|
* * * * *
|
|
* * * * *
|
* * * * *
|
* * * * *
Ben birikdirmedim, zamân birikdirdi! Ben hatırlamadım, zamân hatırlatdı! Ben öğrenmedim, zamân öğretdi! Ben götümden uydurmadım, zamân itiraf etdi! Ben yazmadım, zamân yazdırdı!
Zamânın ezelî sabır ve umut ile târih târih birikdirip de Hâlîlerde kulağıma usûlca fısıldadığı hakâike Eski Tüfek mahlaslı emekli asubay ben Şükrü IRBIK Bugün, burada; Ses oldum, Söz oldum, Tercüman oldum!
Hepsi bu!..
|
* * * * *
* * * * *
* * * * *
1890 senesinde Donanmayı Hümâyun (Padişah Donanması)’da “Asâkir-i Bahriye-i Şahâne” (Padişah Bahriye Askeri) mevcut idi. Bu askerlere “Kur’a Efrâdı” veya “Bahriye Efrâdı” ismi de veriliyor idi.
Bahriyenin ihtiyâcı nisbetinde kur’a ile tesbit edilen “kur’a efrâdı” Osmanlı gençleri, Donanmayı Hümâyun’da 5 sene nizâmiye (mükellef) askerliği yapmaya mecbur idiler.
Bu 5 senelik “mükellef askerlik” süresi içinde bahriye askerlerine, Harb gemilerimizde yapacakları hizmete göre çeşitli denizcilik ve meslek eğitimleri veriliyor idi. Bu denizcilik eğitimlerini de bahriyeli zâbitânımız veriyor idi.
5 senelik “mükellef askerlik” hizmetini tamamlayan bahriye askerleri, tam işe yarayacakları anda tezkere alıp gidiyorlar idi. Bahriye zâbitânımız, teskere alan bahriye askeri yerine gelen acemi efrâda denizciliğe dair her şeyi, her celp döneminde yenibaşdan öğretmek mecburiyetinde kalıyor idi.
Ayrıca; İngiltere’nin buhar gücünü savaş gemilerine tatbik etmesi ile Avrupa Devletlerinin başlatdığı Ve dahi Bahriye silah ve makinelerinde meydana gelen Ve Aklın sınırlarını bile aşan gelişmelerin kapıya dayanması sebebi ile; Elektrikçi, torpidocu, mayıncı, kazancı, ateşçi, çarkcı ve telsizci gibi yeni bahriye meslekleri ortaya çıkmış idi.
Hem uzmanlık isdeyen, hem çok tehlikeli ve hem de yağlı-paslı olan bu meslekleri, Padişah daşşağından düşme bahriyeli beyaz zâbitânımız bir türlü yapmak isdemedi.
Asubay Tefrikası 6-2 Ve dahi Asubay Tefrikası 6-8 isimli makâlelerimizde Bu konuyu tafsilâtlı olarak işledik.
Bahriye zâbitânımızın yapdığı; Hem bahriye askerinin taalim-taallümü görevini Hem de ihtisas gerekdiren ve tehlikeli olan bu meslekleri, Zâbitânın yerine yapmak üzere; Hem “zâbit” olmayan, Hem de zâbit maaşının çeyreğine yapacak “ortada sandık” bir bahriye asker sınıfı teşkil etdiler.
1890 senesinde teşkil etdikleri bu “uyduruk” ve “ortada sandık” bahriye asker sınıfına da Yukarıda resimlerini gördüğünüz dönemin Padişahı ve Bahriye Nâzırı “Gedikli” ismini verdi.
* * * * *
1909 senesinin Ordu-yu Humâyûn’una zâbit temin eden Harbiye, Bahriye ve Mühendishâne Mekteplerinde taalim-taallüm eden zâbit namzedi efendilerin Okuduğu sınıflarına göre “rütbe isimleri” şöyle idi…
Beyaz zâbitân heyetimiz;
1834 senesinden beri harbiye talebesi efendilerin rütbesi olan Silâhendaz Onbaşı, Çavuş ve Başçavuş rütbe isimlerini, 1909 senesinde piyasaya sürdükleri bir "darbe" kânunu ile;
Ve dahi
* * * * *
Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz askerlere 1909 senesine vâsıl olduğumuz günlerde, aşağıda gördüğünüz şu isimler verildi.
Asırlardan beri Osmanlı Devletini yıkmak isdeyen İngiltere ve kuyruğundaki düvel-i garbînin Yapmak isdeyip de yapamadığını bizim “mektepli zâbitân” heyetimiz, 31 Mart’da yapdı.
İşde, bu değişmez sebepden dolayı da padişahlarımız;
Her askerin yüreği, bileği ve aklı nisbetinde en yüksek rütbeye kadar yükselmesini teşvik etdiler. 31 Mart darbesini tertip ve tatkbik eden “mektepli zâbitân” heyetimiz Bab-ı Ȃli’deki İstanbul Vâli Konağında 1909 senesinin 06 Ekim Salı günü gizlice içtima eyledi Ve tertip etdiği bir “darbe nizamnâmesi” ile “Küçük zâbit” ismini verdiği asker sınıfını Kara Ordumuzda teşkil etdi.
* * * * *
Karesi Mebusu ve Bahriye Encümeni Ali Galip Efendi, 1910 senesinde Meclis-i Mebusan’da Donanma Gediklisi için “Donanmanın kethüda kadını” dedi.
* * * * *
31 Mart darbesinden sonra Kara “küçük zâbit” sınıfını tertip eden karanlık suratlı zâbitânımızın isimleri ve cisimleri meçhul idi!
Fakat darbeden bir sene sonra, Bu karanlık suratlı beyaz zâbitândan birisi, kendisini ele verdi; Alman perestiş ve darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa!
Padişah Sultan II. Abdülhamid’e “Baykuş” diyerek hakâret den darbeci Mahmut Şevket Paşa, Meclis’de 1910 senesi bütçesi müzakere edilir iken 06 Ekim 1909 târihli “Kara Küçük Zâbit” sınıfını kendisinin tertip ve teşkil etdiğini itirâf eyledi.
Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa;
Ve dahi
“Mayın eşşeği” niyetine cephenin en önüne sürdüğü “ortada sandık” yeni asker sınıfının isminin “Küçük zâbit” olduğunu yumurtaladı…
* * * * *
31 Mart’ı tertip eden "beyaz zâbitân heyetimiz"; Darbeden sâdece 6 ay sonra teşkil etdikleri Ve dahi “Küçük zâbitân” ismini verdikleri “köle” askerlere Aynı senelerde sâdece “nefere” verilen “prangabent cezâsı” vermeye başladılar.
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile 1915 senesinde Donanma-yı Humâyûn’da, “Donanma gedikli zâbit” sınıfı “müstakil” bir “zâbit” sınıfı olarak teşkil edildi.
Gene aynı kânun ile başçavuş, donanma mühendisi (asteğmen)’nin “üstü” idi.
“Donanma zâbitân heyetimiz”; Bu usûlü de o senelerde muhibi oldukları Prusya Almanyası'ndan aşırmış idi…
* * * * *
1915 senesinde Ordu-yu Humâyûn (Kara Ordusu)’da, Aşağıda gördüğünüz şu kânuna göre “Küçük zâbit başçavuş” “zâbit vekili” (asteğmen)’nin mafevki (üstü) idi.
* * * * *
Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz ve “küçük zâbit” sınıfına mensup askerler 1916 senesinde bu kez de “Kıdemsiz küçük zâbit” ve “kıdemli küçük zâbit” oldular.
* * * * *
Ordumuzun “ortada sandık” asker sınıfı olarak teşkil edilen “küçük zâbitlik” 1917 senesinde bu kez de “takımbaşı” oldu.
Cephede götlerini kaşıtmak isdeyen beyaz zâbitân heyetimiz “Başçavuş” rütbesindeki “küçük zâbitâna”;
Bir de
Padişah daşşağından düşme "beyaz zâtibin yerine ölmesi için" Çanakkale Cephesinin önüne sürülen Güççük Zâbit Başçavuş Emin ÇÖL’e verdikleri gibi “Ucu sivrice, ağzı kör ve ham demirden”
Ve hemen akabinde “Takımbaşı” unvânı ve “Takım Kumandanı zâbit” yetkisi ile
Hem de “zâbitin yerine ölmesi için” düşmanın önüne “yem” olarak atdılar.
* * * * *
Dedelerimizin “Harb-i Kebir” dediği Birinci Cihân Harbi bütün şiddeti ile devâm eder iken, Ordumuzun “küçük zâbiti” 1917 senesinde bu kez de
* * * * *
1917 senesinde Ordu-yu Osmanî’de “silâhendaz” ismi verilen bir nefer (er) sınıfı mevcut idi.
Silâhendaz sınıfı nefer, tıpkı bügünkü Amerikan Ordusundaki “deniz piyâdeleri” gibi idi.
“Silâhendaz” tâbirini, bu sene içinde “küçük zâbit ve efrat” torbasının içine tıkışdırdılar.
* * * * *
Tevkir mi, tahkir mi, ben bilemedim!.. Fakat “Küçük zâbitler”, 1918 senesinde Ordumuzun “beyaz kargaları” oldular!..
* * * * *
“Küçük zâbitler; İlk mezunlarını verdiği 10 Temmuz 1911 Pazartesi gününden itibâren T.C Devletinin teşkil edildiği 23 Nisan 1920 Cuma gününe kadar Tam 10 sene devam eden harbler boyunca Hem zâbit yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülmüş Hem de ölümü bahasına cenk etdiği “harbi kazanmış” idi.
Fakat
Kıt’a kumandanı zâbitân gürûhu takdirleri beşer-onar paypay eder iken Ordumuzun “cüzzamlı askeri” olan “küçük zâbitler” 1921 senesinde;
Ölmek sırası gelince, beyaz zâbitân heyetimiz; “Ufak zâbit” ve efradın arkasına saklandı…
Fakat
Madalya paypaylamak sırası gelince beyaz zâbitân heyetimiz bu kez “Ufak zâbit” ve efradın önüne geçiverdi.
Ordumuzda bugün de durum hâlâ aynen böyle değil mi?..
* * * * *
1925 senesine vâsıl olduğumuzda "ihtiyât" ile beraber Ordumuzda “Üç cins küçük zâbit” görev yapıyor idi.
* * * * *
Tam 10 sene devam harpler hitam bulmuş, 29 Ekim 1923 Pazartesi günü “Cumhuriyet” ilan edilmiş idi.
Harbi uzakdan sevk ve idare eden zâbitân heyetimiz, Harbden sonra yüksek rütbelere “terfi” etdiler.
Fakat harb devam eder iken teşkil etdilen
Ve dahi
Zâbitin yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülen “gedikli zâbit” sınıfı ise
Harb-darp sona erince vehleten “gedikli küçük zâbit” sınıfına “tenzil” edildi.
“Beyaz zâbitân heyetimiz”, "gedikli zâbitin” sırtında "dereyi" geçmiş idi, nasıl olsa!..
* * * * *
31 Mart darbecisi Alman perest Mahmut Şevket Paşa’nın Bir “darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip “Küçük zâbit” dediği asker sınıfına, Cumhuriyeti kuranlar ne isim vereceklerini şaşırdılar!..
1927 senesine geldiğimizde, Cumhuriyetin kurucu iradesi;
“Kıdemli Küçük Zâbit” unvânını “Gedikli Küçük Zâbit”e
“Kıdemsiz Küçük Zâbit” unvânını da “Küçük Zâbit”e tebdil etdi… * * * * *
Tıpkı efendinin kölesini falakaya yatırdığı gibi Cumhuriyet İdaresinin beyaz zâbiti de "Köle asker" olan “küçük zâbiti”
* * * * *
1927 senesi, “küçük zâbit” denilen asker sınıfı için çok bereketli oldu...
Peşpeşe yapılan kânunlar ile;
“Küçük zâbitân”a elvan çeşitli isimler, unvânlar ve rütbeler verildi.
Bu sene meriyyete koydukları Askerlik Mükellefiyeti Kânunu ile Cumhuriyetimizin kurucu iradesi, Ordumuzda “iki sınıf asker” olduğunu tasdik etdi.
1. Efrâd
2. Zâbit
Bu iki sınıflı asker teşkilâtlanması, Asırlardan beri dünyada sınanmış ve kabul görmüş bir teşkilâtlanma idi.
* * * * *
1930 senesine geldiğimiz günlerde 500 sene önce Viyana muhasarasında sıçmayı öğretdiğimiz Avrupa’dan Bu kez Askeriyemizin Ceza Kânununu aldık ve bu sene tekrar meriyyete koyduk!..
Prusya Almanya’sından aşırdığımız Askerî Ceza Kânununda “Küçük zâbit” dediğimiz “içi alacalı - dışı sıracalı” askere Aşağıda gördüğünüz şu isimleri yakışdırdık!..
* * * * *
31 Mart darbecisi Alman sevici Müşir Mahmut Şevket Paşa’nın “Darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip “daimî küçük zâbit” dediği asker sınıfına, Cumhuriyetin kurucu iradesi 1927 senesinde bu kez de “Mükellef Küçük Zâbit” dedi.
Aslında bu “Mükellef Küçük Zâbit” tâbiri isabetli bir tesmiye ve tefrik idi…
Çünkü; Bugün “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, dünya ordularında “mükellef asker” idi. 1935 senesinin Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda, “Küçük zâbit” olarak tesmiye edilen bahriye askerleri “mükellef” asker idiler.
Aşağıda gördüğünüz 1/178 sayılı şu “Encümen Mazbatası” “Mükellef Küçük Zâbit” tâbirini hâvi tek belgedir, haberiniz olsun!..
“Küçük Zâbit” asker sınıfının “mükellef” asker olduğuna dair ilk belgeyi de Gene İlk defa sizler, Asubay Tefrikası 6-9’da gördünüz,
İkinci defa ise gene sizler görüyorsunuz!
Kaynak: 2851 sayılı kânunun Komisyon Raporu. Fakat
Bu seneden sonra tertip etdikleri elvan türlü tuzak kânunlar ile şerefsiz subaylarımız,
“Mükellef” asker olan “küçük zâbit” sınıfını
Sinsice “muvazzaf” asker sınıfına “tahvil” etdiler.
* * * * *
Dünya askerlik târihine bakdığımızda, Dünya askerlik târihine yön vermiş devlet ordularında, Asker teşkilâtının “iki sınıflı” olduğunu görüyoruz.
Dünya çapında bir asker olan ATATÜRK, Dünya askerlik târihini çok iyi biliyor idi…
İşde, bu sebepden dolayı da T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK, 1935 senesinde T.C Ordusunu “iki sınıf asker” ile teşkil etdi;
1. Mükellef Erbaş (Er)
2. Muvazzaf Subay (Zâbit)
İşde, kânunu…
İşin doğrusunu söylemek gerekir ise şâyet Fütühâtcı bir rûh ve sonsuz terfi töresine sâhip olan Türk Ordusu için En uygun olan askerlik de bu idi…
* * * * *
ATATÜRK sonrasının Cumhuriyet idaresi, ATATÜRK’ün öldüğü günden itibaren ATATÜRK’ün mirasına ihanet etmeye başladı!..
Vaziyet, bugün de aynı ile vâkidir!.. Yukarıda gördüğünüz 2771 sayılı kânunda ATATÜRK, “mükellef asker” sınıfına “Erbaş” demiş idi.
Fakat
ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde ATATÜRK’ün koltuğuna çöreklenen İNÖNÜ, ATATÜRK’ün “Mükellef Erbaş” dediği asker sınıfını “Muvazzaf Gedikli Erbaş” yapdı.
Ve böylece Cumhurbaşkanı İNÖNÜ,
Hazerde; Kışlada, karargahda subayımızın götünükaşıyacak,
Seferde ise; Subayımızın yerine "mayın eşşeği" gibi ölüme sürülecek “muvazzaf” bir asker sınıfı teşkil etdi…
* * * * *
ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde Mal bulmuş mağribî gibi ATATÜRK’ün koltuğunua çöreklenen İNÖNÜ idaresindeki Türkiye Cumhuriyeti, Bir tarafdan sömürgen İngiliz, diğer tarafdan da kemirgen Amerika’nın kucağına oturmaya başladı.
Moskof gelecek korkusu ile gündüz vakdi dudağı uçuklatılan İNÖNÜ ve şürekası, Meclisden kaçırarak imzaladıkları gizli ve sinsi ikili anlaşmalar ile T.C Devletini hem İngiliz hem de Amerika'nın kuyruğuna takdılar.
Bu hainlikler silsilesi tezgahlanır iken Ordumuzun köle askerleri “Muvazzaf Gedikli Erbaş” da “Gedikli Erbaş “ oluverdi!..
* * * * *
Gitdi tekâüd zâbit İNÖNÜ, geldi tekâüd zâbit BAYAR Ha, Ali-Veli! Ha, Veli-Ali… Al birini, vur ötekine!... Yok idi aslında birinin diğerinden alâmeti fârikası!..
Tam 12 sene ATATÜRK’ün koltuğunda gurk yatan İNÖNÜ, 1950 seçiminde BAYAR’dan yediği okgalı tokat ile irkildi. Ve Pembe Köşkü terk etdi.
BAYAR da tıpkı İNÖNÜ gibi koyu bir Amerikan muhibi idi.
Cumhurbaşkanı intihab edildikden sonra T.C. Devletini babasının sığır çiftliği zanneden BAYAR da şöyle dedi; “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağım!”
T.C Devletini, Küçük Amerika yapdı,
Türk milletini, Küçük Amerikan milleti yapdı,
Askerlik teşkilâtını da Amerikadan tam olarak alsa idi şâyet Ordumuzu da “Küçük Amerikan Ordusu” yapacak idi.
Fakat yapamadı!..
Teşkil edildği 1774 senesiden beri Amerika’da sâdece ”iki sınıf asker” var idi.
1. Mükellef Er
2. Muvazzaf Zâbit
Türk Ordusunu Amerika’nın kuyruğunda NATO’ya nikahlayan BAYAR-MENDERES ikilisi Amerikan Ordusunda olmayan bir asker sınıfını, bizim ordumuzda teşkil etdi; “Mükellef astsubaylık”
Ve böylece beyaz subaylarımız;
BAYAR-MENDERES döneminde de tertip etmeyi becerdi!..
Ne diyeyim?.. Helâl olsun, efendi subay gardeşlerimize!..
* * * * *
* * * * *
T.C Devletinin tepesinde tam 11 sene saltanât süren BAYAR-MENDERES ikilisi 1960 senesinin 27 Mayıs sabahına “subay darbesi” ile uyandı!..
Bu subay darbesi ile de Gitdi tekâüd zâbit Celâl Bey, geldi tekâüd zâbit Cemal Ağa!...
Al BAYAR’ı, vur GÜRSEL’e…
ATATÜRK ilke ve inkılâpları kılavuzluğunda Memleketin idaresine el koyduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları, Evvelâ orduyu zapd-u rapt altına almak ile işe başladı.
BAYAR-MENDERES ikilisinin “subay yapmak şartı ile” teşkil etdiği “mükellef astsubayları” 27 Mayıs’ın darbeci subayları, “muvazzaf köle astsubay” yapmak için hemen kolları sıvadılar.
Uzun zamândan beri gizlice hazırladıkları TSK İç Hizmet Kânununu 27 Mayıs subay darbesinden sâdece 7 ay sonra tezgaha sürdüler…
5802 sayılı kânunun 1951 senesinde “mükellef astsubay” olarak tefrik etdiği askerleri “Muvazzaf astsubay” yapmak için darbeci subaylar, Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE’yi kurşun asker olarak mayın hattına sürdüler…
27 Mayıs subay darbesinin tetikci kurşun askeri Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE, “Mükellef astsubay” ı ömür boyu köle demek olan “muvazzaf astsubay” yapmak için Yumuşak geçişli bir “darbe tezgahı” hazırladı.
TSK İç Hizmet Kânunu olarak tesmiye edilen bu darbe kânununun 27 Mayıs darbe meclisinde görüşülmesi için Darbeci binbaşı Selahattin ÖZGÜR’ün verdiği kânun teklifinin “Gerekçe”sine şöyle bir göz atalım;
"Mükellef astsubaylığın" 27 Mayıs darbeci subaylar marifeti ile “muvazzaf astsubaylığa” tebdil edilmesi için Güvenlik Komisyonu Araştırma ve İnceleme Kurulu Üyesi sıfatı ile Tetikci kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE, darbe meclisinde şu incileri yumurtaladı…
Kânun teklifini hazırlayan darbeci Kurmay Binbaşı Selahattin ÖZGÜR Ve dahi Kânun Gerekcesini tezgahlayan kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE, Mükellef astsubay” ı “muvazzaf köle astsubay” yapmak için İlk darbeyi 1961 senesinde işde, böyle vurdular.
İkinci ve son darbeyi de 926 sayılı kânun ile 1967 senesinde gene 27 Mayıs’ın darbeci beyaz subayları vuracak idi…
* * * * *
1774 senesinden beri Amerikan Ordusunda olduğu gibi 1949 senesinde Amerikan Devletinin teşkil etdiği NATO’da da iki sınıf asker var;
1. Er
2. Subay
1952 senesinde NATO’ya üye olan Türk Devletinin ordusunda “iki sınıf” asker olması gerekiyor idi.
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu üçüncü maddeye bakar iseniz Türk Ordusunda tam 6 sınıf asker olduğun görürsünüz;
Fakat Genelkurmay Başkanlığının NATO’ya beyan etdiği “asker sınıflarına” bakdığımızda Subaylar hâriç olmak üzere sâdece “bir sınıf asker” olduğunu görüyoruz.
“Subay” sınıfına dâhil olmadığına göre “Astsubay” dedikleri asker sınıfının aslında NATO’ya göre “er” olduğunu anlıyoruz.
Bu “ikili kıvırmayı” izah edebilecek bir tek dahi olsa şerefli bir subayımız var mı acap?
27 Mayıs darbeci subaylarının Darbenin hemen ertesi senesinde tertip etdikleri 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu isimli “darbe” kânunu ile;
Fakat aynı zamanda,
* * * * *
Fakat
Târihci olduğunu söyleyip de Târihin ırzına geçen zübük subaylardan birisi olan Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL 1965 senesinde “bölüğün anası” "astsubaydır" dedi.
Şimdi, Tahsin Hocam;
Bölüğün “çocuğu” kim?
Bölüğün “anası” kim?
Peki,
Hazır, siz subaylar Türk Silahlı Kuvvetleri bir “ailedir” deyip duruyorsunuz!
Öyle ise bir de “koca” olmalı, değil mi?
Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL’ a şu suâli sormak, Emekli "astsubay" Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK'ın boynuna borç oldu!..
Tahsin Hocam, “ bölüğün anası olan biz astsubayların kocası ” kim?
Siz subaylar mı yoksa?..
* * * * *
27 Mayıs’ı tertip eden darbeci subaylarımız, Darbeden 7 sene sonra bir kânun tertip etdiler.
TSK Personel Kânunu ismini verdikleri bu “darbe kânunu” ile “Mükellef asker” olan “astsubay” sınıfını cebren “muvazzaf astsubay” sınıfına tebdil etdiler.
Bu darbeci subaylarımız Türk Ordusunu da “Muvazzaf astsubay” asker sınıfına sahip olan ilk devlet ve tek ordu yapdılar.
İşde, 27 Mayıs subay darbesinden 6 sene sonra 926 sayı ile kânunlaşan TSK Personel Kânununa imza veren Gene darbeci subayların başını çekdiği vekiller…
Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa, Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen hazırladığı bir darbe kânunu ile Küçük Zâbit Nizâmnâmesi ile 1909 senesinde “daimî küçük zâbit” sınıfını teşkil etmiş idi.
Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK, Küçük zâbit sınıfını “mükellef asker” sınıfı olarak 1927 senesinde teşkil etmiş idi.
Fakat Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları, 1967 senesinde tertip etdikleri 926 sayılı “darbe kânunu” ile Başbakan MENDERES’in 1951 senesinde “mükellef asker” sınıfı olarak teşkil etdiği “astsubaylığı” 1967 senesinde cebren ve hile “muvazzaf asker” sınıfına tebdil etdiler.
Bu cümleden olmak üzere; “Muvazzaf astsubay” tâbirini ilk defâ olmak üzere 926 sayılı bu “darbe kânunu” ile askerî mevzuâtımıza 27 Mayıs’ın darbeci subayları dahil etdiler.
Padişah Sultan II. Abdülhamid, Orduyu Humayûn’da “küçük zâbit” isimli “ortada sandık” bir asker sınıfı isdemiyor idi.
Fakat 31 Mart darbecisi Müşir Mahmut Şevket Paşa; “Küçük zâbit” isimli “ortada sandık” asker sınıfını, 1909 senesinde Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen teşkil etdi.
1935 senesinde Reisicumhur ATATÜRK, “küçük zâbitliği” “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.
1951 senesinde de Başbakan Adnan MENDERES, “Astsubay” ismini verdiği asker sınıfını “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.
* * * * *
Darbeci subay zottirik Kenan ve darbe arkadaşı 4 subay, 1982 senesinde bir Anayasa tezgahladı. Bu Anayasa’nın 11’inci maddesi şunu emreder;
* * * * *
Bu satırları okuduğunuz 2019 senesinden tam 10 sene evvel Kara Kuvvetleri K.lığı EDOK Okullar Komutanlığı, bir kitap neşretdi; “Astsubay Okulları Tarihi”.
Bu târihce kitabında Kara Kuvvetleri Komutanlığı, “Astsubay” dediği askeri, şöyle târif etdi; “Orta kademe yönetici”
* * * * *
2011 senesinde Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kânununda bir değişiklik yapdı.
Bu kânunun; Üçüncü maddesinin “l” fıkrasındaki “Ön Lisans” tâbirinin açıklamasında yer alan “ara kademe insan gücü” tâbirini “nitelikli insan gücü” olarak değişdirdi. Bugüne kadar tam 8 koca sene deverân eylemesine rağmen;
Yüksek Öğretim Kânununda yapılan bu değişikliğe kör bakmaya devam ediyorlar!.. Ne diyeyim!.. Ordumuzun siz “ara kademe yöneticilerine” hayırlı, kademli olsun!..
* * * * *
Saatli Maarif takvimi 03 Nisan 2013 târihini gösderdiği Çarşamba gününde Genelkurmay Başkanlığımız, karargahda yabancı bir “eri” misafir etdi.
Bu misafir “er”, ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu oaln ABD Avrupa Komutanlığı EUCOM’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., Evvelâ Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in acı kahvesini içdi,
Akabinde “meslekdaşı” “Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ı ziyâret etdi,
Nihayetinde de “Astsubay Üst Karargah Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz ucube mektebe gitdi.
ABD Hava Kuvvetlerinden Binbaşı Elizabeth APTEKAR, EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâretini, ABD Avrupa Kuvvetler Komutanlığına ait EUCOM isimli örütbağda 08 Nisan 2013 Pazartesi günü haber yapdı.
(http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir 08 Nisan 2013 târihli haber. Hava Binbaşı Elizabeth APTEKAR’ın 03 Nisan 2013 târihli başka bir haberinde EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in;
* * * * *
27 Mayıs darbecisi bir subayın mahdumu olan Ümit ÖZDAĞ, Siyâset konusunda "Profesör doktor" unvânlı bir âlim idi.
Fakat “Assubay” dediği köle asker sınfının târihi konusunda ise Ümit Hoca tam bir câhil idi.
Câhil Ümit Hoca; 18 Ekim 2013 târihinin mübârek Cuma günü Sözcü gazetesindeki köşesinde Sözde “Dünya Assubaylar Günü” vesilesi ile bir makâle yayınladı. Bu makâlesinde Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, “assubaylar” için şu incileri dökdü;
İşde, Türk Dil Kurumu’na göre "tampon" kelimesinin anlamları...
Ey “assubay” meslekdaşlarım; Seç, beğen al, kendine yakışanı!..
Dervişin fikri ne ise zikri de odur, değil mi?..
* * * * *
15 Temmuz’dan sâdece bir ay sonra, 18 Ağustos 2016 Perşembe günü Başbakan Binali YILDIRIM 15 Temmuz akşamı şehit edilen “Astsubay” Ömer HALİSDEMİR için şöyle dedi; “Kahraman” ve “delikanlı.”
* * * * *
17 Haziran 2019 Pazartesi günü Milli Savunma Üniversitesine ait (https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli siteye şöyle bir bakdım.
Kara Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda Kara astsubaylarının “orta kademe yönetici” olduğu yazıyor idi!... Kaynak: MSÜ’ye ait (https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli bağlantıda münteşir KAMYO e-Kitapcığının 7’nci sayfası.
İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:15.
* * * * *
17 Haziran 2019 Pazartesi günü Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait (http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli siteye şöyle bir bakdım.
Deni Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda Deniz astsubaylarının “subay ile erbaş ve er arasında görev yapan asker” olduğu yazıyor idi!...
Kaynak: Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait (http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli bağlantıda münteşir okul târihcesi.
İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:18.
* * * * *
(https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantısında, Takvim gazetesi 25 Ocak 2019 Cuma günü bir haber neşretdi.
Bu haberde yazdığına göre Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR, Astsubaylar için şu sıfat ve lakapları söyledi…
Hayyam; Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz demiş idi.
Takvim gazetesine ait (https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantıda 25 Ocak 2019 Cuma günü neşredilen haber
* * * * *
|
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar 6-9
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, Dokuzuncu kısımını teşkil eden bu makâlemizde Bugün biz, biricik suâl soracağız!..
* * * * *
Devlet konusunda atamız Göklerin Oğlu, Sekizyüz sene evvelinden şöyle seslendi, bize; |
* * * * *
Dünyânın en büyük heykelinin üzerinden Bütün dünyâya meydân okuyan gurur, cesur ve heybetli duruşu ile Moğolistan’ın uçsuz bucaksız bozkırına Amansız bir bakış fırtlatan Cihan Hükümdârı,
Askerlik konusunda ise şu üç nasihatı gönderdi, bize;
|
* * * * *
Fakirlik sınırının yarısı kadar emekli maaşı alan köle astsubaylar inim inim inler iken, 6 çeşit tazminâtı midelerine tıka basa doldurdukdan sonra
Bugünlerde ortalıkda külhan beyi gibi dolaşır iken biz asubayları kasdederek
“Arkadaşlar; subayı ve astsubayı ile biz, et ile tırnak gibiyiz”
Diyerek dübürden üfüren gebeşlerin kulakları çınlasın!..
“Tırnak” olup da subayların götünü kaşımaya benim hiç niyetim yok!..
Çünkü;
Asubay ben Şükrü IRBIK, ne "et"im ne de "tırnak."
"Et" kimdir?,
Sen, kime "tırnak" diyorsun, be dangalak?..
|
* * * * *
Kıymetli okuyanlar ve muhterem asubay meslekdaşlarım!
Cengiz Han’ın dediği gibi;
Devlet silâh ile kurulur! Fakat kalem ve kânun ile idare edilir!
Atamızın bu harika sözünün mütemmim cüz’ü olmak üzere Biz de şöyle desek herhâlde münasip olur;
Devlet, kânûnu olduğu sürece yaşar!
Yeri gelmiş iken şu güzel sözü de söyleyelim de Maksadımız tam hâsıl olsun.
Asker;
Midesi üsdünde yürür,
Gitdiği yere kendi kânûnunu da götürür!
Dünyânın gelmiş geçmiş en büyük askeri olan bilge ve kahraman atamız Cengiz Han, Devlet ve askerlik konusunda sekiz asır evvelinden böyle dedi ve böyle yapdı!..
Peki, Atamız Cengiz Han’ın mirâsı üzerinden, Bilgelik taslayan cüce beyinli zübük devlet adamlarımız Ve Kahramanlık devşiren sömürgen beyaz subaylarımız Devlet ve askerlik konusunda bugüne kadar ne haltlar etmiş acap?
* * * * *
Zottirik Kenân’ın 12 Eylül subay darbesi ile peydahladığı 1982 Anayasası’nın ikinci cümlesi şöyle der;
“Türkiye Cumhuriyeti bir hukûk devletidir.”
İkinci Halifemiz Hz. Ömer (R.a)’in, “El âdl-ü esâs ül mülk” vecizinin üzerine inşâ edilmiş bir devletden bahsediyor bu cümle, zâhiren. Ȃdâlet üzerine inşâ edilen bir devletde Kânûnların da âdâlet (Anayasa) üzerine inşâ edilmesi icâb eder, değil mi? Ben Eski Tüfek de öyle olduğunu zannediyor idim. Bir gün dedim ki kendime... Askeriyemizin bugüne kadar meriyyete koyduğu temel idârî ve cezâ kânûnları da acap Anayasamıza göre mi inşâ edildi? İnşâ edilmediğini bugüne kadar defâlarca ve bizzat tecrübe ederek öğrenmiş idim aslında.
Fakat Gene de yanılmak umudu ile bir dilekce yolladım, Millî Savunma Bakanlığımıza. Dedim ki Bakanımıza; Askeriyemizin temel idârî ve cezâ kânûnları, Meşrûiyetini, eskilerin deyişi ile “kuvve-i teşriyyesini” Anayasamızın hangi maddesinden alıyor?
Yukarıda gördüğünüz gibi bu dilekceme cevâp verme süresi çokdan doldu. Fakat Millî Savunma Bakanlığımızdan ne ses geldi, ne de selen!.. Bu davranışı ile Millî Savunma Bakanlığı, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kânûnunu resmen ihlâl etdi. Hukûk devleti olduğumuzu Anayasamıza yazmak ile iş bitmiyor! Riayet etmez isen de şâyet Anayasa’nın bu emrinin hiçbir hükmü olmuyor. Anayasaya riayet edecek haysiyetli ve şerefli asker ve devlet adamlarımızın da olması gerekiyor.
Fakat, Bugün meriyyetde olan temel askerî idârî ve cezâ kânûnlarımızın Anayasaya göre meşrûiyeti yok! Yukarıdaki dilekcemde bahsetdiğim askerî kânûnların, Anayasamız nezdinde aslında hiçbir kıymeti yok! Vardığım netice itibâriyle ben, bunu gördüm! Subay darbelerinin meş’um karanlığında tertiplenen bu kânûnlar ile beyaz subaylarımız, Türk Ordusunu Anayasa’ya aykırı olarak teşkil ve tanzim etmişler!
Fakat askeriyemizde;
Bilen yok!
Çünkü Anayasamızda yok!
Bakınız, 1632 sayılı Askerî Cezâ Kânûnumuzda idam cezâsı bugün bile hâlâ var. İdam cezâsının ilga edildiği 2002 senesinden bugüne kadar geçen 17 sene içinde var ise şâyet, İdam etdiğimiz askerleri, Anayasa’nın hangi maddesine göre idam etmişiz, belli değil. Çünkü Askerî Cezâ Kânûnunun Anayasa dayanağı yok! Beyaz subaylarımız uydurup uydurup yazmışlar! Sonra da meclisde ayartdıkları yardakcı, şerefsiz siyâsetcilere bu yapdıklarını kânûn diye yutdurmuşlar. Her 10 senenin sabahına subay darbesi ile uyanan bizim memleketimizin, 1982 senesinde kabul etdiği bir Anayasamız var. Darbeci subaylarımızın tertip etdiği bu sözde “asker” Anayasamızda sâdece biricik “subay” kelimesi var. O da AYİM’in “askerî hâkim subayı” hakkında. Ey vatandaşlar! İşitin bunu!... Anayasamızda, askerliğe dâir bir tek hüküm yok!
Kimimiz “astsubay”, Kimimiz “assubay”, Eski Tüfek gibi nev zuhûr kimileri de ATATÜRK’e izâfeten haklı olarak “asubay” diye gıçımızı yırtıyoruz! Fakat bu unvânların hiçbirisi Anayasamızda yok! Açın bakın, isderseniz!..
* * * * *
Biliyor musun, ey Çadırcı;
Akıl ile bir konuşmam oldu dün gece; Sana soracaklarım var, dedim! Sen ki her bilginin temelisin, Bana da yol gösdermelisin!
* * * * *
Osmanlı Devletini paylaşmak için Avrupa devletlerinin başlatdığı Birinci Dünyâ Harbinde Padişah Efendimiz;
Birinci Dünyâ Harbine “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” tâcı ile giren İngiltere, Harbin sonunda bu tâcını Amerika’ya kapdırdı. Birinci Dünyâ Harbinin mutlak ve biricik galibi, Amerika oldu.
* * * * *
Tıpkı Birinci Dünyâ Harbinde olduğu gibi İkinci Dünyâ Harbinin de mutlak ve biricik galibi gene Amerika oldu. T.C. Devleti, İkinci Dünyâ Harbine doğrudan iştirak etmedi. Fakat Harbden sonra bu kez de Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ, Türk Ordusunu Amerika’nın kucağına oturtdu. Cumhurbaşkanı İNÖNÜ’nün Amerika ile 1948 senesinde başlatdığı ikili andlaşmalar ile Türkiye, İkinci Dünyâ Harbinin mağlup devetlerinden bile daha aşağılık duruma düşürüldü.
Amerikan Ordusunun talimatları birebir Türkceye çevrildi ve ordumuzda aynen tatbik edilmeye başlandı. Elimizde Amerikancadan tercüme talimatlar var idi. Fakat Bu talimatlarda sözü edilen Amerikan silah ve echizesi, Ordumuzda henüz yok idi…
* * * * *
Türkiye; Amerika’nın teşkil etdiği ve arka bahçesi olan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’na 1945 senesinde üye oldu.
Türkiye; Amerika’nın teşkil etdiği ve Amerikanın mutlak emrinde olan NATO’ya 1952 senesinde üye oldu.
Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere; Hem BM’nin hem de NATO’nun ağası, Amerikan devletidir. Her iki teşkilâtda da Amerika’nın sesi, Amerika’nın sözü ve Amerika’nın kânunları geçerlidir.
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK, T.C. Ordusunu kaç sınıf asker ile teşkil etmiş,
Amerika’da Ve dahi Amerika’nın teşkil etdiği ve söz sahibi olduğu BM ve NATO’da kaç sınıf asker var imiş, Buyurun, bir görelim hele!..
* * * * *
Amerikan Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var?
Askerlik konusunda bizim Anayasamızda vaziyet, yukarıda söylediğim gibi; tam bir rezâlet!.. Fakat Şunun şurasında daha 200 sene evvel teşkil edilen Coni Ordusunda durum nasıl dersiniz?
Coni kendi askerini;
Dünyâya sonsuz zenginlik vaad eden ve insan hakları pazarlayan Coni’de vaziyet nedir acap? Bakınız, bizim gözümüze yalan perdesi çekdiren Coni, kendi memleketinde neler yapmış!
* * * * *
Coni kıt’asındaki 13 eyâletde yaşayan vahşi batılılar evvelâ birbirlerini katletdi. Sonra da sağ kalanlar, 15 Kasım 1777 târihinde bir araya geldi ve bir sözleşme imzâladı. İsmine Konfederasyon Maddeleri dedikleri bu sözleşme, aslında Coni’nin ilk Anayasası oluyor. Bu sözleşmeye göre Coni, kendi ordusunu “iki sınıf asker” üzerine teşkil edi;
1. Subay,
2. Er
Emek verip bu Anayasa’nın Türkcesini yazdım! Okuyanlar anlasın, Bilmeyenler de öğrensin diye!..
İnsan için her şeyin başı, sağlık! Devlet için de her şeyin başı, Anayasa...
Bu da İngilizcesi...
1777 senesinde “iki sınıflı ordusunu” teşkil etdikden 10 sene sonra Coni, ilk Anayasası’nı hazırladı. Kendi meclisi (senato)’nin “ordu teşkil etmek” hakkı olduğunu da bu Anayasa ile teslim ve tescil etdi. Emek verip bu Anayasa’nın da Türkcesini yazdım! Herkes okusun, anlasın, Bilmeyenler de öğrensin diye!..
Bu da İngilizcesi...
1787 Anayasası Madde-I, Bölüm-8 ile “ordu teşkil etme” hakkını ihrâz eden meclis (senato), “Başlık-10” (Title-10) altında Coni Silâhlı Kuvvetler Personel Kânûnunu terkip etdi. (US Code Title 10 – Armed Forces, dtd. Aug.10, 1956). Ve 1956 senesinden beri bu kânûnun aşağıda gördüğünüz maddelerinin tek kelimesine dahi dokunmadı;
İşde, gördünüz!
Coni Anayasası’na göre Coni Ordusunda "iki sınıf asker" var;
Yukarıda gördüğünüz Coni Askerî Personel Kânununun resimli izahı da şöyle oluyor;
* * * *
Ey, Hayyam; Bu sözleri sen, kim için söyledin, Allah aşkına?..
Bir elde kadeh, bir elde Kur’ân Bir helâldir işimiz, bir harâm! Şu yarım yamalak dünyâda Ne tam kâfiriz ne de tam müslümân!
* * * * *
Bu da Coni Ordusunun subay ve er mevcudu;
İşde, görüyorsunuz! Ordusundaki “subay ve erlerin” mevcudunu Coni, rütbelerine kadar tek tek vermiş. Subay ve er sınıfındaki her rütbenin aldığı maaşı da gene aylık olarak kamuoyuna ilan ediyor.
31 Ocak 2019 Perşembe gününe ait yukarıda gördüğünüz Coni asker mevcudunun Subay ve er oranları da şöyle;
Yukarıda gördüğünüz bu subay-er oranı, İngiliz ve Alman Orduları için de aynı… Aşağıda gördüğünüz çizelgede ise Amerikan ordusunda; Herbir “subay başına düşen er sayısının” senelere göre "azalış" oranlarını görüyorsunuz.
Aşağıdaki çizelgede; Subaylarımızın “astsubay” dediği köle asker sayısının son 63 senede içindeki "artış" hızını görüyorsunuz.
1951 senesinden 2014 senesine kadar geçen 63 senede;
Zannedersin ki Türkiye, Üçüncü Dünyâ Harbine hazırlanıyor... Amerikan Ordusunda Er sayısı sürekli olarak azaltılır iken, NATO’ya göre Ordumuzun “Er” sınıfına dahil olan “Astsubay” sayısı acap niye sürekli olarak artıyor?
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de 1927 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Nefer (Efrad, Er)
2. Muvazzaf zâbit (zâbit vekili (asteğmen) dâhil bütün subaylar)
İşde kânunu.
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun ilk Askerî Cezâ Kânununu Cumhuriyeti teşkil eden zâbitân heyeti 1930 senesinde tertip etdi.
Dönemin Başvekili tekâüd zâbit İsmet İNÖNÜ, T.C. Ordusunun ilk Askerî Cezâ Kânununun Gerekcesini (Esbâb-ı Mucibe) TBMM'ye şöyle arz eyledi;
1632 sayı ile 1930 senesinde kânunlaşan yeni Cumhuriyet Ordusu'nun ilk Askerî Cezâ Kânunu; Fransa, Almanya, Belçika gibi büyük devletlerin askerî ceza kanunları tetkik edildikten sonra Ve Ötedenberi askerî teşkilâtımızın muvazi gittiği Alman kanunları esas tutularak Fakat aynı zamanda Fransa’da bir kaç senelik uzun bir tetkik neticesinde kabul edilmiş olan 1928 tarihli kanundan da istifade olunarak tanzim kılınmış idi.
Cumhuriyeti teşkil eden Zâbitân Heyeti; Cumhuriyet Ordusunu da şu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Zâbit
2. Efrât
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de 1933 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Nefer (Efrad, Er)
2. Muvazzaf zâbit (zâbit vekili (asteğmen) dâhil bütün subaylar)
İşde, 1933 sene ve 2183 sayılı Askerî Cezâ Kânununa Müzeyyel Kânun’un TBMM zabıtı;
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de 1935 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
İşde, kânunu…
Türkiye Cumhuriyetini teşkil eden Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK; 1935 senesinde tasdik etdiği yukarıda gördüğünüz 2771 sayılı Kânunun, Aşağıda gördüğünüz dördüncü maddesi ile
Cümhuriyet Ordusunu da; 1. Muvazzaf "subay" 2. Mükellef "erât" olmak üzere iki sınıf asker ile teşkil etdi.
* * * * *
NATO’da Kaç Sınıf Asker Var?
Coni’nin kucağına oturan zamânın siyâsetcisi ve conisever kimi subaylarımızın pışpışlaması ile Meclise getirilen aşağıda gördüğünüz 5886 sayılı şu kânun Beyni midesine bağlı vekillerin gözünü kapatarak verdiği reyler ile Meclisden bir çırpıda geçirildi. Ve böylece Türkiye 1952 senesinde NATO’nun doğu sınırlarını canı bahâsına bekleyen hasbi cendermesi oldu!
5886 sayılı kânunu imzâlamak ile Türkiye, İşbu Andlaşmaya taraf olduğunu bütün dünyâya ilân etdi. Bu irâdesinin tabii neticesi olarak Türkiye aynı zamânda; Türk Ordu teşkilâtını “2 sınıflı asker” üzerine tertip edeceğini de taahhüt etdi. NATO üyeliğini kabul etmekle birlikde Türkiye Devleti, NATO’da asker sınıflarını tesbit ve tefrik eden STANAG 2116’yı da kabul etdi. NATO üyesi ülke ordularının kendi iç hizmetlerine göre tasnif ve teşkil etdikleri elvan çeşit asker sınıfları, Bu Andıç ile NATO’da belli kurallarda eşitlenir.
* * * * *
Sen; Kendi memleketinde, Kendi ordunda, Kendi sınıfına ve kendi rütbene ne dersen de!.. Bu konular ancak senin memleketinde, senin ordunda ve sâdece seni ırgalar!.. Lâkin, Nerede olursa olsun; NATO bayrağı altında içtima eyleyip de tekmil verdiğin dakikada Sen, susarsın! Coni ve Tomi’nin beygiri osdurur!
Kendi askerî mevzuâtında kullandığı bütün bu tâbirlerden Coni, Sizin “Subay” değil fakat “Er” olduğunuzu anlar. Bu tâbirlere “Asubay” anlamı yüklemek, câhil olanlara özgüdür. Fakat Bizim bu düşüncemiz Coni’nin nazârında hiçbir şey ifâde etmez. Ve züğürt tesellisinden başka bir işe de yaramaz. Çünkü her millet kendini, kendi töresi ve kendi kelime dağarı ile târif eder.
Tabiat kânunudur; Oyunu kim kurarsa, kuralını da o koyar!
NATO dediğimiz uluslararası askerî teşkilâtı tesis eden de,
Bu teşkilâtın kuralını koyan da Coni’dir.
NATO görevinde iken derecem OR-7 idi. İşde, sağ tarafda gördüğünüz üzere; Türk Asubayı olarak, bayrak töreninde Er Coniler ile birlikde defâlarca bayrakdâr oldum... Kendi bayrağımı taşımak benim için şereflerin en büyüğüdür, o başka! Fakat diğer ülkelerin OR-1, OR-2’leri ile birlikde yapdım bu görevi… Coniler için bir tuhaflık yok bu işde. OR-1 ile OR-9 arasında uygulamada hiçbir fark yokdur. Çünkü bu derecelerin hepsi Eratdır. Bana bu görevi veren kişi de aynı karagahda görev yapdığımız Türk Subayımız idi. Ben Eski Tüfek; NATO’da yardımcı oyuncuyu oynayan bir “Er” olarak söylüyorum!.. Coni’nin kurduğu bu NATO oyununda, bizim ordumuza biçilen görev de Coni’nin uygun gördüğü “yardımcı oyuncuyu” oynamakdır. NATO görevine tefrik edilen subaylarımız da bu hakikâti bal gibi bilirler. Fakat esen yele göre ve işlerine nasıl gelirse öyle anlarlar. Bizzat kendim defâlarca şâhid oldum! Ne hazindir ki kimisi yutkunarak, fakat çoğu da “gönüllü” teslim olurlar bu hakikâte!.. Bugün iç piyasada efelenen kimi subaylarımızın Coni karşısında süt dökmüş kedi gibi, el pençe divân durduğu günleri hatırlıyorum da... Bir insan nasıl bu kadar evrim geçirebilir? Hem şaşıyorum hem de gülesim geliyor!..
* * * * *
Biz asubaylar kendimizi avutmayalım! Coni’de iki sınıf asker vardır; Subay ve Er. Hangi ülke olursa olsun "subay olmayan" her askeri Coni, “Er” olarak telâkki eder.
NATO’da rütbelerini tefrik eden Andıç STANAG 2116’ya göre, Aslında bizim Genelkurmay Başkanlığımız da kendi Asubaylarını NATO’ya Erat olarak beyân ediyor. İşde isbatı.
Erlerimiz, Uzman Erbaşlarımız ve Asubaylarımızın hepsi “Erat” torbasının içinde bir arada...
Genelkurmay Başkanlığımızın NATO’ya beyân etdiği yukarıda gördüğünüz İngilizce çizelgenin, STANAG 2116’ya göre Türkcesi de şöyle oluyor;
İşde, burada gördüğünüz üzere, Subay gardeşlerimiz hâricinde kalan “diğer askerlerin” hepsini bu torbanın içine tepmişler!.. Genelkurmay Başkanları da biz asubayları NATO’ya “Er” olarak pazarlamış!. Üsdelik Genelkurmay Başkanlığımız, Yukarıda gördüğünüz çizelge torbasına hukûkî dayanak olarak da TSK İç Hizmet Kânununu gösdermiş. Peki, TSK İç Hizmet Kânununda böyle bir sınıflandırma var mı, Sayın Başkanım?.. Ne diyelim, helâl olsun sana vallahi... Uydurdukları bu nenni ile de son 65 seneden beridir bizi uyutmuşlar! Ya da biz asubaylar uyumuşuz!.. Bu alavere dalaverede kim, kimi kandırıyor acap?..
* * * * *
Birleşmiş Milletler’de Kaç Sınıf Asker Var?
İsviçre’nin Cenevre şehrinde yapılan toplantı neticesinde, Üçüncü Cenevre Sözleşmesi olarak bilinen andlaşmayı 59 ülke temsilcisi ile Türkiye, 12 Ağustos 1949 târihinde imzâladı.
Rana TARHAN isimli dişi hâriciyecimizin 1949 Cenevre Sözleşmesini imzâlaması ile Türkiye, işbu Sözleşmeye taraf olduğunu dünyâya ilân etdi. Genelkurmay Başkanlığımızın "astsubay" ismini verdiği "uyduruk" asker sınıfını teşkil etmesinden sâdece 2 sene sonra Devletimiz, 12 Ağustos 1949 târihli Cenevre Sözleşmesini Meclis’de tek celsede görüşdü ve 6020 sayılı kânun olarak 1953 senesinde onayladı... Kabul edildiği günden bugüne kadar tam 63 sene geçmesine rağmen Raflarda tozlanan bu kânunun bir tek kelimesine dokunan olmadı...
Bunun anlamı şudur;
Ey "tırnak" astsubay meslekdaşlarım, Esir kampında düşmân eline "esir" düşdüğünüzde, "Etiniz" olan subaylarınızın aynı zamanda "kölesi" de olmaya hazırlanın!..
Biz, bugün bu makâlemizde, konumuz ile alâkalı olan üçüncü sözleşmeyi tetkik edeceğiz. Bu sözleşme ile harp esirlerine yapılacak muamele kuralları tesbit edilmiş. İşde, bu kurallardan üçü şöyle diyor;
* * * * *
* * * * *
* * * * *
27 Mayıs 1960 Cuma günü beyaz subaylarımız, Cumhuriyet târihimizin ilk “ subay darbesini ” yapdı. Yapdıkları bu subay darbesinin bir sene sonrasında, tam da sene-i devriyyesinde; 27 Mayıs 1961 Cumartesi günü bu kez de Aşağıda gördüğünüz şu “ darbe Anayasası ”’nı hazırlayıp piyasaya sürdüler.
Bu darbe Anayasası’nın aşağıda gördüğünüz 65’inci maddesinde 27 Mayıs darbesini tertip eden karanlık suratlı subaylarımız bütün dünyâya şu sözü vermiş idi;
* * * * *
Tıpkı 16 Temmuz 2019 senesinin mübarek Cuma gününde yapdıkları gibi Kahraman Türk Ordusu maskesinin arkasına saklanan darbeci subaylar 1960 senesi 27 Mayısının gene mübarek bir Cuma gününde bütün memleketde idâreyi ele aldılar.
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü sabah saat 04;30’da O dâvudî sesi ile darbe beyannâmesini radyoda okuyan Darbeci Kara Piyâde Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ de Şu sözü vermiş idi;
“ Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine tamamıyla riayettir. ”
Fakat; Dünyâ ve Türk milletinin gözünün içine bakarak verdiği sözü TBMM’de yalayan darbeci subaylarımız; Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine “ riayet ” etmedi.
* * * * *
Darbeci subayların yapdığı Ve dahi Bir “darbe kânunu” olan 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu’nun Aşağıda gördüğünüz 111’nci maddesine göre Harb esirlerine yapılacak muamele konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1953 senesinde Meclisden tek celsede geçirip meriyyete koyduğu ve 6020 sayılı kânun ile kabul etdiği 1949 Cenevre Sözleşmesi harb hukukunu tatbik edeceğini taahhüt etdi.
* * * * *
TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin aşağıda gördüğünüz 123’üncü maddesinde Harb hukukuna göre esir düşmüş “ asubaylar ” yok sayıldı. Subay yok ise şâyet, ordumuzun diğer askerlerin esir olmasının Genelkurmay Başkanlığımız nezdinde demek k, hiçbir kıymet-i harbiyesi yok!..
* * * * *
27 Mayıs darbeci subaylarımızın tertip edip, 1967 senesinde meriyyete koyduğu bir “ darbe kânunu ” olan 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile ordumuzdaki “ rütbe ” kavramı târif edildi. İşbu kânunun aşağıda gördüğünüz üçüncü maddesi ile Ordumuzda sâdece subay ve asubayların rütbesi olduğuna hükmedildi. 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile 1961 senesinde 4 çeşit rütbe ihdâs edilmiş iken Aşağıdaki Personel Kânunu ile 1967 senesinde 2 çeşit rütbe ihdâs edildiğini kimsecikler fark etmedi...
Şimdi! Muhterem vatandaşlarım ve kıymetli Asubay Meslekdaşlarım; İşbu makâlemizin burasında bir çay molası verelim ve bir soluk alalım hele!.. Zere bu satırlardan sonra duyacağınız hakikât, insanı beyin dumuruna uğratacak cinsden... 1949 Cenevre Sözleşmesine göre subayların târifi gâyet olarak yapılmış. Bu sözleşmenin İngilizce metinindeki “ officer ” kelimesi de Türkceye hep “ subay ” olarak tercüme edilmiş.
Fakat Aynı Cenevre Sözleşmesinin İngilizce metinindeki “ other ranks ” kavramını TSK Personel Kânununa uyarlar isek şâyet “ Diğer rütbeler ” kavramı içinde sâdece “ Asubay ” denen askerlerin olduğunu görüyoruz. Bugüne kadar kimselerin farketdirmediği Ve dahi Kimselerin de farkedemediği bu filfilli “ bit yeniğini ” ilk duyan ve dahi ilk bilenler siz oluyorsunuz, haberiniz olsun! Makâlemizin başında Asubayların hizmet eri olduğunu fâş eylemiş idik. İşde, burada öğrendiğiniz bu bilgi, az sonra bizleri, Asubayların “ hizmet eri ” olduğu gerçeğine götürecek...
* * * * *
Bizim oğlanların elebaşısı Zottirik Kenan’ın subay darbesini icrâ eylemesinden 2 sene sonra Vatandaşlarımızın büyük teveccühüne mazhar olan(!) 1982 Anayasası, hükümünü ele aldı.
Bakınız, yeni Anayasamızın yukarıda gördüğünüz 90’ıncı maddesi ne diyor; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.” “Kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
Bu hükümden, şu neticeye kolayca varabiliriz;
Şimdi burada ortaya çıkan netice şudur; Ordumuzda 1961 senesinde teşkil edilen 6 çeşit asker sınıfı konusunda 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu;
Ve dahi
1982 Anayasası’nın 90’ıncı maddesini alenen ihlâl etdiği gerekçesiyle 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânununun iptâlini talep edecek kadar Astsubayların ve TEMAD’ın aklı ve cesâreti var mıdır?
* * * * *
Kendisi alenen söylemese de meğerse Bugünün Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR, Ermenistan konusunda "Târih Doktoru" imiş!.. Boğaziçi Ünüversitesine 2005 senesinde verdiği “Ermenistan’a Harbord Askerî Görevi; Bir Amerikan Hakikâtleri Tetkik Heyetinin Hikayesi ve Türk-Amerikan Münasebetlerine Tesiri” isimli “yama” doktora tezinde Bakınız, Hulusi AKAR ne demiş;
Dünün Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanı, Bugünün de Millî Savunma Bakanı olan Hulusi AKAR hemen, şimdi aynaya baksın! Ve şu biricik suâlime cevâp versin;
NATO’nun en büyük ortağı olan Amerikan Ordusunda 2 sınıf asker var da
NATO’nun en büyük ikinci ortağı olan Türk Ordusunda niye 8 sınıf asker var?
* * * * *
Bir var idi, 15 Temmuz 2016 Cuma gününün hemen ferdâsında Birden bire yok oldu!..
Bir zamanlar, Genelkurmay Başkanlığında bir “astsubay” kadrosu var idi! Bu kadroya tayin edilen “astsubaya” da Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mehmet İlker BAŞBUĞ “Genelkurmay Başkanı Astsubayı” unvânını vermiş idi.
15 Temmuz’u ganimete çevirmesini bilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR, 2016 senesinde bu kadroyu feshetdi.
İşde, Genelkurmay Başkanlığı karargâhında “Genelkurmay Başkanı Astsubayı” kadrosu mevcut iken, Bu kadroda meslekdaşımız Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK oturuyor idi.
* * * * *
Saatli Maarif takvimi 03 Nisan 2013 târihini gösderdiği Çarşamba gününde Genelkurmay Başkanlığımız, karargaha yabancı bir askeri dâvet etdi. Türk kamuoyundan gizlenen bu dâvetin misafiri olan asker, ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu ABD Avrupa Komutanlığı EUCOM’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. ;
ABD Hava Kuvvetlerinden Binbaşı Elizabeth APTEKAR, EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâretini, ABD Avrupa Komutanlığına ait EUCOM isimli örütbağda 08 Nisan 2013 Pazartesi günü haber yapdı.
* * * * *
Amerikan, İngiliz, Alman ve Türk Orduları arasında, Yüksek okul seviyesinde “astsubay” denilen uyduruk bir asker sınıfına sahip tek ülke, Türkiyedir.
1974 senesinden beri 45 senedir dilimize doladığımız “astsubay” meselesini anlamak için biz asubaylar, Bu biricik suâlin cevâbını verebilecek miyiz?
Aşağıdaki çizelgede Son bir kaç senelik rakamlara göre NATO üyesi Amerikan, Alman ve İngiliz Ordularının asker sayısı hakkında çarpıcı bilgiler var.
Bu bilgilerin hepsini bir arada ilk defâ sizler görüyorsunuz;
Hemen aşağıdaki çizelgede, bizim ordumuzun 2016 senesine ait mevcut çizelgesi var.
İşde, görüyorsunuz! Coni, kendi subay ve er sayısını rütbelerine kadar ayrı olarak beyan ediyor. Fakat bizim ordumuzun mevcud çizelgesine bakdığınızda 8 çeşit asker sınıfının sayısının toptan olarak yazıldığını görürsünüz. Bizim her boku bilen subaylarımız, “Mevcut” konusunda da toptancı ve tepeden inmeci kokuşmuş bir subay zihniyeti ile davranmışlar.
Böyle davranıyorlar,
Çünkü subay mevcudunu rütbelere göre tek tek yazsalar, Karagâhlarda ellerinde göt gözdiren palamut albayların sayısı ortaya çıkacak!
Böyle davranıyorlar,
Çünkü İngiliz, Amerikan ve Alman Ordularında bir tek albayın yapdığı işi,
Bizim Türk Ordusunda tam 4 albay yapıyor!..
* * * * *
Yukarıdaki 8 çeşit asker sınıfının resimli görüntüsünde ise Şöyle rezâlet bir manzara çıkyor ortaya!
Subayımız ölmesin diye teşkil edilen bu 6 kademeli "tırnakdan" koruma duvarının Resimli görüntüsü de şöyle oluyor!..
Yukarıdaki mevcudu grafiğe dökdüğümüzde ise T.C. Ordusunun asker sınıflarının birbirlerine göre yüzdelik dağılım oranı da şöyle oluyor…
* * * * *
Subaylarımız filfilli yalanlar ile sokakdaki vatandaşlarımızı kandırıyor da!.. Fakat biz asubaylar pekâlâ biliyoruz ki NATO’ya üye olduğumuz 1952 senesinde beri, Ordumuzun kullandığı tank, top, silah, uçak ve gemileri, biz Türkler yapmıyoruz! Coni, Tomi ve Hans yapıyor! Şu fakir milletin ekmeğinden, aşından kesdiğimiz vergiler ile de biz, Coni’den, Tomi’den ve Hans’dan satın alıyoruz hepsini. Bunun neticesi olarak da Coni’den satın aldığımız tank, top, silah, uçak ve gemileri, Coni kendi ordusunda kaç asker ile işletiyor ise Bizim ordumuzda biz de o kadar asker ile işletiyoruz. Bu sebepden dolayı orası Amerika, burası Türkiye demenin bir önemi yok!.. Ordumuzdaki esas filim- fırıldağı bizim beyaz subaylarımız, subay sayısı konusunda çeviriyor!.. Amerikan, Alman ve İngiliz Ordularında 18 subayın yapdığı işi, Bizim ordumuzda sâdece 8 subay yapıyor. Ordumuzda vaziyet gerçekden böyle midir? Yoksa 2 Türk subayı 1 Amerikan subayına mı bedeldir?.. Bizim subaylarımız, Amerikan, Alman ve İngiliz subaylarından iki misli daha fazla mı çalışıyor acap?
* * * * *
Kıymetli okuyanlar, muhterem asubay meslekdaşlarım! Bugün burada soracağımız suâlin cevâbı, Aşağıda gördüğünüz şu grafiğin içinde gizli!
Şimdi de, Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, dokuzcu kısımının biricik suâlini soralım;
İşde hendek, işde deve!..
Buyurun! Söz, sizde!..
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
|
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar 6-8
* * * * *
* * * * *
Kıymetli vatandaşlarım ve muhterem asubay meslekdaşlarım;
Şu an okuduğunuz bu makâle, bugüne kadar yazdığım en uzun ilk ve tek makâledir.
Sizler, benim bu en uzun makâlemi okur iken
İzin verir iseniz şâyet, ben Eski Tüfek de;
Beyaz subayların biz bahriyeli asubaylara yapdığı ihânetin kapalı kapılarının kilitlerini tek tek kıracağım!..
|
* * * * *
Deniz astsubaylığı hakkında yazdığı târihce kitaplarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığının, “bahriye gedikli zâbitliğini” adeta yok sayması ve unutdurmaya çalışması, Genelkurmay Başkanlığı ve Türk Dil Kurumu’nun da “gedikli zâbit ve gedikli subay” tâbirâtını neşretdiği sözlüklerden bile kazıyıp atmasının asıl sebebi de Astsubayların “gedikli zâbit” olmak hakkını gündeme getirmesini engellemeye yönelik sinsi ve ahlâksız bir teşebbüsdür. Bugün, “subay ile er arasına” çivilenmiş; “muvazzaf” ve “müebbet” köleliğe mahkûm edilmiş bir asker sınıfı olan “deniz astsubaylığının”, 105 sene evvel “gedikli zabitliğe” dikey geçiş için teşkil edilmiş “mükellef ve muvakkat” bir “zâbit” sınıfı olduğunu anladığımda, vallahi benim bile gözlerim yuvasından uğradı!..
* * * * *
“Astsubaylık" hakkında bugüne kadar neşretdiği târihce kitaplarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız, Bahriye “gedikli zâbit” sınıfını; “Zâbit” sınıfından hep ayrı tutmuş Ve dahi 1914 sene ve 172 sayılı kânuna göre gene “gedikli zâbit” sınıfına dâhil olarak teşkil edilen “küçük zâbit” sınıfına yamamış. Fakat, Kânunlarda “bahriye gedikli zâbitliğin” aslında “zâbit” sınıfına dâhil olduğu çok açık bir şekilde ifâde edilmiş. Aynı durum “gedikli zâbit” olmak için Bahriye Efrâd-ı Cedide (Acemi Er) Mektebi’nde okuyan “Gemici ve Makine Çırak” talebeleri için de söz konusu. İlgili kânunlar, bu talebelerin de “zâbit” sınıfına dâhil olduğunu sarahâten tesbit etmiş. Makâlemizin bu kısımında resimlerini gösdereceğimiz kânunlar ile de sâbit olduğu üzere, bu hakikâti isbat edeceğiz, evvel Allah. Bahriye gedikli zâbit sınıfı hakkındaki bütün hakikâtleri bugün burada ortaya çıkardıkdan sonra inşallah, Deniz Astsubaylığının târihini yeniden yazmaya mecbur kalacağız.
* * * * *
Asubay Tefrikası’nın 6’ncı bölüm, 8’inci kısmını teşkil edecek bu makâlemizde;
Bahriyeli subaylarımızın “bahriye gedikli zâbit” sınıfı üzerinde yapdığı kalleş “ameliyâtı” anlayabilmek için Bugüne kadar yalan-yanlış anlatılan “bahriye gedikli zâbit” sınıfını Dünyânın çeşitli devlet ordularındaki “bahriye gedikli zâbit” sınıfı ile mukayese ederek tafsilâtlı olarak anlatmamız gerekecek! Bunun için “bahriye gedikli zâbit” sınıfının evvelâ bugünkü yeri ve durumunu anlatacağız. Akabinde de bugüne kadar geçirdiği “ameliyât” silsilesini görmek için de Bugünden geriye doğru olacak şekilde bilgiler vereceğiz, inşallah.
* * * * *
İlk Türk Ordusu Nasıl İdi?
Kendi icâd etdiği “çavuş oku” ile babası Teoman Han’ı M.Ö. 209 senesinde öldüren Mete Han, Asya Hun Devletinin Kağanı oldu… Babasından devraldığı devleti, 18 milyon kilometre murabbalık çok geniş bir coğrafyada büyütdü, Büyük Hun Devletini kurdu, Ve dahi Dönemin en büyük devleti olan Çin’i haraca bağladı…
Büyük Hun Devleti Kağanı Mete Han ordusunun askerlerini;
Bu bilgiden rahatça anlaşılacağı üzere, Mete Han ordusunu tek sınıf olarak teşkil etdi. 35 senelik hanlığı döneminde dünyânın bugüne kadar gelmiş geçmiş en büyük devletini Ve dahi En büyük ve en muzaffer ordusunu teşkil etmesine imkân veren tek husus da Bu orduda sınıfcılığın ve bölücülüğün olmaması idi. Büyük Hun Devleti Kağanı Mete Han’ın bu muazzam başarısının biricik sırrı işde, bu idi!..
Mete Han’ın ordusunda;
Ve dahi
* * * * *
Türk Ordusu Bugün Ne Hâldedir?
Nerede çokluk, orada hoşluk olmuyor her zamân! Meselâ bit pazarı, böyle bir yerdir. Uzakdan bakınca, aradığınız her şey orada var imiş gibi görünür size... Yaklaşıp da alıcı gözü ile şöyle bir bakınca, Gördüklerinizin hiçbirinin işe yaramadığını, aslında hepsinin “çöp” olduğunu anlarsınız. Ben Eski Tüfek’in şahsî kanaati odur ki! Bizim ordumuz da bu minvâl üzere, bit pazarına benzer. Uzakdan bakınca, dünyânın hiçbir ordusunda olmadığı kadar çok ve çeşitli “asker sınıfları” olduğunu görürsünüz! Dış görünüşe bakarak kendilerini dev aynasında gören bizim cüce beyinli beyaz subaylarımız da Dünyânın bilmem kaçıncı ordusuyuz diye utanmadan karanlıkda dübürden caka satarlar! Fakat içine dikkatli bakınca; gördüklerinizin hiçbir işe yaramadığını, Aslında hepsinin kuru kalabalıkdan ibâret “çöp asker sınıfları” olduğunu anlarsınız. 15 Temmuz’da bütün dünyâyâ rezil olan Patagonya Ordusu mu idi?
* * * * *
Bugün Amerikan Ordusu Nasıldır?
Ordumuzun midesi boş asker kalabalığına bakan beyaz subaylarımız şöyle diyorlar; “NATO üyesi ülkeler arasında bizim Türk Ordusu ikinci ordudur.” Mâdemki bizim subaylarımız Amerikalı Coni ve İngiliz Tomi subayı ile aşık atıyor! Öyle ise biz de bizim Türk Ordusunu bu ordular ile mukâyese edelim, olur mu?
Amerika ve İngiltere; farklı babalardan ve fakat aynı anadan doğma kardeş devletlerdir. Her beyaz Amerikalı çok çok İngiliz, her beyaz İngiliz de biraz Amerikandır. Sâdece isimleri farklıdır. Bu hakikâtin tabii neticesi olarak da gerek devlet teşkilâtı gerek ise askerlik kânunları bakımından bu iki devlet, hep birbirlerini takip ve taklit ederler. Bu devletlerin birisi hakkında söylediğiniz her şey, öteki için de handiyse aynen cârîdir. Bu sebepden dolayı ben burada, Amerikan Ordusunu anlatacağım sizlere…
Bizim ordumuzun bugünkü mevcudunu emekli bir asubay olarak ben, bilemiyorum! Çünkü söylemiyorlar!
Fakat,
İşde, belgesini de aşağıda görüyorsunuz! 31 Ocak 2019 Perşembe günü itibârı ile Amerikan Ordusunun subay ve er mevcudu… Bizim ordumuzun “astsubay kıdemli başçavuşu”, Amerikan Ordusunun “er başçavuşu” ile aynı konumdadır.
* * * * *
Kıymetli vatandaşlarım, Muhterem asubay meslekdaşlarım; Amerikan Ordusunun “Subay” ve “Er” oranı şöyle oluyor;
İngiliz Ordusunun Subay ve Er oranı da babaları Amerika’nın aynısıdır!
* * * * *
Amerikan Kara, Deniz ve Deniz Piyâde Kuvvetlerinde mevcut olan “Gedikli Subaylık”, Aşağıdaki çizelgede gördüğünüz üzere, “subay” sınıfına dâhildir. Bizim bu makâlemizin konusu da İşde, aşağıda gördüğünüz bu “Gedikli Subay” asker sınıfıdır. Şu bilgilere bir göz atın, Allah aşkına!
* * * * *
Ya, Bizim Türk Ordusu Ne Hâldedir?
Bizim Ordumuzun asker sınıflarını gösderen çizelge ise Aşiret ağalarının soyağacına benzeyecek kadar karman çorman! Genelkurmay Başkanımıza göre bizim ordumuzda bugün tam 8 sınıf asker var, maşşallah!..
* * * * *
Yukarıdaki resimde gördüğünüz bilgileri rakamlar ile birlikde çizelgeye dökünce de Ebem kuşağı gibi şöyle ucûbe bir görüntü zuhûr eyliyor, orta yere!
* * * * *
Coni’nin Amerikan Ordusu ile bahtsız Memed’in Türk Ordusunu mukâyese etdiğimizde Şöyle rezâlet bir manzara zuhûr eyliyor! Elem tere fiş, kem gözlere şiş! Allah nazârdan esirgesin! Hulusi AKAR’ın bu sene “uydurduğu” “yedek astsubaylığı” saymaz isek şâyet, Benim sayabildiğim kadarı ile bizim ordumuzda bugün tam 7 sınıf asker var, maşşallah!..
Yukarıdaki çizelgede sizin de gördüğünüz üzere; Coni ’nin Amerikan Ordusunda bugün “gedikli subay” olarak bilinen asker sınıfı var da! Memed’in Türk Ordusunda bugün “gedikli subay” olarak bilinen asker sınıfı niye yok, acap?..
* * * * *
Aşağıda, 1949 senesinde yapılan 5434 sayılı T.C Emekli Sandığı Kânunu’nun 2019 senesi Şubat ayındaki son durumunu görüyorsunuz. Bu kânunda gördüğünüz “gedikli subay” tâbiri, bugün dahi aynen mevcutdur. Peki, 1914 senesinde “gedikli zâbit” olarak ihdas edilen Ve dahi 1935 senesinde de “gedikli subay” olarak tebdil edilen bu tâbir, Askerî kânunlarımızda bugün artık niye yok, acap?..
İçinde yaşadığımız şu 2019 senesine göre Memed’in Türk Ordusunda “gedikli subay” olarak bilinen asker sınıfı, Bugüne kadar hiç mi mevcut olmadı? Ya da Bahtsız Memed’in Türk Ordusunda “gedikli subay” ismi ile bir asker sınıfı var idi de Birileri bu “gedikli subay” asker sınıfını ordumuzdan kazıyıp atdı mı acap?.. Ne dersiniz?.. Bilmek için öğrenmek, Öğrenmek için hiç değil ise okumak gerek, değil mi? Eski Tüfek’in; Bunca senelerin el emeği, göz nûru ile pişirip de aşağıya dökdüğü şu hurufât çorbasını Zamân ve olay silsilesine göre dikkat ederek içer iseniz şâyet Ordumuzun “gedikli subay” sınıfına yapılan ibretlik “ameliyâtı” hayret ve nefret ile öğreneceksiniz! Nasıl?.. Gözel mi?..
* * * * *
Dünyâyı sömürmek için her türlü oyunu çok iyi oynayan İngiliz Bahriyesi, Kendi sivil ticâret gemilerini ve denizcilerini muhtemel bir harbde kullanacak şekilde eğitir ve donatır. İşde, bu maksat ile İngiliz Bahriyesi; Birinci Cihân Harbinde kullanmak için gemici ve makinacı çırakları istihdam etdi. İngiliz Bahriyesi için bu, dün böyle idi, bugün de aynen böyledir. Bizim bahriyemizde de bir zamânlar mevcut olan makine ve gemici çırak mekteblerinin menşei de sömürgen İngiliz Bahriyesinden aşırmadır. Gemici ve Makine Çıraklarını İngilizler, mekteb eğitimi vermeden, meslek erbâbı vatandaşlar arasından toplamış idi. Fakat aynı dönemlerde Osmanlı Devletinde okuma-yazma nisbeti yüzde bir civârında bile değil iken; Osmanlı Bahriyesi, kendi gemici çıraklarına 4 sene, makineci çıraklarına ise tam 5 sene eğitim verdi. Aynı senelerde zâbit yetiştiren Bahriye Mektebindeki eğitim ise bunlardan sâdece 2 sene fazla idi.
Bu kadar insanlık dışı ve aşağılık bir muameleyi de Ancak bizim kurnaz-fesat beyaz subaylarımız tertip edebilir idi. Bu aslında, değil müslümanın müslümana; gevurun bile gevura yapabileceği bir muamale değildir! İngiliz Bahriyesi; Birinci Cihân Harbinde kullandığı buharlı gemilerde, kral daşşağından düşme beyaz zâbitin yapmaya tenezzül etmediği tehlikeli, pis ve zor işlerini yapdırmak için sivil piyasadan kazancı, ateşçi, elektrikçi, motorcu, tornacı vs. çok sayıda meslek erbâbı istihdam etdi. Ve bu insanlara “zâbit” sınıfına dâhil olmak üzere “gedikli zâbit” (warrant officer) unvânı verdi. Harb esnâsında da bu gedikli zâbitânı, “muvazzaf zâbit” sınıfına terfi etdirdi. Hem de yarbay rütbesi ile!... Fakat sivil piyasadan topladığı ve zâbitin işlerini yapdırdığı “gedikli zâbitânı”, İngiliz Bahriyesinin beyaz subayları, Birinci Cihân Harbi sona erince, sürüm sürüm süründürdü. Bu gedikli zâbitânın çoğunu terhis etdi. Terhis etmeye götlerinin yemediği bahriye gedikli zâbitânın da;
“Kullan-at” siyâsetini dünyâda en iyi bilen ve oynayan İngilizlerin kral daşşağından düşme beyaz zâbitânı, Harbden sonra ihtiyacı kalmadığı için “gedikli zâbitânı”, kağıt mendil gibi kenara atdı. Birinci Cihân Harbi esnâsında “zâbit” sınıfına dâhil etdiği Ve dahi Buharlı gemilerin en tehlikeli ve pis işlerini yapdırdığı gedikli zâbitâna İngiliz Bahriyesinin beyaz zâbitânı, Çok aşağılık ve adi bir kalleşlik daha yapdı; Gedikli zâbitânı harb bitince “zâbit” sınıfından def etdi ve “er” sınıfına tenzil etdi. İngiliz Bahriyesinde bugün dahi sâdece iki sınıf asker vardır;
Bugün dahi İngiliz Bahriyesine "Er" olarak giren bir asker, Belli süre ve şartlar ile alaylı “Gedikli Zâbitliğe” kadar doğrudan terfi edebilir.
İngiliz Bahriyesinin gedikli zâbitânı işde, bu sebepden dolayı bugün de hâlâ “er” sınıfına dâhildir. Şu resimin sağ üst tarafında gördüğünüz asker, İngiliz Deniz Kuvvetlerinden Birinci Sınıf Gedikli Zâbitdir.
* * * * *
Bizde Yok! Fakat ABD Ordusunda Var; Jet Pilotu Erler!..
Amerika ve İngiltere; farklı babalardan ve fakat aynı anadan doğma kardeş devletlerdir. Her beyaz Amerikalı çok çok İngiliz, her beyaz İngiliz de biraz Amerikandır. Sâdece isimleri farklıdır. Bu hakikâtin tabii neticesi olarak da gerek devlet teşkilâtı, gerek ise askerlik kânunları bakımından bu iki devlet, hep birbirlerini takip ve taklit ederler. Fakat hep iyi yönde… Mâlum, iyi olan rağbet görür ya! Yazdıkları kitaplarda da her iki devlet bundan gurur ile bahsederler. Amerikan Kara, Deniz ve Deniz Piyâde Kuvvetlerinde bugün dahi hâlâ mevcud olan “gedikli zâbitliği” Amerikan Ordusu, İngiliz Ordusundan aşırdı. Fakat her şeyin daha iyisini yapmak için geberen Amerikalı Coni; İngiliz Tomi’nin icâd etdiği gedikli zâbitliğe “sınıf atlatdı” ve “zâbit” sınıfına dâhil etdi. Bu cümleden olmak üzere; Yeni bir kuvvet olan Amerikan Hava Kuvvetlerinde bugün “gedikli zâbitlik” yokdur. Fakat Hava Kuvvetlerinde helikopterin çoğunu “er” sınıfından pilotlar uçurur. Savaş uçaklarını uçuracak “muharip pilot er” yetişdirmek üzere de 2017 senesinde kolları sıvadılar...
Cebinden dünyânın parasını harcayıp da Kendi imkânı ile pilot ehliyeti alan “astsubay” denilen bizim köle askerlerin uçmasına izin vermeyen Bizim Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay Başkanlarımızın kulakları çınlasın!..
* * * * *
Amerikan Kara, Deniz ve Deniz Piyâde Kuvvetlerindeki “gedikli zâbitân” bugün de “zâbit” sınıfına dâhildir. Bizim ordumuzun her boku bilen beyaz subayları ise Bu konuda Amerikan ve İngiliz Ordularının yapdığından daha farklı ve fakat kalleşçe bir şey yapdı! Kıskanç bir kuma gibi davranan; Ordumuzu babalarından mirâs çiftlik, kendilerini aga; Kendilerinden başka askerleri ise köle olarak telakki eden beyaz zâbitânımız, Kâbiliyetine hep gıpta etdiği, kendileri için her zamân çetin bir rakip olarak gördüğü; subay tuvâletini dahi birlikde kullanmaya tahammül edemediği “gedikli zâbitliği” 1929 senesinde kökden tasfiye etdi. “Bahriye gedikli zâbitliğini” tasfiye etmek için Deniz Kuvvetleri (Bahriye Nezâreti) ile Genelkurmay Başkanlığı (Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği)’nın Bu konuda takındıkları haset, nefret ve kin dolu tavırlarını, meclis zabıtlarına akseden cümlelerinden anlamak hiç de zor değil! Eski Tüfek’in bu satırlarda yazdığı ifâdeleri de başka hiçbir yerde bulamazsınız!
* * * * *
Bahriye Gedikli Zâbitliği konusunda Osmanlı Bahriyesi, İngilizlerin kuyruğundan ayrılamadı. Osmanlı Bahriyesi “gedikli zâbit” asker sınıfını 1913 senesinde, İngiliz Bahriyesinden aşırdı! Ve o zamân hem “küçük zâbit” sınıfı hem de “gedikli zâbit” sınıfı, “zâbit” sınıfına dâhil olmak üzere teşkil edilmiş idi. Donanmamızın padişah daşşağından düşme beyaz zâbitânı; Osmanlı Bahriyesinin İngiltere’den satın alıp Birinci Cihân Harbi’nde kullandığı buharlı gemilerde, Kendilerinin yapmaya tenezzül etmediği tehlikeli, pis ve zor işleri, gedikli zâbitâna yapdırdı. Beyaz zâbitânımız, kendilerinin ölmesi gereken işlerde, gözlerini hiç kırpmadan gedikli zâbitânı ölüme sürdü.
Birinci Cihân Harbi sona erince, Osmanlı Bahriyesi;
Gemici ve Makine Çırak Mekteplerinde 4 ve 5 sene talim ve taallüm etdirdiği
Ve aslında zâbitânın yapması gereken işleri yapdırdığı bahriye “gedikli zâbitânı”;
“Muvazzaf er” asker sınıfı olur mu, demeyin! Dünyâda yok, fakat bizim ordumuzda var… Bugün biz astsubaylar; 15 sene mecburî hizmete ve olduğu yerde otlamaya mahkûm edilmiş dünyânın tek “muvazzaf er”leriyiz. Böylece beyaz zâbitânımız, bir daş ile üç guş birden vurdu!.. Nasıl? Gözel mi?..
* * * * *
Bahriye Nâzırı Mürteşi Müşür Hasan Hüsnü Paşa’yı adam zanneden Sultan II. Abdülhamid, Bu Paşa’nın 1890 senesinde hazırladığı bir nizâmnâme için irâde buyurdu! Donanma-yı Hümâyûna Alınacak Sıbyan Efrâdına ve Bunlardan Yetiştirilecek Gediklilere Dâir Nizâmnâme.
Sultan II. Abdülhamid’in Donanma “Gedikli” sınıfını teşkil etdiği 1890 senesinde; Donanmayı Hümâyun (Padişah Donanması)’da “Asakir-i Bahriye-i Şahâne” (Padişah Bahriye Askerliği) mevcut idi. Bu askerlere “Kur’a Efrâdı” veya “Bahriye Efrâdı” ismi de veriliyor idi. Bahriyenin ihtiyâcı nisbetinde kur’a ile tesbit edilen “kur’a efrâdı” gençler, 5 sene nizâmiye (mükellef) askerliği yapmaya mecbur idiler. Bu 5 senelik “mükellef askerlik” süresi içinde bahriye askerlerine, Harb gemilerinde yapacakları hizmete göre çeşitli eğitimler veriliyor idi. Bu eğitimleri de bahriyeli zâbitânımız veriyor idi. Harb gemisindeki silâh, alet, cihaz vs. demirbaşlar da gene zâbitânımızın üzerine zimmetli idi. Eğitimlerin sonunda da “Bahriye Efrâdı, harb gemilerine sevk ediliyor idi. Aldıkları eğitimden sonra gitdikleri gemilerde iyice usdalaşan kur’a efrâdı, 5 senelik “mükellef” askerlik hizmetinden sonra teskere alarak Donanma’dan ayrılıyor idi. Kur’a efrâdı gençler, görevleri süresince kullanmaları için kendilerine teslim edilen silâh, alet, cihaz vs. gibi demirbaş malzemeleri de kırıp döküyorlar ve bunların hesâbı da beyaz zâbitândan soruluyor idi. Mesleğinde usdalaşan kur’a efrâdı; beyaz zâbitâna göre kendilerinden istifâde edilecekleri bir zamânda teskere alıp Donanma’dan çıkıp gidiyor idi. Sonra da bahriye zâbitânı, gelen yeni kur’a efrâdını tekrâr eğitmeye mecbur kalıyor idi. İşde, bahriye zâbitân heyetimiz; Hem kur’a efrâdını eğitmek, atleti-donu, boku-püsürü ile uğraşmakdan kurtulmak Hem de kendilerine zimmetli olan demirbaş malzemelerin zimmetinden kurtulmak için “Aynı görevi kendileri yerine uzun süre yapacak köle bir asker sınıfı” icâd etmek isdedi. Ve hemen akabinde, “Gedikli” olarak tesmiye etdiği ve aslında “muvazzaf köle” bir asker sınıfı olan “Donanma sıbyan efrâdını” keşfetdi.
Dersaadet (İstanbul)’de doğup büyümüş ve denizi bilen gençlerin kabul edileceği bu “gedikli” sınıfı; Talebe olarak bahriye harp gemilerinde tam 5 sene tâlim-taâllüm edecek, Bu tâlim-taâllüm sonunda “sıbyan efrâdı” nâmı ile gemilerde 5 sene “mükellef” hizmet edecek idi. İstanbul’un bıçkın gençleri “talebe ve sıbyan efrâdı” olarak toplam 10 sene hizmetden sonra Kendisi isder ise ve Donanma’da ihtiyaç da var ise şâyet “gedikli” sınıfına nakil edilecek, “Gedikli” unvânı ile 9 sene daha olmak üzere toplam 19 sene hizmet etdikden sonra emekli olacak idi.
Bu senelerde Bahriye Mektebi (Deniz Harp Okulu)’nde idâdî hâriç, eğitim süresi de 3 sene idi…
1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesini tertip eden Bahriye Nâzırı Mürteşi Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa 5 sene nizâmiye (mükellef) askerliğin mecburî olduğu bir dönemde; İlk 5 senede mükellef askerlik hizmetini yapar iken İkinci 5 senede de bir meslek öğrenmenin İstanbul’lu gençler için câzip bir tercih olacağını tahmin ediyor idi. Fakat Hasan Hüsnü Paşa, kısa süre sonra bu tahmininde duvara tosladı. İstanbul’lu gençler, “zâbit” olacaklarını zannederek “gedikli” olmuşlar idi. Fakat gemiye gitdiklerinde; Bahriye zâbiti kadar iyi bir eğitim aldıklarını Ve dahi Bahriye zâbiti kadar donanımlı oldukları gören Ve buna rağmen aslında “efrâd (er)” olduklarını idrâk eden Dersaadet’in bıçkın delikanlıları, “Gedikli” olmakdan hemen çark etdiler.
İşde bu sebeplerden dolayı Donanma Gedikli sınıfına talep, kısa sürede birden bire dibe vurdu. 1900’lü senelere gelindiğinde, Bir tek dahi olsa talebe bulamayan Donanma Gedikli Sınıfı, Yirminci asırın ilk senelerinde kapısına kilit vurdu! Bahriye Nâzırı Mürteşi Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın tertip etdiği Donanmamızın ilk “gedikli” sınıf tezgâhlama teşebbüsü, İşde böylesi derin bir hüsrân, büyük bir hayâl kırıklığı ve sonsuz bir küskünlük ile iflâs etdi. Fakat hem bahriye efrâdının tâlim-taâllümü, boku-püsürü ile uğraşmakdan sıyrılmak Hem de kendilerine zimmetli demirbaşları başkaları üzerine yıkmak için sinsice tuzaklar tezgâhlayan Bahriye zâbitân heyetimiz, Bulduğu ilk fırsatda “köle”, “ortada sandık” ve yeni bir “gedikli” sınıfı tertip etmeye kararlı idi. Burada yeri gelmiş iken önemli hatâyı tashih etmeliyim. Bugüne kadar neşretdiği târihcelerde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; Donanma Gedikli sınıfı için;
Bu yakışdırmaların hepsi câhilliğin alâmetleridir. Donanma Gedikli sınıfı, bunların hiçbirisi değildir. Çünkü;
Birinci husus şudur; 1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesinde, bir tek dahi olsa “zâbit” kelimesi yokdur.
İkinci husus da şudur; 1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesi, nev-i şahsına münhasır bir nizâmnâmedir.
Bu Nizâmnâme ile ihdâs edilen Donanma Gediklisi nev-i şahsına münhasır bir asker sınıfıdır. Deniz Kuvvetlerimizin bu gedikli sınıfını, çeşitli bahriye asker sınıflarına benzetmeye ve yamamaya çalışmasının iki sebebi olabilir,
Bu sebepler;
1. Cehâletdendir, bunu anlarım.
2. Fakat daha ziyâde ihânetdendir, bunu affetmem!
Bahriyeli subaylarımızın böylesi hâince davranmasının asıl sebebleri de şunlardır; Bugün burada belgeleri ile ortaya koyacağımız üzere, Gerçek anlamda bahriye “zâbit” sınıfına dâhil olarak teşkil edilen “gedikli zâbit” sınıfını değersizleştirerek unutdurmaya çalışmak Ve daha da mühimi, Hem bahriye efrâdının tâlim-taâllümü, atleti-donu, boku-püsürü ile uğraşmakdan sıyrılmak Ve hem de Kendilerine zimmetli demirbaşları üzerine yıkacağı “köle”, “ortada sandık” ve yeni bir köle asker sınıfının teşkil edilmesine kendi akıllarınca meşru gerekçeler uydurmak telâşıdır.
* * * * *
Ölmek/öldürmek ve öldürmeyi emretmek salâhiyyetini hâiz dünyânın meşru tek katil mesleği olan askerlikde; Ölen/öldüren ve ölmeyi emreden asker arasında başka bir asker sınıfı olamaz! İkinci Cihân Harbine kadar dünyânın haracını yiyen İngiliz Ordusunda Ve dahi
İkinci Cihân Harbi’nden sonra dünyânın haracını yiyen Amerikan ordusunda, sâdece iki sınıf asker vardır;
1. Ölmeyi emreden mektebli muvazzaf subay,
2. Ölmek ve öldürmek emrini yerine getiren alaylı mükellef er.
Türkiye Devletinin imzâlayıp taraf olduğu milletlerarası andlaşmalara göre de durum aynen böyledir.
Fakat darbeci beyaz subaylarımızın; Anayasa’yı ayaklarının altında çiğneyerek iç hukukumuzda tertip etdikleri kimi gayri meşrû kânunlar ile ordumuzun askerlerini tefrikalara ve sınıflara böldüler.
* * * * *
İnanması Zor! Lâkin, Durum Aynen Böyle!..
Aşağıda gördüğünüz sayfayı Milli Savunma Üniversitesine ait bir bağlantıdan şimdi indirdim. Benim de 1981 senesinde mezun olduğum Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu ismini verdikleri uyduruk okulun târihcesinden bahseden bu yazıda, Deniz Astsubaylığının târihinin 1890 “Donanma Gedikli Sınıfı” ile başladığı yalanını söylüyorlar.
Fakat vaziyet hiç de öyle, Milli Savunma Üniversitesinin işkembeden üfürdüğü gibi değil!.. Deniz Kuvvetleri Komutanının bile bugün bu hakikâtin farkında olmadığından hiç şüphem yok! 1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesi bugün de hâlâ yürürlükdedir. Çünkü bu nizâmnâmeyi ilga eden herhangi bir nizâmnâme, kânun vs. bulamadım; 1949 sene ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kânunu, Ve dahi Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz asker sınıfının târihinden söz eden 1995 seneli AYİM kararında, sâdece 1913 nizâmnâmesine atıf var. Kendisinden sonra meriyyete konulan nizâmnâme ve kânunlarda da 1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesinden tek kelime bahis yokdur. Bugün “astsubay” ismi ile bilinen asker sınıfı, 1951 senesinde 5802 sayılı kânun ile teşkil edildi. Bu kânunda da 1890 Donanma Gedikli sınıfı Nizâmnâmesine atıf yok! Bu sebepden dolayı 1890 Donanma Gedikli sınıfı ile bugünkü “deniz astsubaylığı” arasında “halef-selef” bakımından hiçbir illiyet bağı yokdur. 1890 Donanma Gedikli sınıfı;
Deniz astsubaylığı hakkında bugüne kadar neşretdiği târihce kitaplarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ortaya atdığı “bugünkü deniz astsubaylığı, 1890 Donanma Gedikli sınıfının devâmıdır” şeklindeki iddia, işkembeden söylenmiş kuyruklu ve âdi bir yalandır. Hukûkî bakımdan da son derece mesnetsizdir.
* * * * *
1890 senesinde teşkil etdiği Donanma “Gedikli” sınıfının Nizâmnâmesinde Sultan II. Abdülhamid şöyle dedi;
Madde 29 — İleride icâbı hâle göre işbu nizâmnâmenin tevsi veya tâdili zımnında lüzumu tahakkuk eden mevaddın derç ve ilâvesi câizdir.
Bu cümlenin Türkcesi şöyle oluyor; İleriki zamânlarda zuhûr edecek ihtiyâca göre bu nizâmnâme gelişdirilir veya değişdirililir. Fakat öldüğü 1903 senesine kadar Bahriye Nâzırlığı yapan Mürteşi Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa, 1890 senesinde hazırladığı bu nizâmnâmenin tek kelimesine dahi dokunmadı. Ve bu sınıfın kendi kendisini tasfiye etmesini gemi gövertesinden Manda katara bakar gibi seyretdi… 1890 Nizâmnâmesine bakıldığında, Donanma Gedikli sınıfının;
Donanma Gedikli sınıfının yapacağı görevler, nizâmnâmede en ince ayrıntısına kadar açıklanmış idi Fakat emeklilik hakkı ve tâbi olacağı askerî cezâ hukûku konusunda bu nizâmnâmede tek kelime yok idi.
* * * * *
Bahriye Encümeni nâmına söz alan Karesi Mebusu Ali Galip Efendi 1911 sesinde Meclis-i Mebusânda şöyle dedi;
* * * * *
Padişah Sultan Hamid buyurduğu bir iradei seniyye (padişah fermânı) ile Alaylı 148 bahriye çavuşunu, 1908 senesinde mülâzım sâni rütbesine terfi etdirdi. Bu çavuşlar, terfi etdiklerini zannederek zâbit kıyâfeti giymeye başladı. Fakat dönemin Bahriye Nâzırı Hasan Râmi Efendi, Padişahın bu fermânını mevkii tatbike koymadı. Zâbitliğe terfilerinin işleme alınmadığını öğrenen 148 bahriye çavuşu, hakkını almak için meclise dilekce gönderdi. Uzun müzâkerelerden sonra mebuslar, Bahriyeli 148 çavuşun dilekçelerini reddeddi. 1908 İnkilâbından sonra, Bahriye Nâzırı Hasan Râmi Efendi’nin rütbesi alındı ve sürgüne gönderildi. Kendinden önceki Bahriye Nâzırı Hasan Hüsnü Paşanın lakâbı “Mürteşi” idi. Hasan Hüsnü Paşa gibi fenâ bir şöhreti olmasından ve isminin verdiği kolaylıkdan dolayı da O’na “Harâmî” Paşa dediler.
Aynı celsede söz alan Sivas Mebusu Dağavaryan Efendi Meclis-i Mebusânda şu ibretlik sözünü târihin hâfızasına kayıt etdi;
* * * * *
İşde, bu şerefli zâbit Ali Rıza Paşa, 1911 senesinde meclisde şu târihî sözünü söyledi;
Birinci ve İkinci Cihân Harbini, Almanya başlatdı. Bütün dünyâya meydan okumasının da kendine göre çok haklı sebepleri var idi.
NATO görevinde iken Napoli’de 1994 senesinde tanışdığım bir Alman deniz yarbayı, sohbetimiz esnâsında bana şöyle dedi; “Göreceksiniz! Üçüncü Cihân Harbini de gene biz başlatacağız!”
Amerika’nın kucağına oturmuş iken dübürden kahramanlık taslayan bizim mütarekeci subaylarımız işitsin! Dünyâ savaşlarını başlatmasında Alman subaylarının neler yapdığını da inşallah başka bir makâlede anlatırız.
* * * * * 1890 Donanma Gedikli nizamnâmesi, Donanma gediklilerinin “zâbitliğe nakil edilmeleri asla câiz değildir” diyor idi! Bu sebepden dolayı 1890 senesindeki “ilk gedikli sınıfı” denemesi, 1900’lerin başında iflâs etdi.
Bu iflâsdan ders alan dönemin Bahriye Nâzırı Çürüksulu Mahmûd Paşa, İngiliz Amiral Gamble Paşa’nın 1910 senesinde hazırladığı rapor üzerine Padişah Sultan Mehmed Reşâd’a arz eylediği bir layihâ ile 1913 senesinde bahriye (donanma) “gedikli” sınıfını “ikinci kez” olmak üzere teşkil etdi. Süfûn-u Hümâyûn Gedikli Sınıfı; Tekâ’üd husûsunda Askerî Tekâ’üd Kânûnuna tâbi olacak Ve dahi Rütbelerine mahsûs mecmû’-ı müddet olan 17 seneyi ikmâl eyledikden sonra hakk-ı tekâ’üdü ihrâz edecekler idi.
Fakat Askerî cezâ husûsunda gedikli sınıfı askere yapılacak muâmele konusunda bu kânunda hiçbir hüküm yok idi.
* * * * *
Deniz Astsubaylığının târihi söz konusu olduğunda; Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız 1890 Donanma Gedikli sınıfının târihini yazar iken Bahriye Nâzırı Mürteşi Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’dan söz etmeyi kendine bir nâmus borcu bilir. Fakat bugünkü “deniz astsubaylığına” menşe teşkil eden başka kânunlar olduğunu da hep inkâr eder. Nitekim 1913 senesinde meriyyete konulan bu nizâmnâmeyi, Her niye ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız hep ıskalamayı tercih eder.
* * * * *
Donanma Gedikli sınıfının ikinci kez teşkil edilmesine dâir olmak üzere kabul edilen bu kânun; Padişah Sultan Mehmed Reşâd’ın “bir defâya mahsus” olmak şartı ile irâde buyurduğu “muvakkat” (geçici) bir kânundur. Bu hakikâtin tabii neticesi olarak da; Bu kânun ile “zâbit” sınıfına dâhil olmak üzere teşkil edilen “süfün-i hümâyun gedikli sınıfı” da “muvakkat” (geçici) bir donanma asker sınıfıdır. Bütün devletlerin dünyâ harbine hazırlandığı günlerde, Askere giden gençlerin geri dönmeyeceğini vatandaş çokdan öğrenmiş idi. Câzip şartlar da vaad etmediğinden dolayı bu “gedikli” sınıfı da rağbet görmedi. Donanma gedikli sınıfı teşkil etmek için Taş kafalı beyaz bahriye zâbitân heyetimizin çıkartdığı bu ikinci kânun da kısa sürede iflâs etdi.
* * * * *
1890 senesindeki Donanmada “ilk gedikli” sınıfı denemesi 1900’lerin başında iflâs etdi.
1913 senesindeki Donanmada “ikinci gedikli” sınıfı denemesi de Bu askerin “zâbit” sınıfına dâhil olmasına rağmen aynı sene içinde iflâs etdi.
Bu iflâslardan ders alan dönemin Bahriye Nâzırı Ahmed Cemâl Paşa, Gene İngiliz Amiral Gamble Paşa’nın 1910 senesinde hazırladığı rapor üzerine Padişah Sultan Mehmed Reşâd’a arz eylediği bir layihâ ile 1914 senesinde bahriyede “ilk kez” olmak üzere “üç sınıf asker” birden teşkil etdi.
Bugüne kadar geçen 105 sene içinde aşağıdaki şu belgeyi ilk gören sizler oluyorsunuz!
1914 seneli Bahriye Efrâdı ve Küçük Zâbitânı ile Gedikli Zâbitânı Kânun-ı Muvakkat isimli bu kânunun Beşinci maddesi şöyle emrediyor idi; Bu kânun ile aşağıdaki çizelgede gördüğünüz üç sınıf asker geçici (muvakkat) olarak teşkil edildi;
* * * * *
1914 Bahriye “Gedikli Zâbit” rütbe işâretlerinin rengi “sarı” “Küçük Zâbit” rütbe işâretlerinin şekli aynı fakat rengi “kırmızı” idi. Rütbe işâretlerinin renginin “sarı” olması, Bugünkü “deniz astsubay” sınıfının, geçmişdeki “gedikli zâbit” sınıfının devâmı olduğunun gizli bir delilidir.
* * * * *
172 numara ve 1914 seneli bu kânun Ve dahi 1916 seneli Makine Çırakları Nizâmnâmesinden kolayca anlaşıldığı üzere
Bahriyedeki bu asker sınıfları;
Ve
Bu kânuna göre Efrâdı Cedide (Acemi Er) Mektebine kayıt yapdıran bir gencimiz; Makineci Çırağı olmak için 5 sene, Gemici Çırağı olmak için ise 4 sene tâlim-taâllüm görüyor idi.
Bu tâlim-taâllüm sonunda;
1. Hem nizâmiye (mükellef) askerliğini yapıyor 2. Mükellef askerliğini tamamladıktan sonra donanmada askerlik yapmaya devâm etmek isder ise şâyet,
Belli süre ve şarta bağlı olarak;
Evvelâ; “mükellef” küçük zâbit
Akabinde de “muvazzaf” gedikli zâbitliğe dikey olarak terfi edebiliyor idi.
Bu durum, İstiklâl Harbi esnâsında ve 1927 senesine kadar 14 sene devâm etdi.
* * * * *
1914 Bahriye Efrâdı ve Küçük Zâbitânı ile Gedikli Zâbitânı Kânunu Meclisde müzâkere edilir iken 23 Ocak 1915 Cumartesi günü söz alan Kengiri mebusu Fazıl Berki Bey, Bahriye gedikli zâbitliği hakkında bakınız, neler dedi;
* * * * *
Deniz Kuvvetleri (Bahriye)’nde “gedikli zâbitlik” 1914 senesinde teşkil edildi. Kara (Berrî) Ordumuzda ise “kara hava sınıfı gedikli zâbitlik” 1917 senesinde teşkil edildi. Hem Bahriye’de hem de Berriye’de; gedikli zâbitlik müstakil birer “zâbit” sınıfı olarak teşkil edildi. Bahriye’de ve Berriye (Kara Ordumuz)’de teşkil edilmesinin kan donduran sebeplerini de sırası ile;
Ve
1929 senesinde de 1492 sayılı kânun ile deniz ve kara hava gedikli zâbit sınıfı külliyen ilga edildi. Deniz ve kara hava gedikli zâbit sınıfı, 1914 senesinden 1923 senesine kadar tam 10 sene devâm eden İstiklâl Hârbi’nde canı bahasına harb etdi. Pilot yapmak için gönüllü zâbit bulamayan Bahrî ve Berrî Ordularımız; Bu gedikli zâbitânı, harbiyeli zâbitin yerine ölmesi için “pilot” yapdı.
Fakat harb bitince de gedikli zâbitânı;
Deniz ve kara hava sınıfı gedikli zâbitâna ordumuz o kadar vefâsızlık ve hâinlik etdi ki… Gedikli zâbit sınıfı ordumuzun âdeta cüzzamlı askerleri oldular. Deniz ve kara hava sınıfı gedikli zâbitâna ordumuz;
5434 sayılı Emekli Sandığı Kânununda hâlen mevcut “gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtını Türk Dil Kurum’u, 1944 senesinde neşretdiği ilk Türkce Sözlüğe dâhil etmedi. Sonraki senelerde neşretdiği sözlüklere de dâhil etmedi. Açın, bakın, görün ve inanın!.. Bugün elimizde olan güncel Türkce Sözlükde de “gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtı mevcut değil. Genelkurmay Başkanlığı da bu iki tâbire âdeta cüzzamlı muamelesi yapdı; 1929 senesinden sonra neşretdiği yeni kitaplara “gedikli zâbit” tâbirini dâhil etmedi. Cârî askerî talimât ve mevzuâtda mevcut olan “gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtını da tek tek ayıkladı. Amerikan Kara, Deniz ve Deniz Piyâde Ordularında “gedikli zâbit” (gedikli subay) sınıfı bugün de hâlâ mevcut. Fakat Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları bu “gedikli zâbit” tâbirinden o kadar korkdu ki Neşretdikleri İngilizce sözlüklere “gedikli zâbit” (gedikli subay) tâbirâtını bugün bile hâlâ dâhil edemiyorlar.
* * * * *
Bahriye küçük zâbit ya da gedikli zâbitliği söz konusu olduğunda kânunlarda, 1915 seneli kânuna atıf yapılır. Fakat kabul edilen ilk kânunun târihinin 20 Nisan 1914 olduğunu hatırda tutmalıyız. Kabul edildiği 1915 senesinde kânunlara sayı vermek kuralı mevcut değil idi. Bu sebepden dolayı atıf yapılan çeşitli kânunlarda; meselâ 5434 sayılı Emekli Sandığı Kânununda, 1915 seneli bu kânunun numarasının 172 olduğu yazılıdır.
* * * * *
Yeri gelmiş iken bir galat-ı meşhuru daha burada tashih edelim. Yazdıkları astsubay târihcelerinde kimi meslekdaşlarım Sağ tarafınızda gördüğünüz barûtî siyah çuhadan mamûl nevresim (kaput, kısa palto) giymiş şu bahriyelinin “gedikli zâbit” olduğunu söylerler.
Doğrusunu söylemek gerekir ise şâyet, Ben Eski Tüfek de bahriyeli bu askerin “gedikli zâbit” olduğunu zannediyor idim. Fakat tetkik etdim ve hakikâti öğrendim.
Aşağıda resmini gördüğünüz Ordu Kıyafet Kararnamesi Şekilleri isimli 1933 seneli kitaba bakdığımızda Bahriyeli bu askerin aslında, 1492 sayılı "baskın" bir kânun ile 1929 senesinde alelacele teşkil edilen “gedikli küçük zâbit” sınıfının son aşaması olan Ve Bu kânunun Komisyon Raporunda itiraf edildiği üzere Alman Bahriyesinden aşırma Ve dahi Kazancı şubesinden bahriyeli “başgedikli” olduğunu anlıyoruz.
* * * * *
Bahriye Küçük Zâbit ve Gedikli Zâbit Rütbe İşâretlerini Hangi Devletden Aşırdık?
Makâlemizin ilk sayfalarında bahriye gedikli zâbit sınıfını İngilizlerden aşırdık demiş idim. Bugün kullandığımız asubay “rütbe işâretlerini” de gene İngilizlerden aşırdığımızı bu sayfalarda isbat edeceğiz. Bu iddiamızı isbat etmek için de iki belge kullanacağız;
1. 1915 senesinde neşredilmiş İngiliz Gemicilik El Kitabı 2. Ve bir İngiliz Bahriye erinin 1916 senesinde çekdirdiği resim.
İngiliz Gemicilik El Kitabı’nın kapak sayfası ve konumuz ile ilgili olan sayfası şunlar;
* * * * *
İngiliz Bahriyesinde Ne idi?, Osmanlı Bahriyesine Ne Oldu?
Ben, Şükrü IRBIK, yukarıda ortadaki resim hakkında bilgi vermek isdiyorum. İngiliz Bahriyesinde 1849 senesinde başlayan bir gelenek var. Görevini başarı ile yapan ve siciline cezâ işlenmeyen bahriye erâtı belli süreler ile yukarıda ortada görülen “V” şeklindeki “mümtaz şahsiyet işâreti” (Good Conduct Badge) ile taltif ediliyor idi.
1916 senesindeki yönetmeliğe göre bu şartları yerine getiren bahriye erâtı; 3, 8 ve 13’üncü senelerde birer adet olmak üzere yukarıda görülen “V” şeklindeki işâreti sol kol pazusuna takıyor idi. Bahriyeli erâta bu işâretlerden en faz üç adet veriliyor ve taltif edilen erâtın maaşına zam yapılıyor idi. Böyle bir taltif yöntemi bizim ordularımızda hiçbir zaman olmadı.
Aşağıda, İngiliz Bahriyesi HMS Forester muhribinden George Smith isimli İşâretci Çavuş’un, 1916 senesinde çekdirdiği şu hârika resimi görüyorsunuz.
Sağ kolunda gördüğünüz şekil, askerin mesleğini gösderir. Bu asker, "İşâretci" sınıfına mensubdur.
Bu askerin iki kere “mümtaz şahsiyet işâreti” aldığını gösderir.
Bu askerin rütbesinin "Çavuş" olduğunu gösderen rütbe işâretidir.
İngiliz Bahriye erâtına 1916 senesinde verilen “V” şeklindeki “mümtaz şahsiyet işâreti” (Good Conduct Badge), Aşağıda görüldüğü üzere 4, 8 ve 12’nci senelerde bugün dahi aynı şekilde veriliyor. ////
* * * * *
Şimdi, buraya kadar verdiğimiz bilgiden maksadımız şudur; Bizim her boku bilen bahriye zâbitimiz, İngiliz Bahriyesinde görevini iyi yapan ve cezâ almayan erâta verilen Ve dahi Yukarıdaki resimde, İngiliz Bahriye Çavuşu Corc’un sol kolunda gördüğünüz “mümtaz şahsiyet işâretini”;
Gedikli zâbitliğin 1929 senesinde ilga edilmesi ile birlikde bu “mümtaz şahsiyet işâretini” sırası ile;
Gedikli küçük zâbit,
Gedikli erbaş
Ve en son olarak da
"Astsubay" dedikleri biz köle askerlerin "rütbe işâreti" olarak kabul etmiş.
Demek ki bizim beyaz zâbitânın aklı, ancak buna yetmiş!..
İşde, İngiliz Bahriyesi Er rütbe işâretleri.
İşde, bizim bahriye küçük zâbit ve gedikli zâbitinin kol ve omuzluk (apolet) rütbe işâretleri…
Peki, Kim Yapdı?
Peki, İngiliz Bahriye “erâtına” verilen “mümtaz şahsiyet işâretini” Bizim “gedikli zâbitimiz” için “rütbe işâreti” olarak seçen kişi kimdir? Buyurun, 1910 senesinden bugüne kadar geçen 109 sene içinde bu bilgileri ilk öğrenen sizler oluyorsunuz.
1885 senesinde girdiği Mekteb-i Şahâne (Deniz Harp Okulu)’nin makine bölümünden çarhcı olarak 1891 senesinde mezun oldu. Bu mektebde muallim iken istifaya zorlandığı için görevden ayrıldı. Aynı okulda matematik ve edebiyat muallimliği yapdı. Gemi makinelerini tahsil etmek için İngiliz Bahriye Mektebinde tahsil gördü. Sipariş edilen projektörlerin muayenesi ile 1909 senesinde İngiltere’ye gönderilen Mekteb-i Bahriye Muallimi Çarhcı Kolağası İbrahim Aşkî Efendi’den Osmanlı Bahriye Nezâreti, İngiltere’deki bahriye mekteblerini tetkik etmesini istedi. Dönüşünde hazırladığı rapora göre de Osmanlı Bahriye Mektebleri başdan aşağı teşkil, tâdil ve tensik edildi. Kolağası İbrahim Aşkî Efendi sonraki târihlerde Tedrisât-ı Bahriye Müdürlüğü de yapdı.
İşde, İngiliz Bahriye erâtının kullandığı “V” harfi şeklindeki “mümtaz şahsiyet işâreti” (Good Conduct Badge)’ni Osmanlı Bahriyesi;
Ve dahi
Müstafî bahriye zâbiti İbrahim Aşkî Efendi olmalıdır.
* * * * *
Sol tarafınızda gördüğünüz şu bahriye askerine gelince … Omuzundaki apolete bakdığımda ben, çift “V” işâreti gördüm. Bu çift “V” işâretinin üst kısmında ise bahriyeye özgü “mayın” işâreti var. Demek ki bu bahriyeli asker, mayın şubesine mensub ikinci sınıf gedikli zabit imiş!
İcâd edildiği senelerden beri kılıç, muharip askerlik mesleğinin en müşahhas simgesi oldu. İşde bu sebepdendir ki subaylarımızın derneği TESUD, simge olarak kendine kılıcı seçdi.
Bizim ordumuzdaki gedikli zâbitler de tıpkı zâbitânımız gibi merâsimlerde kılıç taşıyorlar idi. Fakat kılıcı da belimizden aldılar.
Bu resimdeki bahriye gedikli zâbitin sol kalçasında taşıdığı ve sol eli ile kabzasından gurur ile kavradığı kılıca gelince. Bu konuda subaylarımızın yapdığı orospu çocukluğunu da Vakdi gelince Eski Tüfek fâş eyleyecek, inşallah!..
* * * * *
1914 senesinde muvakkat olarak mevkiyi icrâya konulan Bahriye Efrât ve Küçük Zâbit ile Gedikli Zâbitân Kânunu, 1915 senesinde tasdikan meriyyete konuldu ve icrâ edilmesine devâm edildi. Bu kânuna göre; Bahriye Efrâdı, Küçük Zâbit Gedikli Zâbit maaşları şöyle idi;
* * * * *
1915 Bahriye gedikli zâbit nizâmnâmesinde bir tâdil icrâ etmek için yapılan müzâkerede söz alan Meclis-i Ȃyan üyesi Ahmet Rıza Bey, Bahriye gedikli zâbitliği hakkında şu çok çarpıcı hususu tesbit etdi;
* * * * *
Ecnebi inşaatı bahriye fabrikalarına izam olunacak tersane amele çırakları hakkında kanun layihası müzâkere edilir iken Bahriye Nezâreti Müsteşarı sıfatı ile Meclis-i Mebusânda söz alan Sivas mebusu Vasıf Bey şöyle dedi;
* * * * *
Asubay Tefrikasının bu kısımının konusu ile alâkalı değil! Fakat “Donanma Gedikli Zâbit” sınıfından söz etmiş iken “Gedikli Zâbit” sınıfının Kara (Berrî) Ordumuzda teşkili hakkında da bir çift söz edelim.
Kara (Berrî) Ordumuzda ise "Gedikli Zâbit" sınıfı “Tayyare Gedikli Zâbit” isimi ile Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile ilk defâ olmak üzere 1917 senesinde teşkil edildi.
Uyduruk, düzmece ve yalanlar ile dolu ısmarlama askerî târihimizde Bugüne kadar beyaz subaylarımızın hiç söz etmediği aşağıdaki şu bilgileri de İlk defâ olmak üzere siz kıymetli okuyanlar Bugün, burada Eski Tüfek’den öğreniyorsunuz…
* * * * *
18 Ekim 1923 Perşembe günü meclis, askerî mektebler talebesinin maaşına zam yapmak için toplandı.
357 sayılı kânun ile Bahriye Gemici ve Makineci Çırak Mektebleri talebelerinin maaşına zam yapıldı. 25 Mayıs 1923 Cuma günü bu kânun teklifini TBMM’ye arz eden Müdafaâi Milliye Vekili Kâzım, Bahriye Gemici ve Makineci Çırak Mektebleri talebelerinin “doğrudan doğruya zâbit” sınıfına dâhil olduğunu tasdik etdi.
* * * * *
28 Ekim 1923 Pazar günü TBMM tekrar içtima eyledi. Kabul etdiği Berrî, Bahrî, Havâî ve Jandarma Erkân Umerâ ve Zâbitân ile Me’mûrîn ve Mensûbîn-i Askeriyye Ma’âşât ve Tahsisât-ı Fevka’l-Ȃdeleri Hakkında Kânun isimli 360 sayılı kânun ile; Erkân, umerâ ve zâbitâna fevkalâde tahsisât ve maaşât verildi.
Fakat TBMM, bu kânunda “bahriye gedikli zâbit” sınıfını unutmuş idi.
* * * * *
24 Mayıs 1924 Cumartesi günü içtima eyleyen TBMM, “Bahriye gedikli zâbit” sınıfına fevkalâde tahsisât ve maaşât vermek için 508 sayılı kânunu kabul etdi.
Bu içtimada söz alan Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey, Fevkalâde tahsisât ve maaşât verilmeyen “Bahriye gedikli zâbit” sınıfı hakkında bakınız, neler söyledi;
TBMM’de o gün şöyle bir müzâkere cereyân eyledi. Bahriye gedikli zâbitliği hakkında kimin ne dediğine siz karar verin gayrı…
* * * * *
1924 senesine ait 523 sayılı Bütçe Kânununun TBMM’deki müzâkeresinden öğreniyoruz ki, 20 Ocak 1924 Pazar günü itibârı ile T.C. Bahriyemizde; 27 adet birinci sınıf, 56 adet ikinci sınıf, 60 adet üçüncü sınıf gedikli zâbitân var.
Koskocaman T.C. Bahriyesi, 141 adet bahriye gedikli zâbite tahammül edememiş! Yazıklar olsun be!..
* * * * *
1913 senesinde “Bahriye Gedikli” sınıfı teşkil edilmiş, 1914 senesinde “Bahriye Gedikli Zâbit” sınıfı geçici (muvakkat) olarak teşkil edilmiş, 1915 senesinde de “Bahriye Gedikli Zâbit” sınıfı muvazzaf (daimî) olarak teşkil edilmiş idi. Evvelâ Osmanlı Devletinin Bahriyesi Akabinde de T.C. Devletinin Bahriyesi, 1913 senesinden 1927 senesine kadar geçen 14 sene içinde gedikli zâbitânı tepe tepe kullandı. Birinci Cihân Harbinden sonra tıpkı İngiliz Bahriyesinin kendi gedikli zâbitânına yapdığı gibi Bizim Türk Bahriyemiz de kendi gedikli zâbitânına hâinlik yapdı…
Takvim yapraklarından 1927 rakamının döküldüğü günlerde, Bahriye gedikli zâbit sınıfına ilk neşderi vurdular;
Ve dahi
1001 sayılı bu kânun ile; Bahriye gedikli zâbiti yetiştirmek amacıyla, 1915 senesinde Muin-i zafer korvetinde açılan Makine Gedikli Okulu Ve dahi 1916 senesinde İclâliye korvetinde açılan Güverte Gedikli Okulunun kapısına kilit vurdular. Gene bu kanun ile ilk defa olmak üzere tertip edilen gedikli küçük zabitliğe kaynak olarak Gedikli Küçük Zâbit Hazırlama Mektepleri kurdular. İşde bu okular, bugünkü Astsubay Sınıf Okulları’nın babasıdır. 1001 sayılı bu kânun ile aynı zamânda şunları da yapdılar; Bahriye efrâdının “küçük zabitliğe” terfi etmesini gizlice yasakladılar,
Ve böylece
Ve
Ve böylece beyaz zâbitân heyetimiz; Bahriyemizi kendileri için “ellerinde göt gezdirecekleri dikensiz bir gül bahçesi” hâline getirdiler!..
* * * * *
T.C Ordumuz; bahriye gedikli zâbitine 1927 senesinde bir güzellik daha yapdı. Ordumuzdaki zâbit vekili (asteğmen) hâricinde kalan bütün askerleri, “efrâd” (er) sınıfına tenzil etdiler.
Kıymetli asubay meslekdaşlarım; Beğensek de beğenmesek de T.C. Ordusu için en doğru ve aynı zamânda uluslararası hukuka en uygun asker teşkilâtı da böyledir. Bugün Amerikan Ordusunda acap niye sâdece iki sınıf asker var zannediyorsunuz? Bugün ordumuzda “subay ve er” olmak üzere “iki sınıf asker” olmasından en çok korkanlar, Ellerinde göt gezdiren beyaz subaylarımızdır, unutmayasınız!..
* * * * *
1001 sayılı kânun ile 1927 senesinde ilk neşder atılan bahriye gedikli zâbitliği, Ameliyât masasında can çekişiyor idi. Geriye de sâdece fişini çekmek kalmış idi. Bahriye gedikli zâbitliği uzun süre can çekişmedi… İki sene sonra, 1929 senesinde gene; Baş vekil İsmet Ve dahi Müdafâi Milliye Vekili Recep Beyin tertip etdiği 1492 sayılı kânun ile Bahriye gedikli zâbit sınıfının fişini çekdiler.
Bahriye gedikli zâbit sınıfının tasfiye edilmesi için hazırladığı kânun teklifinde, Baş vekil İsmet (İNÖNÜ) şöyle dedi;
Bahriye gedikli zâbit sınıfının tasfiye edilmesi için hazırladığı “esbâb-ı mucibe”de ise Baş vekil İsmet (İNÖNÜ) şöyle dedi;
Bahriyeli beyaz zâbitân heyetimiz 1492 sayılı bir kânun ile 1929 senesinde “üç guş” birden vurdu;
1. Bahriye’de “zâbit” sınıfına dâhil olan “gedikli zâbitliği” lağvetdiler,
2. “Gedikli zâbit” sınıfına geçiş için “ara ve geçici bir kademe” olarak teşkil edilen “mükellef küçük zâbitin” dikey terfi ederek “muvazzaf gedikli zâbit” sınıfına terfi hakkını gasp etdiler,
3. En büyük kalleşliği de şu konuda yapdılar. Bahriye küçük zâbitliği 1913 senesinde, “mükellef asker” sınıfına dâhil olmak üzere teşkil edilmiş idi. Bu cümleden olmak üzere küçük zâbitân a. Bahriyede 5 sene “mükellef askerlik” yapacak; b. 5 senelik “mükellef askerlik” hizmetinin sonunda devâm etmek isder ise şâyet sırası ile “küçük zâbitliğe” ve “gedikli zâbitliğe” terfi edip emekli olma hakkını elde edecekler, c. Askerliğe devâm etmek isdemezler ise şâyet terhis edilecekler idi.
Fakat “mükellef zâbit” sınıfına dâhil olan “küçük zâbit” sınıfını bahriyeli beyaz zâbitân heyetimiz, 1492 sayılı kânun ile sinsi bir şekilde “muvazzaf er” sınıfına tahvil etdiler. Ve tıpkı bahriye zâbitleri gibi “mecbûrî hizmete” mahkûm edildiler. Ve böylece; “Çavuş” rütbesi ile göreve başlayan, 20 sene, 30 sene “çavuş” rütbesi ile aynı görevi yapan Ve dahi Bu hizmetinin sonunda da gene “çavuş” rütbesi ile emekli edilen “muvazzaf köle” asker sınıfı ortaya çıkdı…
Bahriye zâbitân heyetimiz, üç-beş senelik “muvazzaf zâbitlik” hizmetinin sonunda;
Bahriye küçük zâbitân heyetimiz ise; Karesi mebusu Ali Galip Efendinin teşbihi ile "bizim hânelerdeki kethüda kadınlar gibi" “Muvazzaf astsubay” sıfatı ile çalışdığı gemi güvertesinde “karın tokluğuna” ömür boyu “volta atmaya” mahkûm edildi.
* * * * *
Tertip etdikleri çifte kânunlar ile Millî Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanları; “İhtiyât zâbitleri” ve “ihtiyât askerî memurların” hepsini “muvazzaf zâbitliğe” nakil etdiler. Fakat sıra “gedikli zâbit” dedikleri cüzzamlı askerlere gelince; 1929 senesinde “gedikli küçük zâbitliğe” ve “başgedikliliğe” tenzil etdiler, 1950 senesinde “gedikli erbaşlığa” tenzil etdiler 1951 senesinde de “uyduruk, köle ve ortada sandık” bir asker sınıfı olan “astsubaylığa” tenzil edildiler.
* * * * *
TBMM, 11 Haziran 1934 Pazartesi günü içtima eyledi. Başvekil İsmet (İNÖNÜ) |