Bu sayfayı yazdır

DUVARLAR ...

Duvarlar esaretin mi sembolüdür, yoksa özgürlüğün mü?

Sanırım, ilk etapta herkesin “esaretin” diye yanıt vereceği bu sorunun yanıtı, bana göre “özgürlüğün” olmalı. İstem dışı kapalı bir yerdeyseniz, -özellikle cezaevi gibi zorla tutulduğunuz bir yer- “esaretin” demekte son derece haklı olursunuz. Bunun dışında hayatınızın birçok anını düşünün, kapalı bir yerde değil de, açık bir yerde -duvarsız bir ortamda- olması ve gerçekleşmesi halini tahayyül bile edemeyeceğiniz yığınla aktivite aklınıza gelecektir. İster tuğladan, ister briketten, ister gaz betondan; aslında “iyi ki duvar var” diye düşüneceğimiz o kadar çok örnek sayabiliriz ki…

 

Duvar ana fikrinden yola çıkarak, konuya ilişkin aklıma geliveren duvar hikayelerini yazmak isterim:

Duvar deyince Çin Seddi’ni anmamak olur mu? Bilir misiniz, dünyanın savunma amaçlı ilk eseri sayılabilecek bu duvarın yapımı MÖ 221’de başlamış, MS 608 yılında bitmiştir. Uzunluğu tam 8.851,80 km. olan devasa eserin, bugün ayakta kalan kısmı 2.500 km’dir ve 1986 yılından bu yana UNESCO tarafından “Dünya Mirası” listesindedir.

Ya Berlin Duvarı? Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya kaçışları engellemek amacıyla, Doğu Almanya Parlamentosu’nun kararıyla 13 Ağustos 1961’de yapımına başlanan ve sonradan “Utanç Duvarı” adıyla da anılan 46 km’lik bu duvar, 9 Kasım 1989’da yıkılmış, özelde Almanya, genelde Avrupa bu utançtan kurtulmuştur.

Günümüzde ise yeni seçilen ABD Başkanı Donald Trump, yıldızının hiç barışmadığı Meksika sınırına duvar örmeyi seçim vaatleri arasında saymış ve seçilmeyi de başarmıştır! Bu vaadini tutup tutmayacağını zamanla anlayacağız. Bizde de, Suriye sınırına kısmi bir duvar örmekten bir dönem epey söz edildiyse de, şimdilerde pek adı geçmemektedir.

Ülkemizde “duvar” adı geçtiğinde, şu dörtlüğü mırıldanmayan çıkar mı?

“Dışarıda deli dalgalar

Gelir duvarları yalar

Seni bu sesler oyalar

Aldırma gönül, aldırma”

Bu şiir, 1933 yılında hükümlü bulunduğu Sinop Cezaevi’nde Sabahattin Ali tarafından yazılmıştır. “Aldırma Gönül” adı sonradan yakıştırılan eser, usta yazar ve şairin Sinop’ta numaralandırarak yazdığı “Hapishane Şarkısı” adlı şiirlerinin beşincisi ve sonuncusudur. 1976’da Kerem Güney tarafından bestelenip, ertesi yıl da Edip Akbayram’ın plağında yer bulmasıyla tam bir patlama yaşamış, adeta marş gibi herkes tarafından bilinir olmuştur ve günümüze değin elliye yakın sanatçı tarafından seslendirilegelmiştir. Daha çok sol fraksiyonlar tarafından sahiplenilen bu eserin öyküsü, aslında üstünde düşünmeye değer bilgiler içermektedir.

 

Sabahattin Ali, 1932 yılında bir dost meclisinde okuduğu “Memleketten Haber” adlı şiirinde kastı aşan mısralarla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret eden ifadelerde bulunmuştur. Aynı dönemde Konya’da çıkmakta olan “Yeni Anadolu” gazetesinin başyazarlığını da yapmaktadır ve büyük eseri “Kuyucaklı Yusuf” aynı gazetede tefrika halinde yayımlanmaktadır. Gazetenin ortaklarından Cemal Kutay’ın yazara ödeme yapmadığı, adeta ücretsiz çalıştırdığı söylenegelmektedir. Sabır göstermekten bıkan Ali, “Kuyucaklı Yusuf” adlı eserinin yayımına olan müsaadesini kaldırır ve Kutay’la arasına küslük girer. İşte, bu nedenle Sabahattin Ali’nin tutuklanmasına neden olan jurnallemenin Cemal Kutay tarafından yapıldığı, hâttâ  öyle bir toplantının olmadığı dahi söylenir. Bu muammaları aşmak kolay değil elbette…

 

Sonuç itibarıyla tutukluluğu hükümlülüğe çevrilen Ali’nin, memuriyet hayatına da son verilmiştir. Cezasını çekmekteyken 29 Ekim 1933’te, Cumhuriyetin kuruluşunun 10. yıl dönümü şerefine çıkarılan genel afla salıverilen usta şair-yazar, Gazi’ye bağlılığını kanıtlaması talebiyle karşılaşır, karşılığında memuriyet hayatı da yeniden başlayacaktır. 15 Ocak 1934’te yayımlanan “Varlık” dergisinde çıkan “Benim Aşkım” adlı şiiri şöyle sona ermektedir:

“Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi’ye

Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.”

 

İşte, bir “duvar” olgusunun beni gezdirdiği yerler ve buralardan sizlerle bir paylaşım yazısı…

Saygılarımla!..


 

 

Ögeyi Oylayın
(9 oy)
Celal ELBİR

Son ekleyen Celal ELBİR