Tarihe göre süzülmüş ögeler: Temmuz 2019

Salı, 30 Temmuz 2019 17:47

RÜTBE BEKLEME SÜRELERİ

İNCE HESAPLARIN NASIL YAPILDIĞINI MERAK EDENLERE

Oramiral Nejat TÜMER imzalı 2642 sayılı Kanun'dan bir bölüm;

926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bu Kanuna Ek ve 1 Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve gerekçesi ekte sunulmuştur. Arz ederim. 

Nejat TÜMER

Oramiral

Dz.K.K. ve M.G. Konseyi Üyesi

 

MADDE GEREKÇELERİ

Madde 5— Teklifin bu maddesiyle kanunun 30 ncu maddesindeki üsteğmen ve yüzbaşı rütbelerine ait bekleme süreleri yüzbaşı rütbesindeki fazlalığı gidermek ve takım komutanı kullanabilme imkânını artırıp üsteğmenlik süresini uzatabilme amacıyla altışar yıl olarak düzenlenmiştir.

 

N O T: 5802 sayılı <<Astsubay Kanunu>> çıkarılırken amaçlardan biri de Takım Komutanı ihtiyacını karşılamaktı.

Yaklaşık 8 yıl sonra Oramiaral imzalı 2642 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesinde yine değişikliğe gidildi...!!!

 

15 Aralık 1989 CUMA (Resmi Gazete) Sayı: 20373 – 3593 sayılı Kanun

 

MADDE 5 — 926 sayılı Kanunun 2642 sayılı Kanunla değişik 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 30— Subayların normal bekleme süreleri aşağıda gösterilmiştir. 

RÜTBELER /// NORMAL BEKLEME SÜRELERİ

------------------ /// --------------------------------------------

Asteğmen 1 Yıl

Teğmen 3 "

Üsteğmen 6 "

Yüzbaşı 6 "

Binbaşı 5 "

Yarbay 3 "

Albay 5 "

Tuğgeneral - Tuğamiral 3 "

Tümgeneral - Tümamiral 3 "

Korgeneral - Koramiral 3 "

Orgeneral - Oramiral 3 "

=========================================

 

Subay Rütbe Bekleme Süreleri 1993 yılında 3909 sayılı Kanun'la son şeklini aldı. Ancak, buraya geçmeden önce 3593 sayılı Kanun'un GEREKÇELER bölümündeki önemli yerlere bakmamız gerekiyor...

 

TÜRKİYE BÜYÜK MÎLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca 9.9.1989 tarihinde kararlaştırılan «926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Ek Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı» ile gerekçesi ilişik olarak gönderilmiştir. Gereğini arz ederim. 6.10.1989

Turgut Özal

Başbakan

 

GENEL GEREKÇE

1. Türk Silahlı Kuvvetleri teşkilatında zaman içinde meydana gelen yapısal gelişmelere bağlı olarak, kıdemler ile askerî okulların öğrenim süreleri ve rütbe bekleme sürelerinde hizmetin zorunlu kıldığı değişiklikler yapılmıştır. Nitekim 1971 yılına kadar 3 yıl olarak uygulanan general - amiral rütbe bekleme süreleri, 1971 yılından itibaren 4 yıla çıkarılmış, harp okullarının öğrenim süreleri 1970 ve öncesi neş'etli subaylara 2 yıl, 1972 - 1976 neş'etlî subaylara 3 yıl, 1978 ve sonrası neş'etli subaylara da 4 yıl olarak uygulanmıştır.

 

Askerî Iiselerdeki öğrenim süreleri ise, 1954 ve öncesi neş'etli subaylar için 3 yıl, 1955 - 1956 - 1957 neş'etli subaylar için 4 yıl, 1958 - 1982 neş'etli subaylar için 3 yıl olarak uygulanmış ancak daha sonra hazırlık sınıfı öğreniminin ilave edilmesi nedeniyle 1983 ve sonrası, harp okulu neş'etliler için bu süre yeniden 4 yıla çıkarılmıştır. Diğer yandan evvelce subaylara, nasıpların 30 Ağustos’ta birleştirilmesi amacıyla 1960 yılında Millî Birlik Komitesinin kararıyla bir yıl, daha sonra da yedek subaylık nedeniyle bozulan kıdem statüsünün düzeltilmesi amacıyla 1969 yılında gene bir yıl olmak üzere toplam 2 yıl ilave kıdem verilmiş ve1959 ve öncesi neş'etli kurmay subaylar için 4 yıl olarak uygulanan kurmaylık kıdemi, 1960 ve sonrası neş'etli kurmay subaylar için 3 yıla indirilmiştir.

 

1968 yılında Genelkurmay Başkanının yaş haddinin 68'den 67'ye indirilmiş, buna karşılık rütbe bekleme süresinin 3 yıldan 4 yıla çıkarılmış olması ve ayrıca general-amiraller bakımından belirli koşullarla aynı rütbede hizmete devam imkânının getirilmiş bulunması bahse değer diğer değişikliklerdir.

 

Yukarıda anahatları itibarıyla açıklanan ve Silahlı Kuvvetlerdeki hızlı ve sürekli gelişmeye bağlı olarak; kıdemlerde, rütbe bekleme ve askerî okulların öğrenim sürelerinde yapılan bu değişiklikler, terfi sisteminde ve dolayısıyla rütbe bekleme sürelerinde, evvelce gerçekleştirilen değişiklikler paralelinde bazı düzenlemeler yapılmasını gerektirmektedir. Zira, geçtiğimiz yıllarda askerî okulların öğrenim sürelerinin artırılmış kıdemlerin azaltılmış, general-amiral rütbeleri için uzatma imkânının getirilmiş ve Genelkurmay Başkanının yaş haddinin 68'den 67'ye indirilmiş olması, yakın gelecekte orgeneral - oramiral rütbelerine yükseleceklerle, Kuvvet Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı makamlarına atanacakların görev sürelerini tamamlamadan yaş hadlerini doldurmalarına yol açacaktır. 

Nitekim sadece 1969 yılında verilen ilave kıdemden yararlanmış ve Harp Akademisi öğrenimi nedeniyle 3 yıl kıdem almış olan ve halen tuğgeneral rütbesinde bulunan 1960- 1961 neş'etli bir kurmay subay, 1959 ve öncesi neş'etli bir kurmay subaya kıyasla 2 yıl eksik kıdem aldığından, hiç yıl kaybetmeden terfi ettiği ve Genelkurmay Başkanlığı görevine atandığı takdirde bu makamda ancak iki yıl hizmet yapabilecek ve görev süresinin dolmasına iki yıl kala yaş haddi nedeniyle emekli olacalktır. Üzerinde durulan sorunun, askerî lise ve harp okullarında dörder yıl öğrenim görmüş 1983 ve sonrası neş'etli subaylarda daha da boyut kazanacağı ve bu gruba dahil subaylar için açığın beş yıla çıkacağı kesindir.

 

Bu nedenle sözü edilen sorunun, Silahlı Kuvvetlerin vurucu gücünü zayıflatmayacak ve personeli mağdur etmeyecek bir şekilde çözümlenebilmesi için, halen uygulanmakta olan rütbe bekleme süreleri gözden geçirilmiş ve ihtiyaç duyulan 5 yıllık sürenin; binbaşı, albay, tümgeneral - tümamiral, korgeneral - koramiral ve orgenerel - oramiral rütbe bekleme sürelerinde birer yıllık indirim yapılmak suretiyle kazanılabileceği belirlenmiştir.

 

Tasarıda benimsenen model, general - amiral miktarlarında herhangi bir değişiklik getirmemektedir Tasarı ile tuğgeneral - tuğamiral rütbe bekleme sürelerine dokunulmamış ve bu süre 4 yıl olarak muhafaza edilmiştir. Bunun temel nedeni, Silahlı Kuvvetlerin asıl vurucu gücünü teşkil eden birliklerin sevk ve idaresindeki istikrar ve verimliliğin korunması düşüncesidir. Bu çözüm tarzı aynı zamanda gelecekte üst komuta kademelerine yükselecek personele, general - amiralliğin bu ilk rütbesinde daha fazla tecrübe edinme imkânı sağlayacaktır. Tuğgeneral - tuğamiral rütbesi için gösterilen gerekçe; teğmen, üsteğmen ve yüzbaşı rütbeleri bakımından da geçerlidir. Bu nedenle sayılan rütbeler ile esasen bekleme süresi çok kısa olan yarbay rütbesinin bekleme süreleri değiştirilmemiştir.

 

Tasarı hazırlanırken yukarıda da belirtildiği üzere tüm rütbeler tek tek irdelenmiş olup, albaylık rütbe bekleme süresinde yapılacak bir yıllık indirimin, albay mevcutlarını kesinlikle etkilemeyeceği belirlenmiştir. Binbaşılık rütbe bekleme süresinde yapılacak indirime gelince, bir yıllık indirim, bu rütlbedeki subay miktarlarında ister istemez bir azalmaya neden olacaktır. Ancak yeni uygulamaya konulan terfide baraj sistemli ile binbaşı mevcutlarının kontrol altında tutulması mümkün olduğundan ve halen binbaşı rütbesi ile yürütülen hizmetler, yarbay rütbesiyle de yürütülebileceğinden, binbaşı miktarlarında meydana gelecek azalma, ciddî bir sakınca yaratmayacaktır.

 

Binbaşı rütbe bekleme süresinin 6 yıldan 5 yıla indirilmesinde, 1978 ve sonrası neş'etlilerle daha önceki neş'etliler arasında bir ayırım gözetilmiştir. Zira 1978 ve sonrası neş'etliler, önceki neş'etlilere göre harp okullarında bir yıl fazla öğrenime tabi tutulmuşlardır. Dolayısıyla Tasarıda benimsenen bu esasla mukayese edilen gruplar arasındaki bir yıllık fark kapatılmış olacaktır. Ayrıca bilindiği üzere 1977 yılında harp okulları mezun vermemiş ve bu durum devreler arasında boşluk yaratmıştır. Bu itibarla benimsenen bu modelle, devrelerin üst üste binmesi önlenecek ve sözü edilen boşluk da doldurulmuş olacaktır.

=========================================

 

(3909 SAYILI KANUN)

926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 30 uncu Maddesinin Değiştirilmesine ve Bu Kanunun Ek Geçici 53 üncü Maddesi ile 3593 Sayılı Kanunun Geçici Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun

 

(Yürürülükten kaldırılan 3593 sayılı Kanun'un Geçici Maddesi)

GEÇİCİ MADDE— Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, tümgeneral - tümamiral, korgeneral - koramiral ve orgeneral - oramiral rütbelerinde bulunanlar, bulundukları rütbede dört yıllık rütbe bekleme süresine tabi tutulurlar.

 

II – Bekleme süreleri:

a) Barış zamanına ait normal bekleme süreleri:

Madde 30 – (Değişik: 6/5/1993 - 3909/1 md.)

Subayların normal bekleme süreleri aşağıda gösterilmiştir.

 

Rütbeler /// Normal Bekleme Süreleri

------------------/// -------------------------------------

Asteğmen 8 Ay

Teğmen 3 Yıl

Üsteğmen 6 Yıl

Yüzbaşı 6 Yıl

Binbaşı 5 Yıl

Yarbay 3 Yıl

Albay 5 Yıl

Tuğgeneral - Tuğamiral 4 Yıl

Tümgeneral - Tümamiral 4 Yıl

Korgeneral - Koramiral 4 Yıl

Orgeneral - Oramiral 4 Yıl

 

(Ek fıkra: 11/2/2014-6519/32 md.) Rütbe bekleme süresini tamamlamaya bir yıl kalanlar da Yüksek Askerî Şûra değerlendirmesine alınırlar. Bunlardan terfi ettirilenler ile kadrosuzluktan emekli edilenler rütbe bekleme sürelerini tamamlamış sayılır.

(Ek cümle: 25/7/2016-KHK-668/4 md.; Aynen kabul: 8/112016-6755/4 md.) Ancak, Yüksek Askerî Şûra Başkanı tarafından bir üst rütbede hizmetine ihtiyaç duyulanlar da rütbe bekleme süresine bakılmaksızın ve 47 nci maddenin birinci fıkrasındaki sicil şartı aranmaksızın Yüksek Askerî Şûra

değerlendirmesine alınırlar.

------------------------------------------------------------------------------------------
5837: Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Kabul Tarihi: 05/02/2009 Resmi Gazete Tarihi ve No: 13.02.2009 No: 27140
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 5 Milletvekilinin vermiş olduğu 2/365 esas numaralı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine imzam ile katılıyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim. 6.1.2009 Nurettin Akman Çankırı Milli Savunma Komisyonu Sözcüsü
GENEL GEREKÇE
Astsubaylar, ise yaş hadlerine kadar Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalabilmekte, subaylarda olduğu gibi kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk edilememektedirler. Bu düzenleme, bir astsubayın okuldan mezuniyetini müteakip otomatik olarak terfi ederek 12 yıl gibi kısa bir sürede başçavuş olmasına ve aynı rütbede hizmete devam edilmesi de verimliliğin azalmasına neden olmaktadır. Ayrıca bu durum, astsubayların yaklaşık %45'inin kıdemli başçavuş olmasına ve ast rütbedeki personelin, üst rütbe kadrolarında görev yapmasına neden olmaktadır. Diğer yandan, başçavuş ve kıdemli başçavuş rütbeleri, kolay ulaşılan ve normal bekleme süresi sonunda herkesin elde edebileceği bir aşama olarak algılanmaktadır. Bununla, 24 yıl olan rütbe bekleme süresi 30 yıla çıkartılarak astsubay kadrolarının mesleki gelişim ve emeklilik süresi ile uyumlu hale getirilmesi, bu çerçevede astsubayların hizmet tazminat oranları ile aylık gösterge tablolarının mali hak kaybına neden olmayacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve astsubaylıktan subaylığa müracaat yılının yedi ilâ dokuzuncu hizmet yıllarından, beş ilâ yedinci hizmet yıllarına alınması amaçlanmıştır.
 
S O N U Ç: Neler amaçladınız NELER oldu acaba?
(1967'de Kanunlaşan TSK Personel Kanunu'nda;)
MADDE 80 — Astsubayların normal bekleme süreleri aşağıda gösterilmiştir:
Rütbeler /// Normal Bekleme Süreleri
--------------------- /// ------------------------------------------
Astsubay çavuş = 3 yıl
Kıdemli çavuş = 3 yıl
Üstçavuş = 3 yıl
Kıdemli üstçavuş = 3 yıl
Başçavuş = 6 yıl
Kıdemli başçavuş = 6 yıl olan Normal Rütbe Bekleme Süreleri;
En son Değişiklik ile de;
Madde 78 – (Değişik: 5/2/2009-5837/19 md.) Astsubayların normal bekleme süreleri aşağıda gösterilmiştir:
Rütbeler ////// Normal bekleme süreleri
-------------- /// --------------------------------
Astsubay Çavuş /// 3 yıl
" Kıdemli Çavuş /// 3 yıl
" Üstçavuş /// 6 yıl
" Kıdemli Üstçavuş /// 6 yıl
" Başçavuş /// 6 yıl
" Kıdemli Başçavuş /// 6 yıl (yaş haddi)
şeklinde adeta “Yürekler Acısı” bir hale getirilmiş oldu. Sağlıklar dilerim...
 
Fahrettin BAĞRI
(E) Maliye Astsubayı
 
Yayınlandığı Kategori TSK. ASSUBAYLAR MESELESİ
Pazartesi, 29 Temmuz 2019 10:53

KIVRIKOĞLU PAŞAYA AÇIK MEKTUP

Dünyanın en tehlikeli silahı ölümü göze almış insandır ve insanlar,hiçbir değerin geri getiremeyeceği canlarını ancak vatan sevgisi ve inançları uğruna feda edebilirler. 

TSK personeli bir bütündür, bir ailedir masalını yıllardır dinleriz; ancak bu ailede subaylar öz evlat assubaylar üvey evlat, uzmanlar ise adeta besleme evlat muamelesi görür, her kuruma örnek olduğu belirtilen peygamber ocağında ne yazık ki adalet yoktur. 

Örn. Bir emirle ölüme gönderilen kuş uçmaz kervan geçmez dağlarda, azgın denizlerde görev yapan assubaylar aynı tahlile tabi büro memurlarından değersiz görülüp alt kademeden göreve başlarlar, hak ettikleri tazminatları ve saygıyı ne yazık ki görmezler... 

Komutanın asli görevi bir emirle ölüme gönderdiği personelinin hakkkını hukukunu korumak olmasına rağmen ne yazık ki istisnalar dışında hiçbir komutan bunu gerçekleştirmemiştir. İlgili yasa değişmeden "Türkiye Cumhuriyetini koruyup kollamakla" görevli TSK'ya  komuta edenler sizce bu görevi başarmışlar mıdır? Başarmış olsaydılar ordumuz bugünkü durumuna kesinlike düşmezdi. 

Bugün birçok konuda fikir beyan eden; Kasaptaki ete soğan doğramayandan, Dolmabahçe mutabakatında adından sıkça söz ettirenden, Assubay hakları konusunda söz veren ama gerçekleştirmeyenlere kadar birçok  eski komutanlar günah çıkarmaktan öteye gidememişlerdir ve en büyük veballerinden biri de assubaylara yapılan haksızlık ve hukuksuzluktur. 

 OdaTv.de Genelkurmay eski başkanlarından Sn. Kıvrıkoğlu'nun açıklamalarına Sn.Nejat ESLEN  aşağıdaki açık mektubu yayınlayınca  biz de bu vesile ile komutanlara assubayların vebalini hatırlatmak istedik. 

                                     E.ASSUBAYLAR GÜÇBİRLİĞİ PLATFORMU 

          ***                                   ***                                     ***                                ***                                     ***                            ***

Sayın Komutanım,

Emekli Subaylar Derneği’nin Birlik dergisine konuşmuşsunuz. Takdir bize düşmez ama güzel şeyler söylemişsiniz.

Askeri liselerin kapatılmasını eleştirmişsiniz.

Tank-palet fabrikasının özelleştirilmesi için "olacak iş değil" demişsiniz.

28 Şubat’ın darbe olmadığını ifade etmişsiniz.

ABD’nin Irak harekatının Çin’i durdurma ve Kürt devleti amaçlı olduğunu belirtmişsiniz.

Takdir bize düşmez ama çok güzel anlatmışsınız.

Sizin bu söyleşiniz medyada geniş yer buldu, "Kıvrıkoğlu yıllar sonra konuştu"başlığı ile haber oldu.

NEDEN YILLAR SONRA

Burada bir gazetecilik kurnazlığı var. Neden çok daha önce konuşmadınız da şimdi konuşuyorsunuz anlamında.

Sahiden, siz zamanının kudretli Genelkurmay Başkanı;

Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk ve benzeri kumpas davalarla Türk Silahlı Kuvvetlerine tecavüz edilirken;

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin onurlu personeline ve onların ailelerine işkence edilirken;

Yaşadığınız Fenerbahçe orduevinden silah arkadaşınız emekli orgeneral esir alınarak götürülürken;

Onurlu Türk subayı bu işkenceye dayanamayıp kafasına sıkarken;

Ordunun en mahrem yeri kozmik odaya hainler girerken neden o zaman hiç konuşmadınız da yıllar sonra konuşuyorsunuz?

O süreçte, sadece sizden değil Fenerbahçe cenahından hiç kimseden tek bir ses çıkmamıştı.

Bizim bunun nedenini bilmemiz lazım.

Tarihe not düşmek için bunu bilmemiz lazım.

Silahlı Kuvvetlerin geleceği için bunu bilmemiz lazım.

Sağlıklı bir Silahlı Kuvvetler için bunu bilmemiz lazım.

Bence bu söyleşinin soruları noksan kalmış, bu konuda düşünceleriniz de sorulmalıydı.

Bir de irtica devam ettikçe 28 Şubat da bin yıl sürecek demiştiniz; Ne oldu? 28 Şubat kaç yıl sürdü, irtica mı bitti? Yoksa siz mi yanıldınız?

Bunlar benim değil kamunun merak ettiği konular sayın komutanım.

Belki de anılarınızı yazarak bunları anlatmalısınız.

Varsa pişmanlıklarınızı...

Saygılarımla.

Nejat Eslen

Odatv.com

 

Yayınlandığı Kategori EMEKLI ASSUBAYLAR
Cuma, 26 Temmuz 2019 15:46

İTİBAR... KİME-NEYE GÖRE ?

Tarih : 18 Eylül 2015
Hasta olan ailesini ziyaret için  Malatya'ya gitmek üzere birliğinden izin alarak yola çıkan Assubay Semih Özbey , Tunceli - Pülümür yolunda Alçak pkk'lı teröristlerce kaçırılır.
O günden beri kendisinden bir haber alınamaz , teröristler bir kere Assubayın sağ olduğunun videosunu yayımlarlar, o kadar.
Aradan geçen  tam  1404  güne rağmen malesef güzel bir haber alınamamıştır ,  bu konuda Sn. Cumhurbaşkanının " Yapabileceğim bir şey yok " sözünden başka hiç bir yetkilinin'de bir açıklaması olmamıştır  Ve o günden bu güne hiç bir gelişme  yaşanmamıştır,   kahreden'de budur . . .
* * * 
Bu olaydan yaklaşık  yedi buçuk ay önce ,
1 Ocak 2015 de Kilis'te görevli Assubay Özgür Örs Terörist kovalarken sehven sınırı geçer ve ışid'li teröristlerce kaçırılır , 3-4 gün sonra Mit tarafından yapılan bir operasyonla yurda getirilir , zamanın başbakanı Ahmet Davutoğlu hem Twitter hesabından hemde miting meydanlarından  "Milletimizin gözü aydın , Assubayımız yurda ailesinin yanına döndü , çok şükür " diye duyurmuştu ,
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'da yurda getirilen Assubay Özgür Örs'ün eşini telefonla arayarak geçmiş olsun dileklerini sunmuştu.

Bu olaydan yaklaşık iki ay sonra  27 Şubat  2015 günü Assubay Özgür Örs'e bir tebligat ulaşır , Tabur komutanı Piyade yarbay Hüseyin Şengel imzasını taşıyan  tebligatta ; 
"Süreçte mukavemet göstermeksizin ulusal, yerel ve uluslararası basındaki yansımaları terör örgütlerinin propaganda malzemesi olması da değerlendirildiğinde   Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarına zarar verdiğiniz "  buyurulmaktadır ,
* * *
Mesele Ülkenin itibarı ise(ki) elbette öylede olmalı;
15 Temmuz hain fetö kalkışmasında yaşananlara ne diyeceğiz ?
Karargahın orta yerinde yerlere yatırılıp ters kelepçe takılanlar , Mürted ovasına götürülüp boğazına kemer  takılanlar , İstanbul'da  düğünlerde yerlere yatırılıp paketlenenler ne demeye itibar hazretlerinden nasibini almazlar ?
Sormazlarmı o zaman ;
Mesele Türkiye Cumhuriyetinin itibari ise ,
Musul başkonsolosluğunu tek kurşun atmadan teslim edenler , esir düşenler ne demeye  Devlet töreni ile karşılandı ?
4 Temmuz 2003 günü  kuzey Irak'ın süleymaniye kentinde  amerikan askerleri tarafından  Türk özel kuvvetleri bürosuna yapılan baskınla  11  Türk askerinin başlarına çuval geçirilip , kelepçelenerek esir alınmasına  " Mukavemet etmesinler " diye emir veren , kasaptaki ete soğan doğramayan dönemin gen.kur.bşk'nı ülke itibarına zarar vermemişmidir ?
İtibar dediğiniz neye göre , kime göre ?
* * *
İtibar'mı dediniz ? 
El oğlu askerinin / ülkesinin  itibarını bakın nasıl koruyor ;
1) “2006’da Irak’ta iki Amerikan askerinin kaçırılması üzerine, hava kuvvetlerinin de desteğiyle 8 binden fazla asker ile kaçırılan askerlerin kurtarılması için operasyon yapıldı.  
2) 2007’de İran tarafından 15 İngiliz askerinin kaçırılması üzerine, İngiltere dünya kamuoyunu ayağa kaldırmış, birçok Avrupa ülkesi, BM Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırmış ve zamanın Türk Hükümeti de kaçırılan askerler içinde öncelikli olarak kadın askerlerin bırakılması için devreye girmişti. 
3 ) 2014’te İsrail’in bir askeri  "hamas"  tarafından kaçırıldığında, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kerry, o askerin serbest bırakılması için Türkiye ve Katar’dan acil yardım talep etmişti. Her ülke kendi askerini, polisini kurtarmak için elinden gelen her türlü tedbiri almakta, her yola başvurmaktadır.
 
* * *
İnsan sormadan edemiyor ,
Kaçırılan  Semih Özbey ,  Assubay olduğu içinmi   1404  gündür unutuldu ?,
Kaçırılan  Özgür Örs  Assubay olduğu içinmi  ordudan atıldı ?
Ya ; karargahın orta yerinde kafasına silah dayatılanlar ?  , Üstüne birde terfi edenler ?
İTİBAR :  NEYE / KİME GÖRE  ? ? ?
 
 
Yayınlandığı Kategori ADALET ARAYAN
Perşembe, 25 Temmuz 2019 12:20

DÜNYANIN EN SAĞLAM TAPUSU LOZAN ANLAŞMASI

Evet…22 kasim 1922’den 24 temmuz 1923’e değin süren, zaman zaman masanın terkedildiği, karşı tarafın kendileri deri koltuklara oturup Türk delegelerine  sandalye sundukları, ama sonunda kendilerinin de sandalyelere oturmak mecburiyetinde kaldıkları çetin müzakereler sonucu Birinci Dünya Savaşı Savaşı sonunda imzalanan en onurlu anlaşmadan söz ediyoruz…

Evet…20 yy.da Batı’nın ilk kez Dogu’nun karşısında boyun eğmesinden ve Asyanın kapısında durdurulmasından söz ediyoruz…. 

Evet…20nci yuzyilin hayatta kalan ve geçerliliğini muhafaza eden tek anlaşmasından, hic bir devletten destek gormeden Turk milletinin kendi kanı,emeği ile 29 ekim 1923 te kurduğu Cumhuriyetin siyasi temeli olan bir anlaşmadan söz ediyoruz…

Evet… Birinci dünya harbinden sonra, galip devletler tarafindan 20nci yuzyilda kurulan devletler (Finlandiya, uc Baltik devletleri, Polonya, Çekoslovakya, Avusturya, Macaristan, Yugoslavya) ve de ABD dışında tüm dünyanın tanıması ile Turkiye Cumhuriyetini ebediyete kadar yaşatacak olan bir anlaşmadan söz ediyoruz…

Evet… İkinci Dünya Savasında, her iki tarafın yoğun baskılarına rağmen, mimarlarınca tarafsız kalınma mahareti gösterilerek dünyanın paramparça edildiği bir savaşın sonunda bizlere ülke bütünlüğünü sürdüren bir ülke olma onurunu veren bir anlaşmadan söz ediyoruz…

96ncı yılını “idrak” edeceğimiz Lozan Anlaşmasını hak ettiği coşku, duymamız gereken ulusal onur ve de gururla kutlamamız, değerlendirmemiz gerekmez mi?

Yaşadığımız günlerin düşündürücü koşulları içerisinde, yanı başımızdaki ülkeler iç savaşlara sürüklenmişken, bu kutlamayı evrensel bir gösteriye dönüştürmek anlamlı olmaz mı?

“Kutlu doğum” haftaları “15 Temmuzlar kadar da mı önemi ve anlamı yok, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunun evrensel onayını kopara kopara aldığı bu günün? 

Ülkeyi maalesef yönetenlerce, Lozan’a, Lozan’ın öngördüğü Ege, Ege’deki ada ve adacıkların silahtan arındırılmış statüsüne en azından Katar’ın güvenliğine duyduğumuz ilgi kadar “derin” ilgi düzeyinde ilgi duymamız gerekmez mi?

Hepimiz istesek de istemesek de aynı kayığın içindeyiz…

Kayık, bu acımasız bataklıkta alabora olursa, birileri gelip bizleri kurtaracaklarını mı sanıyorsunuz? 

Hepimize ard niyetsiz can yeleği uzatacak birileri var mı?

Bırakalım temelsiz gevezelikleri; yumuşak koltuklarda geyik muhabbetlerini… 
Bu vatan sokakta bulunmadı beyler…  Lozan’ın, Mısak-ı Milli’nin baha biçilmez kıymetinin lütfen farkına varın, artık… 

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi

Lozan, 1936 Montrö Boğazlar sözleşmesi ile birlikte Türkiye Cumhuriyetinin, Anadolu ve Trakya’nın yoksul halkınca, mazlum ülkelere örnek olurcasına, yoktan var edilen eşsiz bir kimlik belgesi, kuruluş ve uluslar arası meşruiyetinin tescil senedidir. Ve de bu tapuyu deldirtmemek her yurttaşın vazgeçilmez şeref ve namus borcudur.

Her iki anlaşma, imzalandıkları tarihden bu güne değin ayakta kalan, hayatiyetini sürdürebilen yegane iki uluslar arası belge niteliğini ve önemini taşıyor; şehitlik mertebesine ulaşmış kınalı kuzuları için “Vatan sağolsun” diyebilen Anadolu ve Trakya halkının engin sabrıyla ve yine onların yorgun omuzlarında. 

İnkarcılara da bir çift sözümüz var…

Ama yine de, “İstiklal Savaşı antiemperyalist bir savaş değildir, Lozan’da ne yapıldı” diyenlere, “Kuvva-i Milliye Destanını” küçümseyenlere birkaç yanıt vermek gerekli… 

Eğer iddia ettiğiniz gibi, bu bir destansı İstiklal savaşı değilse, sadece işgalci Yunanistan’la savaşmışsak, mesele bu denli basitse, Lord Curzon İsmet Paşaya şu sözleri niçin etmiştir, beyler:

“Tam Bağımsızlık diyerek her istediğimize karşı çıkıyorsun, yoksul bir ülkesiniz ve Anadolu harap durumda, paraya ihtiyacınız var. Kabul etmediğiniz tekliflerimizi, kartları şimdi cebime koyuyorum, yarın para için geldiğinizde, cebimdekileri kartları tek tek çıkarıp önünüze koyacağım.”

Sevr ve Wilson prensipleri ile “Doğu Sorunu”nu dilediğince çözmek isteyen kimlerdi beyler? Yunanistan mı? Yoksa İngiltere, Fransa ve hariçten gazel okuyan A.B.D.mi?

1921 Kars Anlaşması ile çizilen bugünki sınır dururken, Lozan’da, Rize ve Hasankeyf’den geçip Erzurumu dışarıda bırakarak, Muş’u ve Van gölünü de içerisine alarak İran sınırına uzanan, Ceyhan, Suriye sınırı ve Fırat arasında Maraş’ı da içine alan bölgeye 1.300.000 Ermeni yerleştirerek bir “Ermeni Yurdu” oluşturmaya(1) çalışan kimlerdi beyler? 

Lozan’ da köküne kibrit suyu ekilen kapitülasyonlar Yunanistan’a mı verilmişti?
Düyun-u Umumiye’nin başına kimler çöreklenmişti?

Tüm mazlum uluslar için bağımsızlık ateşinin Prometeus’u olan Mustafa Kemal’le, Hindistan’dan Arap yarımadasına, Uzak Asyadan Afrika’ya kadar yarattığı heyecanla üzerinde güneş batmayan imparatorlukların sonunu getiren Patagonya İstiklal Savaşı mı, yoksa “Dört nala gelip Uzak Asyadan, Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan…” bu ülkenin İstiklal Savaşı mı? 

Evet, büyük ozanın dediği gibi “Bu memleket bizim…” İlla “Taraf” olmak yerine, birazcık da memleketinizi sevseniz… 

Ege adalarının yitirilmesini ağızlarına sakız yapanlara da bir çift sözümüz var. 
Ünlü on iki ada’nın 1912 tarihli UŞİ anlaşmasıyla İtalya’ya, daha sonra da İtalyanlarca Yunanistan’a, kıyılarımıza yakın Sisam, Sakız ve Midilli gibi adaların da Balkan Savaşları sonrasında, Yunanistan’a bırakıldığından ne kadar haberiniz var ?

“Titreyip kendinize dönün” dememi bekliyorsunuz değil mi?. Öyle demeyeceğim…

Yakışanı, ışıklar içinde yatsın Lozan’ın mütevazı mimarı İsmet Paşanın sözleri: HADİ CANIM SEN DE…

Görüntünün olası içeriği: 3 kişi

Sözün kısası Lozan'ı unutmayalim, unutturmayalım.
Bu mutlu gün Türk milletine kutlu olsun...


(1)Deniz BÖLÜKBAŞI; Dışişleri İskelesi, Doğan Kitap, 2011, sh: 296

Dr.Noyan UMRUK

 

 

 

Yayınlandığı Kategori KONUK YAZAR

AZ GİTTİK UZ GİTTİK; DERE TEPE DÜZ GİTTİK…

G20 Liderler Zirvesi 28-29 Haziran 2019 tarihlerinde Japonya’nın ev sahipliğinde Osaka’da gerçekleştirildi. Küresel düzeyde  en büyük ekonomilere sahip 19 ülkenin ve Avrupa Birliği’nin yer aldığı G20 zirvesinde, katılımcılar sürdürülebilir bir kalkınma hızına ulaşmak için  ekonomi gelişme ve büyüklükler, küresel finans piyasalarının katkıları, teknolojik gelişmeler ve istihdam başta olmak üzere küresel ekonominin başat konuları ve bunlar yarattığı sorunlar üzerinde tartıştılar ve birbirlerinin boylarını ölçtüler…

Boyumuz kaç çıktı? 

Fotoğraf açıklaması yok.

IMF 2018 yılı verilerine göre dünyanın en büyük ekonomisi hala yaklaşık 20,5 trilyon dolar ile ABD... ABD’yi ise yaklaşık 13,4 trilyon dolarla Çin, 5 trilyon dolarla Japonya, 4 trilyon dolarla Almanya ve 2,8 trilyon dolarla ise İngiltere takip ediyor.. Türkiye ise 766 milyar dolarlık gayri safi yurtiçi hâsılası ile en parlak yıllarında 16. Sırada başladığı yolculuğuna 18. Sıraya düşerek G20 ülkeleri arasında sondan 3. sırada yer alarak devam ediyor…

Fotoğraf açıklaması yok.

Kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasıla verilerine göre ise ABD yaklaşık 63 bin dolar ile ortalama bir kişinin yılda en çok gelir elde ettiği ülke konumunda. Avustralya ise yaklaşık 56 bin dolar ile ikinci, Almanya 48 bin dolar ile üçüncü sırada yer alıyor. Kanada ve Fransa ise yaklaşık 46 ve 42 bin dolarlık kişi başına düşen milli gelirleri ile ilk 5’te yer alıyor. Türkiye ise 9 bin 350 dolar ile G20 ülkeleri arasında 15. sırada bulunuyor. Ama üzülmeyin,  2018 yılında dolar cinsinden 2007 yılının gerisine düşen bu rakam, yeni açıklanan 11. Kalkınma  Planı öngörülerine göre 2013 yılındaki 12.480 doları 4 dolar aşarak 12484 dolar olacak…

Gelelim şu meşhur enflasyona…

Fotoğraf açıklaması yok.

IMF 2018 yılı enflasyon verilerine göre, G20 ülkeleri arasında bir önceki yıla göre bir malın ya da emtianın fiyat artış oranı en yüksek ülke %34,3 ile Arjantin oldu. Türkiye ortalama %16,3’lük enflasyon oranı ile 2018 yılı içinde G20 ülkeleri arasında en yüksek enflasyon oranına sahip 2. Ülke ... G20 ülkeleri arasında ilk iki sırada bulunan Arjantin ve Türkiye dünya genelinde ise 3. ve 7. Sırada…  GSYH’sı ve kişi başına düşen milli geliri en yüksek ülke konumunda olan ABD ise %2,4’lük enflasyon oranıyla G20 ülkeleri arasında 11. sırada bulunuyor.

Ya İşsizlik…

Fotoğraf açıklaması yok.

2018'de Güney Afrika %27,1’lik işsizlik oranı ile başı çekmekte… Brezilya 2018 yılındaki %12,3’lük işsizlik oranı ile 2. sırada yer alırken, Türkiye ise %11 ile G20 ülkeleri arasında 3. sırada bulunuyor.

Ancak TÜİK tarafından açıklanan en güncel verilere göre Türkiye’de işsizlik oranı ise Mart 2019 itibarıyla %14,1 iken, işsiz sayısındaki artış hızla devam ediyor.

İtalya, Arjantin ve Fransa da işsizliğin en çok yaşandığı diğer G20 olarak listenin üst sıralarında bulunuyor. Buna ek olarak GSYH verilerinde ilk sırada yer alan ABD %3,9’luk işsizlik oranı ile G20 ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren 6. ülke konumundayken, dünyanın en yüksek nüfusuna sahip ülkesi olan Çin ise %3,8 ile G20 ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren 5. ülke konumunda. G20 ülkeleri arasında işsizlik oranının en düşük olduğu ülke ise %2,4 ile Japonya.

Sonuç:

Sonuç olarak, kısaca, bir ekonominin gidişatını belirleyen GSMH büyüklüğü, Kişi başına GSMH, Enflasyon ve İşsizlik gibi dört temel göstergeye bakıldığında Türkiye az gidiyor, uz gidiyor; dere tepe düz gidiyor ama aslında çabalama kaptan ben bu koşullarda daha hızlı gidemem diyor…  

Dr.Noyan UMRUK

 

Yayınlandığı Kategori KONUK YAZAR
Pazar, 07 Temmuz 2019 18:10

ONUR MÜCADELESİNDE MAHLAS'IN SONU

Mahlas sonu

Her şey Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği’nin varlığını öğrenmem ile başlamıştı. İnternet üzerinden, 13.2.2005 günü “astsubaylar derneği” diye sorgulattığımda dernek sayfasının yanı sıra merhum Sayın Ahmet Özden’in www.kuvayimilliye.net’te haber olarak yayınlanmış olan “Askerden Özkök’e Muhtıra Gibi Mektup” (*) başlıklı haberi de çıkan sonuçlarda idi.

Önce TEMAD sayfasını incelemiş sonra kuvayimilliye.net’te ki yazıyı okumuştum. TEMAD sayfası derneğe ait kuruluş şeması, tüzük, resimlerden oluşuyor, günlük ziyaretçi sayısı 60 civarı, Mayıs 2005’te eklenen mesaj panosu henüz yok. Asıl etkilenişim ve yazmaya sürükleyen Sayın Ahmet Özden’in mücadelesi oldu. Şöyle düşündüm; O, kimin için bu riski göze almıştı, O’nun istediği değerler yalnızca kendisine mi ait olacaktı? Elbette ki hayır. Ve haberin altına ilk yorumumu ekledim, yorum hemen yayındaydı. Sonra başka yorumlar derken Açık Mektup kendiliğinden oluştu. Açık mektup dönemin tüm milletvekillerine e-posta ile gönderildi. Sonra yazı yazdıkça kuvayimilliye sitesine göndermeye başladım, okuyucular yorumlarıyla yazılara katkı sunuyordu. Hal böyleyken Mayıs ayında TEMAD Genel Merkezi sayfasına mesaj panosu eklendi. Bu defa orada da yazılmaya başlandı. Camia fikren hareketlenmişti. İlk grup Sayın Süleyman Merdanoğlu tarafından açıldı. Sayın Ersen Gürpınar ve Sayın Hakan Hezer ile başlayan diyalog Sayın Hakan Hezer’in kurduğu mynet gruba dönüştü. Grup üyeleri oldukça aktifti. Öyle ki; o dönem Anayurt gazetesinde köşe yazarı eski astsubay Sayın Necati Çavdar köşesinden yazılarımızdan alıntı yapıyor, TBMM’de milletvekilleriyle görüşüyor, gruba bilgi veriyordu. Bilahare sayın hakan Hezer Tarafından Nüve Forum’da astsubaylar bölümü açıldı, ardından başka forumlar… her yerde astsubay hakları üzerine binlerce yazı…

Sonra 2006 yılı Eylül ayı gibi Sayın Ersen Gürpınar’ın ile istişareleri sonucu Sayın Halil Ergenli, Sayın Semih Koç ile mücadelede birçok taşı yerinden oynatan assubayların özgür sesi benimde yazarı olduğum www.emekliassubaylar.org sitesinin kuruluşu. Site açılınca hem kuvayimilliye’de hem de www.emekliassubaylar.org’da yazılarımız yayındaydı. Sayın Ahmet Özden’in başkanlığı sırasında Antalya TEMAD sayfasında, emekliastsubaylar.net’te derken Önce Kültür azbuz.com 2008’de kuruldu, azbuz kapanınca 2012 yılında www.oncekultur.com sayfası açıldı.

Değerler silsile halinde ilerler.

Değerler değerleri yaratır.

Değer, bir kültürün sonucudur.

Birleşen astsubaylar ses getirdi ve kısmen de olsa iyileştirmeler meydana getirildi. Derece ilerlemesi, birinci derecenin dördüncü kademesinin verilmesi, mesdres elbise, pantolonlardan siyah çizgilerin kaldırılması gibi. Ergenekon ve Balyoz davaları sürerken rütbe adları ve yeri de gündeme gelmesine rağmen “dünyanın neresinde görülmüş astsubay rütbelerinin apolette olduğu” diyen dış görevlerce yıllarca inceleme yapmadan bununmuş general olmasaydı büyük olasılıkla onlar da değişmiş olacaktı.

Üzerinde, “üçü bir araya gelemez” propagandaları yürütülen astsubaylar birleşerek sonradan kapansa da sendika kurdu daha da önemlisi AS Parti kuruldu. Bunlar önemli gelişmelerdir. Zaman boşa geçirilmemiş, tecrübeler edinilmiştir.

Değerler öylesine bütünleşmişti ki TEMAD tarihinde görülmemiş oranda bağışlar almaya başlamıştı. Değerler yaratmaya çalışan kişilerin emekleri ne yazık ki uygulayıcılar tarafından hak ettiği kültürel noktaya getirilemedi. Ve iniş başladı. İnişi görüp küçük de olsa eleştirmem halinde ise “provakatör”lükle itham edildim.

15’inci asırdan bu yana aklın geri plana itildiği bir coğrafyada hayata gözlerini açan kişilerin değerler meydana getirmesi ve artarak sürdürmesi yaşam kalitesinin artmasını da beraberinde getirecektir. Değerler ancak ve ancak akıl ile bilimsel bakış ile meydana getirilebilir. Özellikle de yoksul aileler üzerinde etkili olan dogmalar, akılsızlaştırma baskıları ailelerin izlediği yollar nedeniyle çocuklarına sirayet etmekte ve yedi asırdır devam eden akıl üzerindeki baskı böylece devam ede gelmektedir. Epeyce bir kesim bunun ne yazık ki farkında bile değil. Geçen süreç içerisinde oldukça dogmalarla yüklenmiş, içinde bulunduğu durumdan memnun ve bunu marifetmiş gibi sürdüren, çıkmayı hiç düşünmeyen kişiler tanıdım. Aklın ve bilimin esas alınarak medeni düzeyde üretilen fikirlerin sonuç almaması diye bir şey yok. Biz de yazılarımızda hep buna önem verdik. Yazılarda, gerek yazı gerekse videolar ile bolca kaynak kullandık, böylelikle araştırmaya yönelttik. Kimi okuyucularım bu kadar kaynağa gerek yok demesine rağmen. Kaynakları okuyan, izleyen – dinleyen zaten o yazıyı kendiliğinden oluşturacaktı. Mesnetsiz sağlam durulamazdı. Kimileri, işine gelmeyince siyaset yapıyor, dediler. Hâlbuki siyaset bilimdir, kamu yönetimi mezunu olarak, o, bilmiyorsa da biz biliyorduk. Siyaset ve politika ayrımını bilmeden kimin ne yaptığı anlaşılamaz. Yazılarımızda siyaseten ele aldıklarımızda güncelde var mı bir öngörüsüzlük? Türkiye gibi önemli noktada, İngiliz ve Amerikancı tarikat şeyhlerinin çok olduğu bir yerde yaşayan kişilerin cahil olma hakkı yok. Eğer cahil olursa; ülkeye sahip çıkamaz, neler olup bittiğini göremez, kimi seçtiğini bilemez, demokratik haklarını kullanamaz, sorgulayamaz, sonunda da öz ülkesinde köle gibi sömürülmeye devam eder. Fakat işin ilginç yanı; dogmalarla yetişen birey, köleliği, çektiği sıkıntıları bir ödül, bir sınav olarak görür, Tanrı’ya havale eder, çünkü küçükken beynine böyle kazınmıştır.

İyi kişi olmak; her zaman ve her koşulda güçlüden yana değil doğrudan, adaletten, haktan, hakikatten yana olmak, dürüst olmak, dedikleri birbirini tutan, tutarlı, gerçek, yapmacık değil gerçekçi, samimi, içtenlikli, ahlaklı, başkalarının da iyiliğini düşünen, sorgulayabilen, aklını keşfeden ve kimseye teslim etmeyen, diğerlerinin de hukukuna saygı göstermekten geçiyor.

Yaşamımızda iyi kişilerin olması dileklerimle,

2005 yılında başlayan Orhan Kaya mahlasına ait yazıların sonuncusunu okudunuz.

Yazılar olduğu gibi yayında kalmaya devam edecektir.

İlgi, alakanız ve değerli katkılarınız için teşekkürlerimi sunuyorum.

Esen kalının,

Saygı ve sevgilerimle… (*)http://www.oncekultur.com/?Syf=22&Mkl=855098

Yayınlandığı Kategori YANKI
Cuma, 05 Temmuz 2019 09:51

SIĞINMACI CENNETİ GÜZEL ÜLKEM ...

 

Diğerleri bir yana, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün resmi web sitesi güncel verilerine göre dünyada yaklaşık 5 milyon 635 bin kayıtlı Suriyeli göçmen bulunuyor. İçişleri Bakanlığı verileri ise bu rakamın 3 milyon 614 bini Türkiye’de yaşıyor.

Görüntünün olası içeriği: yazı

Sözün kısası Türkiye, en çok sığınmacı ağırlayan ülke konumunda. Türkiye'nin ardından sırasıyla Lübnan, Ürdün, Irak, Mısır geliyor.

Dünyada ise sadece Almanya önderliğinde A.B, sorunun kendisine mümkün olduğunca az bulaşması endişesiyle finansal açıdan “seçilmiş proje” bazında destek veriyor.

Avrupa Komisyonu, 29 Kasım 2015’de düzenlenen Türkiye-AB Zirvesinde, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar için fon sağlayacağını taahhüt etmişti. Türkiye’deki Suriyelilerin desteklenmesine yönelik mali yardım programı (FRIT) kapsamında kurulan fona toplam 6 milyar euro tahsis edildi.. İlk 3 milyar euronun tamamı projelere bağlandı ve 2 milyar 71 milyon 816 bin eurosu Türkiye’ye ödendi. İkinci 3 milyar euronun ise 450 milyon euroluk kısmı projelere bağlanmış olup şimdiye kadar 149 milyon 767 bin euroluk kısmı ödendi. Kalan miktarlar 2019, 2020 ve 2021 yıllarında ödenmeye devam edecek. (https://multeciler.org.tr/avrupa-birliginden-3-milyar-euro-geldi-mi/Güncelleme 15 Nisan 2019)

Suriyelilerin Türkiye’deki Hukuki Statüsü

Türkiye, 1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ne taraf ülkelerden biri. Ancak sözleşme kapsamında Türkiye’nin koyduğu bir çekince (coğrafi sınırlama şerhi) mevcut. Bu coğrafi çekinceye göre Türkiye, sadece Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü verirken Avrupa ülkeleri dışından gelen sığınmacılara "geçici sığınmacı" statüsü tanıyor. 
Kısaca, Suriyeli göçmenler konusunda açık kapı politikası izleyen Türkiye’nin, Suriyeli sığınmacılara sadece “geçici koruma” sağlaması gerekiyor.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün güncel verilerine göre, Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacılardan 109 bin 262’si, sadece %3’ü Geçici Barınma Merkezleri ya da kamplarında yaşıyor.

Geçici Koruma Kapsamında kamplarda yaşayan Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun yaşadığı il %80,61 ile Kilis. Kilis’i %26,56 ile Hatay, %21,58 ile Gaziantep ve %21,37 ile Şanlıurfa izliyor.

 

Geçici Koruma statüsüne rağmen kentlere göç eden sığınmacılar ve ortaya çıkan sorunlar:

 

3 milyon 613 bin 644 sığınmacı önemli kentlerimize yığışarak, yaşam mücadelesi veriyor.

İstanbul, sahip olduğu Suriyeli sığınmacı sayısı ile birinci sırada… İçişleri Bakanlığının  verilerine göre, İstanbul’da 546 bin 296 Suriyeli yaşıyor. Sığınmacı sayısı sıralamasında İstanbul'u takip eden iller sırasıyla Gaziantep, Şanlı Urfa, Hatay, Adana, Mersin, Bursa, İzmir, Kilis ve Konya.

Sonuç:

*Başta İstanbul olmak üzere önemli kentlerimizin demografik kompozisyonu ciddi biçimde değişiyor.

*Kilis gibi bazı kentlerde oluşan sığınmacı nüfusun çoğunluk haline gelmesi süreci, sığınmacıların görece yüksek nüfus artış oranı göz önünde tutulduğunda diğer bazı kentleri de etkileyecek gibi gözüküyor.

*Bu durumun kentlerde asayiş sorunlarına yol açması kaçınılmaz.

*Ayrıca, bu yığışımın kent planlaması, çevre açısından sorunlar yaratarak kentlerimizin insanca yaşanabilir hale getirilmesi çabalarını sekteye uğratacağı da çok açık…

Sığınmacı Suriyelilerin yol açtığı demografik değişim:

Türkiye geneline baktığımızda geçici koruma kapsamındaki Suriyeli sayısının Türkiye nüfusuna oranı %4,5.

Kasım 2018 itibariyle son 8 yılda Türkiyede doğan bebek sayısının 405 bin 521’e ulaştığı söyleniyor  0-4 yaş arası bebek sayısı 520.000… Nufus artış hızı yerli nüfus arış hızının 2 katını aşıyor…

Bu nüfusun hemen hemen yarısı 0-18 yaş aralığında, eğitim çağında bulunuyor.

 Sonuç:

*Bu rakamlar, sığınmacılar, geri gönderilmedikleri takdirde ülkede ciddi bir eğitim, öğrenim ve uyum süreci gerektiren yeni bir etnik grubun oluşacağını gösteriyor.

**Bu gruba kamu hizmet ve tercihlerinde ayrıcalıklar sağlanması durumunda ise bu sürecin ve bu meyanda, o bölgeden gelen şehitlere rağmen, kentlerde yaşayan sığınmacıların taşkınlıklarının  sosyo-psikolojik tepkilere yol açması kaçınılmazdır

Sosyoekonomik Yapı Üzerine Etkileri:

Sığınmacı Suriyelilerin % 60’ı ını, 2 milyon 145bin kişi ile Aktif-Çalışabilir nüfus oluşturuyor.

Ticaret Bakanlığı 31 Mart 2019 tarihi itibariyle Türkiye’de geçerli çalışma izni bulunan Suriyeli sayısının 31 bin 185 olduğunu,  26 Şubat 2019 tarihi itibariyle en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısının 15 bin 159 olduğunu belirtti.

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı Verilen Suriyeli Sayısı İçişleri Bakanlığına göre, bugüne kadar 79 bin 820.  

Ülkesine Dönen Suriyeli Sığınmacı Sayısı ise sadece 329 bin…

Sonuç:

*2 milyon üzerindeki çalışabilir sığınmacı nüfusun, işsiz sayısının geniş işsizlik tanımına göre 8.5 milyona, resmi issizlik rakamlarına 4 milyona, işsizlik oranının OECD rekoru kırarak %15’lere ulaştığı, her 3-4 gençten birinin işsiz olduğu bir ülkenin ve halkının sosyoekonomik ve sosyopsikolojik yapısı üzerinde yaratacağı etki ve tepkiyi okurun takdirlerine bırakıyorum.

*Öte yandan 2 milyonun üzerindeki çalışabilir sığınmacı nüfusun sadece 31bininin çalışma belgesi olması, büyük ölçüde düşük ücretle kayıt dışı çalışmaya kapıları açınca düşük ücretlerle çalışmaya amade “yedek sanayi ordusu” ülkede zaten düşük olan genel ücretler düzeyinin daha da düşürülebilmesine yol açacağı anlaşılabilir bir şeydir… 

Kıssadan hisse mi? Ayranım yok içmeye, tahtı revanla giderim…

Dr.Noyan UMRUK 

Yayınlandığı Kategori KONUK YAZAR

Bu makalem için girizgah yapma gereği duymadım. Çünkü tam bir belgesel nitelik taşıyan bu çalışmama ait düşüncemi son kısımda "SONUÇ" olarak aktardım...

HARP OKULLARINA BİLİMSEL ÖZERKLİK KAZANDIRMA GEREKÇELERİ

 

Harp Okulları Kanunu

Kanun Numarası: 4566

Kabul Tarihi: 11/5/2000

Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 17/5/2000 Sayı : 24052

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca 6.2.1998 tarihinde kararlaştırılan "Harp Okulları Kanunu Tasarısı" gerekçesi ile ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim. 9.3.1998

Mesut Yılmaz

Başbakan

 

GENEL GEREKÇE

Harp okulları, lise eğitiminden sonra askerlikle ilgili fen ve sosyal bilimlerde; teknik ve akademik yükseköğretim ve eğitim yapan ve Türk Ordusuna sürekli olarak muvazzaf subay yetiştirmek için kurulmuş yüksek kültür ve eğitim müesseselerinden biridir.

 

Teknolojideki sürekli gelişim, kendisini harp ve muharebe alanlarında da hissettirmekte, harp silâh ve vasıtalarının değişmesi ile birlikte savaş tekniği de gelişmektedir. Dolayısıyla, eğitim müesseselerini de teknoloji ve bilim çağına uydurmak ve yeni ihtiyaçlara göre geliştirmek gerektiğine inanılmaktadır, içinde bulunduğumuz çağın teknoloji ve iletişim çağı olması, gerek bilim ve teknolojide gerekse savunma sanayii alanında meydana gelen gelişmeler karşısında, günümüzün gelişen ve değişen askerlik anlayışı ve bu alanda yapılmak istenilen uygulamalar, fen ve teknik alanda kendini yetiştirmiş ve deneyime ulaşmış askerî personele olan ihtiyacı artırmaktadır.

 

Günümüzde, muharebe sahasında görev alacak muvazzaf subayların bu niteliklere sahip olabilmeleri, harp okullarının eğitim ve öğretim programlarının fen, matematik ve teknik ağırlıklı olmasını ve aynı zamanda mevcut uygulamadan farklı olarak, üniversitelere eşdeğer bilimsel dal programlarının uygulanmasını da zorunlu kılmaktadır. Bu uygulama ile, teknolojik ve bilimsel gelişmelerin takip edilerek bunlardan yararlanılmasının, keza eğitim-öğretim programlarının da yenilenmesinin mümkün olabileceği değerlendirilmektedir.

 

Halen yürürlükte bulunan 4.8.1971 tarihli ve 1462 sayılı Harp Okulları Kanunu; harp okullarının kuruluş, görevleri, giriş şartları öğretim ve eğitim süresi, okuldan çıkarılma, harp okulu öğretmenleri, öğrencilerin ihtiyaçları, öğretim üyelerinin ücretleri ve yönetmelikle düzenlenecek konular hakkında hükümler içermektedir. Söz konuşu Kanunun 2'nci maddesinde; harp okullarının görevinin, Silahlı Kuvvetlerin, taktik, teknik ve idarî faaliyetlerini yeterlikle uygulayacak, askerî disipline, bilim ve beden yeterliklerine, askerî ve genel kültüre sahip, lisans düzeyinde ve müteakip safhalarda ihtisas öğretim ve eğitimini takip edebilecek nitelikte muvazzaf subay yetiştirmek olduğu belirtilmektedir.

Ancak, bu hükme rağmen harp okulları, mevcut eğitim programlan ve yapılanması itibariyle gerçek anlamda üniversitelere eşdeğer lisans eğitimi verememektedir. Harp okullarındaki eğitim-öğretimin üniversitelerde okutulan bilimsel dal programlarına eşdeğer olmaması nedeniyle, harp okulu mezunu subaylara verilen lisans diploması sadece askerî alanda geçerli olabilmiş; bu nedenle, harp okulları mezunları, birbuçuk yıl kadar lisans tamamlama eğitimine tâbi tutulma zorunluluğu ile karşılaşmışlardır.Bu bakımdan, harp okullarında temel bilimler, mühendislik ve sosyal bilim dallarından birinde lisans düzeyinde eğitim verilmesini sağlayacak ve bu eğitim ve öğretimin yapılmasında, planlanmasında, programlanmasında ve düzenlenmesinde ana ilkeleri de belirleyecek şekilde yasal düzenlemeye gidilmesi artık kaçınılmaz olmuştur.

 

Belirtilen nedenlerle; teknoloji ve bilim alanındaki son gelişmeler karşısında, mevcut Harp Okulları Kanununun artık günümüz ihtiyaçlarına cevap veremez hale geldiği düşünüldüğünden, anılan Kanun yerine geçmek üzere hazırlanan bu Tasarıda; harp okullarının amacı, bu okullarda yapılacak eğitim ve öğretimin esasları,harp okullarının teşkilâtı, görevleri, öğretim elemanlarının görevleri, akademik unvanları kazanmaları,atanmaları,çalışma esasları, yurtiçinde ve dışında görevlendirilmeleri, özlük hakları ile harp okullarına giriş şartları ve okuldan çıkarılma gibi konularda günümüzün ihtiyaçlarına cevap verebilecek tarzda ayrıntılı hükümlere yer verilmekte ve aynı zamanda harp okullarına bilimsel özerklik kazandırılmaktadır.

============================================


BU BÖLÜMDE DE 2002'DE 4752 SAYILI ASTSUBAY MESLEK YÜKSEK OKULLARI KANUNU KABUL EDİLDİKTEN BİR MÜDDET SONRA ÇIKARILAN 4861 SAYILI KANUNDAKİ AYRINTILARA BAKALIM...

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca 24.2.2003 tarihinde kararlaştırılan "Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim. 11.3.2003

Abdullah Gül

Başbakan

 

GENEL GEREKÇE

Türk Silâhlı Kuvvetlerinde astsubaylar; subaylar ile askerlik yükümlülüğünü yerine getirmek üzere silâh altına alınan erbaş ve erler arasında ve subayların yardımcısı konumunda olup, Silâhlı Kuvvetlerin profesyonel insan gücünün önemli bir kısmını oluşturmakta ve özellikle idarî ve teknik hizmetlerde istihdam edilmektedirler. Mevcut sisteme göre astsubaylar, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin astsubay okullarında yetiştirilmektedirler. Astsubay okulları ise, astsubay hazırlama okulları ve astsubay sınıf okullarından oluşmaktadır. Astsubay hazırlama okullarında, lise düzeyinde öğrenim verilmekte, bu okullardan mezun olan öğrenciler, astsubay sınıf okullarında bir yıl süreli eğitim ve öğretime tâbi tutulmakta ve müteakiben astsubay çavuş rütbesi ile hizmete başlamaktadırlar. Astsubay sınıf okullarına, astsubay hazırlama okulu mezunlarına ilâve olarak sivil lise ve dengi okul mezunları ile meslek yüksek okulu ve fakülte mezunlarından öğrenci alınmaktadır.

 

Teknolojideki sürekli gelişme, kendisini harp alanlarında da hissettirmekte, harp silâh ve araçlarının değişmesi ile birlikte savaş tekniği de gelişmektedir. Dolayısıyla, eğitim sistemleri ve kurumlarını da teknoloji ve bilim çağına uydurmak ve yeni ihtiyaçlara göre geliştirmek gerektiğine inanılmaktadır. İçinde bulunduğumuz çağın bilgi çağı olması, gerek bilim ve teknolojide ve gerekse savunma sanayii alanında meydana gelen gelişmeler karşısında günümüzün gelişen ve değişen askerlik anlayışı ve bu alanda yapılmak istenen uygulamalar, bilimsel ve teknik alanda yetişmiş personele olan ihtiyacı artırmaktadır.

 

Türk Silâhlı Kuvvetlerinin profesyonel insan gücünün önemli bir kısmını oluşturan astsubayların eğitim seviyesinin yükseltilmesi, çağın gereklerine, bilim ve teknoloji alanındaki süratli değişime ayak uydurabilecek astsubay yetiştirilmesi ve istihdamı, bir zorunluluk olarak kendini göstermektedir. Bu kapsamda Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarına uygun alanlarda yüksek öğretim yapmış astsubay yetiştirmek için astsubay meslek yüksekokulları kurulmasına ihtiyaç duyulmuş ve bu amaçla 24.4.2002 tarihli ve 24735 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan11.4.2002 tarihli ve 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksekokulları Kanunu yürürlüğe konulmuştur.

 

Tasarı ile, astsubay meslek yüksekokullarının kurulmasına paralel olarak, astsubayların yeni sisteme göre nasıp, terfi, kıdem, özlük hakları, diğer hak ve yükümlülükleriyle ilgili olarak Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu,Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun bazı maddelerinde de değişiklik yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

 

MADDE GEREKÇELERİ

Madde 1- Madde ile; Türk Silâhlı Kuvvetleri için muvazzaf astsubay kaynaklan açıklanmakta ve astsubay eğitim seviyesinin asgarî iki yıllık yüksekokul seviyesine yükseltilmesi öngörülmektedir.

 

Madde 9- Madde ile; astsubay meslek yüksekokulu mezunları ile kendi nam ve hesabına fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokullarını bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı olup astsubay çavuşluğa nasbedilenlerin, 10 uncu derecenin ikinci kademesinden göreve başlatılması öngörülmektedir.

 

Madde 11- Madde ile; sistemde mevcut olan ancak astsubay eğitim seviyesinin en az ön lisans seviyesine yükseltilmesi sonrasında, artık temin edilmeyecek olan orta öğretim düzeyinde öğrenim görmüş astsubaylardan, subay nasbedildikten sonra yükseköğretimi bitirenlerin maaş derece ve kademe intibakı geçici madde ile düzenlenmektedir.


Millî Savunma Komisyonu Raporu (15.3.2003)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Tasarı ve gerekçesi incelendiğinde; Türk SilâhlıKuvvetlerinde subaylar ile erbaş ve erler arasında subayların yardımcısı olarak idari ve teknik hizmetlerde istihdam edilen astsubayların halihazırda lise düzeyinde eğitim veren astsubay hazırlama okullarını takiben bir yıllık astsubay sınıf okulu eğitimini takiben göreve başladıkları, Astsubay sınıf okullarına sivil lise ve dengi okullar ile meslek yüksek okulu ve fakülte mezunlarından da öğrenci alındığı,Eğitim sistemleri ve kurumlarının da teknolojik gelişmelere ve bilimsel ihtiyaçlara paralel olarak geliştirilmesi amacıyla 11.4.2002 tarihli ve 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununun yürürlüğe girdiği, Tasarı ile meslek yüksek okullarının kurulmasını takiben astsubayların yeni sisteme göre nasıp,terfi,kıdem,özlük hakları ve diğer haklarıyla ilgili olarak çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasının öngörüldüğü, Görülmektedir.

 

Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (8.5.2003 – 42’nci Birleşim)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Türk Silâhlı Kuvvetlerinin profesyonel insan gücünün önemli bir kısmınıoluşturan astsubayların eğitim seviyesinin yükseltilmesi, çağın gereklerine, bilim ve teknoloji alanındaki süratli değişime ayak uydurabilecek astsubayların yetiştirilmesi ve istihdamı, bir zorunluluk olarak kendini göstermektedir. Bu kapsamda, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarına uygun alanlarda yüksek öğretim yapmış astsubay yetiştirmek için astsubay meslek yüksek okulları kurulmasına ihtiyaç duyulmuş ve bu amaçla 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

Astsubay Meslek Yüksek Okullarının kurulmasına paralel olarak, astsubayların yeni sisteme göre nasıp,terfi,kıdem,özlük haklan, diğer hak ve yükümlülükleriyle ilgili olarak mevzuatta değişiklik yapılması, ayrıca Astsubay Meslek Yüksek Okullarından mezun olarak astsubay olanlar yanında, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin gereksinim duyduğu yüksek öğrenim görmüş astsubay ihtiyacının karşılanması amacıyla sadece yüksek öğretim mezunları arasından olmak üzere astsubay istihdamına olanak sağlanmasına yönelik düzenlemeler yapılması gereği hasıl olmuştur.

 

Tasarı ve gerekçesi incelendiğinde:

Çerçeve 9 uncu maddesi ile düzenlenen 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 137 nci maddesinin, dördüncü fıkrasının değişik (c) bendine eklenmesi öngörülen üçüncü alt bendin ilk cümlesinin; Astsubay Meslek Yüksek Okulu mezunu ve fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulunu bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı olup astsubay çavuşluğa nasbedilen astsubaylar için aylık gösterge tablosu olarak 926 sayılı Kanuna eklenen EK-VIII/A sayılı Cetvel dikkate alınarak, 9 uncu derecenin birinci kademesinden göreve başlatılabilmelerine imkân sağlayacak şekilde değiştirilmesi ve aynı bendin sonuna, uzman jandarma ve uzman erbaşlıktan astsubaylığa nasbedilenlerin, uygulamada çıkması muhtemel mağduriyetlerinin önlenmesine yönelik bir düzenlemenin dördüncü alt bent olarak metne eklenmesi suretiyle,

 

Çerçeve 10 uncu maddesi ile düzenlenen 926 sayılı Kanunun değişik 143 üncü maddesi, birinci fıkrasının (d) bendi ile aynı maddeye eklenmesi öngörülen fıkranın; astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlara ödenecek harçlık miktarının tespitinde, çerçeve 9 uncu maddede yapılan değişiklik doğrultusunda Astsubay Meslek Yüksek Okulu mezunu ve fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulunu bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı olup astsubay çavuşluğa nasbedilen astsubaylar için aylık gösterge tablosu olarak 926 sayılı Kanuna eklenen EK-VIII /A sayılı Cetvelin esas alınmasına imkân sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi suretiyle,

Çerçeve 10 uncu maddeden sonra gelmek üzere; Astsubay Meslek Yüksek Okulu mezunu ve fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulunu bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı oiup astsubay çavuşluğa nasbedilen astsubayların,

9 uncu derecenin birinci kademesinden göreve başlatılacak olması nedeniyle, sözkonusu astsubayların aylık gösterge tablosunu düzenleyen bir tablonun 926 sayılı Kanuna ekli

EK-VIII sayılı Cetvelden sonra gelmek üzere, EK-VIII/A sayılı Cetvel olarak eklenmesini öngören bir düzenlemenin çerçeve 11 inci madde olarak metne eklenmesi suretiyle Kabul edilmiştir.

 

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METİN

MADDE 9- 926 sayılı Kanunun 3.7.1975 tarihli ve 1923 sayılı Kanun ile değişik 137 nci maddesinin dördüncü fıkrasının 28.6.2001 tarihli ve 4699 sayılı Kanun ile değişik (c) bendine aşağıdaki paragraf eklenmiştir. "Astsubay meslek yüksekokulu mezunları ve kendi nam ve hesabına fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokulunu bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı olup astsubay çavuşluğa nasbedilenler, EK-VIII sayılı cetvele göre 10 uncu derecenin ikinci kademesinden göreve başlarlar. Bunlar görevde oldukları süre içerisinde lisans tamamlama eğitimi yaptıkları veya en az dört yıl ve daha fazla süreli bir fakülte veya yüksekokulu bitirdikleri takdirde, mezun olduklarına dair resmî belgeyi ibraz edip müracaatını yaptığı tarihteki derece ve kademelerine iki kademe ilave edilerek intibakları yapılır. Birden fazla fakülte veya yüksekokul öğrenimi dikkate alınmaz. Bu şekilde intibakı yapılan astsubayların sonraki rütbelerinin ilk kademeleri intibak yolu ile verilen kademe miktarı kadar fazladır."

 

(Plan ve Bütçe Komisyonunun Kabul Ettiği Metin)

MADDE 9- 926 sayılı Kanunun 3.7.1975 tarihli ve 1923 sayılı Kanun ile değişik 137 nci maddesinin dördüncü fıkrasının 28.6.2001 tarihli ve 4699 sayılı Kanun ile değişik (c) bendinin sonuna aşağıdaki alt bentler eklenmiştir. "Astsubay meslek yüksek okulu mezunları ve kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulunu bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı olup astsubay çavuşluğa nasbedilenler, EK-VIII/A sayılı cetvele göre 9 uncu derecenin birinci kademesinden göreve başlarlar.

Bunlar görevde oldukları süre içerisinde lisans tamamlama eğitimi yaptıkları veya en az dört yıl ve daha fazla süreli bir fakülte veya yüksek okulu bitirdikleri takdirde, mezun olduklarına dair resmî belgeyi ibraz edip müracaatını yaptığı tarihteki derece ve kademelerine iki kademe ilâve edilerek intibakları yapılır. Birden fazla fakülte veya yüksek okul öğrenimi dikkate alınmaz. Bu şekilde intibakı yapılan astsubayların sonraki rütbelerinin ilk kademeleri intibak yolu ile verilen kademe miktarı kadar fazladır."

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

S O N U Ç: Yukarıda yazılanların hiçbirini ben yazmadım. Türkiyem’in Yüce Meclisinde Komisyonlarda tartışılıp son şekli verildikten sonra Genel Kurulda kabul edilen bu Kanun Tasarısı taslak metni Genelkurmay ve Kuvvet Personel Başkanlıklarınca hazırlanarak TBMM’ye gönderildi. 

<<TSK’nın en büyük meselesi #astsubaylar meselesidir, hallolmadıkça sıkıntı ve azaplar bitmeyecektir. İMTİYAZ DEĞİL ADALET İSTİYORUZ...>> diyoruz. Peki, burada yazılanlara göre bu mümkün mü? Hayır, mevcut durumda pek mümkün görünmüyor. Ancak, mücadelede süreklilik ve gelişim esastır. Kararlılığımızdan asla ödün vermeden yürüyeceğimiz bu yolda zor da olsa mesafe katetmek zorundayız. Sağlıklar dilerim...


Fahrettin BAĞRI 
(E) Maliye Astsubayı

Yayınlandığı Kategori TSK. ASSUBAYLAR MESELESİ

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ