Türkiye’de iç hukuk yollarını tüketen sivil ve asker şahıslar gün geçmiyor ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden dava kazanmasın.

Asker şahıslarla ilgili ilk olarak basına yansıyan, 1994 yılında Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde görev yapmaktayken amiri konumundaki yarbay tarafından “Emre itaatsizlik” suçu işlediği gerekçesiyle Üstçavuş A.D’ye verilen 21 günlük oda hapsi cezasının, iç hukuk yollarının tükenmesinden sonra AİHM’de sonuçlanmasıydı.

AİHM Kararı sonucu, 2005 yılında, yasal faizi hariç Türkiye, Üçvş. A.D.’ye 3 bin beş yüz avro tazminata mahkûm edilmişti.

Basına yansıyan şekliyle, Türk yetkililer dava hakkında şöyle savunma yapmışlar:

Üstlerin emirlerine itaat etmek, Askeri Ceza Kanunu tarafından öngörülen bir zorunluluktur. Bu nedenle de başvuranın tutuklu bulundurulmasının askeri disipline bağlı yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için gereklidir.

Buna karşılık AİHM şu gerekçeyi öne sürerek Türkiye’yi tazminat cezasına mahkûm etmişti:

Bu mahkûmiyet kararı, davaya bakmak için gerekli yetkiye sahip, yürütmeden bağımsız ve uygun yargı teminatlarını sunan yetkili mahkeme tarafından verilmelidir. Silahlı kuvvetler bünyesindeki normal yaşam koşullarından tamamen ayrılan bir kısıtlama olarak ortaya çıktığında, özgürlükten mahrum bırakılma Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)nin 5.Madde alanına girmektedir. Ayrıca söz konusu madde, devletin iç hukukunun cezai ya da disiplin alanına giren özgürlüğü kısıtlayışı her türlü mahkûmiyet kararına uygulanmaktadır.

Söz konusu askeri üstün, yetkisini askeri hiyerarşi içinde kullanabildiğine ve diğer üst makamlara bağlı bulunduğundan bağımsız olunmadığına vurgu yapılan AİHM kararında; “Sonuç itibariye A.D’nin tutukluluk hali, yetkili mahkemenin verdiği mahkûmiyet kararından sonraki tutukluluk niteliğini taşımaktadır.” denilerek, adil ve bağımsız bir yargılama yapılmadığına dikkat çekilmekte.

Yeni disiplin kanununun hazırlanmasında AİHM’in asker kişilere yönelik vermiş olduğu kararlar dikkate alındığı, yetkili mercilerce beyan edilse de, oda hapsi cezası şekil değiştirerek “Göz Hapsi” ve “Hizmet Yerini Terk Etmeme” şeklinde uygulamalarla bir nevi devam ettirilmekte ve yine AİHM’in bağımsız olmadığına işaret ettiği Askeri Mahkemeler ise ne yazık ki kaldırılmamakta.

Hâlbuki hukuk eğitimi almış bir insanın hukukçu kimliğinden daha üstün bir kimliği olmamalı. Hele hele adli teşkilatlanmanın dışında bir rütbesi hiç olmamalı.

Geçen günler içerisinde AİHM bir karar daha açıkladı ve Türkiye'yi 12 bin avro tazminat ödemeye mahkûm etti.

31 Temmuz 2013’de basına yansıyan olay kısaca şu şekilde:

Diyarbakır Kocaköy'de, 13 Şubat 2004'te nöbet tutarken silahla yaralanan Asb.Çvş. C.T., kaldırıldığı Diyarbakır Asker Hastanesi'nde hayatını kaybeder. Ve konuyla ilgili davada Diyarbakır Askeri Savcılığı "takipsizlik" kararı verir.

Tunç ailesinin itirazı üzerine ek bir soruşturma yapan Diyarbakır Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi Asb.Çvş.C.T.’nin "silahla oynarken kaza sonucu öldüğü" görüşüyle itirazı reddeder.

Bunun üzerine Tunç ailesi, söz konusu karara ilişkin, "askeri yargının bağımsız olmadığı ve soruşturmanın gerekli hassasiyetle yapılmadığı" iddiasıyla AİHM'e müracaat eder.

AİHM kararında, soruşturma tedbirlerinin, hızlı, uygun ve eksiksiz biçimde alınmasına, ailenin yargılamaya etkin olarak katılmasına rağmen "askeri mahkemenin gerektiği gibi bağımsız olmadığı" gerekçesiyle, AİHS’nin “Yaşama Hakkı”yla ilgili 2.Maddesini usul yönünden ihlal edildiğine hükmederek, Türkiye’nin, Tunç'un ailesine 12 bin avro tazminat ödemesine karar verir.

***

Yukarıda, asker kişilere yönelik AİHM’in vermiş olduğu iki kararı ele aldık.

***

Asker şahısların dışında, sivil yargı kurumlarında yargılandıktan sonra vicdanen huzur bulamayan sivil şahısların da AİHM’e müracaat ederek haklarını aradıklarına şahit olmaktayız.

Kimin ne zaman AİHM’e gideceği belli değil.

Sivil şahısların AİHM’e olan müracaatlarından birkaç örnek:

İstanbul Beşiktaş’da bir taksi şoförü ve AİHM:

28 Haziran 2013’de sokakta ve karakolda polis şiddetine maruz kalan taksi şoförü Böber 21 Nisan 2009’da Yargıtay’ın hakkındaki kararı onamasıyla, 06 Kasım 2009’da AİHM’e başvurur. Ve 11 Nisan 2013’de basına yansıdığı kadarıyla, AİHS’nin 3. Maddesindeki “İşkence Yasağı”nı ihlalden suçlu bulunan Türkiye, Böber’e toplam 21 bin 500 Euro tazminat ödemeye mahkûm edilir. (11 Nisan 2013/Milliyet)

Kadın eylemci ve AİHM:

Bir tekstil firmasında muhasebe memuru olarak çalışan Nergiz İzci, 6 Mart 2005’te Beyazıt’ta düzenlenen Kadınlar Günü eylemine katılır. Eylemde okunan basın açıklamasının ardından kalabalık dağılmaya başlarken polis biber gazı ve copla gruba müdahale eder. Polisin müdahalesinden İzci de etkilenir ve başına, yüzüne ve vücuduna aldığı darbeler sonucunda yere düşer. Polis İzci’yi yerde de copla dövmeye ve tekmelemeye devam eder. İzci, bu sırada küfür ve hakaretlere de maruz kalır.

Ağır şekilde dövülen ve yarı baygın halde yatan İzci’yi çevredekiler kaldırıp hastaneye götürür.

İzci, 11 Mart’ta savcılığa suç duyurusunda bulunur. Adli soruşturma sonucunda polislere dava açılır ve beş polis 5-10 ay arasında, bir polis de 21 ay hapis cezası alır ve cezaları ertelenir.

Vicdanen huzur bulamayan İzci, AİHM’e başvurur.

AİHM, Türkiye’nin AİHS’nin 3. Maddesindeki “İşkence Yasağı”nı ve 11. Maddesindeki “Toplantı ve Gösteri Özgürlüğü” ihlal ettiğine karar vererek, göstericilere karşı aşırı güç kullanıldığına ve barışçıl gösterilerde günlük hayat aksasa da polisin müdahale edemeyeceğine değinilir ve Türkiye’yi, İzci’ye 20 bin avro ödemeye mahkûm eder. (23 Temmuz 2013/Bianet)

***

Görüldüğü üzere askeriyle, siviliyle Türk halkı bir şekilde AİHM ile tanışmakta.

Vatandaşları AİHM’de hak arayan Türkiye, vatandaşlarına batı standartlarını içeren muamelelerde bulunacağını meclisinde kabul etmiş, halkına ve diğer devletlere bunları uygulayacağına dair adeta devlet sözü vermiş bir ülkedir.

Anayasa hükmüne göre TBMM’de kabul gören sözleşme/andlaşmalar T.C. kanunlarından üstündür:

T.C. 1982 Anayasası 

II. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri

D. Milletlerarası  andlaşmaları uygun bulma

MADDE 90- Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası  andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

Hukuksuzluk, çağdaş insanî değerlere saygısızlık değişik alanlarda, üstelik de devlet eliyle görmezden geliniyorsa topyekûn bir deşiğim gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkmakta. Değişimi halkın mı, yoksa devleti idare edenlerin mi gerçekleştireceğini zaman gösterecek.

Yazımızı gelişmekte olan Türkiye’yi AİHM tazminatlarına boğan idarecilere bir teklifle bitirelim.

Anlaşılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi sizler için çağ dışı hususları içeriyor. O halde o sözleşmeleri iptal ediniz ve Askeri Mahkemeler benzeri olarak diğer meslekler için de;

Taksici Mahkemesi,

Eylemci Mahkemesi,

Eğitimci Mahkemesi,

Esnaf Mahkemesi,

Polis Mahkemesi,

Köylü Mahkemesi,

Milletvekili Mahkemesi vs. de kurun da tam olsun bari...

disiplin-ve-ofke

Değerli arkadaşlarım

Askerliğin olmazsa olmazı DİSİPLİN’in tarifinde “Astın ve üstün hukukuna riayet “ ilkesi vardır. Peki, disiplin deyince akıllarına personeli sudan sebeplerle cezalandırmak gelenlerin hakikaten disiplin sağladıklarını düşünebilir misiniz? Ben, meslek hayatımda istisnalar dışında amirlerin personelinin moral motivasyonunun yüksek tutarak disiplini sağlamayı amaçladıklarını görmedim.

Disiplin doğru davranış, kurallara riayet, bireysel hareket etme yeteneğinin kazanılması ve kullanılması gibi tanımlanmasına rağmen çağdışı klasik disiplin anlayışında ceza baskısı ile sindirilen personelin disiplinli olduğu düşünülmüştür, böyle olsaydı disiplin sağlanırdı, bugün dünyanın en disiplinli ordusu dediğimiz TSK'nin bu özelliği özellikle ast rütbedeki personelin ceza korkusu ile sindirilmesinden değil, personelinin vatan sevgisinden kaynaklanmaktadır.

Bir kimsenin kişiliğini değiştiremezsiniz bu onun doğasıdır, ancak kişiliği şekillendirebilirsiniz. Bunun yolu davranışlarda astlarınıza örnek olarak ve sevgi ile disiplini sağlanmanız mümkündür.

Hiç kimse suçun cezasız kalmasını talep etmemektedir, karşı olunan husus cezanın keyfiyeti ve disiplini sağlama bahanesi ile ego tatmininde cezanın baskı aracı olarak kullanılmasıdır.

1930 yılındaki sosyal şartlara göre hazırlanmış bir ceza yasası disiplinin temini ve suçun caydırıcı olmasını sağlamaktan uzaktır.

Ucube bir askeri ceza yasasına dayanılarak çıkarılan Disiplin Ceza Kanunu ve disiplin suçları yönetmeliğinde 2000' li yıllarda değişiklik yapılmasına rağmen ön yargıların terk edilmediğini görüyoruz.

Bir insanlık suçu olan ve AİHM tarafından “Şahsi Hürriyet ancak hakim kararı ile kısıtlanabilir” gerekçesi ile Türkiye’nin mahkum edilmesi, göz ve oda hapsi konusunda açılan her davanın tazminatla sonuçlanması üzerine bu kez As.Ceza Kanunu Md.171' deki cetvelde belirtilen MAAŞ KESİM CEZALARI uygulanmaya başladığını öğrenmiş bulunuyoruz.

Personele insanca yaklaşımla üstün moral motivasyonu sağlanarak disiplinin tesisi yerine "AİHM'ne başvuruyorsunuz öyle mi? O zaman buyurun maaş katı cezasını" demenin yanlışını, adaletsizliğini ve doğuracağı huzursuzlukları bir kez daha hatırlatıyoruz.

NATO ordularında amir yetkisi ile hapis kararları yoktur, orada da maaş katı cezası uygulanmaktadır; ancak bir er ve erbaşın Türk assubayından fazla maaş aldığını düşünürseniz bu aile bütçesinde yıkım yaratmaz insani bir ceza olarak uygulamaya hak verirsiniz, bizde yoksulluk sınırında maaş alan bir personele maaş katı cezası verirseniz disiplin değil nefret sağlarsınız.

Ego tatmininden uzak gerçek anlamda suçun karşılığında ceza verilmeyecek midir? Elbette verilebilecektir, ama maaş kesim cezasından önce personelin insan onuruna uygun bir yaşamını sağlayacak maaş almasını temin edin sonra cezalandırmayı düşünün, bu kadar ağır görev koşullarına ve sorumluluklarına rağmen büro memurları ile aynı statüde göreve başlatılan, hak ettiği maaşı, tazminatları alamayan personel zaten her an cezalandırılmış olmaktadır. Sadece cezalandırmak yerine personelin haklarını korumak da bir komutan,bir amir olarak sizlerin görevidir, bunu yapmaz sadece sindirme amaçlı ceza verirseniz bu sizin acizliğinizin işaretidir...

Diğer bir husus hukukun temel prensiplerinden olan “Yasada açıkça belirtilmemiş hiçbir fiil suç sayılamaz ve bu yüzden ceza verilemez” ilkesinin ihlal edilmesidir.

Nasıl ki askeri ceza ve disiplin mahkemeleri kanununda suçlar belirtilmişse disiplin amirinin vereceği cezaların suçlarının tanımlanması mutlaka sağlanarak hukuksuzluk önlenmelidir. Yan baktın ceza, çamura bastın ceza, selam verirken elini yapıştırmadın ceza, bunu bilmek zorundaydın ceza, neden bilgiçlik taslıyorsun ceza uygulaması Uganda ordusunda bile yoktur...

Bir amir göreve 5 dakika geç gelen personeline uyarıda bile bulunmazken bir başka amir bu yüzden cezalandırmayı tercih edebilmektedir.

Disiplinin temini hususunda size çarpıcı bir örnek sunmak istiyorum, bu olay yaşanmıştır. Göreve 7 dakika geç gelen bir albay bir üsteğmen, bir başçavuş nizamiyede tümen komutanı ile karşılaşırlar, albay selam vererek geçer komutan albayım neden geç kaldınız diye sormaz sorsa bile uyarı dışında albaya ceza verme yetkisi yoktur. Üsteğmenle başçavuş da selam vererek geçmek isterken komutan tarafından durdurulur. Üsteğmene "Sen nasıl bir subaysın? Astlarına örnek olman gerekiyor bir daha tekerrür ederse seni içeriye tıkarım, şimdi marş,marş görevinin başına" diyerek uyarır. Sıra başçavuşa gelmiştir; "Saatin kaç, mesai başladı keyfiniz yeni mi yerine geldi?" sorusuna yanıt vermesini beklemeden "Astsubayım 7 dakika geç kaldın 7 gün gir içeri aklın başına gelsin" diyerek padişah fermanı gibi iki dudak arasından çıkan sözle başçavuş 7 gün cezalandırılır, üstelik göreve geç gelmesinde haklı nedeni vardır, komutan konutu önündeki inzibat ile köşkteki er tartışırlarken yoldan geçen başçavuş 211 sayılı yasanın kendisine verdiği yetki ve görevle olaya müdahale ettiğinden geç kalmıştır, bunu açıklama fırsatı bile verilmemiş aynı suçu işleyen 3 personel üç ayrı muameleye tabi tutulmuştur !..

171 sayılı cetvelde kimin kime ne tür ceza vereceği belirtilmiştir. Burada aynı suçu işleyenlere amirlerinin yetkileri ve suç işleyenlerin rütbeleri farklı olduğundan aynı ceza verilememektedir

Söyler misiniz, bunun neresi disiplin neresi adalettir? Astlarınıza bir de insanca davranmayı deneyin, göreceksiniz ki size olan sevgi göreve olan bağlılık artacaktır. Unutmayın adalet birgün herkese gerekecektir.

Saygılarımla.

aihm-karari

Saygıdeğer Meslektaşlarımız,

Bu sitede yıllardır önyargılar sonucu oluşan haksızlıklarımızın giderilmesinin mücadelesini veriyoruz.

Yürekli bir meslektaşımızın AİHM açtığı dava sonucunda mahkeme "şahsi hürriyet ancak hakim kararı ile kısıtlanır" hükmünü vererek TÜRKİYE'yi tazminata mahkum etmişti. Bizde sürekli olarak, bu cezaya tabi olan arkadaşlarımıza haksızlıklara sessiz kalmamalarını, ceza verildiği zaman bir dilekçe ile "AİHM kararına göre" cezanın yok sayılmasını talep etmelerini, ret yanıtı almaları halinde ise 'örnek karar olduğu için' hiç bir mahkemeye başvurmadan AİHM dava açmalarını, bu konuda kendilerine yardıma hazır olduğumuzu belirtmiştik.

İşte, bu konuda süren davalardan biri daha assubay arkadaşımızın lehine sonuçlanmıştır.

Bu cezaya maruz kalan arkadaşlarımızın belirtilen yolu izleyerek dava açmalarını öneriyoruz

Basına intikal eden habere göre TSK'da  görev yaparken 2008 ve 2009 yıllarında üstlerinin emirlerine itaat etmedikleri gerekçesiyle haklarında oda hapsi cezası verilen dört astsubay, bu cezaların bağımsız ve tarafsız bir mahkeme yerine komutanları tarafından verilmiş olmasına karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açtıkları davayı kazandılar.

Necmi Tengilimoğlu, Mehmet Dutuklar, Emrah Çerezci ve Salih Gazi adlı davacılar 2008 ve 2009 yıllarında AİHM'ye yaptıkları başvurularda, haklarındaki oda hapsi cezalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5'inci ve adil yargılanmayla ilgili 6'ıncı maddelerine aykırı olduğu tezini işlemişlerdi.

Davayı esastan gören AİHM, Türk hükümetinin, davacıların iç hukuk yollarını tüketmedikleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin askeri disiplin prosedürüne uygulanamayacağı ve AİHM'ye başvuru için altı aylık süreyi aştıkları tezlerinin tamamını geri çevirdi.

TÜRKİYE 17 BİN 500 EURO CEZA ÖDEYECEK

Mahkeme, Türk yargı sisteminde TSK'da hapis hükmü içeren disiplin cezalarının adli bir makam tarafından veya bu makamın kontrolü altında verilmiyor olmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili maddesine aykırı olduğu sonucuna vardı.

AİHM, daha önce de 2007 yılında benzer bir karara imza atmış ve sadece emir komuta zinciri çerçevesinde oda hapsi içeren disiplin cezası verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğuna hükmetmişti.

Karar gereği Türk hükümeti davacılara toplam 17 bin 500 Euro manevi tazminat ödeyecek.

Adalet ve huzur dolu günler dileği ile sevgi ve saygılar sunuyoruz  

SİTE YÖNETİMİ

disco

Genelkurmay Başkanı Org. Özel "disko cezası"nı kaldıracak Askeri Ceza Kanunu'ndaki değişiklik için harekete geçti. Disko'nun yerine verilecek ceza da belli oldu!

Disko cezası nedeniyle geçen yıl Türkiye'yi 9 bin 500 Euro tazminata mahkûm eden AİHM kararlarını dikkate alan Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel, erlere komutan inisiyatifiyle koğuş cezası veren Askeri Ceza Kanunu'nun (ACK) yeniden incelenmesi için emir verdi.

Kanunda yeni bir düzenleme yapılana kadar disiplin suçu işleyen erlere disko cezası yerine izin cezası verileceği öğrenildi. Firar, emre itaatsizlik, nöbet talimatlarına uymamak suçlarını işleyen asker cezasını odada değil, çarşı iznini garnizonda geçirerek çekecek.

AİHM: CEZAYI HÂKİM VERİR

AİHM, geçen yıl verdiği kararda askeri disiplin cezalarının yargı denetimine kapalı olmasının yapısal bir sorun olduğuna da vurgu yaparak, Ankara'dan bu soruna çözüm üretmesini istemişti. AİHM, çözüm yolu olarak, Türk yargı sistemine askerlerin özgürlüklerinin elinden alınmasını gerektiren askeri disiplin cezalarının hukuksal güvenceye sahip bir otorite tarafından verilmesi veya kontrol edilmesini önermişti. 2007'de Er Ersin Pulatlı idari işleme giren oda hapsi cezası yargı kararlarına kapalı olduğu için AİHM'ye başvurmuştu. Disko cezasını insan haklarına aykırı bulan AİHM, geçtiğimiz ağustosta Türkiye'yi 9 bin 500 euro tazminat ödemeye mahkum etti. Garnizonu izinsiz terk ettiği iddiasıyla komutanı tarafından 7 gün disko cezasına çarptırılan Pulatlı'yı haklı bulmuştu. AİHM'nin gerekçeli kararında, askerlik hizmeti sırasındaki hapis cezalarının ve bunlara itirazların, yetkili ve bağımsız yargı organları tarafından verilebileceği yorumunu yaptı. ACK'nın 171. maddesi disiplin amirlerine tutuklama yetkisi veriyor. Yüzbaşıdan itibaren tüm amirler, astlarına, 3-7 gün oda ve katıksız hapis cezası verme yetkisine sahip. Genelkurmay 171'inci maddeyi de mercek altına alacak.

Not.Haberi ulaştıran muhabirimiz Sn.İsmail DAMAR'a teşekkürler

KAYNAK:http://www.haber365.com/Haber/Genelkurmay_Diskolari_Kapatiyor/
aihm

Sayın arkadaşlarım,

Hepimizin bildiği muvazzaf ve emekli astsubayların ortak birçok sorunundan bazısı olan aylık gösterge tablosuyla ilgili intibaklarımız, fiili hizmet zamlarının derece ve kademelerde sayılması ve OYAK konusunu mahkemeye taşımıştım. İntibaklarla ilgili dava Ankara 4. idare mahkemesinde, fiili hizmet zamlarının derece ve kademe yükselmelerinde de sayılması davası Ankara 13. İş Mahkemesinde devam etmektedir.

OYAK davası Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde sonuçlanmış ve beklediğimiz gibi hem asıl dava hem de karar düzeltme talebim ret edilmiştir. Bugün AİHM dava dilekçesini Denizli PTT'sinden STRASBOURG'a gönderdim.

Ben de bir vatandaş olarak kanundan doğan hakkımı alabilmek için tazminat talebiyle davayı açtım. Davanın hepimize hayırlı olmasını diliyorum.

DAVANIN GEREKÇESİ

  1. Üyelerin genel kurulda üye olamadıkları
  2. Yıllık faizlerin %100, %150 ve % 200 olduğu zamanlarda bile yatırılan aidatların kanun gereği % 5 teknik faizle değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğu.
  3. Özellikle emeklilikte ve emekli maaşı sisteminden ayrılanların paylarının yazılı değere göre değil gerçek değere göre hesaplanması.
  4. Üye varlıklarının gittikçe reel değerini kaybetmesine rağmen kurumun büyüyerek zenginleşmesi. 
  5. 250.000 Euro tazminat talebi.
oyak-aihm

OYAK rezervlerimizin gerçek değerler üzerinden hesaplanması için Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde açtığım dava ret edilmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde dava açabilmek için “karar düzeltme” talebinde bulunmam ve bu talebimin de ret edilmesi gerekiyordu.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi “Karar Düzeltme” talebimi de ret ederek beklediğim kararı verdi ve 6 ay içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde dava açabilme yolumuz açıldı.

Dava dilekçem aşağıdaki ana başlıklardan oluşacaktır. Ana hatlarıyla dava dilekçemi hazırladım. AİHM'ne göndereceğim dilekçemi arkadaşlarımın görüşlerini de aldıktan sonra kesinleştirerek en kısa sürede davayı açacağım.

Arkadaşlarımın bilgisine sunuyorum. Saygılarımla.

  1. Katılımları oranında tüm üyelerin genel kurul üyesi olamadığı,
  2. Rezervlerin gerçek değerler üzerinden hesaplanmadığı,
  3. Anayasamız, Türk Medeni Kanunu ve AİHS mülkiyetin korunmasının (bu sözleşmede mülkiyet tabiri maddi ve manevi, taşınır ve taşınmaz malları kapsamaktadır) ihlal edilerek maddi varlığımın korunmadığı,
  4. Beraberce belirleyeceğimiz tazminat talebim.
mahkeme-oyak

Ordu Yardımlaşma Kurumu rezervlerinin Nominal (sermayeyi temsil eden hisseler) değer üzerinden değil, tüm mal varlıklarının gerçek değeri üzerinden hesaplanması için açtığım davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ret edildiğini ve aynı mahkemede “Karar Düzeltme” talebinde bulunduğumu yayınlamıştım.

Ordu yardımlaşma Kurumu kanununda, ödediğimiz aidatların yıllık sadece % 5 faiz hesabıyla değerlendirileceği yazılıdır. Yönetim Kurulu ve genel kurulun onaylaması halinde daha fazla miktardan da hesap edilebileceği de ayrıca yazılıdır.

Biz paramızı 'bankaya faiz karşılığı yatırır gibi değil, risklerini ve avantajlarını taşıyan kimseler olarak' kuruma aidat ödüyoruz. Bankaya faizle para yatırıldığında, banka zarar da etse çok büyük kâr da etse alınacak faiz parası sabittir. OYAK rezervlerimiz, "kârı ve zararı üyelerine ait olduğundan hesaplamanın yıllık % 5 faiz olarak değil, gerçek değerler üzerinden hesaplanması gerekir" gerekçesiyle, Nisan 2010 tarihinde yapılan genel Kurul Kararının yürütmesinin durdurulmasını da içeren Genel Kurul kararının iptali davası açtım. İddiamda ayrıca 205 sayılı kanunun temsilciler kurulu, Genel Kurul ve Yönetim Kurulunu düzenleyen maddelerinin anayasaya aykırılığını da ileri sürdüm.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, davamı ret etti ama kararında anayasaya aykırılık iddiam konusunda hiçbir açıklama yapmadı. Ben de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 66/a maddesine uygun olarak, Anayasaya aykırılık iddiamın kararda karşılanmadığı gerekçesiyle, karar düzeltme talebinde bulundum.

  • Amacım, 'hukuk yoluyla gerekli kanuni şartların doğmasıyla' üyelerinin ödedikleri aidatları oranında söz sahibi olabilecekleri OYAK Genel Kurulunun yaratılmasıdır.

Tüm Banka, Holding ve şirketlerin en yetkili kurulları, bu tüzel kişiliklerin maddi varlıklarında payı olanların payları oranında oy sahibi oldukları genel kurullarıdır. SGK (Emekli sandığı, Bağ Kur ve SSK) gibi kuruluşlar birer devlet kurumu olduğu ve üyelerine yapılacak her türlü yardımın ve ödemenin devletten yapılmasından kanunla düzenlenmektedir. Bu sebepten yetkili kurullarının ataması özel kanunlara tabidir. Bu durum tüm dünyada böyledir.

Kaldı ki 205 sayılı kanunda ödenen para emekli maaşı olarak tanımlansa da, ödenen para her yıl bilanço kârının yarısının üyelere 4 taksitte ödendiği temettüdür. Şirketlerde ise temettüler peşin olarak bir seferde üyelerine ödenir ve sermaye artırımı yapılacaksa tamamı üzerinden yeni hisse verilir. Tamamen üyelerinin aidatlarıyla var olan ve zorunlu üyeliğe dayanan OYAK benzeri hiçbir kurum demokratik ülkelerde olmadığı gibi yanılmıyorsam sadece İran'da var imiş.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi karar düzeltme talebimi haklı görürse davayı kazanacağım, haksız görürse 6 ay içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava açacağım.

Arkadaşlarımın bilgisine sunuyorum.

hala-susacakmisinizSaygıdeğer arkadaşlarım,

29 Ağustos 2009 tarihindeki yazımın bir bir bölümünde "Varlığını bizlerin aidatlarına borçlu olan OYAK bizi bir mendil gibi buruşturup kapının önüne koydu. Yeniden üye olmamız ve üyelere hisse senedi verilmesi sağlanmalıdır  ama, TEMAD sessiz!" dedim.

Vay, sen misin bunu yazan? Ne yalancılığımız kaldı, ne muhalifliğimiz, ne de toplumu yanıltmış olmamız!  Yetmedi, üyelerine "herkes kendi davasını kendi açsın" diye harika bir çözüm bulan TEMAD hukukçuları, haklar için hukuka gitmenin gerektiğini  unutup, beni dava etmekle tehdit ettiler !..

Çok korkmama rağmen işkembeyi küberadan atıp kimseyi yanıltmadığımı, haşa haddimizi bildiğimizi ama gerçekler konusunda suskun kalmanın etik anlayışımıza uymadığını düşünerek, TEMAD’a  kendi sitesinden ve bu siteden yanıt verdim.

AİHM dava dilekçenizde iki gerekçeniz var:
  • Türkiye'de adil yargılama yapılmamıştır.
  • OYAK iştiraklerinde Assubaylar temsil edilmiyor.

Bunu ben uydurmadım, referans verdiğiniz TEMAD dergisinde siz belirttiniz!

Şimdi Genelkurmay  "7 emekli Assubay atadım, dava gerekçesi geçersizdir" derse...

Dava düşer mi? Elbette düşer.

Dava dilekçenizde özür dilememi gerektiren  'yeniden üyelik ve tüm üyelere hisse senedi verilmesi talebi' var mı? YOK!

"Dava gerekçesi hangi temellere dayandırıldı bize açıklayın. Davanın kabul ediliş tarih ve numarasını verin" dedik; hâlâ ses YOK! Ne bekliyorsunuz?

Ya beni haksız eleştiri ve toplumu yanıttığım  için dava edeceksiniz...

Ya da "biz hata yaptık. Özür dileriz" deme olgunluğunu göstereceksiniz !..

"Sizden toplum adına açıklama bekliyorum";

Diye 10 MART 2010 tarihinde ikici kez  yazdığımı hatırlayacaksınız ama yine yanıt vermemekte direniyorlar . Bu kez sanal destekçilerinin de sesi çıkmıyor! NİÇİN ?

"Haklarımızı hukukta arayalım. Bunun için TEMAD yönetimine ihtiyaç duydukları gerekli maddi desteği sağlarız" diye başlattığımız kampanyayı yine TEMAD engellemedi mi?

Çünkü, yönetimin bizlerin sorunlarını önemsemek, çözüm bulmak gibi bir misyonu yok! Kaldı ki, TEMAD hiç bir şubesininin görüşünü almadan, OYAK iştiraklerinin yönetim ve denetim kurullarına isim bildirip, genel sekreterini OYAK ASLAN ÇİMENTO’ya atanmasını sağlayarak davanın aleyhimize dönmesine neden olmadı mı?

OYAK, SAYIMIZLA ORANTILI OLARAK ATAMA YAPMADIĞI MÜDDETÇE BU ÇÖZÜM DEĞİL, KANDIRMACADIR.

OYAK yönetimini AİHM'ne dava eden TEMAD’ın gerekçelerini yukarıda yazdım. TEMAD açtığı davada hisse senedi konusunu gündeme getirdi ise ısrarlı taleplerimize rağmen dava dilekçesini niçin yayınlamıyor? Bu devlet sırrımı? Açılan bir dava dilekçesinin içeriğini her TEMAD üyesinin öğrenmeye hakkı vardır.

Yaptığımız hiç bir çalışmaya destek vermeyen, önerilerimize sessiz kalan bu yönetim kimi temsil ediyor? O göreve bizleri temsil etmek için kendileri gönüllü olmadılar mı? O görevde kalma mecburiyetleri mi var?..

Sn.Turan bu sessizlik karşısında dava açtığı zaman, niçin "bu konuyu biz zaten dava ettik, sizin dava açmanıza gerek yok" açıklaması yapmıyorlar? Dava dilekçesini bizlere açıklamazlarsa bu toplumun oyalandığı ve kandırıldığı konusunda endişelerimizde haklı olduğumuz kesinleşecektir...

BİZLERİN AİDATLARI İLE KURULAN ŞİRKET KÂRLARININ TAMAMI DOĞAL OLARAK BİZE NEMA OLARAK ÖDENMEDİ. BÜYÜK BÖLÜMÜ YENİ YATIRIMLARDA KULLANILDI. BU NEDENLE, TÜM ÜYELERİN KURUM İŞTİRAKLERİNDE HAKLARI OLDUĞUNDAN HER ÜYEYE KATILIMLARI NİSPETİNDE HİSSE SENEDİ VERİLMELİ, DİLEYEN BİRİKİMLERİNİ KURUMDA DEĞERLENDİREBİLMELİDİR...

TEMAD, açılan davada bu talebin yapıldığını belirtmediği için Sn.İ.Turan tarafından bu konuda açılan dava AYİM tarafından ret edilmiştir. Bu sonucu bekliyorduk. Ancak, konuyu Anayasa Mahkemesi'ne ve AİHM götürmek için iç hukuk yollarının tükenmesi gerektiğinden, açılan bu dava için AYİM karar düzeltme talebinde bulunulması gerekiyor(düzeltme talebinde bulunulmuştur). Sn.Turan’ın zamanı ve emeğinin yanında, bu davanın giderlerine katkıda bulunmamızın görev olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda birçok arkadaşım gönüllü olarak destek vermek istediklerini belirttiler. Kendilerine müteşekkiriz.

Sitemizin ve kişilerin yasa gereğince yardım toplama yetkisi yoktur. Gerçi bu yardım değil kendi davamız için bir yardımlaşmadır. Gönüllü destek olmak isteyen arkadaşlarımız Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. adresine mesaj gönderirlerse kendilerine hesap numarasını ve bilahare hesapla ilgili ayrıntılı bilgiyi sunacağız.

Haksızlıklara sessiz kalmak haksızlık kadar suçtur. Kendisine saygısı gereği haksızlıklar karşısında mücadele eden meslekdaşlarıma en iyi dileklerimle sevgi ve saygılar sunuyorum.

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ