YENİ EKİP İŞ BAŞINDA

Malcolm-Allison10

Fethi Demircan, daha sezonun başında G. Saray camiasına faydalı olmak adına üçüncü adamlığa bile razı olmuştu. Sonradan gelişen olaylar neticesinde ikinci adamlığa yükseldi. Daha bir sezon önce takımın tek yetkili hocası olmasına rağmen arka planda kalmaktan hiç gocunmadı. Bir ekip işçiliğiyle, bir takım ruhuyla hareket etti. Kuyu kazanlardan olmadı. Bay Allison’a güç zamanlarında sahip çıktı, destek oldu. Bu öyle bir duruştu ki Bay Allison bile ülkeden ayrılırken Türkiye’deki en iyi dostlarının Başkan Beyazıt ve Fethi Hoca olduğunu özellikle vurgulamak gereğini hissetmişti. İşte öylesine onurlu bir duruştu onunki…

Galatasaray yönetimi, Allison’un ayrılışı sonrasında Genel Sekreter Jerfi Fıratlı’nın açıklamalarıyla taraftara seslenir:

Allison’un ayrılması G. Saray’ın antrenörsüz kalması anlamına gelmez. Elimizde Fethi Demircan ve Naci Özkaya gibi iki kıymet var. Onlar G. Sarayı şampiyonluğa götürebilecek yeteneğe sahipler. Bize güvenin…

dogan-kologluDoğan Koloğlu da yeni ekibi açıklar. Sezon sonuna kadar takımı Fethi Demircan Hoca çalıştıracaktır. Naci Özkaya ve bizzat kendisi de (Doğan Koloğlu) teknik ekibe destek verecektir. Takımın şampiyon olabilmesi için bu üçlü el birliğiyle çalışacaktır. Naci Özkaya, eski milli futbolculardandır ve antrenör olarak takımda görev yapmaktadır. Unutmadan söylemek gerekir ki ne zaman G. Saray’da hoca boşluğu olsa bir eski dost hemen selam göndermektedir, o eski dost elbette ki Brian Birch’tür. “Karşıma iyi şartlar çıkarsa Türkiye’ye gelirim” demektedir.

Ekim ortalarına doğru takımın puan sıralamasındaki yeri üçüncülüğe değin yükselmiştir. Bu arada takım, İran’ın daveti üzerine, 18 Ekim’de Tahran’a gider ve orada İran Milli Takımı ile bir dostluk maçı yapar. İran, Dünya Kupası Eleme Grubu müsabakalarına hazırlanmaktadır. G. Saray’ın 3–1 yenildiği bu maçı, veliaht Rıza Pehlevi de seyreder.

Bir ara B. Mehmet ile sorun yaşanır, yönetim onun faydalı olamadığını düşünmekte ve jübilesini yapmak istemektedir fakat B. Mehmet, yaşının henüz 28 olduğunu söyleyip karşı çıkmaktadır.

Takım istikrarsız sonuçlar almaktadır, hani yine zirve yarışında vardır ama üçüncülükten daha yukarılara bir türlü tırmanamamaktadır. Bu durumdan rahatsız olan bazı yöneticiler Kasım ayı ortalarında Coşkun Özarı ismini ortaya atarlar. Yönetim Kurulu konuyu gündeme getirdiğinde, Coşkun Özarı ismi tartışmalara sebep olur. Yönetim ikiye bölünür. Yöneticilerin bir kısmı onun G. Saray’da görev almasına karşı çıkar. Bir türlü ittifak sağlanamayınca, Özarı ile görüşmekten ve ona teklif götürmekten vaz geçilir. Sezon sonuna kadar yeni bir teknik direktör getirilmeyeceğine karar verilir.

KAJGANİÇ SON MAÇINI AZRAİLLE OYNADI

Bu sezon G. Saray için gerçekten şanssız ve bahtsız bir sezondur aslında. Hoca değişimi ile başlayan süreç çok yakında kulübün üzerinde kara bulutların dolaştığını apaçık gösterecektir. 20 Kasım 1977 tarihinde, Samsunspor deplasmanında oynanan müsabaka golsüz beraberlikle sonuçlanmıştır ama takımı yenilgiden kurtaran, harikulade kurtarışlar yapan bir isim vardır, kaleci Kajganiç. Bu o kadar açıktır ki spor sayfalarının manşeti durumu aynıyla yansıtır:kajganic1

Kajganiç, Samsunspor ile berabere kaldı. Maç golsüz tamamlandı.

Daha gazete haberinin mürekkebi kurumadan, hemen bir gün sonrasında kaleci Kajganiç, yine manşetlerdedir. Fakat bu kez yanlış sayfadadır, spor bölümünde değil ana manşet bölümünde… Türkiye acı bir haberle çalkalanmaktadır; Kajganiç, trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. O enfes kurtarışlarından birini daha yapamamış ve Azrail’e teslim olmuştur.

kajganic2Bayram tatili nedeniyle lige ara verilmesinden yararlanan Kajganiç, Samsunspor maçı sonrasında Yugoslavya’ya gitmek üzere yola çıkmıştır. Silivri yakınlarında bir otobüsü sollamıştır ama karşıdan gelmekte olan bir diğer otobüsten kurtulamamıştır.  Çarpışma sonucu, kullandığı araç hurdaya dönmüştür. Yanındakiler sağ kurtulmuştur ama maalesef Kajganiç, olay yerinde vefat etmiştir. Türk spor camiası hem üzgün hem şaşkındır, daha bir gün önce dev kurtarışlarla ölümsüz bir kahraman izlenimini veren adam nasıl olup da bu kadar trajik bir kazanın kurbanı olmuştur? Nasıl olup da bu kadar kolay yenilmiştir ölüme? Fenerlisi, Beşiktaşlısı, G. Saraylısı velhasıl tüm Türkiye hem şoktadır hem de derin bir yasta…

G. Saray futbol takımı bu acı kaybı uzun bir süre unutamaz. Bu travmayı kolayca atlatamaz.

Öte yandan şimdi takımda bir de kaleci gediği açılmıştır. Öyle ya kalanlar için şampiyonluk yarışı sürmektedir ve iyi bir kaleci neredeyse bir takımın yarısı etmektedir.

Bu trajik kazadan bir hafta sonra yönetimin acı feryadı duyulmaya başlar. Takımın üzerinde kara bulutlar dolaştığı gazete sayfalarına da yansır. Yöneticiler, son olaylardan dolayı şaşkınlık içindedir. Allison’un gidişi, Kajganiç’in elim kaybı ve sonra… Takımı rahatsız eden pek çok olay;  Tacettin askeri hapishanede, B. Mehmet ile Fatih kadro dışı. K. Mehmet, askerlik vazifesinde. Ali’nin sakatlığı devam ediyor. Bir türlü temel kadrosunu bir araya getiremeyen Fethi Demircan Hoca çok zor durumdadır.

G. Saray üst üste gelen sorunlarla boğuşmaktan yorgun argın düşmüş durumdayken İzmir’de Altay’a 2–1 yenilmekten kurtulamaz.

Türkiye Kupası 3.tur ilk kademe maçında İzmirspor ile oynayan G. Saray’da kalede Nihat yer alır. Aslında kaleciliği bırakmayı düşünen Nihat, sevgili takım arkadaşı Kajganiç için son bir jest yapmak istemiştir. Maçta kalede yer almaktadır ama formasında kendi adı değil Kajganiç’in adı yazmaktadır. Bu güzel jest, seyirci tarafından da alkışlarla karşılanır. Sanki sahada Kajganiç için bir veda, bir jübile yapılmış gibidir.

Öte yandan şanssızlıklar hâlâ sürmektedir. Birkaç hafta içinde alınan başarılı sonuçlar sonrasında yine bir kötü durum yaşanır. Adanaspor’u ve Beşiktaş’ı farklı yenen G. Saray, Kupa’da İzmirspor’u da kolayca geçmiştir fakat Beşiktaş maçında, uzatmalı kaleci Nihat da sakatlanmıştır. Sağ kolu alçıya alınan Nihat’a iki ay futbol yasaktır. Birinci kalecisini kazada kaybeden, ikinci kalecisi ise sakatlanan G. Saray, artık üçüncü kalecisi ile sahalarda mücadele edecektir.

Fethi Demircan ve ekibi yine de bu zorlu süreçten yüzünün akıyla çıkmıştır. İlk yarı bittiğinde sıralamadaki yer, ısrarla, üçüncülüktür. Üzerinde dolaşan kara bulutlara karşın, G. Saray futbol takımı, inançlı ve ümit dolu bir direniş göstermektedir. Lider Fenerbahçe ile arasında beş, ikinci Trabzonspor ile üç puan fark vardır, 18 puan ile onların peşinden umutla gitmektedir.

ŞAMPİYONLUK İDDİAMIZ SÜRÜYOR

Lige verilen devre arasından faydalanan Fethi Demircan, Boluspor’un hocası Mehmet Başaygün ile birlikte Londra’da bir futbol seminerine katılırken, menecer Doğan Koloğlu, takımın şampiyonluk iddiasının hâlâ sürdüğünü şu sözcüklerle dile getirmektedir:

İlk yarı sonunda G. Saray’ın aldığı sonuç normaldir. Sezon başından beri antrenör değişiminden ölüm ve iç çekişmelere kadar geçirdiğimiz sarsıcı olaylar yaşanırken, yenilerin takıma uymaları G. Saray’ın başarısında önemli rol oynamıştır. G. Saray’ın şampiyonluk iddiası vardır ve mücadelemiz ikinci yarıdaki ilk beş maçın sonucuna göre şekillenecektir.

Ligin ikinci yarısı başladığında takımın aldığı istikrarsız sonuçlar devam etmektedir. Ne zaman hangi sonucun alınacağı tamamen şans işi olmuştur. Mart (1978) başında Boluspor karşısında alınan 3-0’lık yenilgi sonrası tekrar Coşkun Özarı ismi gündeme getirilmiş ve hoca ile bir görüşme yapılacağı gazete sütunlarına yansımıştır. Hemen bu müsabakanın arkasından gelen Trabzonspor galibiyeti ise ortalığın bir süreliğine durulmasına neden olmuştur. Gökmen’in iki güzel golüyle Trabzon gibi güçlü bir ekibi yenmek (2–1) bu karışık dönem için gerçekten büyük bir başarıdır. Fakat bu galibiyetin ardından kupada çeyrek finalin ilk ayağında Kayserispor’a karşı alınan 1-0’lık mağlubiyet tam bir istikrarsız, dengesiz sonuçtur. Yani takımda bu sezon yaşanan olayların verdiği tuhaf ve karışık bir duygu kargaşası vardır. Bir türlü dengeli gidiş yakalanamamakta, bir türlü şampiyonlukta iddialı konuma gelinememektedir. Mart ayı sonuna gelindiğinde futbolsuz bir maç diye tabir edilen ve 2-2’lik skorla berabere biten ezeli rakip Fenerbahçe maçı, takımın dirençli duruşunu gösterse de sıralamadaki yer yine değiştirilememiştir, üçüncülükte çakılıp kalmıştır G. Saray.

Mart ayının son günlerinde kupanın rövanşında çok kötü bir futbolla Kayseri’ye teslim olan G. Saray, golsüz beraberlikle kupanın dışında bulmuştur kendisini. İşin garibi, Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi ezeli rakipler de kupada saf dışı kalmış ve Trabzonspor’un yolu açılmıştır. Spor medyası, İstanbul’un üç büyükleri olmaksızın kupanın tatsız tuzsuz olacağını yazmaktadır.

Kupada havlu atan G. Saray, yaşadığı moral bozukluğu sonrasında ligde de ummadığı bir yenilgi alır. Ankara’da Ankaragücü’ne 3-1’lik bir skorla boyun eğer. Ardından, yağmur nedeniyle bir gün sonraya ertelenen maçta Orduspor’u Ordu’da 1–0 yenerek, yine o mukaddes üçüncülüğe tutunmayı başarır. Menecer Doğan Koloğlu, bu sezon yaşanan sorunlara rağmen takımın üçüncülüğe tutunmasının gerçek bir başarı olduğunu şu sözlerle ifade eder:

Bugünkü üçüncülüğümüz küçümsenemez. Fakat yerimizden memnun değiliz. Antrenör değişikliği elbette bazı problemler doğurdu. Ligin hemen başında kaleci problemi yaşadık. Hiç hesapta yoktu. Kajganiç’i ebediyete uğurladık. Nihat sakatlandı ve genç Bahattin’e kaldık. Genç ve tecrübesiz Bahattin’le tam 16 maç oynadık. Ligde üçüncü kalecisi ile oynayıp üçüncülüğe yükselecek bir takım düşünemiyorum. Ayrıca milli olmuş Ali’nin sakatlığı da sonuçları etkiledi.

KARADENİZ FIRTINASI DİNDİ, ŞAMPİYON FENERBAHÇE

Tüm bu istikrarsızlığa rağmen ortada bir Fethi Demircan klasiği vardır. Ezeli rakiplere karşı başa baş ve dişe diş bir mücadele… İkinci yarıda Fenerbahçe ve Beşiktaş ile berabere kalmış, Trabzon’u ise Gökmen’in golleri ile yenmeyi başarmıştır. Bay Allison’un 2-0’lık Fenerbahçe yenilgisi sonrasında G. Saray, derbi maçlarda yenilgi yüzü görmemiştir. Aldığı yenilgiler Anadolu takımlarına karşı alınan umulmadık yenilgiler olmuştur. Oysa şampiyonluğa göz diken bir takımın Anadolu takımlarını bir bir geçmesi gerekmektedir.

Sezon sonuna kadar takımın istikrarsız duruşunda bir değişiklik olmaz. Bir ara Real Madrid takımının eski hocası Yugoslav Miljan Miljaniç ile prensip anlaşmasına varıldığı ve G. Saray’da futbol işlerinin başına onun geçeceği yazılıp çizilir ama bir netice çıkmaz. Bu arada Nisan ayı sonlarında K. Mehmet ile hoca Fethi Demircan arasında bir tartışma yaşanır, K. Mehmet; kadro dışı kalacağını görünce, saygıda kusur etmez, hocasından özür diler ve işler tatlıya bağlanır.

Galatasaray bu sezon kazalar, uğursuzluklar, şanssızlıklar ve daha pek çok sorun yaşamıştır ama hep zirveye tutunmuş ve liderin ensesinde soluğunu hissettirmiştir. Bu, daha önce İngiliz hocaların bir türlü başaramadığı bir şeydir. Tabi ki Brian Birch hariç. O, takımı yönettiği son sezon hüsrana uğramıştır. 1977–78 sezonunda şampiyon olan Fenerbahçe, şampiyonluğunu ancak bitime bir hafta kala ilan edebilmiştir. Hatta son hafta Trabzonspor’a 1–0 mağlup olmuş ve aradaki farkı bir puana düşürmüştür. Yani şampiyonluk yarışı üç takım arasında kopmadan sürmüştür. Eğer G. Saray, istikrarsızlığını birkaç haftalığına aşabilmiş olsa, şampiyonluk kolayca mümkündü. Yine de en kötü ve en şanssız sezonu yaşarken umutla ve dirençle üçüncülüğe tutunması, son haftalara kadar yarıştakilere kâbuslar gördürmesi ve iddiasını sonuna kadar sürdürmesi gerçek anlamda çok büyük başarıdır. Şampiyon olan Fenerbahçe’nin puanı 42 iken, ikinci Trabzonspor 41 puanda ve üçüncü G. Saray 38 puanda bulunmaktadır. Yine bir Fethi Demircan klasiği olarak belirtmemiz gereken durum bu sezonda da mevcuttur, beraberlik sayısı 12’dir. Mağlubiyet sayısında şampiyonla aynı durumda olan G. Saray, galibiyet sayısında Fenerbahçe’yi yakalayamamıştır. Öte yandan galibiyet sayısında şampiyon takımı geçen Trabzonspor, fazladan aldığı iki mağlubiyet nedeniyle ipi göğüsleyememiştir. Trabzonspor, o sezon yine kupasız kalmamış, Türkiye Kupası’nın sahibi olmuştur. Fenerbahçe, bu sezon kazandığı şampiyonlukla Karadeniz’den esen Trabzon Fırtınasına bir sezonluk da olsa dur demeyi başarabilmiştir.kajganic3

Kajganiç anısına Kızılyıldız takımı ile oynanan müsabakanın ardından gazete sayfalarında Coşkun Özarı ile G. Saray başkanının anlaştığı yazılıdır. Takımın yeni patronu Coşkun Özarı olacaktır. Bir sonraki sezon, Türkiye’de yabancı hoca yasağı yürürlüğe gireceğinden dolayı kulüp yönetimi böyle bir seçim yapmıştır. Fethi Hoca’nın durumu ise daha sonra belli olacaktır. Coşkun Özarı, takım ile ilgili değerlendirmelere çoktan başlamıştır bile:

Kilit adamlar var. Üzerine oyun kurulabilecek. Gerisi gençlerden oluşuyor. Bazı yerler dolmalı. Nihat futbolu bırakıyor. Kaleye adam lazım! Orta sahada organizatör yok. Gol sadece Gökmenden bekleniyor. Bu sezon, takımda genç ve tecrübesiz oyuncu fazla…

İşte Coşkun Özarı’nın bizzat ağzından duyduğunuz bu sözlerle değerlendirilen bir takım, tüm olumsuzluklara ve sorunlara rağmen şampiyonluk için varını yoğunu ortaya koymuş, sonuna kadar mücadelesini sürdürmüş ama üçüncülükle yetinmek durumunda kalmıştır. Fethi Demircan, olumsuzluklardan yılmadan, sakin ve serinkanlı duruşuyla, karabulutların sardığı bir gökyüzü altında büyük bir başarı destanı yazmıştır. Asker disiplini ile sporun centilmenlik ruhunu kendi karakterinde birleştiren Fethi Hoca, şanssızlıklar sonucu şampiyonluk tacını elinden kaçırmış ama umutlu bir direnişin, hayata tutunmanın, son ana kadar direnmenin gerçek bir sembolü olmayı başarmıştır.

Mayıs ayı sonunda İstanbul’da oynanan Adana Demirspor maçı, Fethi Demircan Hoca’nın G. Saray kulübesinden takımını yönettiği son maç olur. Lig perdesini 4-3’lük bir galibiyetle kapatırken, Galatasaray sayfasını da noktalamak üzeredir.

coskun-ozari2Temmuz ayı ortalarında yine bir seminer için Londra’ya gidecek olan Fethi Hoca, son olarak Kalamış’ta verilen ve kulübün sezon kapanış yemeği olarak nitelediği yemekte bulunur. Bu yemek aynı zamanda Coşkun Özarı için “Hoş Geldin Partisi” niteliğindedir.

Coşkun Özarı da bir sonraki sezon takımı şampiyon yapmak için var gücüyle çalışacaktır, son haftaya kadar mücadeleyi sürdürecektir ama ikincilikle yetinmek durumunda kalacaktır. G. Saray’ın şampiyonluk özlemi daha uzun bir süre bu şekilde devam edecektir.

G. saray kulüp yönetimi henüz isimsiz olarak nitelendirilen Fethi Demircan Hoca yerine, Türkiye’de kariyer yapmış ve ismi spor camiası tarafından kabul görmüş Coşkun Özarı adını yeğlemiştir. Coşkun Özarı, göreve gelişiyle birlikte kendi kadrosunu, kendi düzen ve yapılanmasını kuracaktır. Bu yapılanmada, G. Saray’ın hocasız kaldığı dönemlerde özverili bir şekilde takımın başında bulunan mütevazı hoca Fethi Demircan ismi, elbette ki yer almayacaktır. Bizzat sorumluluk alarak, bizzat liderlik yaparak takımı yöneten, yönlendiren ve çeşitli başarılara imza atan Fethi Hoca için artık ikinci adam olarak kulübede bulunmak çok zordur. Üstelik böyle bir durumun takımda ikilik çıkarma tehlikesi de mevcuttur. İsmi cismi duyulmadığı halde, kendisine samimiyetle kucak açan G. Saray için ne uygunsa, ne doğruysa, Fethi Hoca buna gönülden razı olacaktır. Bu yüzden kendisine gelen teklifleri değerlendirmeye alacak ve yeni bir yol haritası çizecek, yeni bir rota belirleyecektir.

turgan-eceGeçmiş zaman olur da Fethi Demircan’ın Galatasaray hikâyesi sorgu sual edilir ise buna verilmiş en güzel cevap, Turgan Ece’nin 17 Aralık 1979 tarihinde söylemiş olduğu o nadide güzellikteki sözleri olacaktır:

İngiltere’nin en büyük antrenörleri gelmiş hiçbir başarı elde edemeden ayrılıp gitmişlerdir. Oysa isimsiz bir Fethi Demircan ile Galatasaray, Türkiye Şampiyonu olmuştur.

İşte kısa ve öz bir anlatımla Fethi Demircan’ın Galatasaray serüveni budur!

SPOR YAZARI FETHİ DEMİRCAN

Galatasaray’da görev yaptığı süre içinde, Fethi Demircan’ın özel yaşamında da önemli ve güzel değişiklikler olmuştur. Fethi Hoca,  mutluluk paydasında birlikte soluklanacağı eşini bu dönemde seçmiş, onunla dünya evine bu dönemlerde girmiştir. Hayat arkadaşı olarak seçtiği Canan Göksu ile 28 Şubat 1976 tarihinde nişan merasimi yapmış, yüzükleri bizzat başkan Selahattin Beyazıt tarafından takılmıştır. Nikâh töreni ise 28 Ekim 1977 yılında, çoğunluğunu Galatasaraylıların oluşturduğu davetliler huzurunda yapılmış, şahidi ise yine başkan Beyazıt olmuştur. Merasimde şeref konuğu olarak, dönemin Bayındırlık Bakanı Selahattin Kılıç bulunmuştur. Bu aileye 19 Eylül 1978 tarihinde Didem Demircan adını alan, sevimli bir kız çocuğu da katılacak, mutluluklar perçinlenecektir.

Fethi Demircan Hoca’nın spor yazarlığı da bu dönemlere denk gelir. Fırsat buldukça, modern futbol üzerine bilgiler aktarır, katıldığı seminerlere ilişkin detaylı açıklamalarda bulunur, Türk Futbolu ile dünya futbolunu ve de özellikle İngiliz Futbolunu sık sık kıyaslamaya çalışırdı. 1976 yılında, G. Saray’ın İngiltere’deki hazırlık kampı sürecinde Milliyet Gazetesi’nden Namık Sevik’e göndermiş olduğu mektuplarla başlayan spor yazarlığı hikâyesi 1979 yılına değin sürmüştür. Futbolun bir spor olduğu kadar, önemli bir ticari faaliyet olduğunu da o zamanki satırlarında bulabiliriz. İngiltere’de bulunduğu bir seminere ilişkin gözlemlerini aktarırken, İngiliz Futbolunun ana unsurunu seyircilerin oluşturduğunu, İngiliz hocaların sözlerine bağlayarak belirtmiştir. İngilizler, “Biz seyirciye oynarız, onlar müşterimizdir, yoksa kasamız boş kalır” diyerek, futbolu bir sanayiye çoktan çevirmişlerdir bile…

Modern futbola gönül veren ve Avrupa’da nasıl bir futbol oynanıyorsa, aynısının Türkiye’de de oynanmasını ilke edinen Fethi Hoca’nın en önemli özelliği; İngiliz Futboluna duyduğu hayranlıktır. Buna sırf seyir açısından bakmamak gerekir, bu hayranlığın temel felsefesi özellikle altyapı, eğitim ve tesisleşmedir. Hocalığı süresince, İngiliz sistemini örnek alan Fethi Hoca, elbette ki antrenmanlara özel bir önem vermektedir. Fakat en önemli sorun da burada yaşanmaktadır çünkü bizim futbolcular da tam aksine, antrenmanları hiç sevmemektedir. Diğer bir sorun da futbol sahalarımızın pür melal halidir. Bırakın Anadolu takımlarını, İstanbul Beylerinin bile doğru dürüst futbol oynanacak şartlara haiz sahaları yoktur. Galatasaray’da Malcolm Allison, Turgan Ece ve Fethi Hoca arasında yaşanan şu diyalog, son derece çarpıcıdır:

  • Allison: Anlayamıyorum. Her maçta 50 bin taraftar toplayan bir takımın antrenman yapacak bir çim sahası yok.
  • Turgan Ece: Antrenmanı çim sahada yap, maç için çamura çık. Olmaz öyle şey. (Beşiktaş müsabakasının oynanacağı İnönü Stadı için söylüyor.)
  • Demircan: Sir, yarınki maçı İnönü Stadı’nın çamurlu zemininde yapacağız. Onun için çocukları alıştırmamız gerek.

Burada Fethi Hoca’nın içinde yaşadığı tezata bir bakın. Çocukları çamurlu sahaya alıştırmak sözünü iyice düşünün ve bunu söyleyenin ya da söylemek zorunda kalanın Demircan Hoca olduğunu unutmayın. İdealler ile gerçeklerin muhteşem bir çatışması söz konusudur burada.

Yine o dönemler beraber çalıştığı Allison’un şu sözleri de ilginç bir gerçeklik barındırmaktadır:

Galatasaray’da elverişli çalışma şartlarım olsaydı, Avrupa ölçülerinde bir futbol takımı yaratırdım.

Berbat sahalarda oynanan futbolunuz karşısında bir gün taraftar isyan edecek.

İşte o günlerden bu günlere çok zor koşullar altında ulaşmıştır Türk Futbolu. Ara nesil ya da yapıcı ve onarıcı nesil diyebileceğimiz Fethi Demircan neslinin futbol adamları, bu yüzden, futbolumuz için çok önemlidir. Emeklerine her daim saygı duyulması ve mutlak surette isimlerinin yâd edilmesi gereklidir. (Devam Edecek)

Aydın Kulak

(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)

  • NOT–1: Kaynakça, yazı dizimizin son bölümünde takdim edilecektir.
  • NOT–2: Bu yazı, internet üzerindeki çeşitli basın-medya sitelerindeki ve özellikle Milliyet Gazete Arşivi’ndeki haber, yazı, bilgi ve yorumlardan derlenerek hazırlanmış ve yazar tarafından yorum ve değerlendirme yapılmıştır. Aynı zamanda Sevgili Fethi Demircan Hocamızın anı, bilgi ve değerlendirmeleri de dikkate alınmıştır. Yani bu yazı bir tür derleme, inceleme, değerlendirme ve yorumlama çalışmasıdır.
  • NOT–3: Yazı dizisinde yer alan resimler, haber amaçlı olarak, çeşitli internet sitelerinden temin edilmiştir.

MALCOLM ALLİSON DÖNEMİ: HAYALLER VE GERÇEKLER

Galatasaray, yeni sezon (1976–77) hazırlıkları için yaptığı planlamayla Türkiye’de bir ilke imza atar. Takım hazırlık kampını İngiltere’de yapacaktır. Başkan Beyazıt, “G.Saray’ı yeni sezona İngiltere’de en şöhretli hocalar hazırlayacak” der ve ekler: “İsveç ve İngiltere’de büyük takımlarla maçlar yapacağız. Teknik kadronun başına laf olsun diye değil, ciddi anlamda bir İngiliz hoca getirilecektir. Londra’da kamp yapacağız ve takımı bir ay süreyle İngiliz Milli Takımı teknik direktörü Don Revie ile Don Howe çalıştıracak

Fethi Demircan ve Turgan Ece ikilisi ile yakalanan başarı yönetimi tatmin etmemiştir. Hâlâ yabancı hoca ile çalışma sevdası sürmektedir. Bunun iki büyük sebebi vardır, birincisi, lig şampiyonluğu hedefi henüz yakalanamamıştır, ikincisi ise G. Saray’ın mutlak surette Avrupa’da da adından başarıları ile söz edilen bir kulüp olması arzusudur. Avrupalı G. Saray için atılan en önemli adım, bu yurt dışı kampı olmuştur. İlk defa bir Türk takımı yurt dışında hazırlık kampı yapmaktadır.

Yine aynı dönemlerde Fethi Hoca da bir aylık bir kurs için İngiltere’ye gidecektir. G. Saray’ın yabancı hoca arayışını fırsat bilen kimi kulüpler, Fethi Hoca’ya teklifler sunar lakin Fethi Hoca bu teklifleri “döndüğümde yine G. Saray için çalışacağım” diyerek geri çevirir. Fethi Hoca, takımın İngiltere’deki kampı ile de yakından ilgilenecek ve kurs bitiminde takımın hazırlık kampında görev alacaktır.

Yabancı hoca arayışları tam hızıyla sürmektedir. İngiliz antrenör Danny Mc Lennan, G. Sarayı çalıştırmak için başkan Selahattin Beyazıt ile görüşme yapar. İskoç asıllı olan hoca, o dönemlerde Irak Milli Takımını çalıştırmaktadır. Öte yandan kimilerince yine Bobby Charlton adı gündeme taşınmaktadır. Daha önce G. Saray’ın teklifine yüz vermeyen Charlton, en sonunda kendisine layık bir yer bulmuştur; Güney Afrika’da çalışmaktadır.

G. Saray’ın Londra’daki kampı başladığında Don Revie ile Don Howe beklentisi boşa çıkar. İki farklı isim belirir: Malcolm Allison ve Arthur Cox. Bu arada teknik ekibin yerli hoca kısmı olan antrenörler Ahmet Karlıklı ve Yılmaz Gökdel’in görevine son verilir. Yerli hoca olarak bir tek Fethi Demircan bırakılır.

Bu arada Avrupa Kupaları kurası çekilmiş ve rakip takımlar belli olmuştur. G. Saray’ın rakibi İsveç’in A.İ.K takımıdır. İsveç takımının hocası, G. Saray’ın İngiltere kampına en çok sevinen isimdir; “Türkiye’ye gitme zahmetinden kurtulduk, onlar ayağımıza geldi” diyerek, G. Saray’ın hazırlık maçlarını dikkatlice izleyeceklerini söyler.

Hazırlık kampının patronu Malcolm Allison’dur. İngiltere’nin alt liglerindeki takımlarla hazırlık maçları yapılmaktadır. Genelde başarısız sonuçlar alınmaktadır fakat dikkat çeken şey; Allison’un takımı sahiplenmiş olmasıdır. Yeni sezonun hocasıymış gibi davranmaktadır. Zaten bir İngiliz hoca arayan yöneticiler de ona öyle davranmaktadır. Bu hazırlık kampı bir nevi Malcolm Allison’u ikna etme kampı gibidir. Yine de Allison “Hazırlık maçlarını gördükten sonra fikrimi söyleyeceğim” gibi kararsız ifadeler kullanmaktadır.

Nihayetinde İngiltere Hazırlık Kampında ortaya bir üçlü teknik ekip çıkmıştır. Allison, Cox ve Fethi Demircan. Fakat bu durum Fethi Hocayı üçüncü konuma düşürmektedir. O yine de gocunmadan G. Saray’a hizmet etmeyi sürdürmekte, görevini layıkıyla yerine getirmektedir. G. Saray, Türkiye’ye döndüğünde İngiliz hocalar da takım kafilesinde yer almaktadır. Yeni teknik ekip İstanbul’da tam anlamıyla şekillendirilecektir.

Bu arada Fenerbahçe ile bir hazırlık maçı yapılır. Yenilgiyle biter. Allison, kendisinin sihirbaz olmadığını vurgulayarak şöyle der: “Şu anda başarı beklemek bir mucizedir. Sihirbaz değilim ve de mucizelere inanmıyorum. Geçen yıl başkan istedi gelemedim ama bu yıl geleceğimi söyledim. Para pul için değil, başkanla olan dostluğum için buradayım. Yardımcılarım Cox ve Demircan işinin ehli olan kişiler. G. Saray iyi bir çalıştırıcı ekibin elindedir. Bize güvenin.

ARTHUR COX’UN TUHAF HİKÂYESİ

Arthurcox1973SunderlandAğustos ayı ortalarında, Turgan Ece, Galatasaray’da hoca sorununun halledildiğini ve iki yabancı hocanın da İstanbul’da takımın başında kalacağını açıklar. Hemen sonrasında teknik ekipteki detaylar belli olur. Buna göre; Turgan Ece, idari menecer olacak, Allison takımın daimi müşavir/danışman hocası olacaktır. Arthur Cox’a teknik direktörlük görevi verilmiştir. Yardımcısı ise antrenör olarak görev yapacak olan Fethi Demircan’dır. Bu dönemlerde Arthur Cox, İngiltere futbolunda yepyeni bir devir açan hoca olarak takdim edilmektedir. Bir ikinci lig takımını (Sunderland) İngiltere’de ilk kez Kral Kupası Şampiyonu yapan ekipte yer almış ve bizzat kraliçenin elinden kupa alma şerefine nail olmuştur.

Yeni sistemde ipler Allison ve Cox’un elinde gözükmektedir fakat on, on beş gün sonra hiç beklenmedik bir gelişme yaşanır. Arthur Cox’un görevine aniden son verilir. Söylenen şey, “bir aylık deneme sürecinde sizin G. Saray’a faydalı olamadığınızı gördük ve sizinle çalışmaktan vaz geçtik” sözleridir. İşin aslı, bu sistem yürümemiştir. Hazırlık maçlarında Fenerbahçe’ye karşı iki kez başarısız olunmuş, Beşiktaş ile berabere kalınmıştır. Ligin ilk maçında da Bolu deplasmanından yenilgiyle dönülünce, Cox ile yapılan başlangıç, hüsran dolu bir öyküye dönüşmüştür.

Öte yandan kulüp yönetiminin arzusu, başta kariyerli bir yabancı hoca ve yanında da Türkiye ligini bilen bir yerli hoca ikilisinden oluşan bir ekiple yola devam etmektir. Başarı için belirlenen ideal yapı budur. İşin içine iki yabancı ve bir de yerli hoca girdiği zaman takım içinde mutlak surette sorunlar çıkması kaçınılmazdır. İşte Arthur Cox’un gönderilişinin kısacık ve bir o kadar tuhaf hikâyesi böyle gerçekleşmiştir.

SAHADA FETHİ HOCA, TRİBÜNDE ALLİSON   

Malcolm Allison futbol takımının patronudur, Fethi Hoca ise yardımcısı durumundadır. Fakat yine de ortada bir gariplik vardır çünkü oynanan maçlarda Allison tribünde oturmakta ve kulübeye talimatları oradan vermektedir. Kulübede Fethi Hoca ve Turgan Ece, Allison’un verdiği talimatları yerine getirmeye çalışmaktadır. İşin aslı sonradan ortaya çıkar; Allison ile henüz sözleşme yapılmamıştır. Yani resmi olarak henüz takımın hocası değildir. Nihayetinde Ekim ayı ortalarında mukavele yapılır ve Allison kulübedeki yerini alır, takımını sahadan yönetip yönlendirmeye başlar.

anderlethBu sezon Avrupa Kupa Galipleri Kupasında yarışan G. Saray’ın rakibi A.İ.K. takımıdır, ilk maç deplasmanda Rasunda Stadı’nda oynanır ve G. Saray müsabakayı 2–1 kazanır. Rövanş maçı İstanbul’da oynanır, bu kez A.İ.K. takımı daha dirençli çıkar fakat G. Saray’ı eleyecek sonuca ulaşamaz. Maç 1–1 sonuçlanır ve G. Saray ikinci tura yükselir. Avrupa Kupalarında sadece Trabzonspor ve G. Saray bir üst tura yükselme başarısı gösterirken, Fenerbahçe ve Adanaspor elenmekten kurtulamaz. Tur atlayan her iki takıma da çok dişli rakipler çıkar. Trabzonspor’un Şampiyon Kulüpler Kupası’ndaki rakibi Liverpool olur. G. Saray’ın rakibi ise geçen sezon Avrupa’yı alt üst eden ve Avrupa Süper Kupası’nı kazanan Anderlecht takımıdır. Artık daha yukarılara çıkmak hayal ötesi bir şeydir. G. Saray, Brüksel’de ve İstanbul’da rakibine aynı sonuçla (5–1) yenilir. Fakat her iki maçta da hücum futbolu oynayıp rakibi korkutmaktan geri kalmaz. Belçika’nın Le Sport Gazetesi bu turu şu şekilde özetler: “G. Saraylı futbolcular, Anderlecht önünde çok büyük bir cesaretle ve saygı duyulması gereken bir oyunla mücadele ettiler.” Trabzonspor ise kendi evinde yenme başarısı gösterdiği Liverpool takımına rakip sahada 3–0 yenilmekten kurtulamaz. Böylece hem Türk takımlarının hem G. Saray’ın bu sezonki Avrupa seferi noktalanmış olur.

KUPADA VE LİGDE BÜYÜK HÜSRAN

Malcolm Allison yönetimindeki Galatasaray, iyi kötü ligi götürmektedir. Üçüncülük sırasına yerleşmiş gibidir. Allison, Türkiye’deki ilk hatasını o dönemlerde yapar, milli takım yetkilileri ile görüşmek istemez. Yani milli takım hocalarının kulüp futbolcuları hakkında bilgi alışverişi yapmasına sıcak bakmaz ve bu yüzden federasyon tarafından dikkatinin çekilmesine karar verilir.

fb6gs124 Kasım 1976 tarihinde yaşanan acı bir deprem felaketi nedeniyle (Van/Çaldıran Depremi) bir futbol turnuvası düzenlenir. Turnuva Depremzedelere yardım amacıyla düzenlenmiştir. İstanbul’un üç büyük kulübü ve Eskişehirspor’un katılımıyla bu organizasyon gerçekleştirilmektedir. İşte bu depreme yardım turnuvasında; G. Saray, Fenerbahçe karşısında aldığı 6–1’lik yenilgiyle tam bir hezimete uğrar. Bir önceki hafta Adanaspor karşısında alınan 3-1’lik mağlubiyet de göz önünde bulundurulunca, takım içinde bir şeylerin kötü gittiği hissine kapılan Turgan Ece, sesini yükseltmeye başlar, Allison’dan ve uygulamalarından rahatsızlığını dile getirir. Gazete sütunlarına yansıyan dedikodulara göre; Turgan Ece ve Fethi Hoca’nın Malcolm Allison ile aralarına kara kedi girmiştir, birbirlerine küs durumdadırlar. Fethi Hocadan ziyade idari menecer Turgan Ece’nin duruşu daha dikkat çekicidir. Nihayetinde Fethi Hoca, Allison ile birlikte çalışmak ve onun direktifleri doğrultusunda takımı hazırlamak durumundadır. Daha ileri boyutlarda tavır koyması pek olası değildir.

Her ne kadar Bay Allison; G. Saray’da futbolun patronu benim dese de kimi zaman çeşitli hastalıkları bahane ederek, kimi zaman ise sahiden ciddi derecede rahatsızlığından dolayı antrenmanlara gelmemeye başlar. Küskünleri barıştırma girişimleri olur ve göstermelik bir barış yapılır. Fakat Ece ve Allison ikilisi arasındaki sürtüşme, gazeteler aracılığıyla yapılan atışmalara ve karşılıklı göndermelere kadar varır. Turgan Ece, Allison’un İngiltere’de başarıları ile değil, yakışıklılığıyla ünlü olduğunu söyler. Allison ise bir İngiliz soğukkanlılığıyla davranır, bunun çok güzel bir iltifat olduğunu ifade eder. Başarılarını bir bir sıralar.

Bu çekişmenin neticesinde, 8 Ocak 1977 tarihinde, Turgan Ece, görevinden istifa etmek zorunda kalır. Basına sunulan sebep, Turgan Ece’nin başkan Beyazıt ile olan anlaşmazlığıdır. İstifanın Allison ile hiçbir alakası yoktur. Turgan Ece’nin yerine getirilen isim ise Doğan Koloğlu olur. Artık takım içindeki huzursuzluk, görüntü itibarıyla giderilmiştir.

Sezonun ilk yarısı sona erdiğinde G. Saray üçüncülüğünü sürdürmektedir. Son maçlarda Beşiktaş ile 2–2 berabere kalmış, Cemil’in golüyle yine Fenerbahçe’ye 1–0 yenilmiştir ama bu yenilgi sıralamada yer değişimine sebep olmamıştır. Aynı puana gelen iki takım arasında üstünlük gol averajı nedeniyle G. Saray’dadır.

İkinci yarının ilk maçında Boluspor karşısında alınan 2-1’lik yenilgi sinirlerin iyice gerilmesine neden olur. G. Saray kendi evinde mağlup olmuş ve şampiyonluk yolunda ağır yara almıştır. Bay Allison en sonunda dayanamamış ve eleştirilere şu karşılığı vermiştir: “Ne yapayım? Çıkıp sahaya ben mi oynayayım?

Galatasaray’da düşüş devam etmektedir. Şampiyonluk yolunda galibiyetler serisi yakalamak düşlenirken, art arda beraberlikler ve yenilgiler gelmektedir. Ali Kemal’in golüyle Trabzonspor’a karşı da mağlup olurlar, artık sıralamadaki yer altıncılıktır. Mart ayı başlarında Trabzonspor erken şampiyonluğunu ilan etmiş ve en yakın rakibine 6–7 puan fark atmıştır, Trabzon genel kaptanı Süha Akçay, İstanbul’un üç büyüklerine nazire yapmaktadır: “Erken şampiyonluk bizi üzüyor. Bu pazar Adanaspor maçının galibiyeti ile ligde şampiyonluğumuzu ilan edeceğiz. Bunun için son derece üzgünüm.

G. Saray’ın aldığı Altay yenilgisiyle taşlar yerinden iyice oynar. Seyirci takımını protesto eder. Artık sıralamadaki yeri onunculuktur. Başkan dayanamaz ve sitem dolu bir konuşma yapar: “İngiltere dediniz İngiltere’ye götürdük. Para dediniz para verdik. Ailevi problemleriniz oldu, polisle askerle ilişkileriniz oldu, hepsini hallettik, hiç kimsenin haberi olmadı… Sizden, yapılanların karşılığını istiyorum. G. Saray, onunculuğa düşmüştür. Bunun suçlusu hepimiziz… Sizleri bir yere kadar taşırım. Sonra kaderinizle baş başa kalırsınız.

Başkanın konuşması gidişatı değiştirmemiştir. Mart ayı ortalarında ezeli rakip Fenerbahçe ile oynanan müsabaka tamamen bir prestij/onur mücadelesidir, tadı tuzu yoktur. Zaten 2-2’lik skor da bunu doğrulamaktadır.

G. Saray, geçen senenin kupa şampiyonu olduğu için Türkiye Kupası kuralarına çeyrek finalden başlamıştır. Rakibi Orduspor’dur. Her iki maç da Mart ayı içinde, yani düşüş döneminde oynanmıştır ve G. Saray elenmiştir. İnönü’deki ilk maç 1–1 bitmiş, Ordu’daki rövanştan gol sesi çıkmayınca, Orduspor yarı finale çıkmış, G. Saray ise kupaya da erkenden havlu atmıştır.

Malcolm Allison yeni hedefi belirlemiştir, “Amacımız ilk dörde girip UEFA Kupası’na katılmak” fetvasını vermektedir. Fakat onunculuktan altıncılığa zar zor gelinmiştir. İlk dörde girmek bile artık çok zordur. Göztepe ile oynanan maçta B. Mehmet bir penaltı kaçırır, İnönü Stadı’nda beraberliğe razı olunur. İşte bu maç sonrası spor yazarı Coşkun Özarı, Galatasaray’ın o sezonki durumunu şu ibretlik sözlerle anlatır: “Koca G. Saray; ne kupada, ne ligde ne de futbolda var.

Olaylı Samsunspor maçından sonra Pakistan’ın kurucusu Cinnah adına düzenlenen turnuvadan da eli boş dönen G. Saray, (finalde Altay’a penaltılarla elendi) sezonun bitiminde ancak beşinci olabilmiş ve bu sezonu hayal kırıklığıyla tamamlamıştır. Bay Allison, sezon sonu içinde bulunduğu durumu şöyle özetlemiştir: “G. Saray’da elverişli çalışma şartlarım olsaydı, Avrupa ölçülerinde bir futbol takımı yaratırdım. Berbat sahalarda oynanan futbolunuz karşısında bir gün taraftar isyan edecek.

MALCOLM ALLİSON’UN TEDİRGİNLİĞİ   

yetmislerdeMalcolm AllisonHüsranla biten sezona rağmen G. Saray yönetimi Malcolm Allison ile çalışmaya devam kararı almıştır. İngiliz hocanın yenisini aramaktansa eldekini tutmak daha cazip görünmektedir. Öyle ya geçen sezon ilk deneyimini yaşamış ve Türkiye Ligi’ni tanımıştır. Bu kez başarılı olması ihtimali çok daha yüksektir. Allison ise bu devam kararının baskı ve tedirginliğini içten içe yaşamaya başlamıştır; daha hırslı ve daha asabidir.

Haziran ayı içinde G. Saray’ın iki hocası da (M. Allison ve Fethi Demircan) Londra’da bir kursa katılır. Lilleshalle Spor Merkezi’nde icra edilen 15 gün süreli Futbol Antrenör Geliştirme Kursu’na İngiltere’den başka ünlü teknik direktörler de katılmaktadır.

Bu kurs sürecinde, Londra’dayken, Türk futbolu hakkında bir değerlendirme semineri  (açık oturum) de yapılır. Konu başlığı, “Futbolda Gelişmeler ve Türk Futbolu“ olur. Bu seminere Fethi Hoca başkanlık eder. Dave Saxton, Terry Venables, Alan Wade, Arthur Cox, Malcolm Allison ve Don Howe gibi değerli isimler katılımcı olarak iştirak ederler. Hocalar fikir ve görüşlerini sunarlar. Varılan noktada Türkiye’de ana sorunun altyapı ve tesis noksanlığı olduğu görüşü savunulur.

Türkiye’ye dönüşte Boluspor Fethi Demircan Hoca’ya teknik direktörlük teklifi sunar. Fethi Hoca, menecer Doğan Koloğlu ile görüşüp yeni sezon için durum değerlendirmesi yapmayı müteakip bu teklife cevap vereceğini belirtir. Eğer yeni sezonda G. Saray, Fethi Hoca ile çalışmak istemez ise Boluspor’un teklifine sıcak bakacaktır. G. Saray ona gönül kapılarını açmıştır ve bu yüzden G. Saray istemedikçe, bir başka kulübe gitmesi söz konusu değildir. Bu durumu şu sözcüklerle dile getirir: “Bana git demedikleri müddetçe sarı-kırmızı renklerin hizmetindeyim.

fethidemircanULUDAĞ KAMPINDA MÜTHİŞ İDDİA

Temmuz ayı kamp ayıdır ve bu kez takımın kamp yeri Uludağ’dır. Uludağ kampının en ilginç olayı ise bir tepeye tırmanış konusunda girilen iddia oldu. Aynı dönemde Trabzonspor da Uludağ’da kamp yapmaktaydı ve iki kulüp arasında samimi bir ortam oluşmuştu. Fethi Demircan Hoca’nın antrenörlük öncesindeki mesleğinin assubaylık olduğunu ve orduda komando olarak görev yaptığını bilmeyen Allison ile Trabzonspor’un Hocası A. Suat Özyazıcı, müthiş bir şekilde faka basarlar. Uludağ’ın zirvesindeki bir sarp tepeye çıkma konusunda Fethi Hoca’ya karşı iddiaya girerler. Bu iddiaya Galatasaraylı ve Trabzonsporlu futbolculardan da katılım olur. Kimse Fethi Hoca’nın zirveye ilk tırmanan kişi olacağına şans vermez. Öyle ya gencecik futbolcuların yanında yaşlı başlı bir adam nasıl birinci gelecektir? Oysa Fethi Hoca, zirveye tam 32 dakika 14 saniyede çıkarak kendisiyle bahse girenleri kelimenin tam anlamıyla tuş eder. M. Allison’dan 1000, Özyazıcı’dan 500 lira kazanırken, futbolculardan kendisine gelen hediyeler, çamaşır makinesi ve saat olur. Bu iddia olayı, Uludağ kampında yaşanmış tatlı bir hatıra olarak akıllarda kalır.Coskun-Ozari

Daha sonra Ankara’da bir kamp yapılır ve Kırıkkalespor, Şekerspor gibi bölge takımları ile hazırlık maçları oynanır. Ardından İstanbul’da Trabzonspor ile ciddi bir hazırlık maçı yapılır, sonuç ümit vericidir, maç 1–0 kazanılmıştır. O dönemler sezon açılışında geleneksel olarak düzenlenen TSYD Kupası’nı da kazanan Galatasaray olmuştur ki bu kupanın kazanılması da hayli ilginçtir. G. Saray ilk maçta Beşiktaş’ı 4–0 gibi net bir skorla yenmiş, Fenerbahçe ise ikinci maçta Beşiktaş’a mağlup olmuştur. Fenerbahçe ile G. Saray arasında oynanan son maçta G. Saray 2–1 mağlup olmasına rağmen, Beşiktaş’ı farklı yendiği için averajla kupanın sahibi olmuştur. Yani o günlerde spor sayfalarının manşetinde yazıldığı gibidir durum: “Galibiyet Fenerbahçe’nin, Kupa Galatasaray’ın!

BRİAN BİRCH RUHU GERİ Mİ GELDİ?

Hazırlık maçları serisi devam etmektedir ve bu kez yer İzmir’dir. Ne yazık ki İzmir’de oynanan Altay maçı sezon içinde yaşanacak olayların ilk işaretini vermiştir. Bay Allison geçen seneden farklıdır, hırslı ve hırçındır. Talimatlar gereğince eşofmanlı olarak sahada bulunması gereken Allison, bu kuralı bilmediğinden ya da önemsemediğinden farklı bir kıyafetle maça gelir. Saha komiseri durumu fark edince, Bay Allison’u sahaya sokmak istemez ve kızılca kıyamet kopar. Bay Allison, çok aşırı tepki gösterir. İtiraz eder ama nafiledir. Maçı tribünden izlemek zorunda kalır. “Üç gün içinde ülkenizi terk edeceğim” diye veryansın eder, “Konuk takım olduğumuz için misafirperver olunmalıydı” der fakat talimatnameyi bilmediğini ve kendisine yapılan davranış karşısında oldukça sinirlendiğini de itiraf eder. Bu gergin ortamda oynanan müsabakadan 1–0 mağlup ayrılan G. Saray, bunun acısını Göztepe’den çıkarır, Göztepe’yi 4–1 mağlup eder.

28 Ağustos 1977 tarihinde sezonun ilk maçı Zonguldakspor ile yapılır. Maç, İstanbul’dadır ve bu müsabakayı G. Saray, Gökmen’in golüyle 1–0 kazanır. Ne yazık ki bu maç olaylı bir maç olmuştur. Müsabakanın 75.nci dakikasında G. Saraylı Fatih ile Zonguldaksporlu Sinan arasında bir tekmeleşme sahnesi yaşanır. Bu sezon kaybetmeye müsamahası olmayan Bay Allison, bir anda sahaya doğru fırlar. Rakip oyuncu olan Sinan’ın üzerine yürür. Fethi Hoca ve Gökmen, zor bela Allison’u engellemeyi başarırlar. Sanki Brian Birch’ün olaylı gidişi yeniden yaşanır gibidir.

Hakem Ertuğrul Aybay ve saha müşahidi, Allison’un izinsiz olarak sahaya girişini raporlarında belirtirler. Ayrıca Zonguldaksporlu yöneticiler de Federasyona şikâyette bulunurlar. Eylül ayı başlarında Federasyondan beklenen ihtar gelir. Federasyon Başkanı İbrahim İskeçe imzalı yazı ile Bay Allison uyarılır. Bundan sonra benzer davranışlar yaparsa ortaya tehlikeli sonuçlar çıkabileceğine vurgu yapılır ve daha dikkatli davranması istenir. Bay Allison, Türkiye’de ikinci ihtarını almıştır.

MALCOLM ALLİSON’UN GÖZYAŞLARI

gsfbrekabetiOrtalık artık ısınmıştır, ikinci Brian Birch vakası yaşanmıştır ve artık geri dönüş pek mümkün değildir. Bir sonraki maçta Allison, kulübede yer almaz. Londra’dadır. Eskişehir’deki deplasman müsabakasında kulübede Fethi Hoca vardır ve sonuç (2–2) beraberliktir. Bir sonraki maçta Allison görevinin başındadır.

G.Saray’ın bu sezon Avrupa maçı yoktur fakat Fenerbahçe Avrupa arenasındadır. Rakibi Aston Villa takımıdır. Eylül ayının ikinci yarısında oynanan müsabakalarda; Aston Villa, Fenerbahçe’yi ilk maçta 4–0, ikinci maçta ise 2–0 yenerek tur atlar. İlk maç sonrası, Aston Villa’nın teknik direktörü Ron Saunders, bir açıklama yapar ve Fenerbahçe hakkında verdikleri bilgiler için iki İngiliz hocaya teşekkür eder. Bu iki isimden birisi daha önce G. Saray’ı kısa bir süre çalıştırmış olan Don Howe, diğeri ise halen çalıştırmakta olan Malcolm Allison’dur.

Don Howe için sorun yoktu çünkü ülkesindeydi fakat Bay Allison ajanlıkla suçlanmış ve bir anda çok güç durumda kalmıştı. İki ihtar ve bir eşofman olayından sonra şimdi de ajanlık olayı patlak vermişti. Allison, bu suçlama karşısında kendini tutamayıp şöyle bir serzenişte bulunmuştu: “Zaten iki ülke futbolu arasında dünyalar kadar fark var. Mucize her zaman olmaz. Ayrıca casusu değilim. Ekmek yediğim takımın ülkesine nankörlük etmem.

Yine de bu olay bir şekilde sabıka dosyasına işlenmişti. Kaçınılmaz sona doğru koca bir adım daha atılmıştı.

Eylül ayı sonunda deplasmanda Trabzonspor ile oynanan müsabaka golsüz berabere bitmiş ve bir puan kazanılmıştır ama bu bir puanın kahramanı yeni transfer edilen Yugoslav kaleci Kajganiç olmuştur. Yani G. Saray, Trabzon’da ecel terleri dökmüştür. Sıralamadaki yer altıncılıktır.

Daha önce G. Saray’ı çalıştıran hocalardan bilmekteyiz ki sabıka dosyası kabaran bir hocanın ipi çekilecekse bu genelde bir Fenerbahçe yenilgisi sonrasında gerçekleşir. İşte Bay Allison için de o final sahnesi gelmiştir. 2 Ekim 1977 tarihinde iki ezeli rakip arasında oynanan derbi maçı Fenerbahçe 2–0 kazandığında, ilk serzeniş Doğan Koloğlu tarafından yapılır. Futbolcuların dikkati çekilir, Galatasaray’ın sıradan bir takım olmadığı hususuna vurgu yapılır. Sonra Bay Allison ile ilgili eleştiriler birden artmaya başlar. Sık sık Londra’ya gidip gelmeler ve keyfi davranışları sıkça gündeme getirilir. Fakat Bay Allison oldukça hazırcevaptır: “Kontratımda, G. Saray, her maçı kazanacak diye bir madde yok” sözleriyle eleştirilere karşılık verir. G. Saray ile F. Bahçe arasındaki çok özel rekabeti anlamazlıktan gelir. Sıradan bir maçmış gibi bahseder. Artık kıyamet saatleri çok yakındır.

9 Ekim 1977 tarihinde Mersin deplasmanında oynanan müsabakada kulübenin lideri Fethi Demircan’dır. Bay Allison ortalıkta yoktur. Maç 1–1 berabere bitmiş, puanlar paylaşılmıştır. Olayın aslı birkaç gün sonra ortaya çıkar. Yönetim Bay Allison’a takımdan el çektirmiştir. Mersin’de otel odasında misafir olarak kalmış, kadroyu menecer Doğan Koloğlu ile Fethi Demircan hazırlamıştır. Hikâyenin sonunda Malcolm Allison’un payına düşen, Adana Havaalanı’nda gözyaşları eşliğinde istifasını açıklamak olmuştur. Takım kafilesinin geri dönüşü esnasında yaşanan bu olayı, spor medyası “Allison maç sonrası Adana Havaalanında istifasını açıkladı, hüngür hüngür ağladı” şeklinde duyurur ülkeye. Bir gün sonra Bay Allison için veda yemeği tertiplenir ve ayrılış gerçekleşir. Malcolm Allison, önce Londra’ya gidecektir sonra da bir başka takımı çalıştırmak üzere A. B. D.’ye… Başkan Beyazıt, Bay Allison ile bağlarını koparmadıklarını ve onu teknik konularda müşavir/danışman hoca olarak gördüklerini, gerektiği zaman bilgi ve deneyimine başvuracaklarını açıklayarak, nazikâne bir jest yapar.

Bay Allison, birkaç gün sonra İngiltere’den açıklamalarda bulunur: “Patron olarak geldim. Haysiyetli ve şerefli bir patron olarak gidiyorum. En son olarak Mersin’de işime karışmak istediler. Eğer onlara boyun eğseydim şimdi yine takımın başındaydım. Bunu yapmadım.

Ayrıca yaptığı açıklamalarda Fethi Demircan için güvenoyu verir. Onun Türkiye’deki en iyi dostlarından birisi olduğunu söyler, ona çok şey öğrettiğini, onun deneyimli olduğunu ve başarısına inandığını belirtir. Galatasaray’ın şanlı tarihinde bir İngiliz hocanın daha sayfası hüzünle kapanmıştır.

Artık ikinci Fethi Demircan dönemi başlamak üzeredir. (Devam Edecek)

 

Aydın Kulak

(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)

NOT–1:Kaynakça, yazı dizimizin son bölümünde takdim edilecektir.

NOT–2: Bu yazı, internet üzerindeki çeşitli basın-medya sitelerindeki ve özellikle Milliyet Gazete Arşivi’ndeki haber, yazı, bilgi ve yorumlardan derlenerek hazırlanmış ve yazar tarafından yorum ve değerlendirme yapılmıştır. Aynı zamanda Sevgili Fethi Demircan Hocamızın anı, bilgi ve değerlendirmeleri de dikkate alınmıştır. Yani bu yazı bir tür derleme, inceleme, değerlendirme ve yorumlama çalışmasıdır.

NOT–3: Yazı dizisinde yer alan resimler, haber amaçlı olarak, çeşitli internet sitelerinden temin edilmiştir.

NOT–4: 19 Kasım 2013 tarihinde, İstanbul’da, 29 Mayıs Hastanesi’nde kalp ameliyatı geçiren sevgili Fethi Demircan Hocamıza acil şifalar diliyorum.

TEK KİŞİLİK GÖSTERİ: DON HOWE SHOWdonhowe1

1975 Ağustos ayının son günlerinde G. Saray’da takımı yeni sezona hazırlayan ekibin başında Fethi Demircan vardır. Ahmet Karlıklı ve Yılmaz Gökdel ile birlikte, Sarıyer sahasında ve Ali Sami Yen’de tempolu antrenmanlar başlamıştır. Gelin görün ki yönetimin İngiliz Hoca arayışı henüz son bulmamıştır.

Aceleye getirilmiş bir şekilde Don Howe ismi kabul görmektedir. En sonunda Don Howe ile çok ilginç bir anlaşma yapılır ve hoca biraz da zoraki olarak takımın başına getirilir. Yapılan anlaşmaya göre Don Howe, bir aylığına Türkiye’de kalacak ve takımı çalıştıracaktır. Her şeyi yerli yerinde görecek ve seçimini buna göre yapacaktır.

Eylül’ün yedisinde, takım, sezonun ilk maçına çıkar. Kulübede Turgan Ece ve Fethi Demircan vardır. Sezona kendi evinde Trabzonspor’a 2–1 yenilerek başlamıştır G. Saray. Don Howe, bu maçı tribünden izlerken bir taraftan da medyaya konuşmaktadır. Ülkede bir ay kalacaktır. İngiltere Milli Takımı’nı çalıştırmayı ummaktadır ve eğer bu gerçekleşirse ülkesine geri dönecektir. Yok, işler istediği gibi gitmez ise G. Saray’ın başında kalmaya devam edecektir.

Bu arada G. Saray’ın rakibi Rapid’in hocası da değişmiştir ve o takımı da yeniden izlemek şart olmuştur. Turgan Ece ve Fethi Hoca Eylül ayı başında Viyana’ya gitmiş ve Rapid’i yeni hocası Pinderin’in yönetiminde izlemiştir.

Don Howe göreve başladığında kamuoyuna danışma hoca olarak takdim edilmiştir. Fethi Demircan, yardımcı hocadır, futbol meneceri ise Turgan Ece’dir. Teknik kadronun diğer elemanları ise Yılmaz Gökdel ve Ahmet Karlıklı isimlerinden oluşmaktadır.

Don Howe da Rapid’i izlemek ister ve o da bir Viyana yolculuğu yapar. Bu esnada medyaya hep misafir olduğundan söz eder. Misafirlik durumuna çok özel bir vurgu yapar. Dönüşte bile kalıcı olacağı hakkında bir ipucu yoktur. Eğer kalırsam yardımcım Fethi Demircan olacaktır açıklamasıyla her an gidebileceğinin akılda tutulmasını ister.

Bu arada ligde oynanan Ankaragücü maçında da kulübenin lideri Turgan Ece’dir.

Don Howe’un ilk maçı Rapid maçıdır. Artık takımın başındadır. Bu maçta deplasmanda oynayan G. Saray, (17.9.1975 tarihinde) rakibine 1–0 yenilir ama bu yenilgi tur umutlarıyla dolu bir yenilgidir. Rapid Wien’i İstanbul’da eleyecekleri kesin gibidir. Bu maç sonrasında Turgan Ece, Don Howe’ın Londra’ya gittiğini ve ailesini İstanbul’a getireceğini, sezon sonuna kadar da takımın başında kalacağını basına açıklar.

Ligde oynanan Orduspor maçında kulübede ilk kez Fethi Demircan Hoca tek yetkilidir. Bu zorlu deplasmandan bir puanla dönülmüştür. Bir sonraki haftanın maçında rakip Altay’dır, Don Howe takımın başındadır, maç İnönü’dedir ama sonuç yine beraberliktir.

1371 Ekim 1975 tarihinde oynanan Rapid maçını G. Saray, Don Howe’ın liderliğinde, 3-1’lik skorla kazanır ve Avrupa’da ikinci tura yükselen tek Türk takımı olur. Fenerbahçe, Benfica’dan toplam 8 gol yemiş, Beşiktaş, Fiorentina’dan toplam 6 gol yemiş, G. Saray haricinde bir tek Eskişehirspor, rakip filelere şeref sayısını atmayı başarabilmiştir. Levski takımına 3–0 ve 4-1’lik skorla boyun eğmiştir. G. Saray, ilk kez katıldığı UEFA Kupasında ülkesinin gururu olmuş, ikinci tura çıkmıştır. İkinci turdaki rakibi hayli zorludur. Napoli’yi 4–1 ve 1–1 gibi net sonuçlarla geçen Torpedo Moskova’dır kurada çıkan.

Ekim ayında G. Saray, Don Howe ile birlikte beraberlik serisini sürdürür. Deplasmanda Zonguldak’tan alınan bir puan iyidir ama kendi evinde Boluspor’a kaptırılan bir puan kötüdür. Bütün bunların üstüne bir de Torpedo Moskova’dan alınan 4-2’lik yenilgi tam bir moral bozukluğu yaratır. Torpedo güçlüdür ama böyle farklı bir yenilgi de beklenmemektedir. Yani bu sonuçla Moskova’ya gidiş tam bir turistik seyahat haline dönüşmüştür.

30 Ekim 1975 tarihinde bomba patlar. Don Howe, G. Saray kulübüne herhangi bir bilgi vermeksizin basına konuşur ve takımdan ayrıldığını, İngiltere’ye döndüğünü, bir İngiliz takımını çalıştıracağını açıklar. Nezaketten yoksun bir ayrılıştır söz konusu olan. Fakat G. Saray kulübü olgun davranır, sözleşmede böyle bir durumun zaten olduğunu belirtir. Turgan Ece; “Don Howe gitti diye antrenörsüz kalmış değiliz. Elimizde iyi bir antrenörler kadrosu var” diyerek, Fethi Demircan ve ekibine olan güvenini vurgular.

donhowe2Kasım ayının başında, Don Howe’ın Leeds United takımının hocası olarak görev aldığı açıklanır. Hoca, G. Saray’ı yüz üstü bırakmış, çekip gitmiştir. Üstelik çok yakında Torpedo maçının rövanşı vardır, bunu bile umursamamıştır. O dönemde gazetelere yaptığı açıklamalar ise Türk futbolunun o dönemki gerçeğini haykırmaktadır. Don Howe’un sözleri adeta futbolumuzun suratında patlayan bir tokat gibidir:

Türkiye ve G. Saray benim futbol dünyam değil ki, ne yapabilirim. Oysa şimdi Leeds United’in antrenörü oldum. İngiltere’nin en büyük takımlarından birisi... Hem Leeds United ismi hem de Don Howe ismi dünya futbol piyasasının gözü önünde olacaktır.

G. Saray’da kaldığım sürece hiçbir zaman takım tertibini ve takım taktiğini, saha içi uygulamasını ben yapmadım. Üçlü bir komitemiz vardı. Bu komitenin başkanı Turgan Ece idi. Saha içi çalışmalarda bana asistanlık yapan Fethi Demircan, Turgan Ece ile birlikte G. Saray’ın teknik planını hazırlayan kişi idiler. Ben de onları ikaz ediyor, tavsiye ve uyarılarda bulunuyordum. Karar onlarındı. Torpedo maçında hep beraber hataya düştük. Adamlar öncekinden bile daha iyi oynadılar, bizi şaşırttılar.

Böylece Eylül ayının dokuzunda başlayan Don Howe Show, Ekim ayı sonunda noktalanıyordu. Galatasaray tam da söylediğimiz gibi İngiliz sicimiyle asılmıştı. Terkedilmişti.

Takımın yeni teknik patronu Fethi Demircan olacaktı. Turgan Ece ve Fethi Demircan ikilisi sezonun sonuna kadar kader birliği yapacaklardı. Çok ama çok ilginç bir sezon yaşayacaklardı.

1975–76 SEZONU: FETHİ DEMİRCAN’LI GALATASARAY

Fethi Hoca’nın farkı, en önce antrenmanlarda hissedilir. Futbolcuların kondisyonuna özel bir önem vermektedir. Gazeteciler dahi onun yaptırdığı çalışmaları ilginç bulup izlemektedir. Yıllar sonra kendisine antrenmanlarla ilgili olarak sorulan bir soruya şu şekilde cevap verir:

Ben ilk gittiğimde Galatasaray’ın mevcut durumu çok iyi değildi. Sıkı çalışmaya başladık. Değişik idman şekilleri uyguluyordum. Gazeteci çocuklar merak edip çekiyorlardı bizi. Normalde Fenerbahçe’yi tek sezonda yenmeyi başaramayan Galatasaray, o sene hem Fenerbahçe’yi hem Beşiktaş’ı iki maçta da yendi.

anadolutrabzonEvet, gerçekten de G. Saray; o sezon hem Beşiktaş’ı hem Fenerbahçe’yi yenmeyi başardı. Fakat Trabzonspor’a şansı tutmadı. Belki de bir Anadolu takımının yukarılara tırmanıp hep zirvelerde kalacağına hatta şampiyon olacağına, herkes gibi, o da olasılık vermedi. O yüzden de ciddi bir rakip olarak görmedi. Bunun bedeli, hem Fenerbahçe için hem G. Saray için ağır oldu. Trabzonspor şampiyon oldu, Fenerbahçe’ye ikincilik, G. Saray’a ise üçüncülük düştü.

1975–76 sezonunda Türkiye Liglerinde çok önemli iki olay yaşandı ki birisi Trabzonspor’un ilk şampiyonluğudur. İlk kez İstanbul takımları dışında, bir Anadolu takımı, şampiyonluk ipini göğüslemiştir. Diğeri ise daha sonra anlatacağımız Metin Kurt Olayıdır. Bizzat Galatasaray Kulübünde cereyan eden bu olay, bazı yönleriyle dikkat çekicidir ve tarihe mutlak anlamda not düşülmesi gereken bir hadisedir.

Don Howe sonrasında, Fethi Demircan yönetiminde, oynanan ilk maç Adanaspor müsabakasıydı ve deplasmandaydı. Bu maç, golsüz sonuçlanıyor ve o sezon bolca yaşanan beraberlik hanesine bir çarpı daha atılıyordu. Adanaspor zaten zorlu bir rakipti ve o sezon ligi dördüncü tamamlayacak, G. Saray’la aynı puanı (37) paylaşacaktı.

Fethi Hoca’nın ikinci müsabakası Torpedo Moskova ile oynanacak rövanş maçıydı ve tur atlama şansı zaten yoktu. Moskova’da alınan 3-0’lık mağlubiyet çok önceden kabullenilmiş gibiydi.

EZELİ RAKİPLERE KAFA TUTAN BİR TAKIM

Sezonun geneline bakacak olursak, G. Saray açısından söylenmesi gereken ilk söz, bu sezonun bir berabere biten maçlar sezonu olduğudur. Ligde oynanan 30 müsabakanın tam on üçü beraberlikle neticelenmiştir ki, ligi o sezon on birinci sırada tamamlayan Beşiktaş’tan sonra (Beşiktaş’ın beraberlik sayısı on yedi) en çok beraberlik alan takım (Orduspor ile aynı) Galatasaray’dı.

Daha önceki yıllarda özellikle Fenerbahçe karşısında hüsrana uğrayan ve bu nedenle de pek çok huzursuzluk yaşayan G. Saray; bu sezon tam anlamıyla bir derbi canavarı olmuştur. İlk maçta Fenerbahçe’yi 3–1 mağlup etmiş, keza ikinci maçtan da 1–0 galibiyetle ayrılmıştı. Bu duruma alışkın olmayan Fenerbahçe taraftarları takımlarını protesto etmişlerdi. İlk galibiyet sonrasında Milli Takımın hocası Coşkun Özarı, durumu şu şekilde özetliyordu: “G. Saray, kararsızlıktan kurtulduğu için Feneri yendi.” Gerçekten de hoca arayışında çıkmaz sokaklardan kurtulamayan kulüp yöneticileri, bu arayıştan vaz geçip teknik kadroya güven telkin ettikleri anda, böylesi görkemli bir galibiyete ulaşmışlardı. Kasım ayı başlarında bir ara yine bir yabancı hoca, İngiliz Steve Burtenshaw, görücüye gelmiş ama işin sonunda bir ses seda çıkmamıştı.

G. Saray’ın Fenerbahçe ile oynadığı ikinci maç da oldukça önemliydi. Eğer Fenerbahçe kazanırsa şampiyonluk şansını sürdürecekti. Yok, eğer G. Saray kazanırsa, Trabzonspor’a şampiyonluğunu ilan etmek kalacaktı. Yani G. Saray, Fenerbahçe’yi bu maçta 1-0’lık skorla geçtiğinde, Fenerbahçe, şampiyonluk yolunda çok büyük bir çelme yemiş oluyordu. Kupada da eli boş kalınca, sezon tastamam hüsranla bitiyordu. Nihayetinde ilk kez bir Anadolu takımının şampiyon olmasının yolunu Fethi Demircan’lı G. Saray açıyor ve bu yüzden de sırası geldiğinde, Trabzon seyircisi, Turgan Ece başta olmak üzere G. Saray’ın teknik ekip ve futbolcularını dakikalarca alkış yağmuruna tutuyordu.

Öte yandan bu müsabaka sonrası, Fener ile G. Saray puan olarak başa baş kalıyor ve bundan sonrası ikincilik yarışı olarak sürüyordu. Ligin sonunda hiç umulmadık Göztepe yenilgisi ile G. Saray, üçüncülüğe razı oluyor, ikinciliği Fenerbahçe’ye bırakıyordu.

Beşiktaş ile hem ligde hem de kupada karşılaşan G. Saray; ligde 1–0 ve 1-1’lik neticelerle yüz güldürmüş, kupada ise rakibini 3-1’lik skorla hezimete uğratmıştı. O dönem aynı şehrin takımları kupada tek müsabaka üzerinden oynuyorlardı ve bu sonuçla, Beşiktaş, kupaya da havlu atmış oluyordu. Berabere biten lig maçı ise olaylı geçmiş, hakem Doğan Babacan, sahaya inen bir taraftarın saldırısına uğramış, yumruk yemişti. Spor yorumcuları, Beşiktaş’ın galip gelemeyeceğini anlayınca, beraberliğe yattığını dillendirdikleri bu maç, şampiyonluk şansını da zora sokan maçlardan birisiydi. Hemen ardından Eskişehirspor (1–1) ve Adana Demirspor engeline de (0–0) takılan G. Saray, zirveyi takiple yetinmeye başlamıştı.

Zaten Turgan Ece, 28 Nisan 1976 tarihinde, bu durumu açıkça söylüyordu: “Ligde yapılacak işimiz kalmadı. Kupaya asılacağız. Bütün gücümüzle kupayı almaya çalışacağız.

O sezon için futbol yazarlarının söylediği en önemli şey, G. Saray’ın ligin ikinci yarısında daha cesur ve tutarlı oynadığı, daha başarılı olduğuydu. İlk devre kafaları karıştıran yabancı hoca sorunu belki de olası bir şampiyonluğun önünü kesmişti.

TÜRKİYE KUPASINDA CİM BOM BOM

ML19760527001101205O sezonun en ilginç müsabakası, kupada Eskişehir Demirspor ile oynanmıştı. Türkiye Kupası üçüncü kademe müsabakasıydı. İlk maç Eskişehir’de oynanmış ve gençlerden kurulu Eskişehir Demirspor, G. Saray’ı 2–1 yenmişti. Ne var ki Eskişehir Demirspor, rövanşta bu denli şanslı değildi, müsabakada 7–0 gibi bir gol sağanağına yakalanmış, G. Saray’ı yendiğine yeneceğine pişman olmuştu.

Kupa Canavarı olarak bilinen G. Saray, daha sonraki rakibi Adanaspor’u da elemeyi başardı. İlk maçı Adana’da 1–0 kazandı fakat ikinci maç biraz tuhaflıklarla doluydu. 25 Şubat 1976 tarihinde İstanbul’da oynanan müsabaka şiddetli tipi ve kar nedeniyle ertelenmişti. Kar ve tipi, sonuca etki edecek derecede yoğundu, öyle ki G. Saraylı Fatih, zeminin kayganlığının kurbanı olmuş, ayağı kayınca topa müdahale edememiş ve top filelere süzülerek gitmişti.  Adanaspor, sürpriz sayılacak bir şekilde öne geçmişti. Tabi ki maç ertelenince bu gol de heba oldu. Ertesi gün oynanan müsabakayı G. Saray, 2–0 aldı ve çeyrek finale çıktı.

Ardından Beşiktaş ve Ankaragücü engeli geçildi ve finale yükseldi. Finalde rakip Trabzonspor’du. O dönemin efsanevi Karadeniz Fırtınası her takımın korkulu rüyasıydı. Finalin ilk ayağı Trabzon’da oynandı ve G. Saray, Trabzonspor’a 1–0 yenildi. Bu skor avantajlı bir skordu. İstanbul’a şanslı dönülüyordu. Finalin ikinci ayağında oynanan müsabaka Türkiye’nin en uzun süren final mücadelesi olarak hafızalarda yer alacaktı. Çünkü hem maçın uzatmaya gitmesi hem de bazı teknik sorunlar nedeniyle mücadele tam 3 saat 15 dakika sürmüştü. Maçın normal süresi, G. Saray’ın 1–0 üstünlüğüyle bitince uzatmalar, uzatmalarda da sonuç değişmeyince penaltılar şampiyon takımı belirledi. G. Saray, bütün atışları gole çevirirken; Trabzonsporlu Hüseyin, bir atışı dışarı gönderince kupanın kralı Galatasaray oldu. Maç oynanırken, yan hakeme konserve kutusu atıldı ve tedavisi için maç 12 dk. durdu. Uzatmaların bitmesine 3 dk. varken bu kez elektrikler kesildi ve müsabakaya 18 dakika ara verildi.

ilk-sampiyonlukBöylece Fethi Demircan, Türkiye’deki ilk yılında kupa ile tanışmış oldu. Fethi Hoca, işin penaltılara kalabileceğini hissettiğini ve bu yüzden yedi penaltıcıya tam 210 penaltı atışı yaptırdığını açıklıyordu basına. “İşte diyordu Türkiye Kupası şampiyonluğunun sırrı bu!

Bu kupa şampiyonluğu sonrasında kulüp yönetimi yeni sezonda da takımı Turgan Ece ve Fethi Demircan ikilisinin çalıştıracağını söylüyordu ama daha çok sular akacaktı o dereden…

Galatasaray ve Trabzonspor bir kez de Cumhurbaşkanlığı Kupasında karşı karşıya gelir. Buradan galip çıkan (2–1) Trabzonspor olur ve o sezonun süper takımı olarak nitelendirilir.

TÜRK FUTBOL TARİHİNDE BİR SOSYALİST HAREKET: METİN KURT OLAYI

metinkurt1Taraflı tarafsız herkes az çok Metin Kurt ismini bilir. Haksızlıklara karşı direnen ve politik duruşuyla tam bir sosyalist futbolcu karakteri çizen isimdir. İşte bu futbol sezonunda, takım tam da şampiyonluk şansını sürdürürken, G. Saray’da,  başını Metin Kurt’un çektiği bir prim isyanı yaşanmıştır.

Turgan Ece, 1976 yılının Mart ayı ortalarında hem ligde hem kupada iddialıyız açıklamalarını yaparken, takımın içinde prim huzursuzluğu yavaşça alevleniyordu. Nihayetinde Nisan ayı sonlarında ve Mayıs ayı başlarında, Türkiye Futbol tarihinde mutlak anlamda dikkat çekecek bir tuhaf isyan başlıyordu. Üstelik çok yakında şampiyonluk için önemli olan bir müsabaka vardı. Hatta şampiyonluğu geçin, ezeli bir rakiple, Fenerbahçe ile oynanacaktı. Bu durumda çıkan isyana yöneticiler müsamaha mı gösterecekti yoksa acımasız mı davranacaktı, merak konusuydu.

Kupadaki başarılar nedeniyle takımda yüklü bir prim beklentisi vardı. Fakat yönetimden hiç ses seda çıkmıyordu. Bu beklenti zamanla dedikodulara ve oradan da isyana dönüştü. Futbolcular hak ettikleri primleri alamadıkları için antrenmana bir saat geç çıkıyorlar ve haksızlığı protesto ediyorlardı. Bu, şimdiye kadar sahalarda görülmemiş, sıra dışı bir olaydı. Elbette işin içinde Metin Kurt vardı. Pek çok futbolcuyu etkilemiş, birlik ve beraberlik içinde hareket ettikleri takdirde futbol dukalarını (yöneticileri) yenebileceklerini herkesin ruhuna üfleyerek bir direnişçi ruh yaratmıştı.

Futbolcular kendi aralarında beş futbolcuyu (Metin Kurt, B. Mehmet, Yasin, Ekrem ve Enver) temsilci seçerler ve Turgan Ece ile görüşürler. “Ankaragücü’nü kupadan eledik, 10 bin lira prim bekliyorduk. Oysa siz ligdeki Adana Demirspor beraberliği ile birlikte bize 5 bin lira prim takdir ettiniz. Bunu haksız ve yetersiz buluyoruz” derler. Turgan Ece; “Primi sizin takdir etmeye hakkınız yok. İsteyen antrenmana çıkar, isteyen çıkmaz” şeklinde sert bir karşılık verir. Hemen ardından içlerinde Metin Kurt’un da olduğu bu beş futbolcu kadro dışı bırakılır. Soyunma odasında “Türk futboluna anarşiyi soktunuz, elebaşı da sensin” diyerek Metin Kurt’u işaret eden Turgan Ece, onun ipini çekmeye kararlıdır.

Kadro dışı bırakılan futbolcular, 5 Mayıs tarihinde, bir basın açıklaması yaparlar ve özellikle Turgan Ece’yi tavrından dolayı eleştirirler. Ayrıca bir de bildiri yayınlarlar. Kulüp yönetimi Metin Kurt’a bir mektup gönderir ve sezon sonuna kadar kadro dışı olduğunu ve antrenmanlara da alınmayacağını bildirir. İlginç olan şey, böyle bir mektubun sadece Metin Kurt’a gönderilmesidir. Kadro dışı bırakılan diğer dört futbolcuya kapılar aralık bırakılmıştır. Elebaşı görünen Metin Kurt’un işi tamamıyla bitirilmiştir. Bunun üzerine Metin Kurt, geri çekilmek yerine yine bir basın toplantısı yapınca ipler tastamam kopar. G. Saray, Metin Kurt’u yaptıklarından dolayı Federasyona şikâyet eder.

Zaman içinde geri kalan dört futbolcu özür dileme şartıyla affedilir. 30 Mayıs 1976 tarihinde Yasin ve B. Mehmet, bu şartı yerine getirir ve bir bildiri yayınlarlar. Bildirinin özü şöyledir: “Hatamızı anladık. Tüm Galatasaraylılardan özür diliyoruz.

metinkurt3Metin Kurt ise özrü bir geri adım olarak gördüğünden dolayı tavrından ödün vermez. Fakat artık futbol camiasında mimlenmiştir. Hiçbir takım, yönetimlere kafa tutacak ve futbolcuları örgütleyecek böylesine potansiyel bir tehlikeye kapı aralamaz. Metin Kurt’un futbol hayatı bitmek üzeredir ki İkinci Ligde oynayan Kayserispor onu her şeyiyle kabul edeceğini açıklar ve o da futbol yaşamını orada sürdürür, noktalar. Daha sonraları sendika girişimleri de olur. Metin Kurt, Türk futbolunun efsanelerinden birisiydi ve ne yazık ki 2012 yılında aramızdan ayrıldı.

Fethi Hoca ister istemez bu olaylar süresince tarafsızlığını korumak durumunda kalmıştır. Basına olumlu ya da olumsuz bir açıklamada bulunmaz. Sessiz kalır. Tek amacı futbolcularını tekrar kazanmaktır. En sonunda içindeki yangına dur diyemez ve şöyle bir demeç verir: “Evlatlarını kaybeden bir baba gibiyim. Beş futbolcumuzu kazanmaktan başka düşüncem yok.

Metin Kurt’un başı çektiği prim isyanında onca sözün arasında dikkati çeken bir önemli cümle daha vardır aslında. Metin Kurt, yönetimi eleştirirken “Siz Anadolu’dan bir takımın şampiyon olmasını istemiyorsunuz” der. Eğer bu sözün içeriğini doldurmaya çabalarsak, Galatasaray yönetiminde bir kararsızlığın söz konusu olduğunu düşünebiliriz. Yani Fenerbahçe’yi yenseler, Trabzonspor’u şampiyon yapacaklar ve İstanbullu saltanatı sona erecek. Üstüne üstlük, diğer Anadolu takımları da Trabzon başardıysa biz niye yapamayalım diyerek, daha arzulu ve istekli olacaklar. Şampiyonluğun bir ütopya olmadığını hissedecekler. Fenerbahçe’ye yenilseler, şampiyonluk ve hâkimiyet İstanbul’da kalacak, sınıfsal farklılık korunacak ama bu arada ezeli rakibe şampiyonluk tacı altın tepside sunulmuş olacak.

Metin Kurt’un bu söyleminden anlıyoruz ki G. Saray yönetimi Fenerbahçe’nin şampiyonluğuna razı, fakat futbolcular böyle bir iltimasa karşı. Hak edenin şampiyonluğundan yanalar ve bu yüzden bir Anadolu Devrimine (Metin Kurt önderliğinde) selam çakıyorlar. İşte bu ilginç olayın böyle de bir özelliği var.

(Devam Edecek)

Aydın Kulak

(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)

NOT–1:Kaynakça, yazı dizimizin son bölümünde takdim edilecektir.

NOT–2: Bu yazı, internet üzerindeki çeşitli basın-medya sitelerindeki ve özellikle Milliyet Gazete Arşivi’ndeki haber, yazı, bilgi ve yorumlardan derlenerek hazırlanmış ve yazar tarafından yorum ve değerlendirme yapılmıştır. Aynı zamanda Sevgili Fethi Demircan Hocamızın anı, bilgi ve değerlendirmeleri de dikkate alınmıştır. Yani bu yazı bir tür derleme, inceleme, değerlendirme ve yorumlama çalışmasıdır.

NOT–3: Yazı dizisinde yer alan resimler, haber amaçlı olarak, çeşitli internet sitelerinden temin edilmiştir.

GALATASARAY’DA FETRET DEVRİ

1972–73 sezonu bittiğinde Galatasaray üst üste üçüncü kez şampiyonluğunu ilan ediyordu. Teknik Direktör Brian Birch, Türkiye’de bir ilke imza atıyordu. Aslında coşkuyla yaşanan bu mutluluk, aynı zamanda Galatasaray için 14 yıl sürecek mutsuz bir dönemin de başlangıcı oluyordu. Galatasaray, çok uzunca bir süre şampiyon olamayacaktı. Ta ki 1986–87 sezonuna değin. Hani aslında bu 14 yılı çok da abartmamak lazım, çünkü o dönemlerde Türk Futbolunda bir Karadeniz Fırtınası esiyordu ki sormayın. Peş peşe 6–7 yıl İstanbul Beylerine kök söktüren Trabzonspor efsanesi başlamak üzereydi. Galatasaray’ın bu 14 yıllık hüzünlü hikâyesinin 6–7 yılında zaten üç büyüklerin hiçbiri şampiyonluk yüzü görememişti.

Brian-Birch-Hikmet Cilli21973–74 sezonu Brian Birch efsanesinin hayal kırıklığıyla nihayet bulduğu sezondu. Yeni bir şampiyonluk bekleyen Galatasaray, ne yazık ki liderlik yarışından çok uzaktaydı. Bir de buna Kupa’da Fenerbahçe yenilgisi eklenince… Ve bu yenilgi biraz da olaylı olunca… Takım iyice karışıyor, yarıştan kopuyor, ligi kazasız belasız tamamlamaya odaklanıyordu. 17 Nisan 1974 tarihinde Fenerbahçe’nin sahasında oynanan maçı gazete manşetleri şöyle özetliyordu: “Birch; foto muhabirlerine, üç Galatasaraylı futbolcu da tribünlere saldırdı.

Türkiye Kupası yarı final maçı olaylı geçmiş ve özellikle Hoca Brian Birch’ün foto muhabirlerine yaptığı saldırı taraflı tarafsız herkesçe kınanmıştı. Artık Birch, istenmeyen adamdı. Kulüpte kalması mutlak surette takıma zarar verecekti. Bu yüzden dolayı kulüp yönetimi çeşitli tedbirler almaya başlamış, Brian Birch’ün başına bir adam tayin etmiştir. Futbol Meneceri olarak görev yapacak olan Reha Eken, tam yetki ile donatılmıştır. Brian Birch, bu atamanın, istifa etmesi için yapılan bir oyun olduğunu söyler ve direnir. Nihayetinde zoraki olarak sezon sonuna kadar görevde kalacaktır ama ok yaydan çıkmıştır, yeni hoca arayışı çoktan başlamıştır.

23mart1975-jackmansellGalatasaray’ın istikrar bulamadığı bir diğer sezon da 1974–75 sezonudur. Takımın başına yine bir İngiliz Hoca getirilmiştir: Jack Mansell. Yardımcısı ise Tamer Kaptan’dır. Temmuz ortasında Metin Oktay; Futbol menajeri olarak göreve başlar. Futbol Şubesi genel kaptanı olarak vazifelendirilir. Takım sezonun ilk yarısında gayet başarılıdır ve devreyi lider kapatmıştır. Lakin ikinci yarı ne olduysa olmuş, büyük bir performans düşüşü yaşanmaya başlanmıştır. Kulüp yönetimi hemen olaya el koymuş, 12.3.1975 tarihinden geçerli olmak üzere, Doğan Koloğlu’nu tam salahiyetle futbol takımının başına getirmiştir. Yani tüm teknik ekibin lideri olmuştur. Bunu bir tür “Bizans Oyunu” olarak niteleyen Metin Oktay, hemen istifasını sunar. Nihayetinde 15 Nisan 1975 tarihinde oynanan Fenerbahçe müsabakasında, Doğan Koloğlu, Jack Mansell ve Tamer Kaptan’dan oluşan ekip iş başındadır ama sonuç yine aynıdır. Yine bir Fenerbahçe yenilgisi vardır ve takım şampiyonluktan uzak düşmüştür.

Bu yenilgi; uzun ve karmaşık sürecek yeni bir hoca arayışının da başlangıcı oluyordu. Sezon daha tamamlanmadan, yönetim yeni hoca arayışına geçmişti ki bu süreç beklenenden çok daha uzun sürecek ve dillere destan bir macera haline gelecekti.

O tarihlerde ilk akla gelen isim yine Brian Birch’tü ama ülkeden olaylı ayrılmıştı. Onu yeniden göreve getirmek riskliydi. Tüm ülke futbol camiası, takıma karşı cephe alabilir hatta federasyon ona çalışma izni dahi vermeyebilirdi. Akla gelen ikinci isim ise Milli Takım’ın hocası Coşkun Özarı idi. Fakat ilerleyen süreçte o da yapılan tekliften onur duyduğunu ama kabul edemeyeceğini söyleyecekti.

Daha çok uzun bir süreç yaşanacak, hocalık için nice isimlerle temas kurulacaktı. Bu arada Jack Mansell, 1 Haziran 1975 tarihi itibarıyla, takımla ilişkisini kesmiş ve ülkesine dönmüştü. Sezonun son maçında (G.Saray-Boluspor/1 Haziran) takımın başında Doğan Koloğlu vardı.

selahattinbeyazitO dönem Bursaspor’u çalıştıran Abdullah Gegiç’e de bir teklif sunuldu. Haziran ayında Selahattin Beyazıt yeniden başkan seçildi. Yönetimin üç hoca adayı vardı: Abdullah Gegiç ile Brian Birch’ün yanına yeni aday olarak bir de Metin Türel katılmıştı. Fakat Metin Türel yapılan teklifi kabul etmemişti. Ortalıkta yeni bir isim dolaşıyordu, bir İngiliz Hoca; Don Howe! Fakat Don Howe, Türkiye’ye gelmeyeceğini söyleyince, yeni bir arayış başlıyordu. Bir yandan İngiliz Hoca saplantısıyla yurt dışında yeni ve ünlü isim arayışı sürüyor, öte yandan yerli hocalardan itibarlı ve sorumluluk taşıyacak bir isim aranıyordu. Yeni rota Mersin’de bulunan Kadri Aytaç ismine çevrilmişti. Onunla da görüşme yapılacaktı.

Kimileri eski teknik ekibin yeterli olduğunu, göreve devam edip istikrar sağlayabileceğini savunuyor kimileri ise “asılacaksam İngiliz sicimiyle olsun” diye diretiyordu.

Bu boşluk döneminde takımın antrenmanlarını Ahmet Karlıklı yaptırıyordu. Temmuz başında Tamer Kaptan’ın görevine son veriliyor, teknik ekibe, yeni bir isim alınıyordu: eski futbolculardan Yılmaz Gökdel.

İNGİLTERE’NİN MİLLİ MESELESİ GALATASARAY

Galatasaray’ın hoca arayışı Türkiye sınırlarını çoktan aşmış ve hatta İngiltere’nin milli meselesi olmuştu. Başkan Beyazıt şöyle anlatıyordu hoca arayışlarını: “İngiltere’deki dostlarımız ve İngiliz Futbol Federasyonu yetkilileri ile ve bazı futbol otoritelerinin yardımı ile mevcutlar arasından üç hoca adayı seçtik. Durumlarını inceliyoruz ama nihai seçimi yapmadık. O yüzden isimlerini veremiyorum.

Niçin ille de İngiliz Hoca sorusuna ise şu yanıtı veriyordu: “Galatasaray’da bu bir adet haline gelmiştir. G. Saray, son 50 senede üç kere üst üste şampiyonlukları daima başında bir İngiliz antrenör bulunduğu zaman elde etmiştir. Biz de bu ananeyi tekrar yaşatırız ümidiyle bir İngiliz antrenörüne yönelmiş olduk.

Başkan Londra’ya gidiyor, geliyor yeni açıklamalar yapıyor ama bir türlü yeni hoca belirlenemiyordu. İngilizlerin önerdiği iki hocadan birisi Don Howe, diğeri ise Frank Lord’tu. Her ikisinin de başarısı tartışılmazdı, Frank Lord, o sezon Crystal Palace takımını, Don Howe ise West Bromvich Albion’u çalıştırmış ve bu iki takımın da küme düşmesine vesile olmuşlardı. Bunun yanında İngiliz Federasyonu yetkilileri onlara bir isim daha önermişti, bu gerçek bir sürprizdi, çünkü İngiltere’de çalışan bir Türk hocadan bahsediyorlardı. Böylece halen İngiltere’de West Ham United takımında menajer yardımcılığı yapan Fethi Demircan da G. Saray’ın radarına yakalanmış oluyordu. Artık onun ismi üzerinde de sıkça duruluyordu.

Don Howe, açıkça çok daha fazla para istiyordu. Çok özel şartlar talep ediyordu ve bunu da gizlemiyordu:

Geleceğimi İngiltere’de kurmak istiyorum. O yüzden yurtdışından gelen tekliflere sıcak bakmıyorum. Eğer bu teklifte ciddi iseler, aldığım bu riske değecek bir teklifleri olmalı. Çoluğumu çocuğumu yabancı bir ülkede yetiştirmek çok zor. Yunanistan’ın Panatinakos takımının teklifini de bu yüzden reddettim. Teklifleri şişirme idi. Ortada bu riski almama değecek bir şey yoktu. G. Saray eğer ciddi ise belirttiğim koşullar dikkate alınmak kaydıyla doğrudan bir teklif yaparsa ben de ciddi şekilde düşünürüm. Bu konuda şimdiye kadar aracı kullandılar. Ben doğrudan temas arzuluyorum.

UEFA Kupası’nda G.Saray’ın rakibi de bu arada belli olmuştu. G. Saray meneceri Turgan Ece, 20 Ağustos 1975 tarihinde, hem rakipleri Rapid Wien hakkında hem de Fethi Hoca hakkında şu sözleri sarf ediyordu: “Fethi Hoca ile Başkan Selahattin Beyazıt konuşmuş, hakkında iyi bilgiler aldık. Kendisi ile Viyana’da buluşup ben de konuşacağım. Anlaşırsak G. Saray teknik heyetine dâhil edeceğiz.

Yeni bir İngiliz Hoca ismi daha çıkmıştı piyasaya; Malcolm Allison. İngiliz olmuyorsa İskoç da olur hesabıyla Jock Stein adı da ortalarda dolaşmaktadır. Fakat çıkan sonuç hep aynıdır; teklif cazip ve yeterli değildir, kabul edemeyiz.

ALAN-WADEİşler o kadar sarpa sarar ki en sonunda İngiltere Futbol Antrenörleri Birliği Başkanı ( aynı zamanda Eğitim Dairesi Başkanı ve ayrıca UEFA Teknik Komite Üyesi) Allen Wade, Türkiye’ye gelme zorunluluğu hisseder ve Başkan Beyazıt’ın konuğu olur.  Adı G. Saray ile anılan hocalar hakkında açıklama ve yorumlar yapar, özellikle Frank Lord’u över. Fakat bambaşka bir isim önermekten de geri kalmaz. Yeni hoca adayımız ünlü isim Boby Charlton’dur. Preston takımını çalıştırmaktadır ama anlaşmazlıklar nedeniyle istifa etmiştir. Alan Wade, şiddetle onu tavsiye ediyor ve ikna etmek için elinden geleni yapacağını söylüyordu.

Allen Wade, Galata Saray Kulübü’nün hoca sorununun İngiltere için de bir milli mesele olduğunu şu sözleriyle ortaya koymaktaydı: “G. Saray gibi Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birinde bir İngiliz antrenörün görev almasından biz İngilizler gurur duyarız. Ancak, İstanbul’a yollayacağımız antrenörün de İngiltere’yi tam anlamıyla temsil etmesini isteriz. Bu bakımdan İngiltere Antrenörler Birliği olarak konunun üzerinde hassasiyetle durmaktayız.”

FETHİ DEMİRCAN GALATASARAY’DA

turganeceYönetim takımın başına bir İngiliz Hoca getirilmesi konusunda kararlıdır ama Fethi Demircan ile çalışmaya da ikna olmuştur. Turgan Ece, Rapid Wien’i izlemeye gidip döndüğünde şöyle konuşur:

Benimle beraber Viyana’ya bir adam geldi. Bu Fethi Demircan’dı. Beraberce Rapid’i inceledik ve bir rapor hazırladık. Demircan, Londra’dan Viyana’ya geldi. 14 aydır İngiliz kulüplerinde görev yapıyor. Çok yetenekli olduğu, İngilizler tarafından bize verilen bilgiler arasında…

Başkanımız S. Beyazıt’ın Londra’da görüştüğü Demircan ile Viyana’da ben de bir konuşma yaptım. Kendisini yardımcı antrenör kadrosunda görevlendireceğiz.

Böylece Fethi Demircan’ın Türkiye’deki teknik direktörlük kariyeri de 29 Ağustos 1975 tarihinde başlamış olur. Fethi Demircan, kendi sözleriyle bu süreci şöyle dile getiriyor:

Menecer Yardımcısı olarak görevli bulunduğum West Ham United kulübünde futbolcularla beraber antrenmandaydım. Bir ara kulüp yöneticileri benim telefondan istendiğimi söylediler. Acaba kim diye düşünerek telefonun başına gittim. Benimle görüşmek isteyen G. Saray Kulübü Başkanı Selahattin Beyazıt’tı. Doğrusu büyük bir sürprizle karşılaştım. Daha sonra iki defa randevulaştık. Eğer bu teklifi kabul edersen Türk futboluna Bab-ı Ali’den giriş yapacaksın dedi. Ben de G. Saray’a antrenör olarak gelmeyi kabul ettim. Türkiye’ye döndüm. O güne kadar benim profesyonel anlamda bir futbol hayatım yoktu. Herkes kim bu Fethi Demircan diye sormaya başladı. Gazetelerde hakkımda yazılar yazıldı.

İşte Fethi Demircan’ın Galatasaray’a geliş serüveni böyleydi.

HOCA ARAYIŞ SÜRECİNİN EN İLGİNÇ OLAYI

NecmiErsanGalatasaray Kulübü hoca arayışını sürdürürken çok ilginç bir olay yaşanır. Adı sanı duyulmamış bir yerli hoca, G. Saray başkanına ve gazetelere bir mektup yazar ve takımı çalıştırmaya talip olduğunu söyler. G. Saray’ı başarıdan başarıya koşturacağını, nice görkemli şampiyonluklar yaşatacağını belirtir. Gerçek bir medeni cesaret gösterisidir bu, kendisine oldukça güvenen bir adam büyük bir kulübü çalıştırmaya talip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu adam, İngiltere, B. Almanya ve Amerika’da başarılı çalışmaları olduğunu belirten,  FİFA Antrenörü Necmi Ersan’dan başkası değildir. Gerçekten de iyi bir eğitimi vardır, bilgi ve donanımı gayet yerindedir.

Bu olayın bir önemli tarafı, G. Saray’ın hoca arayışının ne safhaya geldiğini göstermesidir. İş artık mektupla başvuru aşamasına kadar sulandırılmıştır.

Diğer bir önemli tarafı ise böylesine donanımlı ve bilgili bir yerli hoca (Necmi Ersan), kendi memleketinde çalıştıracak kulüp bulamamaktadır. İşsizdir, beklemededir. Bir kulübe kamuoyuna açık bir mektup gönderecek denli canı sıkkındır.

Necmi Ersan’ın mektubu 5 Ağustos 1975 tarihinde gazetelerde yer bulur. G. Saray kulübü, gerçek anlamda bir nezaket gösterir ve bu yerli hoca ile 26 Ağustos 1975 tarihinde bizzat görüşür. Hocayı tanır ve fikirlerini dinler. Fakat seçimini Fethi Demircan olarak yapar.

Kişisel yorumum şudur ki Necmi Ersan; iyi ve donanımlı bir hocadır lakin mektubunda belirttiği üzere işsizdir, inzivadadır. Fethi Demircan ise aktiftir, bir İngiliz Kulübünde bizzat görev başındadır. İşte niçin Necmi Ersan’ın değil de Fethi Demircan’ın seçildiğinin en tatmin edici açıklaması budur bence.

Ne yazık ki Necmi Ersan Hocamızın öyküsü burada bitmiyor. Necmi Hoca, kendi memleketinde çalışabilmek için bir süre daha direndi. Bu arada bir iki kulübü de kısa süreliğine çalıştırdı. Fakat hemen başarı bekleyenlere sanırım yaranamadı. Türk kulüplerinin ve kulüp başkanlarının beklentilerini karşılayan günübirlikçi hoca olmayı beceremedi. Nihayetinde Türkiye’de istediği anlamda çalıştıracağı bir kulüp bulamadı, küstü, küstürüldü. Kızdı, kırıldı ve çekip gitmeyi seçti. 1979 yılında ansızın bavulunu topladı ve Amerika’ya gitti.

Aradan çok uzun yıllar geçti. Tekrar memleketine döndüğünde gazetelerde küçük bir haber olarak yer alabildi. Şöyle anlatıyorlardı Necmi Ersan’ı:

A. B. D.'de geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Üyesi Necmi Ersan, dün (29.5.2003) Adana'da son yolculuğuna uğurlandı. Ersan için önce başkanlığını yaptığı Ziya Paşa Cosmosspor Kulübü ile Çukurova Gazeteciler Cemiyeti önünde tören düzenlendi. Necmi Ersan'ın cenazesi daha sonra Kabasakal Mezarlığı Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından aynı yerde toprağa verildi.

Bir yerli hocanın hüzün dolu öyküsü işte böyle son bulmuştu… (Devam Edecek)

 

Aydın Kulak

(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)
NOT–1:Kaynakça, yazı dizimizin son bölümünde takdim edilecektir.

NOT–2: Bu yazı, internet üzerindeki çeşitli basın-medya sitelerindeki ve özellikle Milliyet Gazete Arşivi’ndeki haber, yazı, bilgi ve yorumlardan derlenerek hazırlanmış ve yazar tarafından yorum ve değerlendirme yapılmıştır. Aynı zamanda Sevgili Fethi Demircan Hocamızın anı, bilgi ve değerlendirmeleri de dikkate alınmıştır. Yani bu yazı bir tür derleme, inceleme, değerlendirme ve yorumlama çalışmasıdır.

NOT–3: Yazı dizisinde yer alan resimler, haber amaçlı olarak, çeşitli internet sitelerinden temin edilmiştir.

fethi-demircan

BAŞLARKEN

Uzun süredir üzerinde çalıştığım bir biyografi yazısıyla karşınızdayım. Kara Kuvvetlerinde 10 yıl görev yaptıktan sonra gönül verdiği futbola dönen ve çok uzun yıllar Türk futboluna hizmet eden bir ismi sizlerle tanıştıracağım. Bizler için adeta bir yaşayan efsane olarak addedilebilecek bu büyüğümüzün ismi; Fethi Demircan. Komando assubayı olarak mecburi hizmetini tamamladıktan sonra, 1973 yılında Elazığspor’da başlayan teknik direktörlük serüvenini 2008 yılına değin sürdüren, neredeyse ömrünün tamamını Türk futboluna harcayan emekçi bir yürek olarak takdim edebiliriz Fethi Hocamızı. Uzun yıllar süren kariyerinde Galatasaray, Boluspor, Kocaelispor, Bursaspor ve Samsunspor gibi büyük takımları çalıştırmış, çalıştırdığı dönemlerde efsane kadrolarla büyük başarılara imza atmış ve bu başarıları neticesinde de Milli takım hocalığına değin yükselmiş, saygın bir isimden söz etmekteyiz.

1842865 w2bayan milliEn son olarak Bayan Milli Futbol Takımlarımıza emek vermiş, Türkiye Bayanlar Liginin uluslararası yapıda işlemesi için ortam hazırlamış ve mütevazı başarılarıyla adını Türk Futbol tarihine nakşetmiş, karakterli yapısıyla her daim dikkat çekmiş bir büyük adamın yaşam öyküsüdür bu.  Şimdiye kadar bir teknik direktörün biyografisinin bu denli detaylı yazıldığına tanık olmadım, o yüzden, bu yazımın bir ilk olduğuna inanıyorum. Ayrıca, Türk futbolunun uzunca bir dönemine de ışık tutacağını düşünüyorum.

Bu çalışmam nedeniyle, Fethi Demircan Hocam ile bir görüşme de yaptım. Çeşitli notlar aldım. Bu notları da bu uzun soluklu yazımın bitiminde sizlere takdim edeceğim.

Oldukça uzun sürecek bu yazı dizisini sabırla takip edeceğinizi umuyorum. Bu vesileyle, beni nazikâne bir şekilde kabul eden ve sorularımı  içtenlikle cevaplayan Fethi Demircan Hocama; en içten, en candan teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, bu yazımın danışmanlığını yapan, Fethi Hoca ile iletişim kurmama yardımcı olan ve her koşulda desteğini benden esirgemeyen Denizgücü’nün eski hocası Ali Yaşar hocama da samimi bir teşekkürü bir borç biliyorum.

YETMİŞLİ YILLARDA TÜRK FUTBOLU

Yetmişli yıllar Türk Futbolu için tam anlamıyla bir duraklama dönemiydi. Büyük kulüplerde başkanların tartışılmaz bir saltanatı  vardı. En ufak bir başarısızlık söz konusu olduğunda öz eleştiri yapılmıyor, alaturka çözümlere başvuruluyordu. Hocayı değiştir, takıma yeni hava gelsin. Yabancı hoca getir ki futbolcu, onun havasına kapılıp havaya girsin. Futbolcuya hesap sormak mı, kimin haddine? Özellikle yıldız futbolcular ne antrenman tanır ne disiplin bilirdi. Hiçbir hoca onlara söz geçiremezdi. Canları istedi mi çalışmalara gelirlerdi. Onlar futbolun tanrılarıydı. Hangi hoca ya da hangi başkan onlara hesap sorabilirdi ki? Maç günü  geldiğinde sahaya çıkar, şöyle bir görünürlerdi. Seyirciyi hoşnut edecek iki üç hareket yeter de artardı kariyeri kurtarmaya. Zaten büyük takım olmanın bir sürü avantajı vardı. Nasıl olsa maç kazanılırdı. Öyle disiplinmiş, antrenmanmış, takım oyunuymuş kimin umurundaydı ki.

Altyapı ve tesis yok denecek kadar azdı. Futbol çok ilkel şartlarda oynanmaktaydı. Mahalle aralarında rastgele keşfedilen yıldızlar takımlarına hayat veriyordu. Ya da kulüp efradının eş dost çevresinden duyumlarla ve torpillerle bulduğu sıradan futbolcular, kulüp kadrolarında rahatça yer buluyordu. Mahalle aralarında futbola gönül veren, emek veren koca bir genç nesil, keşfedilemeden ekmek kavgasının ortasına düşüyor ve silinip gidiyordu. Onları  bulup işleyecek, Türk futboluna armağan edecek yetişkin yerli hocalar yok denecek kadar azdı. Varsa bile, hocalar kendilerini kurtaramıyordu ki bu yetenekleri kurtarıp yeşertebilsin.

Türk Futbolunun gerçek yüzü Avrupa arenasında ortaya çıkıyordu. Takımlarımız kupaların daha ilk turunda hezimete uğruyor, gerisin geriye dönüyordu. Bir Avrupa kulübüyle yapılan futbol maçı, farenin fille savaşını anımsatacak denli tuhaf ve düşündürücüydü.

Kulüplerin başına gelen elbette ki milli takımın da başına geliyordu. O da bu hüsrandan payını alıyordu. Haritada yerini bile bulamayacağımız ülke takımlarına karşı alınan şerefli mağlubiyetler üzerine destanlar yazılıyordu. Galibiyetler yok denecek kadar azdı, çünkü alaturka futbol anlayışı, sınırın  ötesinde hiçbir işe yaramıyordu. Buna karşın kulüp yöneticileri, milli takım hocalarını alaşağı etmekten bıkmıyordu. “Benim futbolcumu niye kadroya almadın, hezimetin sorumlusu sensin, bu sana müstahak” nidaları gazete sayfalarında sürmanşet oluyordu. İki günde bir teknik direktör değiştiriliyordu ama kader değişmiyordu.

İşte böyle bir ortamda yeni, genç ve dinamik bir teknik direktör, orta yerde, alabildiğince haykırıyordu. Altyapı diyordu, takım çalışması ve antrenman diyordu. Tesisleşme diyordu. Fakat yerli malı olduğu için sesi o denli fark edilmiyordu. Nihayetinde bu ülkeye Jupp Derwall diye bir dev adam gelince, futbolun eskimişliği ve köhnemişliği ister istemez fark edilmiş ve ülke futbolu uyanmaya başlamıştı.

Jupp Derwall’den çok seneler önce altyapı, tesis ve antrenman konusunda sesini yükselten ve elinden geleni olabildiğince yapmaya çalışan yerli hocamızın adı Fethi Demircan’dı.  Mecburi hizmet sonrası Silahlı Kuvvetlerden ayrılmış bir müstafi assubaydı. Ordudan ayrılınca, yurt dışına kurslara gitmiş, kendisini geliştirmiş ve İngiliz kulüplerinde kariyer yapma fırsatı bulmuştu. Daha sonra bir tesadüf sonucu yolu Galatasaray ile kesişmiş, ardından milli takım hocalığına değin yükselmişti. Mütevazılığından ve futbolun gerçeğine olan inancından dolayı büyük kulüpler piyasasında ısrarcı olmamış, taşra futbolunu değiştirirse; büyük kulüpleri de değiştirebileceğine inanmıştı. Futbolda Anadolu Devrimini başlatan, yaşatan dev isimlerden birisiydi. İlklerdendi. İmza attığı başarılar destansıydı. Tam bir Anadolu Kaplanıydı. Bugün anlı şanlı başarılara imza atan büyük hocaların mayasında onun ruhu vardı. Yetmişli yıllardan itibaren Türk futboluna serpiştirilen Fethi Demircan tohumları tutmuş, yeşermiş ve başarıya aç yerli hocalar neslinin doğmasına vesile olmuştu.

Türk Futboluna adanmış koskoca bir ömürdü onunki.

İNGİLTERE’DE BİR TÜRK TEKNİK DİREKTÖR: FETHİ DEMİRCAN

fethihoca11Fethi Demircan; 20 Haziran 1938 tarihinde Elazığ’da doğdu. Eğitimine orada başladı ve devam etti. Elazığ Lisesi’nden mezun olduktan sonra seçimini askerlik mesleğinden yana yaptı. 1955–56 eğitim yılında Çankırı’da bulunan Piyade Assubay Sınıf Okulu’nda okudu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yaptığı sürece hep sporla iç içe oldu, kendisini durmaksızın geliştirdi. Kara Kuvvetleri bünyesinde özel eğitim veren Spor, Savaş Komando Okulu’nda zorlu bir eğitim gördükten sonra uluslararası bazı görevlerde bulundu. 1962–1963 yılları arasında Kore’de görev yaptı. Kore Savaşı’ndan sonra, Türk Ordusu; 1971 yılına değin bölgede barış amaçlı olarak tugay/bölük/manga seviyesinde birlik bulundurmuştur. Fethi Hoca da savaş sonrasındaki bu süreçte Kore’de görev yapmıştır. Burada da kendisini geliştirecek yeni şeyler bulup öğrenmiştir ki bunlardan birisi de istem dışı hareketlerle ilgili bir kurstur. Bu kursta tiroit bezi, prostat, diyafram, kulak, çene kasları gibi vücutta bulunan organ ve kasların kullanımı ile ilgili çeşitli egzersizler öğretilmektedir.

1960 yılına doğru gelinirken Kıbrıs Adası’nda büyük sorunlar yaşanmaya başladı. Rumlarla Türkler arasında tansiyon oldukça yükseldi. Nihayetinde süreç; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla tamamlandı. Fakat yine de ortalık durulmadı. Zürih ve Londra Anlaşmalarına (Şubat 1959) dayanarak biz de ( sanırım 15.8.1960 tarihinden itibaren) Kıbrıs Adası’nda alay seviyesinde ve barışı korumak amaçlı  birlik bulundurmaya başladık. Fethi Demircan, assubay olarak orduda bulunduğu süreçte, Kıbrıs’ta konuşlanan bu özel birlikte de (1965 yılı) başarıyla görev yapmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kurulmuş olan amatör takımlarda da futbol oynamış olan Fethi Hoca, Balıkesir Karagücü, İskenderun Karagücü ve Muhafızgücü takımlarının kadrosunda yer buldu. Silahlı Kuvvetler bünyesinde yer alan amatör futbol takımlarında oynadığı dönemlerde, 1963–1964 sezonunda, Balıkesir Karagücü takımıyla bir şampiyonluk da yaşadı. Bildiğiniz gibi bu kulüpler bir zamanlar Türk Futboluna çok şey katmış amatör ruhlu kulüplerdi.

On yıllık mecburi hizmetini tamamladıktan sonra ordudan ayrıldı  ve yeni bir başlangıç için kolları sıvadı. Hedefi futbol konusunda kendisini geliştirmek ve Türkiye’de modern futbolun öncülerinden olmaktı. Bu seçimi çok önceden yapmıştı aslında. Yaşamının bir döneminde bir kırılma anı yaşamış ve yepyeni bir hedef belirlemek zorunda kalmıştı. 2004 yılında vefat eden duayen gazeteci Erol Dallı, onun birliğinde askerlik yükümlülüğünü yerine getirmekteydi. Altmışlı yıllardı. İskenderun Karagücü’nde oynuyordu. Erol Dallı ise orada Asteğmen olarak görev yapmaktaydı. Fethi Demircan’ın futbolunu beğeniyordu. Bu yüzden onu, İstanbulspor’a tavsiye etti. Fethi Demircan, İstanbulspor takımı tarafından da beğenildi ve kadroya dâhil edilmek istendi. Ne yazık ki assubay olarak mecburi hizmetini tamamlaması gerekiyordu. Kanunlar nedeniyle, orduyla ilişiğini kesemiyordu. Yani silahlı kuvvetlerden ayrılması mümkün olmadığı için bir büyük futbol takımında oynayamayacaktı. Mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamladığında ise futbol için yaşı geçkin olacaktı, kendisini yeşil sahalarda gösteremeyecekti. İşte o gün seçimini yaptı ve kendisine futbolda yeni bir hedef belirledi. Mademki futbolcu olamıyordu, o halde teknik direktör olacak ve o çok sevdiği futbola bu şekilde hizmet edecekti. Yaşadığı bu olay onun için hüzünlü bir yıkım anı değil, gerçek bir devrim anı olmuş, yeni hedefi için kendisini geliştirmek üzere harekete geçmişti. Artık sahada yaşananlara farklı bakıyordu. Teknik adam olabilmek ama aynı zamanda yeniliklere ayak uydurabilecek bilgi ve beceriye kavuşabilmek için arayışlara başlamıştı çoktan. İngiliz futbolunu gözüne kestirmişti. Modern futbolu Türkiye’ye taşımak amacındaydı. Bir hayal kuruyor ve o hayalinin gerçeğe dönüşmesi için çabalıyordu. Ordudan ayrıldığı andan itibaren hedefine doğru emin adımlarla ilerledi.

İlk durağı Elazığspor oldu. 1973–74 sezonunda bu takımı çalıştırdı. Fakat sezon ortasında yurt dışı antrenörlük eğitimi için ayrıldı. Bir sezon sonra Elazığspor, Üçüncü Lig’den İkinci Lige yükselme başarısını gösterdi.

Fethi Demircan, Macaristan’da Spor Akademisine kabul edilmişti. Burada futbol antrenörlüğü üzerine sekiz aylık bir eğitim görmüş ve süreci üstün başarıyla tamamlamıştı. Bundan sonraki hedefi İngiltere’ydi. Futbolun beşiği olarak tanınan bu ülkede modern futbol üzerine çalışmalar yapmak, gözlemlerde bulunmak ve bunu ülkesinin futboluna uyarlamak düşüncesindeydi. Bu yüzden, İngiliz Kulüplerinde gözlemci antrenör olarak yer almak arzusundaydı. 1973–74 ve 1974–1975 sezonunda önce Arsenal F.C. Kulübü’nde, sonra ise Westhome F.C. kulübünde gözlemci antrenör sıfatıyla bulundu. Başarılı oldu ve sevildi.

millitakimgunleri1Hatta bu esnada, Londra’da her yıl düzenlenen Uluslararası  Antrenör Semineri’ne de katılma fırsatı buldu.

Bu süreçte, İngiliz futbolunu tanıdı, modern futbol konusunda yeni şeyler öğrendi. Özellikle İngilizlerin altyapı, tesis ve antrenmanlara verdiği önemi gördü. Ülkesinde futbolun gelişemeyişini bu konulardaki zayıflığa bağladı. Bunlar aşılırsa, Türk Futbolunun çağ atlayacağına inandı.

Gözlemci antrenörlük dönemini tamamladıktan sonraki hedefi yine İngiltere’de bir kulüp çalıştırıp deneyim kazanmaktı. Bu konuda hiç zorlanmadı. 1975 yılında, başlayacak yeni sezonda, West Ham United F.C. Kulübüne yardımcı antrenör olmak üzere anlaşmaya vardı. Galatasaray Kulübü hoca arayışı içindeyken 28 Haziran 1975 tarihli Milliyet Gazetesi’nin spor manşetinde ilginç bir haber göze çarpıyordu:

TÜRK ANTRENÖR FETHİ DEMİRCAN, WEST-HAM UNİTED’TA MENECER YARDIMCILIĞINA GETİRİLDİ.

Ünlü Arsenal Kulübü’nde bir sezon asistanlık yapan Türk antrenör Fethi Demircan, İngilizlerin Birinci Lig takımı olan West-Ham United’ta  menecer yardımcılığına getirilmiştir.

Macaristandan sonra İngiltere’de katıldığı iki antrenör kursunu da bitiren F. Demircan, West-Ham United gibi büyük bir kulüpte çalışmak benim için büyük şans. Görgümü ve tecrübemi artırdıktan sonra Türkiye’ye döneceğim demiştir.

İngiltere’deki kurslarda modern futbol yenilikleri hakkında geniş bilgi toplama imkânı bulduğunu söyleyen Demircan, daha sonra şöyle konuşmuştur: ‘Ünlü futbol adamları olan Allen Wade, Dettmar Cramer, George Knobel ve Artori Brezanczyk ile beraber olma fırsatı buldum. Daha önce de Macaristan’da kurs gördüğüm için futbolda söz sahibi iki ülke arasında bazı kıyaslamalar yapabilme imkânına sahip oldum.

HERKESİN İLK SÖZÜ  KONDİSYONDUR

Öte yandan sadece antrenör kurslarına katılmakla kalmayıp kondisyon okuluna da devam ettiğini belirten genç antrenör sözlerini şöyle bitirmiştir: ‘İngiliz, Polonyalı veya Macar antrenörlerle konuştuğum zaman herkesin ilk sözü kondüsyon oldu. Bugün her spor gibi futbolda da kondüsyonun büyük rolü olduğu kabul edilmiş durumda. Bu sebepten kondüsyon okulunda inceden inceye bu konu üstünde durdum. Türkiye’ye her konuda bilgi sahibi olan bir antrenör olarak dönmek istiyorum.'

demrcangs2Anlaşmaya varmıştı Demircan Hoca ama çok ilginç bir dönem yaşandığının henüz farkında değildi. Çünkü tam o esnada kaderini değiştirecek bazı sıra dışı olaylar yaşanmak üzereydi. West Ham United takımında yardımcı hocalık yapamayacaktı çünkü Galatasaray Kulübü onu çoktan gözüne kestirmişti.

Ordudaki assubaylık görevinden sonra, gönül verdiği futbol için kendisine yeni, yepyeni bir kariyer arayan adam, engelleri bir bir aşıyordu. Sıfırdan başlamış ta İngiltere’ye kadar gelmişti. Üstelik burada tutunabilmişti. Dimdik ayaktaydı. Torpili yoktu, hatırlı tanıdıkları yoktu, sponsor desteği sunan yoktu. Bütün zorlukları kendi yüreğiyle kendi bilgeliğiyle yeniyor, her şeyin üstesinden geliyordu.

İşte şimdi şans yüzüne gülüyor, önüne koca bir kapı açılıyordu. Türkiye’nin anlı şanlı kulübü Galatasaray, ona yardımcı hocalık teklifi sunuyordu. (Devam Edecek)

 

Aydın Kulak

(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)

NOT–1: Kaynakça, yazı dizimizin son bölümünde takdim edilecektir.

NOT–2: Bu yazı, internet üzerindeki çeşitli basın-medya sitelerindeki ve özellikle Milliyet Gazete Arşivi’ndeki haber, yazı, bilgi ve yorumlardan derlenerek hazırlanmış ve yazar tarafından yorum ve değerlendirme yapılmıştır. Aynı zamanda Sevgili Fethi Demircan Hocamızın anı, bilgi ve değerlendirmeleri de dikkate alınmıştır. Yani bu yazı bir tür derleme, inceleme, değerlendirme ve yorumlama çalışmasıdır.

NOT–3: Yazı dizisinde yer alan resimler, haber amaçlı olarak, çeşitli internet sitelerinden temin edilmiştir.

Sayfa 2 / 2

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ