Dönme Dolap

Bilirsiniz; dönme dolap, dikey bir düzlemde aşağıdan yukarıya doğru sonsuz hareketle, başladığı noktaya gelesiye kadar kendi etrafında 360 derece döner. Döngünün zirvesi, düzleme 90 derecedir ve etrafınızdaki manzarayı en iyi görebileceğiniz açı, bu açı; dönem de işte bu dönemdir. Dönme dolabın zemine en yakın olduğu anda açı, sıfır derecedir. Dönme dolaba bineceğiniz zaman, açının düzleme sıfır derece olduğu zamandır. Hareket halindeki boş bir dolaba binmek için işte bu anda bir iki saniyelik bir zaman vardır. Bindiniz, bindiniz! Binemediniz ya da birileri sizi bindirmediyse şayet bir döngü daha beklersiniz.

Bir dönme dolap düzeneğinde, büyüklüğüne göre 10, 20, 30; belki de daha fazla dolap olabilir. Dolaplardan sadece birisine binebilirsiniz. Aynı anda iki dolaba binmeye çalışırsanız, bacaklarınız tam orta yerinden ikiye ayrılır ve dikine ikiye bölünürsünüz. Yere iki parça halinde düşersiniz.

Subay tuvaleti, subay plajı, subay orduevi, subay salonu, subay (A) polikliniği, subay koltuğu, subay berberi, subay şapkası, subay bastonu vardır, görmüşsünüzdür. Peki subay dönme dolabı var mı dersiniz?..

Subay takımı, 1967 senesinde bindi şu meşhur dönme dolaba. Ve dönme dolabın kendine verdiği her türlü imtiyazı kanırta kanırta sonuna kadar kullanıyor. Dönme dolabın şahikalarında dolanıp manzaranın en âlâsını seyrediyor, sefasını sürüyor hodbince yek başına. Bunu yapmak için kullandığı maymuncuk ise sizin de çok iyi muttali olduğunuz üzere kendi tezgahladığı askerî darbeler... Mühür kimde ise sultan o, değil mi?

Dönme Dolap Eski Tüfek Şükrü IRBIKSubay cenahı, 1967 senesinden beri ittire kakdıra ve hâttâ cebren ve hile ile bindiği dönme dolapda, sonsuz saadet ve derin huzura gark oldu. Bilmem kaç dolaplı dönme dolabın sadece bir dolabına kendisi bindi. İstese de aynı anda birden fazla dolaba binemezdi. Bunu idrâk edince, başkaları binmesin diye öteki dolaplara da şapkalarını oturtdu. Şapkası, makamını temsil ediyor ve her neviden tazminatı söke söke alıyordu nasılsa. Bir dolapda kendisi, diğer dolaplarda şapkaları; paşa keyfi için mütemadiyen döndürdü koca dönme dolabı. İtiyat olduğu üzere hâlen de döndürüyor.

Diğer dolapların avara kasnak misâli aylak aylak dönmesi pahasına şapkalarını koyduğu dolaplara kendisinden başka hiç kimseyi bindirmedi. Kanunun “subayın yardımcısı” olarak tarif ettiği astsubay, dolaba binmek için ne zaman hamle yapsa; subay takımı, el kol ve akla ziyan ayak hareketleriyle astsubayın dolaba binmesine engel oldu. Bunu yaparken, sokakda oyun oynayan mahalle arkadaşına taammüden çelme takıp yere düşüren yedi yaşındaki haşarı çocuk mesabesine düşdüğüne aldırmadı. Bir dolabında subay, diğer dolaplarında ise sadece subay şapkalarıyla avare avare dönen bu dönme dolaplara, makalenin başındaki resimde görüldüğü gibi, astsubaylar 60 seneden beri çaresizce uzakdan bakıyorlar.

Kendisine bahşedilen bu engin saadet ve tatlı huzur diyarında keyif çatmakla iktifa etmeyen subay takımı; kendisinin bindiği dolap, düzleme sıfır zaviyesine geldiği her seferinde, öteki dolaba astsubayı bindirmedi. Sağa sola tekme yumruk sallayıp hâttâ e-muhtıra verip her türlü dümen, dolap ve dalavereyi çevirerek astsubayın öteki dolaba binmesini engelledi. Bilmem kaç dolaplı dönme dolapda, tam 60 seneden beri sadece subay takımı dönüyor.

İntibak adını verdiği ve devletin malı olan bu dönme dolabı, subay takımı paşa babasının malı gibi kullanıyor. Devletin ve devletin sahibi olan milletin parasıyla yapılmış dönme dolaba sadece kendisi binerken vicdanı sızlamadı, hiç utanmadı, yüzü hiç kızarmadı.

Fakat bu ayak oyunlarını uzakdan da olsa görenler, fark edenler yok değildi. Hiç şahit olmasalar, kısmen ya da tamamen muttali olsalar da birileri bu dalavereleri kara kalem ile ak kağıt üzerine kayıt etmeyi vazife bildi kendine. İbret-i âlem olması gayesiyle işte bu ayak oyunlarını tarihin sayfalarına yazmak zamanı geldi dostlarım. 60 seneden beri biz astsubayları perişan eden bu ayak oyunlarını bilenler yâd etsin, bilmeyenler öğrensin.

Tazminatlar konusunda Türk Silahlı Kuvvetlerinde astsubaylara yapılan akla ziyan hakızlıkları Makam Tazminatının Fesat Sarmalı isimli makalemizde ele almışdık. Bu makalemizde ise astsubaylar “birinci derecenin dördüncü kademesine” yükselme hakkını alasıya kadar kimler hangi dolapları, hangi dalavereleri çevirmiş; astsubayların başına bakalım neler gelmiş, bu ayak oyunlarının nifak silsilesine gelin hep beraber nazar eyleyelim.

EZELÎ VE EBEDÎ HASETLİK!

image005

Birtakım subaylar; biliyoruz, saysak iki elimizdeki parmakların sayısını geçmez, kendi özlük haklarını ezelebed en yüksek mertebeden tahakkuk ettirdi. Fakat kendileri için elde ettiği bu hakların hemen hemen hepsini, kimi zaman kasden esirgediler kimi zaman doğrudan ya da dolaylı tutum ve işlemler ile astsubaylara yasak etdiler.

Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığının bizzat tertiplediği bu haksızlık ve hukuksuzluklar silsilesi halen devam ediyor. Örnek mi? Tazminatlar, intibaklar... Daha ne olsun? Geriye ne kaldı ki?..

Bu makalemizde biz, işte bu haksızlık ve hukuksuzluklardan sadece birisi olan maaş derece/kademe intibakları konusunu ele alacağız. 926 sayılı TSK Personel Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihden beri, tam 45 sene saltanat süren bu adaletsizliği fâş edeceğiz. Kolay anlaşılması maksadıyla, bu ibretlik sergüzeşti buyurun, zaman/olay cetveli şeklinde kara kalem ile ak kağıdın üzerine nakşadelim.

1.TARİH: 1965
  • 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kabul edildi.
  • Kanun’un “Tesis edilen sınıflar” ara başlığı altında yer alan madde 36’da, bu Kanuna tâbi kurumlarda çalıştırılan sınıflar tefrik edildi.
  • Subaylarımıza hangi payeyi vereceğini, hangi tarife sığdıracağını bilemeyen Genelkurmay Başkanlığımız ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin, biz astsubayları aşağıda tarifini gördüğünüz “Genel İdare Hizmetleri Sınıfı”na dâhil ettiğini de yeri gelmişken bilginize arz edelim. (Bkz.↓).

image008

 

 

  • Aynı Kanun’un “Kapsam” ara başlığı altında yer alan madde 1’de ise “... Özel Kanunları hükümlerine tâbidir” denilerek TSK mensupları, bu Kanun kapsamının dışına çıkartıldı ve kendi Kanunlarına tâbi tutuldu. Böylece, TSK personeli üzerinde her türlü hüküm tesis etmek hakkı, Milî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı tasarrufuna bırakıldı. (Bkz.↓).

 

image010

 

Bu yetki devri, aynı devletin vatandaşı olan devlet memuru ile TSK mensubu askerlerin arasına paslı bir kama gibi saplandı. Subayın lehine fakat astsubayın aleyhine çok derin bir ayrışmaya ve tarifsiz haksızlıklara sebep oldu. Subay hariç diğer bütün asker personelin mağdur edilmesine, hâttâ Anayasadan neşet eden bazı temel vatandaşlık haklarının idare tarafından gasp edilmesine zemin hazırladı. İdare, kendi keyfine ve menfaatine uygun şekilde düzenlediği kanunlar cenderesinin içine sokduğu astsubaylara akla ziyan haksızlıklar yapmakdan hiçbir vakit geri durmadı. Eğitimde haksızlık, gösterge rakamlarındaki haksızlık, tazminatlardaki haksızlık, özlük haklarındaki haksızlık, memuriyete başlangıç/bitiş derece/kademelerindeki haksızlık, bu hak gasbına sadece bir kaç örnekdir.

2.TARİH: 1967
  • 27.7.1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu meriyete girdi. Ve haksızlıklar silsilesinin oyunlarını sergileyen fitne tiyatrosu, “perde” dedi.
  • Subaylar, 926 sayılı Kanunun kabul edildiği ilk günden itibaren kendi özlük haklarını en yüksek dereceden tahakkuk ettirdiler. Bunun en bariz örneği, mesleğe başlangıç ve yükselebilecekleri en son derece/kademe konusunda yapıldı. Kanunun aşağıda gördüğünüz Ek 6 sayılı cetveline dikkat ediniz. Subayın yükselebileceği derece, 1/4. Son radde, daha yükseği yok! Bu konuda, alacakları her şeyi almışlar ve sonu başından belli dümen folimini allem kallem edip hem yazıp hem de çevirmişler bile.
  • Albay” nedir sizce? Subay mı? Üstsubay(!) mı? Paşa(!) mı?.. Yoksa, hiçbir tarife sığmayan fevkâlbeşer bir mahlûk mu?.. İdare, sayın albayımızı nereye sığdıracağını bir türlü bilememiş... Kılıçlar ve Tüfekler’de bilmeyenlere ve bilmek istemeyen kibirli ekâbir takımına albayın ne olduğunu açıklamışdım. “Subay” tanımına sığdıramayıp hiçbir kanunî mesnedi olmayan uyduruk “üstsubay” kılıfına sokdukları albayımıza, bu unvan da dar gelmiş. Kendi menfaatleri mevzubahis olunca kumandanlarımız, hizmetde hudut tanımamışlar. Aşağıdaki Ek-VI sayılı cetvelde gördüğünüz üzere Albayımız, çıtayı kendi namlarına bir kertik daha yükseltmiş ve bir basamak yukarı zıplayıp general rütbesindeki subayların safına intisap etmiş. Bir başka ifadeyle; albay rütbesindeki subaylar, sanki terfi etmiş gibi general rütbesindeki subaylarla aynı kefeye konulmuş. Sizin anlayacağınız, albaylarımıza bir nevi yüklü bir teselli ikramiyesi vermişler. Maşşallah, albayımız bu kez de paşa(!) olmuş! Bir tek omuzlarındaki püskülleri eksik. İnce(!) bir “balans ayarı”, değil mi? Deveyi havuduyla nasıl da yutmuş albaylarımız, helâl olsun.
  • Üstsubay(!)larımızdan geride kalan yetim yarbay ve öksüz binbaşılarımız da aynı zıplamayı yapmak için sırada iştiyakla bekliyor, ilgililere şimdiden duyurulur.
  • Teğmenin memuriyete başlangıç derecesi 9. Niçin böyle? Çünkü harp okulları o senelerde sadece 2 senelik eğitim veriyor. Tekrar edelim. Harp okulları, sadece 2 sene eğitim verip teğmen rütbesinde subay mezun ediyor. Yakın zamana kadar görev yapmış Sayın Genelkurmay Başkanlarımız da 2 senelik eğitim veren harp okulu mezunu subaylardır. (Bkz.↓ 926 sayılı TSK Personel Kanunu, Ek 6 sayılı cetvel).

image012

 

 

  • 2 sene olan harp okulu eğitim süresinin önce 3, bilahare 4 seneye yükseltilmesiyle birlikte idare, hiç vakit kaybetmeden 1975 senesinde hemen bir intibak kanunu çıkartdı. Ölmüş ve emekli subaylar da dâhil olmak üzere 2 ve 3 senelik harp okulu mezunu subaylar, oturdukarı yerde 4 sene harp okulu eğitimi almış kabul edildi. Birer derece verilerek memuriyete sanki 8’inci dereceden başlamış gibi maaşları yükseltildi. Böylece, harp okulunda 2 ve 3 sene  eğitim alan subaylar, oturdukları yerde bir anda 3 sene çalışmış gibi kabul edildi ve 1 derece terfisiyle ödüllendirildi.
  • Subayların bu intibaklarına bire bir benzeyen ve başka bir makale konusu olan astsubayların eğitim konusundaki intibakları ise tam 9 senedir derin dondurucunun en arkadaki rafının en ast sıralarında ve en derin uykuda bekletiliyor. Kumandanlarımız bakalım ne zaman ayacaklar!. 59 sene önce ölmüş subayına kılıç vermek için kehellik etmeyip kanun çıkartan utanmaz arlanmaz statü hazretlerine duyurulur. (Bkz.→ 5.2.2009 – Kanun Nu.5837/36).
  • image013Kanunun yürürlüğe 1967 senesinden bu yana subaylar, en yüksek maaş derece/kademesi olan 1/4’üne kadar yükseliyor. Bir başka ifade ile bu hak ve menfaati, Kanunun yürürlüğe girdiği sene içinde kendilerine altın tepside ikram etdiler. Fakat aynı hakkı, astsubaylara tam 45 sene yasakladılar. Astsubayları derinden rencide eden ve “Astsubaya 90+ golü” manşetiyle gazete sayfalarına taşınan, siyasetçinin asker ile aynı safda yer tutarak 2009 senesinde önce verip ertesi gün "tekrir-i müzâkere" ile kanunu geri alırken utanmadan çevirdikleri alicengiz oyunu da cabası oldu.
  • Astsubayların maaş derece/kademesindeki tırmanışının nefes kesen macerası, 926 sayılı TSK Personel Kanun’unun 1967 tarihinde yürürlüğe girmesiyle başladı. Statü hazretleri yağlı ballı  ¼ ‘ünü hemen kendisine ayırdı. Geriye kalan ham çökelek kısmından da astsubaya sadece 4’üncü dereceyi layık gördü. Kademeye gelince, astsubaylar için kademenin haddi hududu yokdu. Ye memed ye. Üst dereceye yükselmeyi gecikdirmek ve daha az maaş almak anlamına gelen kademeler konusunda kendisi için sadece 9 kademe ihdas eden subay takımı, astsubaylar için tam 12 kademe ihdas etmekde mahsur görmedi.
  • Astsubayın memuriyete başlangıç derecesi de 11 olarak ihdas edildi. (Bkz.↓ 926 sayılı TSK Personel Kanunu, Ek-8 Sayılı Cetvel).

image016

 
3.TARİH: 1976
  • 1976 senesinde birilerinin kulağına kar suyu kaçdığını gösteren bir gelişme zuhur etmiş. 20/1/1976 tarih ve 1933 sayılı Kanun ile, astsubayların yüksebileceği en son derece, 4’den 2’ye yükseltilmiş. Üstelik, 3’üncü derece atlanarak. Bu noktaya iyi bakmak lâzım. Bayram değil seyran değil. Kibirli statü hazretleri bu acele ve hızlı yükselişi hangi halet-i ruhiye içinde ve ne maksatla yapdı, insanın merakını mucip olmuyor değil!. Yiğit astsubay eşlerinin 1975 senesinde sel olup sokaklarda yürüyüşünün bu acelecilik konusunda bir tesiri var mı dersiniz?
  • Memuriyete başlangıç derecesi de 11’den 10’a yükseltilmiş. Bitiş derecesi 2 derece yükseltildiğine göre başlangıç derecesinin de 2 derece yükseltilmesi gerekirdi. Yapmamışlar. Başlangıç derecesini sadece bir derece yükseltmişler. Sebep? Bilen varsa beri gelsin! Bu satırların muharriri bendenizin de memuriyete başlangıç derecesi 10’dur, dostlarıma duyururum. (Bkz.↓ 926 sayılı TSK Personel Kanunu, Ek-8 Sayılı Cetvel).

image018

 

 

  • Yukarıda nazar eylediğiniz tabloda bir husus daha dikkatinizi celbetmiş olmalı; rütbelerimiz. Astsubay rütbesini bir türlü tam olarak yazmayı beceremeyen kibirli statü hazretleri, kedi olalı ilk kez fare tutmuş ve bu cetvele rütbelerimizi kanunda tarif edildiği şekliyle tam olarak yazmış. Bu sebeple bu cetveli hazırlayanları samimiyetle tebrik ediyorum. Kendi rütbesini hâlâ eksik yazan meslekdaşlarımızın da kulaklarını çınlatıyorum buradan.
4.TARİH: 1992
  • Astsubayların birinci dereceye yükselmesinin önündeki son demirden duvar da yer ile yeksan oldu. 7.6.1992 tarih ve 3815 sayılı Kanunun 3’üncü maddesiyle yapılan bir düzenleme ile astsubaylara, birinci dereceye kadar yükselme imkânı verildi.
  • Fakat bu kez de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herhangi bir memurun yükselebileceği “son kademe” olan “dördüncü kademeye” yükselmesi yasak edildi astsubaya. Kuş, uçmasın diye gene maksatlı olarak tek kanatlı bırakıldı. Dördüncü kademe hakkını alması için dönme dolabın 360 derece daha dönmesi ve astsubayların çile dolu tam 20 (yirmi) sene daha arafda beklemesi gerekecekdi.
  • Konumuzla âlâkalı değil fakat yeri gelmişken söyleyelim. Birinci dereceye yükselmek konusunda astsubayların yaptığı ve hikayesini deminden beri okuduğunuz bu sancı dolu çileli yolculuğun sessiz bir yolcusu daha vardı; subay olan astsubaylar. Nohut danesi kadar aklı olan her insanın midesini bulandıran hile dolu bu yolculuğun her mihnetini, astsubaylıkdan subaylığa geçenler de astsubaylar ile birlikde çekdi.  (Bkz.↓ 926 sayılı TSK Personel Kanunu, Ek-VIII sayılı cetvel).

 

image020

image021

 
5.TARİH: 2012; VE, SON PERDE!

22.5.2012 tarihli ve 6318 sayılı Kanunun 57’nci maddesi ile  astsubaylara nihayet birinci derece dördüncü kademeye yükselme hakkı lutfedildi. 1967 senesinde “perde” deyip oyuna başlayan Bremen Mızıkacıları, tezgahladıkları oyunun perdesini tam 45 sene sonra kapatmak zorunda kaldı. Hem de istemeyerek...

Astsubay rütbelerinin yazılışındaki isteksizlik ve kepazeliğe de dikkat etmişsinizdir. “Çavuş” şeklinde astsubay rütbesi var mı kıymetli dostlar? Astsubay rütbesini böyle yanlış yazanların elleri kırılsın, tez zamanda küküm olsunlar inşallah. (Bkz.↓ 926 sayılı TSK Personel Kanunu, Ek-VIII sayılı cetvel).

 

image023

Birinci derece dördüncü kademeye intibak işleminin sonucunu, bir başka ifadeyle tam 45 sene sonra astsubaylara verilen hakkın neticesini görmek istiyorsanız aşağıdaki yazıya bakmanız kâfi. Maaşıma getirdiği artış tam 3,75 TL (üç lira yetmiş beş kuruş). Şah damarlarını şişire şişire “astsubaylara ¼’ünü verdik” diyen kumandanlarıma ve devlet böyüklerime hörmetle ilân ediyorum. (Bkz.↓).

 


image024

SÖZÜN ÖZÜ:
  • 657 sayılı Devlet Personel Kanunu yürürlüğe girmesiyle, devlet memurlarına 1965 senesinde verilen,
  • 926 sayılı TSK Personel Kanunu'nun kabul edilmesiyle subaylara 1967 senesinde verilen “birinci derecenin dördüncü kademesine” yükselme hakkı,
  • Tam 45 sene yasak edildikten sonra astsubaylara 2012 senesinde verildi. İster inanın ister inanmayın. Bu kanunlardan kaynaklanan haklarını ve maaşlarını Devlet memurları ve subaylar tam 45 seneden beri sorgusuz sualsiz cebine indirdi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve askeri olan biz astsubaylardan ise bu hak tam 45 sene esirgendi. Bu, zulüm değil de nedir?

Atatürk; “Kumandanlar, madunlarından daha yüksek ve daha âlim olmak mecburiyetindedir” dedi. Gıdılarını kıvıra kıvıra Atatürkcü olduğunu en yüksek perdeden her fırsatta fâş eden kumandanlarımız; Atatürk’ün dediği mânâda yüksek olmakla, âlim olmakla ilgilenmedi. Muhterem kumandanlarımız astsubayların omuzuna, sırtına hâttâ fırsat buldukca kafasına basdırarak, haklarını gasbederek yüksek olmaya çalışıyor. Kanuna tecavüz etmek bahasına kurnazlığı ve ayak oyunları tezgahlamayı tercih ediyor. Âdilce, arkadaşca bölüşmek yerine kendi imtiyazlarını devam ettirebilmek için cimri, kıskanc ve bağnazca davranıyor. İdare, üzerine çöreklendiği makamın ezelebed yegâne mâliki olarak görüyor kendini. Fakat astsubayı hep bu makamın dışında, ötesinde, gerisinde, astında ve uzağında tutuyor. İdare, kendi oynadığı ali cengiz oyunlarında; padişahın güzel kızını ele geçiren kurnaz delikanlı rolünü, her halûkârda subayına veriyor. Figüran gömleğini de istikrâh ederek astsubaya giydiriyor.

Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum” dediğinde, emrindeki askerlerden Atatürk’e itiraz eden oldu mu? Olmadı. Olsaydı, bugün biz, başka bir tarih okurduk, değil mi? Kumandan o’dur ki sonunda ölüm bile olsa madununu peşinde sürükleyebile. Evvela Atatürk’ün kendisi atıldı cephenin en önüne. Sonra askerleri, ateşe uçuşan pervaneler gibi hiç tereddüt etmeden şehadete uçdular küme küme. Peki son 50 seneden beri özlük haklarında yapılan değişiklikler konusunda, kumandanlarımız âdil davrandı mı? Astsubayı ikna edebildi mi? Hoşnut edebildi mi? Peşinden sürükleyebildi mi?

Statü putunun arkasına saklandınız. Sen busun, ben buyum; olmaz dediniz. Hiyerarşi yıkılır, yok olur korkusuyla narin dudaklarınız uçukladı. Kâfi bulmadınız. Astsubaylar hakkını her istediğinde, kırk bin dereden su getirdiniz ve her seferinde hepsini kendiniz içdiniz.Kendi menfaatiniz söz konusu olunca; dağlardan yağ, derelerden bal akıtdınız. Sıra astsubaylara gelince hepsini buharlaştırdınız.

Anayasa’nın 10’uncu maddesi der ki; “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” Subay takımı, imtiyazların hep en âlâsını tanıdı kendisine. Aynı madde şöyle devam eder; “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.” Kumandanlarımız, Anayasa’nın bu emrinin de ırzına geçdi duldalarda, hem de sayısı bilinmeyen defalarca.

Tam 45 sene sonra bir Molla Kâsım çıkdı ortaya. Tapındığın ve köşeye sıkışdığında arkasına saklandığın o cüce statü putunu serçe parmağının hafif bir dokunuşuyla yerle yeksân etdi. Ve sana rağmen, evet sana rağmen astsubaya dedi ki “al sana birin dördü”. Yarım asırdan beri hoyratca salladığın o derece/kademe kılıcını elinden alıverdi Molla Kâsım. Sen subay isen, o da astsubay; o da bu devletin vatandaşı, evladı dedi. Birin dördü paşa babanın malı değil dedi sana. Anayasa, kimseye imtiyaz tanımaz dedi. Anayasa, kılıçdan keskin dedi.

 

SON SÖZ:

Allah; azanın hasmı; mazlumun dosdudur. Zulüm devam etse bile haksızlığın, adaletsizliğin mutlak bir zevali vardır. Tarih, kumandanların bu konuda astsubaylara yapdığı tahakküme varan haksızlığı tam 45 sonra tescil etdi. Maaş derece/kademe konusunda subayın sadece kendine bahşeddiği imtiyaz, nihayet 45 sene sonra tarihin karanlık sayfalarına gömüldü. Ve bu adaletsizlik, zevalini buldu. Bir daha hortlamamacasına... Artık, TSK’nin bütün çalışanları maaş derece/kademe konusunda kanun nezdinde eşit.

Bu neticeyi elde etmek, biz astsubaylar için hem geç oldu hem de güç... Aradan neredeyse bir yıl geçdi. Hiyerarşinin yıkılıp yok olduğunu, kibirli statü hazretlerinin kâlp sekdesinden imamın kayığına bindiğini göreniniz, işiteniniz var mı?

Tam bir pehlivan tefrikasına dönen 1/4’ü konusunda esdirilen bu yalan rüzgârından kim kârlı çıkdı? Zararlı çıkanları ben söyleyeyim; ölüsü, dirisiyle; muvazzafı emeklisiyle; çoluğu çocuğu, karısıyla birlikte milyonlarca astsubay...

Kaderin cilvesine bakın ki astubaylar bu tefrikanın önce kaybedeni oldu sonra da kazananı. Dayanılmaz acı, ızdırap ve sancılarla dolu bu macera esnasında astsubayların yanında kimsecikler yokdu, kendilerinden, yiğit hanımlarından ve çocuklarından gayrı. Kalplerinde inanç, gönüllerinde vatan sevgisi, ellerinde sabır vardı sadece...

Dağda taşda, gemide, uçakda, tankda, siperde aynı karavanaya kaşık salladığın, sırtını yasladığın, canını emanet etdiğin, fakat karargahda arkanı dönüp görmezden geldiğin can yoldaşın, silah arkadaşın astsubaydan bütün bunları esirgedin de ne oldu? Başın göğe mi değdi? Astsubayın açlıkdan nefesi kokarken, sen mutlu oldun mu? Bu nemem bi halet-i ruhiyedir Allahaşkına? Peki, Astsubayların 45 sene boyunca gaspedilen bu haklarını şimdi kim geri verecek? Unutma, nafakamızı gaspetdiğin bu 45 senenin 30 senesinde bana da borçlusun. Vermeye senin gücün yeter mi? Hele hele, yüreğin yeter mi? Bu hukuksuzluğun maddî zararını, ve en önemlisi vebalini kim, nasıl ödeyecek?

Millî Savunma Bakanlığını kuyruğuna takan idarenin, bizzat kendi eliyle astsubaylara yapdığı ve cumhuriyet tarihimizde eşi menendi görülmemiş bu haksızlıklar ve yasaklar, Türk hukukuna kara birer leke olarak yazıldı. Kimse oldu, bitti, kapandı diyemez. Tarih bu adaletsizlikleri, bu haksızlıkları bir gün mutlaka yargılayacak ve Devr-i Sabıkları  ortaya çıkartıp teşhir edecek.

brove

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.

Ögeyi Oylayın
(125 oy)
Son Düzenlenme Çarşamba, 03 Ekim 2018 01:14

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

Yorumlar  

#5 Kemal Uğur 27-01-2013 09:51
İnşallah Sn.Başbakanımız bizleri duymuştur ve önlerine gelen assubay özlük hakları ile ilgili tasarılara bize müjde verir assubayları sevindirir. 2013 inşallah hayırlı olur. Site yönetimine ve TEMAD başkanımıza ve yardımcılarına çok teşekkür ediyorum. İyi pazarlar.
Alıntı
#4 Hikmet AYDINCAK 26-01-2013 22:25
Sayın IRBIK, emeğiniz için sizi kutluyorum.Elinize sağlık. Sizin bu yazınızı Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın ve Genelkurmay Başkanımızın okumasını isterdim. Sizin gibi meslektaşlarım olduğu için gurur duyuyorum. Saygılarımı sunuyorum.
Alıntı
#3 Rafet Duran 26-01-2013 19:24
Sayın IRBIK;
Bu sitede, yazılarınızın süreklilik kazanacağı ve bizlere ilham vereceği için mutlu oldum. Mücadeleye, etkili ve başarılı bir şekilde katkı sağladığınız bir gerçektir. Bunun sitemizde devamını görmekte sevindiricidir.
Önceki makaleleriniz gibi, bu makalenizi de beğenerek okudum. Teşekkürler.
Ancak, ben de bir düşüncemi belirtmeden geçemeyeceğim. Bunca yıldır Gnkur.Bşk.lığının TEAMÜLLERLERİ! Gereği biriken sorunlar, önceki hükümetler tarafından çözülmediği gibi görmezden gelinerek bekletilmiş ve bu günlere gelinmiştir. Bu hükümet ise çözmüş gibi görünen bazı sorunları, (1/4 gibi) sizin de belirttiğiniz üzere, yalnız psikolojik bir rahatlatma, kamu vicdanına karşı verilemeyen bir hesabın dışını süsleyip, içi boşaltılarak ambalajlanmış ve bir paket halinde bizlere sunulmuştur. Böylece bir ayıbın üzeri bu şekilde örtülmeye çalışılmıştır.
Gnkur.Bşk.lığınca, belki de ilk kez, bizler adına, tazminatlar, intibaklar, başlangıç derece ve kademelerimiz konusunda somut bir teklif hazırlanarak, sayın Başbakanın eline kadar ulaştırılmıştır. Aylarca taştan ses çıkmış, ama bizim kanun tasarısı konusunda sayın Başbakandan asla ses çıkmamıştır. Önceki hükümetlere aynı teklif yapılsa idi nasıl hareket edeceklerdi, bilmiyorum. Ama son yıllarda sıkça duymakta olduğumuz, “tabular yıkılıyor” cümlesi, başkalarının tabularını yıkmış olabilir. Ancak her nedense, bizim tabuların yıkılması konusunda büyük bir isteksizlik olduğu açıkça görülmektedir. Bizler için teklif edilenler ne tabu, ne efsane ne de başka bilinmeyen bir şey. Yalnızca çok geciktirilmiş yasal haklarımızdır. Sizin deyiminizle; “Statü putunu, serçe parmağı ile yerle yeksan eden” lerin, önünde aylarca beklemekte olan yasa taslağının, bu sefer de, işaret parmağının ufak bir hareketi ile meclisin yolunu tutmasını ve bu sorunların da yerle yeksan olmasını dilerdik. Fakat haklarımız konusunda tamamen duyarsız görünenlerin, Disiplin ceza yasa teklifinin Meclise ulaştırıldığı süratte olmasa dahi, kaplumbağa hızında da olsa hareket etmeleri bizim için hiç hareketsiz kalınmasından daha iyi olurdu hani. Bizler ve temsilcilerimiz de; sorunun çözümünü bilerek ve isteyerek geciktirenleri, yıkılmaz tabu olarak bizim sorunlarımızı görüp, hareketsiz kalanları muhatap almamız ve sorumlu tutmamız elzem olmuştur.
Alıntı
#2 Ersen Gürpınar 25-01-2013 17:35
Sn.Irbık, zalime neden haksızlık yapıyorsun diye sorulur mu? Bir emirle ölüme gönderdikleri, orduyu sırtına yükledikleri assubaylara ön yargılarla haksızlığın ötesinde vicdansızlık yapanlar ADALET'i sadece kendilerine gerektiğinde hatırlıyorlar. Onlarca yüzlerce hukuksuzluk var, mesela kendi hesaplarına Fak.Yük.Okul bitirenlere verilen üst derecenin iptali için Anayasa mahkemesini Em.Oramiral olan Cumhurbaşkanı yalan beyanla ya da AYİM hukuka aykırı emirle karar aldıranlar, konu subay olunca 2'nci dereceden emekli binbaşıyı 15 günlük sefer görev sırasında 1'inci dereceye terfi ettirenler bu zihniyettir. Hakkımı kesin helal etmiyorum, elim dilim tutuncaya kadar mücadele edeceğim, umarım bizler için esirgedikleri adaleti kendileri de bulamazlar. Elinize, yüreğinize teşekkür ediyorum, umarım yazılarınız önce haksızlıklar karşısında sessiz kalan meslektaşlarımıza sonra yetkililere ulaşır.
Alıntı
#1 ibrahim 24-01-2013 18:54
Sayın IRBIK,emeğiniz için teşekkür ederim.Benim bir türlü anlamakta güçlük çektiğim,yüce devletimizin imkanları subayın cebini doldururken dolup taşıyor,astsubaya sıra geldiğinde her ne hikmetse boşalıyor,yakında sizler hala yaşıyor musunuz diye verdikleri üç kuruşu da keserler.Saygılarımla.
Alıntı

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ