Kılıçlar Ve Tüfekler!..

Tarihi sayabilmemize imkân veren takvimlerin başlangıcına vesile olan vak’aları bilirsiniz. Bizler için pek manâlı ve ehemmiyetlidir. Tarih; beşeriyetin ortak mirâsı, en kıymetli hazinesi, müşterek hâfızasıdır. Huma guşu yere düşse ölmezmiş!. Fakat o nâdide ganedindeki tüylerden bir danesini bile gıpraşdırsa tarihde izi kalır.

Merakınızı mucip oldu mu hiç? Dernek ambleminde; TESUD, palaları yukarı doğru çatılmış “çifte kılıc”’ı, TEMAD ise namluları yukarı doğru çatılmış “çifte tüfek”i derneklerine simge olarak seçmişler. Hayırlı olsun. Tasa etmeyin, şimdilik bir tesbitden gayrı maksadımız yokdur!.. Muradımız, hem TESUD hem de TEMAD’ın bizâtihi kendileriyle alâkalıdır.

TESUD neyin nesi, kimin kimsesidir? Son 50 seneden beri astsubayların açlıkdan kokan nefesinin yürekler parçalayan kokusu taaa Hint’den, Çin’den duyulurken, TESUD’un merdane idarecilerinden bir daneciğinin bile meydana çıkıp da “Astsubaylarımız, taleplerinde haklıdır. Bu davalarında TESUD olarak kendilerini haklı buluyor, haklarının tahakkuk ettirilmesi için sonuna kadar destekliyoruz” dediğini duyanınız var mı? Silah arkadaşlığı bunu gerektirmez mi? Astsubaylar da tıpkı subaylar gibi etden kemikden mürekkep.  Onlar da zihayât. Hudâyinâbit (¹) (TDK/1988) değil ya!.. Peki, vaziyet bu minval üzereyken TESUD’un kendi sitesinde yayımladığı yazılar üzerinden astsubayların hâmiliğine soyunmasının sebep-i hikmeti ne ola ki? Ahde vefâ mı, kadirşinaslık mı, gönüldaşlık mı, silah arkadaşlığının icâbı mı? Saygı; sevginin yürekde mihnetle, samimiyetle, sabırla mayalanmış hâlidir. Bu muhabbetin sebebi, TESUD’un emekli astsubaylara olan saygısının bir tezahürü mü? Bu çabalarının hulûskârane (¹) olduğunu söyleyebilir miyiz? Astsubayların haklarını korumak, takip etmek hele hele tahakkuk ettirmek konusunda TESUD’un samimiyet imtihanından sınıfda kaldığını birileri kulağınıza fısıldamadı mı? Astsubay silah arkadaşlarınıza ¼’ünün verilmesinde pinhân ellerin harâretle döndürdüğü çark-ı feleğin akibetini unuttunuz mu? Önce kurt ol, duldalarda kuzuyu parçala; sonra çoban ol, otur başında ağla!... Şair ne demiş? Olmaz ki, böyle de yatılmaz ki!.. Burada şair, karşısındaki insanın kötü bir niyetinin olmadığını biliyor. Çünkü bu sözü söylemeden hemen önce diyor ki; “İçinde kötülüğü yok, biliyorum ...”. Sizin içinizde iyilik var mı? Olmaz, ağalar; olmaz paşalar!.. Böyle de yapılmaz ki!..

Bindokuzyüzyirmisekiz senesinin 1 Kasım günü T.B.M.M açılış konuşmasında “Cumhuriyet, bilhassâ kimsesizlerin kimsesidir” diyen; Bindokuzyüzyirmibeş senesinin ondört Ekim’inde İzmir Kız Muallim Mektebinin Musameresi esnasında “Cumhuriyet idâresi, faziletli, namuslu insanlar yetiştirir” diyen Atatürk’ün ruhlara hûlul eden bu muhteşem ve münebbih tavsiyesinin siz; neresinde, hangi cenahında, hangi kertesindesiniz? Yoksa siz Çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?

TESUD ve TEMAD!..

Halen TESUD örütbağ sayfasında yayında olan 19 Temmuz 2012 Perşembe tarihli, "Özlük Haklarının İyileştirilmesine İlişkin Duyuru” başlıklı ilginç bir yazı var (¹). Sayfayı açtığınızda, aşağıdaki görüntü çıkıyor karşınıza.

image004

Bağlantıdaki TESUD Sosyal Hizmetler Başkanlığının hazırladığı yazıda özetle şöyle deniyor;

1.TSK personeli arasındaki maaş dengesinin yeniden oluşturulması maksadıyla; mevzuatta değişiklik yapılması, TESUD tarafından Genelkurmay Başkanlığından talep edilmiştir.

2.TSK personelinin özlük hakları ile ilgili çalışmaların, personel ayırımı gözetilmeksizin bir bütün olarak yürütüldüğü, bu kapsamdaki tekliflerin, halen görevde bulunan subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş ve sivil memurların özlük hakları ile bunların emekli maaşlarında da iyileştirme yapılmasını içerecek şekilde ihtiyaca göre muhtelif zamanlarda Genelkurmay Başkanlığınca hazırlandığı Temmuz 2012 tarihi itibariyle öğrenilmiştir.

3.Özellikle aşağıda belirtilen TSK personelinin ve bunların emeklilerinin özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik olarak hazırlanan çalışmalardan emekli personeli ilgilendirenler hususlar şunlardır:

Yeridir, söylemem lâzım. Dilimde tüy bitti, ben gene bir daha söylüyorum, TSK’de “başçavuş” şeklinde rütbe yokdur. “Uzman jandarma” dediğiniz rütbe de “uzman jandarma çavuş” olmalıdır. Sayın Ersen GÜRPINAR, “başçavuş kadar taş düşsün başınıza” diyor!” Dikkat edin, Sayın Ersen GÜRPINAR düşmesin başınıza!.. Astsubay rütbesini yanlış yazana ahmak mı diyelim, aymaz mı? Derneğinizde vardır, 926 sayılı TSK Personel Kanunu madde 77’ye  zahmet edip bir bakınız Allahaşkına?

  • a.Görev tazminatı alamayan 1’inci dereceye gelmiş muvazzaf ve emekli binbaşı ve başçavuşlara aylık yaklaşık 385 TL iyileştirme öngören teklif 17 Ocak 2012 tarihinde MSB’ye gönderilmiştir. Taslak, MSB tarafından 13 Şubat 2012 tarihinde ilgili Bakanlıklara görüşe gönderilmiştir. İlgili Bakanlıklarca olumsuz görüş bildirilen teklifle ilgili çalışmalar devam etmektedir.
  • b.Gelir seviyesi kısmen düşük olan binbaşı ve daha alt rütbedeki subaylar ile astsubaylar, uzman jandarmalar ve uzman erbaşların maaşlarına %20 artış yapılması maksadıyla hazırlanan ve 15 Mayıs 2012 tarihinde MSB’ye gönderilen Silahlı Kuvvetler Hizmet Tazminatı artış teklifi 23 Mayıs 2012 tarihinde Maliye Bakanlığına gönderilmiştir.
  • c.MİT, Emniyet Hizmetleri Sınıfı personeli gibi emeklilerin maaşlarına 100 TL ilave ödeme yapılması hususu, 2006 yılında 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nda yapılan değişiklikle kanunlaşmıştır. Yapılan çalışma ile makam tazminatı alamayan Kd.Bnb. ve altındaki subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşların da bu kanun kapsamına alınması hedeflenmiştir. 24 Ağustos 2011 tarihinde MSB’ye gönderilen Kanun Tasarısı Taslağı, MSB tarafından yasalaşmak üzere 09 Eylül 2011 tarihinde Başbakanlığa gönderilmiştir.
Demek ki TESUD cenahında neler olmuş? Buyurun;
  1. TESUD, ... Genelkurmay Başkanlığından talep etmiş.
  2. TESUD, ...  Genelkurmay Başkanlığından Temmuz 2012 tarihi itibariyle öğrenmiş.
  3. TESUD;
  • a. ...teklifi 17 Ocak 2012 tarihinde MSB’ye göndermiş.
  • b. ... Maliye Bakanlığına göndermiştir.
  • c. ... 24 Ağustos 2011 tarihinde MSB’ye gönderilen Kanun Tasarısı Taslağı, MSB tarafından yasalaşmak üzere 09 Eylül 2011 tarihinde Başbakanlığa gönderilmiştir.
  • d. ...TESUD... miş, TESUD ... mış...

Bu yazıdan anlıyoruz ki emekli ya da muvazzaf ayırımı yapmaksızın hem kendi mensuplarının hem de astsubay, uzman jandarma çavuş, uzman erbaş ve sivil çalışanların özlük haklarının tahakkuk ettirilmesi için TESUD, hem Genelkurmay Başkanlığı ile hem de M.S.B.lığı ile meşveret ediyor ve iki yönlü, çok muhataplı ve mutlak çözüme odaklı müsbet bir yazışma içinde. Fevkalâde. Buraya kadar takdire şâyan bir hâl tarzıdır, bunu görünce umudumuz yeşeriyor. Peki yazı metninin ileri satırlarını gördüğünüzde hissiyatınız ne olacak? Bilemeyenlere bir ipucu verelim; Makam Tazminatının Fesat Sarmalı’na bir bakınız.

TEMAD, en meşru hakkı olarak sadece kendi üyelerinin hakkını aramak için faaliyet icra ederken Genelkurmay Başkanlığımızın e-muhtırasını burnunun dibinde buldu. TESUD ise hızını alamamış, TSK’nin çalışanlarının tamamının hâmiliğine soyunmuş. Kendi mensuplarının hakkını almak için çırpınan TEMAD’a, muvazzaf astsubayları tahrik ettiği iddiasıyla e-muhtıra veren Genelkurmay Başkanlığımız, TESUD’un bu yazısı için ne yapdı acap?

Sual sormak, ademoğluna fıtraten bahşedilmiş, vazgeçilmez, devredilmez bir hakdır. Benim yerime sen sor demek insanlıkla bağdaşmaz. Kalk ve sualini kendin sor. Çünkü sual sormak; çözümün yarısı, doğruya ulaşmanın ilk şartıdır. İnsan isek eğer “saçak altından yürümek” yerine iliklerimize kadar ıslanmayı göze almak pahasına bile olsa kendi fikrimizi kendimiz söyleyebilmeliyiz.(bkz. Kibrit Çöpü). Sorgulamak düşüncenin sağlamasıdır; sorgulamak, fikirlerin beyinde mayalanmasıdır; soru sormak, zihinde fırtınalar kopartır, tekeden süt çıkartır, çöle kırmızı kar yağdırır. Sual sormak, zihine dar alanda ve otuz üç saniyede doksan dokuz ters takla attırır. Soru sormak zihni parlatır demişdik bağlantısını hemen yukarıda gördüğünüz evvelki yazımızda...

TEMAD, tıpkı TESUD gibi, 2847 sayılı Dernekler Kanununa tabi olan ve bu kanuna göre faayet icra eden resmî bir dernekdir. Bu cümleden olmak üzere, yazışma kuralları çerçevesinde her resmî ve özel kurum ve kuruluşlarla eşit seviyede yazışma hakkını haizdir. Bu neviden yazışmak aynı zamanda vazifesidir de. Bu kapsamda, yeri geldi, şimdi şu soruları soralım; Cevapları siz veriniz.

  • TEMAD, kendi mensuplarının özlük haklarının tahakkuk ettirilmesi yönünde, bir dosya hazırlayıp bunu kendi örütbağ sitesinde üyeleriyle paylaşmış mıdır?
  • TEMAD, tıpkı TESUD’un yaptığı gibi M.S.B. ile veya Genelkurmay Başkanlığımız ile musahabe edip benzer muhtevada bir yazışma yapmış mıdır?
  • Dernek Tüzüğü ortada iken (²); TESUD’un emekli astsubayları temsil etmek, onlar adına talepleri gündeme taşımak, fikir serdetmek gibi bir hak ve salâhiyeti var mıdır?
  • Bu meyanda; TESUD’un, hazırladığı kanun tekliflerine emekli astsubayları da ilave ederek astsubayların hâmiliğine soyunmasını ve astsubayları ileri sürerek kendi menfaatlerini tahakkuk ettirmeye çalışması konusunda TEMAD ne düşünmektedir?
  • Ya da  kendimize bakalım; bizim adımıza TESUD’un fikir beyan etmesi, talepler ileri sürmesi konusunda biz emekli astsubaylar ne düşünüyoruz? Müştehi mi, yoksa müşteki miyiz?..

Söz uçar, yazı kalır. Bildiğimiz her neviden malûmatı ileriye doğru taşıyan, zamana karşı direnebilen; yazıdır, belgedir. Buradaki meramımıza vasıta olan belge ise bir soru önergesi. Makam tazminatının subaya ve astsubaya verilmesi için İstanbul Milletvekili sayın Mahmut TANAL, 22.10.2007 tarihinde T.B.M.M Başkanlığına 2/572 sayılı yazılı bir kanun teklifi vermiş. Söz konusu kanun teklifinde bakalım muhterem vekilimiz neler serdetmişler; Buyurun;

image007

Önce albaylar huzursuz olmuş. Emekliler de dâhil olmak üzere albayların ve yarbayların tamamına makam tazminatı altın tepside sunulmuş. Sonra ne olmuş? Bu kez de binbaşılarımız huzursuz olmuşlar. Onlara da ver kurtul, olsun bitsin.  Peki, huzursuz olma sırası kimde şimdi? Demek ki neymiş? Hak almak için huzursuz olmak gerekiyormuş.

sincap-serceGördüğünüz üzere yukarıdaki önergesinde sayın vekilimiz şöyle buyurmuşlar; “Bu tanımlardan da anlaşılacağı gibi Binbaşılar da diğer Üst Subaylar gibi yani Yarbay ve Albaylar ile aynı gruba ve aynı statütüye tabidirler. Üstelik Binbaşı ve Yarbay rütbesindeki subaylar aynı görevi ifa ederler...” Sayın milletvekilimize sorsak, baştan aşağı subay rütbelerini bîtamam sayamaz; bilmesini ve saymasını da beklemeyiz. Öyleyse bu ifadeleri sayın milletvekilimizin yazdığına siz inanıyor musunuz? Bu cümleye mefhum-u muhalifinden bakalım; yarbayın görevini binbaşı yaptığı doğruysa ki koca vekilimiz herhalde doğru söylüyordur; binbaşının görevini, yüzbaşı; yüzbaşının görevini, üsteğmen; üsteğmenin görevini, teğmen; teğmenin görevini de asteğmen yapar neticesine varmamız lâzım, değil mi? İşte burası tam da zurnanın zırt dediği yer. O zaman, yarbaya verdiğiniz her şeyi diğer subaylara da verin olsun bitsin bu iş demeye getiriyor hazretler, iyi mi? İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü nasılsa!. Biliyoruz bunları. Hatta bildiğimiz bir hakikat daha var; subayın yapdığı “komutanlık” ve “amirlik” gibi görevlerin bir çoğunu herhangi bir rütbedeki astsubayımız da yapıyor, yapabiliyor, yapdırıyorsunuz. Fakat bunu söylemeye sizin diliniz bir türlü varmıyor, varamıyor. Astsubaylara “komutanlık” ve “amirlik” makamı veriyorsunuz fakat tazminat vermiyorsunuz. Tasda çorbayı verip de kaşık vermemek gibi. Payamı sincap kırsın, çiğeyi  sen yut! Derenin taşıyla sağ tarafınızda gördüğünüz derenin kuşu işte böyle vurulur, kıymetli yiğitler.

İfadeye bakar mısınız?211 sayılı TSK İç Hizmetleri Kanununa ilişdirdikleri bir muteriza, evet sadece bir muteriza “}” işaretiyle; aslı mesnedi olmayan bir “üst subay” sınıfı uydurmuşlar. Evet, tekrar ediyorum uydurmuşlar ve binbaşı rütbesindeki subayı da bu “uyduruk sınıfa” dâhil etmişler.

Muteriza işareti “ } ” ile nasıl yeni bir subay sınıfı icâd edilir, bu satırdan itibaren sayarsanız üçüncü alt başlıkda nazar edeceğiz.

Sayın milletvekilimizin eline bu kanun teklifini tutuşturan apoletli fesat kumkumalarına buradan soruyorum. Gelin, benim gözlerimin içine bakarak “üst subay” sınıfı vardır, “general/amiral” şeklinde bir sınıf vardır deyin hele bir. Üst subay neymiş, general/amiral neymiş, bana bir izah edin hele. Muhterem ağalar, uydurduğunuz her fiilin, her kavramın, her kaidenin, her kuralın kanunda bir yeri, bir karşılığı ve bir tarifi olmak mecburuyeti vardır. Don Kişot gibi kılıcınızı öyle hoyratca oraya buraya savurup olmayan bir kavram peydahlayamazsınız. 926 sayılı TSK Personel Kanununda böyle bir tarif, tanım ya da kavram var mı? Âmâ olmadığı halde bu konuya âmâ bakan baldıran otlarına cevabı ben veriyorum; Yok, ağalar, yok paşalar! “Üst subay” diye bir sınıf yok, general/amiral diye bir sınıf yok, artık bunu böyle belleyiniz.

HAVAN DÖVÜCÜNÜN HIK! DEYİCİSİ?..

image012Yukarıda görüldüğü üzere, konumuz ile alâkalı olarak ortalıkda dolaşan yazılara, e-muhtıralara, soru önergelerine, kanun tekliflerine alıcı gözle bir bakarsanız, TESUD’un hazırlayıp sitesinde yayımladığı tekliflerin; maddesi maddesine, kelimesi kelimesine aynen kanun teklifine dönüşdüğünü görürsünüz. Nasıl olduğu  konusunda tevâtür, Elvan çeşitli. Benim bildiğim kadarıyla artık ordumuzda “emir eri” yok, yıllar önce ilğa edildi. Nasıl oluyorsa oluyor, daha TESUD tokmağı havana değdirmeden, birileri ortalık yerde zuhur eyleyip onların yerine “hık” deyiveriyor hemencecik? İpleri başkasının elinde kukla misâli...

ONLAR HUZURSUZ, BİZ İSE MAĞDUR!..

Huzur, subaya ezelden beridir altın tepside sunulmuş. Astsubayın nasibine ise mağduriyet düşmüş. Astsubay Hazırlama Okulu’na girerken rahmetli babama imzalatılan evraklar arasında, meslek hayatım boyunca “mağdur” olacağıma dair herhangi bir ifade yoktu. Kimse benden böyle bir şey istememişdi. Mağdur olacağımı bana tebliğ de etmediler. Fakat vatanıma, milletime hizmet etmeye başladıktan sonra, hele hele emekli olduktan sonra statü hazretleri beni mağdur etmek için hemen maaşımın yarısını tırpanladı. Yetmedi, her neviden herzeyi yemeye ve her türlü kepazeliği de ne hazindir ki yapmaya hâlâ devam ediyor.

Az önceki yazdıklarımdan ne demek istediğimi anlamanız için sayın vekilin verdiği kanun teklifine iliştirilen Madde Gerekçelerini buyurun, birlikte okuyalım. Bakalım ne demiş?

image015

Maaşların iyileştirilmesi için meclise verilen soru önergelerinde ortaya dökülen kelâmlara bakılırsa; subaylar “huzursuz” olmuş, astsubaylar ise “mağdur” olmuş. Bu betimlemeden; subaylarımızın mağdur olmakdan münezzeh, astsubayların ise huzursuz olma hakkının olmadığı  sonucuna varmak mümkün. (Huzursuz; Huzuru olmayan, tedirgin, rahatsız. Mağdur: Haksızlığa uğramış, kıygın) (TDK/1988). Önce uğunasıca sonra da inşallah tez zamanda boynu altında kalasıca statü paşa hazretleri, huzur kelimesini subaya, mağdur kelimesini ise astsubaya yakışdırmış. Hani türkümüzde diyor ya; “Oy Memedim, Memedim; Sana küsdüm demedim. Beni sana geçmişler, vallahi ben demedim...” Evet, billahi ben demedim, onlar demiş. Mağdur olmuş, aç kalmış, altı delik ayakkabıyla sokağa çıkmış, çocuğuna harçlık vermek şöyle dursun şeker alamamış bir subay, herhalde TESUD’un en meşum, en menhus kâbusu olsa gerek. Lâkin, astsubaylar, arafatda soyulmuş hacıya döndü ve yarım asırdır sizin ödünüzü patlatan kâbuslar ile koyun koyuna hayat memat mücadelesi veriyor muhterem ağalar.

Demek ki neymiş? Statü paşası ne buyurmuşlar? Sayın vekilimize “dikte” ettirilen bu ifadeye göre subaylara ebedî huzur vaadedilmiş. Astsubayların sehimine ise dipsiz mağduriyet düşmüş.

SUBAY, ÜST SUBAY, EN ÜST SUBAY, DAHA EN ÜST SUBAY!... YA SONRASI?...

Karargâhlarda, kışlalarda, sosyal tesislerde görmüşüzdür; üst subay berberi, üst subay helâsı, üst subay yemekhanesi, üst subay koltuğu (şaka değil), üst subay kıyafeti, üst subay havuzu, üst subay plajı, üst subay misafirhanesi; hastanelerde üst subay odaları vs... Muvazzaf iken söyledim bunları. Fakat sözümüz yere düşdü, verdiğim dilekceler dosyada tozlandı. Her yer kesif bir böbürlenme, doyumsuz bir yaftalama, hudutsuz bir hodbinlik, sınırsız bir payelenme kokar. Zannedersiniz paşa dedelerinin el emeği, alınteri parasıyla yapdırmışlar! Pekâla merak ettiniz mi hiç, nedir üst subay diye? Sayın komutanlarımız, ordumuzun “iki aslî unsuru” var derken, “birincisi subay” oluyor değil mi? İkinci aslî unsur da “astsubay” olduğuna göre peki ne menem bir şeydir bu “üst subay” ya da general/amiral hazretleri?

İzmir millletveki Sn. Bülent BARATALI’nın “Temsil Tazminatı Ödenmesi Hakkında” 22.10.2007 tarihinde Meclis Başkanlığına verdiği 2/572 sayılı kanun teklifine eklenen gerekceye bir göz atalım.

image017

Gerekcenin ilk parağrafını aynen yukarıya aldım. Sn. milletvekilimiz, 211 sayılı TSK İç Hizmetler Kanunu madde 11’e istinaden subayları; “subaylar”, “üst subaylar” ve “general/amiraller” olarak birbirinden farklı 3 sınıfa ayırmış. Bu sınıflandırma, sayın milletvekiline ait. Altına imzasını attığı bu kanun teklifinde, subay rütbelerini böyle tasnif etmiş. Peki, şimdi biz de, sayın milletvekilimizin bahsettiği  subay rütbeleri hakkında kanun hazretleri ne diyor? Aynı kanun, madde 3b/4 subaylar;

image018Gördünüz değil mi? İlgili Kanun, toplam 12 adet olan subay rütbesini, sadece “subay” başlığı altında toplamış. Fakat buna rağmen birileri “subaylar” başlığı altında olan e), f) ve g) satırlarında yazılı binbaşı, yarbay ve albay rütbelerinin sağ tarafına ve her üç rütbeyi kapsayacak şekilde bir muteriza (}) işareti koymuş ve bu üç rütbeye “üst subaylar” demiş. Sayın vekilimiz, bu sınıflandırmayı bir adım daha ileri götürerek general/amiral rütbelerini de “subay” rütbelerinden ayrı ve farklı telâkki etmiş. Bakın, aynı kanun madde 6 ne diyor; Subay: Hususi kanuna göre Silahlı Kuvvetlere intisabeden asteğmenden mareşala (Büyük amirale) kadar rütbeyi haiz olan askerdir. Anlaşılan, “subay” tanımı kendilerine dar gelmiş olmalı ki zabit efendiler, kanuna takla attırmak pahasına kanırta kanırta kendi akıllarınca “üst subaylar” ve “general/amiraller” şeklinde iki yeni, farklı ve üstün subay sınıfı türetmeye çalışmışlar. Tahayyülün de bir haddi, bir hududu vardır efendiler!...

Önce şunu ifade edelim; subay rütbeleri, sayın milletvekilimizin yazısında ifade ettiği üzere madde 11’de değil, madde-3b: “Rütbeler” başlığı altındaki 4’üncü parağrafdaki “subaylar” alt başlığında gösterilmişdir. Haydi, burada bir imlâ hatası var diyelim ve bu yanlışlığı geçelim.

Peki ağalar, olur da bu kadarı da olur mu? Bu kadar da palavra atılır mı Allahaşkına? Üst subay nedir? General/amiral nedir? Bu rütbelerin kanunda müstâkil, farklı ve ayrı bir tarifi var mıdır? Subay tarifinin içinde tam 12 rütbe sayılmış. Kanunda subayın tanımı gayet sarih olarak mevcut iken subay rütbelerini eğip bükerek hatta tahrif edip kasıtlı olarak 3 sınıfa ayırmak da ne oluyor? Bunlar kanunda var ise gösteriniz, biz de öğrenelim. Bu sakat tasnifleme ameliyesi hangi zihniyetin mahsulüdür? Kime ve neye hizmet eder? Binbaşı, yarbay, albay ve general/amiral rütbeleri, subay tanımına dahil değil midir? El cevap, dâhildir. Eh, öyleyse durup dururken kanuna tecavüz etmek pahasına kendinize yeni rütbeler ihdas etmeye, yeni payeler vehmetmeye utanmıyor musunuz? Devletin milletvekilini alenen kandırmaya çalışırken yüzünüz kızarmıyor mu? Siz kanun tanımaz mısınız? Bir muteriza işareti (}) ekleyerek “üst subay” gibi, “general/amiral” gibi yeni sınıflar peydahlamak da ne oluyor? 926 sayılı TSK Personel Kanunu madde 29’a niçin âmâ bakarsınız? Tıpkı yarbaya kanunsuz olarak makam tazminatı ödemenizde olduğu gibi, yaptığınız bu kurnazlığın, bu alicengiz oyununun, bu kanun tanımazlığın bir gün ayağınıza dolaşacağını hiç mi düşünmezsiniz? Hafifcecik bir rüzgâr esip de lüle saçlarınıza değse yeldir yepelek muhtıra vermesini biliyorsunuz. Berât-ı zimmet, asıldır! Şayet milletvekilimizin bu hatâsından hâlâ bîhaber iseniz, işte size bir fırsat. Buyurun, kamuoyuna duyurun ve milletvekilinin bu hatâsını düzeltiniz.

Muteriza  işareti “ } ”, muteriza işareti “ } ” olalı dostlarım inanın böyle işkence görmedi, böyle tevil edilmedi, böyle kötü emellere alet edilmedi, böyle vahşice tecavüze uğrayıp mor şalvarı gül dalına asılmadı. Bu tecavüzü yapsa yapsa 1960 darbecilerinin püsküllü generalleri yapar, hiç şüphem yok. Niye mi? Tarih önemlidir dedik ya! İç Hizmet Kanununun kabul tarihine bir bakınız. 1980 darbesi sonrası parti kurup kendini çöplüğün horozu zannederek horozlu parti kurup “asmayalım da besleyelim mi?”; “bir sağdan, bir soldan netekim” diyenin gazıyla siyasete soyunup seçim neticesinde avucunu yalamakla iktifâ eden muhterem bir paşamız; gazetecinin “darbe döneminde hapishanede kadınlara copla işkence edildi mi?” şeklinde soru sorması üzerine ne demişdi? “Ne münasebet, elimizde taş gibi delikanlılar var”. Delikanlıların “taş gibi” olduğunu nereden ve nasıl biliyorsa!..

Sonra şunu anlamak zor değil. Bu kanun teklifini, apoletli üç beş firavun faresinin hazırladığından ve milletvekilimizin tavassutuyla meclise ilettiğinden şüphe yok. Çünkü durup dururken sayın vekilin böyle hince bir kanun teklifi hazırlayıp meclise verme ihtimali yüzde sıfır. Bu itibarla sayın vekilimize sözümüz yok!. Kendileri nezaket göstermiş ve kendisine verilen söz konusu teklifi aynen bu şekliyle meclise teslim etmiş. Bu gerekcede döndürülen dalaverenin asıl müsebbibi, teklifi sayın vekile veren apoletli beşbıyıklardır.

Ordumuz; gururumuz, başımızın tâcı, gözümüzün bebeği, alnımızın ak’ı, vatanımızın ve namusumuzun bekcisidir. Bugün işgâl altında yaşamaya mecbur edilen ülkelerdeki insanların maruz kaldığı muameleye bir bakınız. Ordu yoksa, namus yoktur. Ordumuzu müdafaa mevzu bahis ise en önde ben olurum. Hedefimde ordumuz değil, ordumuza çöreklenmiş beceriksiz apoletliler var. Bu kanun teklifini hazırlayan apoletli zevat şu hakikâti artık anlasın. Her dâim şâz olmaya mecbur değilsiniz. Üst subay ve general/amiral sanrısından derhâl vazgeçiniz. Böylesi şenî, böylesi gaydırıguppak bu nevi güccük işleri bırakınız gayrı. Sömürgeci İngilizin icâdıdır, adına da “dolaylı tutum” derler. Her şeyi bilir. Fakat bön bön bakıp tecâhül eder. Bu arada boş durmaz, gizliden kendi bildiğini okur. Bu sömürgeci tutumdan fâriğ olunuz efendiler. İçinde debelenip durduğunuz bu paranoyadan; bu mâziprestlikden (bkz.Köhne Zihniyet ve Mâziperestler) artık kendinizi çekip kurtarınız.  Subay tanımı ve bu tanım içinde saydığınız diğer bütün rütbeler, subay tanımının içinde 1967 senesinden bu yana öylece duruyor, hiç değişmedi. Bilmeyenler öğrensin, bilenler bilmeyenlere öğretsin. Bilip de bilmeyenleri kandırmaya çalışanlar da bu hileden vazgeçsinler. Unutmasınlar; yalancının mumu...

İkibinonüç senesinin bütçe görüşmelerinin yapıldığı şu günlerde sayın milletvekilerimizi burada anlattığım hususları dikkate almaya davet ediyorum. Tazminatlar konusunda doğru ve nasfetli karar verebilmeleri için bu bilgileri mutlaka okumalılar. Kanun, kılıçdan keskindir...
YORUMSUZ!

Kendine takım elbise dikdirmek isteyen müşteri, koltuğunun altında 3 endâze kumaş ile terzi dükkanına girmiş. Kurnaz terzi, kumaşın en iyi cinsden olduğunu hemen anlamış. Önce ölçüyü almış, kalıbı çıkartmış. Sonra başlamış kumaşı biçmeye. Terzi, ne yapıp edecek, bir yolunu bulup bir kaç parça kumaşı el çabukluğu ile hemen tezgahın altına atacak. Müşteri, anasının gözü, cin gibi... Pür dikkat terziyi kesiyor. Terzi durumu fark etmiş ve kendince bir yol bulmuş. Hiç lüzumu yokken birden bire kavarayı çekmiş. Böyle bir şeyi hiç beklemeyen müşteri başlamış vecd ile gülmeye... Bu esnada terzi, masanın üzerinde kesdiği kumaşın bir parçasını müşteriye farkettirmeden hemen tezgahın altına atıvermiş. Oyunun tuttuğunu gören terzi, bir daha yellenmiş, bir parça kumaş daha... Bir daha yellenmiş bir parça kumaş daha... Aç, doymam; tok, acıkmam sanır! Gözü doymaz terzi, depoda gazı sebil suyu zannetmiş. Bir parça kumaş daha aparmak için bir kez daha yellenmek istemiş. Yaradana sığınıp var gücüyle motorun gazına basıp içinde ne varsa hepsini koyvermiş. Terzi, motoru o kadar zorlamış ki gaz ile beraber içeride ne kadar is, pas, kurum varsa donuna boca etmiş. Sonra, insanın burnunun direğini kıran ağır bir koku yayılmış etrafa...

Yanında çırak olarak çalışdığım ve kendisi de hâlâ çok iyi bir terzi olan Seydi dayım anlatmışdı bu kıssayı. Bu vesileyle kendisine selâm ediyor ellerinden öpüyorum.

Dün gece geç saatlerde kıymetli arkadaşım Hasan TAŞCI aradı. “Abi, hokkanı muslukdan dolduruyorsun herhalde. Son makaleni tam 4 saatte okuyabildim” dedi. Ben de önce “Hasan, ben seni okur-yazar bilirdim” dedim. Sonra da “yazılarımı okuman için sana para vermiyorum!” dedim. Sahi, deyip soruyu bana tedvir etdi; “bu kadar vakit harcayıp bu yazıları yazmak için sana kim para veriyor abi, Allahaşkına?” Tecâhül ettim. Bu satırlarımı okuyorsa, duysun; kimseden para almıyorum, daha doğrusu vermiyorlar. Peki, niye mi yazıyorum; Kimsenin müttehidi ya da muhalifi  değilim. Benim için “kim” değil, “ne dediği” önemli. Ben, bilginin memlûku, doğrunun divânesiyim (²) (TDK/1988). Ben, yanlışa bakarak uğrunda canımı seve seve vereceğim doğruyu, sadece doğruyu bulmaya çabalıyorum. Zira dem (²) (TDK/1988), şaşmaz yanılmaz hassas terazide doğruyu tartmanın demidir, can dostlarım.

brove

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb.III Kad.Kd.Bçvş.

 

Ögeyi Oylayın
(226 oy)
Son Düzenlenme Çarşamba, 03 Ekim 2018 01:12

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

Yorumlar  

#5 Hasan ÇANKAYA 11-12-2012 13:09
Mükemmel yazınız üzerine biraz ironi yapayım :)

Böyle derinlikli yazılar yazarsanız, statücüler statünüz üstünde düşünce üretiyorsunuz derler. Tabii ki adamlar assubaylara kendisini geliştirmemesi için mesai üstüne mesai yaptırırlar. Emekliye de gazete alamasın, kitap okuyamasın, geçim derdinden başka bir şey düşünmesin diye sefalet içinde yaşatmayı hak görürler.

1971'de zamanın Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç "Toplumdaki Sosyal Gelişme Ekonomik Gelişmenin Önüne Geçti" diyerek hükümete muhtıra vermiş anayasal ve yasal değişiklikler yapılması gerekliliğinden söz etmişti. Ve kurdurduğu Nihat Erim hükümetiyle daha özgürlükçü olan 1961 anayasası epeyce bir tırpanlanmıştı.

Mevcut durumda şimdiki Gen.Kur "büyüğü" Memduh Tağmaç'dan etkilenerek "Astsubayların fikirsel gelişmesi,ekonomik gelişmelerinin önüne geçti" diyerek bir hal çaresi düşünebilir mi? :)
Alıntı
#4 Ragıp Tenim 11-12-2012 12:55
Umarım milli subay bakanımız da bir gün başçavuş ile kıdemli başçavuş'un ayrı rütbeler olduğunu öğrenir.Henüz acemi olsa gerek...
Alıntı
#3 Şükrü IRBIK 11-12-2012 12:10
Sayın Rafet DURAN,
İdare, subaylara;
• Liseden sonra iki yıl olan harp okullarını önce 3 seneye sonra da 4 seneye çıkartacağız diye söz mü verdi?
• Harp okullarının eğitim sürelerinin böyle sürekli arttırılmasına koşut olarak, 2 ve 3 yıllık harp okulu mezunu subayları, 4 yıllık harp okulu mezunu seviyesine intibak ettirmek için dizi dizi kanunlar çıkartacağız diye söz mü verdi?
• Makam/temsil ve hizmet tazminatlarının serüvenini MAKAM TAZMİNATININ FESAT SARMALI isimli makalemde açıklamaya çalışdım. Bu kanunlar çıkartılmadan önce subay olanlara, “arkadaşlar, biz bilmem kaç yıl sonra sizlere makam/temsil/hizmet ve hâkim olanlarınıza yüksek hakimlik tazminatı vereceğiz” diye söz mü verdi?
• Kendileri, bizlere dayattıkları gibi kendi mesleklerinin koşullarını bilerek mi seçtiler?
• Yarbay olun, bir gece gizlice bir KHK çıkartıp size zam yapacağız diye söz mü verdi?
• Yeter ki subay olun, def-i hacet ettiğiniz yerler bile diğerlerinden farklı olacak diye söz mü verdi?
Seni ölünceye kadar "huzurlu" yapacağım diye söz mü verdi?
Bu soruları çoğaltmak sizin de bilginiz üzere pekâla mümkün!
Sizin de temas ettiğiniz gibi, idareyi temsil edenler tam anlamıyla bir fikir bulanıklığı ve bunun neticesi olarak korku ve telaş içindeler. Ve aslında söylediklerine kendileri de inanmıyorlar. Çünkü kimyaları bozuldu ve doğruyu söylemediklerini artık gizleyemiyorlar. Genelkurmay Başkanlığı bize bir yandan “astsubaylık mesleğininin koşullarını bilerek seçtiniz” derken şu şu düzenlemeleri içeren teklifleri şuralara gönderdik diyorsa burada yaman bir çelişki yok mu sizce? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? İdare, şayet mesleğimizin koşullarını bilerek seçtiğimize inanıyorsa niçin zahmet edip de şu şu teklifler hazırlamak zahmetine girsin?
Kendilerine yağ akıtan dağlar, bal akıtan dereler bizlere gelince buharlaşıveriyor. Olmaz, artık bu kör mantık, bu köhne zihniyet artık bu maziperestlik son bulacak. Bugünün insanlık ve adalet kavrayışı artık bu zehirli düşünceleri kökden reddediyor. Bugün astsubaylara verilecek maaş artışını, idareciler kendi ceplerinden ödemeyecek, babalarının parası da değil. Genelkurmay Başkanı, Maliye Bakanı değildir. Maliye Bakanlığının şapkasını giyip Maliye Bakanı gibi düşünmek vazifesi değildir. Sayıca az olsalar da asıl bütçeye asıl yükü getiren subay maaşlarıdır. Sen sayıca 3' te bir ol, maaşda 3'ün 2'sini al, olmaz!. Sen yükde hafif ol, pahada ağır basmaya yelten, olmaz.
Subaylara sonuna kadar akıtılan devletin imkanları hiç korkmasınlar astsubaylara haydi haydi yeter. Laf ile peynir gemisi yürütmeye yeltenmek yerine, bir subayın devlete maliyeti nedir, bir astsubayın devlete maliyeti nedir, çıkıp rakamlarla açıklasınlar da millet de öğrensin. İdarenin yapacağı çok kolay ve basit; kendi için istediğini biz astsubaylar için de istemesini bilmek ve bu konuda samimi davranmak, o kadar.
Alıntı
#2 Rafet Duran 11-12-2012 10:39
Sayın IRBIK;
Yazılarınızda ileri sürdüğünüz hususlar, hukuki dayanaklarınız gerçekten mükemmeldir. Sorunların kaynağının bir ayağı çok gerçekçi ve etraflı bir şekilde ortaya konmuştur.
Ancak; bizim taleplerimize, hükümetlerden olumlu ya da olumsuz tepki beklerken, maalesef kendi kurumumuzdan ilginç tepkiler aldık. Bu yüzden bu tepkilerin nedenini sorgulamak zorunda bırakıldık.
Geldiğimiz bu aşamada bize yasal gerekçe olarak artık şu ifadeler kullanılmaktadır:

1. “ Bu mesleği ve mesleğin koşullarını bilerek siz seçtiniz”

2. “Statü görev ve sorumluluklar nedeni ile personelin sahip olduğu bazı hak ve yetkilerin, eşitsizlik ve adaletsizlik olarak değerlenderilmesi asker ve sivil kurum ve kuruluşların doğasına aykırıdır”

3. “Şimdi de ordunun içinde subaylarla astsubayların arasını bozarak nifak sokmak istiyorlar.” Denmektedir. ( Özellikle son gerekçe çok enteresan olmuştur. Çünkü, hak arayan eli kolu kopmuş gaziler ve 93 yaşındaki emeklilere karşı dahi, nifakla-hak sözcüklerinin yanyana getirilmesi ibret verici olmuştur )

Cumhuriyet ve demokrosi ile yönetilen bir ülkede, sosyal hukuk devleti niteliğini anayasasına yazmış, muasır medeniyetin üzerine çıkmayı hedeflemiş ve özellikle bunun sözcülüğünü yapanlar tarafından, gerçeğe uysa da uymasa da, bunların söylenmesi gelinen aşamanın ne kadar vahim olduğunu anlatmaya yetiyor zaten.


Bunların hepsi ayrı ayrı geniş açıklamayı ve sorgulamayı gerektiren hususlardır. Ancak bize taleplerimiz konusunda gerekçe olarak gösterilen bu hususlarla ilgili tek bir soru sorarak cevaplamak istiyorum.

Yukarıda sayılan hususların bir an doğru olduğunu kabul edersek;

Assubayların herhangi bir sorunu yoksa, o zaman neden birkaç tane kanun teklifi hazırlayıp, hükümete gönderme gereği duydunuz. Bu zamana kadar olduğu gibi yalnızca subaylar için tekliflerinizi hazırlayıp göndermediniz? Yapılan teklifler sorunları çözmek içinse , neden yukarıdaki gerekçeleri gösterme gereği duyuyorsunuz?

Bizlerle ilgili yalnızca bizim kurumumuzu sorumlu tutmak, çok büyük bir eksikliktir. Sorunları çözmesi gereken makam hükümettir. Meclistir. Sorunların tamamı bilindiği halde kılını kıpırdatmayan, yüksek sesle bağırdığımız halde, görmezlikten, duymazlıktan gelen, bir kesime sürekli düzenleme yaparken, hatta önlerine kadar giden tekliflere dahi duyarsız kalan hükümet baş sorumlu olarak öylece durmaktadır. Son on yıldır ekonomik gelişmeleri, bütçe dengelerini, Milli gelirin çıkarıldığı seviyeyi, enflasyonun indirildiği düzeyi konuşurken fırtınalar koparanlar, söz konusu bizler olunca, bunların hepsi unutulup,değişmez tek gerekçe derhal ortaya konuluyor. “BÜTÇE İMKANLARI, KAYNAK SORUNU” Bunun inandırıcılığı var mı? Bu zamana kadar yapılan tüm düzenlemelere bakılınca, inandırıcılığı bence SIFIR.

Peki bu durumda ne yapılması gerekir?
Özellikle önümüzdeki yılbaşından itibaren önlerindeki yasa teklifleri ile ilgili olumlu birtakım adım atılmaz ise, son on yılın hesabını gerekçeleri ile birlikte açıkça bizlere vermelidirler. Sorunlar hükümetin kucağına verilmiştir. Bundan sonra asli sorumlulardan hesap sorulmalıdır. Hem de bıkmadan usanmadan ve en etkili bir biçimde.

Emekleriniz için çok teşekkürler. Sağolun.
Alıntı
#1 ibrahim 10-12-2012 22:45
Sayın IRBIK;adeta ders niteliğinde yazınızı bir solukta okudum,subaylarımızın okumasını tavsiye ederim,yüreğinize ,kaleminize sağlık,iyi ki varsınız.Saygılar sunarım.
Alıntı

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ