hükûmeti;
|
Bu kânun, maksadına uygun olarak tatbik edilse idi şâyet biz asubaylar;
Sırf “asubay” olduğumuz için son 67 seneden beri bugüne kadar yaşadığımız binbir türlü itilme-kakılma, haksızlık, ıstırap, kalleşlik, nâmussuzluk ve mağduriyetlere mâruz kalmayacak idik!
Fakat
1951 senesinde tatbikata koydukdan hemen sonra peşpeşe çıkartdırdığı yeni kânunlar ile;
Genelkurmay Başkanı ve MSB, 5802 sayılı Astsubay Kânununun bu hükümlerini işlemez hâle getirdi.
Bu kânunun en temel hedefi olan ve astsubaylara verdiği “teğmenliğe nakil” hakkını da
Genelkurmay Başkanı ile el ele veren Millî Savunma Bakanı, gözlerimizin içine baka baka gasp etdi.
Pâye devşirip parsa toplamaya gelince övüngen, böbürgen, üfürgen, kemirgen ve semirgen,
Ve fakat iş yapmaya gelince sömürgen oluveren bizim beyaz subaylarımız,
Hakkını verelim, saksıyı iyi çalışdırdı!
Amerika’dan satın aldığımız Amerikan silâhlarını kullanmak ve kendi erlerimize öğretmek görevini,
“Astsubay” dedikleri ve söz verdikleri hâlde “teğmenliğe naklet -me- dikleri” köle askerlerin sırtına yıkdı.
ATATÜRK, Osmanlı saltânatını yer ile yeksân etdi ve yerine Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu.
Fakat ATATÜRK’ün goltuğuna tüneyen ve ATATÜRK’ün zâbiti olduğunu söyleyen beyaz zâbitan heyetimiz, Osmanlı’dan tevârüs etdirdiği saltanâtın tatlı nimetlerini; astsubay menşeli bu subaylar ile paylaşmak isdemedi. 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile Genelkurmay Başkanları;
|
Yapılan bu şerefsizliklerin ve hak gasplarının neticesinde de;
Ve dahi
* * * * *
Öyle ise;
Amerikan Ordusunun yapdığı gibi
Biz de kendi ordumuzu “er ve subay” olmak üzere iki sınıf olarak teşkil edelim diyen cesur, basiretli ve nâmuslu bir tek subayımız çıkmadı ortaya...
Her zamân yapdıkları gibi,
Amerikan silâhlarını kullanacak asker temin etmek konusunda da gene;
Ve çâre olarak da kendi akıllarınca;
Aslında yeni teşkil etdikleri “astsubaylık” her ne kadar Amerikan ordusunda mevcut değil ise de
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile astsubaylara verilen haklar, bugünkü haklardan bile daha iyi idi.
Peki,
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanımız,
1951 senesinde astsubaylara verdiği sözleri, acap tutdu mu?
Gereken koşulları hâiz astsubayları hakikâten “teğmenliğe nakil” etdiler mi?
Şimdi iltifât buyurur iseniz şâyet,
Devletimiz ve ordumuzun “astsubay” olarak tesmiye etdiği askerlere;
İlk defâ Eski Tüfek’de olmak üzere fâş eyleyelim, inşallah.
* * * * *
14 Mayıs 1950 Pazar günü yapılan milletvekili seçiminde reylerin %55’ini alan Demokrat Parti, CHP’nin 27 senelik iktidârına son verdi. Ezeli rakip olan selef Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ile halef Cumhurbaşkanı Celal BAYAR arasındaki sidik yarışını, ikincisi kazandı. Devleti ele geçiren Demokrat Partisi; Türkiye Devletini Amerika’ya verdiği söz doğrultusunda yeni başdan tasarlamaya başladı. Bu değişim-dönüşüm-benzeşim çabalarının ilk deneme tahtası ise ordumuz oldu. Amerika’dan aldığı söze güvenerek uzun süre iktidârda kalacağına inanan DP Hükûmeti, kendi iktidârına tehdit olarak gördüğü ordumuzu hemen rapt-u zapt altına almaya başladı. Başbakan Adnan MENDERES, kendilerini devletin sâhibi zanneden Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay İkinci Başkanı, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile ordu komutanlarına foter şapkalarını giydirdi. Çünkü Sam Amca öyle emretmiş idi. Bu ekâbir takımının yerine de Amerika’nın yazıp ellerine verdiği reçeteye göre devleti idâre etmeye söz veren Başbakan Adnan MENDERES “tak diye söylediğini şak diye yapacak etekli paşalar” arıyor idi. Filhakika buldu da..
|
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES, 20. Hükûmeti 09 Mart 1951 Cuma günü teşkil etdi.
Aynı gün itibârı ile;
Sam Amcanın intihâb ve tâyin etdiği T.C. Devleti idâre heyeti aşağıda gördüğünüz eşhâsdan müteşekkil idi.
İkinci kez başbakan goltuğuna oturdukdan sâdece 3 ay sonra Adnan MENDERES;
6/7 Haziran 1951 târihinde TBMM’ye şöyle bir dilekce verdi.
Ve dahi
Ordumuzda “astsubay” ismi ile sözde “yeni bir asker sınıfı” ihdâs edilmesini meclisden arz etdi.
“Astsubay” olarak tesmiye etdiği “yeni” asker sınıfının ihdâs edilmesinin gerekcesini de
Adnan MENDERES, târih huzûrunda şöyle izah etdi, yüce meclisimize;
GEREKÇE 1. Modern harb silâh ve araçları ile teçhiz edilen silâhlı kuvvetlerimizde, bu modern harb silâh ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip ve yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına olan ihtiyaç çok fazladır. Evvelce küçük zabit denilen ve daha sonra gedikli erbaş olarak adlandırılan bu sınıfın statüsünde zaman zaman değişiklikler yapılmak ve hukuki durumlarının çeşitli kanunlarla tesbiti suretiyle bu sınıfa rağbet teminine çalışılmışsa da tatbikatta edinilen tecrübeler bütün bunların bilhassa muharip sınıflara rağbeti sağlamak için kâfi olmadığını göstermiştir. Bu kanun tasarısı ile muharip astsubaylara aylıkla birlikte, liyakat gösterenlerin subay nasbedilmeleri ve kıdemli yüzbaşılığa kadar yükselmeleri sağlanmak suretiyle rağbetin arttırılması düşünülmüştür. Bu suretle Anadolu'nun küçük kasabalarında ortaokuldan fazla tahsil imkânını bulamamış yüksek kabiliyetli Türk çocuklarına daha geniş hizmet imkânları verilmiş ve liyakatleri ile mütenasip rütbelerle taltif edilmeleri de imkân dâhiline girmiş olmaktadır. Böylece kazanılacak Teğmen-Yüzbaşı rütbesindeki sınıf subayları ordu subay mahrutunun kaidesini teşkil edecek ve Harb Okulunda yetiştirilecek subayların daha uzun süreli bir tahsile tâbi tutularak yüksek komuta için daha yüksek kapasitede eleman yetiştirilmesi de sağlanmış olacaktır. Muharip astsubay ve takım komutanı ihtiyacını sağlıyarak ordu hizmetlerinin mükemmelleştirilmesi ve bu elemanların durumlarının normal bir hale getirilerek çalışma azim ve şevklerinin artırılması düşüncesi ile mevcut kanun üzerinde yeniden çalışmalar yapılmasına mecburiyet duyulmuş ve bu kanun tasarısı hazırlanmıştır. 2. Bu kanun tasarısında (Gedikli erbaş) tâbiri kaldırılmış ve bunların subaylığa da yükselecekleri göz önünde tutularak (Astsubay) denilmesi uygun görülmüştür. Keza Başçavuştan sonraki (Başgedikli) rütbesi de (Kıdemli Başçavuş) olarak değiştirilmiştir. 3. Gedikli erbaşların evvelâ mecburi hizmetleri 12 yıl idi. 5619 sayılı Kanunla bu süre subaylar gibi 15 yıla çıkarılmışsa da astsubayların başçavuş rütbesi dâhil olduğu halde;
Ve dahi
(....) 6. Diğer taraftan halen orduda askerî memurlar tarafından yapılan görevlerin bu hizmetler için yetiştirilmiş astsubaylar tarafından yapılması daha faydalı mütalâa edildiği için tasarıda buna imkân sağlıyacak hükümlerden başka
Maaş durumları ile muadeletleri göz önünde tutularak yedinci sınıftan başlamak ve kıdemli beşinci sınıfa ve 80 lira asli maaşa kadar yükselmeleri imkân dâhiline alınarak ordunun bu ihtiyacının sağlanması esasları temin olunmak istenmiştir. Bu suretle kaynağı kapatılmış olan askerî memurlar bugün için bizzarure bu görevlerde çalıştırılan sivil memurlar zamanla tasfiye edilebilecek ve orduda bu hizmetleri görecek disiplinli bir sınıf meydana getirmek mümkün olabilecektir.
7. Astsubaylardan yetiştirilecek;
Astsubaylıkta geçirmek zorunda kaldıkları süreler göz önünde tutularak bu sınıflara geçerken maaşlarının 40 lira aylık aslından başlatılması hem zaruri ve hem de rağbeti temin bakımından faydalı görülmüştür.
9. Astsubay Kanun tasarısı ile astsubaylar için kurulmak istenen hukuki statü ile diğer devlet memurları statüsü hemen hemen aynı durumda bulunduğundan tasarıda birçok hükümlerin bu umumi esaslara atfedilmek suretiyle tesbiti tercih olunmuş hususiyet gösteren mevzular için ayrı hükümler sevkedilmiş ve bu arada bugünkü kanun hükümlerinde noksan görülen hususlara yeni tasarıda yer verilmiştir.
|
Yukarıda gördüğünüz GEREKÇE’de Başbakan Adnan MENDERES’in sarahâten ifâde etdiği üzere;
Anadolu'nun küçük kasabalarında ortaokuldan fazla tahsil imkânını bulamamış yüksek kabiliyetli Türk çocukları;
9 sene muvazzaf hizmetin sonunda;
Ya da
5802 sayılı Astsubay Kânununda “Astsubay” ismini verdikleri askerler hakkında iki önemli husus daha var idi;
Birinci husus şu idi; Başbakan Adnan MENDERES’in, kânun “Gerekce”’sinin 6’ncı maddesinde söylediği üzere; subay sınıfına dâhil olan “askerî memurların” yapdığı bütün işleri “astsubay” ismini verdikleri sözde yeni askerler yapacak ve bunun neticesinde de lüzumsuz gördükleri “askerî memur” sınıfını lağv edecekler idi. İkinci önemli husus da şu idi; Astsubay Kânun tasarısının “Gerekce”’sinin 9’uncu maddesinde ifâde edildiği üzere, astsubayların “hukuki statü”sü, diğer devlet memurları statüsü ile “ hemen hemen aynı duruma ” getirilecek idi. |
* * * * *
Millî Savunma Bakanlığının hazırladığı ve aşağıda gördüğünüz kânun tasarısından da anlaşıldığı üzere
“Astsubay Kânunu” ismi ile meclise gelen kânunun esâs amacı,
“Astsubay” dedikleri askerleri 9 senelik muvazzaf hizmetin sonunda “teğmenliğe nakletmek” idi.
Yüksek Başkanlığa
Ast subaylar hakkında Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanıp Bakanlar Kurulunun 20.IV.1951 tarihli karariyle Yüksek Meclise sunulan ve Komisyonumuza havale buyurulmuş olan kanun tasarısı, gerekçesiyle birlikte Millî Savunma Bakanı Hulusi Köymen ve Bakanlık temsilcileri de hazır oldukları halde incelendi. Yeni silâh ve araçlarla teçhiz edilmiş ve muhtelif sanayi kolları ile sıkı sıkıya ilgilenmiş olan modern ordularda, bu silâhları kullanmak usullerini erlere öğretmek maksadiyle, 19 ncu asırdan beri kıtadan yetişmiş onbaşı ve çavuşlarla subay sınıfı arasına teknik bilgilerle mücehhez yardımcı bir sınıf vücude getirilmiş ve asrımızda bu sınıfa ciddî bir ehemmiyet ve kıymet atfedilmiştir. Günden güne inkişaf etmekte ve yeni silâh ve araçlarla ve bunlara muktazi sanayi branşlariyle teçhiz edilmekte olan ordumuzun her türlü hizmetlerinde de bu tarzda yardımcı bir sınıf yetiştirmek amaciyle husûsi okullar ve enstitüler açılmış ve önceleri küçük zabit ve sonraları gedikli erbaş isimleriyle hususi bir sınıf da teşkil edilmiştir. Hükümetin gerekçesinde de izah edildiği veçhile bu sınıfa personel temini için muhtelif kanunlarla alınan çeşitli tedbirler maksadı ve bin-netice memleket müdafaasının hakiki bir ihtiyacını sağlıyamamıştır. Bu ihtiyacı karşılamak ve ordu hizmetlerini mükemmelleştirmek amaciyle mevcut mevzuat üzerine yeniden bâzı tedbirler alınmak zarureti hasıl olmuş ve bu maksatla hazırlanmış olan kanun tasarısında: aranılan rağbeti önliyen maddi ve mânevi âmillerin bertaraf edilmesi düşüncesi ile bu sınıfın hal ve istikbalini sağlıyacak yeni bir statü tesisi hedef tutulmuştur. Bu statünün koyduğu yeni esaslara göre, şimdiye kadar bu sınıf mensupları üzerinde ruhan menfi tesirler yaratan (gedikli erbaş) tâbiri değiştirilerek bunlara da gördükleri hizmetle mütenasip olmak üzere (ast subay) adı verilmiş ve mecburi hizmetleri 15 yıl iken 9 yıla indirilmiş ve bu kanun tasarısı ile tesbit edilen hukuki durumlarına göre bu sınıf mensuplarının idare hukuku bakımından bir Devlet memuru mahiyetini aldığı göz önünde tutularak birçok cihetlerde memur ve subaylar hakkındaki ahkâma tâbi tutulmuş ve bunların ordu içinde her türlü muharip ve yardımcı sınıf hizmetlerini görebilecek kabiliyetlerde yetiştirilmeleri esas tutularak muayyen müddetlerle hizmetten sonra ehliyet ve kabiliyetlerini ispat edenler için; subay, askerî teknisiyen ve askerî kâtip sınıflarına geçmelerini mümkün kılan esaslar ve prensipler vaz'edilmiş ve 80 lira asli aylığa kadar yükselmeleri temin ve yaş hadleri her rütbe için subaylara nispetle üçer yıl fazla tesbit edilmiştir. Bu tedbirlerle ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyetinde kazanılacak teğmen - yüzbaşı rütbesindeki subaylar ordu mahrutunun devamlı bir surette kaidesini teşkil ederek harb okulundan yetişecek subayların kemmiyet itibariyle daha az sayıda ve fakat keyfiyet itibariyle daha yüksek kalitede yetişmelerini de sağlıyacağına ve bu suretle subay mahrutunun zirvesine doğru daralarak hakiki şeklini muhafaza edeceğine komisyonumuzca kanaat getirilerek tasarının tümü, 28, 29, 30, 31 nci maddeleri hariç olmak üzere diğer bütün maddeleri oy birliğiyle ve adı geçen dört madde ekseriyetle kabul edilmiştir. (......)
6. 20 nci maddedeki küçük subayların sağlık durumlarına ait hükmün subay oluncaya kadar erler hakkındaki hükümlere tâbi tutulması, görecekleri hizmetlerin mahiyeti bakımından, komisyonumuzca daha uygun görülmüş ve madde bu suretle değiştirilmiştir. (......) |
Yukarıda gördüğünüz raporu hazırlayan MSB’li kaşalotlar,
“Astsubay” sınıfının teşkili hakkında 1951 senesinde şöyle demişler idi;
"Yeni bir statü tesisi hedef tutulmuştur.”
Fakat
27 Mayıs subay darbesinden bir kaç ay sonra peydahladıkları 211 sayılı İç Hizmet Kânunu meclisde müzâkere edilirken bu söylediklerini yalayıp yutacaklar idi.
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânununu müzakere etmek üzere 29 Haziran 1951 Cuma günü tertip edilen Birleşim 96’da, Kânun tasarısı hakkında söz alan Elâzığ milletvekili Mehmet Şevki YAZMAN söz aldı. Hem mühendis hem de emekli subay olan Mehmet Şevki YAZMAN, Adnan MENDERES’in teşkil edeceği “astsubay” sınıfı hakkında TBMM’de şunları söyledi;
M. ŞEVKİ YAZMAN (Elâzığ) — Kanunun Umumi Heyeti üzerinde birkaç söz söylemek istiyorum. Çünkü kanun, hemen çıkmasını beklediğimiz Orman Kanununu, Yol Kanunu ve saire derecesinde hakikaten mühim ve bir an evvel çıkarılması lâzımgelen bir kanundur. Tasarı hayli zaman evvel hazırlanmış, tekemmül ettirilmiş, fakat Meclise sevki için bu zamanı bulmuştur.
Mesele cok mühimdir. Zira kanun doğrudan doğruya ordunun bünyesine ve dolayısiyle Millî Müdafaamızın bünyesine tesir edecek tertipte ehemmiyetlidir.
Orduların umumiyetle meslekleşmesine ve makineleşmesine doğru gidiyoruz. İki senelik hizmet süresi içinde bu yalnız neferlerle tahakkuk ettirilemez. Binaenaleh, o ordunun heyeti umumiyesi, sağlam, iyi yetişmiş bir kitleye ve esasa sahip almalıdır.
Sabıkta nasıl donanma, birtakım “gedikli küçük zabitlere” bilâhara terfi ederek “zabit” olan elemana mâlik idiyse orduyu da bugünkü şekli ve haliyle o mertebeye ulaştırmak lâzım gelir. Kanun bu maksatla sevkedilmiştir.
Maddelere geçildiği zaman söz söylemek hakkımız baki kalmak şartiyle bu kanunun çok yerinde ve lâzım olduğunu arzetmek isterim. Bu kanunu bir an evvel huzurunuza getirmiş olan Millî Savunma Bakanına da şahsan teşekkür ederim. Mâruzâtım bu kadardır.
|
* * * * *
02 Temmuz 1951 Pazartesi günü TBMM’nin kabul edip
Aynı gün tatbikata koyduğu Astsubay Kânununun aşağıda gördüğünüz daha birinci maddesine de
“Astsubay” ismini verdikleri asker kişilerin, “subay yardımcısı” olduğunu yazdılar.
Kanun No: 5802 Kabul tarihi: 2/7/1951 ASTSUBAY KANUNU B İ R İ N C İ BÖLÜM Genel hükümler Astsubaylar:
Madde 1 — Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun kara, deniz ve hava kuvvetleriyle jandarma, gümrük koruma birlikleri kadrolarında astkomuta kademelerinde eğitim, sevk ve idare ile diğer idari işlerde “subaya yardımcı” olarak görevlendirilen askerî şahıslara (Astsubay) adı verilir.
|
Yeri gelmiş iken bir hususu fâş eylemem gerekiyor.
Fakat
1462 sayılı Harp Okulları Kânunu 1971 senesinde kabul edidi.
Bir başka ifâde ile Harp Okullarını;
1971 senesine kadar Genelkurmay Başkanlığı ya da MSB’nin hazırladığı
Ve dahi
Meclis denetiminden kaçırıp meriyyete koydukları tâlimâtnâmeler ile “kânunsuz” olarak teşkil ve idâre etdiler.
Astsubay dedikleri uyduruk askerler için çifte mühürlü kânunlar tertip eden şerefsiz subaylar,
Böyle yapmak ile Harp Okullarını işlerine nasıl geldi ise öyle idâre etdiler.
Hele Hava Harp Okulunun durumu tam bir rezâlet!
1951 senesinde hizmete açılan bu okulumuz da;
Harp Okulları Kânununun kabul edildiği 1971 senesine kadar “kaçak” olarak subay mezun etdi.
Yukarıdaki hükûmet “GEREKÇE”’sinde Başbakan Adnan MENDERES’in de ifâde etdiği üzere “Subay yardımcılığına” lâyık görüp ordumuzda 9 sene görev verdikleri astsubayları;
Ya da
|
Yukarıdaki hükûmet “GEREKÇE”’sinde Başbakan Adnan MENDERES’in de ifâde etdiği üzere
“Subay yardımcılığına” lâyık görüp ordumuzda 9 sene görev verdikleri astsubayları;
5802 sayılı Astsubay Kânununun 28’inci maddesine de bu hükümleri
Aşağıda gördüğünüz şu cümleler ile yazdılar.
BEŞİNCİ BÖLÜM Astsubaylardan subay, teknisiyen ve askerî kâtip yetiştirilmesi
Astsubayların subaylığa, askerî teknisiyen ve kâtipliğe geçirilmesi:
Madde 28 — Kıdemli başçavuşlukta ikinci ve üçüncü senesini ikmal etmiş bulunan astsubaylardan (Muzika astsubayları hariç) aşağıdaki nitelikleri taşıyanlar alâkalı Bakanlıkların inhası üzerine yüksek tasdik ile;
Veya
Bunlardan teğmen nasbedilenler Subay Terfi Kanunu hükümlerine göre kıdemli yüzbaşılığa (dâhil) ve diğerleri muadil maaş derecesine kadar yükselebilirler. A ) Kıdemli başçavuşluğa kadar her rütbeye normal şartlar altında yükselmiş bulunmak, B) Umumi, meslekî bilgileriyle karakter ve ahlâk bakımından subay, teknisiyen ve askerî kâtipliğe lâyık bulunduğu tasdik edilmiş olmak, C) Sağlık durumları müsait bulunmak, D) Yapılacak seçim imtihanlarında ve mütaakiben gönderilecekleri sınıf okullarında ve özel kurslarda başarı göstermek, Bu hususa ait esaslar Bakanlar Kurulu karariyle tesbit olunur.
|
* * * * *
Derviş'in Fikri Ne ki, Zikri Ne Ola?..
5802 sayılı Astsubay Kânununu, 1951 senesinde meclis görüşdü ve kabul etdi.
Fakat
Astsubay Yönetmeliğini ise Millî Savunma Bakanı hazırladı. Aşağıda gördüğünüz ekâbir takımı da bu yönetmeliği okumadan imzâladı.
|
Astsubaylıkdan subaylığa nakil şartı, kânunda üç beş madde idi.
Fakat
Yönetmeliğe öyle şartlar giydirdiler ki. Görsen, tıp fakültesinin seçme sınavına giriyorsun zannedersin!
Kânunun kenârından dolaşarak hazırladığı yönetmelik ile aslında,
Genelkurmay Başkanlığımız niyetini alenen fâş eylemiş idi; astsubayları “subaylığa naklet -me- mek!”
Genelkurmay Başkanlığımız;
Burada ise benim aklımda şu suâller tebellür ediyor;
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde astsubaylara verilen “subaylığa nakil hakkını”
Sonraki senelerde tertip etdikleri kânunlar ile nasıl da kıymık kıymık gasp etdiklerini,
Buyurun, şimdi hep berâber görelim...
* * * * *
Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin daha bıldır meclisde kabul edip de
Hemen meriyyete koyduğu 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile teşkil etdikleri astsubaylara verdiği “sicilen subaylığa nakil” hakkını
Neşretdiği resmî kitaplarda Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Mehmet Nuri YAMUT,
Şu yaldızlı cümle ile ilan etdi, bütün dünyâya;
* Gediklilerin yetiştirilme usulü değiştirilecek,
** Sayıları arttırılacak
Astsubaylara verdiği bu sözü, tutdular mı dersiniz?
* * * * *
Takvimler 1953 senesini gösderir iken
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti hâlâ görevde idi.
Millî Savunma Bakanı değişen hükûmetin idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz eşhâsdan müteşekkil idi.
Aynı senelerde ilkokuldan sonra 5 sene veya ortaokuldan sonra 2 sene eğitim veren “sanat enstitüsü” mezûnu öğrenciler,
Aşağıda gördüğünüz 6137 sayılı kânuna istinâden;
Mükellef askerliğini “yedek subay” olarak tamamlayan asteğmenlerden arzu edenler ise;
|
Fakat garâbete bakınız ki; 5802 sayılı Astsubay Kânununa göre, Astsubay Okulları da “sanat enstitüsü” mezûnu öğrencilerini de kabul ediyor idi. Buradaki rezilliği şöyle izah etmek mümkün.
|
Dün Genelkurmay Başkanlığı, bugün de Millî Savunma Bakanlığı;
Fakat
Böylesi bir rezâlet dünyânın hiçbir ordusunda yokdur! Anadolu’nun yüksek kâbiliyetli Türk çocuklarına; 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde yapdıkları işde, tam da böyle rezil bir şey idi...
|
Asubay Okulundan istifa edip “yedek subay” olmak isdeyen asubay adayı öğrencilere ise
Bu kânunun aşağıda gördüğünüz şu geçici dördüncü maddesi ile yasak getiriliyor idi.
|
Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere Adnan MENDERES hükûmeti, Genelkurmay Başkanı ve MSB;
1950’lerde bu şekilde “subaylığa nakil hakkı”nı sâdece “astsubay” dedikleri askerlere vermediler.
Asubaylara verilen bu saçma yasak senelerce devâm etdi ve bu haksızlığa kimse de çıkartmadı.
Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde astsubaylara verdiği “subaylığa nakil hakkı”nı
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanının maksatlı olarak engellemesinin sebebi ise
Millî Savunma Komisyonunun hazırladığı aşağıda gördüğümüz şu raporunda gizli...
|
Sanat Enstitüsü mezunlarının yukarda izah ve teşrih edilen durumları muvacehesinde teklif edilen kanun lâyihasının kabulü halinde; 5802 sayılı kanun hükmüne göre dokuz yıl mecburi hizmetle orduya intisap etmiş olan on bini mütecaviz muharip astsubaylara da yedek subay olmak hakkının tanınması zaruri olacak Ve şu hâle göre 5802 sayılı Kanun hükümleri ile bu kanunun gözettiği maksatlar ve teşkilât tamamiyle bozulacak Ve astsubay sınıfına girmiş olanlar da yedek subay olmak hakkını kullanarak muharip astsubay kadrolarında çok vahim boşluklar hâsıl olacaktır.
|
Sanat enstitüsü mezunu astsubayların subaylığa nakledilmesine itiraz edenlerden birisi de
Kerizci Rifat TAŞKIN idi.
Bakınız Kerizci Rifat, astsubayların subaylığa nakledilmesinin sakıncasını kendi aklınca nasıl izah etmiş!..
|
RİFAT TAŞKIN (Kastamonu) — Efendim, (....) Bugün orduda astsubaylık ihdas edilmiştir. Astsubay membalarından biri sanat enstitüleri mezunlarıdır. Bu sanat enstitüsü mezunlarını astsubay olarak kabul ediyoruz. Astsubay olunca 9 sene hizmet etmek mecburiyetindedir. Şimdi bunlara yedek subay olmak hakkını verirsek 9 sene hizmet yapmaktansa 2 sene hizmet ederek ordudan çekilmeleri ihtimalleri vardır. Bu itibarla silâhlı kuvvetlerimiz aleyhine bir zarar tevlit etmektedir. Bu durum karşısında tamamen bu vaziyetin silâhlı kuvvetlerimiz aleyhine bir netice doğuracağına kaani olan komisyonumuz bunu itifakla reddetmiştir.
|
|
Subay yapacağız diye aldatdığın bu çocuklara şimdi de “yedek subaylığa” geçişi yasak et!
Yazıklar olsun hepinize!..
* * * * *
Genelkurmay Başkanlığı, yukarıda gördüğünüz 6137 sayılı kânun ile astsubay ismini verdiği askerlerin 1953 senesinde “yedek subay” olmasını yasaklamak ile kalmadı...
Zamân içinde meclise kabul etdirdiği kânunlar ve aynı zamânda 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde Başbakan Adnan MENDERES'in verdiği “teğmenliğe nakil” müktesep hakkını da kasıtlı olarak engelledi.
Genelkurmay Başkanları;
Ve dahi
10-15 sene mecburî hizmet ile sağmal inek gibi orduya bağladığı astsubayları; ne öldürdü ne de güldürdü. Tıpkı sömürgen devletlerin İkinci Dünyâ Harbinden beri Türkiye’yi sömürdüğü gibi, Aynı târihlerden beri subaylarımız da; “Subay yardımcısı” dedikleri ve “teğmenliğe nakledeceğiz” yalanı ile aldatdıkları astsubayları sömürdü.
|
* * * * *
1954 senesini yaşadığımız o günlerde
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti hâlâ görevde idi.
Millî Savunma Bakanı değişen hükûmetin idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan ibâret idi.
5802 sayılı Astsubay Kânununun 20’inci maddesine göre;
Astsubay dedikleri askerlere “subay oluncaya kadar” sağlık hizmetlerinde “er” muamelesi yapacaklar idi.
9 senelik hizmetin sonunda da “astsubayları subaylığa nakil edecekler” idi nasıl olsa.
Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin 02 Mart 1954 Salı günü meclisde kabul etdiği aşağıda gördüğünüz şu kânun ile;
Sağlık hizmetlerinde astsubaylara “subay gibi” muamele edilmesi hakkını “bahşetdiler.”
Ve böylece
Astsubaylara “subay oluncaya kadar” sağlık hizmetlerinde “er gibi” muamele yapılması için Astsubay Kânununda ileri sürdüğü gerekceyi de hep berâber yalayıp yutdular.
Hüsniyetli bir bakış ile sağlık hizmeti konusunda yapılan bu “iyileşdirmeyi” astsubaylar için bir kazanç olarak değerlendirmek mümkün.
Fakat
Subaylarımızın, biz asubaylar hakkında bugüne kadar hüsniyetle düşünüp karar verdiğini hiçbir zamân görmedik ki. Aşağıdaki kânunun gerekcesini okudum. Subaylarımız osdurup osdurup ipe dizmişler. Dönemin Başbakanı Adnan MENDERES de bu osdurukdan gerekceleri aynen yemiş!..
|
Astsubay ismini verdiğin askerlerin mâdemki “subay yardımcısı” olduğunu söyledin,
O zamân Astsubay Kânununu hazırlarken astsubaylara niçin subaylar ile aynı sağlık hizmetini vermedin?
Mâdemki astsubaylara sağlık hizmetlerinde “er” muamelesi yapmanızın sebebi “subaylığa nakledilmesi” idi. Öyle is astsubayları 9 senelik hizmetin sonunda subaylığa niye nakil etmediniz?
Genelkurmay Başkanının bu hamlesinin, astsubaylara yeni bir hak vermek değil fakat;
Yapdığı işlerin hepsini birden yapdırmayı başardığı bu “köle” asker sınıfının
“Subay ile er arasındaki” bu “ortada sandık” yerini tahkim etmesi için kurnazca ve alçakca yapılmış bir hamleden başka bir şey değil idi.
* * * * *
Beyaz subaylarımızın biz astsubaylara bakışındaki en kadim, en temel ve en şaşmaz kural şudur;
Astsubaylara sağlık hizmetlerinde “subay gibi” muamele edilmesi “hakkı verdiğine” göre
Peki,
Beyaz subaylarımızın köle asker olan astsubaylardan “gasp edecekleri bu hak” ne idi dersiniz?..
* * * * *
Astsubaylara, sağlık hizmetlerinde “subay gibi” muamele etmeye başlayalı henüz bir buçuk sene olmuş idi.
1956 senesine geldiğimiz günlerde;
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti gene hâlâ görevde idi.
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanları foter şapkalarını giymiş ve evlerinin yolunu tutmuş,
Orgeneral İ. Hakkı TUNABOYLU yeni Genelkurmay Başkanı olarak bıldır göreve başlamış,
Başbakan Adnan MENDERES aynı zamânda Millî Savunma Bakanı Vekili de olmuş,
1956 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan teşkil etmiş idi.
6744 sayılı kânun ile Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin asubaylara yapdığını anlatmadan evvel
Aşağıdaki şu kısa bilgiyi vermemiz gerekiyor.
İlkokuldan sonra en az 5 sene veya ortaokuldan sonra en az 2 sene tahsil süresi olan meslekî ve teknik öğretim müesseselerinden mezûn olan gençlerimize,
1953 senesinde kabul edilen 6137 sayılı kânuna istinâden “yedek subay” olma hakkı verilmiş idi.
Fakat
Aynı senelerde Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı,
Aynı okullardan mezûn olan gençlerimizi “subaylığa nakletmek” vaadi ile kandırıp “astsubay” nasbediyor idi.
“Çavuş” rütbesi ile ordumuza intisâb eden astsubaylara;
|
Bu tutumu ile Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı;
Fakat
|
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı’na inanıp astsubay okullarına kayıt yapdıran astsubay adayı öğrenciler, kandırıldıklarını anlamakda hiç gecikmediler. Bu sebepden dolayı, teşkil edilmesinin daha ertesi senesinde, astsubay okullarına müracaat, birden bire dibe vurdu. Durum o kadar vahim idi ki Donanmamız, gazetelere çarşaf gibi ilanlar verip öğrenci tavlamaya mecbur kaldı.
Astsubay Okullarına rağbetin sıfıra inmesinin ikinci ve daha önemli sebebi ise şu idi;
“Astsubay” sınıfından evvel ordumuzda bu sınıfın yapdığı işleri “gedikli erbaş” ismi verilen askerler yapıyor idi.
Gedikli Erbaş Kânunu daha şunun şurasında 23 Mart 1950 senesinde, bıldır tezgahlanmış idi.
Ve “gedikli erbaşlar”; kölelik demek olan 15 senelik mecburî hizmet ile “sağmal inek gibi” ordumuza rapdedilmiş idi.
O zamânki dünyânın kalbur üsdü ordularında “gedikli erbaşlık”;
Ve
Askerler olarak görev yapıyorlar idi. “Gedikli erbaşlık” sınıfı, bu koşullar ile teşkil edilse idi şâyet mesele yok idi. Çünkü devletimizin o zamânlar imzâ atıp taraf olduğu 1929 Cenevre Sözleşmesine göre işin doğrusu da bu idi. Fakat “Mükellef” sınıf olarak ordumuza hizmet eden “gedikli erbaş” sınıfını, 1950 senesinde “muvazzaf” sınıfa tebdil etmek ile Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı, Askerlik târihimizin en aptalca karârını vermiş ve en büyük hatâsını yapmış idi. Çünkü Bizim her boku bilen beyaz zâbitân heyetimiz;
Ve dahi
|
5802 sayılı Astsubay Kânununun gerekcesinde Başbakan Adnan MENDERES’in alenen fâş eylediği üzere
Sadr-ı âzam daşşağından düşme beyaz zâbitân heyetimizin asıl ve gizli maksatları şunlar idi;
Ve dahi
Anadolunun yüksek kâbiliyetli Türk çocuklarına deli gömleği gibi giydirilen “muvazzaf gedikli erbaşlık”
Zamânın koşullarına göre “istikbâl vaad etmediğinden dolayı” bu sınıfa kimse rağbet etmemiş idi.
Çünkü;
İşde bu sebeplerden dolayı teşkil edilmesinden birkaç ay sonra “gedikli erbaş” asker sınıfı iflâs etdi.
Müracaat olmadığı için de “gedikli erbaş ortaokulları” bomboş kaldı...
5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânunu ile teşkil edilen
Ve dahi
Teşkil edilmesinden bir kaç ay sonra iflâs eden “muvazzaf gedikli erbaşlık” yerine
Bu kez de mektebli muvazzaf subay ile mükellef alaylı er arasında ortada sandık misâli “muvazzaf mektebli astsubay” sınıfını teşkil etdiler.
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde ihdâs etdikleri “muvazzaf astsubay” sınıfı aslında “muvazzaf gedikli erbaşlığın” boyalı-cilâlısından başka bir şey değil idi.
Fakat
“Astsubay” sınıfının, “gedikli erbaşlık”dan nerede ise tek farkı şu idi;
9 sene hizmet eden astsubaylar, “teğmenliğe” nakil edilecekler idi.
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânununun aşağıda gördüğünüz Geçici birinci maddesi ile;
Bu kânunun yürürlüğe girdiği 2 Temmuz 1951 târihinde ordumuzda “gedikli erbaş” unvânı ile görev yapan askerler de “astsubay” lığa terfi(!) etdiler.
|
Gedikli erbaşlıkdan astsubaylığa terfi(!) eden bu askerlerden 5802 sayılı Astsubay Kânununun 28’inci maddesindeki şartları hâiz olanlar, “teğmenliğe nasbedilmek için” dilekce verdiler.
1951 senesinde gedikli erbaşlıkdan astsubaylığa terfi (!) eden bu askerlerin
Şimdi de “teğmenliğe terfi” etmek isdemesini işiten subayların dübürlerindeki tüyleri bile ters döndü!
Her boku bilen subaylar, bu astsubaylarımızı açgözlü olmak ile ithâm etdi ve şöyle dediler;
Kimi subay gomutanlarımız da şu meşhur vecizi yumurtaladı;
* * * * *
İşde, yukarıda anlatdığımız sebeplerden dolayı;
Amerika’dan satın aldığımız silâhları kullanacak asker bulamayan Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı, tekrâr Başbakanın kapısına dayandı.
Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde kendisinin ihdâs edip “astsubay” ismini verdiği askerlere
Tatbikata geçirilmesi konusunda Genelkurmay Karargâhında hâlâ ayak direyen beyâz subaylarımız var idi.
Başbakan Adnan MENDERES astsubaylara “subaylığa nakil” hakkını 1951 senesinde vermiş idi vermesine.
Fakat o seneden beri geçen 5 senede, “subaylığa nakil edilen” astsubay sayısı 5 bile değil idi.
Beyâz subaylarımız;
Ve dahi
Sanki cüzzamlı imiş gibi “subaylığa nakletmeyi” bir türlü hazmedemedi. 1951 senesinden beri ordumuzdaki “subay ile astsubay” arasındaki görev-yetki karmaşası ve özlük haklarındaki ölçüsüzlük, sonunda patlama noktasına geldi. Ordumuz, içden içe ve derinden kaynamaya çokdan başlamış idi...
|
* * * * *
Başbakan Adnan MENDERES söz verdiği ve hâlde subaylığa nakledil -me- yen astsubaylar,
Bu kez de Adnan MENDERES’in vekillerinin kapısına dayandı.
Astsubayların bu haklı feryâdına koca meclisden 6 vekil ses verdi!..
Denizli İlimizden Beşi Bir Yerde Beş Zeybek!
Aşağıda resimlerini, isimlerini ve cisimlerini gördüğünüz Demokrat Parti Vekili Baha AKŞİT ve dört arkadaşı
1956 senesinde meclise şöyle bir kânun teklifi verdi.
|
Devre: X İçtima: 2
S. SAYISI : 151 Denizli Mebusu Baha Akşit ve 4 arkadaşının, Astsubay Kanununa ek kanun teklifi ve Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un, Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifi ve Millî Müdafaa ve Bütçe encümenleri mazbataları (2/180, 2/225)
Denizli Mebusu Baha Akşit ve 4 arkadaşının, Astsubay Kanununa ek kanun teklifi (2/180) T.B.M.M. Yüksek Reisliğine 5802 sayılı Astsubay Kanununa ek kanun teklifimi takdim ediyoruz. Gerekli muamelenin yapılmasını arz ve rica ederiz.
Denizli Denizli Denizli Denizli Denizli B. Akşit R. Tavaslıoğlu O. Ongun A. R. Karaca A. H. Sancar
ESBABI MUCİBE
Türk Ordusunun teknisiyenlere olan ihtiyacı aşikârdır, hele son yıllarda motorize birliklerin ve silâhların inkişafı karşısında teknisiyen sınıfı büsbütün ehemmiyet kesbetmiştir. Bu sınıfı cazip bir hale getirmenin zarureti aşikârdır, hal böyle iken Astsubay olarak başarı ile hizmet görmek suretiyle kıdemli başçavuşluğa kadar yükselmiş olanlar arasında yapılan imtihan neticesinde muvaffak olanlar yeni bir tedrisata tâbi tutulmakta ve sonunda kazananlar teknisiyen sınıfına alınmaktadırlar. Bunların teknisiyen okullarından itibaren giyim ve iaşe bedelleri kesilmektedir. Bu vaziyet karşısında teknisiyenliğin cazip hale gelmesine imkân yoktur. Bu sınıfın ehemmiyetini göz önüne alan Yüksek Meclis aynı tahsili yapan sanat enstitüsü mezunlarına “yedek subaylık” hakkını tanımıştır. Teknisiyen sınıfının durumlarının ıslahı maksadı ile ilişik kanun teklifimi takdim ediyorum.
|
* * * * *
Elazığ İlimizden Tümgeneral Bir Gakgoş!
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile “subaylığa nakil” hakkı verildiği hâlde
Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin astsubayları “subaylığa nakletmediğini” gören vekillerden birisi de
İktidârdaki Demokrat Parti Elazığ Vekili Hüsnü GÖKTUĞ idi.
Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un, Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifi (2/225) Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine 5802 sayılı Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesine mütedair olan kanun teklifimi eklice sunuyorum. Gereğinin yapılmasına müsaadelerini rica ederim. 13.1.1956 Elâzığ Mebusu H. Göktuğ
ESBABI MUCİBE 1. 5802 sayılı Astsubay Kanununun 28’nci maddesi, kıdemli başçavuşlukta ikinci ve üçüncü senesini ikmal etmiş bulunan astsubaylardan (bando astsubayları hariç) kanunda yazılı şartları haiz bulunanların;
Ve
Nasbedilmeleri hükmünü ihtiva etmektedir.
Kanunun bu hükmüne göre; Piyade, topçu, tank gibi sınıflara mensup astsubayların teğmenliğe nasbedilerek subaylık hak ve statüsü iktisab etmelerine mukabil, Teknisiyen (sanat enstitüsü mezunu) astsubayların da askerî teknisiyen nasbedilmeleri, Bando astsubayları için de hiçbir hak tanınmamış olması, Bu sınıf mensupları için bir mağduriyet ve adaletsizlik yaratmış bulunmaktadır. Esasen, ordunun küçük rütbeli subay kadrosunun tamamlanmasında fayda yaratacağı mülâhaza edilerek tedvin edilmiş bulunan bu hükmün astsubaylar arasında ayrılık yaratmış olması, teknisiyen sınıfına karşı alâkayı azaltmakta ve dolayısiyle ordunun teknik personel ihtiyacını artırmaktadır. Bu mahzurlu neticeyi bertaraf etmek ve teknisiyen sınıfına rağbeti artırmak maksadiyle: a) Teknisiyen astsubayların da teğmen nasbedilmeleri, b) Bando astsubaylarının 7’nci sınıf bando öğretmenliğine geçirilmeleri. Uygun olacağı mülâhaza edilmiştir. 2. Kanunun 30’ncu maddesi tadil edilerek astsubaylıktan subaylığa ve bando öğretmenliğine geçirileceklerin yaş hadleri daha âdil bir esasa bağlanmak suretiyle, bunların ordudaki hizmet müddetlerinin fazlalaştırılması uygun mülâhaza edilmiştir. 3. Astsubay Kanununun, askerî teknisiyen ve askerî kâtiplerin kıyafetlerini tanzim eden 30 ucu maddesi de bu tadilâtın tabiî neticesi olarak lüzumsuzluğundan yürürlükten kaldırılmıştır.
|
Kendisi de hukukcu ve emekli subay olan Gakgoş Hüsnü GÖKTUĞ,
Asubayların bu “müktesep hakkının” tahakkuk etdirilmesi talebini,
Yukarıda gördüğünüz harika cümleler ile kânun teklifi olarak yazdı
Ve dahi
Gereğini yapmasını meclisden rica etdi.
* * * * *
Astsubay dedikleri askerlere 1951 senesinde verilen
Ve fakat
Bir türlü tahakkuk etdirilmeyen “subaylığa nakil” müktesep hakkın tahakkuk etdirilmesi için
Başbakan Adnan MENDERES’in 6 vekilinin hazırladığı kânun teklifini
İsimlerini aşağıda gördüğünüz Millî Müdafaa Encümeni “aynen ve mevcudun ittifakiyle” kabul etdi.
Millî Müdafaa Encümeni mazbatası T. B. M. M. Milli Müdafaa Encümeni 1 . II . 1956 Esas No. 2/180, 2/225 Karar No. 12 Yüksek Reisliğe Denizli Mebusu Baha Akşit ve 4 arkadaşının, Astsubay Kanununa ek kanun teklifi ile aynı mahiyette olan, Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un, Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifi hükümet temsilcilerinin iştirakiyle encümenimizde tetkik ve müzakere olundu. Denizli Mebusu Baha Akşit'in de iltihakiyle, aynı mahiyette olan mezkûr teklifler birleştirilmek ve müzakereye esas olarak Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un teklifi alınmak suretiyle yapılan tetkikat sonunda, esbabı mucibede serdedilen hususlar encümenimizce de yerinde görüldüğünden teklif aynen ve mevcudun ittifakiyle kabul edildi. Havalesi gereğince Bütçe Encümenine tevdi buyurulmak üzere Yüksek Reisliğe sunulur.
|
Amerika’dan satın aldığımız silâhları kullanacak askerleri bir türlü tedârik edemeyen
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı’nın gıçlarını yırtarak ağlaşması üzerine,
Aşağıdaki kânunu tertip eden Başbakan Adnan MENDERES;
6744 sayılı aynı kânun ile astsubayların;
Ve
5802 sayılı kânun ile 1951 senesinde “subaylığa nakil hakkı” verilmeyen bando astsubaylarına; 6744 sayılı bu kânun ile “subay olma hakkı vermese de” “7’nci sınıf bando öğretmenliğine nakil hakkı” vererek bando astsubaylarının 1951 senesiden beri uğradığı mağduriyeti bir nebze de olsa telâfi etdi. |
Yukarıda görülen hükümler, 1956 senesinde meriyyete konulan 6744 sayılı kânunun sâdece teferruâtıdır.
Bu kânun ile Başbakan Adnan MENDERES aslında şunu yapdı;
Astsubaylara 1951 senesinde verdiği “subay olma hakkını” bir kez daha teyit, tasdik ve teslim etdi.
“Subaylığa nakil hakkı” verilen astsubaylar hakkında hazırlanan yeni kânunun metinini de
Astsubayların “subaylığa nakledilmelerini” çok açık ve mutlak bir hüküm ile emredecek şekilde yazdı.
Başbakan sıfatı ile Adnan MENDERES’in 1956 senesinde kabul etdiği kânunun sâdece bu hükmünü;
Ve dahi
Şöyle bir düşünün bakalım!
Ki, düşürdüler,
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile;
Subay sınıfına dâhil olan “askerî memurların” yapdığı bütün işleri, yeni ihdâs etdikleri “astsubayların” yapmasına karâr vermişler idi. Bu sebepden dolayı da “askerî memur” sınıfının ilgâ edilmesi gerekiyor idi.
Fakat bizim subay cenâhında kazın ayağı öyle oynamamış!..
Aşağıda gördüğünüz 6801 sayılı kânuna bakdığımızda;
5802 sayılı kânunun kabul edildiği 1951 senesinden bugüne kadar geçip giden 6 sene içinde,
“Askerî memur” sınıfını ilgâ etmek için Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanları hiçbir şey yapmamışlar.
|
Ekseriyetini bir baltaya sap olamış subay mahdumlarının teşkil etdiği askerî memur sınıfını lağv etmek şöyle dursun,
Bu hazır yeyici taifesini Millî Savunma Bakanının onayı ile subaylığa terfi etdirmişler.
* * * * *
Astsubay dedikleri askerlere 5802 sayılı kânun ile verdikleri “subaylığa nakil hakkını” kimlerin ve nasıl gasp etdiğine kısa bir fâsıla verelim.
Çünkü burada dikkat çekmem gereken mühim bir durum daha var.
Şu anda, 1956 senesi hakkında konuşuyoruz. 27 Mayıs subay darbesine 4 sene var...
Subaylığa nakletmek şartı ile “astsubay” sınıfının teşkil edilmesi ile devlet üzerindeki hâkimiyetini paylaşmak isdemeyen beyâz subaylarımızın karşısına gizli bir rakip ve subayların erkine yeni bir ortak getiren Adnan MENDERES’in, Genelkurmay Başkanı ile ilk çekişmeyi bu konuda yaşadığını söylemek yanlış olmaz. Bu duruma bakdığımızda Adnan MENDERES’in “Ben orduyu asubaylar ile de idâre ederim!” dediğine şaşmamak gerekir.
Adnan MENDERES’i kimlerin idâm etdiği de sır olmadığına göre bu sözü ile rahmetli MENDERES’in aslında kendisini idâma götüren yola kendi elleri ile taş döşediğini ve süreci hızlandırdığını anlamak hiç de zor değil.
* * * * *
Astsubaylara, “subaylığa nakil hakkı” “ikinci kez” verileli şunun şurasında henüz bir sene değişmiş idi.
Fakat
1957 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti, bıldırki kadrosu ile, maşşallah, aynen görev başında idi.
Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde kendisinin ihdâs edip “astsubay” dediği asker kişilere
Tatbikata geçirilmesi konusunda Genelkurmay Karargâhında hâlâ ciddî bir direnme var idi...
|
Başbakan Adnan MENDERES astsubaylara “subaylığa nakil” hakkını 1951 senesinde verdi vermesine.
Lâkin
O seneden bu seneye kadar geçen 6 senede, subaylığa nakil edilen astsubay sayısı 6 bile değil idi.
Beyâz subaylarımız;
Ve dahi
Sanki cüzzamlı imiş gibi “subaylığa nakletmeyi” bir türlü hazmedemiyorlar idi.
1951 senesinden beri ordumuzdaki subay-astsubay arasındaki görev-yetki karmaşası ve özlük haklarındaki uçurum seviyesindeki ölçüsüzlük, patlama noktasına gelmiş idi. Ordumuz, içden içe ve derinden kaynamaya çokdan başlamış idi...
Başbakan Adnan MENDERES’in söz vermesine rağmen “subaylığa nakledilmeyen” astsubaylar,
Meclisin kapısına bir kere daha dayandı.
Yüce meclisden 1957 senesinde bu kez de 1 vekil ses verdi, astsubayların bu “hak”lı feryâdına...
Ana muhalefet partisi CHP’den Darende’li Avukat Nuri OCAKCIOĞLU
“Sanat enstitüsü mezunu astsubaylar” hakkında TBMM’ye verdiği 22 Nisan 1957 târihli dilekcesinde,
Nuri OCAKCIOĞLU şöyle dedi, Millî Müdafaa Vekâleti’ne;
4. - SUALLER VE CEVAPLAR TAHRİRÎ SUALLER VE CEVAPLARI
1. — Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu'nun, erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların durumuna dair sualine, Millî Müdafaa Vekâleti Vekili Şemi Ergin'in tahrirî cevabı (7/327) 22 Nisan 1957 Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine 6137 sayılı Kanuna göre erkek sanat enstitüsü mezunlarına yedek subaylık hakkı verildiği halde kendileri de erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubay olduklarından 4’ncü madde ile ayrı muameleye tâbi tutulmaları mağduriyetlerini mucibolduğundan bahsile ordudaki teknisiyen astsubaylar mütemadiyen müracaat etmektedirler. 5802 sayılı Kanunun bâzı maddelerinin tadili ile orduda teknisiyen subay sınıfı 9 yıl sonra imtihana tâbi tutulmaları müddetini çok görmektedirler. Temadi eden yazı ve telgraflar karşısında ne düşündüğünün Sayın Millî Müdafaa Vekili tarafından tahrirî olarak cevap verilmesine delâlet buyurulmasını saygı ile rica ederim. Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu
|
Malatya Mebusu Nuri OCAKCIOĞLU'nun tahrirî suâline,
Millî Müdafaa Vekâleti Vekili sıfatı ile Şemi Ergin, şu tahrirî cevâbı verdi, meclis huzûrunda;
T. C. M.M. V. 22 . VI . 1957 Hususi Kalem Müdürlüğü Ankara 13 Konu : Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu'nun tahrirî sual takriri Büyük Millet Meclisi Reisliğine 25 Mayıs 1957 gün ve Kanunlar Müdürlüğü 7-327, 4103/18776 sayılı yazıya cevaptır: Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu'nun «Erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların durumlarına dair» tahrirî sual takririne verilen cevabın ilişikte sunulduğunu saygı ile, arz ederim. Millî Müdafaa Vekâleti V. Şemi Ergin Erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların durumu 6137 sayılı Kanunla sanat enstitüsü mezunu olanların yedek subay olmaları kabul edilmiş ve bu kanunun muvakkat 4’ncü maddesinde de orduda vazifeli sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların bu kanun hükümlerinden faydalanamıyacakları belirtilmiştir. Ancak bunların 5802 sayılı Kanunda yazılı mecburi hizmetlerini bitirdikten sonra ayrılanlar sınıfları “yedek asteğmenliğine” veya “8’nci sınıf yedek askerî memurluğa” nasbolunmaları hüküm altına alınmıştır. Orduda vazifeli sanat enstitüsü mezunu astsubayların 5802 sayılı Astsubay Kanunu hükümleri dairesinde muvazzaf subay olmaları mümkündür. Burdur Mebusu Mehmet Özbey (YILMAZ olmalı.IRBIK) tarafından 6137 sayılı Kanunun muvakkat 4’ncü maddesinin tadili hakkındaki kanun teklifinin B. M. M. Maarif Encümeninde müzakeresi sırasında vekâletimizce 5802 sayılı Kanunun 6744 sayılı Kanunla muaddel 28’nci maddesi tadil olunarak sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubaylardan 6’nci yılını bitirenlerin subay olabilmelerinin sağlanması hususu mütalâa olarak ileri sürülmüş, mezkûr encümence bu mütalâa muvafık görüldüğünden;
|
Millî Müdafaa Vekâleti Vekili Şemi ERGİN’nin yukarıda gördüğünüz cevâbı konusunda bir hususu izah etmem gerekiyor.
Her mesleğin kendine has bir yazı uslûbu vardır. Meclisin ve hükûmetin de... Kurulan cümle, cümledeki her kelime, kelimedeki her harfin gizli ya da açık hedefi ve maksadı vardır. Hükûmet, kendisine rey getirecek bir teklifi aynı gün içinde müzâkere eder ve kânunlaşdırır. Zere, 5802 sayılı kânunu böyle yapdı. Sâdece iki günde kânunlaşdırdı.
Fakat işine gelmeyen bir teklifi kucağında bulursa da hükûmetin yapacağı bellidir. Hemen bir komisyon teşkil eder ve burnuna dayanan teklifi bu komisyona havâle eder. Komisyona havâle edilir ise ya da Şemi ERGİN’in yukarıdaki cevâbında yapdığı gibi teklif, bir üst kurula havâle edilir ise şâyet, o teklife geçmiş olsun!
CHP Malatya Mebusu Nuri OCAKCIOĞLU'nun meclis gündemine getirdiği
Ve dahi
TBMM Maarif Encümeninin de “muvafık” gördüğü,
Sanat enstitüsü mezûnu teknisiyen astsubaylardan 6’ncı yılını bitirenlerin subay olabilmeleri teklifini de
İktidârdaki Demokrat Parti hükûmeti işde, böyle “iğdiş”etdi.
* * * * *
İki çeşit târih vardır;
|
Ben de öyle yapdım. “Subay yapacağız” vaadi ile Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin aldatdığı astsubaylardan bugün belki de hayâtda olan bir tek meslek büyüğümüz var; 1951 neşetli Hava Telsiz Asubay Kıdemli Başçavuş Ahmet KISA. Bu konuda dağarında bir şeyler kalmışdır belki diyerek 06 Şubat 2018 Salı akşamı kendisini aradım. Evvelâ hatırını sorup bir süre sohbet etdim. Sonra sadede geldim ve Sayın Ahmet KISA’ya şöyle bir suâl tevcih etdim.
Şükrü IRBIK: Ahmet Bey, efendim, siz 1951 târihli Astsubay Kânunu ile “Hava Astsubay Çavuş” nasbedilen ilk dönem mezûn astsubaylardan birisiniz. Ortaokul mezunu bir asubay idiniz. Göreviniz esnâsında kendi paranız ile okuyup lise diploması aldınız. Mâlumunuz, Astsubay Kânununun 28’inci maddesi ile 1951 senesinde astsubaylara, “sicilen subaylığa nakil” hakkı verilmiş idi. Bu maddeye göre 9 sene fiilî hizmetini tamamlayan astsubayların “subaylığa nakil edilmesi” gerekiyor idi. Bu konudaki bilgilerinizi bize anlatır mısınız? Her zamânki heyânlı, babacan ve fakat o nazik tavrı ile Ahmet KISA, hiç duralamadan şunları söyleyiverdi. Ahmet KISA: 1951 senesinde Hava Telsiz Astsubay Çavuş nasbedildim. Ve Hava Kuvvetlerimizde muvazzaf astsubay olarak görevime başladım. Çok başarılı bir astsubay idim. Mesleğim telsizciliği çok iyi öğrendim. O senelerde biz telsiz asubayları, pilot ile birlikde uçuyor idik. Maaşımız da pilot maaşına çok yakın idi. Bu sebepden dolayı subaylarımız ile aramızda her zaman bir tesânüd ve birlik vardı. Hepimiz kardeş gibi idik.Fakat sâdece mesleğimde iyi olmak ile yetinmedim. Aynı zamânda asubay olarak kendimi de tekâmül etdirmek istiyor idim. Gerek kendi mesleğim gerekse askerlik ile ilgili mevuzâtın hepsini buldum ve okudum. 5802 sayılı Astsubay Kânununu da okumuş ve çok iyi biliyor idim. Sizin de bahsetdiğiniz üzere Şükrü Bey, bu kânunun 28’inci maddesi mucibince; 9 sene fiili hizmetini tamamlayıp kıdemli başçavuşluğun ikinci veya üçüncü senesinde olanlara “subaylığa nakil hakkı” verilmiş idi. Bu hakkı, dönemin Başbakanı merhum Adnan MENDERES’in verdiğini gâyet iyi hatırlıyorum. 1959 senesine vâsıl olduğumda ben de bu koşulların hepsini hâiz idim. Birlik komutanımızın da teşvik etmesi ile ben de 1960 senesinde yapılacak “subaylığa nakil” imtihânına iştirak etmek için aynı senenin Mart ayında dilekce verdim. Fakat ne yazık ki dilekcem işlem görmeye devâm ederken 27 Mayıs darbesi vuku buldu. Ordumuzda emir-komuta zinciri alt üst oldu. O vakit görev yapdığım hava üssünün komutanı olan mühendis tuğgeneral, üsdeki bütün personeli 28 Mayıs günü meydânda içtima etdi. Ve Ankara’dan gelen darbeci bir binbaşıya, evet binbaşıya, yüzlerce personelin gözleri önünde tekmil verdi ve şöyle dedi; “Binbaşım, personelim ile birlikde emrinizdeyim!” Darbe ile hiçbir ilgim ve hattâ haberim dahi olmadığı hâlde ordumuzdaki emir-komutanın alt üst olmasından ben de nasibimi aldım. Hava Kuvvetlerimizin 30 gün içinde cevâp vermesi gerekiyor idi. Fakat ne yazık ki “subaylığa nakil” imtihânına iştirâk etmek için verdiğim dilekceme menfi ya da müsbet bir cevâp dahi alamadım. 1980 darbesinde ben, emekli idim. Fakat sizin de gördüğünüz üzere, 1951 neşetli Hava Telsiz Asubay Kıdemli Başçavuş ben Ahmet KISA, 27 Mayıs subay darbesinin mağdur etdiği asubaylardan birisi oldum.
|
* * * * *
27 Mayıs’ı tertipleyen Şefik YÜCESOY ve O’nun gibi darbeci subaylarımız,
Darbeden sâdece 2 ay sonra tezgâhladıkları şu kânun ile;
Ve dahi
Eğitimlerini henüz tamamlamadığı hâlde;
Ve dahi
Fakat
27 Mayıs’ın aynı darbeci subayları, gene aynı günlerde;
Unvânı “Asubay” olan Ahmet KISA’nın ise
5802 sayılı kânundan neşet eden “subaylığa nakil” için verdiği dilekceye
Cevâp vermeye bile tenezzül etmedi.
Bugüne kadar yapdığım araşdırmaların hiçbirinde bulamadığım bu çok kıymetli bilgiyi verdiği için
Aydın İlimiz efelerinden 86 yaşındaki Sayın Ahmet KISA’ya teşekkür ediyor,
Bu vesile ile ellerinden öpüyor, kendisine sağlık ve esenlikler temenni ediyorum.
* * * * *
Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin “subay yapacağız” vaadi ile aldatdığı asubaylardan bir başkası da
1956 neşetli Jandarma Asubay Kıdemli Başçavuş Mehmet KAYALI.
Keşişdağı’nın eteğinde mola verir iken 85 yaşında olmasına rağmen “asubay meselesine” bugün bile hâlâ kafa yoran Sayın KAYALI’yı 07 Şubat 2018 Çarşamba akşamı aradım. Uzunca bir hâl-hatır faslından sonra bir fırsatını buldum ve kendisine şöyle bir suâl tevcih etdim.
Şükrü IRBIK: Efendim, siz 1956 neşetli jandarma asubay olarak memleketimize 22 sene hizmet etdiniz. Göreviniz esnâsında kendi paranız ile yüksek tahsil yapdınız ve Gâzi Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği bölümünden lisans diploması aldınız. Emekli oldukdan sonra Devlet liselerinde uzun süre Fransızca öğretmenliği yapdınız. Astsubay Kânununun 28’inci maddesi ile 1951 senesinde astsubaylara, “sicilen subaylığa nakil” hakkı verilmiş idi. Bu maddeye göre 9 sene fiilî hizmetini tamamlayan astsubayların “subaylığa nakil edilmesi” gerekiyor idi. 1956 neşetli olduğunuza göre siz, 9 senelik hizmetinizi 1965 senesinde tamamladınız. Peki, Astsubay Kânunu ile size subay olma hakkı verdiğini biliyor muydunuz? Biliyor idi iseniz şâyet, subay olmak için müracaat etdiniz mi? Sanki eski günlerini yaşıyormuş gibi heyecânlanan Sayın Mehmet KAYALI, o gür ve tok sesi ile gürleyiverdi... Mehmet KAYALI: Evlâdım, biliyorsunuz ben, Jandarma Astsubayı idim. Jandarma, ATATÜRK’ün de o hârika deyişi ile “bir kânun ordusu”’dur. Kânun Ordusunun bir astsubayı olarak benim de 5802’den elbetde haberim var idi. İkinci suâlinize cevâp olarak da şunları söyleyebilirim. Sizin de sarahât ile ifâde etdiğiniz üzere, 1965 senesinde kıdemli başçavuş idim ve “subaylığa nakil” için müracaat hakkını kazanmış idim. Lisans mezunu bir astsubay olarak, 1965 senesi Mart ayında subaylığa nakil için dilekce verdim. Ben, 1936 doğumluyum. Yaşımın 30 seneden “2 ay 29 gün fazla olduğu” gerekcesi ile bu müracaatımı reddetdiler. 5802 sayılı kânunda subaylığa nakil için yaş sınırı yok idi. Dilekceme verilen red cevâbına itirâz etdim. Fakat bu dilekceme bu kez hiç cevâp vermediler.
|
Sayın Mehmet KAYALI’ının anlatdıklarına inanamadım. 5802 sayılı Astsubay Kânunu ve bu kânuna istinâden 1952 senesinde meriyyete konulan Astsubay Yönetmeliğini bir kez daha okudum. Hem kânunda hem de yönetmelikde, subaylığa esâs olarak “kıdemli başçavuşluğun birinci veya ikinci senesinde olmak” şeklinde “rütbe” şartı mevcut. Her iki mevzuâta göre Sayın Mehmet KAYALI’ya “rütbe” şartı tatbik edilmesi gerekir idi. Ve şâyet öyle yapsalar idi hiç şüphe etmiyorum ki kendisi subay olacak idi. Fakat “rütbe” yerine mevzuâta aykırı olarak 30 senelik “yaş sınırını” tatbik etmişler kendisine.
Elinde lisans diploması ile bekleyen Sayın Mehmet KAYALI’yı da işde, böyle “kânunsuz” bir gerekce ile aldatmış şerefsizler.
Kıymetli meslekdaşım (E) Deniz Asubayı Aydın KULAK şöyle demiş idi; “Subay darbeleri asubayları iki kere vurur!” Sayın Mehmet KAYALI’ya da subaylarımız bu konuda iki kere darbe vurmuşlar! |
Bu vesile ile Sayın Mehmet KAYALI’ya da sağlıklı ve uzun ömürler diliyor ve ellerinden öpüyorum.
* * * * *
Başbakan Adnan MENDERES;
Bizzat kendisinin ihdâs edip ismine “astsubay” dediği askerlere verdiği “subaylığa nakil” sözünü,
Kendi vekili olan Şemi ERGİN’in yukarıda gördüğünüz cevâbı ile tamâmen yedi, yaladı ve yutdu.
Memleketde harb yok, darb yok, darbe yok! Milletin hür irâdesi ile seçdiği bir hükûmet var meclisde.
Fakat,
Genelkurmay Başkanının gizli ya da açıkdan yapdığı tehditlere teslim olan
Ve dahi
Kendi kabul etdiği kânunu, kendisi yeyip yutan bir iktidâr var memleketde.
27 Mayıs subay darbesinin postal sesleri meclisden meğerse duyulmaya çokdan başlamış bile...
Astsubayları subaylığa nakil konusunda rahmetli MENDERES,
Bugünkü Cumhurbaşkanının bıldır itirâf etdiği gibi;
Ve fakat
Astsubayları “subaylığa nakil” konusunda;
Ve dahi
Genelkurmay Başkanı – MSB – TBMM arasında tertiplenen kumpaslar savaşının üçünde de muzaffer olarak çıkmasını beceren bir tek kişi var!
O da MSB’yi kuyruğuna takan Genelkurmay Başkanları...
Astsubayların “sicilen subaylığa naklini” bir türlü hazmedemeyen Genelkurmay Başkanları,
Son ve “netice alıcı” darbeyi de astsubaylara, 6744 sayılı kânun ile bu sene vurdu.
Astsubayların “tahsilen subaylığa nakil” meselesini de
27 Mayıs subay darbesinin meşum rüzgârının esdiği 1967 senesinde vuracağı darbe ile halledecek idi.
* * * * *
1961 senesindeyiz.
Amerika, aya gideli 2 sene olmuş idi.
Astronot Coni’ye göre “aya ayak basmak”, kendisi için küçük fakat insanlık için büyük bir adım idi!..
Lâkin bizim memleketimizde ise sömürgen, böbürgen ve kemirgen subaylarımız;
Cumhuriyet târihimizin ilk subay darbesini yapmışlar ve devleti ellerine geçirmişler idi.
Genelkurmay Başkanlığı gotluğundan gıçını galdıran Aga Cemal GÜRSEL
Bu kez hem Cumhurbaşkanlığı hem de Başvekil goltuna oturmuş idi.
27 Mayıs darbesinin ertesinde, 1961 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti işde, şu eşhâşdan müteşekkil idi.
"Yeni bir statü” diye yutdurmaya çalışdıkları
Ve dahi
“Muvazzaf gedikli erbaşlığı” yalap şap boyadıkdan sonra “muvazzaf astsubay” ismi verdikleri uyduruk asker sınıfının teşkil edilmesi için
5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısının gerekcesinde dönemin Başbakanı Adnan MENDERES,
Yüce meclise şöyle demiş idi;
Başbakan Adnan MENDERES, 1951 böyle demiş idi demesine...
Fakat
27 Mayıs darbesini yapan darbeci subaylarımız, darbenin tozu dumanı tüterken bir kânun hazırladı; 211 sayılı İç Hizmet Kânunu.
Adnan MENDERES’in 1951 senesinde 5802 sayılı kânun ile ilğa etdiği “askerî memur” sınıfını
1961 senesinde piyasaya sürdüğü 211 sayılı kânun ile darbeci subaylarımız tekrâr hortlatdılar.
|
Bu kânunun meclisde müzâkeresi esnâsında
Subay sınıfına dâhil edilen “askerî memurlar” sınıfının tekrâr ihyâ edilmesi için
Şu saçma ve aptalca gerekceyi ileri sürdüler;
(B:58, 22.12.1961, O:1, s.10, 11) HÂKİM BİNBAŞI AHMET KERSE — Buraya askerî memur olarak konuşunun sebebi şu: ileride belki yardımcı bir sınıf olarak ihdas edilebilir. O zaman, Dahilî Hizmet Kanununda bir tadilât yapmadan, bu sınıfın yeri bulunmuş olur, muamele buna göre yapılır diye düşündük.
|
Bir baltaya sap olmayan subay mahdumlarının orduya “askerî memur” olarak kapak atdığını gören dönemin Başbakanı Adnan MENDERES, doğru bir karâr vermiş ve bu sınıfı 1951 senesinde lağv etmiş idi.
Fakat
Mahdumlarının göt gezdirip dolgun maaş aldığı bu arpalıkların kapatılmasını hazmedeyen yeyici subaylarımız
Adnan MENDERES’den intikâm almakda gecikmediler.
Tertip etdikleri 27 Mayıs darbesi ile Adnan MENDERES’i idâm sephasına gönderen darbeci subaylar,
Darbeden aylar sonra piyasaya sürdükleri İç Hizmet Kânunu ile “askerî memur” sınıfını tekrâr hortlatdılar.
18 Haziran 1951 târihli MSB Komisyon Raporunu hazırlayan kaşalot subaylar ve siyâsetciler,
“Astsubay” sınıfının teşkil edilmesine gerekce olarak şöyle dediler;
“Yeni bir statü tesisi hedef tutulmuştur.”
Fakat
27 Mayıs subay darbesinden bir kaç ay sonra peydahladıkları 211 sayılı İç Hizmet Kânunu meclisde müzâkere edilirken bu söylediklerini 1961 senesinde yalayıp yutdular.
Yalan söylemeyi alışkanlık hâline getiren kişiler her şeyden evvel kuvvetli bir hâfızaya sâhip olmalıdır.
Ayrıca,
Devleti idâre edenlerin olmasa bile devlet idâresinin ortak bir şuuru ve müşterek bir hâfızası olsa gerekdir.
Fakat
Bunca kânunu ve zabıtlarını okudukdan sonra şunu gördüm;
İşde, 1951 senesinden sâdece 10 sene sonra,
“Astsubay” dedikleri uyduruk asker sınıfının “yeni bir statü” olmadığını 1961 senesinde Millî Savunma Bakanlığının kendisi itirâf edecek idi.
|
GÜVENLİK KOMİSYONU ARAŞTIRMA VE İNCELEME KURULU ÜYESİ HȂKİM BİNBAŞI AHMET KERSE – Efendim, (....) Önce astsubayların erattan ayrılması meselesini izah edeyim. Astsubaylar eski İç Hizmet Kanununa göre erattan sayılırlardı. İç Hizmet Kanununda bir değişiklik yapılmadı, değişmedi, ama, 5802 sayılı ayrı bir kanunla astsubayların statüsü değişti. Buna rağmen astsubaylar erlerle aynı tâbir içinde sayılmakta devam etti. Gediklilere astsubay dendi ama, İç Hizmet Kanununa göre gene erbaş tâbiri içinde kaldı. Şimdi biz bunu çıkarıyoruz, erattan ayırıyoruz. Erbaş tâbirini kıtadan yetişen onbaşı, çavuş, uzatmalı, uzman çavuşa inhisar ettiriyoruz. Bunların tariflerini yapıyoruz, hudutlarını gösteriyoruz.
|
MSB’den tasdiknâmeli Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE konuşdukca konuşmuş!
Fakat konuşdukca Pinokyo gibi burnu da uzadıkca uzamış!..
* * * * *
5802 sayılı kânunu 1951 senesinde meclisde vekillere kabul etdirmek için
Kimlerin ve ne yalanlar söylediğini bir iki kelime ile anlatmalıyım.
Meclise arz ettdiği 5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısında
Başbakan Adnan MENDERES ve Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN’in ileri sürdüğü gerekcelerden üçü şöyle idi;
1. Silâhlı kuvvetlerimizin modern harb silâh ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip ve yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına olan ihtiyaç çok fazladır.
2. Ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyeti kadrolarını astsubaylardan terfi edecek teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylar ile tamamlayacağız.
3. Ve böylece harb okulundan daha az sayıda subay yetiştireceğiz.
Yukarıda gördüğünüz suâlleri, sondan başlayıp cevâplayalım;
Üçüncü suâlin cevâbını öğrenmek için hazırladığım şu çizelgeye bakmak kâfi gelecek!
İşde, 1951, 1986 ve 2014 senelerine ait asubay-subay mevcudâtı;
Sene |
Subay (Kara, Deniz, Hava) |
Asubay (Kara, Deniz, Hava) |
Kaynak |
1951 |
24.000 |
11.000 |
KARAKUZU-NAMAL, 2016 |
1986 |
32.000 |
38.000 |
Emret Komutanım, 1986. M.Ali BİRAND |
2014 |
47.377 |
97.975 |
Genelkurmay Başkanlığı, Nisan 2014 |
Artış (%) |
% 100 |
% 900 |
Eski Tüfek - 2018 |
Yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere;
|
Bir düşünün bakalım! Bu rakamlar size ne hikâyeler, ne dümenler anlatıyor acap?..
2014 senesine ait subay sayısına bakdığımızda 1951 senesinin Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN’in
Subay sayısının azalacağı konusunda meclise koca bir yalan söylediğini görüyoruz.
Çünkü
1951 senesinden 2014 senesine kadar geçen 63 senede azalmak şöyle dursun,
Zannedersin Türkiye, Üçüncü Dünyâ Harbine hazırlanıyor...
* * * * *
Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN, 1951 senesinde Yüce Meclise şöyle dedi;
Fakat Ismarlama kitap “Emret Komutanım”’ı 1986 senesinde yazdıran Encümen-i Danişci Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı KARADAYI ise Subay orduevine götürüp “bir balık-iki duble rakı” ile tavladığı sünepe gazateci M. Ali BİRAND’a şöyle dedi;
İşde, Genelkurmay Başkanının Emret Komutanım’daki o sözleri;
2) TEKNOLOJİ TEHDİDİ EĞİTİM: Türk Silahlı Kuvvetleri'ni önümüzdeki yıllarda bekleyen diğer en büyük tehlike “teknolojik ilerlemeler” olacaktır. En Oysa, Harp Okulları'ndan çıkan subay sayısı ordunun gerçek subay gereksiniminin çok altında kalmaktadır. Bu nedenle, kısacık bir egitim gören yedeksubaylarla eratın eğitim açığı kapatılmaya çalışılmaktadır. Oysa, liseden başlayıp Harp Okulu'nun sonuna kadar eğitilmiş bir subay ile birkaç aylık eğitimden geçmiş bir yedeksubayın eğittiği er arasında önemli bir fark oluşmaktadır. Bu temel eğitim ne kadar tecrübeli üst' ler tarafından gözleniyor ise de, yine de istenen sonuç elde edilememektedir. (Sayfa 496).
|
* * * * *
Genelkurmay Başkanının sünepe gazeteci M. Ali BİRAND’a söyletdiği bu zehirli yalanın panzehirini bulmak için fazla uğraşmadım. Mahalleden komşum emekli bir meslek büyüğümüzün kapısını çalmak yetdi de artdı bile... Ordumuzdaki erlere kimlerin eğitim verdiği konusunu şimdi de 1979 neşetli Tank Asubay Kıdemli Başçavuş Hüseyin EBE ile görüşdüm. Ve kendisi ile aramızda şöyle bir muhâvere cereyân etdi;
Şükrü IRBIK: Hüseyin Bey, siz 1979 neşetli Tank Asubay olarak ordumuza 27 sene hizmet etdiniz. Trakya’dan şarka, Diyarbakır’a; Malatya’dan Kıbrıs’a kadar memleketimizde sekiz iklim dört bir köşe görev yapdınız. Mâlumunuz olduğu üzere er sayısı en fazla olan kuvvetimiz, Kara Kuvvetlerimizdir. Gazeteci M. Ali BİRAND’ın 1986 senesinde neşretdiği ve türünün ilk örneği olan Emret Komutanım isimli kitapda Genelkurmay Başkanımız şöyle demiş; “En basitinden, en ilerisine kadar tüm silah sistemlerini nasıl kullanılacağını önce subaylarımız öğrenir, onlar da eratımıza öğretir.” Sizin ile bugüne kadar yapdığımız sohbetlerde, tank asubaylığından ziyâde er eğitim görevi yapdığınızdan bahsetmiş idiniz. Efendim, size suâlim şöyledir; Kara Kuvvetlerimizin acemi er eğitim ve usda birliklerinde erlerimizi, Genelkurmay Başkanımızın iddia etdiği gibi, harb okulu mezunu subaylarımız mı eğitmekdedir? Hüseyin EBE: Sizin de az evvel ifâde etdiğiniz üzere 1979 neşetli tank asubayı ben Hüseyin EBE, tank asubaylığından daha çok er eğitim görevlerinde çalışdım. Gerek acemi er olsun gerekse usda er olsun kışlada erlerimize eğitim veren bir tek subay görmedim. Hele, yedeksubaylar, kışlada er eğitimi veriyormuş, öyle mi? Bu yalanı yazan M. Ali BİRAND’a bir şey demiyorum da! Bu adama bu yalanı söyleten subaylar var ya! İşde, onlara diyeceğim çok şey var!... Rakamlar duruma göre değişmek ile berâber bir bölükde; 1 yüzbaşı, 1 üsteğmen, çok nâdir olarak 1 asteğmen, 15 asubay ve 600 er mevcudu vardır. İsder acemi isder usda birliğinde olsun; bölük ya da takımdaki subayların, erlerimizin önüne çıkıp da silâh kullanmayı öğretdiğini ya da temel askerlik eğitimi verdiğini hiç görmedim desem yalan olmaz. Hem, bölükdeki 600 erimize sâdece 3 subay nasıl eğitim veriyormuş bakayım? Bunu diyen adamın, askerlik bilgisi şöyle dursun, evvelâ aklından şüphe ederim ben. Er eğitiminde müfredât şöyle işler. Subaylarımız, eğitim planını hazırlar. Onu da “kopyala-yapışdır” şeklinde evvelki planlardan kopye çekerler. Fotokopisini çekdiği bu eğitim planını da uygulaması için bölük ya da takımındaki asubaylara verir. Subaylarımızın er eğitimi konusunda yapdığı işin hepsi işde, bu kadardır. Er eğitiminin geriye kalanı da yüzde doksan beşden fazladır ki hepsi de asubayların sırtındadır. Asubay, kışlada; sıcakda, soğukda, karda, yağmurda, çamurda, bayramda-seyrânda, gece gündüz demeden erlerimize eğitim verir. Hattâ bizim Kara Kuvvetlerinde bölük ve takım komutanlığı kadroları niyeyse, dibi delik kova gibi bir türlü dolmaz, hep boşdur! Ve bu kadrolar nâdiren atamalı olarak vekâleten ve fakat çoğu zamân da birlik içi görevlendirilen asubaylar ile tamamlanır. Ancak ne var ki birlikiçi görevlendirme ile bu görevi yapan asubaylara bölük ya da takım komutanın aldığı ek ödemelerin hiçbirisi verilmez. Kara Kuvvetlerine girdiğim 1975 senesinden beri durum hep böyledir. Bölük ya da takım komutanı ne iş mi yapar? Onu da söyleyeyim, Şükrü Bey. Bölük ve takım komutanları;
Erlerimize silah eğitimini harp okulu subaylarımız veriyor diyen M. Ali BİRAND, kendine yakışanı yapmış ve sunturlu yalan söylemiş, bu bir! Bunu söylemesine izin veren Genelkurmay Başkanı kim ise, doğruyu söylememiş, bu da iki!.. Kurmaylık bu olsa gerek, Şükrü Bey! Ankara’da, karargâhdaki masanın başında otururken Kışlada olup biten hakkında uzakdan üfürüp ahkâm kesersen baltayı işde, böyle daşa vurursun! Şükrü IRBIK: Hüseyin Bey; görevde iken kendi paranız ile okudunuz yüksek tahsil yapıp lisans diploması aldınız. Görevinizde başarılı olduğunuzdan dolayı çok sayıda takdir ile taltıf edildiğinizi söylemiş idiniz. Kendi mesleğiniz olan asubaylığı çok sevdiğinizi de sohbetlerimizden biliyorum. Şu hâlde şartlar da izin için gâyet müsait görünüyor. Peki, subaylığa geçmeyi düşündünüz mü? Hüseyin EBE: Akl-ı selim ve kıymet verdiğim subay kardeşlerimden bu konuda ciddî desdek gördüm. Hattâ subaylığa geçiş için müracaat etmem konusunda çok ısrar etdiler. Fakat ben, asubay olmakdan memnun idim. Tank asubayı olsam da zâten atandığım birliklerin hemen hepsinde subay kadrolarında çalışdım. İcrâ görevinden ziyâde subayların yapdığı idârî görevler yapdım. Mesleğime asubay olarak başladım ve asubay olarak bitirmek isdediğim için subay olmayı aklımdan bile geçirmedim.
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısının gerekcesinde Başbakan Adnan MENDERES’in ileri sürdüğü gerekcelerden ikisi de şöyle idi;
1. Silâhlı kuvvetlerimizin modern harb silâh ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip ve yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına olan ihtiyaç çok fazladır.
2. Ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyeti kadrolarını astsubaylardan terfi edecek teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylar ile tamamlayacağız.
Yukarıda görüldüğü üzere Başbakan Adnan MENDERES hükûmeti, astsubaylardan terfi etdireceği teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subayları da “çok ihtiyacımız var” dediği “takım komutanlığı” kadrolarında istihdam edecek idi.
1951 senesinde Meclisde yapdığı konuşmada Başbakan Adnan MENDERES
Ve
Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN, “astsubay” sınıfının ihdâs gerekcesini şöyle açıklamış idi.
“Astsubaylardan terfi etdireceğimiz subaylar ile “takım komutanı” kadrolarını tamamlayacağız.”
Her iki zevâtın bu sözlerinin de bir yalan olduğunu anlamak için şu iki suâli sormak yetecek;
|
* * * * *
Yalnız bilgili olmak değil adam olmak;
Vefâlı mı değil mi insan, ona bak.
Yücelerin yücesine yükselirsin
Halka verdiğin sözün eri olarak.
Ey, dört ile yedinin doğurduğu Hayyâm!
Söyle, ne demeli?
“Astsubay” dedikleri uyduruk askerlere verdiği sözleri tutmayanlara...
* * * * *
Genelkurmay Başkanı ol, Millî Savunma Bakanı ol, Başbakan ol;
Taa ki Eski Tüfek namlı tekâüd asubay Şükrü IRBIK çıkıp da bu yalanları yüzünüze vurana kadar...
* * * * *
Bakınız, bu yalancı dolmacılarından başka birisi ne yapmış!..
ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 27 Mayıs darbesinin elabaşılarından birisi olan
Deniz Kurmay Binbaşı Darbeci Selahattin ÖZGÜR’ün verdiği kânun teklifi ile
ATATÜRK’ün kurduğu ve ismine 1935 senesinde “Cumhuriyet Ordusu” dediği ordunun ismini de
Hiçbir gerekce izhâr edemeden “Türk Silahlı Kuvvetleri” olarak tebdil etmiş.
* * * * *
Dünyâdaki Ordular Nerede, Bizim Ordumuz Nerede?..
Dünyâda böyledir, memleketimizde böyledir, devletimizde böyledir!
Ve hattâ ordumuzda da böyledir!..
“Subay yardımcısı” deyip alıp eğitmişsin ve ordu terbiyesi ile senelerce yoğurmuşsun!
Hemen hepsi subay kadar donanımlı olan asubayları,
Sâdece 3 aylık intibâk eğitimi vererek çakı gibi, en iyisinden subay yaparsın.
Hem de Harb Okulunda harcadığın paranın sâdece yüzde biri para ile...
Bu memleketde kimse kendisini bulunmaz Bursa kumaşı zannetmesin!
Çünkü hiç kimse vazgeçilmez değildir! Her selefin bir halefi vardır! Gerisi de lâf-ı güzâfdır.
Coni memleketinde rütbesiz er, kuvvet komutanı ve genelkurmay başkanı olabiliyor ise şâyet,
Ki oluyor, oldu!..
Bu vatanın her vatandaşından da herşey olur!
Yeter ki Türklük şuuru, vatan ve millet sevgisi, Allah korkusu
Ve hele bir de güzel ahlâk, temiz ve sarsılmaz bir vicdânı ola!..
Sonrası sağlık, esenlik, iyilik, güzellikdir...
* * * * *
Ordumuza intisâb etmiş her asubayı, subay yapamazsınız!
Yapmanıza lüzum da yok! Zere, asubaylardan böyle bir talep de yok!
Çünkü,
Birincisi şudur; her asubay, subay olmak isdemez! Her subay, kurmay olmak isdiyor mu?
İkincisi şudur; Bugün itibârı ile biliyoruz ki bizim ordumuzda, tuğ-orgeneral mevcudu, subay sayısının %1’idir. Albay sayısı da %14 civârındadır.
Fakat
“Sicilen subaylığa nakledilen” asubayların oranı, bütün subaylarımızın %1’i kadar bile değildir.
Üçüncüsü de şudur; Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin 1951 senesinde kabul etdiği 5802 sayılı Astsubay Kânununun temel hedefi; “teğmen-yüzbaşı” kadrolarını astsubaylardan “sicilen terfi ettirilen subaylar” ile doldurmak idi. Astsubay ismi verilen uyduruk asker sınıfının teşkil edilmesi için dönemin Millî Savunma Bakanının 1951 senesinde ileri sürdüğü bu “gerekce”, bugün için çöpe mi atıldı?
* * * * *
5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânunundan bozma 5802 sayılı Astsubay Kânununun en büyük eskikliği şudur;
Türkiye;
1. Er
2. Subay
5802 sayılı Astsubay Kânunu her iki sözleşmenin kabul edilmesinden bir iki sene önce meclisde kabul edildi. İşde bu sebepden dolayı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde ihdâs edilen “astsubay” sınıfı; esir kampında yapılacak muâmele konusunda kelimenin tam anlamı ile câmi avlusuna bırakılmış bebe gibi sâhipsiz kaldı. İkinci Dünyâ Harbine iştirak etmediğimizden dolayı bu sakâmetin farkında değiliz.
Fakat bir harp esnâsında esir düşen “astsubay” dedikleri biz askerler;
* * * * *
Amerika’nın Coni’yi aya göndermeye hazırlandığı günlerde
926 sayılı kânununu hazırlayan bizim yavşak subaylarımız ise
Dünyânın gelişmiş ordularındakine benzer bir personel kânunu yapdık diye dübürlerinden üfürüyor idi.
Fakat lahâna beyinli bu subaylarımız;
Dünyânın kalbur üsdü ordularında “astsubay” denilen;
Peki,
Bizim ordumuzda “astsubaylıkdan subaylığa nakil nisbeti” sidik yarışdırdığımız ülkelerin ordularındaki nisbet kadar niye olamıyor?
* * * * *
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet ÖZEL’e bir dilekce gönderdim 2014 senesinde.
Ve dedim ki senelik olarak “subaylığa nakletdiğiniz” asubay sayısı nedir?
KONU: Astsubaylıkdan subaylığa terfi ettirilen astsubayların senelik olarak sayısı hakkında. İLGİ: (a) 09 Ekim 2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu. (b) 19 Nisan 2004 tarihli ve 2004/7189 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik. (c) 18 Kasım 2014 Salı günü icra edilen TBMM 15’inci birleşim, 6’ncı oturum. 18 Kasım 2014 Salı günü icra edilen TBMM 15 inci birleşim altıncı oturumda; Mersin Milletvekili Sayın Ali ÖZ'ün (6/1736) ve Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'ün (6/3052) esas numaralı sözlü soru önergelerine verdiği cevabın “Mesleki gelişime yönelik yapılan çalışmalar” başlığı altında madde 3’de Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet YILMAZ; “Astsubayların azami yüzde 15 olan astsubaylıktan subaylığa geçiş kontenjanı 2012 yılından itibaren yüzde 25'e çıkarıldığını” ifade etmişdir. Sayın Bakanımıza suallerim şöyledir; Astsubaylıkdan subaylığa geçiş kontenjanının yüzde 15’den yüzde 25’e çıkarıldığını bildiren cümlede bahsedilen; 1. Yüzde 15 ve yüzde 25 kontenjan oranları için esas kabul edilen “yüzde” sayısı neyi ifade etmektedir? 2. Yüzde 15 kontenjan oranının tekabül etdiği astsubay sayısı ne idi? 3. Yüzde 25 kontenjan oranının tekabül etdiği astsubay sayısı ne oldu?
3. 2012 senesinde astsubaylıkdan subaylığa terfi ettirilen astsubay sayısı nedir?
Yukarıdaki herbir sualimin ayrı ayrı olmak üzere cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla 25.11.2014 Şükrü IRBIK
|
Orgeneral Necdet ÖZEL, her zamânki silâh arkadaşlığını gösderdi bana ve suâlime cevâp vermedi.
974099 nolu başvurunuz hakkında. This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 12/12/2014, 6:56 PM To: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Sayın ŞÜKRÜ IRBIK, Başvuru Numaranız: 974099 Sayın Şükrü IRBIK, 1. 974099 sayılı BİMER müracaatınız incelenmiştir. 2. Başvurunuz, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun "Kurum İçi Düzenlemeler" başlıklı 25'inci maddesi kapsamında değerlendirilmiştir. Bilgilerinize sunar, esenlikler dilerim. GNKUR.PER.BŞK.LIĞI |
* * * * *
İngiliz yazar George ORWELL’in 1945 senesinde neşretdiği meşhur bir kitabı vardır; Hayvan Çiftliği. Bu çiftliğin hayvanları, daha fazla yem yemek ve daha az çalışmak için bir gün isyân ederler. Canını zor kurtaran sâhibi, çiftliğini terk edip kaçmak zorunda kalır. Kendini akıllı zanneden Major isimli ihtiyar domuzun önderlik etdiği isyâncılar; bizim darbeci kaşalot subaylarımızın "memleketin idâresine el koyduğu" gibi, çiftliğin idâresine el koyarlar. Akabinde de bir araya gelir ve bir kânun hazırlarlar. Çiftliğin duvarına yazdıkları 7 maddelik bu kânunun özü şudur;
“Bütün hayvanlar eşitdir!”
|
Emekde ve yemekde bütün hayvanların eşit olduğu yeni düzen, kısa zamânda bozulur. Gelen, gideni aratır misâli, çiftlikdeki hayvanlar eskisinden daha kötü duruma düşerler. Elebaşı domuz Major, günbegün semirirken; diğer hayvanların yemi azalır hem de daha fazla çalışırlar. Çünkü isyâncı başı domuz Major, hazırladığı kânunun işine gelmeyen maddelerini kimseye farketdirmeden kendi isteği doğrultuda geceleri bir bir değişdirir.
Çiftlikde bir gece şiddetli bir gürültü patırtı duyulur. Hayvanlar, sesin geldiği yere vardığında domuz Major’u suç üsdü yakalarlar. Bir elinde boya, diğerinde fırça ile birlikde yakalanan elebaşı domuz Major, duvarda yazılı olan kânunun birinci maddesini şöyle değişdirmişdir;
“Bütün hayvanlar eşitdir! Fakat bâzı hayvanlar, ötekilerden daha fazla eşitdir!”
|
Subaylarımız bir yandan kendi lehlerine ve fakat asubayların aleyhine yeni kânunlar peydahlamışlar,
Diğer tarafdan da mevcut kânunların asubayların lehine olan maddelerini bir bir değişdirmişler.
Asubaylar hakkında bugüne kadar çıkartılan kânunları okudukca
Hayvan Çiftliği’ni okuduğum zehâbına kapılıyorum.
Çiftlikde hayvanların birlikde hazırladığı ve Binbaşı Domuz’un değişdirdiği kânunun birinci maddesini de şöyle diyesim geliyor;
“Bütün askerler eşitdir!
Fakat subaylar, öteki askerlerden daha fazla eşitdir!” |
Hikâyedeki müzevir, menfaatçi ve alçak domuzun isminin Major (binbaşı) olması da beni acı acı gülümsetiyor.
Fakat ben gülümsemekden ziyâde;
Asubayların aleyine kânunları çıkartan
Ya da
Asubayların aleyhine olacak şekilde gizlice değişdiren “Domuz Major”’lere,
Dil değmemiş, dodak dokunmamış küfürler ediyorum...
* * * * *
1951 senesinde kabul edilen 5802 sayılı Astsubay Kânununun 6 hedefi var idi; 1. Ordumuzdaki silâhları “kullanmak” ve “kullanmasını erâta öğretmek” üzere “astsubay” ismi ile yeni bir asker sınıfı teşkil etmek,
2. “Kıdemli başçavuş” rütbesine yükselen bu astsubayların “askerî teknisiyen” ve “askerî kâtip” nasbedilerek bu isimler ile “yeni bir subay” sınıfı teşkil etmek,
3. Bu tedbirlerle ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyetinde kazanılacak teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylar ile ordu mahrutunun devamlı bir surette kaidesini teşkil etmek,
4. Ve böylece harb okulundan kemmiyet (sayı) itibariyle daha az sayıda subay yetiştirmek, a. Askerî memurun yapdığı bütün işleri yapmak üzere “astsubay” olarak tesmiye edilen yeni bir asker sınıfı teşkil etmek ve böylece askerî memurluğu lağvetmek, (Subay sınıfına dâhil olan askerî memurun görevini yapacağından dolayı astsubaylar da subaylığa terfi ettirilecek idi.) b. Yüksek komuta için daha yüksek kapasitede subay yetişdirmek için subaylarımıza daha uzun süreli harbiye tahsil imkânı bahşetmek.
Bu 6 hedefi tahakkuk etdirmek için aslında bir şey daha yapmaya mecbur idiler;
Ve dahi
“Askerî memur + subay + askerî teknisiyen + askerî kâtip + er ” karışımı yeni ve ucûbe bir asker sınıfı teşkil etmek. Böylesi melez ve ucûbe bir asker sınıfını keşfetmek için Genelkurmay Başkanlığımızın kerizci ve sahtekâr subaylarının fazla kafa yormasına da lüzüm yok idi. Çünkü henüz daha bir sene evvel peydahladıkları “gedikli erbaş” sınıfı çokdan iflâs etmiş idi bile... “Gedikli erbaş” dedikleri bu köle asker sınıfını;
Ve böylece
|
* * * * *
Genelkurmay Başkanlığı ve M.S.B’nin “ Astsubay ” olarak tesmiye etdiği bu sözde yeni asker sınıfı aslında;
Ve böylece;
|
* * * * *
“ Astsubay ” olarak tesmiye etdikleri bu sözde yeni asker sınıfı;
Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin 5802 sayılı kânun ile hedeflediği aşağıdaki 6 hususu tahakkuk etdiler;
Genelkurmay Başkanlığı ve MSB, yukarıda gördüğünüz hususların hepsini tahakkuk etdirdi. Çünkü hepsi subaylara yeni fırsat, yeni menfaatler ve yeni istikbâller getiriyor idi. MSB ve Başbakanın hazırlayıp TBMM’ye arz etdiği 5802 sayılı kânunun temel hedefi şu idi;
Teşkil etmeyi düşündükleri ve “astsubay” dedikleri askerlerden;
|
* * * * *
Subay muâdili olan askerî memurun görevini astsubaylar yapacağından dolayı Astsubayları da subaylığa nakil edecekler idi. Fakat nakil etmediler. Zamân içinde piyasaya sürdükleri kânun tezgâhları ile Genelkurmay Başkanları ve MSB'ları, Astsubaylara verdikleri “subaylığa nakil” müktesep hakkını kurnazca gasp etdiler.
|
Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde “Astsubay Kânununu” ihdâs etmesinin hedefi şu idi; Ordumuzdaki 11 bin astsubaydan “bedbin bir zümre yaratmamak!" Lâkin Başbakan Adnan MENDERES’in Genelkurmay Başkanları ve Millî Savunma Bakanları Gizliden ya da açıkdan tezgahladıkları elvan çeşit “fitne kânunlar” ile 2014 senesine kadar Tam 97 bin 975 kişilik koca bir “bedbin astsubaylar ordusu yaratdılar!..”
|
Terâzisi tezekden olan ordumuzun, işde böyle bokdan olmuş dirhemi!
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile ihdâs etdikleri
Ve dahi
İsmine “astsubay” dedikleri biz askerlere
Bu kânunun tatbik edilmesi konusunda bugüne kadar yapılan haksızlıkları akıllara nakşetmesi için
Sâdece 20 senede girişdiği 60 savaşın 52’sinden gâlip gelen
Fransız milletinin muhteşem subayı Orgeneral Napolyon BONAPART’dan şu hârika vecizi seçdim;
* * * * *
Muhterem okuyanlar! Kıymetli asubay meslekdaşlarım! Bir kitabı dolduracak kadar bilgi ve belgeleri kısa olarak derlediğim Ve dahi 88 sayfaya ancak sığdırabildiğim makâlemizin altıncı bölümüne ait bu kısmının bir cümlelik özeti şudur; Okudunuz ve gördünüz!
|
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Değerli Meslektaşlarımız
Bu sitede özverili arkadaşlarımızla birlikte TEMAD ve mücadeleye destek misyonumuzu yerine getirdik. Yazı dizileri, makaleler, davamıza inandırdığımız yazarların destekleri, gazete ilanı, protesto yürüyüşleri ve TEMAD koordinesinde yapılan eylemlerle sesimizi sağır sultana bile duyurduk.
Ancak; Başbakan, MSB ve Genelkurmay Başkanı'nın sözlü ve yazılı açıklamalarına rağmen, adaletsiz başlangıç dereceleri ile gerçekleşen intibaklar dışında, ciddi bir şekilde sorunlarımızı çözme kararlılığı gösterilmedi!
15 Temmuz darbe girişiminden önce çözüm makamında bulunan TSK içindeki hainlerin, ön yargılı haksızlıkları özellikle assubayların aidiyet duygusunu yok ederek TSK'yı yıpratmayı amaçladıkları için yaptıkları anlaşılmaktadır.Bu gerçek göz önüne alınarak çözümün gerçekleştirileceğine inanıyoruz!
Bizler, çok zor şartlar altında, ölümle baş başa görev yapmamıza rağmen hiç bir zaman imtiyaz ve ayrıcalık istemedik. Tek talebimiz adalet olmuştur. Haklı taleplerimizi sağır sultan duysa da adalet sağlanıncaya kadar her platformda haklarımızın takipçisi olacağız. Bu nedenle bir kez daha tüm yetkililere taleplerimizi mail kampanyası ile dile getireceğiz.
Mail kampanyasına katılım kararlılığımızın göstergesi olacaktır. Bu hepimizin sorunudur. İki dakikanızı ayırmanızı, aşağıdaki metnin ilgililere ulaştırılacağı mail kampanyasına destek vermenizi bekliyoruz.
Kendisine ve mesleğine saygının gereğini yerine getiren meslektaşlarımıza teşekkürlerimizle...
EMEKLİ ASSUBAYLAR
NOT: Bilgisayar kullanmayan meslektaşlarımızın onayını alarak (mümkünse TC numaralarını belirterek onlar adına katılabilirsiniz. Bu yasal bir başvuru hakkı olduğu için lütfen nick (takma isim) kullanmayınız.
İLGİLİ MAKAMA
Biz assubaylar, bu ülkeye ve ordumuza sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla ispat ettik. Karşılığında imtiyaz ve ayrıcalık değil sadece adalet talep ettik. Ancak ön yargılarla sosyal ekonomik ve insani haksızlıklara uğratıldık.
Ülkemiz ve Türk Silahlı Kuvvetleri sancılı bir coğrafyada, tarihe ibret notu düşülecek zor bir süreçten geçiyor, geçmektedir.
Maalesef, geriye dönüp baktığımızda son on yıl içinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tüm unsurları açısından yakın tarihe ibret, esef ve acı dolu notlar düşülmüştür.
Gözünü değil, canını budaktan, kurşundan esirgemeyen TSK mensupları, düzmece iddianamelerle, terör örgütü üyelerinin gizli tanıklığı ile kurulan kumpaslarla Genelkurmay Başkanlığı yapmış komutanlar dâhil olmak üzere hapislerde süründürülmüş, bu tehlike atlatılırken bu kez bölgede güçlü bir Türkiye ve TSK olmasını istemeyen hainler devreye girmiş, TSK içerisine üniformaya saklanarak giren fetullahçı terör örgütü mensubu hainler 15 TEMMUZ'da darbe girişiminde bulunmuşlar, bu hain saldırı demokrasiye bağlı halkımızın cesurca karşı koyması ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin büyük bölümü tarafından birlik içinde göğüslenmiştir.
Çağdaş demokrasi ve cumhuriyete bağlı Türk Ordusu dimdik ayaktadır.
Bu kahpe saldırılardan en büyük maddi ve manevi zararı, ülkemiz kadar assubaylar görmüştür!
Bunca yıl HUKUK adına yaptığımız haklı ve yasal taleplerin ön yargılarla “STATÜ KANUNU”na dayandırılarak geri çevrilmesinde rol oynayanların TSK içindeki karar mekanizmasında görevli fetocu hainler olduğu ve asıl amaçlarının adaletsizliklerle assubayların moral ve hizmet verimliliğinin, aidiyet duygusunun yok edilerek TSK'yı yıpratılması olduğu ortaya çıkmıştır!
Biz assubayların kuş uçmaz kervan geçmez dağlarda, azgın denizlerde mesai mevhumu gözetmeden, ölümle burun buruna ve zor şartlarda görev yaptığmız malumlarınızdır. Bugüne kadar hiç bir zaman imtiyaz ve ayrıcalık talep etmedik. Tek talebimiz adalettir!
Buna rağmen daha göreve adım attığımız gün büro memuru statüsünde, aynı tahsile tabi bir çok kamu personelinden daha alt derece ve kademeden göreve başlatılmamız, hak ettiğimiz tazminatlardan ve sosyal haklardan mahrum bırakılmamız, her sorunumuza ön yargı ile yaklaşılması, bunun hiyerarşı kılıfı ile haklı gösterilmeye çalışılması hiç bir değer yargısı ile haklı görülemez!
Bilim ve teknoloji çağı olan 21'inci yüz yılda yaşıyoruz. Bakış açıları değişmelidir. 70 yıl öncesinin şartlarına takılıp kalmak GÜÇLÜ ORDU GÜÇLÜ TÜRKİYE’nin gerçekleşmesi önünde en büyük engeldir.
Statü Kanunu hukuki gerçekliğini yitirmiştir, zulme dönüşmüştür. TSK mevcut yasalarını adalet ekseninde çağın gereklerine uygun olarak yeniden düzenlemelidir.
Bir çok kez dile getirdiğimiz temel sorunlarımız aşağıdadır. Dileğimiz sadece ön yargısız, samimi, gerçeği anlamaya çalışarak küçük bir zaman ayırmanız ve sadece adaleti gerçekleştirmenizdir.
Takdirlerinize arz ederim.
BAŞLANGIÇ DERECELERİ
Görev koşulları ve sorumlulukları assubaylarla kıyaslanamayacak bir çok devlet memuru MYO mezunu ise 9/2, lisans mezunu ise 8'inci dereceden göreve başlamaktadır. Assubayların da aynı derece ve kademeden göreve başlatılarak intibaklarının yapılmasının teminini,
GÖREV-MAKAM TAZMİNATI
Assubaylar yasalardaki tarif ve uygulamaya göre TSK kadrolarında subayların yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Yarbay ve üst rütbelerdeki subay/general ve amirallere verilen çeşitli tazminatlardan görev-makam tazminatları Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın taahhütlerine rağmen assubaylara verilmemektedir. Assubaylığın son rütbesi olan kıdemli başçavuşlara tazminatların verilmesinin teminini
SAĞLIK NEDENİYLE EMEKLİLİK
Tam teşekküllü hastaneden sağlam raporu alarak orduya giren personelden, görev koşulları ve çeşitli nedenlerle sağlıklarını kaybedenler "TSK'da görev yapamaz" raporu verilerek istekleri dışında resen emekli edilmektedirler. TSK dışında sağlık nedeniyle resen emekli edilen kamu görevlisi yoktur ve emsallerinin derece ve kademesine ulaşamadıkları için mağdurdurlar. Bu personele emsallerinin derece ve kademesini geçmemek kaydı ile derece ve kademe ilerlemesi yapmalarının veya asgari bir derece verilerek emekli edilmelerinin sağlanmasını,
DİSİPLİN YASASI VE SİCİL AFFI
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Yasada tanımı yapılmayan hiç bir fiil suç sayılmamış ve müeyyide uygulanmamıştır. Disiplin, askerliğin temelidir. Ancak Askeri Disiplin Yasası tamamen amirin keyfiyetine kalan, bahanelerle alınan savunmalar karşılığında belli bir puanı kaybeden personelin TSK ilişiği kesilmektedir. Personelin çalışma güvencesini yok sayan bu uygulamanın hukuk normlarında yeniden düzenlenmesinin ve geçmişte bu yüzden aldığı cezalarla mağdur olan ve bugüne kadar sadece askeri personel için uygulanmayan sicil affının sağlanmasını,
KALKINMADA ÖNCELİKLİ İLLERDE GÖREV YAPANLAR
Olağanüstü hal bölgesi ve kalkınmada öncelikli illerde görev yapan 657 sayılı devlet memurların bölgede geçen her 2 yıl hizmetleri karşılığında fazladan 1 kademe verilmektedir. Daha ağır görev koşullarında çalışan askeri personelin de bu haktan yararlanmasının teminini,
ASTSUBAY KAYNAĞININ FAKÜLTE MEZUNU OLMASI
Günümüz koşullarında lisans seviyesinde öğrenim bir çok meslek için zorunluluktur. TSK'da çağın gerekleri ve hizmet verimliliğine katkıları ve fakülte mezunlarının askerliklerini er olarak yapmaları nedeniyle onlara emir ve komuta eden assubayların fakulte mezunu olmalarını zorunluluk haline getirmiştir, bu nedenle Asb. MYO lisans seviyesine çıkarılmasının teminini.
OYAK’TAKİ ADALETSİZLİK
Ordu Yardımlaşma Kurumu'nun (OYAK) varlığını bugüne getiren üyelerin büyük bölümü zorunlu sebeplerle sistem dışında kalmıştır. Kuruma aynı şartlarla aynı sürede üye olanlar arasında haklar bakımından büyük farklıklar oluşmaktadır. Kurum, üyelerin aidatları ile kurduğu şirketlerin kârlarının tamamını üyelere nema olarak dağıtmamış, büyük bölümünü yeni yatırımlara yönlendirmiştir. Bu nedenle kurum iştiraklerinde tüm üyelerin hakları olduğu gerçeği doğrultusunda her üyeye katılımları nispetinde hisse senedi verilerek gerçekleştirilmesi, dileyen üyelerin birikimlerini kurumda değerlendirilmesi sağlanmalıdır.
Saygılarımla arz ederim.
Büyük bir olay, büyük bir başarı! Bir dakikalık bu görüşmede herhalde assubay toplumunun tüm beklentilerine yanıt bulunmuş ve büyük müjdeler alınmıştır.
Bay Ahmet Keser, Temad Başkanlığı'na aday olduğu zaman tüzükteki amaçların gerçekleştirilesi dışında topluma birçok vaatlerde bulundu. Mesela, astsubay toplumuna açıkladıkları deklerasyonun birinci maddesinde;
Birinci önceliğimiz, yıllardan beri çözüm bekleyen özlük haklarımızı almak olacaktır.
a. Özlük haklarının alınması için ilgili, yetkili ve etkili kurumlarla sonuç alınıncaya kadar müzakereler kararlılıkla yürütülecektir.
b. Gerektiğinde meslektaşlarımız ve kamuoyunun desteği alınarak kararlılık ve güç gösterisi olacak yürüyüş, gösteri ve her türlü eylemleri yapacak ve bu eylemlere sonuç alınıncaya kadar kararlılıkla devam edilecektir.
demişlerdi. Bunları gerçekleştirmek için çok çalıştı, çok cabaladı zannediyorduk değil mi?
İlk seçildikleri dönemde Genelkurmay Başkanı'nı ziyaret ettiklerinde zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel bizzat yönetim kurulundaki arkadaşların ifadesine göre “haklarınızı sokakta aramayın. Geçmişi yargılamanın kimseye faydası yok. Sorunları birlikte çözeceğiz. Bunun için, birlikleri dilediğinizde ziyaret edin. Sorunları Personel Başkanı'na iletin. O'nun çözemedikleri olursa, bana geleceksiniz” demişti.
Ancak bir çığ gibi büyüyen astsubay hareketi, hakların kazanılması halinde tabandaki statü farklılığı yaşayan diğer meslek grupları içinde bir başkaldırı örneği olacaktı. Üstelik, assubay camiasının büyük bölümünün Atatürkçü, laik cumhuriyete bağlı olması endişeleri arttırıyordu. Bunu önlemek adına, liderlerine bağlılığı arttıracak bir eylem türü yaratılmalı idi. Hiç kimsenin aklına gelmeyecek ÖLÜM ORUCU EYLEMİ ortaya atıldı. Ortam ve zemin oluşturuldu. Ancak hesaplar tutmadı! Eylem bir süre sonra hükümet aleyhtarı bir havaya girdi ve şalter kapattırıldı. Eylem fiyasko ile sona erdi. Ancak, bu eylem emekli assubay tabanına kahramanca bir fedakarlık girişimi olarak empoze edildi. Oysa toplumun gazını almak, yaratılan prometeus vari Temad Genel Başkanı üzerinden 2015 haziran seçimlerinde camianın oyunu almaktı. Temad Genel Başkanı ve yönetim kurulu anonslarla AKP'nin grup toplantılarına, vizyon toplantısı ve seçimli genel kurullarına katılmaları özellikle sağlandı. Oysa Bay Ahmet Keser
Hiç kimsenin (siyasi partinin) arka bahçesi olmayız. Buna ben izin vermem. Eğer şüpheniz varsa gelir yakamıza yapışırsınız. Bizim üzerimizden öyle ucuz şeylerle insanlar çıkıyor...
dememişmiydi? Yanlış hesaplar, ucuz statejiler ve cemaatle iktidarın düşman olması hesapları altüst etti. Sonuçta astsubay toplumunun kaderi ile oyanmasına neden oldu!
Amacına hizmet etmek, birilerine mesaj vermek için Assubay toplumunun hiç bir derdine çare olmayan "Güzin Paşa", "Şezlong Albayı", "Rezerve Paşa", "Genelkurmay lağv edilmeli" tarzındaki maksadı aşan eleştirilere; Assubay toplumu için yüzkarası olan Başkan Yardımcısı'nın gündem değiştirmek amaçlı yargılandığı "Y.A.Ş. üyelerinin mezarına tüküreceğiz" hakaretleri ardından muhtemel yargılanacağı Genelkurmay Başkanı'na
Komutan olmak için önce adam olacaksın
Ben sana general olamazsın demedim, adam olamazsın dedim
Basiretsiz ve yönetimsel aciziyetsiz
Şehit cenazelerinde göstermelik tabut taşıyan aymaz, vatan evlatlarının gözünde zerre kadar kıymetin yoktur
TSK manevi şahsiyetini temsil görevin bitmiştir, yazıklar olsun
tarzındaki hakaretleri bu topluma sadece tepkiyi ve hakların askıya alınmasını Genelkurmay ile iplerin kopmasını sağlamıştır.
Mücadeleden nemalanan narsist, biatçı takımı sürekli olarak topluma empoze etmeğe çalıştıkları gibi, neymiş; sorunları iletmişler. Şimdi sıra, çözüm görevini verdikleri Genelkurmay'da imiş (!) Bre gafiller, Genelkurmay ile pastahanede mi görüşüyorlar ayrıca sanki Genelkurmay düne kadar sorunları bilmiyormuydu!
Siz, hiç bir riski olmayan sigortacılıkla bile kar elde etmeyen ticari yetenekten yoksun iken, piyasının iki misli fiyatla pazarlamaya çalıştığınız yurtdışı turlarınızla, arsa diye dağ başındaki tarlayı yüz misli fiyatla pazarlayan komisyonculuğunuzla, assubay toplumuna ne faydanız var?
Geçenlerde kendi kendine Astsubay Haber Portalı Genel Yayın Yönetmeni ünvanı veren bir riyakar çanak sorularla Ahmet KESER’le mülakat yapıyor. Yine aynı üslup, yine ayni kibirle Bay KESER, kendisinin yapması gerekeni yapan, Genelkurmay'a, bakanlara, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na özveri ile bu toplumun sorunlarını ilgililere iletenleri müstehzi bir ifade ile 'sözde' hafife alıyor! Hala, eleştiri yerine Genelkurmay'ı 'sözüm ona' dışlamaya çalışarak Genelkurmay ve siyasi otorite ile görüşememenin, muhatap alınmamanın acizliğini gizlemeğe çalışıyor!
Bay Ahmet KESER,
Yalakaların büyük başarı gibi sunduğu, sıradan halkın katıldığı bir iftar yemeğinde Başbakan'a ulaşmaya çalışanların arasına kaynak yaparak girmek, iki resim çektirip bir dakikada astsubay sorunlarını anlattım diyerek hiçbir yere varamazsınız. Bu ancak sizi ve göreviniz bittiğinde etrafınızda göremiyeceğiniz Minatomani Yalakaları'nı tatmin eder.
Bu toplumun masallara ihtiyacı yok, sizi başımıza kral olarak seçmedik!
Bizler, gel dediğinizde gelen kurşun askerleriniz değiliz. Milyonlarca maddi ve manevi desteği çevrenizle saltanat sürün diye değil, bizi temsil edin, sorunlarımıza çare bulun, uzmanlar derneği gibi çalışın diye verdik.
Bu aymazlıklar, bu kişisel hesaplar devam ettiği sürece Temad Genel Başkanı olarak kaldığınız her dakika bu toplumun haklarının önündeki engeldir.
Siz önce becerebilirseniz yitirdiğiniz güveni sağlayın. Asb. adı ile kurulan kooperatife kendini 4 yıllığını başkan seçerek kendi refahını sağlamış olabilirsin. Bir çok şube başkanının "rahatım bozulmasın" diyerek sessiz kalması seni bulunmaz hint kumaşı yapmıyor.
Seçilmeden önce günde iki kez arayıp danıştığın, seçildikten sonra kişisel hesapların ortaya çıkıncaya kadar sana destek veren bir ağabeyin olarak benim sözümü dinle. Yalakaların, biatçıların ile birlikte TENAD’ı (Türkiye Emekli Nemacı Assubaylar Derneği) kur! Tüzükte kendini ömür boyu başkan, yalakalarını yönetim kurulu üyesi seçtir. Sende kurtul, bu mazlum zümre de kurtulsun!
Not: Bu yazım üzerine yine yalaka gürühu kendileri ve sanal isimleri ile saldırıya geçeceklerdir. Hiç umursamıyorum! Sizde biraz yürek, biraz ahlak, biraz vicdan varsa daha önce de belirttiğim aşağıdaki konuları sorulayın;
Yanıtınızı bize vermeseniz bile belirttiğim gibi biraz ahlak, biraz vicdanınız varsa aynaya bakıp kendinize verin.
Kendisine ve mesleğine saygısı gereği mücadeleyi amaç edinmiş arkadaşlarıma saygılarımla....
Bir düş vardı hani?
Astsubay diye bir toplumun iç güdüleri içeriğinde,
Hakları vardı hani gizlerinde,
İçlerinde tuttukları acıları karmakarışık.
Koşarlardı peşi sıra,
Hak denilen bu düş’ün peşi sıra...
Uykularına giren,
Dalgın,dalgın.
Gözlerinin içinde bir tutam hüzünle,
Dalarlardı içtenlikle,
Boğum boğum duygularla,
Bakışlarında umutsuzluk
Duyguların da burukluk olgusu ile...
Bir düş vardı ulaşamadıkları,
Derin, derin uykulardan uyandıran,
İçlerinde sönmeyen bir ateşti sanki,
Haksızlıklara dayalı,
Dinmeyen sızılarla.
Benliklerinde,
Ulaşamadıkları hakları gömülü.
Öbek, öbek kederler ile direnmelere
Çabalarken hani,
Ulaşırım diye çırpınırken
Hiyerarşi maskesi kapatıyor gözleri.
Haklarda,
Ağırlık taşıyanların,
Çırpınışları görülmesin diye!
Bir paylaşım isteğiydi sadece çırpınışlar,
Deyişler vardı hani,
“herkesin tek eşit olduğu yerdir”.
Varsayılan ortamında,
Zenginin, fakirin, okumuşun okumamışın,
Aynı yerde, aynı kaşıkla yemek yer,
Yatar uyur söylemleri,
Sayın Balçiçek huzurunda..
Eğer, Eşitlik buysa!
Gönül kırgını,
Keder vurgunu
Vardiya değişmiyordu.
Yalnızlığın üzgünlüklerinde
Göremeyenlerin noktasındaydı bakışlar.
Fenerbahçe-Kalender-Harbiye güzellikler güzeli.
Yıldızlarla ölçülü değeri hani.
Ve bir Selimiye kışla dönüşümlü,
Maslak mesken benzeri!
Yeterli mutlulukların paylaşımında,
Sosyal haklar varsayım,
Görünmezler ortamında.
Ulaşılamayan yaşam istekleri,
Sıkıntıların da
Bir üşüme bir titreme olgusu.
Yaşam, yetmezliklere.
Haksızlıkların kol gezdiği,
İnsandan çok gölge,
Gölgeden çok öfke,
Varken açlık sınırında olanlara.
Hemen arkasında eklemek gerekir.
"Ne haklılar diyebilirim, ne haksızlar."
Babası assubay olandan...
Ne demek bu?
İçeriği ne?
Anlatımı nedir?
Söylem uygun mu?
Soruların yanıtının özümü bu?
Bu anlamlı “veciz” söylemleri anlayan var mı?
Hakların özündeki örtülerdir,
Anlayabilen varsa!
Tüm sırların paylaşıldığı,
Her şeyin teslim edildiği mutluluktur belki.
Sadık yardımcılar ortamında.
Uyutulmak gibiydi sanki,
İstenmeyen ninnilerle...
Oluşturduğu bir ortamdı,
Olanakların gündeminde.
Olguları elinden kaçırmak istemeyenlerin,
Emeklilik ortamında
Kapanamamış, kapanmayan yaranın,
kabuk tutmaz ağızı gibi.
Sızlanımlar
Tüm sorunlar.
haksızlık terazisinin kefesinde.
Mehmet KAYALI
Değerli Meslektaşlarım
Bize, assubaylara yapılan bu haksızlıklara
dur diyelim.
Dur deme zamanı geldi, geçiyor.
Temad denilen yüce kuruluşumuzun,
sesi çıkmıyor, çıkamıyor!
Kendi gücümüzü
bilemez durumdayız!
Bizim seçimlerde en az 400.000 oyumuz var.
Güçlüyüz ama gücümüzü bilemiyoruz!
Hizmetin özünü, bizler üretmekteyiz.
İleri karakollarda,
şehitliğe en yakın yerlerde görevlendirilmemize,
zimmetin tüm yükünü taşımamıza,
sıra sıra tabutlara dizilmemize,
sosyal olanaklardan kısıtlı faydalanmamıza rağmen,
İş tazminatlara ve olanaklara gelince,
risk ortamından uzak,
cephenin gerisinde
klimalı bürolarında oturanlara,
ofis sevenlere sunulmaktadır.
Bize yapılan haksızlıkları,
'insan hakları evrensel beyannamesini temel alarak'
mahkemelerce tespit ettirerek,
yüce yargıya götürme olanağımız vardır.
Sıra sıra şehitlerin adı,
Assubay ve uzman çavuşlar...
Sesimizi duyuracak yönetim gerekiyor!
Hatalı yaklaşımlar ile sesimiz çıkmaz,
çıkamaz duruma getirilmiştir!
Oysa, bizlere yapılan haksızlıkları sergilemeliyiz…
Duyarsızlıklara çare vardır.
Güçlü kişiler,
güçlü yönetimler,
çareyi ve bir çıkar yolu mutlaka bulurlar.
Bu bir donanım işidir.
Hukuksal bilgiye, donanıma dayalıdır.
Yaşım 83 ama diriyim.
Ve sağlık sorunum yok.
Sizlere yardımdır,
en büyük amacım.
Assubayların hak ettikleri yerde olmalarıdır idealim.
Hukuksal yolla kazanımlar mutlaka vardır ve bu sağlanır...
19 Eylül 1953'ten beri bu işin içindeyim.
51 senedir lisanslı biri olarak,
assubaylara yapılan haksızlıkların ortadan kaldırılması peşindeyim.
Uğraşımın bu olduğunu,
tanıyanların çoğunlukla bildiğini sanıyorum.
Sizlerdenim.
Hiç bir ekonomik talebim yok
ve olmayacaktır!
Maaş da istemiyorum.
Tek düşüncem ve üzüntüm;
Assubayların,
düştüğü düşürüldüğü çaresizlik ortamından çıkarılmasıdır.
Ekonomik gücüm bana yeterli,
seçin beni.
Gayem;
assubayları layık olduğu,
hak ettikleri gibi,
daha onurlu kılmaktır.
Bize yakıştırılan,
"alt statü" denilen uyduruk söylem aşağılayıcıdır, itelemedir.
Hak ettiklerimizden, haklarımızdan uzaklaştırmadır.
İlk iş "alt" denilen yerden kurtamak,
verdiğimiz hizmetin karşılığını almak olacak.
Her sonucu göze alıp.
haklarınızı ön plana çıkarayım.
Bire bir, en yetkililer ile yılmadan,
küfüre, hakarete bulaşmadan,
kızmadan, küsmeden...
Gerçek nedensiz 'ihraç' edilen tüm arkadaşlarımızı,
tekrar bünyemize kazandırmalı,
hak aramada katkılarını sağlamalıyız.
Yaklaşımlarım, fikir tespitlerim
monopol, kişiye özel olmayacak.
Ben değil, biz olacağız.
Tespitler, kişisel değil kollektif oluşuma, yapıya kavuşacak.
Astsubay toplumu olarak var olacağız.
Görüşmek üzere...
Yanıma alacağım gönüllü arkadaşlar ile hak nasıl alınır göstereyim size. Hodri meydan!
İleri yaşıma rağmen,
sizlerle beraber,
sizlerin yanınızdayım
ve sizlere sesleniyorum...
Mehmet KAYALI
Değerli Arkadaşlarımız,
Yıllardır, ön yargılarla haksızlığa uğratılmış, TSK'nin değişmez personeli olan assubayların haksızlıklarını meslektaşlarımızla dile getirip adaletin sağlanması mücadelesini veriyoruz. Bu mücadeleyi daha ileri noktalara taşımakla görevli olan TEMAD yönetiminin yaptığı hatalar, kişisel hesapları nedeniyle gelinen noktanın komuta kademeleri tarafından da tepki ile karşılandığını biliyoruz.
TEMAD tabii ki bu sınıfın yasal temsilcisidir.
Ancak;
Sayın başkan 22 Ağustos seçimleri sonrası tamamen çok farklı bir yol ve söylemleri ile Genelkurmay ile köprüleri atmış, tarihinde görülmemiş bir yaklaşım ile sınıfsal bir bölünmeyi körüklemiştir.
Olumsuzlukları eleştirenlere yapılan seviyesiz hakaret ve iftiraların yanı sıra
şeklindeki kabul edilemez maksadı aşan eleştiri ve hakaretler...
Yapılan bu akıl almaz hatalar muvazzafı ve on binlerce emekliyi bu günkü durumuna getirmiş ve de umutsuzluk sarmalında bırakmıştır.
Bu günlerdeki genelkurmay başkanımızın bazı kişiler ile görüşmesinin resmi olmayan duyumlarına yapılan yorumlara da üzülmemek elde değildir.
İşte tarafımızdan kurulan ve bir kaç aydır yayında olan www.askerhaklari.info web sayfamız bu birlikteliği farklı bir pencereden yaklaşarak ele almıştır.
Bu web sitesi, mevcut yönetimin yarattığı ayrışmayı, ötelenmeyi, bölünmeyi reddetmek adına bir büyük ihtiyaçtan ortaya çıktı.
Uygar, medeni gelişmiş, teknoloji ile donanmış ulus ordularında; o orduların içinde yaşayanlar nasıl insanca, refahla, hukukla, sosyal ve insani standart ve anlayışla yaşayabiliyor ise, uzman çavuşundan generaline kadar hepsi de hazla ve kalite ile yaşayabiliyorlar ise;
Mustafa Kemal'in Ordusu'da 1923 ten beri bunu çoktan hak etmiştir.
diyerek ve düşünerek bu web sitesi bu görev ile misyona soyundu.
Genelkurmayın kapısından giremeyenler kendilerini bulunmaz, bu toplumun ise çaresiz ve sahipsiz olduğunu düşünmesinler.
Bu sınıfın özverili mensupları vardır!
Bu sınıfın kanaat önderleri vardır.!
Yeri ve günü geldiğinde hiç kimseden icazet almadan ne yapılması gerekir ise yapıyorlar, yapacaklardır.
Toplumun umutlarını kullanarak estirilen rüzgar bitmiştir. Bu yönetimin toplumun beklentilerine yanıt vermediği, hiçbir başarı elde edemediği basındaki gelişmeleri sahiplenmekle yetinildiği hâttâ Temad başkanının "ben sizden sorun çözmek için yetki almadım" itirafı ile ortadadır. Emeğin sahiplenilmesi riyakarların alkışları gerçeği değiştirmeyecektir.
Yıllardır gönüllülerin mücadeleye katkıları meslektaşlarımızın malumları olup bu güne dek yapılanların yazışma belgeleri mevcuttur.
Ayrıca platformumuz yönetimin aymazlıklarından kaynaklanan olumsuzluğa çözüm bulmak adına birçok girişimlerde bulunmuştur, bulunmaya devam edecektir.
Yönetime riyakarca yazılar yazıp algı oluşturanları kendi ayıbı ile başbaşa bırakabiliriz, ancak yönetim destekli hakaret grubunun önde gelen kanaat önderimize kişiliklerini sergileyen saldırıları bumerang gibi kendilerine dönmektedir ve unutmasın ki mücadelenin kişiselleştirilmesi assubay tarihine kara bir leke olarak geçecek ve bu vebali ömür boyu taşıyacaksınız.!
Yeni komuta kademesi ile yepyeni bir anlayışın gelecekteki tüm olumsuzlukları zaman içerisinde düzelteceğini hissediyoruz.
Saygı ile...
Asker Hakları Platformu
Yönetim kurulu
www.askerhaklari.info